![]() |
Melih Coşkun
Aşka Aşk
Emin ol ki ırmak bakışlı kız Seni unuttuktan sonra da Yine böyle titreyecek dizlerim Kalbim yine bambaşka heyecanlarla çarpacak... Çünkü ben Senden daha fazla sevdim aşkı Ve her kanayışımda daha da büyüttüm içimdeki ozanı… |
Acı Eskir Şiir Kalır Ardında
Sobası tutuşmayan sabahların ayazındayım Kar beyazının yönetime el koyduğu büyük şehirlerde Kimsenin tanımadıklarına selam vermediği vakitlerde Çoktan bitmiştir aşklarım fahişe gülüşmelerde Gündüzler kandırır beni Eriyen kar beyazının Çocuk yüreğime bıraktığı ihanetlerde Hanginiz yürür ölümüne türkü söyler gibi bilmesem de Cesurum artık sevdiğimi söyleyecek kadar Gündüzler kandırır beni Gece anlar yalnız Destanlarda kalır o yürekli sevdalar Acı eskir Şiir kalır ardında dost Dost ölür selamı kalır... Melih Coşkun |
Acılar Bütün Kadınlardan Daha Doğurgandır
Acılar bütün kadınlardan daha doğurgandır bu gece Ve hissedebildiği için bunca kederlidir insan Herkes sevildiği için güzeldir. Bense şairim Sadece baktığım için gözlerine... Melih Coşkun |
Acılar mı Büyüttü Çocuk Yüzünü
Günden güne azalan bir şeyler var içimde Artarken içimde yiten acının utancı Çiçekler solduktan sonra zamansız ölümlerin göğsünde Geçebiliyorsam eğer bir mezar taşının kıyısından yüreğim daralmadan Acılarımda nankördür en az sevinçlerim kadar Büyüdü toprağında çiçek Ateş söndü kendiliğinden Acılar mı büyüttü çocuk yüzünü Yoksa sen mi acıları büyüttün çocuk yüzünde Bilemeden geçtik Her an yıkılacakmış gibi sallanan köprülerden En kötüsüde kabullenmekti acıları Boğazın düğümlenmeden geçebilmek Bir zamanlar içini kül eden yangınlar ortasından Kuma benziyordu zamanlar Akarken hızla parmaklarımın arasından Tutamıyorum hiçbir sevinci Adı sonsuzluk olan hiçlikler içinde Ve sana en güzel şiirlerini yazdıran Güneşin yakıcılığını yüzünde saklayan bakış Vedalar bile yitiriyor artık anlamını Siliniyor günden güne külleri soğuyan ayrılık Ama yine de hep taze kalıyor umut Hangi gelecek eskir Hangi şiir pas tutar ki dost Umudu anlatıyorsa eğer... Melih Coşkun |
Acılar Tohumlarıdır Şiirlerimizin
Acılar tohumlarıdır şiirlerimizin Mürekkebidir en güzel dizelerimizin Kırarak daralan bir göğsün kafesini Yazılır her akşam kentin yoksul duvarlarına Bir koyu kızılı ararken gün batımında Ve sahip olamadıkların Gömülürken güneşle beraber o uzak sulara Bambaşka bir duyguyla sarsılır fikrin O sancıyan dünyanın İyi kalpli çocukları da aşık olurlar Çünkü mayasına sevda katılmıştır onların bir kez Ve seçme şansları yoktur acı çekmekten başka Sarmak isterken yaralarını Koskoca bir halkın Kendilerine bile yetmez olur Bu kocaman yürekleri Acılar tohumlarıdır şiirlerimizin Mürekkebidir en güzel dizelerimizin O iyi yürekli çocuklarının hikayelerini anlatırlar Akşamüstünün kızıl göğü çevirirken yüzünü ağır ağır siyaha Yola koyulurlar aşk çağının o sürgün yürekleri Çıkmaz sokaklarda dövüştüklerini bile bile... 23 Mayıs 2003 02:25 Melih Coşkun |
Acılarımın Çetelesini Tutmadım Hiç
Acılarımın çetelesini tutmadım hiç Ya da çıkartıp kılıcımı kınından Savaşmadım tek başıma Gecenin üzerime saldığı hüzünlerle Dünyada yazılmış bütün şiirleri ezbere bilip de Tek bir dize yazamayan adam kadar garip Yahut usta bir şairin Yüzlerini bile görmediği insanların yaralarını sarıp Yanı başındakilere duyuramadığı ses kadar derin Şizofren bir sayıklama gibi belki de Ceylan bakışlı bir sevgili yaratıp satırlarında Sonra onun için ******* boyu uykusuz kalmak Hayır Acılarımın çetelesini tutmadım ben hiç Oynamadım da hiçbirinizin yaralarıyla Ne demir kapıları pas tutmuş karanlık zindanlarda yattım Ne iğrenç ıslığını duydum ıslak bir sopanın İnerken ense köküme Peki nedir o zaman Şu kahrolası dünyayla alıp veremediğim Her gece boğazımı saran bu yağlı urgan Hiç kimse duymadığı halde Kulaklarımı sağır edercesine çınlayan o ses. Oysa o kadar sessiz ki *******i bu şehir Ve odam o kadar huzurlu Ne bir polis sireni Ne kırılan camların karanlığa savruluşu. Yine de mümkün mü sanıyorsunuz Mil çekip yüreğimin gözlerine Kendi vicdanımın yüzüne tükürmek Mümkün mü Kenarı desenli kağıtlarda aşkı ağlatmak Kolay mı be dost Sadece kendi acılarımın çetelesini tutmak… 2005 |
Acılarına Benzemek İstiyor İnsan
Acılarına benzemek istiyor insan Varmak için türkü tadına Sevinçlerinin kanlı bıçaklı düşmanı oluyor Unuttuğunda terk edilmiş bir köşe başında bıraktığı Son yorgun ve yarım kalmış kelimelerini… 2007 |
Açıldı İşte Perde
I. Açıldı işte perde Çıktı sahneye oyuncular birer birer Yine çalmaya başladı o şarkılar Yıllardır görememiş gibiydim yüzlerinizi Ve bir asır geçti tutamadan ellerinizi Şimdi çok uzaklardayım Araya yıllar Asırlar girsede aramıza İlk ve son kezde olsa Çıkarsızca gülmüşse eğer gözleriniz gözlerime Daha da içinizdeyim artık Ayrı ayrı dursakta II. Bir şiir daha direniyor göz kapaklarım Bu gece illaki yazılacak bu şiir Kapatsamda karanlık bir ortaçağı Vazgeçmedim yüreğimden şu kısacık ömrümde Şiirler biriktirdim Sıcak yaz günlerinden Kederin baharı zaptettiği yerde Açıldı işte perde Yine aynı şarkı gecemde çalan Bambaşka gözler İçimi ormanlar gibi yakacak olan, Şiirler okunacak yine aynı yerde Dağlar bakmasa da artık Odamın tozlu camlarına Başka yerde olsam da Başka zamanda veya Yürek aynı yürek Kafa aynı kafa... |
Açlık
Aşka olan açlığımdan Ömrümün bütün doğrularını bir çırpıda silip Tek bir yalana inanmaya hazır bekleyişim... Ve hürriyete olan sevdamdan Kurtuluş düşleri kuran kumral bir çocuğun Her gece uykularıma karışması… |
Adımı Anmayı Unuttuğun Gün
Adımı anmayı unuttuğun günden beri Aşkı kirletiyorum karanlık sokaklarda En suskun şahidim oluyor gece Ama bil ki namuslu oluşundan değil Dilsizliğinden susuyor Koyu bir yeşile bıraktığımdan beri bilincimi Unuttum hüzünlenmeyi Silindi ezberimden birkaç şiir daha Kurudu artık düşlerimin sağanağından arta kalan Yok artık ağlamak ayrılığı anlatan şiirlere Kazımak yok beynime acıtan veda sözcüklerini En çok acıtan bazen de söylenmeyenlerdir Çok uzaklarda kimseler görmeden solan O güzelim dağ çiçekleri gibi Kimsenin açlıklarını ve öfkelerini bilmediği insanlarım gibi Bütün şiirlerim yarım kalıyor artık Bitiremiyorum söylemeye çalıştığım hiçbir cümleyi Çürüyen bir ceset gibi zaman Hırpalıyor günden güne Güzelliklere olan inancımı Yüzün ne kadar temiz derdin oysa bana Yeni doğmuş bir çocuk kadar günahsız sanki Ama yetmezdi hiçbiri sevebilmen için beni Anlatırdın sabahlara kadar en mahrem sırlarını İnsanlardan kalma yaralarını anlatırdın her seferinde Daha açıkken yaralarım kendi yüreğimde Koskoca bir denizi hapsetmişken göz bebeklerimde Senin yaralarını sağaltmaya uğraşırdım hep Nerede ağlayan bir çocuk görsem Unuturdum kendi umutsuzluğumu Yani bir tek kendi yangınıma su dökemezdim Kül olurken göz göre göre yüreğimdeki orman. Adımı anmayı unuttuğun günden beri Kirlettim yüzümü karanlık sokaklarda Fırsatı olsa dile gelecekti gece Anlatmak için bütün bildiklerini Hüznümü geri ver bana ey çürüyen zaman Geri ver güzelliğe olan inancımı Kuruyan bir dağ çiçeğiyim şimdi dağ başlarında An gelir kokum yayılır ışıklı şehirlere Duyarsınız açlıklarını ve öfkelerini o güzel insanlarımın… Melih Coşkun |
Ağaç Değil Fidandım
Ağaç değil fidandım Bükülmedim kırıldım Yaralandım Gizli gizli kanadım *******ce Kimseye anlatamadım Hiçbir yara acımazdı ilk anında Zaman geçtikçe anladım İnfazlara yenik düştü en güzel düşüm Morarmış bir urgan izi boğazımı saran Aşkın bayrağına sar Gel göm beni kendi topraklarına... Melih Coşkun |
Ağlamakta Güzeldir
Ağlamak ta güzeldir Gülmeyi unutmamışsan eğer Elmacık kemiğinin üstünde Bir yüreğin renksiz tuzlu kanı Bilirim ki güneş sır tutmaz Boşver çocuk Boşver İyidir boğazın düğümlenmesi Kalın yağlı bir urganın düğümlenip Sarmasından sahipsiz bir boğazı Kalmadı bir türkülük sesim Ama ne var ki Ne zaman böyle daralsa göğsüm Daha güçlü oluyorum her zamankinden Her vuruşunda kafesini parçalayan bir isyanla Kederin akrebi çevirdi yine yüzünü akşama Ay ağlayan yüzünü saklıyor Gölgelerin ardında Ve ben iki kelime konuşsam boğulacak gibi oluyorum. Gecenin yalancı ışıkları akıyor yine bahçeme Beynimde bir şiirlik resim Ağlayabilmek te güzel şey diyorum Gülmeyi unutmamışsan eğer... Melih Coşkun |
Ağrıyan Yanlarımı Sende Bıraktım
Ağrıyan yanlarımı sende bıraktım Ne olur çek çıkar beni bu karanlıklardan Tuz basmadan yaralarıma, Ağzımın kuruduğu *******de Bir bardak su gibi gel Her eylül sonrası Aşkına küstüğüm caddelerde Yürüdüm yorgun adımlarla Kimseye kırılmadan kendimden başka Hangi dökülen yaprağını ezmişti ayaklarımız Kederi yüzüne vurmuş eylül akşamının Güneşin son hükmüdür denizlerdeki Doğuşudur yapraklarının sarısına yağmur suyu bulaşan O hüzün mevsiminin Bu vakitlerde sararırsın sen hep Hep bu vakitlerde çalmışlardı aşklarını (Yahut bırakmamışlardı sana çalınacak bir aşkı) Şimdi nerede görsen o ateşi Kaçıyorsun patlamaya hazır bir dinamit gibi Ne zaman bir çift el uzansa ellerine Korkuyorsun tutmaktan o sıcacık beyazlığı Tutulmaktan daha doğrusu bir imkansıza En çok kederine vurulmuştuk biz o aşkın Nefes almayı bile şiirleştiren güzelliğine Karanlığa sızan ince bir ışık gibi duruşuna Şimdi en çok da unutmak koyuyor adama Unutulmaktan da çok Boğazım düğümlenmeden söyleyebilmek Hüzün makamındaki o şarkıyı Kısacası korkuyorum ben aşık olmaktan Aşksız geçecek bir ömürden korktuğum gibi en az... Melih Coşkun |
Ağzını Her Açısın İsyan Olsun
Bilmezdim meşruluğunuzun Kapı ardında Kopartıp kafalarımızı Kendi içki sofralarına Meze yaptığını Bizi önce zehirleyip Sonra panzehirini satan Vahşi kapitalizmin Köpek dişleri çırılçıplak tenimde. Alnımda resmi yarası silahlarınızın Ey benim, Gençliğine doymamış nice kurbanlar verdiğim Ve ömrümü bir an bile düşünmeden yoluna serdiğim güzel yurdum, Bilmezdim insan kalan yanımın Emperyalizmin tek dişi kalmış ilkelliğine boğdurulduğunu... Asırlar var ki Kollarında dikiş tutmaz yaraları Paslı bıçakların, ******* boyu üzerimize yağdırılan tonlarca misket bombası Ve ciğerimde en büyük yarası Bağrımızdan kopmuş ihaneti kendi döllerimizin Santim santim satılan Her karışı uğruna kan dökülmüş vatan toprağı Söylediğim her kelime Boynunun borcu olsun çocuk Ağzını her açışın isyan olsun Ve öyle sağlam dur ki Hiçbir rüzgar savuramasın seni... 2005 Melih Coşkun |
Ah Benim Şehirli Kederim...
Ne zaman Tükürüp yüzüne Bütün nihavent makamı hüzünlerimin Yanık bir bozlak tadında gelmek istesem kapına Bir kemanın ağlayışı tutar yakamdan Sonra kayan bir yıldız gibi Düşer aklıma gülüşün Alnında kızıl perçemin Küçücük parmaklarınla Ah benim şehirli kederim Ne zaman bir klarnetin iç çekişini duysam Beynim firari bir kuş misali çarpıyor dünyanın tavanına Karanlıkta düşlemek seni; Bütün ışıkları söndükten sonra şehrin Cımbızla çekip el değmemiş hüzünleri Yüreğimin en saklı yerinde imbiklemek Marifetsiz parmaklarımın çalamadığı En güzel şarkı gibi Ya da portesiz bırakılmış bir nota. Karanlıkta düşlemek seni; Ayın şavkında Kadeh kadeh yudumlamak denizi Buğulu gözlerimde Çekmek ciğerlerime İyot kokan her zerreni Ne zaman tükürüp yüzüne Nihavent makamı hüzünlerimin Bırakıp kaçmak istesem Bu düş teröristi kenti Kendi kurşunuyla vuruluyor şehirli kederim. Gidemiyorum... 2005 Melih Coşkun |
Aldanma
Aldanma Belki sığ bir sudur Sana okyanus gibi görünen Ağlama Üzüldüğün kadar Güleceksin de mutlaka bir gün Eğilme Düşmeni bekliyorlar senin Tepende uçan leş kuşları Erteleme Hayat Ertelenmeyecek kadar kısa... Gül gülebildiğince Yaşa yaşayabildiğince Sev sevebildiğince Zorlayarak yüreğinin sınırlarını Beynindeki tüm duvarları yıkarcasına Aldanma... Ağlama... Eğilme... Erteleme... Sev sadece sev Sevebildiğince... 6 Mayıs 2003 00:30 Melih Coşkun |
Amansız Bir Sayrılık da Olsa...
Gözlerine baktığım her kızda Seni arıyorum Elifi çalınmış bir alfabeyim, Ne başlangıcım var Ne de sonum, Yağmuru çalınmış bir bulutum İçime döküyorum gözyaşlarımı Hangi hayatın bahçesine sığar ki Düşlerimde açan yarının kızıl gülü Söyle bana ey güzel Hayatın bize biçtiğinden Daha fazlasını yaşamak hangimizin harcı Oysa ölüm dediğin iki türkülük yol olsa da İnadına söylemek isterdim Sınırlar içindeki sınırsızlığımdın sen benim Tek bakışında saklıydı sanki kainatın bütün sırrı Seni sevmek hem eksik kalmak Hem fazla olmaktı hayattan... Nereden bileceksin ey ırmak bakışlı kız En güzel şiirlerin sensizliğe yazıldığını Acı çekmenin bağrında yakıldığını türkülerin Diyeceğim şu ki Aşk amansız bir sayrılık da olsa Ey sevgili Ölümüm yalnızca onun elinden olsun isterdim... |
An Geldi!
An geldi Sustu gramofon Eski zamanlardan bir cuma çalmıyor artık Nice dostlar yitirdim Tebessümleri kanar hala sol yanımda Ne kadınlar sevdim seninle Zaten hiç yoktular. Yokluğa aşık olmayı Seninle öğrendim ben Beş yaşında bir çocuğun Etrafına sürekli gülücükler saçan bakışlarıydı tutulduğum “Üniversiteli bir kız rüyasıydı” “Sen benim hiçbir şeyimsin” diyerek Kendime bile yalanlar söylediğim An geldi işte Çisil çisil yağan yağmur altında ıslanırken İstanbul sokakları, Dilimin ucunda söyleyemem Yazamam beyaz kağıtlara......................! Vurulmuş yatar Gece trenlerinde mızıkacı çocuk Boynunda yeşil fularıyla Duydum sesini gecenin ateş kokan yalnızlığında Marş söylemeden ölmek yakışmazdı ya sana Sırf bunun için Kullanılmamış bir gökyüzü bıraktın bize mısralarında An geldi Ölümsüzleşti işte Attila İlhan.................................! 2005 |
An Olur
An olur Bir soluk için yalvarırsın Acını bile özlersin heyecansızlığında Damarlarında kan Ve bedeninde ruh dolaşmaz olur sanki Titrek bir ışık altında Kurtarmaya çalıştığın dünyalar Memleketinin yolları kadar Uzak ve imkansızdır artık Silersin zihninden adının anılmadığı coğrafyaları Yeni duygular keşfedersin duygusuzluğunda Hiç olmadık zamanlarda bile Gülebilecek bir şeyler bulabiliyorsan Ağlamayı unutmadığın içindir Ve her duyguyu iki kez yaşayan kalbin Binlerce heyecana gebedir hala... Melih Coşkun |
Anlamıyor İnsan Acıyı Yaşamadıkça
Anlamıyor insan acıyı yaşamadıkça. Kanı çekilecekmiş gibi olmadıkça damarlarında. Karnın toksa, Ve başını sokacak damın varsa ayazda. Nasıl anlayabilirsin ki Köşe başında elleri titreyen çocuğun kederini. Bakıp bakıp iç geçirirsin Şükredersin sırtındaki pardösünün sıcaklığına. Ama elinden hiçbir şey gelmez acımaktan başka. En çok güneşte kalan bilir Kıymetini bir ağaç gölgesinin. Bilemezsin susuzluğu Çatlamadıkça dudakların çöller gibi. Anlamazsın yaşamadıkça Acısını ölümün ve ayrılığın Kanamaz yüreğin her dakika. Gelip geçen bir hüzün sağanağıdır sadece. Hiçbir şey gelmez elinden Acımaktan başka. En iyi öksüz kalmış bir çocuk bilir Ne demek olduğunu annesizliğin. Evladı dönmeyen ana bilir Bir parçasını toprağa gömmenin yangınını. Anlayamaz insan acıyı yaşamadıkça Kanı çekilecekmiş gibi olmadıkça damarlarında Yapma kederler üretir kendi kendine Hiç yaşanmamış zamanlarda Oysa bütün acımasızlığıyla dönmektedir dünya Gördüklerin ve göremediklerinle. Yaşanmışlıkları Ve yaşamadan gitmenin hüznüyle. Dönmekte hala dünya Acıların ekseninde... Melih Coşkun |
Anlatamam
Anlatamam, Tükenmiş bir umutla Aynı odayı paylaşmadım ki daha önce Anlatamam, Hiçbir ölümü öpmedim alnından çünkü, Hiçbir tabutun üstüne yazmadım soyadımı, Anlatamam, Hiçbir kardeşin gözyaşıyla ıslanmadı avuçlarım Kağıt, kalem olmadan Yas tutmayı Çoktan unutmuş gözlerim Anlatamam Bir ölüm nasıl anlatılır bilmiyorum çünkü Nasıl çekilir damarlarından kan Anlatamam Toprakla nasıl kardeş olur insan... |
Anlayan Olur Bir Gün Mutlaka
Daraldı zamanlar Günler daha kısadır artık ömrümüzde Dar ve uzun bir koridor, Önümde uzanan şu hayat. Koşarak geçiyorum karanlıklar içinden Adına güzellik Adına umut dediğim ne varsa Tükete tükete ilerliyorum işte Tükene tükene. Düşüyorum büyük mutlulukların uçurumlarından Kederin o karanlık kuyusuna. Sonra bir ışık yanıyor ansızın. Karanlığa alışmış gözlerim kamaşıyor. Parlayan yüzüyle bir çocuk Kalk diyor bana Her karanlık içinde Bir ışık vardır görebilene Ve her sözde bir umut vardır duyabilene... Kalk diyor Her ölümde dirilen birileri vardır yine de. Mevsim bahardır Ve zamansız yağan kara direnir çiçekler Yaklaştığını sandığın her son Bir kıvılcımdır Patlamaya hazır bir başlangıcı alevlendiren. Yeter ki sen yüreğini koy ortaya Bir gün bir anlayan çıkar mutlaka... 29 Mart 2003 01: 28 Melih Coşkun |
Anneye Sesleniş
Güzel annem, Kaç güz geçti Sana böyle seslenmeyeli Kaç Eylül Yaslamayalı başımı yaslı koynuna. Yirmi üç yaşımın göğsünde Üç kurşun yarası Zamansız patlayan üç kızıl gonca dalında Oysa annem sen ne çok severdin kızıl gülleri Kıyamazdın koklamaya Üzülme anne Artık kanamıyor yaralarım Kar yağsa da toprağımın üzerine Üşümüyorum artık... Bahara armağan ediyorum işte beynimi Açacak çiçeklere Özgürlüğü çağıran güvercinlere İnsanlığa bırakıyorum işte yüreğimi Ardım sıra yürüyeceklere. Güzel annem, Sen yine de sev çiçekleri Ne olur kopartmasın dalından çocuklar Taşısınlar kokusunu Gelecek mutlu yarınlara. Sen yine de sev çiçekleri Sakla onları Korkusunu saldırganlığının ardında saklayan zalimden Sakla, sevginin kıymetini bilmeyenden. Gökyüzüne bak anne Milyonlarca oğlun ve kızın Sana tebessümlerini yolluyorlar Her eylül şafağında. Saçındaki her beyaz tel Zamansız düşen bir oğul “getirecekler sana bir gün mutlaka O çiçekler içindeki ülkeyi” 2005 Melih Coşkun |
Asıl İnsanlık
Hep eksik yanlarını ararken hayatın Yaşayamaz oldunuz güzellikleri. Kördü gözleriniz Kendi ayaklarınıza bulaşan çamuru göremeyecek kadar Ve sağırdınız Yanı başınızda Can çekişen hayatın çığlıklarını duyamayacak kadar Sadece yaralarımı acıtmak için Akıttınız tuzunu göz yaşlarınızın Ve erdemden saydınız Dişleri kendi yavrusunun kanına boyanmış Timsah bakışlarınızı Oysa yoksulluğunda çoğaltıp Yüreğinin varsıllığını Son lokmasını hiç düşünmeden paylaşabilmekti Asıl merhamet Asıl insanlık, Borç bilmekti kendine Herkesten iki kat fazla gülebilmeyi Ve ağlamayı herkesten iki kat fazla... 2005 |
Asıl Kahreden Bizi Yaşayamadıklarımız Değil
Asıl kahreden bizi Yaşayamadıklarımız değil Bizi asıl kahreden Yaşayıp ta yitirdiklerimizin sancısı Hasret duymak zordur yaşamadıkların için Sen yaşarken öğrendin ağlamayı. Gözyaşlarında saklanan gizli hikayenin Son sayfasıdır bu yaşadıkların O kuşlar bir daha konmayacak pencerene O yokuşları tırmanmayacaksın artık O bayram sofrası bir daha hiç kurulmayacak Artık öpemeyeceksin ellerini, yitirdiklerinin Asıl yiten bayram sabahlarının sevinci değil Yiten biziz aslında O sevinçler bir fotoğraf karesinde tutsak kaldı Zamandan borç almıştık gülümsememizi Hacizlere gitti bize getirdiği ne varsa Ne zordur kim bilir Bir mezar taşıyla bayramlaşmak Sarılmak bir mezar taşına ne zordur Bayramlar mı toprak olan Yoksa biz miyiz. Şimdi zaman Yasını tutma zamanı değil Yaşayıp yitirdiklerimizin, Zaman, Umutlanmak zamanıdır Yaşayabileceklerimizi düşünüp... 5 Aralık 2002 15: 56 Melih Coşkun |
Aşık Değilsin Sen...
Şairim, Şiirim kafa tutuyor sensizliğime Üstat vuruyor sazın teline Saz ağlamaya başlıyor... Ey şair, Nerende büyüttün o kelimeleri Aşık mısın Yoksa aşk mısın sen? Ey toprağın tenine iz düşürdüğü esmerlik Ey sözüne aşk bulaşmış güzel çocuk Nasıl sallanır bilirim Kalbinin derinlerindeki kırık Islanan benim Nehirlerinden taşan sularda Islaklığın bulaştığından beri ellerime Göğsümde yakamoz taşıyorum *******i Yani şiir gözlüm Aşık değilsin sen Ta kendisisin aşkın... Melih Coşkun Melih Coşkun |
Aşık Olduğu İçin Şiir Yazmaz Gerçek Şair
Aşık olduğu için şiir yazmaz hiçbir şair Şiir yazdığı için aşık olur sadece... Önceden çizilmiş bir resimdir O beyazlar içindeki düş Gece, kağıdına çizdiğin kadar siyahtır Ateş, yazdığın kadar sıcak Ve bitti bitecek derken hayat Ufak bir kıvılcımla alevlenir yine Umulmadık bir zaman Bambaşka bir yürek çarpıntısı Coşar birden bire içinde nehirler Kıra kıra yüreğinin duvarlarını Ve adının anılmadığı bütün coğrafyaları Terk edip gidercesine Yeniden başlarsın her şeye Yazılsın diye hikayesi Bütün ayrılıkların Düzmece bütün aldanışlar Bu gidiş; En güzeli için vedanın Çünkü aşık olduğu için şiir yazmaz hiçbir şair Şiir yazdığı için aşık olur sadece... 25 Mart 2003 01: 15 Melih Coşkun |
Aşık Olmak mı Güzel Şiir Yazmak mı?
Aşık olmak mı güzel Şiir yazmak mı? Yoksa aşık olup şiir yazmak mı? Güzel olan tek şey var aslında O da şair olacak kadar Çok sevmek Seni... Melih Coşkun |
Aşıksan Yarımsın Diyen Şarkılara İnat
Aşıksan yarımsın diyen şarkılara inat İkiyle çarpıyorum kendimi Bir yarım sende yaşıyor hala Öbür yarım meçhul denizlerde... Ey aşk, Yarım kalmış şiirler gibi bekledim seni İmgelemini yitirmiş bir şairin Yüreğindeki o derin boşluk gibi... Hiçbir geminin bir daha dönmediği Terk edilmiş bir liman olsa da kalbim Yine de inatla bekleyeceğim Ve aşıksan yarımsın diyen şarkılara inat Her gün seni biraz daha kendime ekleyeceğim |
Aşk Başka Türlü Bir Cesaret İstiyor
Aşk başka türlü bir cesaret istiyor. Ne savaştaki yiğitliğe benziyor Ne de karanlıkta Islık çalmadan yürüyebilmeye. Aşk başka türlü bir cesaret istiyor. Dizlerin titremeden, Damağın kurumadan konuşabilmeye Ne yiğit bir türküye benziyor Ne de bir şafak vakti Herkesi ve herşeyi bırakarak ardında Çekip gidebilmeye Güneşin doğduğu yere… 2005 Melih Coşkun |
Aşk Eğildi Şiirin Önünde
Aşk eğildi şiirin önünde Sevileni de aştı sonunda Sevmek... Sevinçleri acemi bir çocuk Önemsiz elleriyle Başladı dünyayı değiştirmeye Konuşmaya başladı önemsiz sesiyle, Sustu o laf kalabalıkları Yüreğine sığmayan sevgisiyle Titrek ve küçük adımları Titretmeye başladı Zulümle örülmüş bir şehrin duvarlarını Sevdanın yüreğe akan yangınında Zalim attı kararan dumanı içinden, Sebep oldu kavgada yaşamak adına Bir nefes daha soluyabilmek, Koklayabilmek Yarin yumuşacık boynunda açan En güzel bahar çiçeklerini Ölmemek dostum ölmemek Bir öpüş daha ölmemek Bir nefes daha ölmemek Yaşamak için bir bakış daha Belki de bu koskoca bir ömür demek Aşk eğildi şiirin önünde Sevileni de aştı sevmek... 2003 |
Aşk Ellerimdedir
Aşk ellerimdedir Sesimde ve Sessizliğimdedir en çok Ve sevmeye değer olan Sadece tutabilendir o eli çıkarsızca Yarım kalmış bir resmi boyayabilendir Kendi renkleriyle Aşk gözlerimdedir Sadece görmek isteyen sevebilir çıkarsızca Aşk kalemimdedir Yarım kalmış bir şiiri tamamlamaktır bütün güzelliği Aşk bendedir yani Senden de öte bir yerde... |
Aşk Emperyalizminin Sömürgesi
Sen aşk emperyalizminin En zayıf düşmüş sömürgesi; Topraklarında yalancı bir gülümseme Yabanın postal izi var yüreğinde Ve ihtilaldir artık bu yaşanılan, Yüreğinin askerleri çoktan zaptetmiştir Beyninin kalelerini O gözler 146. Maddeden daha acımasızdır artık Sözlerin darbeci generallerin buyrukları gibi Beynin kaybetti iktidarını Sen artık yüreğinin sömürgesisin Sen artık uzak diyarlara gidip de Dönemeyişin diğer adısın Sen artık özgür olduğunu sanıp ta Esir düşmenin en büyük tanığısın Yürek himayeyi kabul etti Düştü beyninin toprakları Aşksızlığın dağlarında Özgür türküler söylemek varken Bu beden mavi bir bayrak altında Yaşamayı kayıtsız şartsız kabul etti... Yürek mandayı kabul etti Ve esirdir artık beyin... |
Aşk İnsanlar İçin Var
Aşk insanlar için var elbette İnsanlık aşk için değil Öyleyse ölmekten daha güç değil midir yaşamak? Acı çekmek daha zor değil midir? Kayıtsızca teslim olmaktan karanlık geceye. Hırpalanıyor ve hor görülüyorsak Sevebildiğimiz içindir elbette Karanlığı korkuttuğu için aydınlık gözlerimizin ışıltısı Aşk mücadele etmektir Ateşler içinde kıvrandırırken seni illet bir hastalık Ayağa kalkıp deliler gibi koşacağın günleri hayal etmek gibi Yahut sabahlara kadar uykusuz kalıp Kendi yüreğinle yarışırcasına şiir yazmak. Kör olmaktır belki de aşk Herşeye yüreğinin gözleriyle bakmak Kendi benliğini unutup Başka bir bedende varolmak Birazda acılardı onu anlamlı kılan Uğruna kan dökülen bayraklar gibi Yani feda etmek uğruna Belki en güzel baharlarını En güzel yazlarını hiç yaşayamamak Ancak bunun için en ufak pişmanlık duymamak Kısaca aşk; Teslim olmamak asla... |
Aşk?
Aşk; Bir kış günü Pencerene konan serçedir. Yüreğini sızlatır Alırsın avuçlarının arasına Ve bırakamazsın bir daha... Yağmur döverken şehrin kaldırımlarını Kırık bir şemsiyenin altına sığabilen Iki yalnız yürektir belki de. Koskoca dünyayı sığdırmak isterken Sığdıramazsın küçücük bir kalbi Göğsünün hiçbir yerine. O aşk ki Yaşama sebebindir Yürekli bir kavganın ortasında, Sadece bir bakış için Bir gün daha ayak diremek ölüme… O aşk ki Sevebilmektir Gülü dikenine rağmen. Ve sonunun ne olacağını düşünmeden Koyabilmek ömrünü Bir gönlün çıkmazına… 2005 Melih Coşkun |
Aşka Ölmek
Ey aşk, Yağlı bir ilmek olsaydın Bir an bile düşünmeden Takardım seni boğazıma.........................! |
Aşkı Biz Seçmedik
Aşkı biz seçmedik Aşk bizi buldu saklandığımız kuytulukta Hayal: Kara kalemle çizilmiş İçi boş bırakılmış bir resim Boyandı birden bire Ete kemiğe büründü düşünce Doğdu hiç gülmemiş bir ülkenin Beyazlar içindeki kahramanı Belki hiç yürümeyecektik bu yolda Yol buldu ayaklarımızı Biz sevmedik kavgayı Ve olmasın istedik hiç düşmanımız Kalleşlik inadına çağırdı bizi isyana İnadına kavgaya Bizi kalleşlik buldu Kalleşlik bizi vurdu... Gerek yoktu bir ayrılığı anlatmak için Das Kapital’in üçüncü cildini okumaya Ve her gidiş on ciltlik bir hayat ansiklopedisi Hayır ayrılığı seçmedik hiçbirimiz Ayrılıklar bizi buldu Ve İnan ki aşkı biz seçmedik Bir gün o bizi buldu... Aşk bizi buldu Aşk bizi vurdu... 1 Şubat 2003 22: 49 Melih Coşkun |
Aşkın Emekçisiyim Ben
Aşkın emekçisiyim ben Düşler denizinin balıkçısıyım. Hepiniz derin uykulardayken İmgeler çekip çıkarırım karanlık sulardan. Şükretmesini de bilirim Küfretmesini bildiğim kadar. Hiç tutmamış olsam da Bilirim ellerinin sıcaklığını. Aşkın emekçisiyim ben Aydınlığın hiç uyumayan savaşçısıyım, Kanlı düşmanıyım karanlığın. Sevmesini de bilir yüreğim Nefret etmesini bildiği kadar, Bilir herkesten gizli gizli kanamasını Sözlerin sıcak bir kurşun gibi saplandığında. Ve en önemlisi; Bilirim direnmesini Esir düşsem de teslim olmamayı asla. Şairim ben Aşkın emekçisiyim yani En iyi ben bilirim seni sevmesini… Melih Coşkun |
Aşkın K'si
Aşk’ın K’sını özelleştirmişler Aş kalmış geriye sevmelerden Kavganın adı aşk değildir artık Bu kavga aş kavgasıdır. Artık bir parça ekmek için deliniyor dağlar Uzak yollar aşılıyor tok bir yaşam uğrunda O şarkılar hüzünlendirmiyor artık Kendi kendine bile fısıldayamıyorsun şiirlerini Bir adam Elinde bir sopa Vuruyor beline bir lokma için gelenin Terbiye ediyor, sıraya geçmesini öğretiyor Bilmiyor ki açlığın sırası olmaz Ve terbiye olmaz insan açlıkla Ve aç kalmayı hak etmez hiç kimse Sadece insan olduğu için. Her sopa sanki beline iniyor bir halkın Bilmiyorlar ki o sopa Onlarında eline geçer bir gün... Mavi renk satılığa çıkmış Amerikan pazarında Tüm yeşiller kiralık Satar olmuşsun kanını Ciğerini satar olmuşsun. Açık arttırmada bütün sevdalar Eskiden bembeyaz kağıtlara yazılırdı Şimdi yeşil dövizler üzerinde Oysa hepimize yeterdi bu sevgi Ekmek ve tuz yetmese de hepimize Sevgi yeterdi, Yeterdi bir bakış, Bir gülümsemeyi bölüşebilirdik aramızda... 9 Aralık 2002 21: 12 Melih Coşkun |
Aşkın Ve İsyanın Elleri
Aşkın ve isyanın Birbirinin ellerini sımsıkı tuttuğu yerde bekliyorum seni... Bir şiirlik kalemim kaldı elimde Acıların mutluluğun yüzüne kara çaldığı yerde Bembeyaz bir şiir yazıyorum sana Sıklaşan damlalar Sel olup akıyor saçaklarımdan Şakaklarımda insanlardan kalma bir ağrı Zonkluyor durmadan Kurumadan ellerim Koşarak getiriyorum sana sabah olmadan Yastığımın altında sakladığım o ıslaklığı Bir şiirlik hüzün biriktirdim yine zulamda Geçirip gecenin o en karanlık süzgecinden En berrak şiirimi yazıyorum sana En güzel rüyaları eksik uykularımın Bir yıldız kayar gibi transit geçiyor gecenin dördünü Unutulmuş dizeler gibi Kaybolup gidiyor sabahın yorgun bakışlarında yüzün Aşkın ve isyanın birbirinin elini Sımsıkı tuttuğu yerde bekliyorum seni... 28 Mayıs 2003 00:52 Melih Coşkun |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:39 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.