![]() |
Hasan Ulusoy
Yolumu Kırdı Kader
Gama çalgın meltemler ruhumu sarhoş etti Bahara küs mevsimler dünya küçük virane Kırdı yolumu kader aşk gönlümü terk etti Diyemedim sebebini sorana. Ufukların efkârı kadehime inerken Yıkılmış hayallerim can yurduna dönerken Ayrılık acısıyla tutuşurken yanarken Dediler ki tuz ekele yarana Kenelerin yurdudur bana ait bu beden Her zehir şifa gelir ölmek bilmezler neden Ölüme susuz düştüm öldü ruhum, ölmeden Ne diyeyim bu kurguyu kurana Uzağa düştü kervan yolumu sardı şaki Yoldaşımı nefsiyle düşürdü vurdu şaki Bana benden tuzağı benimle kurdu şaki Zehir verdi yaramızı sarana Gönlüme sözüm geçmez göç gedikten aşıyor Yolumun yılgınları düşmanla yol aşıyor Öz ilimde gardaşım benimle savaşıyor Elim kalkmaz yüreğimi vurana |
! ! ! Her Yanım Saklı Duvar
Bir sevda durağıdır yanıp duran yüreğim Kaç ölümün yolcusu gönlümden gelir geçer Şaşkın kelimelerin efkârında yüzenken Acılarla yıkanmış yüreğim konargöçer Dibi derin kuyular içinde saklı tutar Yitik duygularımı kovalarla çekemem Sokaklar bana yanar bu şehir beni yutar Kan dolu yüreğimden bir damlacık dökemem Ölümdür ölüm bilmez ruhlara hâkim olan Acılar dalgın gezer benden bana düşerken Ateş iner yanmadan ahdine sadık kalan Bir garipler grubu diz dövüp ah ederken Gül kokan bedenlerin toprakla vuslatı var Saçlarımda dolaşır bilmediğim mahlûkat Düştüğüm dost mekânı her yanım saklı duvar Kaybolur bu çukurda arzulanan her murat Gamzelerde solarken has bahçeden seçme gül Toprakların hicabı taşa yazar namımı Gitsin bu viranede şevke gelmez her bülbül Taşıyacak kim varsa alsın gitsin gamımı |
! *Akşamların Uzak Menzili
Uyku akşamların uzak menzili Çağlayanlar susmaz akar bu gece Yüreğime bir ses iner gizlice Çözülür kalbimin lal olmuş dili Hayalime kement atar sevgili Hayalimden geçer belli belirsiz İfrit kılığında bir hoyrat cüce Adı meçhul kendi meçhul bilmece Kalmaz mı yürekte yangınlardan iz Kalır mı gönüller aşka ilgisiz Dövünür kabında çırpınır durur Gidişine gönül yorduğum sevda Kapısında düşkün durduğum sevda Olur, acı kurşun... ve beni vurur Umut hayıflanır hayaller kurur Yıldızların üstü dost öte yanda Çıldırır derdimle yanar dereler Açılmaz günlerce küs pencereler Bir körpe esirdir yar bu vatanda Vatan köhneleşir biter zamanda Eşiği mekânım çarem içerde ******* gücenir efkâra düşer Alır neşterini derdimi deşer Zaman sargı vurmaz bu azgın derde Akşamlar söyleyin uykular nerde |
Dertlerin Derdi Bahar
Bitirmedim mihnetler asırlara yayılmış Gülden huzursuz bağban gül şehrinin hâkimi Gözlerime yürüyen kanlar yaştan sayılmış Sızıları gönlüne dost tutup bağlar kimi Çığırtkanlar mezatta hayata ölüm satar Kader nasip ararken varır düşer tuzağa Yunus'u şevke salan dertlerin derdi bahar Kader sarıp girdaba atmış dosttan uzağa Hangi yola yolcusun menzilin bilinmiyor Sularda sakladığın hayalleri çek çıkar Bilmez misin ayrılık bir yağarsa dinmiyor Bu devirin selleri dağ değil gözden akar Eşiğinde çürüyen bir çaresiz baş durur Çürüttü eşiğini gözlerinin nemiyle Yıllar var ki bitmeyen ağrı, dert, telaş durur Kimler meşgul bilemem devranıyla demiyle Benim yandığım gece sana bayram günü mü? Şarkılardan süzülen kederi söküp attın Yitirdim hafızamdan yarınımı dünümü Terk ettin gidişinle hem yaktın hem ağlattın |
Tuz Basılsa Yaralarım Sızlamaz
Uykusuz *******de yatağında muzdarip Kalleş düşen yıldızlar ay yolunu izlemez Kaybolur karanlıkta yokluk içinde garip Gönülde gözü yoksa yar yolunu gözlemez İsyanlı ölümlerin duaları tükenmiş Kül yığını varlığın her damarı tükenmiş Zamane şuurunun iffet, arı tükenmiş Sevgi dolu yürekler sevdiğini özlemez Âhımı ah ederek dinleyen *******de Kaç sabah ızdırapla tebelleş oldu derde Kaç gönülün acısı gömülü kaç makberde Kaç gönül var derdini açık tutar gizlemez. Kanayan ahımda sen yanan ervahımda sen Beni sevdan götürdü sen gönlüme inerken Siyahların bahtında gün sabaha dönerken Körleşen çukurları dik yamaçlar düzlemez Günahımın affını gönül yanıp isterken Her sabah bülbüllerle yana yana dost derken Kabul edersen beni eşiğinde beklerken Tuz basılsa yarama ağrı verip sızlamaz |
Sızıların Türküsü
saklanma saklandıkça sızılarım artıyor hicranın zirvesine götürüyor saçların mazlumlar mezadında bir el beni tartıyor ağrısına yanarım zehirden ilaçların savurduğun harman mı poyrazı bayram eder kavurduğun ateşler harlandıkça yakıyor çevirdiğin zamanlar ömrümü alıp gider devirdiğin savaklar yüreğime akıyor incelen ağrıların damarımda gezerken bir ateş girdabıdır döndükçe yandığım nar gidip uzaklardan ızdırabım süzerken doruklarda dem süren seviyor sandığım yar bu gönül sevdaların müreffeh ülkesidir zarıyla sızlandıkça yol bekleyen ağıtlar güllerin seyrettiği gülün gönlü incinir ağıtların derdiyle yakılan kaç ağıt var bir bebek salıncağı başımı döndüren gam ninnisini gel söyle uykuya dursun gece kimlerin dertleriyle yanarken bu diğergam gamların zihnindeki gamlar gamlı bilmece |
Ayırma/ Ayrılma
Bu yersiz zamansız bir ayrılık/ ve erken Düşürdüğün durumu düşün mü sen/ giderken Titrerken dudaklarım ayrılığın kışında Her hücrem matem tutar sana veda ederken Musallada bekleyen cesede can ne gelsin Canı candan ayırıp beni bende arama Sersefil duygularım gizli değil el bilsin Bir yiğide yakınmak yakışmazmış ar ama Kovulduğum kapılar senden öte de değil Gitti sandığın zaman yine sana gelmişim Sessiz ve sensiz olmak çekilmiyor bunu bil Yar kapında kalmayı bana görev bilmişim Ayrılığın ruhundan ızdırabı sök çıkar Ayrılığın derdine ayrı düşen yanmasın Ayrılmamı isterken gözüm gönlüne akar Ayrılmamı isteyen gönlün gama kanmasın Ayırma ayrılığın derdi çetin çekilmez Ayırma ayrılığın eğdiği bel kırılır Ayrılma ayrılan mutluluk nedir bilmez Ayrılma ayrılan mihnet ile yorulur |
Hünkâr Dağlı’ya
Fikir erdem idi çileler şeref O günler en kutlu zamanmış ağam. Ne kadar adam var hepsi bitaraf Kulu kul eyleyen imanmış ağam Kimi zengin oldu çekti başını Kimi isyan etti sıktı dişini Kimi rüşvet torpil kurdu işini Ona göre her iş tamammış ağam. Kimi de değiştim diyor dönerken Kahpe gölgesine yatıp sinerken Milletime bela zillet inerken Kâfir imanına inanmış ağam Bana dudak büker yoldan çıkanlar SüPage Rankingülenle aynı yere akanlar Değiştim der şimdi ruhu kokanlar İnsanı caydıran gümanmış ağam Diyalog ülküdür papazdan yoldaş Adanmış bu yola çıkarken can baş Değişken dönmeler düşmanla gardaş Ulusoy onlarca kınanmış ağam |
Senin İçin Sana Geldim
sana geldim senin için efendim ben gelirken sana beni getirdim nefsin yamaçlarından engine indim senin için sende beni bitirdim. çok sevdim efendim seni çok sevdim em diyerek ateş sardığım yara çürütürken fani olan her aşkı salar beni günde kaç bin diyara sızı döker gam akıtır hicranın kırık kalpler acı çeker benimle çıktığım her yolun taşlarında ben yatarım pervasız boş bedenimle çok sevdim sevginle sevdikçe seni onmadık alemler sevginle yanar vurgunum yüreğim yarım ve garip bir parçası sende biri muzdarip yokuşa düşen yol sevginle dümdüz kapında bekleyen yokta saklıyım bir tatlı kokundur bayramım benim gitmeden kırk sene kalsam haklıyım gidemem güllerin şahı has gülüm parmağınla böldüğün gamlı hilal günah yarasına ateşten sargı vur istersen yeter ki yanına al |
Yanarım
eyvallah ağam taş yerine oturdu aldı beni eskilere götürdü İhanet bağımda ayrık bitirdi güllerimin yanışıyla yanarım... gönül efkar tutar ülkü yar ile gül açtı bağımda yar bahar ile hasretin verdiği ah-u zâr ile tellerimin yanışıyla yanarım bir acıdır yüreğime katılan yıllar yılı acısıyla tutulan karış karış düşmanlara satılan illerimin yanışıyla yanarım nerede yurdumdan kafir kovanım kanı ile belaları savanım arısız peteksiz bom boş kovanım ballarımın yanışıyla yanarım ulusoy'um benim bana darılan yürümeden yatağında yorulan ben giderken önüm sıra kırılan yollarımın yanışıyla yanarım.. |
Yanık Gönül Yaşamak
yorduğun karıncalar kadere kül taşıyor yangınların söndüğü zamanlardan haber var yiğitlerim bahtına kurumuş gül taşıyor karıncalar köyünde bir aşık vuslar arar yanık gönül yaşamak ölüme çare olur çöllerde açan gülün kaderine yanarım karanlıkta kör gönül serapta seni bulur söylediğin sözlere aldanırım kanarım bu sessiz ağlayış mı gönlüme çok gördüğün bu vadide yalnızım börtü böcek yoldaşım habersiz ayrılığın acısını bilmezsin ağrıların içinde çare arar bir başım sessizliğe bürünmüş ses göstermez yar sesin nefesine muhtaçtır gönlüme diktiğim gül son sabahı yaşarken değse bir an nefesin etrafında gam döker delice deli bülbül yorduğun karıncalar seni getirse bana her parçamı yem yapıp doyururum beslerim seher vakti ses ararım gönül mıhlı divana gözlerime yaş serper derdinle heveslerim |
Ardı sıra götürmez
Umudum, hayalim aldı başını Gider beni ardı sıra götürmez Derman dertten fersah fersah uzakta Merhem dersen acı verir bitirmez Zaman akar acı ile keşikte Yüzüm çürür bıraktığım eşikte Hayal rahme düştü umut beşikte Ninnilerim yetiştirmez yetirmez Haddim neyse dost dediğim bildirdi Âşık etti ardı sıra yeldirdi Beni değil düşmanımı güldürdü Çöle saldı yöresinde yatırmaz Bazen sitem iner bazen gam iner Çarkı düzen tutmaz hep aksi döner Gökler mihnet olur üstüme biner Arzum uzak alıp bana getirmez Bu Ulusoy nasıl adam olacak Korkarım ki olamadan kalacak Bazen derler sevdiğin yar gelecek Bu söz tutar beni yere batırmaz... |
Efendim
A efendim gönlümde baştanbaşa hasretin Harlanan alevleri yıldızlara nur saçar İhlâsa yatkın gönül dualarda kıymetin Uçuşan hayallerim yoluma düşer nâçar Bu kul kulluk için dostluğuna yönelmiş Mübarek bir akşamdır ruhunu arıt kirden Tövbe için mücrim kul kalbi elinde gelmiş Her gün büyüyen dünya küçülüverdi birden Anladım bir imdadın duyulduğu an bu gün Anladım anlamsızca yandığım hülyaları Pes etti hain nefis ruhumda bayram düğün Yıktım senin izninle yok ettim olan varı Efendim ah efendim âhımdan kan akıyor Riya ile yaralı tövbelerim kaybolmuş Yıllarımı verdiğim dünya canım yakıyor Ahrete teşne adım boş hayale kaydolmuş Yürüdüğüm yol senin benim olan neyim var Bir ulvi dost elinden bu ellere gelmişim Sıktıkça sıktı beni bana yaban bu diyar Bunca bitmez günahla seni sultan bilmişim... |
Sönmesin Bu Yangınlar
yorgun düşen ırgatın hülyasıdır bir tas su bu sevimsiz dünyanın neyi benim doğrusu biriktirdim dağıldı tersten esen yel ile sessiz yanan ağıtlar hangi canın ağrısı hangi ilin mağduru hangi yolun yolcusu sönmesin bu yangınlar yansın, yakarak yansın dinmesin gözyaşlarım aksın, akarak yansın yatağında dev gönül halime nazar kılıp, yummasın gözlerini baksın, bakarak yansın ölümsüz yangınlara yanan yansın dayansın. uğradığım her mekan aç dediğim her kapı her kapının fevkinde açık bekler bir kapı can sığar ceset girmez sanki iğne deliği açılır bir emirle geçilmeyen dar kapı emaneti bekleyen kutlu bahtiyar kapı ırmakların donduğu mevsimler tutuştu bak ateşlerde yürürken üşür donar el ayak bu sevda terk-i gönül bu beden bir virane bana düşen pişmanlık bana düşen ağlamak bahtımla gel emrini beklerim ağlaşarak sır bilirdim yanarken ağrılardan geçmeyi zilletlerin ağında yanıp yardan geçmeyi katledilen bülbüller güle nağme dökerken kışa sine açarak yaz bahardan geçmeyi gönül hala düşünmez halktan Hak’ka göçmeyi |
Ben Derdine Yanarken
Nerde avuçlarıma koyduğun kızıl güller Çıkrıktan ümit çıkan kuyularda sen yoktun Sultanlığı boş duran gönlümde velveleler Işıksız mahfillere yüreğimi alıp soktun Nerede yüreğimi tutan has nurdan eller Duvarında çılgınca yazısız mana tutan Viraneler sancılı kaybettiği ne varsa Bir amansız dev oldun sevdamı yiyip yutan Uzaklaşan gönlüme bak gönlün dost ararsa Ben bahtıma kızarak bahtıma derim utan Sultanlar saltanatın titreyen gölgesinde Bir yanık gönül arar sızlanıp girmek için Kaç geda bekleşirken bir cemal hevesinde Nasip ararken ruhum vuslata ermek için Teslim olan benliğim can bulur dost sesinde Bir kurşun uçuşu gizlice gelip düştün Sihirli değneğiyle can veren kutlu peri Mübarek sıfatını şimdi kimle bölüştün Hayalimde hayalin gittiğin günden beri Ben derdinle yanarken sen eğlenip gülüştün |
Gözüm Hep Ötelerde
Eşiğine gözlerim yaş döker hicran ile Açılmazsa bu kapı yangınlar nasıl sönsün Ne yapayım can için canan bilmez can ile Gam içinde bunalan ruhumda acı dinsin. Geçer gündüzü ezen densiz günsüz ******* Aklaşan saçlarıma zaman zehrin dökerken İçimde büyür gider bağrımı yakıp deler Ayrılık gecesinde ince şafak sökerken Bir mübarek nazardır dünyama düşecek nur Huzursuz zamanların ökçesinde yüreğim Her paresi bir dağın zirvesinde bulunur Sözlerimi duymayan bir fitneye gereğim Çok yalnızım yalnızlık benim halimden bezmiş Alevlenen yüreği bir nazarın kül eder Vuslat kaçak ceylandır kırk dağ öteye tezmiş Kırılan ırmakların kırk yamacı yol eder Eşiğinde çürüyen varlığımdır ben değil Benliği tökezleyip düştüğümde bıraktım Gözüm hep ötelerde taşıdığım can değil Ben beni gördüğümde zaten benden ıraktım... |
Fırıldak
Bir döndü durmadı döndükçe döner Şeytani aşk ile coştu fırıldak Gittiği yerleri kendinin sanar Hırs ile her yöne koştu fırıldak İnsanların meşgul oldu tersiyle Fikir aldı ehl-i fitne kursuyla Nefsi arzularla dünya hırsıyla Dolarak kaynadı taştı fırıldak Hezeyanlar kustu yine susuldu Yağ yaktı dil döktü sesi kısıldı Şerefsizin arkasından asıldı Vardığı beldede şaştı fırıldak Namussuzun dik âlâsı irisi Değişken dönmedir fitne çerisi Bir kere döndü mü gelmez gerisi Der devrin dengesiz puştu fırıldak Gittiği noktaya dönüp gelmedi O yerdeki erdem neydi bilmedi Kırk çelme yedi iflah olmadı Düşman sofrasında aştı fırıldak Düşünmedi çıkış sebebi neden Belki bilerekten belki bilmeden kadın bile olmaz derler dönmeden Bir anda kırk menzil aştı fırıldak Varlığı yoklukla yıktı giderken İnanmış zümreden çıktı giderken Ekşidi bozuldu aktı giderken Varıp bir lağıma düştü fırıldak Lazım iken el üstünde tutulur İşi bittiğinde alıp atılır Bayram günü revaç bulur satılır Sonra derler günün geçti fırıldak Dur be Hasan biri alınır belki Maya meselesi çok iyi bilki Akıllı değildir her kurnaz tilki Her zengin kapının “hoşt”u fırıldak |
Beni Cezbeden Sevda
O yasak sevda mıydı içimdeki tutuşan Gelişime sebep o yasaklanan duygu mu? Karamsarlık içinde umuduma katışan O muydu ifsat eden en mübarek duygumu? Yüküm sana yaramaz sırtım çerçöp tel, diken Son durakta dururken harekete az kala Ben oldum bir ömürlük bu berbat yükü çeken Çıktım bu son mezada bakan yok mülke mala Yasaklanan sevdanın vebali bu çektiğim Bu yanışın odunu ben taşıdım yıllarca Çalışıp didinerek bir umuttu diktiğim Bir hayal için girdim hayat denen bu borca Önümdeki kapanan yolların bir başında Kutup yıldızlarının körlüğüne aldandım Bu kafesten çıkış yok kurtuluş sır taşında Yasaklanan sevdanın oduyla yakıp yandım Suları sel ederken önünde gidene bak Sen son dem çaresiydin son andaki kurtuluş Çevir tokmağı açılsın ölüm ayrı yaşamak Beni cezbeden sevda bilineni sezip buluş |
Son vakite ilk ayak
sır tüten sevdaların dumanında boğuldum çığırtkan gece kuşu penceremde vurulmuş bir zaman girdabında telef olup yığıldım bulanık deli sular bilmem nasıl durulmuş taşıdığım yaftadır sevgilinin kolyesi içimdeki bahara neden güller yüz vermez zamanın saçlarında hayatın velvelesi asra karşı arsızlar kaşı yıkar göz vermez sürgünü sürülenler ayakta alkışlıyor vahşet günü diz kırar masum yüzlü zebani baykuşların keyfine bülbülü gül taşlıyor bana yatkın sevdalar yüreğimde yabani beklediğim vuslata sırt döndüren bir kaç şey altından saatlere meydan okuyor zaman her puştun ağzındadır Mevlana’dan kalan ney soğutulmuş şüpheler ruhuma vermez aman izzetli güzellerin gönlünde gönülsüzler göklerin dövünmesi hangi çağın aklında harama yatkın nefis şehvete tutkun gözler küllenen dünyaların olmadı ki farkında |
İlk Fırtınası Gönlümün
toz toprak çırılçıplak düşerken yükseklerden dalgasına sarılıp diz döven okyanusun doğruluşu iğreti doğrusuzca bir yerden son titreyişi belki ruhundaki fanusun. ateşte gezer akrep iğnesi cana değer yokluğun kapısında varlığım kirli zemin öksüzleşen hayattır dost gönlüne baş eğer çarık çorap sevdası belasıdır özlemin gök hamlesi kudretin kuruttuğu bedende suların zilletine razı olmuş her toprak kırılan parçaların çürüttüğü can bende ipek için doğranır böcek ağzında yaprak. ah bir lahzacık başım koyduğum güzel sine uyuttuğum rüzgarlar fırtınaya dönüyor bu gün bir gün yaşadım giderken öylesine aklımı saran ifrit bende beni deniyor gönül çelenlerine tüneyen körpe kuşlar ateşten yuvalarda sefa sürsün gönlünce toprağa isyan eder bağrımı ezen taşlar en son mekanda duran ilk makama gelince |
Yüreğin Gül Bahçesi
Kokular sarhoş eder yakın durma bu sıra Yüreğin gül bahçesi nefesinle gül eser Şifaya hasret kalan ağrı veren bu yara İçime çöken hasret yolunda yolum keser Sahralarda serseri çığlığında sevdası Kumların tanesinde Leyla’ların ahı var Vurduğu yüreğimde hasretin gamı yası Çektiği acılarda Mecnunun günahı var Bir gülün kanadıkça ağrı veren yarası Ağlayan bülbüllerin efkârından sezilir Nefesin can veriyor ölüm hayat arası Hayatın son nefesi yüreğimden süzülür Uzattığım ellerim itildikçe sızlıyor Ağrıların merkezi yüreğimi bir görsen Nefesin cana sebep canım seni özlüyor Kendin orda dururken hayalinle can versen Yanan yüreğim senden bir nefes huzur umar Çalkalanan dünyanın özü sende durulur Ahımı duyan yıldız ya kaybolur ya donar Ben vardıkça o gider bezgin düşer yorulur |
Yanmamak Neyin Nesi
Ayrılık külleriyle yana yana kaybolan Ruhumun defni için bu mezarı aç artık Yuvalar talan olmuş yavrular feryat figan Acze düşen ruh ile derbederlikten bıktık Önüm uçsuz bucaksız açıkta bir mezarlık Yığın yığın insanlar leş kesilmiş bakıyor Tutmuş ihanet beni ruhuma verir darlık Yüreğime acıyla kan, irin, yaş akıyor Dünyanın alçak malı meftun etmiş alçakları Çelimsiz benliğimde ihanetten iz durur İnsanı hayvan eden dünyanın kirli varı Dava diyen riyakâr insanlıktan dem vurur Sinende sızı mı yok yanmamak neyin nesi? Mahremimdin el gördü esrarın bitti sevdam Kimlere ne diyerek sorayım seni şimdi İliğimle kanımla dünyamı tuttu akşam Bir sızılı yürektir narına düşüp yandım Dağlar taşlar dereler görmez tanımaz bilmez Önüme dünya çıktı şeytanlara inandım Ölmeye geldiğim dünya ardıma düşüp gelmez |
Cennet Kokar Çanakkale'de
Baharda kuş sesleri gelmez Çanakkale’den Edebinden dört büklüm kayalar secde eder. Irmakların denize inişinde kan kokar Sabahları kıtalar ötesinden ses gelir Baharda kuş sesleri gelmez Çanakkale’den Karanlığa karanlık ulanır zamanlarda Işığa dudak büken irin ruhlu eşkıya Toplamış toplanmışlar kıtalar ötesinden Bakışları öfkeli, yüreğinde kin kokar Zaman tarihin izini silmez Çanakkale’den Anadolu kahırla sitemli bakar şimdi Ak poşulu gelinin yaşmağına kan düştü Parmaktaki kınalar karardıkça kararmış Denizden ateş yağdı, toprağa civan düştü Sükuneti şerefi, sabrı alın yazısı Her haneye cepheden ateşli figan düştü Ehli küfür dersini almaz Çanakkale’den Bir ananın ocağı yavrusuyla tüterken Çarıkların bağında parmakların izi var Ceylanların terk ettiği dağlarda yanıyor Bir köy kızının gönül tutan aşkı sevdası Bir ananın böğründe körpe yürek kanıyor Çelimsiz bedenlerde yüreğin saklı hası Hiçbir yiğit çekinip kalmaz Çanakkale’den. Çanakkale bir devin yaralanıp döndüğü Çanakkale, zalimin zulmü ile yandığı Çanakkale, imanın ateşleri yendiği Çanakkale milletin öz haline döndüğü Bir mübarek zaferin tarihteki adıdır Çanakkale Malazgirt zaferinin yadıdır... |
Gitme Gidilmez Gülüm
Yalnız yürümeliyim sırları çözülmeden Kimseye görünmeden arkada iz koymadan Bir yabancı gönüle duyulup sezilmeden Yürümeliyiz gülüm caydırmadan caymadan Kıskacına düştüğüm talihin tarihinde Kim bilir kaç sevdalı yıkıp geçmiş tahtını Kim bilir kaç yara var tarihin talihinde Kim bilir ümitsizce kaçı bozmuş ahdini Yol bezginlik götürmez sabır yoksa gidilmez Asılsız kelimeler dileklerden ıradı Kökten kopan ağrılar hiç tedavi edilmez Ağrıların düşün/de nedir acep muradı Sahile düşen umut kaç Yunus’un kaçkını Gitme gidilmez şimdi gül mevsimi gönlümün Sevdaların hançeri parçaladı kaç kını Kaç sevdalı çekerken hasretini ölümün Öldürdüğün sevdanın başucunda şiirler Hatıralar ölümdür hatırasız yürekte Ölürken bir kulak ver son nefesinde ne der Gitme gidilmez gülüm hicran vaktini bekle |
Sükûtla Büyür Elem
Elemim beynimdeki her şeyimi bitirir Teslim olan ruhumun mezarlıktır meskeni Böylesi hain sükut başa bela getirir Bir haince susuşa feda etmişim seni. Sustukça ruhumdaki sevdalardan kaçmışım Ya utandım ya korktum sahip çıkmadım yurda Hainin gönlündeki işgale amaçmışım Tavşan gibi burkulup bekleyip kaldım burda. Gözümdeki gözyaşı başka gözler bularak Birleşseydi sel olur yıkıp geçer her bendi Bu daracık ufkumda korkup zelil olarak İçimdeki korkular aşkı sevdayı yendi Kırk dağ bin dere geçtim yorgunluk ne bilmedim Çığlıklar korkuların yüreğinde eridi Yurduna çıktı hain utanmadım ölmedim Hâlbuki yüreğimde ne sevdalar var idi İçimde büyür elem saklanır kendisinden Gözyaşlarım bağrımda kara diken büyüttü Ne beni soran oldu ne derdimi dedim ben Yüreğime inerek derdi döken büyüttü. |
Acıların Havuzuyum
Soluk benizler yanık güzelliği yerinde Sayılı yıldızların her birinde o büyür Mihnetin acıların ağrısıyım şimdi ben Kalk, geceyi öldürüp sabaha karşı dur Çaresizliğin çaresi umutsuza umut ol. Uzaklara götür beni ak benizli güzelim Ne kadar ışık varsa şekillensin yüzünde Gideceğim mekânlar ateş olsun kan olsun Acısın artık dünya üstünde öksüzüne Yürüsün yüreğinde sevgiliye giden yol. Bir yanılgı içinde suçlarıma yöneldim Tek kişilik ölümler artık açmıyor beni Bir arınmış alemden silkinip çıkıp geldim Ama burda görmedim gördüğümü göreni Kemiklerimi yakar sırtımdaki bu vebal Ay nurun içindeki hallerini ne bilsin Zanneder ki kör nefis parmağıyla ay böler *******i düğümlenen sihirlerden değilsin Kuş dolusu dünyada gönül bir kanat diler Taşıyamaz yükümü benden gayri kırk hamal. Döndüğünde yüreğim güz gününde şenlenir Mantarlarla tıkalı şişelerde sevdalar Susuz kalmış bir serçe dal dibinde dinlenir Diktiğim fidanları kendi ellerim yolar Yürüdüğün yol zalim gitme gel yurdunda kal. |
Acır Sanma
Bu ahı işiten duyan acır oldu halime Gösterme gönülsüz yâre gamlara sarıp beni Acımayı unutmuştur su değdirmez gülüme Acır sanma o vicdansız bu halde görüp beni Görüp beni acıyarak baktırsaydı yüzüne Yer kalmazdı yüreğimde bunca gama hüzüne Belki gönlü kederlenir görünmeyim gözüne Çiğnetin yâre bedenim toprak gibi serip beni Bedenim de gizli yara ağrısını çekerim Ağrılara ilaç diye gamı derdi ekerim Yar aklıma geldiğinde içime kan dökerim Bu hicrandan kurtarın yar iline sürüp beni Toprak bana imrenecek yar bağrıma basanda Yar cevrine sabreyleyip ateşlerde susanda Geçer zaman erir ömür hal kalmadı Hasan’da Çekti gitti can yurdundan bıraktı garip beni |
Aç kapını hasretim
Göveren göceklere gönülden bakıp gördüm İçlerinde sabreden kahraman bir çekirdek Tırnakları hayatın sinesinde büyürken Harâmiler elinde bezgin düşer bir yürek Kaldırmış parmağını sana şahadet eder. Camekânlar örterken saksılarda isyan var Toprağında sevimsiz yaratıklar gezinir Kalbimi işgal eden senden ayrı sevdalar Senin olan mekânda sensizliğe ne denir En mukaddes duygular şeytana doğru gider Sonu gelmez zamanlar derdi bana yüklüyor Put kesilen hayaller ismin ile yıkılsın Bir gönül var ki benden belki sevgi bekliyor Tükensin senden gayri bende her şey yok olsun Sana tutkun gönüller senden gayrisin nider Çok gönülde aradım o mübarek sevdayı Her beşerin yüreği kendi saçından kara Kimi tuttu kapıda kurarken boş hülyayı Kimi benle eğlendi oldum arsız maskara En hoş bildiğim gönül benim için kin güder Ellerim uzanmışken itip geri çevirme Aç kapını hasretim sevdan ile erisin İnandım ki sen varsın yok olana yol verme Sen bütün noksanlıktan eksiklikten berisin Açtığın nur gözeler ağrımı teskin eder |
Adımı Aklında Tut
Sancı saran yüreğimde sen varsın Issızlaştı dünya Mehtabı zifte bular efkârımın karası Ağrımı tutan eldin yaramı saran eldin Sahte çiçeklerde güllerin maskarası Sahte çelenklerde donuklaşan efkârsın Burkulan mevsimlerin neresinde gül açar Ne zaman biter beynimi yoran fasıl İklimlerin baş ağrısı ayrılık Baharların şevki umut Ne olur ey muhannet Adımı aklında tut Yoksun bu gece Radyoda şarkılar sensiz anlaşılmaz, duyulmaz Bir resim var duvarda mağrur Donuk hayalinden bıktım, bakmıyorum İçinde öfke büyür, gözlerinde gurur Bir heybetli kulede esir yürek Burada yanan bir kul var. Yok mu dedim ne Ne demek yok. Aha bu el sensin, aha bu baş sen İçimdeki derin sızı, ağrı, acı, telaş sen. Sana ağladığım zamanlar Kahrediyor sevdiğimi bilmemen Bir hain sandal çeker derinine göklerin Yıldızlar benimle döner İşte senden kalan tek mısra Kaç gündür gam dolar bestelerimde. Gel, dediğim zamanlarda Yere çakılan gök kuşağı yanardı Omzumda dünya yükü mihnetlerle koşardım. Yürüdüğümüz yolarda Yalnızlığı gel de seyret Gel de gör sensiz yanan suları Gel zaman yaşlandı, bizler yaşlandık Bir sevda yoluna yandıkça yandık Gel, yol başında tuttuğun el bekliyor Bülbülden sakındığın gül bekliyor Hasretin gözümde yaş, gövdemde ter Bekletme her şeyinle beraber |
Ağıt Renkli Velvele
Göklerin ağıt rengi içimdeki velvele Mahzundur mahzunlaşıp derdiyle yanan kullar. Kaç asırdır perişan her gönülde bin çile Zamanın mihenginden geçer nice kof pullar Tükenmişim yokluğun var bilinen yerinde Kaybettim merhemi yaram sızlar derinde Her varlığın yüreği seher vakti çağlarken Bu mücrimin yüreği kırk çıkında saklıdır. Sana tutkun âşıklar sine yakıp ağlarken Bu mücrimin yolunu kesen cılız aklıdır. Aklıyla yol arayan cahilden iz sormuşum Çakıldığım mekânda kırk senedir durmuşum. Kırılmış oyuncaklar görünmüyor çocuklar Geçmişin izbeleri geleceğe mum sürer Bir yıldırım hızıyla var sandığım o yoklar Alır beni götürür herkesle birer birer Eşiğinde durduğum öz mekânım açılır Bir gün olur, an gelir o mekâna geçilir Özlediğim anların acısıyla mutluyum Yaralarım yar diye ağlarken ben yanarım Ummanların özünde zerreden umutluyum Kan koymasın bedende boşaltsın göz pınarım Ne mübarek hicrandır ateşi bahar gelir Ne mübarek acı ki bitiminde yar gelir Hep suskun yalnız gezdim hasretin arkadaşım Nefsimin tat verdiği şeytanları büyüttüm Çırpınan günahları örselerken gözyaşım Hayat denen oyunda ne ütüldüm ne üttüm Meskenete yatkındır ruhumdaki ağrılar Sana gönül vermenin bedelidir ağrı yar. |
Ağlamaklı Günler Vardı
Ağlamaklı günlerim geldi aklıma birden Bir köşede bekleyip gözlerimde tuttuğum Bir kaypak taş üstünde seyrettiğim gözlerden Bir hatıradır sanki arayıp unuttuğum Hep o cana bakardım gülüm seni anarken Taş bebek hayaliydi yergince bir gelinin Sen olacaksın derdim hasretinle yanarken Efkarı o an biter gam gönüllü delinin… Yüreğinde yar kokan şu efkarlı aşığın Ağladığı zamanlar mutluluğu başkaydı Bir vuslat hayaline ah-ü zarlı aşığın Her geçen gün ömründen hasretten bir taş kaydı Yağmurların yağışı senden gelen yelinen Ciğerime su serper vuslat muştusu sanki Şu yörede derdiyle gamlı bir kul bilinen Bu kul senin derdinle bayram eder inan ki… Ay tuttum yıldızlardan ayrı alıp getirdim Gönlümdeki karanlık o sebepten ışıktır. Ağlamaklı günleri o günlerde bitirdim Her şeyi şahit tuttum bu kul sana aşıktır… |
Ağulanmış Bir Nesil
Bende büyür benim içimde bensiz Bana düşman olan, zehir sevdalar Bana beni benim gibi anlatmaz Türküler boğulmuş, fitne yürekte Türküler nefsimi günaha salar. Zamanın ufkunu saran güneşler Meyhane yıldızları revaç buluyor Hayaller boyalı fahişe dolu Kuytularda sanat ehli gariban Neslimin üstüne zehir soluyor... Küfrün geleneği gelecek bizde Beynimize yağan, yağmur ihanet Yalnızlığa düşmüş, sanatım hasta Sana şifa nesil, doğdu doğacak Diren ahlak, ilke, şeref, haysiyet Ağız çakal ağzı, sözler ******** En güzel ezgiler, kepaze olmuş Duygu benim değil, idrak yabancı Söyler, niyetini, gizler ******** Her taraf iffetsiz, arsızla dolmuş... Gamzeleri dolgu, yüzleri boya kadın şuurundan sürgün kadınlar Bizdeki ayşe’ler, böyle değildi Kaybolur sahte, yıldız yapılan Doğarsa ufuktan bir gün kadınlar kadın edep, haya, erdem ehlidir Çılgınlık kadına, nasıl yakışır Mutlu yuvaları, yeren zihniyet İçki masaları, şehvet esiri Ezilen kadınlar, orda kokuşur |
Ah Bu Sevdalar
Yıktığım hayallerim oldu bir zaman viranelerinde dolaştım yıllarca bir baykuş kimliğine büründüm bekledim harabelerinde sevdanın şom ötüşlerimle incittim umut taşlarını bilemedim kıymetini sevdanın. Baktığım hayaller senin oldu sonradan Tutmak istediğim eller senin ellerindi. Uykuların göz kırparak kaçtığı *******de. Kalemim seni yazdı, şiirlerimde sen oldun. Bir sancılı gönülle yürüdüm ıssızlaşan dünyada. Ağladığım vakitlerde ağrıma sebep sendin Kıytmetini anlamadın sevdanın... Uzaktan uzağa bir selam aradım Bir tatlı muhabbete kaynak olacak bir söz, Sevdim, diyebilen bir gönül, bir ses yağmurların yağışıyla yeşeren bir hayal, damlaların vereceği bir tatlı haber... Yok, yoksun, sanki seninle tükendi herşey... Benden ötelere yürüdüm bensiz... Yıldırımların ışığına düşürdüm gönlümü. Ölümlere çağrı yaptım türkülerimi... Ödünç aldığım umutları geri istedi kader. Ah bu beni sana yakan sevdalar... Sana yalan göründü saklayarak özünü. Dudak büktürdü kendine... Senin sen olmadığın zamanlarda. |
Ahım Sana Varmasın
Ne kadar gücenip kırgın baktın gülüm bana Gözlerimde fısıltı yüreğimde velvele Uzaklarda mıhlanmış sana bakar yüreğim Başımın ağrıları tekmelerken beynimi Çağlayanlar akıyor içimde senden yana Karşımda iki âşık bak gidiyor el ele Sigaranın zehrini ciğerim yudumluyor Boşluğa attığın gün yıldızlar kovdu beni Terkedilmiş birini yârden gayri kim tutsun Çaldığım tüm kapılar bir bir gösterdi seni Anladım ki güzelim sensiz hayat olmuyor Baş koyup eşiğine durup beklerim seni Çok sevmişim hem ne çok rakamlar şımarmasın Boşa geçen anların vebali bende şimdi Hayallerin bağrında gözlerimi uyutsun Bu sevda yollarının acılı hatırası Belki gönlün incinir ahım sana varmasın Geçmesin hafızandan yanıp yaktığın kimdi Anladığını bilseydim ağlamaya gelirdim Sinenden akıtırdım gözlerimin yaşını Sersemliğin bedeli aşk hukukunda neyse Kur gönlüne divanı kes cezamı infaz et Senin verdiğin karar elbet adil bilirim Kazandığını söyle bu sevda savaşını. Her yanı sardı gamlar bir nefeslik yol vermez Açılan kollarıma yar gücenmiş gelmiyor Ay gecenin tutkunu ben sevdanın yolcusu Samanyolu muhannet ışığını göstermez Uzanırım seraba benden kaçar el vermez Yar uzakta eğlenir ne haldeyim bilmiyor |
Ak Kefenli Yiğitti
_________Sacit Çeyiz’in ruhaniyetine___________ Unutmadım, ak kefenli yiğidi O yiğit ki, yiğitlere bey idi, Otağında, bin can gelir dururdu __________Mor belikli, yavukludan ıradı __________Koç yiğidin, burda kaldı muradı Elindeki, çağlar aşan nur kitap Dilindeki, çağlar öteye hitap, Ruhu ile, canlı tutar bu yurdu, ___________Kurt bakışlı, kara gözler karardı, ___________Kara beniz, vuslat için sarardı. Leyle-i Kadr, en mübarek muştu da, Hayalinde, semenderler koştu da, Gelip yolun, en başına oturdu. ___________Hak yoluna, gitmemeyi ar saydı, ___________Ölür müydü, menziline varsaydı, Yanık gece, yarasına kor verdi, Vatan dedi, daha başka ne derdi Hayalini, Kafdağı’na götürdü, ___________Dedem Korkut, otağından yer verdi ___________Bilinmedik, esrarından sır verdi.... Tehlikede, vatan millet yanıyor Bir nesildir, uykudan uyanıyor, Sevdaları, bir sevdada bitirdi, ____________Bir sabahtı, kırk bin melek niyazda ____________Dualarda, huşu, dua, dilek niyazda. Ak göğsünde, kızıl desen, nur oldu Bu yolculuk, tarihe gurur oldu. Yoldaşları, yol başına getirdi ____________Yol kesildi, destur istedi kader, ____________Destur Hak’tan, inne allah-ü ekber. |
Akperçemli güzel
Akperçemli güzel. “Bu bahara sitem ettim dert yandım, Yarin yolu benden ıradı şimdi. Bir gün bile doya doya sevmeden, Aşkı el gönlünde aradı şimdi. Yüreğimde perçemli bir kuş vardı, Konduğundan beri bana ile ağlardı. Kanadından ağıt döküp canıma, Gözyaşıyla yaralarım bağlardı. Yıkamıştım gönül sularında bir zaman, Kurutmuştum sevdaları gönlümde. Bu gidiş, bu ayrılış, bu sökülüş, Korkarım ki gün koymadı ömrümde…. Nilüferler seyrederdim yanaklarında, Bakışlarında bin türlü yara izi, Tutmuş yıllarca sevgi adına, Sevgiyi bilmeyen her sevgisizi… Bir gece ayrılık türküsü geldi dudaklarıma, Söyledim, inledim, en gamlı haliyle. Sormak bile ölüm oldu, Bu ayrılık nasıl oldu, ne diye… Sevdamızı kaybettim sokaklarında, Yalnızlıkla dolaşırım el ele. Koparılan bir kırık gül, Uçup giden yaralı kuş, Nereye kondu bilmiyorum, Biliyorsan söyle Kırıkkale… Teselliler tecellinin önünde, Bir zerre kadar küçülerek eğilmiş. Benim diye can evimde tuttuğum, Bilemedim, Meğer benim değilmiş. Bulduğu gönülde nasıldır yeri, En huzurlu mekanları buldu mu/ Ellerimden ayrı düşen elleri, Yaban elin avucuna doldu mu? 'Sen yoksun artık yüreğimde', Diyebilmem ölüm gibi zor şimdi. Onun için yıllar yılı yanarken, Gamlı gönül yar gönlünde hor şimdi… Yolun açık ola perçemli kuşum, Sevgin benim ile gider ve gidecek. Dönüşünden kesilirken umudum, Bir veda busesi bile çok artık bana, Sessiz sedasız bir gönüle gir, şimdi… |
Al Beni
Dünya denizinde karıştı yönüm Senden gayrisinden caydım al beni. Kaç cephe kaç cihet varsa terk edip Hak yöne edeple uydum al beni... Bir zaman sevgiyi kulda aradım Huzuru beşerî yolda aradım Bu sebepten asra kurban muradım Gönlümde dünyama kıydım al beni Al beni bu dağlar harami dolu Her düşen şaşkındır bulamaz yolu Yağıyor başıma yağmur kar dolu İhlâs libasını giydim al beni Muhabbetim eksik düştü artmadı Nefis gaflet perdesini yırtmadı Ölçüler ölçmedi, tartı tartmadı Aşkımı mizana koydum al beni O aşk ile gönül gama pes dedi Sükût etti söyleyene sus dedi Yalnız seni sevdi seni istedi Her şeyi soyundum soydum al beni |
Alçiçek
AL ÇİÇEK Yar gönlünde açılmanı beklerim, Ne zaman uğrarsın yaza al çiçek. Sen açarsan viran gönlüm şâd olur, Fazla heves etme naza al çiçek. Sen sevmişsen, seven gönlü bilirsin, Sen kendini, dost gönülde bulursun Saksılara inme, çürür, ölürsün, Dağlar mesken olsun size al çiçek. Aç gönlünü, yârin gelmek isterse, Gönlünde misafir olmak isterse, Bir hoyrat gelirde yolmak isterse, Diken vur, değmesin öze al çiçek. Koy bülbülü, gelip sende şakısın, Kızlar, halısına seni dokusun, Aşığa ilham ver şiir okusun, Başlasın efkârla söze al çiçek. |
Alışamadım
bir kış boyu gece, sabahların ürküttüğü kuşlar teknelerde salkım saçak martıların sisli sesi ciğerimi vahşice döver denizin sabah nefesi ____________alışamadım yayla yollarından geldim betonlar yorar beni. tırnaklarım sızlamalı/ parmaklarım üşümeli ayazından suların güzel keklikler uyandırmalı horozlarla beraber anam gelmeli başıma/ nem kokulu çaylar acımsı şekerlere acıyarak erimeli gamlarımla beraber. kuzular çıkmalı ağıldan anasından ayrılırken; gözlerinde nem yüreğinde gam beklemeli uzayan/ geç gelen akşamı dağlardan inerken; güneşi gönderip vuslat vaktine/ hicran türküleriyle nağme döken koyunlar. acısız gönüllerle _________tanışamadım alışamadım, alışamadım... |
Ali Ekber Çiçek
. Muallakta hayal tuttu, can tuttu Dost gözünde hayal oldu düş oldu. İçini sarınca derdi sevdası Leyla dedi mecnunlara eş oldu Pir sultan, Nesimi, Karacaoğlan Nice aşık mızrabında buldu can Gözü menzilinde gönünde heycan Yandı yürek gözlerinde yaş oldu... Mihnet çekti, gam dağında yoruldu Aşk çayında aktı aktı duruldu İnsanlığın çamuruna karıldı Nar içinde katılaştı taş oldu. Dolandı dost için oldu pervane Aşk meyinden oldu deli mestane Zamanede bulunmadık efsane Can ehlinin sarayına baş oldu... Ömür boyu sazı durdu yanında Aşkı ile sızı durdu canında Sabah seherinde bahar gününde Kanat vurdu ak kanatlı kuş oldu Töreye sadıktı, millete aşık Anadolu irfanında bir ışık Derviş gönüllüydü dostla barışık Kırkların cemine indi hoş oldu. Hasan Ulusoy'um bu boş dünyada Deli devre dönen sarhoş dünyada Bir ışık eksildi şu loş dünyada Çekti gitti dost ceminde eş oldu... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:10 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.