![]() |
Ali Kılıç Kakiz
Acılar
Küçük bir çocuktum yaylalarda, Azda olsa yatamadım kayrolada. Yorgansız yatılır mı ıslak çadırlarda, Kulaklarımda hep koyun kuzu sesleri. Tırnak kestim topladım saç telini, İçimde durduramıyorum korku selini. Doyasıya sarıldım öptüm annem elini, Elvada sisli dumanlı kara çadırlar. Aydınca dan Turhal'a virajlı yollar, Babamı sorgulayan karakollar. Karanlıklarda yüreğime oturan korkular, Hep korkuttular,ağlattılar unutamıyorum. Bilemiyorum,bu yalnızlığım kaçıncı. Hissettiğim tattığım ilk derin acı. Bu feryatlar,vefasız hayatımın başlangıcı. Oralarda kalan tek hatıra,korkular,fırtınalar. 1974 / Tokat Ali Kılıç Kakiz |
Acımasız
Bırakılır mı tek başına bir çocuk vicdansız acımasız, Umrunda mı ite kuşa yem olsun,beklesin bir tarla karpuz. Ürperten korkular,karanlık *******, yatamadım yalınız, Kamışdan kulübe,ağlayarak yalnız kaldım orada. Akşam gitmek istedim çal yaylasında obana, Korkulu bir yol,ne raslarsın insana,nede kervana. Bir karartı,kedi mi desem, köpek mi, yaklaşıyor bana, Mezarlık yolun da, ağzım dilim tutuldu,yalnız kaldım orada. Her ata at demezdi babam,o gün kaybolanda o oldu, Kaybettin demek onu, hırsından saçını başını yoldu. Gece ararken, bir kaç kurt sesi korkudan benzim soldu, Attım kendimi hendeğe, sessiz sedasız kaldım orada. Aha gidem aha gelem yaklaştım sınıra, gece yarısı Gidemezsin dediler, hani toprak bastı parası. Yakın bir yer değil ki geri dönesin, hepsi baş belası, Başa gelen çekilirmiş,tiren gitti yalnız kaldım orada. Tokat / Turhal / 1975 Ali Kılıç Kakiz |
Ah Şu Sigara
Her varlığa düşmansın yayıldın ne çabuk.. Açtığın yaralar kanıyor tutmuyor kabuk. Sakın derman bekleme, bu zehir yüklü ottan. Sancılar bırakırsın, saymakla bitmez zararın. Beyinler is, öldürmekten başka var mı yararın. Seni harap eden tütünü küçük bir bela sanma. Nice fidanlar büktün dibinden, çoğu yatakta inliyor. Çıkmazsın çıkarmadan canı, öğüt versem kim dinliyor. Hem vallahi hem billahi, ana sütü değilsin ki emem seni. Brüksel/2005 Ali Kılıç Kakiz |
Ah! O Melekler
Görüp gözeten ah! o melekler, İnsan oturduğu zaman onlar gelirler, Biri sağına,diğeri soluna oturur. O kimse yürüdüğü vakit, Biri önünde,diğeri arkasında gider. Kul yattığı vakit, Biri baş tarafında,biri ayak uçunda otururlar. O melekler asla insandan ayrılmazlar, Bizi görüp gözeten 'Kiramen Katibin' melekler. Her kişinin işlemiş olduğu,sevap ve günahı yazarlar. Ecel gelene kadar bizden ayrılmazlar. Kişi ölüp ruhu çıkınca, o melekler: Ya Rab! Bize izin ver semaya çıkalım derler. Hak Teâla: Gökler doludur, siz yerde tesbih ediniz, Hasıl olan sevabı o kulumun defderine yazınız.. Hakka boyun eğen bizi gözeten ah! o melekler. İnsan başı boş mu yaratıldı zannediyor? vah bana! Biz sorumsuz değiliz. Görüp gözeten elçiler var ya. Şahsi mesuliyet var! Ne büyüklenenlere, Ne de şeytana, Sorumsuzluğumuzu yıkamayız. Brüksel / 2001 Ali Kılıç Kakiz |
Ahırı Var mı?
Adam biri ahım şahım bir köpek aramanın peşine düşer, ama hayvanları pek iyi seçemiyormuş yani erbabı değilmiş. Aklına arkadaşı gelir yanına varır: - Hemşerim merhaba nasılsın … - Ulan Sende buralara gelirmiydin? - Para babası, hoş geldin, şu mübarek elini ver sıkalım bakalım. - Ne haber? - Ulan seni arıyom. - Hayrola ne oldu.? Telefon aç yok, para babası biziz ama, bulunmayan yine sensin. Yahu bana bir köpek lazım. - Ne köpek mi? Nasıl Sivas kangalı mı? - Yok başka. - Kurt köpeğimi? - Oda değil yahu. Yoksa habu sokak köpeklerinden mi? - Benim gibi adama sokak köpekleri hemi! - Ulân ne tür köpektir desene? - Ulân ha böyle varya! püsküllü püsküllü süs köpekleri, yahu süs köpekleri. - Haa… O süs köpekleri evet. Ne yapacaksın onları? - Yâhu biliyorsun sonradanda parayı bulduk ama, bizim karı sosyeteye erken karıştı. - Hee… - Hepsinin elinde bir tane varmış gezdiriyorlarmış, karı tuttu bende isterim. Dedum bu işi sen anlarsın köpeklerden iyi anlarsın. Köpek işini. Sen yaparsın.. - Eee... kaç paradır o köpekler? - Yahu aslında varya parada değil, 80 veya 100 milyon civarında bişedir yani, o kadarla da kalsa. - KDV ‘ si de var mı? - KDV’ si MDV ‘si bişemidir, - Nesi var başka ulân? - O köpeklerin, bizim karının anlattığına bakılırsa, - Hee… - Gerçi bişe değil karı yeter ki istesun. Doktora moktora gidilirmiş, bakımı var onun.30 veya 40 milyon muayene parası var. - Kuâferide var mı? - Var var… bazen onu kuaföre götürüyorlar, onun bacaklarının kenarlarını temizlerler. 25 veya 30 milyonda onlar tutuyor, bunlar aylıklı yani. - Başka? - Her şeyi de yemez, sucuk salam nazlı yerde, o daha çok tavşan etinden iştahla yer 15 milyon mu neymiş. - Evde çocuklar ne yiyor? - Çocuklar ne bulursa yiyorlar. - Duyduğuma göre sen evi de değiştirmişsin? - Ooo evi değiştirdim, - Kaç katlıdur? - Ev üsten yukarı çıkmalı oluyorya, çift katlı dubleks, villa, onlardan dur.. - Hee … - Ahırı da var mı? - Yani sen şimdi o köpeği ahırda mı yatacak diye düşünüyorsun, karı onu yanına alacak o köpek oralarda yatar mı? Ahıra ne lazım. - Ben onu köpek için demedum. - Ne için dedun? - Bu kadar masrafı yapan öküz nere yatacak? İstanbul / 1989 Ali Kılıç Kakiz |
Aklın Önünde ki Gerçekler (Düz Yazı)
Bir insan akıl ve zekası önünde ki gerçekleri nefis perdesi altında göremez. Nefis perdesi kabin önünde ne kadar kalınsa, gerçek bizden o kadar uzaktır. Bu kalın perde gururdur. Gurura bağlı hırs ve emel, insanı yakıp yok edici bir enerji fırtınasıdır. Çağımızda inkarcı çok rahatsızdır. Gerçekler kalbine diken gibi batmaktadır. Düşünün öyle bir hayvan ki, tehlikeli her eylem de, tedbir düşünmez kaçar durur. O hayvanların en akılsızı yaban eşeğidir. Müddesir suresinde: ayet 50,Allah şöyle buyuruyor: ‘Sanki ürkmüş yaban eşekleri.’ İnsanın tabiatında bütün hayvanların karakterleri vardır. Kaplanda cesaret, panterde teyakkuz, devede sabır. İnkarcının hareketi amaçsız yaban eşeğini taklit etmektir. Onların kalpleri kapalı mânâ kulakları tıkalı cereyanları kesiktir. Hayvansal hayata mahkum, sanki işitme duyuları ameliyatla çıkarılmış robot adam. Gerçekleri işitmezler. Kâinatın ilâhi bir gücün denetiminde olduğuna da inanmazlar. Kaybolmayan tek bir gerçek var: Gözler, kulaklar ve deri. Üç organa dikkat ederseniz, onlar dünyada iken nefsin gururun en çok iş birliği yaptığı sistemlerdir. Önemli bir sır ise, bu organların hafıza kabiliyetleri vardır. Fussilet suresi:ayet, 20 ‘.......onlar aleyhinize şahadet edecekler.’ Kulakların, derin, gözlerin haşır günü, mahşerde bir araya ışınlanacaklar. Allah ‘ın kitabı açık, Allah sözün doğrusunu söyler sen anlamaya çalışırsın, sana yakışanda budur. Kur’an-ın belâgatı ahengi apayrı bir mucizedir. Aklı inkar etmeden ona karşı çıkmak mümkün değildir. Fussilet suresi: ayet, 42 ‘.. Ona ne önünden nede ardından bâtıl yaklaşamaz.’ Bir tek ayetinde bir eksik ilmi tenakûz bulunamamıştır. Batıl nasıl yaklaşsın ki? Ona çağlar boyu dünyanın beşte dördü karşı çıkmış, zamanın Nemrutları,Firavunları iktidar ve sulta sahipleri, Onun tebligatına engel olmuşlar ama, Allah’ın nurunu asla söndürememişler. Şeytanın en korktuğu, müminin sabırla gönül hazzına ulaşmasıdır. Bir yerde düşmanlık kürekleniyorsa, orda şeytan tam fitne halindedir. Zaten hayır ve şer kavramı, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmada alınan bir tavır meselesidir. İnanıyoruz ki Allah’a misafir olmanın ikramı sonsuzdur. Aklın ve hayallerin ötesinde bir lütuf deryasıdır. Evet Kur’an, sırrını ancak dört başı mamur ihlas sahiplerine verir. En ufak baştan savma tavır bu hikmeti bozar. Mümine esenlik sağlayan bu yücelme, çetin gurur ve kin duvarını yıkar. Halbuki, Allah gerçeği âhiret aklın içindedir. O inkar edilemez. Dünyada yaşarken, kendilerine kuvvet vehmedenler, mahşer günü demir tozların mıknatısa koşmaları gibi, gidip azaba yapışacaklar. İlâhi azap fırtınası estiği vakit her şey dona kalmış görürsün, sonra dağılan kristal vazo gibi paramparça oluverirler. Bir baksanıza onlar hem bu dünyada hüsrana yuvarlandılar hem de âhiret de. Hiç bir inkarcı, duygusunda kesin değildir. Hak ve hakikatten uzaklığı uranında içinde şiddetli bir şüphe vardır. Allah, bu duygudan yakalayıp soruyor: ‘Eğer Kur’an ve Allah gerçeği hakikat olmasa, bu şüphe, sizin içinizde dolaşır durur mu idi? O takdirde haktan iyice uzaklaşmış sizlerden daha sapık kim olabilir? ‘ Fussilet sur: ayet,52 Brüksel / 2004 Ali Kılıç Kakiz |
Alda Gel
Hazırlarız öğleye yaprak döner, Terle dur bunun neresi hüner Yanar mı gazyasız fitilsiz fener, Terini silmek için peşkiri alda gel. İçtikleri sprait,fanta,Turka cola, Sanki ne kazanıyoruz ver dur mola, *******i dönersin rengin sola sola Yorgunum, yatağı yorganı sırtlanda gel. Şatışımız kâh eksilir kâh artar, İkisi de acemi hepsini karışık satar, Böyle giderse bu dükkân batar Gel kardaş bu işi bir bilene soralım. Gel görki günü güne ekliyoruz, Sabah akşam müşteri bekliyoruz, Takatımız yok, vergisini ödeyemiyoruz, Ya muallim,rehberi kılavuzu alda gel, Yokmu babandan kalan bir servet Sıkma canını,etme kendine dert, İnsan, bazen yumuşak bazen sert Bildiğin sureleri, duâları oku da gel. Dilbeek / Brüksel 2004 Ali Kılıç Kakiz |
Aldığıma Verdim (Düz Yazı)
Adamın birisi at çalmış, atı eve getirmiş, Hanımı: - Herif atı nerden aldın der? - Ses yok, cevap bile vermemiş... Ertesi gün atı alıp mal pazarına satmaya götürür. Pazar yerine yaklaştığı bir yerde, sigara almak için büfeye uğramak ister. Atı telgraf direğine bağlar, bir tabaka tütün alır çıkar çıkmasına ama, Gel görki atı bağladığı direkte bulamaz, atın yerinde yeller esiyor. Çevreyi iyice arar durur, atın izine raslayamaz.. - Adam fena kızmış,nihayet evine döner suratı bir karış.. - Karısı: - Bey atı kaça sattın der? Ulan ne meraklı karıymışsın, aldığıma verdim. Tokat / Turhal 1989 Ali Kılıç Kakiz |
Alemlerin Övüncü Peygamberim
Yürek genişliği tükenmez kutsal bir duygudur, Anne şevkâtinden gelişen sırlarla dopdoludur. Vicdan ve gönül ahengi insanın mutluluğudur. Muhteşem sanatın yüceliği, güzelliği ilâhi sır, Mağfiret lutûf,ruh kanalıyla aziz insana yansır. Resûlullah'ı doyasıya sevdikleri o asır, tek asır. O,ötelerin ötesinde bir yaratılışın,nurlu temsilcisi. O,bitmeyen merhametin,sevginin parlayan meşâlesi. Alemlerin övüncü,Allah'ın habibi, resûllerin efendisi. Brüksel / 1985 Ali Kılıç Kakiz |
Alevli Ateşin Kapıları
Allah zalimlere mühlet verir,hemen azap etmez. Bir kez yakaladımı,artık onu ebediyen salıvermez. Cehennem halis bir alevdir,uzuvları söküp koparır. Geri döneni,yüz çevireni,içinde sır tutanı çağırır. Bu va'd olunmuş bir azapdır,yüreklere ulaşaçak. Alevler yakacak,dişler sırtacak,dudaklar sarkacak. Aman Allah'ım o ne kötü döşektir,pay pay ayrılmış. Onların üzerine, artık ateşin kapıları kapatılmış. Zerre ağırlığı hiç bir şey Rabbimden uzak kalmaz İnsana verilen sorumluluk, hafife alınmaz. Duyduğun korkulardan,uzaklaş gerçeğe gel. Olma fikir düşmanı,ahlak katili, kirli ve kanlı el. Tokat / 1974 Ali Kılıç Kakiz |
Allah 'ın Kitabı Açık
Hayır ile şer kavga eder,bu sırra erilmez. Kur’an ve sünnetin ilkeleri asla değişmez. Baksana, Cibrilin indiği Hira nur dağına. Meleklerin tavaf ettiği yere,yükselen nura. Ne zaman ki,ilâhi mesajı kulaklarıyla işittiler. Hedefi küçült, işi kısadan kestir dediler. İnsanlar davetlisidir bu ilâhi sofranın. Bilemediler kıymetini, Resûlün ve kitabın. Kur’an,saldırılar görmüş, hucuma uğramış. ‘Oysa Allah onları arkalarından kuşatmış. Kur’an-a inanmak kutsal bir duygudur. Dayanılmaz bir zevk,tükenmez bir olgudur. Okundukça rahmet denizini coşturur. Ruh ve bedenle bütünleşir konuşur. Kur’an,aklın ilmin dost olduğu bir yoldur. İnsana yücelik kazandıran bu onurdur. Bundan yudum yudum iç kalbini coştur. O, hem rahmet,hem şifa,hemde nurdur. Sarılırsan Kur’an-a, kolaylık bulacaksın. Çevir yüzünü bekaya şefaatine nail olacaksın. Yüzün ay nur gibi, gönlünü ezkaza ver. Bütün sevgiler Arşı Rahman da biter. Kıyamete kadar bu tazeliğini koruyacak. Kaldır gözündeki perdeyi, oldu olacak. Yer ve Gökler, Allah’ın mülküdür. Kur’an, insan fıtratının ana sütüdür. Evrensel mesajla mühürlendi asırların hayırlısı Alemlere bu kitapla geldi peygamberin uyarısı Allah sözün doğrusunu söyler,kitabı açık. Kadri kıymetini bil,saygı ile eğil birazcık. Oku gayb dan şahadete inen şanlı kitabı. Sınırlı bakışlar idrak etmez, mutlak hakikatı. .......................... 13.06.1983 Mekke Ali Kılıç Kakiz |
Allah Bu Dini Öksüz Bırakmasın
' İki cihan güneşi, kurtarıcımız yol göstericimiz hatemül enbiya, peygamberimiz buyurdu ki: ’ Bir toplantıda Benim adımı anmayanlar, Benim ismim geçerde salavat getirmeyenler sanki, merkepler toplantısından çıkmış gibidirler.’ Salât ve selâm olsun ‘aline ashabına etbaına.. Bir hadisi şeriflerinde de Şöyle buyururlar: ‘ Sabahleyin Müslüman kalkacaksınız,Akşamleyin gavur olarak yatacaksınız.’ dediği ahir zaman günlerini yaşıyoruz. İşte dünyanın hali meydanda. şer ile hayrın, günah ile sevabın iç içe, küfrün batılın günahın iç içe yaşandığı dönemi yaşıyoruz. Allah’a güvenmek ve dayanmak bir ümit kaynağıdır. İman insan gönlünde şekillenen bir erdem, kalplerden oluşan itaat belirtisidir. Bazı kalplerde kilitler mi var? Yazık olsun muhalefet edenlere. Allah tekdir tapılacak olanda odur. İnkarlarıyla böbürlenenler, bilmiyorlar mı ki, gecen mazide ki yandaşları, kendilerine nispeten daha zengin, kuvvet bakımından daha ileri durumda değillermiydi? Dünya değirmeni onları öğüttü toz etti dağıttı. Onların yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. İnsan şöyle bir düşünmeli ve demeli ki Anladım ki herkese olan banada olacak. İnsan bir koyun sürüsü veya deve sürüsü değildir. Allah bize lütfetti,kitap gönderdi, peygamber gönderdi,bizi muhatap saydı karışına aldı. Bu dünya hayatı geçici, bunun gerceğide var. Biz aklımızıda Müslüman etmek zorundayız. Tastamam Müslüman olunur bunun ortası koyusu yoktur. Allah’a ve Resûlüne yakışır şekilde iman edilir ve teslim olunur. Her aklı selime, zihni ve dini bilgileri çerçevesinde görevler düşmektedir, İslam’ın bekası bakımından. Salât ve selâm olsun, iki cihan serverimize. Müslüman güçlüdür, Müslüman yüksek ahlâk sahibidir. Peygamberimizin dediği gibi: ‘Müslüman kulluğunu idrak eder yetersizliğini idrak eder Allah’a sığınır..’ Allah’a sarılanı O’na bağlanan insanı,yenebilecek hiçbir kuvvet ve güç yoktur. Bir Hadisi Kûdside Şanı yüce büyük olan Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır: ‘Mahlukatımın üzerinde olan nuru ilâhime yemin ederim ki, Ben Azimuşân, Her mahluka kar ve zararını öğrettim. Zararını karını bilmeyen bir mahluk yoktur’ Huzuru mahşerde, doğru bildiklerini söylemeyenlerin ağzına ateşten gem vurulacaktır. Doğru olanı kimseden saklamayalım, çekinmeden korkmadan İslam’ın tebligatını yapmak gerekir. Bizim dinimiz tebliğ üzerine kurulmuştur. Sağlıklı cemaat üzerine devlet inşa edilir. Saldırılarla düşmanlıklarla bir yere gidilmez. Bir şeyi küçümseme insana büyüklük kazandırmaz.Kimse bu dine bir şey karıştırmasın, Asırların önünde kara etmesin. Kuran’ın yücelmesini istemeyen kudretleri, buna karşı çıkan, menfaat sahiplerini Allah dilerse helak etmez mi? Ama bu dünya imtihan dünyasıdır. İnanan ve inanmayanlara düşünecekleri kadar ecel biçilmiş ve mühlet verilmiştir. Allah’la rabıta kuranı kim yenebilir? Ama Allah’a sırt çevirdikten sonra istediğin kadar sayın çok olsun hiç yazar. İstedikleri kadar söylenip dursunlar, işi kısadan kestir, hedefi küçült, durumu idare et araziye uy.. Müslüman araziye uymaz. Râvi rivayet ediyor, Resûlullah buyurdular ki: ‘Müslüman bir yılana kendini iki defa sokturmaz ‘ S. Bûhari. Allah bu dini öksüz bırakmasın, devletli kılsın, bizi İslam’a layık eylesin. İstanbul / Fatih 2002 Ali Kılıç Kakiz |
Allah Canunu Alsun
Adamın biri, namaz kılmayı bilmeyen bir şahsa, namazın ne şekil kılınacağını öğretmiş anlatmış. Hayli bir süre geçtikten sonra, arkadaşıyla camiye, Cuma namazı için gitmişler. Maksat, camide de bir şeyler görür öğrenir diye.. İmamın sağ omzunun arkasında ki safta yerlerini almışlar. Namaza durmuşlar, durmasına ama: O adam nerden bilsin namazda konuşup konuşulmayacağını. Aklına bir şey gelmiş ve ya ilişmiş, illâ ki söyleyecek. İnsanlara hayatın tüm şubelerin de musallat olan şeytan, Allahın huzurunda duranların bile yakasını bırakmıyor. Adam Demiş ki: Haso habu kıldıhumuz namaz farz mudur, sunnet mudur? Hafif sesle söylemeye çalışıyormuş ki saftakiler duymasınlar diye. Arkadaşında bir ses seda çıkmamış bir daha tekrarlar, bir daha tekrarlar, ayağıyla da ayağına dürtermiş ki söyletebilsin.. Gel gör ki arkadaşını konuşturamamış, fena da kızmış … Demiş ki ona: Ûlan haset adamun Allah canunu alsun. İstanbul / 1998 Ali Kılıç Kakiz |
Asaletli Bir Nesil Bırakmadun ki
- Dursun, Hele kendumu bir tanutayum. Dedemun dedesinun dedesu, Nuhun gemusuna binduğunu deyler. Dedemun babası, 4. Murat’ın yaveriydi, Asil zâde Ahmet paşa. Dedem zamanın İstanbul valisiydi, Huseyin efendi. Rahmetli dedemun kardaşı vardı, O da dönemin Rize valisiydi, Osman efendi. Babam eski mebuslardandur, Adem efendi. İşte benum sülâlem asil adamlardan gelmiiş geçmiş. -Temel, Efeendum bende Kendumu bir tanıtayum, Karadenizli altı parmak, İdrisun oğlu Temel. Babam gelmiş geçmiş en büyük üç kağıtçılardandur. Dedem, On kişi vurdu, yirmi sene yattı. -Dursun, Delimudur bu ne deyir? Temel, Benim ufakluk, kapkaç işleriyle uğraşır. Ağabeyim, yankesicidur. Bende, araba hırzızıyum. - Dursun, Ulân, yazuklar olsun bana bee. Yazuklar olsun bana.. Ulân kaç senedur yanum da taşuduğum Temel, Demek hiçbir şeye yaramazmış. Senun ne bicum sülâlen varmış ulân? -Temel, Ulâ Dursun, Ulâ, baâ anlatacak asaletli bir nesil bırakmadun ki? Ali Kılıç Kakiz |
Aşırı Korku, Aşırı Ümit (Düz Yazı)
İnsan emanetçidir, bir gün emanetini teslim edecektir. Emaneti taşıyanların şiarı: Sebep ve çarelerden olumlu sonuç alamayanlar, Cenab-ı Hakka el açarak, ilahi yardımı tecelli etmesini isterler... Ama sıkıntıya düşen inkarcıya gelince: Bu noktaya gelen ve onu kahreden sebepler üçtür: Çaresizlik,ümitsizlik ve inançsızlık. Ravi rivayet ediyor: ' Müminin korku ile ümidi tartılacak olursa denk gelir ' Bu Resûlûllahın sözüdür. Korku ve ümit ilâhi muhabbete ulaştıran iki kanattır. Aşırı korku, ümitsizliğe, aşırı ümit itaatsizliğe yol açar. -Ne yapayım kaderim böyleymiş.. -İman olduktan sonra günah zarar vermez, benim kalbim temiz.. -Ben kaderimi kendim çizerim.. Ruhun kalbden ayrıldığı zaman, dilin tutulduğunda, gözlerinin feri kesildiği an, gerçeği gördüğünde, çırpınman sana hiç bir yarar sağlamayacak. Takatın varsa söyle ben kaderimi kendim çizerim, günah zarar vermez bana.. Resûlûllah s.a.v.: Kızına hitaben:' Ey Fatıma amelinle kendini ateşten kurtar..' buyurmakta. Şu dünyadan milyonlarca daha büyük ve geniş Cennete çağıran, mucizeler ihsan den parmağını kaldıran Resûle selât ve selam olsun. Liege / 1988 Ali Kılıç Kakiz |
Ateş Olsa Ne Yazar
Bilirmisin, ulu orta çifte atarak, bir yere varılmaz. Akletsene, günahla sevap aynı terazide tartılmaz, Bak hele, ölümü yaklaşan köpek kudurup azar, Her azgın, her zalim çekecek, ateş olsa ne yazar. Cehâletle selâhiyetler birleşirse, felaketlerden kork, Musibetlerin biri gelir, biri gider insana rahat yok. Gerçekleri söylemiyen, ağzına ateşten gem koyar. Hürriyet öyle bir çayırlıktır ki, inek, kurt, kuzu da doyar. Azme koyulmadan sarp yokuşlar asla çıkılmaz Taşıyacağın tarihi yük şereflidir, hafife alınmaz. Lessines / 1999 Ali Kılıç Kakiz |
Atta Eğer Olmuştum (Düz yazı)
Her peygambere nasip olan çobanlıktan 10 senede bana nasip olmuştur. Babam yayla ağasıydı. 140 koyunumuz,35 keçimiz,8 ineğimiz,2 atımız vardı. Kışın mekteplerde okur, yazın çobanlık yapardım. O derece ki,koyunda kene,atta eğer olmuştum. Hocalığımdan çok bir veteriner kadar hayvanat bilgim vardır. Amentûbillah gibi biliyorum ki,hiç bir koyun, hiç bir keçi,hiç bir sığır pislik yemezler. Hatta pislik bile koklamazlar. Hayvanlar yaylımda otlarken,kendinden evvel giden hayvanın tırnak kokusu bıraktığı otu bile kolay kolay otlamazlar. Yalnız atların koku alma duyguları pek fazladır,erkek at dişi atın pisliğini koklar,oda yemek için falan değildir. Sadece kısrağın döllenme zamanının gelip gelmediğini anlamak için koklar. Tavuk aslında pislik yemez,pislik karıştırır,çünkü içerisinde buğday arpa taneleri arar. Tavuk ikide bir eşinir eşinmekte ki maksadı,pisliğin içinde tane var mı yok mu ona bakar. Katır melez bir hayvandır. Katır nesli insan eliyle çoğalmaktadır. Katır,eşekle atın birleşmesinden meydana gelen bir hayvandır. İlâhi nizam böyle kurulmuş,doğan yavru ne at olur,ne eşek,onun adına katır denir. Aradan 30 yıl geçti ama,ben yine 8 türlü ıslık çalarım. Hep rüyalarım koyunlu kurtludur. Domuzun kıllarından badana fırçası yapılsa da pek elverişli olmadığını,diş fırçası yapıldığını söylüyorlar. Domuz kılıyla ayakkabı çarık dikmek yerine,at kuyruğu ne güne duruyor. Domuz kılları keskin olduğu için ayakkabıyı çabuk keser... Fil çeyrek tona yakın ot yer,hortumundan ve dişlerinden atlar çok korkar. Öyle bir yaratık hayvan ki,çöl iklimine çok dayanıklıdır. Filin dişlerinin 60-80 kilo geleni vardır.Fil ve gergedanlar et yemezler. Deve yi yaratan Allah, bu hayvanın sırtına yağ ve su deposu yerleştirmiştir. Dikenler dudağına batmasın diye,yarık yaratılmıştır. Devenin azı dişileri olsaydı kini tuttuğu zaman vay sahibinin haline. Kaynak..................... Üç Belâ..N. Yazar Lessines / 2004 Ali Kılıç Kakiz |
Aydınlık Şehir Medine
Özler dururum Medine’nin hurma bahçelerini. Güzellikleri eşsiz yakıp tutuşturuyor gönülleri. Her köşesini dönsem tamamıyla nurun ala nurdur. Gören gözler hayran kalır, yorgunluğunu unutur. Resûl’ün ayağının değdiği toprakları öpsem doyası. Benzetilemez hiçbir yere, ne güzeldir vadileri ovası. Kuba’dan ötesi vadi Ranuna Mübarek Uhud dağı Göz kamaştıran mor sümbüllü bahçeleri bağı. İşte orada cennetle müjdelendiler bir kuyu başında. Bundan öte yücelik olmaz, bu ilâhi lütuf karşısında. Kur’an la fetih edilen, yeşeren hayırlı beldesin. Medine’ye Yesrib diyenler Allah’tan af dilesin. Benziyor Ravza, cennet bahçelerinden bir bahçeye. Söze dökemeyeceğimiz bir hayır iniyor Medine’ye. Gözler kamaşır Ravza’yı mudahharanın yanında. İman kemale gönül huzura kavuşur orada. Toprağı gül kokar, pisi dışarı atar, temizi alı kor. İnanmıyorsan? Bey tül Mamur ötelerine sor. Mukaddes şehir, dağlarında hayvanları ürkütülmez. Orası kutsal, otu koparılmaz,ağaçları kesilmez. Bir sefer dönüşü girerlerken mübarek kutsal şehre. Buyurdular ki:’İşte güründü Tayyıbetü Resul Medine. Baktıkça bu kutsal şehre akar gözümün seli. Hasretin yaman peygamberim metih etmiş seni. O topraklar ki, ilâhi vahye mahzar belde tül haram. Cennet misali kokuyor,misk gibi tütsüyor buram buram. Selam veriyor Resûl’e dağlar taşlar yana yana. Yer yüzü beşik dağlar direk yaratılmadı boşuna. Bulut ağlamadıkça yeşillikler nasıl güler. Resûl’ün nuru için inim inim inleyen kütükler. Resulü sıkaleyni severlerdi bitmez tükenmez hazla. Taat ve itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala. Resulü Erkeme olan sevgiler gönüllere sığmaz. Bu sevda ağrılarına çiğerler,yürekler dayanmaz. Bağlattı kendisini mescidin istivanelerinden birine, Ey Ebu Lübabe ne kadar büyüktür sıdk ve imanın Resule. Affını Cebrail,vahiyle Hatemül enbiyaya müjdeler. Tam seher vakti çözüldü bileğindeki ipler. Sevgi ve iman gizli bir bağdır, demirden beter. Bir bilsen gerçek seven kalbe bu duygular yeter. Gün kısa dönüş yok, yürü öyle şaşkın durma. Gün gelir bir gün gidersin bir kütükten aşağı kalma. Bu fani dünyada meşakkatlerin ne önemi var. Allah’tan korkan kalpler Resûl’üne itaatle uyar. Alemlere rahmet olarak gönderilen nur saçan elçisin. Gönülden inandığım, özlediğim canım peygamberimsin. Şimdi ayrılık zamanı, Seniyyetül Veda tepelerinden Seni anarım, seni yaşarım ruhumun bütün derinliklerinden. Resulü Zişan efendimize, ashabına, olsun sâlât ve selam. İşte orası darul hicre, darul karar, kubbe tül İslam. Hudutsuz Rahmetin etrafında iradem döner dolaşır. Allah’ım Medine’yi bize daha fazla sevdir yaklaştır. …………………… Medine-i Münevvere-Seniyyetül Veda/ 1983 Ali Kılıç Kakiz |
Bari Eyleme Zarar
İki ateş arasında akar ter biş ha biş. Sorup durdun, dediler işte sana iş. Dile benden ne dilersen dile demişler. Ayarı bozuk bu terazi neye yarar. Kâr etmezsen bari eyleme zarar. Kötülük her zaman sırıtır demişler. Kaderimi ben çizerim kalbim temiz. Ne yapayım günah bana zarar vermez. Bu ayakla zor gidersin demişler. Mutlak hakikat çok büyük tartışma. Görmediklerini inkara kalkışma. Doğru söz insana batar demişler. Amasya / Temmuz1994 Ali Kılıç Kakiz |
Baştan Savma Yapma (Düz Yazı)
Kapıya gelen muhtaç birine, mutlaka bir şey vermeliyiz. Eğer biz bir şey veremiyorsak,verebilecek olan birine onu götürmek gerekir. Böyle bir şahsın, bir kez istemesi,müstehabtır. İkinci defa talepde bulunması uygun değildir. Üçüncü kez gelirse, uyarmak gerekir, bu davranışı doğru değildir. Peygamberimize s.a.v. bir adam geldi, dardayım ihtiyacımı gör ya Muhammed dedi, bir şeyler istedi. Resûlullah s.a.v. talebini karşıladı adam döndü gitti. Adam ertesi gün tekrar geldi. Yine bir şeyler istedi. Allah’ın Resûlü adama bir şeyler vermedi, evinde neyin var dedi? Adam: Ya Resûlullah, bir su kırbacım, bir de çul (Bir parçasını üstüme bir parçasını altıma seriyorum) var diye halini arz eyledi. Peygamberimiz ona, su kırbacın kalsın,çulu getir dedi. İstenilen çul getirildi. Fahri kâinat efendimiz, açık artırma ile çulu satışa sundu, bir dirhem verdi birisi,sonra artıran yok mu diyerek,diğer birisi iki dirhem verdi. Çul onun oldu. Peygamberimiz s.a.v.: Bir dirhemi al, sende kalsın. Geri kalan dirhemle de, git çarşıda bir balta al gel buyurdular. Adam bir balta satın alıp geldi. Baltaya sap taktılar adama verdiler. Daha sonra Resûlullah s.a.v.,şimdi şu dağa çık, orada baltayla odun kes çarşıya getir sat, on gün sonra bana gel buyurdular. Adam bütün gayretiyle işe koyuldu söyleneni yaptı sonra da Resûlü Ekreme uğradı, selam verdiler. Ya Resûlullah Anam babam sana feda olsun,meğer iş varmışta nasıl yapılacağını bilmiyormuşum dedi ve gitti. Öğretmek gerekir, baştan savma yapmamak lazım. Brüksel / 2000 Ali Kılıç Kakiz |
Bayram Coşkusu
Büyük hünerdi,Arafe günü yıkanmak yunakta. Eller kınalanmış,yumuşak saçlar taranmakta, Yatılır mı o gece sevinçten kardaş,kaldık ayakta. Ah! çöreğine doyamadığım,o bayramlar nerede. Meğerse erken gitmekmiş, temiz elbiselerle, Dinlesene, tekbirler getiriyorlar,besmelelerle. Saftutmuş, paşası ağası omuz omuza öksüzlerle Allah'a ahirete inanan, misafire ikramda bulunsun. Erişemediler onlar bayramlara,yalan mı? söyleyin. Yükseliyor feryatlar ne olur kulak verin dinleyin, Ancak yaradandan isteyin ne dilerseniz dileyin, Semalara yükselen duaları Allah lütfuyla kabul eder. Bruxelles / 2004 Ali Kılıç Kakiz |
Be Hey Agop
Gavurun birisi Müslüman olmuş. Kiliseden kaydını sildirmiş. O gecede ölmüş. Karısı cenaze hazırlıkları için kiliseye müracaat etmiş.Kaydı silindi demişler. İmama müracaat etmiş, ‘’Kelimeyi Şeadet ‘’ getirmeden öldü, Onun için Müslüman kabristanlığına alamayız demişler. Sabaha doğru seher vakti, kadın kocasının cesedini bir el arabasına Koyarak bir dağ başına çıkarmış, hüzün ve acıyla şöyle seslenmiş: ‘’Be hey Agop, kaydını kiliseden sildirdin, Muhammed’de seni hiç tanımaz.Konacak mezarın bile yok’’ deyip cesedi kayalardan denize fırlatmış. Lessines/ 2005 Ali Kılıç Kakiz |
Bir Kuru Canımız Var
Hayat her dem taze her dem bahar. Sonsuza yaklaşıyoruz azar azar. Nasıl olsa çoğu gitti azı kaldı tamam mı? Nerde paha biçimez güzellikler hepsi yalan. Beklemek boşunaymış bekler umudu olan. Muhabbet gönülden gönüle sızar tamam mı? Bir kuru canımız var, etmiyelim hurda. Bir nasihat vereyim bir dakika dur da. Ne ahlar fayda eder ne vahlar, tamam mı? Dünya ya gelipde kaderi neşe olan yoktur. Şükret haline ki sana imrenen çoktur. Bir gün atılacak ecel ağı üstümüze tamam mı? Zalim insan, nankör insan, unutur günahını. Çevirmez Allah mazlumun ahını. Bir de ötesi var bunların tamam mı? Hak nerde ben orda, susmadım söyledim. Kim beni övdü ise hep zarar eyledim. Doğru söz yemin istemez tamam mı? İzmir / Alsancak 2001 Ali Kılıç Kakiz |
Bir Paket Sigara ve İzmariti
Ağız insanın iç organlarına giden gümrük kapısıdır. İnsan yediğinin tadını orada duyar. Sindirim organının değirmeni 32 oradadır. Kirli ağızdan Kiramen Katibin denen melekler bile tiksinir. Temiz sözler temiz ağızdan pınar gibi akar, temizlik bir dilin alfabesine benzer. O alfabenin iki harfini yok ederseniz yazma ve konuşma sanatını da yok edersiniz. Günde bir paket sigara içen bir adamın elbisesi temiz olur mu? - Cevap: Kokla koklaya bilirsen. Üzerine insan ve hayvan pislemedikçe toprak temizdir. Temiz olan toprak, her türlü bitkiyi bitirmektedir. Bitkiler arasında tütünde vardır. Zira yaprağını insandan başka hiç bir hayvan yememektedir. Bu günküler yemiyorlarsa,dünküler yiyorlardı. Sigaranın kokusu dayanılacak cinsten değildir. Ama bu koku bazılarına hoş gelebilir. Sigara içilen bir odanın tahtaları perdeleri bu kokuya öylesine bulaşmıştır ki her tarafa sinmiştir. Aylarca odanın kokusu gitmez. -Adam hocaya sormuş: -Hocam sigaram tuvalete düştü, o pislendi mi? Onu alıp içebilirmiyim? -Şair hoca: şiirle cevabı yapıştırmış: Sen tütüne necis deme necis duyar ar eder. Tütün düşse necise, necisi mundar eder. Acaba günde iki paket sigara içen ev temizmidir? Külü izmariti ve bir türlü çıkmayan kokusuyla evi kirletmiştir. Sigara neslin atom bombasıdır. Sirkenin balı bozduğu gibi sigarada nesli bozar. Güneşin elbiseyi soldurduğu gibi. Sigara kitap sayfalarını da sarattığı kaçınılmaz bir vakıadır. Bu durum da sigara kitap düşmanıdır. Sigara ilim düşmanıdır. Bütün okullarda görülmüş ve tespit edilmiştir. İnsan madde ve manadan mürekkeptir. İnsanların gördükleri pisliklere necaset denir. İnsanın maddesiyle cismiyle alakalıdır. İnsanın manasıyla alakalı pisliğe hades denir. Buna iç pisliği diye biliriz. Rabbimiz dini akıllı bir varlık olan insana göndermiştir. İlim, İslâm da sadece kitap karıştırmak değildir. Bu okumanın adına cehli mürekkep denir. Namazsız bir Müslüman düşünülemez, çünkü namaz her iki temizliğin beraber icra edildiği bir ibadettir. Sigara içenlerin dişleri sapsarı akciğerleri kurum gibidir. Ne dışları temizdir,ne içleri. Hayvanları zararlı şeylerden sahipleri korur,insanları zararlardan din korur. Dinin zararlı gördüğünü akıl tasdik eder. Bu nedenle ki hayvanların dini yoktur. Sigara içmek bir zevk değil bir azaptır, sigara nesli çürütmekte rolü büyüktür. Aynı zamanda hammallıktır. Gece gündüz çakmağı paketi, taşımak hammallıktır. Dahası var, gümrüklerden geçerken, sigarayı karton karton yüklenirler. Tiryakinin sabah işe giderken tek yokladıkları şey sigarasıdır, akşamleyin tek yokluğundan korktukları sigaradır. Düşün 20 sene sigara içen bir adam, Tokat gibi bir şehirde bir katın parasını yakmıştır. Hemde tumanına bakmıştır. Müslümanlar yemeğin ilk lokmasında ve suyun ilk yudumunda ‘Bismillah’ derler. Sigara ne yenir nede içilir. Araplar şürb mastarını değil de tedhin mastarını kullanırlar. Tedhin demek dumanlama demektir. Ancak Türk milleti bu işi içmek mastarıyla kulanıyor. Sigaraya içmeye başlarken bismillah diyen birini gördünüz mü? Neden besmele ile başlanmaz, çünkü nimet değildir. Nimet olması için faydası olması lazımdır. İftar vakti yaklaşınca masum masum bakmalarına can mı dayanır. Usulen, bir yudum su bir lokma ekmek sonra çocuğun anasının memesine sarılışı gibi bir nefeslemeleri var ki..... gelde acıma. Şeytan sigara tiryakilerini ne kadarda kendine ümmet yapmıştır. Ah tiryakiler! Demez misiniz? : ’Atın ölümü arpadan olsun’. Ne kadar korkunçtur. Sigara içenin arkasında bir belediye çöpçüsü gitse tiryakinin kirlettiklerini akşama kadar zor temizler. Bir insan ne kadar çok yerse biraz kıvranır. Sodalı su içer hazım olur. Ama 20 sigarayı peşpeşe tüttürten, insanı ancak hastane kurtarır. Sigara içkinin ayrılmaz bir dostudur. Kumarın da can ciğer kardeşidir. En fena kokan pislik 2-3 metreden öteye gitmez. Ama bir puro kokusu 20 metreyi geride bırakır. Sigara kibre ve gurura sebep olmaktadır. Firavunun helakıda bu yüzden olmuştur. Kibir ve böbürlenmeyi doğuran ana sebep israftır. Şeytan kibirden dolayı kâfir olmuştur. Firavunda... Bilirmisiniz? 800 DM. Yılda cıgaraya para ayıran, 25 yıl devam eden akıllı, 25 sene sonra sigarayla birlikte 45000 DM. Kül etmiştir. Yani bu adam iki dairesine ateş vermiş yakmıştır. Bu israfçı değilde nedir? Bir düğünde Câmel sigarasını terlendirip kadınlara doğru dumanını savuran pala bıyığa bakınız. Kibir kokmuyor mu? 4000 DM. Çakmağı ile sigarayı ateşleyen adamın sakın ayağına basmayınız. Fena yıkılırsınız. Her insan kendisinden sonra ki nesliyle yaşar. İnsan ölüm acısını tatsada. İnandığı davasının sonsuza kadar yaşamasını ister. Beden bir gemi gibidir. Nasıl olsa bir gün eskiyecektir. Dava yolcu gibidir. Gemi eskise de, yolcu eskiyeni yenileyecek ve yoluna devam edecek. Peygamber çocuklarına miras bırakmazlar. Bıraktıkları miras davâ ve ahlaktır. İnsan hayatı üç perdelik drama benzer: 1. Perde: Ana rahminde cereyan eder,orada ki hareketler irade dışıdır. 2. Perde: Dünyadadır,kişi rolünü iyi oynamak zorundadır. 3. Perde. Ahirettedir, orası ücret ve ceza yeridir. Ölmek üzere olan birisi, ömrü rezilliklerle geçmişse gideceği yer bellidir. Ruh bir türlü bedenden çıkmaz, çünkü ucunda Cehennem var. Adeta ceset Azrail ve Ruh’un savaş alanı haline gelecektir. Şayet bir insan dünyada güzelliklerle uğraşmışsa onun gönlü umutla doludur. Gideceği alem, terkettiği dünyadan daha hayırlıdır. Ruh Azrail’e kolay teslim olur. Hiç zorluk çıkarmaz. Yer değiştirir oda değiştirir gibi. İnsan ölürken sıkça nefes alır. Sigara içenlerin akciğerleri ziftle dolu olması hasabiyle dehşetle hırlarlar. Gözlerin dışarıya doğru şişmesi ve cildin siyahlaşması, ölmek üzere olan insanı çok çirkinleştirir. Daha beteri vardır ki,Sigara içen insanlar sigara içme esnasında çok tükürük yutarlar. Yutma esnasında bir miktarda hava yutarlar,bağırsaklara giren havayı vücut dışarı atmak için tiryaki bolca yellenmek zorundadır. Ölüm anında insanın kasları çok gerilir. Bu yüzden yellenme olmaz. Ölen insanın karnında hava kaldığı için ölü, hele ev azıcık sıcak ise şişmeye başlar. Bu defa ikinci rezillik çıkar...... Bağırsaklara dolan hava karında şişince mak’attan çıkmaya başlar. Bu arada ölünün altı pislik dolar. Bu meret,sağa da zararlı ölüye de zararlı. Brüksel 2004 Ali Kılıç Kakiz |
Birileri Var!
Sevgi olgunlaşınca, güzelleşir tatlılaşır. Malla mülkle, soyla sopla, nazlanan birileri var. Sevmesen suç, sevsen şımarır durur. Duygudan yoksun, azı dişlerini gösteren birileri var. Nerde ayıp örten, kalkar döner kadere söver. Saadet boydan aşıyor, iki gözü kör olan birileri var. Toprak su olanın gözü ne görebilir ki? Temelli şaşırmış, canlı cenaze olan birileri var. Nerde haya, mahrum olmak en şiddetli cezadır. Dili tutuluncaya kadar,durmayıp konuşan birileri var. Karanlıklar perde perde, güneş aydınlatmıyor. Ne söylesem beyhude, gönülleri altüst eden birileri var. Nereden bilecekler dallarım kurudu, güllerim soldu. Can boğazda, ruhumun çıkışını seyreden birileri var. Lessinse / 2005 Ali Kılıç Kakiz |
Biz Bir Kütük Kadarda mı olamayacağız
- İbni Ömer r.a. anlatıyor: - Başlangıçta peygamberimizin s.a.v camiinde minber yoktu,Resûlûllah s.a.v hutbe okurlarken kuru bir hurma kütüğüne dayanırlardı. Yeni yapılan minbere çıkıp ilk hutbesini okuduklarında,hamile deve ağlayışını andıran acı sesler ve ağlamalar duyuldu. Ağlamasını bir türlü kesmiyordu, peygamberimiz s.a.v.minberden inip yanına geldi. Elini üstüne koyup teselli edince sustu. Üzerinde yapılan zikrullah dan uzak kaldığı için ağlıyordu. Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurdu: ‘Eğer ben onu kucaklayıp teselli vermeseydim,kıyamete kadar ağlaması böyle devam edecekti’. - Cabir ibnu Abdullah r.a. anlatıyor: - 'Resulullah aleyhissalatu vesselam hutbe sırasında bir ağaç kökünün veya bir hurma kütüğünün yanında ayağa kalkardı. Sonradan bir minber edindi.' Ravi der ki terk edildiği vakit hurma kütüğü ağladı.' Cabir der ki: 'Kütüğün bütün iniltisini mescid halkı işitti. O kadar ki Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip okşadı. Bunun üzerine kütük sustu.' Bazıları da: 'Eğer Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip teselli etmeseydi Kıyamete kadar ağlayacak' dedi. - Enes r.a. anlatıyor: - 'Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe verirdi. Minber yapılınca hutbelerde kütüğü bırakıp minbere çıktı. Bunun üzerine kütük bu ayrılık sebebiyle ağlayıp inledi. Aleyhissalatu vesselam yanına gelip kucaklayıp teselli etti, kütük sustu. Aleyhissalatu vesselam bu açıklamayı yaptı: 'Eğer onu kucaklamasaydım Kıyamet gününe kadar inleyecekti.' - Enes r.a. anlatıyor: - 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulunurdu. Duyulan ihtiyaç üzerine ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. Hurma kütüğü kendisini terk etmesi üzerine bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükûnet buldu.' . Kaynaklar ………………… Kütübü sünne.. Süneni Ebi Davut, Süneni Tirmizi Ali Kılıç Kakiz |
Boşa Gururlanma
Dünyada hatıra dokunup yıkıcı olma. Çabuk gecen bir zevkle gururlanma. Basiretli insanlar,asla yılmaz aldanmaz, Asla, bu yolda dönüp arkaya bakılmaz. İlhamı,maneviyat önderlerinden alıp koşmalısın. Sen bu ulvi zevki gönlünde yaşatıp, tatmalısın. Brüksel /2004 Ali Kılıç Kakiz |
Bu Bayrağı Sana Bıraktılar
Vakurlu yelkenleri atlasdan diken, Halatları ibrişimden büken sendin. Kırallara tac giydiren,zalimlere baş eğdiren, Görkemli gemileri karada yürüten sendin. Bu gün muzdarip,boynu bükük sensin. Fakat yarın,mutlaka mutlaka, muzaffersin. Asırlar boyu gerçek ilmi üstün ahlakı taşıdılar, Şu mubarek ay yıldızlı bayrağı, sana bıraktılar. Ezan seslerinin yükseldiği bu vatan batmayacak, İstikbalimizin güneşi devletimiz yaşıyacak. Brüksel 17/12/2004 Ali Kılıç Kakiz |
Büyük Fetih...
Dünya kuruldu kurulalı hayır ile şer, Hak ile batıl kavga eder. Asırlar boyu inkarcılar, vicdan ve insanlığı çiğnemişler, hukuk dışı baskı ve talanı uygulamakla birbirleriyle yarışmışlardır. Müslümanların uğradığı ve uğramakta olduğu felaketler kalpleri sızlatıyor.İmanın kalbde yaşanması bir korun elde tutulmasından zor.İşte dünyanın hali malum meydanda. Allah rızasına ulaşma kapısının açılması gerek, korkunun umuda çaresizliğin çareye dönüşmesi gerek. Buda gerçek bir fetihle olur.. Ecdadımızın mazideki o yüksek ahlakının özlemi içindeyiz. Bizler de o insanların nesilleri olarak niçin bir caba gayret gösteremiyoruz. Kaldı ki imkanlar olarak onlardan daha ileri seviyedeyiz. Tarihin kanlı seyrine can ve kan borcumuzu ödemişiz. Tarihimizde bazı hadiseler vardır ki, bunlar kulaktan dolma bilgilerle geçiştirilemez. İstanbul'un fethinin, sebep ve sonuçları itibariyle, özünü ve ruhunu yakalamakta her aklı selime büyük görevler düşmektedir.Fatih Sultan Mehmed Han sadece askerî sahada değil, ilim ve adalet sahalarında da dünyaya örnek olacak başarılar sergilemiştir. Bu nedenle Türk ve Dünya tarihini etkileyen bu önemli fethi, her yılın 29 Mayıs günü, aynı coşku ve sevinçle kutluyoruz.İstanbul fethinin yıldönümü münasebetiyle bu büyük fetihten ve Fatih Sultan Muhammed Han'dan bahsederek, kendisini saygı ve rahmetle analım.İstanbul'un fethi bizim için iki yönden önem arz etmektedir. Birincisi, Fatih Sultan Mehmed, bu şanlı zaferle birlikte bin küsur yıllık Bizans İmparatorluğu'nu tarihe gömmüş, böylece Müslüman Türk Milletinin kahramanlığını dünya tarihine altın harflerle yazdırmıştır. İkincisi ise:Yüce Peygamberimiz (s.a.v.) in, İstanbul'un Müslümanlar tarafından fethedileceğini asırlar öncesinden müjdelemesidir ki, bu yönü ile de bütün dünya Müslümanlarını ilgilendirmektedir. Tarihin yüz akı bu milletin başında geçmiş nice acıları, kahramanlıkları, sevdaları, hüzünleri, kayıpları var ki, üç kıta yedi denize yayılmıştır. Bu millet sabırlı, inandığı şeylere tam ve fedakarca inanan, askeri kabiliyetleri yüksek, devlet, yurt ve otoriteye bağlı, izzeti nefsine düşkün, bereketli özellikleri üzerinde taşıyan zengin bir millettir. Kuvvetli idarecilerin sevk ve idaresinde büyük devlet kurmaya kabiliyetlidir. Böyle bir milleti Allah İslam la müşerref kıldı. İslam Türk milletinin kabiliyetlerini en son noktasına kadar genişletti. Böylece Dünya tarihi, hakka dayalı düşüncenin, bayraktarlığını yapacak bir milleti tanıma şerefine kavuştu. Ancak fetih ve Fatih’ledir ki güçlü devlet, hami devlet hedefine ulaşmıştır. Fatih, bir taraftan Molla Gürânî'den, diğer taraftan Akşemseddin Hazretleri'nden dersler görerek hem mânen, hem madden çok iyi bir eğitim ve terbiye ile büyüyordu. Bu fethe lâyık olacak bir ciddiyetle yetişiyordu.Fatih en keskin zekâyla yaratılmış, nadiren gülen,fevkâlade atılgan, şehir surlarında dövüşen, atını dalgalara sürecek kadar cüretkâr.Kimseden çekinmez keskin konuşan, verdiği sözlere bağlı kalan, adalet duygusuyla yanan,bir büyük şahsiyettir. Fatih doğu ve batının kapılarını aralayan bir Cihangirdir. Bu iki dünyanın yararlı özelliklerini toplayan büyük bir alimdir. Unutmamak gerekirki onu bu tahta ve başarıya malik kılan Cenab-ı Haktır. Fatih ve ait olduğu toplumunu ayakta tutan değerler nelerdir ona bakmak gerekir.Daha hayatlarının baharında seve seve canlarını verenler, kalplerinde saklı olan değerlere nasıl sahip çıkıyorlardı. O çağda topluma mal olmuş adalet mekanizması nasıl çalışıyordu? Bu hususu bir örnekle açıklayayım. İşte Hakkaniyet Hatırlanacağı üzere fethin sonunda,hapishanelerdeki bütün mahkumlar Fatihin fermanıyla serbest bırakılmışlardı, Fatih Sultan Mehmed’in siyasî ve askeri dehâsı ile birleşen affı, mağlup Bizans halkını kayıtsız şartsız affetmekle her iki toplumun kalplerinin de fâtihi oldu, ancak üç mahkum hariç, onlar, Binansın yıkılacağına dair son sözlerini söyleyerek kalemlerini kıran bilginlerdir. Bizans İmparatoru, onları bu suçlarından dolayı hapsetmiş,Fatih Sultan Mehmed ise onları serbest bırakmıştı.Fakat Fatih der ki: ‘Siz Bizans için ömür biçtiniz, yıkılacağını söylediniz, benim toplumum içinde bir ömür biçiniz. Ne gerekiyorsa her türlü kolaylık gösterilecektir.’ Daha sonra bu üç Bizanslı bilim adamı Osmanlı imparatorluğunun hemen hemen her yerini gezerek ve görerek raporlarını tutarlar, bu arada bir de mahkemeye tanıklık ederler: - Bir kişi dava ediyor, şikayet ediyor, kardeşim ben senden bu tarlayı aldım ama, bu tarlanın içerisinde hazine olduğunu bilmiyordum, hazine ben tarlayı sürerken sapanıma takıldı, o halde senindir. Ben böyle harama irtikap edip el süremem, al malını diyor. - Öte ki cevaben diyor ki:Verdiğim tarlanın altıda üstüde senindir, o itibarla ben bunu alamam. Görüyor musunuz Müslümanların beş asır evvelki, aralarında ki şikayet konusu olan şey, harama el sürmemektir. Bizi yücelten sırlarımız vardı. Birincisi Allah’ın kitabına ve Resulünün sünnetine sımsıkı sarılmak, İkincisi alim olmak, Üçüncüsü Adil olmak, dördüncüsü Allah yolunda cihad etmek. Bunlar kalbe gömülü değerlerdir. Hakkı istiyorsak, zafer istiyorsak, ancak Allah’ın kitabına sarılmak... Fatih sultan Mehmet’in huzurunda, o üç bilgin şöyle itirafda bulunurlar: ‘Padişahım siz de bu adalet varoldukça sizin devletiniz baki kalır.’ Dediler. İşte Göğsümüzü kabartarak iftiharla biz Osmanlı torunlayız demenin sebebi budur. Burada aktarmaya çalıştığım olaydan anlaşılacağı üzere,bizim de hakkaniyet konusunda benzer hassasiyet göstermemiz gerekmez mi? Fetih Nedir? Kur’an-ı Kerim’de ‘el-Fetih ‘ diye isimlendirilmiş bir sure yer alır.Kuran’ın 48. suresidir. Bu surenin girişi muhteşem bir fetih müjdesi içerir: 'Biz sana apaçık bir fethi müyesser kıldık/Senin önündeki engelleri ardına kadar açtık... ve Allah sana pek soylu bir zafer ihsan etti' Allah (c.c.) Resulü Ekrem (s.a.v.) ’e müyesser kıldığı fethin büyüklüğü övülüyor. sonunda eşsiz bir zaferle muzaffer kılınacağı haber veriliyor.Mekke’nin fethi, ileride meydana gelecek bir çok fetihlerin başlangıcı olan bir fetih. İslâm fetihlerinden her biri bunun altında bir şubesi sayılacak bir şekilde vaad edilmiş oluyordu ki sûrenin başı bunu ilâhî bir dil ile açıklamaktadır. Fetih açmaktır; ülke ve şehirlerin İslamiyet’e açılması, Fetih, gaza ve cihad anlayışının bir sonucudur. Kur´anî bir ifadedir. İnsanları tevhid inancına davetin ifadesidir. Ancak, İslam tarihi boyunca fetih sonrası hiç kimsenin zorla Müslüman yapılması da söz konusu olmamıştır. Fetih kelimesi, İslam’a has kavramdır.son derece nazik, ince ve yüce duyarlıkları olan bir eylemdir. 29 mayıs 1453 İstanbul’un fethidir, adı üstünde bir fetihtir, sadece bize has bir tabirdir.İşgal, zapt, ele geçirme, gibi kelimelerinin aynısı değildir. Fetih ilahi iradeye teslim olmanın, bütün Allah'tan gelen prensipleri hakim kılmanın, her şeyi Hak çizgileriyle örgüleştirmenin ifadesi. Top yekun Hakka teslimiyetin işareti. İstanbul’un fethi, dünya tarihinde müstesna bir yer tutar. Çaldıran, Mohaç, başlı başına bir zaferdir, zafer abidesidir. İstanbul’un fethi de böyle bir zaferdir, ancak İstanbul’un fethini diğer fetihlerden ayıran bir hususiyet vardır.İstanbul un fethiyle dünya tarihinde, yenilmez güç, hami devlet, şefkatli ve merhametli bir devlet dünyaca kabul edilmiştir. İstanbul’un fethi tarihin akışını değiştirmiştir.Bu azametli, 1453 İstanbul’un fethi, orta çağı kapar, modern çağların başlangıcını işaret eder. İşte Fatih ve fetih ordusu, Bizans hakkında tarihin tasfiye kararını tatbik ettiler.Bu karar yalnız Sultan Mehmed Hanın kararı değil, aslında tarihin Bizans için verdiği tasfiye kararıdır. Prens Dukas, Bizanssın çürümüş halini şu cümlelerle anlatmaktadır: ‘Her milletten fazla haksızlık yaptık ve bize her ne yaptın ise, hakiki ve adil kararınla yaptın Tanrım’. Evet bu çağ yorgundu, Bizans çürümüştü, gırtlağına kadar küfrün bataklığına gömülmüştü. Yorgun Bizans yaşamakta haklı değildi. Kiralık kafalar, ne kadar didinirlerse didinsinler, tarih hükmünü vermiştir. Muhasaraya yakın günlerde son imparatorluk başkanı, lucas Notaras’ın Sözleri aynen şöyle: ‘ Bizans da Latin serpuşu görmektense Türk kavuğu görmeyi tercih ederim’. Sözü cihan tarihinin pek maruf sözleri arasında yer almıştır. Fatih’in Dehası Biliyoruz ki, Hz. peygamberin s.a.v. kölesi olmakla şeref duyan genç padişah, İstanbul’u fethetmekten öte Hz. Peygamber’in “Konstantınıyye elbette feth olunacaktır. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan. Onu fetheden asker, ne güzel asker! ” müjdesine nail olabilmeyi en büyük bahtiyarlık telakki ediyordu. Fatih alimdir, velidir, şairdir, zamanın en büyük matematikçilerindendir. İşte Fatih, bizim yaşımızda iken o günün şartlarında topları döküyordu. Topların bütün planlarını kendisi çizdi, balistik hesaplarını kendisi yaptı. Kale kazan, burç düşüren, yılan vücutlu, ejder ağızlı toplar, tarihe geçen en büyük toplardır.Her biri birer harikadır.Fatih evrensel bir deha, bilime sanata akıl almaz derecede vurgundur.Fatihle mukayese edilecek insanlar Fatih’in yanında küçük kalır.Böyle bir Cihangire minnet borcumuz çok büyüktür.Çağları yırtan Fatih, bunlarla kaldı mı, Fatih öyle bir teknik ortaya koyuyor ki, Bizans şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyordu. Halice gemiler iner inmez, Fatih hemen bir köPage Rankingü planı çiziyor.ayrıca büyük sallar yaptırıyor, bu sallara toplar oturtuyor. Öyle toplar ki, gülleleri Bizans gemilerinin, su kesiminden giriyor öbür tarafından çıkıyor, çağlara damgasını vurmuş büyük Fatih, bu harikaları ortaya koyuyor ama nasıl? Şöyle, Fatih *******i uyumuyor. Gece yarısı geçtikten sonra,Halil paşayı çadırına çağırıyor ve diyor ki: Paşa, yatağımın şu baş yastığını görüyor musun? Bu yastığı bütün gece, yatağımın bir ucundan öbür ucuna nakletmekle vakit geçirdim, bir türlü uyuyamadım. Hiç şüphe etme, imanın gibi inan tez vakitte Kostantinye bizim olacaktır. Kesin zafer bizim olacaktır. Evet hakkın önünde küfür diz çökecektir. Fatih Sultan Mehmed kararlıydı, ve bu kararında emindi. Donanmasını karadan yürüten, toplarını tunç dan dökmüş, şahbazlarının yüreğini ölümle bilemiş bir kuvvet, Kostantinye’ye dayanıyordu. Bu kuvvet, merhametli bir milletin tarihte şanlı yürüyüşüydü. Bu yürüyüş iman sönmedikçe, milli ideallerimiz yok olmadıkça, böyle bir iman ordusunun karşısında hiçbir kudret dayanamazdı, Bizans’da dayanamadı. Fatih’in sarsılmaz kararıyla muhteşem toplar ateşleniyordu. Toplar Bizans surlarını gümbür gümbür dövüyordu.Fatih Sultan Mehmed Han evlatlarım bende sizinle beraber öleyim sedasıyla sulara atını sürüyordu. ‘Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni ‘diyordu. Bu öyle bir fetihti ki, tahminleri alt üst etmişti, Bizans yıkılıyordu. Tarihlere şan veren, destanlar yazdıran zaferlerimiz için şair ne güzelde söylemiş: Naralar sanki gök gürültüsü, fethin haşmeti bu. Yüreklerini ölümle bilemiş, fatihin şanlı ordusu. Tebşir edilen ordudur, zaferlerden zaferlere koştu. Çatır çatır çatlarken, çift duvarlar, ulaşılmaz surlar. Mehterin cenk havasıyla, göz kırpmadan savaştılar. Ölümü ölümsüzlük bilerek, birbirleriyle yarıştılar. Tahminleri Alt üst Eden Fetih Gök gürültüsü ile fırtınalar koptu, Şehir seller ve sular altında kaldı. Korku veren bu afetler yetmiyormuş gibi bir sis kapladı, Ay tutuldu üç saat karanlıkta kaldılar.Ümitler çabalar boşunaydı. İşçilik abidesi olarak ayakta duran surlarına güvenerek, gün sayıyorlardı.Kutsal eşyalar şehirde dolaştırılıyordu, çanlar çalıyordu ama boşunaydı. Bu kesin kes sonun geldiğinin işareti idi.Kader şehre sırtını dönmüştü. Kostantin Paleologos’un imparator, bütün ümitlerin yok olduğunu gördükten sonra, artık yaşamamaya karar verdi.’ Benim başımı kesecek bir hrıstıyan yok mu? ’ diye bağırdı. Tanınmamak ve korunmamak için erguvani imparator mantosunu sırtından attı. Muhariplerin en sık kalabalığına karıştı.İmparator sağ olarak en son orada görüldü. St. Romans kapısı önünde belkide en şiddetli çatışmalar oluyordu.Yeri göğü inleten top atışları devam ediyordu. Devleti Hümayûn karşısında titreyen Bizanslılar, paniğe kapılmıştı. Bu arada ellerinden alınmasın diye hazinelerini yere gömüyorlardı. Engizisyon zihniyeti çatır çatır çatırdarken, şanlı sancağımız Ulubatlı Hasanın eliyle Bizans’ın böğrüne böğrüne saplanıyordu. Çarpışma bütün şiddetiyle devam ediyor, Türk akıncıları ölümü ölümsüzlük bililerek cenk ediyorlardı. Mehterin cenk havasıyla Türk cengaverleri topların açtığı deliklerden içeri süzülüyorlar, uzun merdivenlerle de surları aşmaya çalışıyorlardı. Sancağı düşürmeyen 18 cengaver, şehit olurken, Asya kıyılarında yankılanan mert ve tok Allah Allah, sedalarıyla Bizans kafirlerini korku içinde boğuyorlardı.Bizans dayanamadı, çöktü ve yıkıldı. Türk fütuhatıyla boğulan köhne Bizans bir daha dirilemeyecek. Fethe Muhtacız Ey çağ açıp çağ kapayan, büyük komutan Fatih Sultan Mehmed’in temiz torunları. Ey İstanbul surlarına,fetih idealinin sancağını diken Ulubatlı Hasan’ın evlatları. Ey Fetih heyecanını Fatihle birlikte yaşayanlar. Ey şanlı zaferlerimizin hatırasını yaşayanlar,. İslam dünyasının başı Türk dünyasının sultanı değilmiydik. Onlar, insanlığa rahmet getiriyordu, fethedilen yerlere huzur ve hürriyet bahşediyordu, halkını selâmetlere gark ediyordu. Fetih, büyük Fatih’in 31 senelik ömrüne sığmış yüzlerce fethin başlangıcı ve ondan sonra devam eden zaferlerin anası olmuştur. 29 Mayıs 1453 de sadece bir şehrin sahiplerinin değişmesi değildir.1453 İstanbul’un fethiyle İslam aleminin 800 yıllık, Türk dünyasının 400 yıllık yüksek arzusu gerçek olmuştur.Fetih, üstün ve haklı düşüncenin zaferidir. Fetih zulmün yıkılışıdır. Hz. Peygamberin s.a.v. ‘O ne güzel asker …’ diye tebşir ettiği serden geçti yiğitler, komutan fatih’in her emrini yerine getirdiler. . Fatih, Osmanlı hükümdarları içinde hem en büyük asker, hem de en büyük devlet adamı. 20 den fazla devleti ve bu arada 2 imparatorluğu tarih ve coğrafya sahasından yok eden, Cemal ve kemal sahibidir. Dünya tarihinde geniş bir yer alan bu şanlı zaferlerimizden, şanlı Türk Ordusu'ndan bütün milletçe İftihar ve gurur duymaktayız. İşte bu Müslüman Türk ordusudur ki zaferlerden zaferlere koştu, Altaylardan Tuna ya, Akdeniz den Baklanlara, Viyana’ya, insanca yaşamayı götürdü. Fetih toplumu, Hz. Peygamberin s.a.v. gösterdiği ve emrettiği hususlara,uymak ve uygulamak görevini şerefle yerine getirmişlerdir. Maneviyat önderleri, paşaları ve ordusu saygıların en büyüğüne layıktır.Fethi anmayı ve anlatmayı, sadece bir milli bir görev değil, insani ve küresel bir görev sayıyoruz.,Fethin hikmeti, ahlâkı, erdemi yolunuzu aydınlatsın ve şevk versin. Bu vesile ile Fetih bayramınızı kutluyorum. Allah,sevgili peygamberimizin müjdesini gerçekleştiren aslanlar aslanı, kahraman, dâhi hükümdara, yiğit silah arkadaşlarına, tüm şehitlerimize, rahmet eylesin, torunlarına da basiret nasip etsin. Kaynaklar:……………….. Kur’an-ı Kerim 48:1,3., Fetih nedir Mehmet.A, Prof. Dr. Işın Demirkent B.Dergisi,Güldeste M. Özşimşekler, K Dergisi,Camiğ sağır,Şakir Tarım Fetih. İstanbul / Fatih 2001 Ali Kılıç Kakiz Ali Kılıç Kakiz |
Can Çıkmayınca Huy Çıkmaz
Yayla çayır cimen çicek, hep serin. Kaygılanma, al nefesini derin derin. Afyon Sivas bu kaçıncı gönül seferin, Kırık dökük olsada, o senin kaderin. Sürme çekmiş elâ göze, kara kaşa, Güya iki onursal eş yaşarlar başbaşa. Bu ne çelişki inanmıyormusunuz hâşa, Gece gündüz geçiyor ömürler boşa. Solmuş bir deri, çıplak ayak kol, Öylemi göz göre göre çicek gibi sol. Hiç kimseye davranmaz eli bol, Mutfak banyo olmuş karıncalara yol. Ciddiyet yok oynuyorlar hoppa şinanay, Bedava bulsalar binecekler eğersiz tay. Verirler üç beş zeytin,bir bardak acı çay, Görmüyormusun olmuşlar ip ince paslı yay. Yalana ne hacet, gelmişsin kırk elli yaşa Bunda bir kastım,bir art niyet yok hâşa. Artık ne önemi var paşa gönlünce yaşa, Katıranda şeker olmaz,Kaynatma boşa. İstanbul / Çamlıca 2003 Ali Kılıç Kakiz |
Canım Peygamberim
Alemler nura gark oldu, Seninle övündü, Kisralar çılgına döndü,tabiat alevleri söndü Nübüvvet mabedinde,hakikat sabahı göründü. Kokusu güzel,nuru ışık,canım peygamberim. Ötelerin ötesinde,nurlu yaratılışın temsilcisi. Bitmeyen merhametin, parlayan güneşi. Allah’ın habibi Resûllerin efendisi, Yol göstericimiz,canım peygamberim. Sevgisiyle,Resûle ağlayıp inleyen kütükler. Selam verip,dağlar taşlar nasıl feryat ettiler. Bulut ağlamadıkça,yeşillikler nasıl güler. Gönüller sultanı canım peygamberim. Etrafını kuşatan ikram,Medine semalarına yayılır. Yüce elçi,ifadeye sığmayan bir sevinç bir hal alır. Onun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır. Cihana ışık saçan,Hatemül enbiyasın. Resûlü Ekrem oturdular,Kubadaki kuyu başına Müyesser oldu Cennetül âla birkaç arkadaşına. Çağrıldılar huzuru Resûle isim isim tek başına. Nübüvvet mabedinin,Havzu kevserin sahibisin. Severlerdi Resûlü sıkaleyni,bitmez tükenmez hazla Taat itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala. Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla Allah’ın davasını yükseltin, düşmanlarını susturdun. Söyliyeyimde gönlümde ki,gam dağılsın gitsin. Bütün övgülerin sevgilerin üstündesin. Kıyamete kadar övsem, Sen bitmezsin İki cihan serveri, hatemül enbiyasın. ............................ 'Ey Allahım! Resûlüne hakaret edenlerin yüzleri kara olsun, Kalplerine korku sal, Ayaklarına titreme ver...' Bizleri dünyadan, Milyonlarca büyük ve geniş olan Cennete çağıran, Müminlere çok şevkat ve merhametli olan, Yüce Peygamberimize, salat ve selam olsun. Mekke / Kâbe 1399 H. Ali Kılıç Kakiz |
Cennet Bahçesi Medine
Hayalini kurdum çok öncelerden, Bu aydınlık şehri düşünüyordum ben. Kutlu şehir canım canım Medine. Vadilerinde kıvrım kıvrım dökülür sular, Pınarlarında oluk oluk rahmet akar. Kutlu şehir canım canım Medine. Rahmet yelleri eser dağlarının başında, Toprağını koklayıp öpemedim genç yaşımda. Kutlu şehir canım canım Medine. Minarelerinde yükseliyor ne hoştur sedalar, Güzelliğini süsler nağme nağme sevdalar. Kutlu şehir canım canım Medine. Göz kamaştıran yeşil kubben başka bir zarafet. Kıyamete kadar akacak senden nuru letafet. Kutlu şehir canım canım Medine. Sana aşık olan gönüller yanıp tutuşuyor, Salkıyamam gerçeği göz yaşım kurumuyor. Kutlu şehir canım canım Medine. Her köşesini dönsem nurun ala nur. Güzelliğin eşsiz gül gülümse dur. Kutlu şehir canım canım Medine. Senin güzelliklerin söze dökülmüyor. Milyonlarca beşer sel olmuş sana geliyor. Kutlu şehir canım canım Medine. Allahım Habibinin sevgisini doldur kalbimize, Muhammed gülüne kavuşmayı nasibeyle bize. Cennet bahçesi canım canım Medine. Medine-i Münevvere / Uhud 1401 H. Ali Kılıç Kakiz |
Cennet Mutluluğu
Feyiz ve saadetle inayet gölgesine erişenler. Gönülleri çoşturan muteşem hayatı görecekler. İlâhi nurun yansımasını doyasıya seyredecekler. Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada. Tecelli ve ilhamların yanında güneş sönük kalır. Hurilerin gülümsemesi, gözleri kamaştırır. Saadet yurdu,hayal edilemez ihtişamda,hâl alır. Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada. Kainatı kucaklayan Cennet, büyük mutluluktur. Allah’ı görmek,Cennet zevklerini unutturur. İşte, imân kemâle,gönül huzura kavuşmuştur. Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada. Nûru cemâlini yansıtır, nurdan perde kalkar. Akla hayale gelmeyen,Cennet saadeti başlar. Bilirmisin, gerçek inanan kalbi,bu duygular kaplar. Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada. Lessines /2006 Ali Kılıç Kakiz |
Cihan Sözünü Dinlerdi İstanbul
Gezdim cihanı, eşin benzerin senin yok. Söylenir dururum ne kadar sevdalın çok. Görsen şaşarsın göz ve gönül dolduran diyarı, Süleymaniye, Sultan Ahmet güzellikleri apayrı. İhtişamla, bir uçtan bir uça tarih kokar durur. Bağrın da Ayasofya, muhteşem bir gurur. Kıtalara sığmamış, deryalara taşmış meğer. Köşkleri yalıları, paha biçilmez bir değer. Doyasıya seyredilir,Üsküdar,Çamlıca yamaçları, Ah görebilseydim tarihe şan veren aslanları. Gamlı gamlı ağlarız, yükselen ezan seslerine. Bir özlemsin vah ayrılığıyla veda edenlere, Al al ufuklara selam olsun, bırak sen ağlamayı. Göz kamaştıran, nur saçan Dolmabahçe sarayı. Can verilen değerler ecdadımızdan yadigar, Sarsılmaz kaynağa sarıldılar, ecel gelene kadar. Bu kutlu şehir, kalbimin baharı ve şerefim. Zafer günlerinin azmiyle çarpar durur yüreğim. Yakışmaz, kim sana bakarsa şüphe zanla. Halbu ki, her işin bir durma yeri var anla. Krallara taç giydiren, zalimlere baş eğdiren, Görkemli gemilerini karadan, sendin yürüten. Çınlardı üç kıta yedi deniz, cihan sözünü dinler. Gönlümde sürur, tarihe sığmayan bu zaferler, Nal sesleri, kös sesleri, daha dün kadar yakın. Kahraman askerlerinle yeri yerinden oynattın. Semalara yükselen duaları Allah kabul eder. Onu zafere götüren, sancağın çekildiği yer. Ötelerine kaldır kafanı, yedi kat semaların, Secdelere kapandın, Rabbin sana daha yakın. Yer yüzü beşik, dağlar direk, yaratılmadı boşuna, Feda olsun yiğitler sana, toprağına, dağına, taşına. Uğrunda can verenler, elbet huzur bulacak, Ne olur ağlama yürek, Haktır bâki kalacak. Saklayamam gerçeği gönüller yeşerten dalsın. Göz yaşım kurumuyor sen ecdadımın mirasısın. Seni gözü gibi koruyanların bize sevgisi yeter. Sana aşık olanların gönülleri yanıp tutuşur tüter. Yüreğimde sevdan var, Eyüp Sultan ağlamasın. Maneviyat önderlerinin, şühedanın diyarısın. Güzelliğin eşsiz, ey yaren şehir, gül gülümse dur. Beni yakıp tutuşturan, sana götüren bu mudur. Şairler sözün doğrusunu söyler kitapları açık, İstanbul’un kıymetini bil saygı ile eğil birazcık.. Gönül duygularını coşturan, yakıp tutuşturan. Kılıcının keskin ucuyla, çağ açan çağ kapatan. Haykır İstanbul haykır, tekbirler alsın her yanı. Unutma milletimin mihrakı, Sultan Mehmet hanı. Çağlar boyu, hoşgörü üstün ahlakı taşıdılar. Şu mübarek ay yıldızlı bayrağı sana bıraktılar. Şerefli bir tarihsin seninle yaşar, seni anarım. Kudretsin ve ümitsin ruhlar da, seninle varım. İstanbul,garbın şehirleri sana eğilsin ayağa kalksın. Sadece dünyada değil,ukbada da övülmeye layıksın. ……………………… Brüksel / 9.4.2006 Ali Kılıç Kakiz |
Cüret Edemezler
İnkâr akıllıca bir iş değil,Allah'ın azabından sakın, İnsan oğlunun şu gafletine nankörlüğüne bakın. Yer yüzünde haksız yere büyüklük tasladılar, Hesaba,sorguya çekilmiyeceklerini mi sandılar. İnkârları önlerine ve arkalarına duvar olmuş, Vicdanları silik,ruhları bitik, kulakları sağır olmuş. İnadına parmaklarını kulaklarına tıkadılar, 'Gerçekten onlar bir çoklarını sapıttılar'. Bir bak fesatçıların inkârçıların sonu ne oldu. İşte korkunç ve dehşet verici sonuç hepsi boğuldu. Sarsan uğultu,önünde durulamayan bir fırtına, Yerle gök arasında onları savuran müthiş kasırga. 'Ağaç kütükleri gibi yere çakılıp dona kaldılar.' İnkâr edenlerin sonu hüsrandır,sanki ibret mi aldılar. Üstlerinden gelen belâ, ne acıdır ne acıdır bir bilsen. Azap geldikten sonra, ne yararı var, ah! vah desen. Nice faniler tanrılaştırılıp inaçlar baskıya alındı. Cüce zekâlar kendinden ötesine hiç inanmadı. Azarsa azsınlar, onlar sırrı taşıyan gönlü yok edemez. Duygular üstü ilâhi kaynağa, hiç bir azgın leke süremez. Mons / 2004 Ali Kılıç Kakiz |
Çözüldü Bileğinde ki İpler
Arzu merak sarmış,yaşı ilerlemiş. Sıdk ile Rabbinden bir çocuk dilemiş. Yaradan dan asla ümidini kesmemiş. Oğlan verirsen,kurban ederim demiş. ‘Nezrini yerine getir.’bu Allah’ın hitabıdır. Hikmetinden sual olmaz, neden tekrarlatır? Gördüğü yer,mukaddes diyar,kutsal topraktır. Sen ahde vefa eyle,gördüğün rüya haktır. Bu ne gündür,peygamber oğlunu kurban eder. İsmail korktu,babacığım bu dağ niçin titrer. Allah’ın her şeye gücü yeter, ne dilerse diler. Sürünesice şeytan, arkalarından gider. Emre uymaktan aklına bir şey gelmez. İçinde imandan başka bir duygu hissetmez. Rabbine teslimiyetten başkasını düşünmez. Mutlak itaat ki,ürpermez,incilmez,üzülmez. Ey oğulcuğum! Ne olur bir düşün, ne dersin? Emrolunduğunu yap,sabredenlerden göreceksin. Acıma duygun galebe gelirse,yerine getiremezsin. Davran ver bir karar,çünkü babam ve peygambersin Dost dostun canını alır mı? erenler yarenler. Lütuf ve keremiyle çözüldü,bileğinde ki ipler. Allah İsmail’e bedel, koç ihsan eyler. Hakkın iltifatına,ins ve cin bayram eder. Ey şanlı peygamber, nesiller boyu anılaçaksın. Rüyayı tasdik ettin, durup duraksamaksızın. Ta ezelden yazılmış hükme, mührünü bastın. Müminlerin engin gönlünde yaşayaçaksın. Mekke / Mina 1987 Ali Kılıç Kakiz |
Damla Damla
Pehlivanın sırtından, Yiğitlerin pâk alnından, Bağ bahçede çalışandan, Ter akar damla damla. Deşilen yaradan, Kesilen damardan, Uçamayan yaralı yavrudan, Kan akar damla damla. Bir iki çift sözden, Buğulu elâ gözden, Buğday tenli yüzden, Yaş akar damla damla. Sütlüce / Turhal 1970 Ali Kılıç Kakiz |
Derdimi Bilir Yaradan
Gönüllerde aşkı tutuşturan, Gel gör ki birileri var, birileri var. Secde et yaklaş Ona, mülk Onun, Seni seven, gözeten birileri var. Allah’la söyleşen ve dertleşen, Göz selini akıtan birileri var. Kainat lisanı hal ile zikir çeker. Hala anlamayan, birileri var. Yaklaşıp her gün güneşe kar atan, Ah bilsen birileri var, birileri var. Derdimi yalnız bilir yaradan. İnanmayan hafife alan birileri var. Ah ettikçe yandı yüreğim yandı. Bir bilsen Sebep olan birileri var. Gitti kötüye dolandı bu gönlüm. Beni sararıp solduran birileri var. Anvers / 2000 Ali Kılıç Kakiz |
Dilim Varmıyor Söylemeye
Karanlıklarda zindanlarda yaşa ha yaşa. Ömürler törpülenir gurbet diyarında boşa. Size çok yakın dünya ve ahiret nimeti. Olgunlaştır gönlündeki insaf merhameti. Bırakmaz sende kalsa iki buçuk kuruş Yollar engelsiz nedir bu bekleyiş duruş. Dilim varmıyor bunları tek tek size söylemeye. Yaranamazsın heybeler dolusu alsan hediye. Duâlar kabul olunmaz niyetsiz dileksiz. Gelin paylaşalım mükâfat büyük, lekesiz. Brüksel / 1989 Ali Kılıç Kakiz |
Dua
Meşrikten mağribe,yakıcı esen yeller, Çakan şimşek gök gürültüsü, akan seller Nefis tatlı,can pazarı duâ da kirli eller, Necat bulanlar, kandırdım O'nu derler. Aydınlık şafaklar, uçuşan renkler, Güneşe tahsis edilmiş kar atan melekler. Seherler de yakarış duâ ve dilekler, Râm olmayı yanıp tutuşan gönüller bekler. Semalar sutunsuz ayrı bir mihenk Rahmetin parlayan nur, billur billur renk. Sırrı ilâhin hudutsuz hepsi bir ahenk, Ya Rabbi senin emri ilâhin sonsuza denk. İstanbul / Fatih 1990 Ali Kılıç Kakiz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:56 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.