![]() |
Senİ Sana Yaziyorum..
SENİ SANA YAZIYORUM..
Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya, başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde, kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden. Sana yazmak. “Sana Seni Yazmak”. Seni ve yüreğimde anlam bulan duyguları. sana ait yüreğimin derinliklerinden kopup gelen artçı şokları anlatmak. ve toprağı alnından öperken yağmur taneleri, tüm benliğimle sana yağmak istiyorum. Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede sen varsın ve yine sen varsın, yarım kalan sevdamın eksik taraflarında. bomboş ve sessiz kaldırıkmlarda yürürken seni haykırıyorum sensizliğin inadına. bu sensizlik gecesinde sevdamın en ücrâ köşelerine seni yazıyorum. Bu gece gene yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine. Yağsın, yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm gözyaşlarımı. Ve yine saklasın sensiz geçen bomboş hayatı. İşte seni haykırıyorum sensizliğe alışamamış sine-i püryanıma, işten seni yazıyorum. Bu gece gene yağmur yağıyor. sen yoksun oysa biliyorum ve üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. göz yaşlarımı efkârıma kattım bu gece. sevdamı, umudumu ve seni kızgın bir sel gibi kalbime akıttım. Bu gece yağmurla birlikte göz yaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara. süzülen her damlada sen vardın ve yine sen vardın gecenin en karanlık anında. O, doya doya bakamadığım gözlerin, gözlerimin içine bir kez daha değseydi ve tebessümünden bir gül açsaydı yanaklarında, yetmez miydi? Bir bakışın bir ömre değmez miydi, ey! İsmini kazıdığım kaldırımlara sanki sen yağıyorsun yağmurla birlikte ve sevgin yağıyor yüreğime. yalnız ve bomboş odamda sen varsın hâlâ. Hâlâ sensizliğim duruyor yanıbaşımda. Bu gece gözyaşlarım yağıyor sensizliğimle birlikte kaldırımlara. Seni arıyorum, erimekteyim. karanlık geceye inat ay bu akşam gökyüzünde. Ve gökyüzü, yüreğimde.. Mehmet Çoşkundeniz |
Aşkımız
Aşkımız
Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı; gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi. Hiç düşündün mü belkiyi Belki, eline en yakışan takı benim elim. Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim... Belki sen ve belki ben... Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık... İnsan kendine iltica edebilir mi? Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri.. Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı. |
Ayrılırken...
Dinle sevdiğim bu ayrılık saatidir
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk Ergeç içeceğimiz bir ilaç gibi Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk Bu saatte gözyaşları, yeminler Boş bir tesellidir inandığımız Perde kapanıyor, film bitiyor işte O hiç bitmeyecek sandığımız Görüyorsun konuşacak bir şeyimiz kalmadı Sadece bakışlarımızda hüzün İşte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz O ikiz kardeşi ölümün Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz Bu son buluşmamızdır seninle Yeni bir hayata başlıyacaksın artık Onunla, o yeni sevgilinle. Anlıyorum artık o öpecek ellerini Kulağına aşkı o fısıldayacak İçinde bir pişmanlıktan başka Benden eser kalmayacak. Sigaranı söndür, kalkabiliriz On adım sonra yollarımız ayrılmalı Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana İnsan ayrılırken bile büyük olmalı... |
Esrarlı Gözler
Seni ilk tanıdığımda...
Güneş batmak üzereydi... Gözlerinden etkilenmiştim adeta... Esrarlı gözler koydum adına... Bir gün benim olacağına emindim adeta... Ama nerden bilirdim sen de de yalanmış sevgi,,, yalanmış gözler sen de Rol yapmışsın... Oysa bende hiç yalan olmadı... Sevgim hiç alçalmadı sana... Her geçen gün daha da vurgundum sana... Nerden bilirdim beni düştüğümde kaldırmayacağını... Bende gerçeğim şimdi gerçek sevgilere döneceğim... Bundan sonra hep kendimi seveceğim sana da elveda...! Ben hep yalnızdım şimdi yine yalnızım.... |
SUSARAK (azız nesın)
SUSARAK
Güneş altında söylenmedik söz yokmuş.. Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi.. Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz.. Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde.. Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik... Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde.... Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor... Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ... Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde ... Aziz NESİN |
Sevgİİ...
SEVGİ
>>Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki >>oğlunun >>gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını >>mahvettiğini >>görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle >>vurmaya >>başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu >>hemen hastaneye götürmüş. >> >>Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da >>elinden bir >>şey gelmemiş ve >>çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk >>ameliyattan >>çıkıp gözlerini >>açtığında,bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, >>"Babacığım,kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm." demiş ve >>sonra >>babasına şu soruyu sormuş: >>"Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?" Babası eve dönmüş ve >>hayatına son >>vermiş... >> >>Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını >>işittiğinizde bu >>öyküyü hatırlayın. >> >>Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, >>önce >>biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve >>incinen >>duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle performansı >>arasındaki >>farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. >>Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler , >>insanı >>sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve >>düşünün. >>Sabırlı olun. Anlayış >>gösterin ve sevin. |
Bİr BaŞkadir Yaz AŞki
Baharı yaşıyoruz ama yazın gelmesine de bir şey kalmadı. Yazın yaşanan aşkın tadı başkadır. Bu aşklar yaz kadar kısa da sürebilir, ömür boyuda devam edebilir. Ama dikkatli olmanız gereken noktalar var.
Güneşin ve sıcağın yüreğinizi kıpır kıpır ettiği yaz aylarında aşka karşı daha korumasız olur insan. Uzun süren kış günlerinden çıktıktan sonra yeni heyecanlara yönelmek çok normal. Ancak yaşayacağınız yaz aşkı eğer dikkat etmezseniz hayatınız boyunca yüreğinizde taşıyacağınız bir acıya dönüşebilir. Bunu engellemekte sizin elinizde. Ya tek taraflıysa Tatilde Fethiye'ye gittik. Otelde bir gençle tanıştım ve ona bağlantım. Ancak döndükten sonra ona defalarca mektup yazmama rağmen o bana hiç yazmadı. Sonunda telefonda beni sevmediğini sadece hoşlandığını söyledi. Sonrada başkasıyla sözlendi. Bir daha yaz aşkı yaşamamaya yemin ettim. Limon Bu mektup bir yaz aşkının nasıl tutkulu bir sevdaya döndüğüne örnek. Ancak ne yazık ki tek taraflı bir aşk bu. Yazın yaşanan ilişkileri bir taraf geçici olarak görürken, diğer taraf kendini kaptırabiliyor. Bu durumda acı çekmesi çok normal. Bu yüzden özellikle tatilde başlayan ilişkilere biraz daha mesafeli yaklaşmak gerekiyor. Kendinizi her sonuca hazırlamalısınız. Ancak yaz aşkı yaşamamaya yemin etmek doğru değil. Kim bilir, belki de gelecek yaz siz terk eden taraf, o acı çeken taraf olacak. Güvensizlik başlayınca Geçen yaz hayatımın en güzel aşkını yaşadım. Çok kısa sürdü bahaneler, yalanlar ve aldatma vardı. Şimdi hayatımda başkası var ama biten aşkımın etkisiyle ona yakın olamıyorum. Çok iyi bir insan onu da kırmak istemiyorum. Gizem Yazın yaşanan aşklar kötü bitse bile bunu hayatın bütün dönemlerine taşımamak gerekiyor. Kötü şeyler yaşanmış olsa da, onları biten yaz aşklarına gömüp hayata yeniden dönmeli. Aksi taktirde hem güvensizlik başlar hem karar vermekte zorlanırsınız. Bu yüzden yaz aşklarını güzel yanlarıyla hatırlamakta fayda var. Bir yaz aşkının etkisiyle aşkı tamamen küsmenin alemi yok. Hayatınızda mutlu başka insanlar da olacaktır ve onlarla mutlu olabilirsiniz. Tatilden sonrası Geçen yaz bir çocukla tanıştım ve aşk yaşamaya başladık. Yazın sonlarına doğru ondan soğudum. Yaz bitti ve ben diye düşünüp döndüm. Döndükten iki gün sonra beni aradı. Şok olmuştum. Ve telefonda beni sevdiğini söyledi. Derbeder Bütün yaz aşkları kötü bitecek diye bir şey yok. Yazın sadece hoşlandığınızı düşündüğünüz, geçici bir ilişki gözüyle baktığınız aşk, tatil dönüşü yine kapınızı çalabilir. Bu durumda bir tercih yapmak durumundasınız. Ya o aşkı geçmişte bırakacaksınız, ya da ilişkiyi tatil sonrası da yürüteceksiniz. Eğer gerçekten bir şeyler hissediyorsanız bunu yürütmenizde sakınca yok. Ama içinizde bir şey yoksa ve sadece ısrar üzerine bu ilişkiyi yürütmek zorunda kalırsanız hem kendinizi hem de karşınızdakini mutsuz edersiniz. Peki doğru insan mı? Yazın başladığım ilişki üç ay sürdü. O bana sevdiğini söylerken arkadaşlarına 3-4 kızla çıktığını söylüyormuş. Sonuçta ayrıldık. Şimdi bana yeniden aşk mesajları atıyor. Bende ondan hoşlanıyorum ne yapmalıyım? Karavicdanlı Yazın sizi etkileyen, yüreğinizi hoplatan, heyecandan ellerinizin terlemesine neden olan kişi acaba sizin için doğru insan mı? Onunla başladığınız ilişkiyi gerçekten tatil sonrası sürdürebilecek misiniz? Bu soruların yanıtını bulabilmek için oturup düşünebilmek gerekiyor. Tatil ortamıyla, çalışma yada okul ortamı farklıdır. Tatilde hiçbir kaygı duymadan ya da onun kişiliğini sorgulamadan geçen günler bitince gerçekler ortaya çıkmaya başlar. O bir yalancı olabilir. Sahtekar olabilir. Hoşlansanız bile bu tür bir insanla ilişkinizi nasıl sürdürebilirsiniz ki? Ama yine de karar sizin. '' Ben her şeye razıyım'' diyorsanız, size kimsenin bir şey söyleme hakkı yoktur. Unutmak için Yaz tatilinde birini sevdim. 4 ay çıktık daha sonra beni aramadı başkasıyla beraber oldum. Bana onu unutturdu. Şimdi ne olduysa o da eski sevgilisini unutamadığını söylüyor. Önceden öyle demiyordu. Ben onu seviyorum ama acı çekiyorum. Baldız Bir yaz aşkını unutabilmek için yapılabilecek en kötü şey başkasına sarılmaktır. Bu durumda acınız azalmayacağı gibi bu mektupta da görüldüğü gibi daha büyük acılarla karşılaşma olanağınız çok büyüktür. Aşkta her zaman çivi çiviyi sökmez. Yaz aşkını unutmak zorunda değilsiniz. Elbette güzel yanlarıyla yüreğinizde her zaman yaşayacaktır. Ama normal yaşamınıza devam etmelisiniz. Yaz aşkınız kötü bittiyse bir süre ilişkiden uzak durun. Ancak kendinizi bir başka ilişkiye hazır hissettiğinizde başlayın. Tatil güzel şey. Aşk da öyle. Yaşayabileceğiniz kadar yaşayın ama asla abartmayın. alıntıdır |
İlk Adimi Atmak
Gözleriniz o mükemmel insanın gözleriyle buluştuğunda kanınızın tutuştuğunu vücudunuzdaki adrenalinin yükseldiğini hissedersiniz. Ve sıra işin en zor kısmına, ilk adımı atmaya gelir. İşte bunu kolaylaştıracak formüller.
Alışveriş yaptığım markette bir kız vardı. Ben içeriye girdiğimde hep benimle ilgilenirdi. Ama ben o ilgiye cevap vermeyip kaçtım, başka marketten alış veriş yaptım. Daha böyle çok fırsat kaçırdım. Polat Onu iki yıl önce iş yerime bilgisayar tamir etmeye geldiğinde tanıdım. Oda bana kayıtsız değildi. Ama bir türlü bana açılamadı. Bende reddedilmek korkusuyla onunla konuşmaya cesaret edemedim. Senem Kendimden on üç yaş büyük birine aşığım. Onu görünce elim ayağım birbirine karışıyor. Benim bu halimi herkes anladı, bir o anlamıyor. Deli Divane Biz sürekli iki kız iki erkek arkadaş dolaşıyoruz. Ben gruptaki bir gençten çok hoşlanıyorum. Git gide ona daha çok bağlanıyorum. Aşkım tek taraflı mı onu da bilemiyorum. Bvlgari Mahallede bir gençle 7 yıldır bakışıyoruz. Beni görünce eli ayağına dolaşıyor ve kaçıyor. Bakışlarından ve davranışlarından beni sevdiğini anlıyorum. Ama bana niye açılmadığını anlamıyorum. İlk adımı ondan bekliyorum. İlayda Bunlar, aşkın elektriğini yaşayıp ilk adımı atamayanlara sadece birkaç örnek. Evli ya da bekar, 15 yada 45 yaşında olun, hiç fark etmez. Onu gördüğünüz anda gözünüzün önünde kelebekler uçuşur. Elleriniz karıncalanır, mideniz kasılır. Aşkın o ilk elektriği sizi çarpar ve ne olduğunu tanımlayamadığınız bu his sizi tuhaf bir şekilde mutlu eder. Peki ilk kez gördüğünüz, hiç tanımadığınız ve hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir insan sizi nasıl bu kadar etkileyebilir? Yabancının Çekiciliği Bir elektrik aniden ve tamamen görsel acıdan beğenmeye bağlı çekimin sonucu oluşur. Düşünsenize... hiç beklemediğiniz bir ortamda, ilk bakışta çok güzel ya da yakışıklı, seksi ve çekici bulduğunuz biriyle bakışlarınız kilitlendi peki ama o nasıl bir insan? Neleri sever, nasıl yaşar, nasıl bir karaktere sahip? Aslında bütün bu sorunların tek ve çok basit bir yanıtı var. Onu çekici kılan şey zaten tanımıyor olmanız. Cazibesi yabancı oluşundan kaynaklanıyor. Peki şimdi ne yapacaksınız? Böyle bir bakışma sonsuza dek dürmeyeceğine göre bir şeyler yapmanız gerekiyor. Önünüzde iki seçenek var. Ya tanışmaya yönelik bir adım atacaksınız, ya da bakışlarınızı kaçırıp bundan önceki yaşantınıza devam edeceksiniz. Bu İşin Riski de var Onunla tanışıp yakınlaşmaya başladıktan sonra ilk andaki mutluluğunuzun devam etmesi olasılığı var. Ancak büyük bir hayal kırıklığına da uğrayabilirsiniz. Bu yabancı tanıştıktan kısa süre sonra sıradan, sıkıcı bir insana dönüşebilir. Ağzını açıp konuşmaya başladığında sizde yanından kaçma isteği uyandırabilir. Bu son derece normaldir. Çünkü bir insanı sadece dış görünüşü ile değerlendirmek konuşmalarını fikirler ve karakter yapısı da işin sadece değerlendirmekle konuşmaları, fikirleri ve karakter yapısını da işin içine katarak değerlendirmek arasında büyük fark var. Herkes kendisini başkalarını en iyi özelliklerini ön plana çıkararak tanıtmayı çalışır. Asla Çekingen Davranmayın Diyelim ki tanışmaya karar verdiniz. Öncelikle çekingen davranmayın. Tek yapmanız gereken her uygar insan gibi onun yanına gidip merhaba diyip adınızı söylemek. Tanıştıktan sonra rahat ve neşeli olmaya gayret etmelisiniz. Çünkü bu tavrınız onu etkileyecektir. Tanışma faslının ardından sohbete devam ettirmekte zorlanıyorsanız, içinde bulunduğunuz mekanı kullanın. O mekan hakkında konuşun. Bir süre sonra laf lafı açacak ve siz kendinizi koyu bir sohbetin içinde bulacaksınız. İlişkiye Dönüşmesi Konuşmalarınız sonucu onun dış görünüşü kadar mükemmel bir insan olduğuna karar verdiniz. Eğer aranızdaki çekimin aynen o ilk andaki gibi devam ettiğinde ve birbirinizi tekrar görmek istediğinize karar verirseniz, aranızdaki bu ilişki başlamış demektir. Böyle bir ilişkinin ne kadar süreceğini ve sizi ne kadar tatmin edeceğini baştan bilemezsiniz. Çünkü onu bu ilişki sürecinde tanıyacaksınız. Tanıdıkça onunla olup olmamayı siz karar vereceksiniz. Peki ya Tanışmazsanız ? O bakışma anı bitip karar aşaması geldiğinde şüphelerinizi bir kenara atıp onunla tanışmazsanız onun kim olduğunu asla öğrenemeyeceksiniz. Belki de güzel bir ilişki yaşama fırsatını baştan tepeceksiniz. Unutmayın, en büyük risk riske girmemektir. Alıntıdır |
KiskaÇlara Özel
Her insanın doğasında var kıskançlık. Ancak fazlası hem kendimize hem de sevgilinize zararlı. Peki bu duyguyu nasıl kontrol altına almalı? İşte size kıskançlığı tatlı bir duyguya dönüştürecek formüller
Kadın yada erkek fark etmez,aşkın en doğal ve belkide en tehlikeli duygusudur kıskançlık.Sevdiğiniz kişinin ilgisini başkasına yöneldiğini gördüğünüzde ister istemez bu duyguya kaptırırsınız kendinizi.Elbette,küçük kıskançlıklar aşka hoş tadlar katar.Ama işi biraz abartırsınız ve kıskançlığın esiri olursanız hiç de hoş olmayan olaylar yaşarsınız. Neden kaynaklanıyor? Aşırı kıskanç insanlara şöyle bir bakın.Bunların çoğu hiçbir konuda kendine güvenemeyen insanlardır.Başkalarının kendilerinden üstün olabileceği fikri onları deli eder .Sevgilisinin kendinden üstün birisine kapılabileceği duygusuyla çıldırırlar.Sonuç olarakta çeşitli baskılarla onun başkalarıyla iletişimini engelleyip dünyasındaki tek insan olmanın planlarını yaparlar.Akılları sıra sevgilileri kimseyi görmezse yada kimseyle konuşmazsa sonsuza dek kendileriyle olacaktır.Bir de çevrenin yada içinde bulunduğu toplumun baskısıyla kıskanç davrananlar vardır.Ancak ben aşkın hiçbir şekilde sınır ve kural tanımadığını savunduğum için 'cesaretsiz ve zayıf' olarak nitelendirdiğim bu insanları ciddiye almıyorum. Nelere mal olur? Şimdi sevgilinize nasıl aşık olduğunuzu ,onun en çok hangi davranışlarını sevdiğinizi bir kez daha düşünün.Diyelim ki onu kalabalık bir ortamda,onlarca kişiyla sohbet ederken tanıdınız.Ve sosyalliği,ataklığı,cana yakınlığı ilginizi çekti.Ama birlikte olmaya başladıktan sonra onun aynı tavırlar içinde olması sizi rahatsız ediyor .Çünkü onu kıskanıyorsunuz ve değişmesini istiyorsunuz .O da yine sizi çok sevdiğinden değişmeyi kabul ediyor .İşte en büyük hata ...Bir süre sonra göreceksiniz ki o sosyal,o atak o cana yakın insan gitmiş ,yerine sizin sözünüzden çıkmayan yada öyle görünen biri gelmiş.Baskı sonucu meydana gelen bu değişim bir süre sonra her iki taraf içinde çekilmez hale gelecektir.Çünkü değiştiren kişi "Sen eskiden böyle değildin" deyip yakınmaya başlayacak,değişen kişiye eski günlerin özlemini duyacaktır.Ve kaçınılmaz sonuç olan ayrılıkçok geçmeden kapıyı çalacaktır.Oysa aşkta baş koşul karşınızdaki kişiyi olduğu gibi kabullenmektir.Her haliyle,her hareketiyle ve her düşüncesiyle...Unutmatınki değişim sadece iyiye doğru olduğunda değişimdir. Nasıl engellenecek? Öncelikle kendinize her konuda güvenmeniz gerekiyor.Unutmayın ki,siz sevgiliniz tarafından seçilmiş bir insansınız.Sadece bu bile başkalarından farklı olduğunuzu ortaya koyar. Üstelik o sizi kırasınız yada baskı kurasanız diye seçmedi. Ama yine de içimizde ki kıskançlık duygusunu bir türlü engelleyemiyorsunuz, bunu hafifletmnekten başka çareniz yok. Örneğin o çok sevdiği dekolte bluzü giymesini istemiyorsunuz. Bunu ona kesinlikle bu bluzu giyemezsin sözleriyle değil de bu bluz sana hiç yakışmıyor diyerek belli edin. Ama onunda karşılığında boğazına kadar kapalı siyah bir kazak giymesini beklemeyin. Siz de katılın Diyelim ki onun görüşlerini istemediğiniz bir arkadaşı ya da arkadaş grubu var. Onlarla buluşacaksınız siz de gidin. Kendinizi tanıştırın onun sevgiliniz olduğunu belli edin. Aynı şekilde katılmak istediği toplantılarda bulunun. Böylece o ortamlarda ne yaptığını kimle konuştuğunu görebilirsiniz. Aklınızda her hangi bir kuşku kalmayacağı gibi de kendinizi rahat hissedeceksiniz. Ya Güvenilmezlik Peki ya kıskanan değil de kıskanılan tarafsınız? Elbette kıskançlık duygusunun yok edilmesinde kıskanılan tarafın da çabası gerekiyor. Kıskançlığından yakındığınız sevgilinizi deiştirmek biraz da sizin elinizde. Öncelikle aşkta kararlı olmanız, ona sevdiğinizi hissetirmeniz, sevdiğinizinde size güvenmesini sağlayacaktır. Bunun en iyi yolu sevgi sözcüklerini bolca kullanmaktan geçer. Her fırsatta, her ortamda onu ne kadar çok sevdiğinizi, onunla ne kadar mutlu oldğunuzu söyleyin Aşkı Kaybetmemek İçin Kıskançlığı aşkı süsleyecek kadar yaşayın daha fazlası mutsuzluğun ilk adımı olacaktır. Kıskançlığınız önce sevgilinizi, sonra da sizi mutlu edecektir. Unutmayın, aşk hayatı zehir etmek için yaşanmaz. Şimdi sevgilinize sarılın ve onu sevdiğinizi bir kez daha söyleyin ve bugünden itibaren daha sağlıklı bir ilişki için de kıskançlığın sizi esir almasına izin vermeyin. |
Terk Edİlmek De Var
İlişkiler biter ve terk edilirsiniz bu dünyanın sonu değil. Hayat devam ediyor. Üstelik yalnız olmanın bir sürü avantajı var. İşte size silkinip kendinize gelmeniz için birkaç ipucu...
Aylarınızı hatta yıllarınızı harcadığınız sevgiliniz sizi terk edip gitti. Şimdi aşkın acı çağı başladı. Peki bu acıyı nereye kadar yaşayacaksınız? Hayatınızın bundan sonraki bölümünü sadece onu düşünerek geri dönmesi için dua ederek geçirmek istiyorsanız buyurun yapın. Yok eğer hayatın insana her zaman seçenekler sunduğuna inanıyorsanız o zaman gözlerinizdeki yaşı silip bir an önce yaşama dönmelisiniz. Kabullenin Artık İlk yapmanız gereken şey, giden sevgilinin asla geri dönmeyeceğini kabul etmek ve yaşamınızı buna göre yönlendirmek. Bu fikri bir kez kabullendiniz mi yolun yarısını geçmişsiniz demektir. Ama sizi bu fikirden uzaklaştıracak her şeyi bertaraf etmelisiniz. Önce , onunla birlikte çektirdiğiniz fotoğrafları da yırtın atın ya da kıyamıyorsanız öyle bir yere saklayın ki siz bile bulamayasınız. Sadece fotoğraflar değil tabii verdiği hediyelerde her gördüğünüzde size onu hatırlatacaktır. O hediyeleri bir kenara kaldırın. Onunla gittiğiniz yerlere gitmemeniz gerekiyor. Bir zamanlar birlikte hoş anlar geçirdiğiniz o mekanlar sizi eğlendireceği yerde üzer. Yani onu hatırlatacak her şeyden uzak durmalısınız. Böylece yeni hayatınıza ilk adımları attığınız günlerde cesaretinizin silinmesini engellersiniz. Yalnızlığın Keyfi Artık yalnızsınız dilediğiniz her şeyi kimseye hesap vermeden yapma özgürlüğünüz var. Bu ne büyük bir şans düşünsenize... Dilediğiniz filmi görebilirsiniz. Canınız istediği zaman istediğiniz yere gide bilirsimiz. Örneğin sabah kahvaltıyı küçük bir çay bahçesinde yaparken gazete ve dergilerinizi ' bırak artık o gazetesi benimle ilgilen' diyen biri olmadan rahatlıkla okuyabilirsiniz. Uzun yürüyüşlere çıkar, yarım bıraktığımız spor faaliyetlerinizi sürdürebilirsiniz. Sevgilinizin hoşlandığı ama sizin yapmaktan çok zevk alıp da yapmaktan vazgeçtiğiniz her şeyi yeniden hayatınıza yerleştirme imkanınız var artık. Yeni Arkadaşlar Sevgiliz varken ihmal ettiğiniz eski arkadaşlarınız size bir telefon kadar yakın. Onlarla buluşmanızı engelleyecek hiçbir şey kalmadı. Ama dikkat etmeniz gereken bir nokta var. Arkadaşlarınızla eski sevgilinizi ya da ilişkinizin bitme nedenlerini hiç konuşmayın. Bu, tekrar başa dönmekten başka hiçbir işe yaramaz. Onlarla günü keyifli geçirecek aktiviteler de bulunun. Oyunlar oynayın, gitmediğiniz yerlere gidin kısacası gününüzü gün edin. Artık yalnız olduğunuza göre yeni insanlar tanımak, yeni arkadaşlar edinmek için engel yok. Yeni bir insan hayatınızda yepyeni bir ufuk açabilir. Ama bir hataya düşmemeniz gerekiyor. Her yeni tanıştığınız kişi sizi yalnızlıktan kurtaracak potansiyel sevgili adayı olarak görmeyin. Böyle bir durumda hayal kırıklığına uğrama şansınız büyüktür. Yeni bir aşka hazır değilsiniz daha. Bu yüzden bırakın bu yeni insanlar sizin arkadaşınız olsun. Zaman içinde aranızdaki elektriklenme onunla bir aşk yaşayıp yaşamayacağınızı gösterecektir. Ama daha baştan ' Aşık olmalıyım diye ' diye bir fikre kapılırsanız. O elektriği yakalayamadığınızda hep aynı şey olur. Keşke eski sevgilim dönse demeye başlarsınız. Öç almaya Kalkmayın Sevgiliniz terk etti diye kızgınsınız. Ağladınız, bağırdınız çağırdığınız ama yatışmadınız. Aklınızda çok tehlikeli bir düşünce var: Öç almak. Onun en yakın arkadaşlarınızdan birini gözünüze kestiriyorsunuz. Sonra da baştan çıkartmak için bütün kozlarınızı kullanıyorsunuz. Başarıyorsunuz da... Peki sonra? Her açıdan zararlı çıkacak olan sizsiniz. Birincisi döneceği varsa da artık onun kankasının sevgilisi olduğunuz için dönemeyecektir. İkincisi sizi gerçekten sevmediği için terk ettiyse umurun da bile olmayacaktır. Ve siz hiç hazır olmadığınız halde zorla bir ilişki sürdürmeye çalışacaksınız. Üçüncüsü, bir insanı sırf egolarınızı tatmin etmek için kullanmış olacaksınız. İyisi mi böyle bir şeye kalkışmayın. Peki Ya Dönerse Siz yeni bir yaşam kurmaya çalışırken var sayalım ki döndü. Böyle bir durumda tercih tamamen sizin. Bunu yaşamın size hazırladığı bir sürpriz olarak alıp onunla ilişkinizi kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Yok yeni hayatınızda ona yer yoksa bunu da yüzüne açık açık söyleyebilirsiniz. Alıntıdır |
VazgeÇİlmezİmsİn
Birine hiç vazgeçilmezimsin dediniz mi? Ya da her şeyden vazgeçerim ama senden asla? Henüz demediyseniz çok şey kaybediyorsunuz demektir.
İnsanın içine işleyen bir ayaza ev sahipliği yapan kış baharında seni düşündüğümde içime yayılan sıcaklığın, dışarıdaki iki metre karı bile eritebileceğini düşünüyorsam... Uykudan yüzümde mutlu bir gülümseme ile kalkıp benimle birlikte uyanan güne senin adını veriyorsam... Evimin bütün duvarlarında senin yüzünü görüp,bana baktığını hissediyorsam... Ve bu beni her gün hep aynı şekilde heyecanlandırıyorsa... İçtiğim çayın şekeri ,sigaramın dumanı,kahvaltımın her lokması sen oluyorsan.... Sokakta bana bakan her insan,yüzümdeki tarifsiz sevinci görüp hayrete düşüyorsa.... Sevdiğin şarkıyı defalarca başa alıp bıkmadan defalarca dinleyebiliyorsam... Yüzlerce kişinin arasında bile kadehimi yalnızca senin şerefime kaldırıyorsam... Başımı döndüren şeyin aslında içki değil, sana olan aşkım olduğunu biliyorsam... Yorucu bir günün sonunda ufacık bir sözünle, bir gülüşünle uzun bir tatilden dönmüş gibi enerji doluyorsam... Gün boyu saatleri dakikakaları sayıp 'Neden geçmiyor bunlar' diye hayıflanıyorsam... Ve hep seninle buluşacağımı anı bekliyorsam kitap okurken seni düşünmekten kendimi alamayıp aynı satırı defalarca tekrar ediyorsam... Sonra sana bunu anlattığımda birlikte ne kadar güleceğimizi düşünüp keyifleniyorsam... Seninle ilgili planlar yapıyorsam.... Sadece varsayımlara dayalı olsa bile o planları mükemmelleştirmek için her ayrıntıda dakikalarca düşünüyorsam... İzlediğim filmdeki baş rol oyuncularını yerine kendimizi koyup '' Biz olsaydık böyle yapardık'' diyorsam... Yüzyıllardır sevgililerin kullandıkları klasik sözcüklerin benim duygularımı anlatmaya yetmediğine fark diyorsam ... Yine de bunları söylemekten hiç ama hiç bıkmıyorsam... Aşkımın coşkusunu sana yansıttığımda seninde bana aynı coşkuyla karşılık vereceğini biliyorsam... Kahkahanın en güzelini seninle atacağımı, yemeğin en güzelini seninle yiyeceğimi, içkininen keyiflisini seninle içeceğimi düşünüyorsam... ' Hayatın en anlamlı şeyi ne ' diye sorduklarında tereddüt bile etmeden senin adını verebiliyorsam... Sen benim için vazgeçilmez olmuşsun demektir. |
Cezmi Ersöz'den
ACIYLA ERİR YÜZÜNE AŞIK ÇOCUK
Ne zaman yüzüne baksam yalnızlığın o mutlu gerilimi O öksüz göl hızla derinleşir biliyorum,acılarım hiç bitmeyecek,bu öyle bir yeşil Ne zaman gözlerinin içine baksam,biliyorum ikimizi de aşar,o kapının ardındaki masal bense yüreğimin bu hallerinden korkar,kalırım bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi geçip giden yüzlerine bakar kalırım Ömrün kısalığı çarpar camlara ateş hızla yayılır içerilere Akşam olur,evler dolar boşalır acıyla erir,yüzüne aşık çocuk Ne zaman gözlerinin içine baksam,bliyorum İkimizi de aşar,o kapının ardındaki masal AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİAşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de... Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye... Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta yarın yoktur sevgili... DAHA FAZLA YABANCI "ÖLMEK" İSTEMİYORUM SANA İyilikten, saflıktan ulaşamadım kendime burada� Burası durmadan hızlanan bir kent. Burada sonsuz arzu çarpışır. Sonsuz acı� Sonsuz hırs� En başlarda ne istedim tam bilmiyorum. Ama öyle açık ve duruydu ki gördüğüm herşey, nereye ve kime baksam beni kendisine inandırıyordu. Henüz içimde bir başkası yoktu. İçimde benden ayrı, bana karşı bir ses yoktu. Gidemediğim yerleri mutlu özlerdim, çünkü gitmesem bile bilirdim ki oraları da benden bir parçaydı. Çok az ve usulca konuşulurdu. Çünkü sessizlik vardı ve ve bu sessizlikte en küçük sesler bile çabucak yayılırdı heryere. Sessizlik kutsaldı, çünkü bütün sesleri o saklardı koynunda. Evlerin önünde küçük bahçeler vardı. Geceleri ışıl ışıl yanan küçük düş ağaçları vardı. Herşey bizim için yaratılmıştı sanki, göründüğü gibi olan ruhumuza göre. Geceler gündüzlere usulca sokulurdu. Yavaştı herşey. Çok yavaş� Kutsal ve sonsuz bir aynaydı gökyüzü. Kendisine içtenlikle ve sabırla bakanların ismini sayıklardı� O zaman da vardı kötülük ve şiddet� O zaman da vardı yalan ve sevgisizlik� Ama yavaş dönerdi dünya. Garip, kutsal bir sessizlik vardı heryerde. Utanırdı kötüler yaptıklarından. Pişmanlık duyulurdu her yalandan sonra. Sanki mecbur kalındığı için sevgisizdi insanlar. Top oynardık mezarlıklarda. Ölüler dünyanın en sevecen insanlarıydılar. Hayatı onlar sevdirirdi bize. Aynı güneşin altına uzanırdık birlikte. O zaman bir tek kalbim vardı benim. Gözlerim bana aitti nereye gitsem. İçimde kendi sesimden başka hiçbir ses yoktu. Hayatın o dinmeyen ağrısıyla hatırlardım kendimi. Susar dinlerdim. O ağrıyı incitmemeye çalışırdım. Kaçmazdım ondan. Bilirdim ki istesem de kaçamam ondan. Güneşin doğuşu ya da batışına nasıl saygı duyuyorsam ona da öyle derin bir saygı duyardım� Toprak, içimde sakladığım halde ulaşamadığım sevgiliydi� Kendimle değil, toprağın sırrıyla yarışırdım. Kendimden değil, toprağın sırrından ürkerdim� Bu ürküntüyle barışmak için sık sık toprağa yüz sürerdim. Koklardım onu. Çıplak bir hazla yürürdüm üzerinde. Kalbimin üzerinde yürür gibi� Sonra sular geliyor aklıma. Aktıkça yüzün gibi aydınlanan sular. İlk orada hatırlıyorum seni. İçimde henüz başka bir ses yokken. Kalbim ve gözlerim sadece bana aitken� O suların peşinde, hayatımın peşinde, yüzünün peşinde� İlk orada akıp giden sularda seninle kendimi gördüm. En çok sende sevdim kendimi. Akıp giden sularda. İlk kez sende gördüm özlemlerimi� Akıp giden kalbimi� O parçalanmış ve sadece sana ait benliğimi ilk kez sende gördüm� O yavaşça dönen dünyayı, bütün sesleri içinde saklayan o kutsal sessizliği� Kendisine sabırla ve içtenlikle bakanın adını sayıklayan o sonsuz gökyüzünü� Gökyüzünün el verdiği o küçük düş bahçelerini� Toprakla sular arasındaydı kalbim. Bu yakınlıkta ne varsa, bu sır nereye varacaksa görmek isterdim. Çünkü öyle inanırdım ki kendime, nereye baksam seni görürdüm. Toprakla sular arasında giderek aydınlanan yüzünü. Dalgaların aydınlığı vururdu terkedilmiş evlere. Bir kapı açılır, içeri üşümüş bir ışık girerdi. Dışarıda bir sonsuzluk kimsesiz yanardı. Bir ceset vururdu sahile, ömrüm olurdu yorgun ve ıslak saçları� Sen olurdun yüzünü saklayan herkes� Sonra� Sonra biterdi toprak� Akmaz olurdu sular. Kirlenirdi o kutsal sessizlik� Düş ağaçları kesilirdi� Seni bekleyecek yer bırakmazlardı bana� Sürüklerdi beni peşinden hızlanan dünya, bu durmadan hızlanan kent� Sürüklerdi beni kalbimden ayrılan ikinci kalp, sürüklerdi beni gözümden ayrılan ikinci göz� Ruhumdan ayrılan öbür ruh, sürüklerdi beni� Artık bu kent o kent değil, bu kalp o kalp değil, bu gözler o gözler değil� Seni sevdiğine inandığım o insan bu insan değil� Burada gidilecek hiçbir yer yok. İnsan en fazla o öbür, o yalancı kalbine çarpıyor� Burada insan en fazla o sahte gözünü hissediyor içi acıyarak� Ne kadar sevse de dünyanın bütün sevgisizliğini üzerine alıyor burada insan� Hep başkalarının sahte yasını tutuyor� Burada her sabah, her akşam insan yeniden, hep yeniden başlıyor hayatına. Sanki hiç yaşanmamış gibi, hiç gidilmemiş gibi, hiç ders alınmamış gibi� Burada insanın yalan yüzü değil, o en derinde sakladığı kalbi kararıyor önce� Artık burası herhangi bir kent: Kalabalık, doyumsuz, aceleci, konuşkan, acımasız, telaşlı unutkan, intikam dolu ve hep kaybetmiş� Burada sistem, kirletilmiş arzularla içimize, beynimize sızıyor, o �kurtarılmış beyin hücrelerimize�. İşte sevgiyi, yitirdiğimiz ve özlediğimiz aşkımızı, işte en derinde yatan insanlığımızı aradığımız yer burası� İşte seni aradığım yer burası: Herşey satılık burada, herşey ambalajlı. Sevgi, umut, ütopya, başkaldırı, inanç, ölüm, farklı hayatlar� Herşey, herşey satılık burada.. Burada herşeyin bir fiyatı var� Burası durmadan hızlanan bir kent� Aşk bile burada serbest piyasa kurallarına bağlı� Sahte bir kalple peşinden koştuğum bu dünya seni bana anlatmaz, artık biliyorum� Burası benim önümden koşan bir kent� Burada ikinci kalbimle, ikinci gözümle, ikinci benliğimle yarışıyorum. Burada kendimle amansız kavgalıyım� Seni sevdiğim kadar sevmedim bu hayatı, inan� Ne olur bir tek buna inan� Çünkü sende gökyüzüm var. sende sonsuz yağmurlarım, kutsal sessizliklerim var� Sende o küçük düş ağaçlarım var� Affet bu küçük insanlığımı� Affet peşinden geldiğim bu kenti� Affet o derin doyumsuzluğumu� Göremedim affet, sen bu kentte denizden çıkan bir cesettin. O yorgun ve ıslak saçları ömrüm olan bir ceset� Affet beni� Gidilecek başka bir yer yokmuş bu kentte� Toprakla akan su arasındaki yüzünden başka� İşte bunu öğrettin bana� O sessiz, o kutsal yüzünle bana bunu öğrettin. Bu kentte aşk olamayacağını� Beni kendine çağırdın. Akşamın o ıstıraplı eşiğine� Son bir umutla sana sarılıyorum sevgili. Dünya nereye giderse gitsin, bir tek sen kaldın bu kentte, birtek sen kaldın içimdeki iyilik yüzünden utandırmayan beni� Ben bu dünyadan kaçtım ve gidecek başka yerim yok� Burası içimi kanatarak hızlanan bir kent� Bir yanım ölü, bir yanım sen� Sevgiliysen tanı beni, bil öyleyse� Dediğin gibi sevgili, daha fazla yabancı ölmek istemiyorum sana�. KİMSE KALMAMIŞTI ARTIK UZAĞIMDA Hava güneşliydi,ama ılık bir kan gibi yağıyordu yağmur yine de... İki büklüm olmuştuk,başımızın üzerinde incecik, bembeyaz ve yorgun bir tülbent vardı... Kimdin sen,annem miydin,sevgilim mi, o an tanıştığım birimiydin, yoksa hepsi birden mi,bilmiyordum. Bildiğim,hava güneşliydi,iki büklüm olmuştuk, başımızın üzerinde bembeyaz,sevinçli bir tülbent vardı ve bize amansızca vuruyorlardı. Yüzünde anlamlı bir korku ve çok sevdiğim bir koku vardı...Çünkü bize vurdukça onlar,gerçek kokumuz çıkıyordu ortaya ve bu koku bizi birbirimize daha çok bağlıyordu... Hava güneşliydi,ılık bir kan gibi yağıyordu yağmur ve amansızca vuruyorlardı bize. Bense bu anı çok uzun yıllar öncesinden hatırlar gibiydim. Zaten ben bu ülkede ne yaşadıysam onu uzun yıllar öncesinden hissetmiş gibi yaşardım. Ne yaşadıysam çok uzak yerlerden görür gibi yaşardım. Bana benzemeyenlere yakında buralardan gideceğimi kanıtlamakla geçmişti ömrüm... Hava güneşliydi,ama ılık bir kan gibi yağıyordu yağmur yine de... Ve onlar vurdukça bize alışkanlıklarımız çözülüyordu böylelikle. Küçümsediğimiz yollar açılıyordu önümüzde. Çiçeklerin dudaklarındaki sıcak rüya korkularımızı dolduruyordu... Çünkü saf hiçbir şey yoktu bu dünyada. Kötülükler bile terkederken bir kalbi geride buruk bir üşüme bırakıyordu. Zulüm bile saf değildi,bize vuranlar yitirdikleri masala vuruyorlardı aslında...Hiç bilmedikleri sırlara,hissetmekten korktukları sevgilerine... İnsan ancak kendi cesedine bu kadar acımasız olurdu, ve biz onların hiç yaşamadıkları masallarda,hiç bilmedikleri sırlarıyla ve hissetmekten korktukları sevgileriyle birlikte ölmüş cesetleriydik aslında... Çünkü saf hiçbir şey yoktu bu dünyada... Bir ara yüzüne baktım,acıya dayanamayacak gibiydin, aşk gibiydin,saf bir güzellik gibiydin,olmayacak birşeydin. Sonra geçti,gülmeye başladın,bana mutluluklar, sonsuz mutluluklar diledin,sonra gözlerimden öptün,şükür dedin,şükür bu hayat bizim değil, bizim değil bu dünya...Bizim değil bu sınırları kayıp cesetlerle dolu ülke... Bize vuranlara hiçbir borcumuz yoktu artık, çünkü ancak zulüm altındakiler barışabilirdi cesetleriyle. Kimdin sen,annem mi,sevgilim mi,o an tanıştığım biri mi,yoksa hepsi birden mi,bilmiyordum... Önce kendimle kucaklaştım,sonra senle,çünkü kendini hiç bulamayan,kayıp insanların eseriydi bu ülke,bu dünya,bu sınırları kayıp cesetlerle dolu hayat... Dışındaydık artık cam fanusun ve başındaydık henüz fanusun içindeyken küçümsediğimiz yolların... Kimsem kalmamıştı artık uzağımda. Kimsem kalmamıştı artık kendisine benzemeyenlere birgün mutlaka buralardan çıkıp gideceğini kanıtlamaya çalışan... Senden başka kimsem kalmamıştı... Çünkü zulme borçluyduk bizi birbirimize bağlayan gerçek kokumuzu... MELEK ÇIKMAZI Akşamları boynundaki merhamete sığınan aşkın ölü kuşlar, daha sabah olmadan seni tükettiklerini anlar anlamaz, kirli ve acımasız bir dalgınlğga uçarlardı. Kıstırdıgın sokağa adını vermişlerdi: Melek çıkmazı... Gidecek evi olmayan bulutsu bir misafirdin, ezilen kanatlarından sunulmuştu sana tek okşayış... Öyle sert ve öyle belrsizdi ki her şey, ona uymayınca çoğalırdı dünyada hazır bulduğun boşluk... Tutunduğunda boşluk sana, yüzünün ışığını öperdi yüzün. Yalnızlık küçümsediğinde seni göğün içindeki aslını görürdün. Göğün içindeki, senden çıkan her şeyin konakladığı o sonsuz evi... SEN ORADASIN Sen oradasın Yazılmamış bir şiir gibi... saf ve masum bütün öfkem bu sana başeğmem ve sonsuzca arzulamam ZEHİRLİ ÇİÇEK Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman yüreğimdeki zehirli çiçeği usulca bıraktım dünyanın dışına... Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman son kez ayaklanır düşevlerimde bastırılmış yangınlarım mahcup ve sinsi bir konuk gibi yaşlandığım düşevlerim... Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman cesedim sahile vurur insanların kıskanarak topladığı cesedim... Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman kelimelerin hatırasını sokaklara fırlatırım... |
Kalbimin Sahibi
Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya
daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere, kalp nakli için ilân vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı... Genç kız ise her gün hastane odasında biraz daha solmaktaydı. Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu... Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yine de engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi... Her gün aynı şeyleri düşünüyor, anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu... "Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti delikanlı... Genç kızda zaten başka birşey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri, sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdi ki... Ama olmamıştı işte, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş, onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi... Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi... Ayrılıklarından bu yana beş bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir, her günü hüsran... Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış, kalbini kimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca.. Kimbilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı... Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çok da saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş, koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu. Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Belki sevdiği yanında olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki... Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık... Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufak da olsa ondan bi hatırasını almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Sevdiği, kimbilir kiminle beraberdi? Kendi, sevgi dolu kalbini kimseyle paylaşmayı düşünmemişti bile ama acaba o paylaşmış mıydı? Onun sevgisini silmiş atmış mıydı acaba kalbinden? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada... Ama sevdiğinden bir hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kimbilir belki de sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde daldı... Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı... Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı... O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. Bir hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki bir şeyler eksikti... Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu... Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı... Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlatmıştı ama ameliyatı kolay değildi, bir aya kalmadan geçer demişti doktor. Aylar geçmişti ama hâlâ aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Her gün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlara.. En çok kan kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı idi. O da genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle... Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı. Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yıllar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği sevdiğinin kokusu vardı mektupta... Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça... Kağıdı açtı ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin daha da artıyordu... Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden daha da hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Her gün yazdım, her gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime, sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün her şeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim. Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye... Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık... Senden çok uzaklardayım belki ama yine de seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hem de her gece...Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi bildiğini sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi sevmemizin altıncı senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarın da sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak olur mu? Çünkü göz yaşlarımla, adını yazdım ona... Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde unutma. Kırmızı gülü de unutma olur mu? Seni Seviyorum, Yanıma Gelinceye Kadar da Seveceğim... SEVGİLİN |
Ben Hüzün Dolu Bir Kitabım
İnsan ömrü bir kitap misali değil midir? Kimininki bir satırlık, kimininki bin sayfalıktır Tek ortak noktaları bir gün biteceğidir... Ben hüzün dolu bir kitabım Benim acılarım sayfa, göz yaşlarımsa mürekkep oldu Anlattılar birer birer, ama konu hep aynıydı Hayat akışım bir çizgiydi, çizginin adı ise "hüzün" Ben hüzün dolu bir kitabım Senaryo baştan belliymiş, acılar benim kaderimmiş Mutluluğu yakalamaya uğraşırken, tebessüm etmek bile Yasakmış İstesem de istemesem de oynamaya mecburum Ben hüzün dolu bir kitabım Aşk'tır karanlıkta insanı aydınlatan O'dur insanın ruhunu, beynini güzelleştiren Ben mahrum kaldım aşka, hala karanlıktayım Ben hüzün dolu bir kitabım |
Bahar Şiiri
Bu sabah mutluluğa aç pencereni Bir güzel arın dünkü kederinden Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden Çocuğum uzat ellerini Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı Duy böyle koşturan sevinci Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor Toprak ananın kalbi Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın Baharın gençliğin ve aşkın Türküsünü söyliyelim bir ağızdan |
Bu Dünya
Bir cennettir bu dünya sevmesini bilene Gerçek olur her rüya görmesini bilene Gel seninle sevgilim mutluluğa gidelim Şu üç günlük dünyada sevelim sevilelim Dikenler bir gül olur ateşler bir kül olur Dağlar bile yol olur gelmesini bilene Ahmet Selçuk İlkan |
Hüznüm Sensizliğim
http://img218.imageshack.us/img218/1...ir07ani8dw.gif
Gecenin sesini duyarım.. Hüznümün sessizliğinde. Ruhumun ağladığını bilirim... Hasretimin pençesinde... Yağmurdan ıslanır özlemim... Issız kalırım gecelerde. Bulutların ağladığını bilirim... Benim için inceden inceye. |
Yağmur Yüreklim
Giderken yağmur vuruyordu camlara
Yağmurun sesine karışmıştı ayak seslerin Çaresizliği ve umutsuzluğu yaşayan biri kalmıştı geride Ve ben, ve sen, ve sevgi ya aşkımız? Bitmişti... Hepsi bitmişti... Geride ise küllenmeye başlayan bir aşkta Hala bir rüzgar bekleyen Bir ateş parçası kalmıştı Ve bir rüzgar bekliyordu yeniden alevlenmek için İlk ayrılıktı bu... İlk aşk ve ilk ayrılık... Giderken sessizliği öğrettin bana Giderken hüznü öğrettin Hiç gelişin olmadı zaten... Bazen içimdeki umut bir mum oldu Karanlık gecelerde seni aramak için Lakin rüzgara karşı yürüdüğümün farkında değildim... Ve şimdi... Her yağmur sesinde seni düşlerim Her yağmur sesinde seni özlerim Ve hala giden sevgili seni beklerim Seni beklerim... Yağmur yüreklim... |
Vazgeçemedim
Gözlerin bir kilit vurdu gönlüme
Senden başkasını hiç sevemedim Ne engeller koydu kader önüme Yine de ben senden vazgeçemedim Aşkın ateş oldu kahrolmam için Hasret kurşun oldu vurulmam için Günler asır oldu yıkılmam için Yine de ben senden vazgeçemedim Ne büyük bir aşktın anlatamadım Kimler gelip geçti unutamadım Uğrunda mevsimler yıllar harcadım Yine de ben senden vazgeçemedim... |
Yaz Bitti
Yaz bitti aşıklar şehre döndüler
Yarıda kaldı sabah biten geceler Daha vardı yaşanacak tatlı günler Yaşanamadı erkenden bittiler Yazacağım canım dendi doldu gözler Alındı birer birer adresler Ya kalem bitti ne naz Bu yalan gibi biraz Ya istilada kalpler sessiz Yazılmadı postacılar işsiz Mevsim biterken böyle aşklar da biter Başka biriyle başka, başka şehirler Yaz yaklaşınca düşer akıllar başa Sonra postacılar işe yağmurlar bitince "Deniz biter Akdeniz biter Aşklar biter Yaz bitmez" |
Zalİm
ZALİM
Günleri karıştırır oldum Dert ve çile ile doldum Mutluluk istedim bir yudum Vermedin vermiyorsun be ZALİM Gelir diye yollarını gözledim Hasret halkama bir daha ekledim Gelirsin diye çok bekledim Gelmedin gelmiyorsun be ZALİM Seni kazanmak için Kaybettiğim seneleri Seni sevmek için Yüreğimin çektiğini Güzel bir an için Ömrümden geçen günlerimi Verebilirmisin be zalim Yanıp giden gençliğimi... |
Sen
SEN
Çamlı dağlarda ağaran şafak Duru gönüllerin nilüferisin Engin ovada sararan başak Umut kaynağı, alınterisin Gökte yıldızsın, uykularda düş Yeşil ekinsin sen beyaz gümüş Mavi denizsin sise bürünmüş Sevda sırrının düğümlerisin Her güzelliğin canlı sergisi Kalb yarasının emin sargısı Benim dileğim, Hakk'ın vergisi Gönlümde saplı aşk hançerisin Koyu gölgesin yaz sıcağında Olgun meyvesin dal kucağında Korsun, alevsin aşk ocağında Gadir Allah'ın şaheserisin Bensin gel gör ki ben sen değilim Benim düşünce ruhum ve dilim Benim gözlerim, ayağım, elim Emin ol, sen bana benden berisin... |
Kaderİmsİm
KADERİMSİM
sen kader nedir bilirmisin sen benim kaderimsin kaderi allah yaratmış sen silemezsin bana öyle bakma ne olursun bu kadar kalpsiz olamazsın şu canımı sen mi verdin bir bakışta alacaksın bu can senin oyuncağın biraz daha oynarsan ellerinde kalacağım canın sağolsun kaderim ellerinde ölümü seve seve kabul ederim... |
Sen Yoktun Ya !
Sen Yoktun Ya ! Yollar hep yokuşa sardı Gün karanlığa doğru Dans etmiyordu artık rüzgar Toprağa küskün yağmur Bir hüzün çiçeklerde Boynu bükük yapraklar, ağaçların Mahcup, sessiz, beklemede Kabir toprağı örtülmüştü, adeta Sen yoktun ya.. Boğazımda bir düğüm Hüzün devşiriyor yaralı yüreğim Yer arıyor kendine solgun umut, Rüyalardan medet.. Bekliyorum, Vefalı bir ses, Özlüyorum.. Ağlıyorum Kabir toprağı örtülmüştü, adeta Sen yoktun ya.. Hani o ateş vardı ya Hani o saran alev Hani o sessiz haber Hani o sensiz haber Hani o ölüm haber Ölmüştüm ölmeden Efsunlu o geceden sonra Sabahı beklemeden Kabir toprağı örtülmüştü, adeta Sen yoktun ya.. Bir ebedi bestesiydi sevdam sana Bir sözdü, Perde kalmamıştı oysa vuslata Kurşun gibi saplandı, şimdi Yani o anda Hani öldüğüm, Hani şakaklarımda çıldıran sesin; Gidiyorum... Kabir toprağı örtülmüştü, adeta Sen yoktun ya.. Güller kokmaz oldu artık, Çiçekler solgun ve ölgün Çöle döndü mahzun bahar Güfteler elem üflemekte Vedâ üflemekte Cefâ üflemekte, Alevden bir kor, sinelerde Beyhûde.. Kabir toprağı örtülmüştü, adeta Sen yoktun ya.. |
Aşk Nedir? (Farklı Bir Yorum)
Aşk Nedir?
Aşk, iyi geceler öpücügünü uzun tutmaktir. Beklentidir. Aşk, delicesine flört ederken yanindakinin hiçbir sey yapmama hakkini teslim etmektir. Saygidir. Aşk, zaaflariniz oldugunu ortaya çikarir. Kabullenmektir. Aşk, simdi zamani degil diye beklemeyi bilmektir. Sabirdir. Aşk, saçlarda baslayip topuklarda biten bir gezintidir. Kesiftir Aşk, Seviselim demeden sevismek, yanindakinin ne istedigini bilmektir.Anlasmaktir. Aşk, baglandigini sandiginda, karsindakine hayir deme sansini tanimaktir.Inceliktir. Aşk, korumaktir. Sorumluluktur. Aşk, ciddi bir tokalasmayi kikirdamaya dönüstürmektir. Mizahtir. Aşk, durma yoksa seni öldürürüm lafini duymaktir. Şehvettir. Aşk, evinizdeki her seyin yerinin degistirilmesini kabullenmektir. Teslimiyettir. Aşk, sevgilinizin ne oldugunu bütün çiplakligiyla görmektir. Gerçektir. Aşk, saatin kaç oldugunu bilip aldirmamaktir. Nesedir. Aşk, sizi kucaklayan kollarin, gittikçe daha çok sarilmasidir.Mutluluktur. Aşk, gecenin bir vaktinde sen uyu, benim gitmem gerek dediginizde,uyanik kalip seni biraz daha görmeyi tercih ederim cevabini almaktir. Sicakliktir. Aşk, tanidiginizi zannettiginiz insanin yeni yanlarini kesfetmektir. Tazeliktir. Aşk, uyandiginizda rüyanizi yaninizda bulmanizdir. Düslerin gerçek olmasidir. Aşk, kocaman yatagin üçte birine sikismaktir. Yakinliktir. Aşk, evin anahtarkidan bir kopya daha yaptirmaktir. Güvendir.yatagin üçte birine sikismaktir. Yakinliktir. Aşk, evin anahtarkidan bir kopya daha yaptirmaktir. Güvendir. Aşk, hosçakal dedikten sonra tekrar karsilasacagini bilmektir.Kaderdir. Aşk, gerindiginde sizlayan vücut lafinin anlamini bilmektir. Derstir. Aşk, ecza dolabini açtiginda, dismacunu kapagini kapatilmamis bulmaktir. Uyumdur. Aşk, hosçakal dedikten sonra tekrar karsilasacagini bilmektir.Kaderdir. Aşk, gerindiginde sizlayan vücut lafinin anlamini bilmektir. Derstir. Aşk, ecza dolabini açtiginda, dismacunu kapagini kapatilmamis bulmaktir. Uyumdur. Aşk, pencereden disariya baktiginda kiminle oldugunu hatirlamaktir. Düsüncedir. Aşk, rüzgarin agaçlarin arasinda dolasirken çikardigi sesi dinleyip sevgilisinin yaninda olmadigina hayiflanmaktir.Yalnizliktir. |
Umutsuzluğun Limanında Bir Gemi
Umutsuzluğun Limanında Bir Gemi
Sessiz bir gecenin kör karanlığında ilerlemek ne zordur, ne ürperti verir insana. Anlamsızlığın boşluğunda kalakalmak öyledir. Anlayamamak öyledir iste. Anlatamamak daha da başkadır., daha acıdır, daha çok üzer insani. İşte sen böylesin. Anlatamıyorsun dertlerini. En çok da neye yanıyorum biliyor musun? Ne istediğini bilemiyorsun. Simdi uyuyorsun, evet ağladığımı görmüyorsun. Görsen üzülürsün biliyorum. Yüreğin ağlar senin de, gözlerin değil. Umutsuzluğun limanında bir gemi var. Duruyor umuda yolculuk için yolcu bekliyor ama nafile, sen yoksun. Bir konuşsan neler söyleyeceksin kim bilir? Bana baba diyeceksin. Sana sarılacağım sımsıkı. Acili yılların ardında ilaç gibi gelecek bu bize. Kötü günleri unutup gideceğiz o gemiye. Bir an bir sevinç yaşadı gönlüm, bir umut doğdu yüreğime. Ama sonra, sen oradasın iste öylece uyuyorsun kanepenin üzerinde. Hepsi bir rüya, hepsi bir anlık umut iste. Simdi uyuyorsun orada öyle. Yalnız anlamadığım bir şey var. Sen farklısın, hayat dolu gözlerin acılara yenilmemek için umut ediyor. Umutsuzluğun açtığı yarayı sen iyi bilirsin. Sen günahlardan arınmış tertemiz bir meleksin. Her şeyden önemlisi sen, sen benim oğlumsun. Ve simdi uyuyorsun, uyumana bak sen küçüğüm, uyumana bak. Sen beni anlıyorsun ve beni benden iyi biliyorsun ama ya ben, ya ben seni ne kadar tanıyorum. Sen benim oğlumsun sadece... Resimler yapıyorsun kendince, fenada olmuyor hani. Maviyi seviyorsun, en çok da maviyi özgürlük olarak biliyorsun. Bakıyorum resimlerine derince bir şeyler görüyorum sonra içinde. Bir aile; sen, ben ve annen. Sen askere gidiyorsun güzelce davullar, zurnalar görüyorum resimde, sen el üstünde. Anlıyorum seni. Seni duyuyorum bebeğim. Seni seviyorum. Sen de söylüyorsun beni sevdiğini resimde. Sen konuşuyorsun bebeğim, seni anlıyorum. Sonra soruyorum, sen bana kendini anlat diyorum. Bir resim yapıyorsun hemen. Çiçeklerin arasında sen, yine mavi, yine özgürlüğün içinde duran, kocaman ışıl ışıl gözleriyle bakan bir adam. Evet sen adamsın simdi. Simdi uyuyorsun. Uyumana bak sen küçüğüm... |
Beni Nereye Koyuyorsun
::..Beni Nereye Koyuyorsun..::
Beni nereye koyuyorsun böyle? neresinde yaşıyorum yüreğinin? var mıyım senin için, gecelerinin masalsı düşü ben miyim yoksa kendin misin?... beni sığdırabiliyor musun içine? hangi yana baksam tünel; sonsuz uçurumlar gibi dipsiz ve kuyu hani içinin aynasıdır ya sevdiğin, benim aynamda karanlık aksetmekte... öyleyse anlarım ki ben de yokum sen de. beni nerede yaşatıyorsun söyle? cennetin miyim senin, amber kokulu bahçelerinde gezindiğin? yoksa kaybolduğun kör kuyun mu, dehliz yalnızlıklarını yitirdiğin? artık anlamsız geliyor tüm sorular yanıtlarını bir gün verecek olsan bile ben de bir şeyler buram buram, ben de çok şey ılık ılık, ben de sen acıtarak, kanayarak eksiliyor... ben seni bunca zamana ağırlayamazken ruhumda aitsizliğim çaresiz çoğalıyor... ve görüyorum aynada yüzü silinmiş suretimi sen bende her şeysin belki ama ben sende yitiyorum için için... beni nerelerde arıyorsun öyle? yüreğine sor bir de mutlaka cevabı gelecektir sessizliğinin... |
Bu Gece Ağlayacağım...
Bu Gece Ağlayacağım...
Birazdan akşam olacak bitanem Yalnızlık aç kurtlar misali Üstüme çullanacak. Ben çaresizlik içinde Sana teslim olacağım Kör sağır gecelere tutsak Sana mahkum yaşayacağım Özlemin devleşecek içimde Yüreğim titreyecek Ellerim soğuyacak sensizlikten Dudaklarımdan, şarkımız dökülecek Yarım yamalak, bir kez daha Seni sensiz yaşayacağım... Bu gece ağlayacağım sevgilim Hangi saatte bilinmez Kendimi bir kenara çekip sorgulayacağım. Ne yapmak istiyorsun, böyle nereye gidiyorsun deyip, Biraz da çatacağım. Hatırladıkça seni Sevdan kokacak evimin her yanı. Sensizliğin çaresizliği çökecek Kan gibi yüreğime Kahredecek yokluğun beni milyon kere... Bu gece ağlayacağım sevgilim Sen de benimle ağlayacaksın Uzaklarda bir yerlerde Biliyorum, biliyorum ki Yüreğin yüreğime değecek. Aynaya baktığımda Hep ben yerine sen olacaksın. Adını bile bilmediğim bu duygular için Sen de, sen de benimle ağlayacaksın... |
Bilemezsin ki
~~ Bilemezsin ki ~~
Seni nasıl sevdiğimi, bilemezsin ki Özlemek nasıl olur özlemeyince Hayal etmeyi hayallerde yaşamayinca Her nefeste hava gibi, su gibi içmedikçe Bilemezsin ki. Nereye baksam sen varsın, Rüzgarda kıpırdanan her yaprakta, Denizde oynaşan her dalgada, Semadan yere düşen her damlada Göremezsin ki. Sevdam bana her geçen gün keder verse de, Şahit olan herkes “sen aşıksın” dese de, Her parlayan hüzmeye sen diye süzülsem de, Sana her saniye, seviyorum desem de Duyamazsin ki. Gördüğüm her rüyayı sana yorsam da, İnsanlara umarsız seni sorsam da, Akan gözyaşlarımla kendimi boğsam da, Ömrüm boyunca her gün sen diye solsam da Sezemezsin ki. Sensizliği sevgilim sen, bilemezsin ki. |
Yaz Bitti (2)
Yaz Bitti yazın bittiği her yerde söylenir söylenmeyen şeyler kalır geriye ve sonra hiç bir şey olmamış gibi ağır, usul bir hazırlık başlar uykuya benzer yeni bir mevsime orda, burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında incelen yazın akşam esintilerinde zaman usulca sıyrılır aramızdan ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini başka ne gelir elimizden büyük bir uzaklığa gülümseyerek geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri yatıştırıcı rüzgarlar dışa vurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını saklar bizi gözlerimizdeki hüzne dinginlik adını verir "seni iyi gördüm" diyenler biz de iyi hissederiz kendimizi elimizden başka ne gelir ki.. köşe başları, akşamüstleri, kokular, tozar gider zamanın boşluğunda karışır anıların kuytu belleğine belki sonraları bir gün hatırlanır aynı kederle yazın bittiği her yerde söylenir söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine yaz biter eskir geceler, serin, hüzünlü yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri çıkarır sizi dalgın derinliğinizden yaşadığınızı duyarsınız teninizde bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz sıcak odaları, beyaz temiz yastıkları ahşap panjurları yaz bitti bitmeyen şeyler kaldı geride yaz bitti yaz bitti yüksek sesle söylüyorum bunu kendime her yerde söylendiği gibi yaz bitti yaz bitti hiç bir şey hiç bir şey hiç bir şey yalnızca üşüyorum şimdi.. |
Son Bahar
~~ Son Bahar ~~ Sonbaharın sarı kahverengi yaprakları Dökülmekte bak... Havada rüzgar var Akşam olmakta turuncu kızıl Ağır ağır, bak... Bu sonbaharlar bana seni hatırlatır. Eylül hançer Ekim keder Kasım hepsinden de beter. Nerde ve kiminlesin bilmem ama; Her sonbahar mevsiminde selam olsun sana... Senli günlerden kalan anılar da yeter bana. Irmak bakışlı Sevgi kokuşlu Hüzün yokuşlu güzel dostum, sevgilim; Soğuk dudaklar incitmesin tenini, Yabancı nefesler soldurmasın güzelliğini, Ey bırakıp ta giden sevgili.... |
MeleĞİm
http://img249.imageshack.us/img249/8...ir05pic2py.jpg MELEĞİM GÖZLERIM DE BURAM BURAM BIR TÜTEN VAR O SENMISIN? O TÜTENI CAN EVIMDE BIR TUTAN VAR O SENMISIN? YOLA ÇIKSAM GÜNE DOGRU BASIM DÜSER ÖNE DOGRU GÖZLERIMI SANA DOGRU BIR ITEN VAR O SENMISIN? BIR DEGERSIN BILINECEK ARAYIPTA BULUNUCAK UGRUNA HEP ÖLÜNECEK BIR GÜZEL VAR O SENMISIN? GIRIP ÇIKTIN FALLARIMA ÇIKIP GIRDIN YOLLARIMA GÜNLERIMI YILLARIMA BIR SATAN VAR O SENMISIN? O Senmisin Meleğim......... |
DoĞum GÜnÜn Kutlu Olsun
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN Bugün senin doğduğun gün Ellerimi uzatsam sana dokunamam Sarılıp sana boynundan koklayamam Çaresiz bir bekleyiş var içimde Düşüncelerimden seni atamam Ben bir şey yapmadım dersin biliyorum İnan bitanem seni yürekten seviyorum Buna neden arama seni sevdiklerime benzetiyorum İçimde bir damla sen taşıyorum Gözlerimden baktığım her yerde sen görüyorum İçimde bir ışık yüreğimde atan cansın Sevgilim sen bu bedende yaşayansın Bugün senin doğum günün kutlu olsun Sevdiklerin yanında mutluluk senin olsun Yeni yaşını görmek sevdiklerinle sana nasip olsun Dileklerin umutların sevgiye dair ne varsa Bir yıl içinde gerçek olsun Bebeğim yanında değilim biliyorum Ama sen inanmasan da seni senden çok seviyorum Yeni yaşını taaa uzak diyarlardan Ege kokulu öpücüklerle kutluyorum Doğum günün kutlu olsun bebeğim... |
Sadece Seni
http://img528.imageshack.us/img528/1...ir20pic0uy.jpg http://img528.imageshack.us/img528/5...0baslik2el.jpg yırtılmış yağmur bulutları uyanıp yerlere kusarken içlerindeki buğuyu yıkayıp tozunu alırken havanın uzakta gökkuşağı gerili teller gibi dururken ben ne görürüm bilir misin sadece senin yüzünü * pırını pırtısını toplayıp gidince gece sularda yıkanan güneş gövdesini denizin üstünde yükseltirken martı çığlıkları denizde dalgalar yaratınca denizde zıplayınca yaramaz balıklar ben ne görüyorum bilir misin sadece senin yüzünü * sokaklarda ayak sesleri uyumaya gidince yontulmamış dolunay dağların ardından yollara çıkınca yıldızların titremesi asılınca sonsuz boşluğa ışıklar evlerin pervazlarından dışarı taşınca ben ne görürüm bilir misin sadece senin yüzünü |
Her Şey İçin Teşekkürler
http://img528.imageshack.us/img528/6338/tes03pic6do.jpg Kalemi kırdım sayfaları yaktım Hüzün şarkıları söylemiyorum artık Şiirlerim ağlamıyor artık hıçkırarak Karanlıklarda yaşamıyorum artık Sabahı bekler oldum herkes gibi Son içkimi dün içtim senden önceydi Son küfürümü ettim yalnızlığa asice Rüyalarım artık kabus olmaktan çıktı Herkes gibi bende seviyorum çılgınca Yaşamak güzelmiş yeni anladım Hele birde aşıksan dahada güzel Birde sana aşık olmak varya harika Önceleri sarhoştum tek dostum kadehimdi Kalemimden dahi gözyaşı akardı Şiirlerim intihar edercesine isyan doluydu Küsmüştüm hayata ve hayatta olanlara Kuşlara,insanlara,çiçeklere ve herşeye En çokta el ele gezen aşıklara kızardım Sanki bana nispet sevişirlerdi ulu orta Artık anlıyorum onlardaki heyecanı ve aşkı Bende onlar gibi heyecan ve aşk doluyum Beni yeniden yaşama bağladığın için bu şiir Teşekkürler sevgililerin en güzeli olan sana |
Özür Dilerim
http://img528.imageshack.us/img528/6...ur05pic8kw.jpg Nefesim kayboldu soluksuzum Özür dilerim üzdüysem seni Sakın küsme bırakma beni Özür dilerim üzdüysem seni Ağlayacak gibi oldum dün Ben seni kırdım suçluyum Ellerim titriyor hatta affet Özür dilerim üzdüysem seni Gece uyumadım uyuyamadım Seni sadece seni düşündüm Yıldızlar ile dertleştim saatlerce Özür dilerim üzdüysem seni Olmaz asla olmayacak bir daha Sana ben bir gecemi değil Sana bir ömrümü sunuyorum Özür dilerim üzdüysem seni Bu masum kalp sana muhtaç Anla artık vazgeçmem senden Vazgeçemem bırakamam seni Özür dilerim üzdüysem seni |
Kalbiniz Kırılırsa
Kalbiniz Kırılırsa
Kalbi kırmak kolay, onarmaksa çok zordur... Kalbinizi başkaları kırar, parçaları yapıştırmaksa size düşer... Korkmayın, kendinizi iyi hissetmeyi başaracaksınız KALP kırıklığının ilk aşaması, korkunç bir kırgınlık hissi. Ama tamamen geçici ve iyileşmek için gerekli. Kendinizi toplayıp, kırık kalbinizi onarmak için bize kulak verin... Şarkı Söylemeyin Duygusal kriz sırasında ihtiyacınız olan, sizin için en iyi olan şeyi yapmayı öğrenmektir. Sizi harap eden bu durumla başa çıkarken, zamanı durdurmak en sağlıklı yoldur. En sevdiğiniz müziği dinleyin hatta sesinin açın, siz de söyleyin. Arabanıza binin, pencereyi açın, rüzgarı yüzünüzde hissedin. Geçici bir süre de olsa hayata dair bir şeyler hissetmek, sizi endişe ve üzüntülerinizden uzaklaştıracaktır. Evde Durmayın İlişkiniz bittiğinde, sürekli aklınız onunla meşgul olur. Bu gergin duyguyu idare etmek için zamanınızı daha verimli yapılandırmanız gerekir. Gününüzü doldurun. Öğle yemeklerine gidin, dışarı çıkın, sinemaya hatta masaja zaman ayırın. Bu gibi durumlarda çalışmak gerçekten çok yararlıdır. İş, kafanızı dağıtmanıza yardımcı olan bir terapi gibidir. Acınızı hafifleten, sizi oyalayan çeşitli faaliyetler, bu zor günlerle daha kolay başa çıkmanızı sağlar. Kendinizi Şımartın Terk edilmek, kalbine bıçak saplanmak gibi bir duygudur. Diğer yaralar gibi, kalp yarasının da iyi bakıma, şımartılmaya, iyileşmeye ihtiyacı vardır. Kendinize zaman ve ilgi gösterin. Dinlemeyin,Anlatın Öğüt almak yerine sadece duygularınızı dinlemeleri için arkadaşlarınızı arayın. Öğütler kendinizi kötü hissetmenize, hatta zayıf olduğunuz sinyalleri almanıza bile neden olabilir. Üstelik bu size daha çok acı bile verebilir. Kalp acısı sadece sizin hatanız değil. En çok ihtiyacınız olan şeylerin destek, arkadaşlık ve anlayış olduğunu unutmayın. |
aşk
Aşk...
Üç harften oluşan, kısacık bir sözcük dilimizde... Bu denli kısa olup da, söylendiğinde, okunduğunda ya da duyulduğunda insanın dikkatini çeken, içinde bir şeyleri kıpırdatan... Bu denli kısa olup da, uğrunda ölünen, öldürülen, kişiyi yemeden içmeden kesen ya da deli olunan bir durumu anlatan kaç sözcük vardır ki... Eğer aşk, salt bir sözcük olsaydı; yaşanan bir gerçekliğe delalet etmeseydi, bu kadar bizi ilgilendiren ve etkili bir kavram olabilir miydi ki... Aşk… ? Yanıtına sığındığımız bir soru daha… Aşk her toplumda vardır ama yaşanış renkleri farklıdır. Bunların renklerini birbirinden ayıran ise, bireylerin içerisinde yaşadığı toplumsal, kültürel koşullar, bireylerin yetişme tarzları ve çocukluk yaşantıları, kişilik özellikleri, değerleri ve tercihleridir. Tarihsel ve güncel anlamda, aşkın yüzlerce, binlerce tanımı yapılmıştır ve gelecekte de yenileri eklenecektir bunlara. Keza yine aşkı konu alan binlerle ifade edilecek şiirler, öyküler, romanlar yazılmış; oyunlar sahnelenmiş, türküler yakılmış, şarkılar söylenmiştir. Ressamlar, ellerinde fırçaları ve paletlerindeki renklerle, tuvale aksettirmeye yeltenmişlerdir onu. Aşk, yalnızca sanatın ve edebiyatın farklı alanlarında değil, felsefede de işlenmiştir. Filozofların bazıları aşk’ı bir varlık olarak ele alıp, “aşk nedir” sorusunu yanıtlamaya, onun neliğini ortaya koymaya ve belirlemeye girişmişlerdir. Bunlardan bazıları makaleler yazmış, bazıları daha kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Schopenhauer’in Aşkın Metafiziği, Afşar Timuçin’in Aşkın Diyalektiği, yine yaklaşık olarak aynı kapsamda değerlendirilebilecek olan Alain Finkielkraut’un Sevginin Bilgeliği, Herbert Marcuse’un Eros ve Uygarlık, Erich From’un Sevme Sanatı, bu çalışmalardan bazı örnekler olarak sayılabilir. Bunların yanısıra, bilim alanından da, özellikle psikolog ve psikiyatristler aşk üzerine çalışmalar yapıp eserler ortaya koymuştur. İster bilimsel, ister sanatsal, isterse felsefi anlamda ele alınsın, aşkı bir varlık, bir olgu olarak gören ve belirlemeye yönelen her girişimin temelinde, buna girişen bireyin, kendi öznel, deneyimleri ya da deneyimsizlikleri; anlamlandırmaları, yanılsamaları, hayalleri; içerisinde yaşadığı koşullardaki tercihlerini hem kendisi hem de diğerleri nezdinde meşrulaştırma çabaları vardır. Bu çaba, kendilerinin, yani öznelliklerinin paranteze alındığı, hatta, sanki hiç yokmuş gibi algılanmasına olanak veren genelleşen belirleme ve önermelerde bulur ifadesini... Yapılan tanımlarda daha da belirgindir bu özellik... Bundan dolayı yapılan her genelleme öznelliği aşma yada gizleme çabasıdır. Çünkü bilinmesini, sorgulanmasını, alenileşmesini istemez kendi yaşantısının... Örneğin; “Aşk şiddettir.” “Aşk tutkudur.” “Aşk iradedir.” “Aşk iradesizliktir.” “Aşk uysallıktır.” “Aşk sahibine yaltaklanmaktır.” “Aşk kediliktir.” “Aşk ihanettir.” “Aşk köpekliktir.” “Aşk sadakattir.” … Tanımlarının her birinde gizlenen bireysel yaşantılar ve bunlara dayanan öznel anlamlandırmalar vardır. Ancak tanımın genelliğinden dolayı, bunları okuyanlar, bu tanımları verenlerin/yapanların bireyselliğini düşünmez bile... Oysa bu tanımlar, gerçekliğini esas olarak, tanımı yapanın, adına “aşk” dediği ilişkide bulur. Daha ötesinde değil... Acaba yaşanan gerçek bir aşk mıydı? Okuyan bilebilir mi ki bunu... Aşk’ı varolana aşkın kılmaya çalışmanın anlamı da gereği de yoktur. Aşk metafizik bir şey olmadığı gibi, herhangi, sıradan denilebilecek bir şey de değildir. Aşk ilişkidir Ne var ki her aşk, karşılıklı yaşanan gerçek bir ilişkiye dayanmadığı gibi, her ilişki de aşk değildir. Adına aşk denilen ilişki, diğer tüm insan ilişkilerinden farklıdır. Hem öznesi ve özne/nesnesi hem de yaşanışı açısından... Aşk ilişkidir’ önermesi, “nedir” sorusuna genel bir yanıt olsa da, kendi başına açıklayıcı değil elbette. Bundan dolayı sorular sormak gerek yükleme. Aşk nasıl bir ilişkidir? Aşk neden bir ilişkidir? Bu ilişkiyi diğer insan ilişkilerinden ayırıcı ve ayrıcalıklı kılan nedir? Soruları çoğaltmak mümkün ama, gerek yok şimdilik... Aşk, düşünsel, duygusal, bedensel boyutuyla, öznenin özne/nesnesini bütünsel anlamda fethetme ve onun tarafından fethedilme isteğine dayanan bir ilişkidir. Öznenin, özne/nesnesiyle buluşamadığı ya da özne/nesnenin idealleştirildiği yerde, gerçek, yaşanan bir aşk yoktur. Ki “platonik aşk” denilen ve giderek hastalıklı bir hal alan bu durumda gerçek bir aşktan değil, saplantılı bir bilinç halinden söz edilebilir yalnızca... Çünkü ortada ilişki yoktur. İlişkinin olmadığı yerde de aşk... İnsanın hem en güçlü, hem de en zayıf olduğu ilişkidir aşk... Çünkü çırılçıplak yaşanır; düşünsel, duygusal ve bedensel boyutuyla... Teklifsiz, beklentisiz, çıkarsız ve ikircimsiz yaşanır. Ki orada, ne bir gonca gülün gölgesine yer vardır ne de bir kuş kanadının... Eğer bunlar, “acaba”, “ama”, “ancak” gibi sözcüklerle peydah olursa bir ilişkide, biline ki aşk sırra kadem basmıştır çoktan... Ve onun adı artık aşktan başka her şey olabilir... Ama asla aşk olamaz. |
Nasıl Aşıksın ?
ANTRENÖR: Geleceğinizin güvende olmasını mı istiyorsunuz? Çevrenizdeki insanların sizinle aynı düzeyde olmasını mı istiyorsunuz? Bu durumda siz ilişkinizi 'bir takım' olarak görüyorsunuz. Aşka aslında çok da inanmıyorsunuz. Aşkı ve ilişkiyi çıkarların uyumu olarak niteliyorsunuz. Sevgilinize sürekli taktikler veriyorsunuz. Gerektiğinde iş degiştirmesi için baskı yapıyorsunuz. Ama onu biraz rahat bırakmalı ve siz de rahatlamalısınız.
* SAHİPLENEN: Onu kıskanıyor musunuz? Sürekli sevgisini kanıtlamasını mı istiyorsunuz? Sık sık onsuz bir hayatın nasıl olacağını düşünüyor ve onun odak noktası olmak için çabalıyorsunuz. Sorunlar da bu noktada başlıyor. Onun sizsiz birşeyler yapması sorun oluyor. Onun adına yaşamaktan, iki vücutta tek ruh olmaktan vazgeçmeniz gerekiyor. * BAĞIMLI: Onu deli gibi seviyorsunuz. Bu sevgi adına her şeyi yapmaya hazırsınız. Onun için yapamayacağınız fedakarlık yok. Peki bu ilişkide siz neredesiniz? Biraz kendiniz için yaşamayı öğrenmelisiniz. Başkası için yaşadığınız taktirde siz yok olursunuz.. * DOST: Kavgaları çocukca mı buluyorsunuz? Siz sevgiliden çok, dost olmayı istiyorsunuz. Aşk her şeyden önce güven sizin için. Değişiklik, uçarılık size göre değil. İlişkileriniz hep uzun soluklu. Sevgilinizle her şeyi yapmayı, onunla tüm hayatı paylaşmayı istiyorsunuz. Ancak dostça tavırlarınızın yanında bir sevgilinin şefkatini de ondan esirgemeyin.. * TUTKULU: Onu çok çekici buluyorsunuz. Siz aşka aşık bir insansınız. Partnerinizin de öyle olmasınu tercih ediyorsunuz. Onsuz bir dakika bile ıstırap içinde geçiyor. Çevrenizdekiler sizden 'Romeo ve Juliet' diye söz ediyor. Ancak siz aşkta acı olması gerektiğine inanıyorsunuz. Hep imkansız aşkların peşinde koşuyorsunuz. Onun için şiirler yazıyorsunuz. Doğru insanı bulursanız bir sorun yok ancak, kendinize acı çektirmekten vazgeçmelisiniz. |
Sevgi Üzerine
Sevgi Üzerine
Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış bu yazıyı. Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor: Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Birinci tür: Bir şarta bağlı sevgi Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome. İlginç değil mi? İkinci tür: "Çünkü" türü sevgi Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, Çünkü türü sevginin Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün Eğer türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome. Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi; acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yani vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği: Üçüncü tür sevgi: "Rağmen" Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir. Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi. Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz? Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor. Şu soruma cevap verin diyor. Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşamamın ne yararı var diye sormaz miydiniz? Devam ediyor Toyotome: Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatinizi nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor: Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar. Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni Rağmen türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome. Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok? diye açıklıyor. Anlatıyor: Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda. DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN YETERİNCE OLMAYIŞIDIR. İYİ DÜŞÜNÜN.......... Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi? Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı? Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız? Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç? Ve siz onu hiç kokladınız mı? Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız? Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu? Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç taş kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız? Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı? Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şey"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü? Düşünün. Yayılın çimenlerin üzerine Acele edin.... Er veya geç... Çimenler yayılacak üzerinize... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:43 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.