![]() |
Dengeli Beslenme,Yararları ve Kronik Hastalıklarda Beslenme Önerileri
Hastalıklardan korunmak, daha uzun yaşamak, genç kalabilmek insanların hep ilgisini çekti ve bunların beslenme ile olan ilişkileri beslenme bilimini oluşturdu. Beslenme ve sağlık bilimlerindeki gelişme birçok yeni kavram ve tarzlar ortaya koydu.Özellikle de gelişmiş ülkelerde sağlıklı beslenme konusunda araştırmaların sürmesi ve neredeyse hergün beslenme bilimine ait yeni yeni öneriler açıklanması artık kafaları karıştıracak hale geldi. Bunun sonucunda ise kalsiyum katkılı sütler, az yağlı ürünler, düşük kalorili yiyecekler, enerji veren içecekler gibi birçok ürün ortaya çıktı. Belki de kendi kendinize soruyorsunuz;Yeterli besleniyor muyum?Dengeli besleniyor muyum?Doğru besleniyor muyum?Yoksa bunların üçü de aynı şeyi mi ifade ediyor?Hayır bu üç kavram aynı şeyi ifade etmiyor.
YETERLİ BESLENME Yeterli beslenme; kişinin yaşamını sürdürmesi için yeteri kadar besini almasını ifade eder ama gerekenden az alırsa yetersiz beslenme olur, ihtiyacından fazla alması halinde ise alınan fazla besinler yağa dönüşerek depolanır. Ancak sadece yeterli beslenmek yetmez.Yeterli beslenirken dengeli beslenmemiz gerekir.Dengeli beslenmek için vücudunuzun ihtiyacı olan enerjiyi tek bir besinle değil vücudun büyümesi,yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan besin öğelerinin her birinden yeter miktarda almak gerekir.Bunun içinde 5 ana başlık altında toplanan her bir besin grubundan (Et grubu, Süt grubu ,Tahıl grubu, Sebze ve meyveler ile az ölçüde yağ ve şeker )1 gün içinde önerilen miktarlar kadar alınmalıdır.Sağlıklı bir yetişkin için yeterli ve dengeli beslenme doğru bir beslenme şeklidir.Ancak kişi egzersiz yapıyorsa veya sağlık problemi varsa veya aldığı bir ilacın besinle etkileşimi varsa yeterli ve dengeli beslenmesi onun doğru beslendiğini göstermez.Doğru beslenme içinde bulunulan özel durumlarla yeterli ve dengeli beslenmenizin bir bütün haline gelmesidir. Örneğin günlük ihtiyacınız olan tüm besin çeşitlerin yeterli ve dengeli miktarda tüketiyor olabilirsiniz ama bunları öğünlere bölmeyip tek bir öğün veya 2 öğüne sığdırarak yapıyorsanız o zaman doğru değil YANLIŞ besleniyorsunuz.Bu nedenle yeterli ve dengeli beslenme kuralları çerçevesinde kendinize en uygun ve doğru beslenmeyi vücudunuzu ve kendinizi tanıyarak bu konudaki uzmanlara danışarak oluşturabilirsiniz. Sağlıklı bir nesil yetişmesi ve ülkemizin hızla ilerleyen çağı yakalayabilmesi için, bebeklikten itibaren yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlanmalıdır. İnsanlar yetersiz beslendikleri zaman büyüyemezler,sağlıklarını koruyamazlar, mutlu ve başarılı bir yaşama ulaşamazlar.Ancak yetersiz beslenmenin yanı sıra aşırı beslenme de sağlığımızı bozabilir.İhtiyaçtan fazla besin tüketimi çağımızın en önemli ve yaygın hastalıklarından olup yaşamımızı tehdit eden şişmanlık(obesite), şeker hastalığı (diyabet) ve kalp hastalığı gibi hastalıklara neden olur. Özetle; hiçbir hastalığın tedavisi için mucize bir gıda yoktur sağlıklı yaşamın temeli yeterli ve dengeli beslenmedir Yaz aylarının yaklaşması; insanların akıllarına kumsalları, denizi, güneşi ve o yaşam sevincini kıran çok sıkı diyetleri hatırlatmaktadır. Bütün kış beslenmelerine dikkat etmeyenler iki ay sıkı rejimler uygulayarak gençlik dönemlerindeki vücutlarına sahip olacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar. Arzu edilen vücuda ve sağlığa kavuşmak isteniyorsa beslenme alışkanlıklarının yanında egzersizi ihmal etmemeleri gereklidir. Herkes şu soruyu kendine sormaktadır: Hayat boyu diyet yapabilir miyim? Hiç kimse hayat boyu diyet yapamaz ama doğru beslenme alışkanlığıyla sağlıklı yaşama kavuşulabilir. Vücudunuzdaki fazla yağı atmak için egzersizle beraber sağlığınız ön planda olarak, hazırlanacak beslenme programını takip ederek istediğiniz sonucu alabilirsiniz. Bu aşamadan sonra daha rahat ama bilinçli beslenme ve egzersiz programına devam edebilirsiniz. Doğru beslenme aşağıdaki maddeleri uygulamakla mümkün olabilir: • Hormonal sistemin doğru çalışmasını sağladığı için gerçek mutluluğu sizinle tanıştırır. • Yemek yemekten korkmayın yemek yemeyerek metabolizmanızın yüzde 35 az çalışmasını sağlarsınız. Miktar; besin dengesi ve yemek yeme zamanı büyük önem taşır. • Öğün atlayarak aç kalmayın, ana öğünlerin arasında acıkıyorsanız ara öğünlerle bastırın. • Çok fazla yemek yiyerek beyninizde tokluk hissinin oluşmasına izin vermeyin. • Canınızın istediği gıda maddesini ölçülü olarak tüketebilirsiniz. • Günde iki parmak büyüklüğünde çikolata yiyebilirsiniz. • Tatlı ihtiyaçlarınızı saat 15.00'e kadar dengeli bir biçimde karşılamaya çalışın. Sütlü tatlıları tercih edin. Meyveler de tatlı ihtiyacını rahatlıkla karşılar. • Karbonhidratlardan (ekmek, makarna, pilav vs.) kaçmaya çalışmayın, ölçülü ve dengeli olarak yiyebilirsiniz. • Proteinleri (et, süt, kuru baklagiller vs.) yemeye çalışın, hiçbir gıda maddesi vücutta yağ yakımını sağlamaz. • Bol su için, kahve, diyet içecekler, alkol vücudun su ihtiyacını karşılamaz. • Gıda maddelerinden alacağımız yağlar vücudunuz için büyük önem taşır. Yalnız tüketilecek yağın miktarı ve cinsi önemlidir. • Çok yiyerek, egzersiz yapmayarak, fazla alkol alarak, vücudunuza, psikolojinize ve metabolizmanıza taşıdığınız olumsuz faktörleri düşünerek alışkanlıklarınızı değiştirmeye çalışın. Doğru, dengeli ve düzenli yemek yiyin. Mutluluk sizin elinizde. Besin Grupları İnsanın beslenmesi için gerekli olan enerji, protein, karbonhidrat, vitamin ve minarellerin yeterli miktarlarda alınması gerekmektedir.Yiyeceklerimiz besleyici değerleri açısından 5 grupta toplanır. 1. Grup: Et,tavuk,balık,sakatat,yumurta,kurubaklagiller. Bu gruptaki besinler protein ,demir, çinko ve B vitaminlerinden zengindirler. Ayrıca enerjide verirler.1 günde ,bu grup besinlerin bir veya birkaçından karışık olarak 2 -3 porsiyon yenilmelidir. Fazla tüketildiğinde ,kolesterol , gut, hipertansiyon vb sağlık sorunlarını ortaya çıkartabilir. 2. Grup: Süt,yoğurt,peynir,vb. Bu grup ,kemiklerimiz ve dişlerimizin sağlığı için gerekli olan kalsiyumdan zengindir. Ayrıca temel besin öğelerimizden protein, karbonhidrat ile vitaminler açısından A ve B vitaminlerinin bir çoğu için de iyi kaynak sayılır.Bu gruptan ,günde 1-3 porsiyon yenilmesi önerilmektedir. 3. Grup: Sebze, ve meyveler. C vitaminini ,bazı mineraller ve posa ihtiyacımızı bu grup besinlerden karşılarız.Kış ve yaz meyve ve sebzelerinin hepsi bu gruba dahildir. Yeşil yapraklı sebzeler , C vitamininin yanı sıra A ve B vitaminlerinden,havuç A vitamininden zengindir. Bu gruptaki yiyeceklerden günde3-5 porsiyon tüketmek gerekmektedir. Mevsiminde doğal olarak yetişen meyve ve sebzeler özelikle tercih edilmelidir. Özellikle yaz aylarında likopen ve A vitamininden zengin olan domates ve kış aylarında da portakal ve mandalina tüketimine özen gösterilmelidir. 4 . Grup: Tahıllar,ekmek,makarna,pirinç,bulgur,çorbalar,unlu mamuller. Bu grup besinler temel enerji kaynağımız olarak günlük beslenmemizde yerini almaktadır.Ayrıca B1 vitamini ve bitkisel proteinlerin kaynağı olarak kullanılmaktadırlar. Genel olarak ,yetişkin bir kişi için her öğünde 2 dilim ekmek veya günlük 6-11 porsiyon tahıl grubu gıda tüketimi yeterli olmaktadır. Enerji ihtiyacı yüksek olan işçi sporcu vb. fiziksel aktivitesi yüksek olan bireylerde , bu miktarlar aktivitenin durumuna göre arttırılabilir. Ş,şmanlık sorunu olan fiziksel aktivitesi sınırlı ve, sedanter yaşama sahip veya yaşlı bireylerde, ekmek veya tahıl grubu diğer besinlerden 1 porsiyon tüketmek , şişmanlık sorununu ortadan kaldırmak adına kullanılabilir. 5. Grup: Yağlar,şeker,salça-sos,ve baharatlar. Lezzet vermek amacıyla kullanılan yiyecek grubudur. Yağlar,lezzet verici olarak kullanılan ,yüksek enerji veren ve dikkatli tüketilmesi gereken yiyeceklerdir. Yağların , şekerlerin ve özelikle hazır sos veya lezzet arttırıcıların fazla kullanılması , fazla alınması çeşitli sağlık sorunlarına ve özellikle şişmanlığa ,kolesterolün yükselmesine ,diş çürüklerine, şeker hastalığına neden olabilmektedir. DENGELİ VE YETERLİ BESLENME , açısından günlük besin tüketiminde , değişik besin gruplarının bir arada ve yeterli miktarlarda alınması ,sağlığın korunması açısından son derece önemlidir. |
Çocuklarda Beslenme
Genel bilgi Bedensel ve ruhsal gelişme aşamasında beslenmenin çok önemli etkileri vardır. Örneğin, küçük yaşlarda uzun süreli yetersiz albümin ağırlıklı bir beslenme, önemli bedensel ve ruhsal yeteneklerin gelişimini aksatır. Gereğinden fazla beslenme ise bedensel ve ruhsal verimliliği arttırmaz, yalnızca yağdokunun aşırı gelişmesini sağlar. Tombul bir çocuk ince yapılı bir çocuktan daha sağlıklı değildir. Bir hastalık sırasında, yağdokuları gelişmiş tombul bir çocuğun daha fazla yedek güce sahip olacağı kanısı doğru değildir. İnce yapılı çocuklar daha dayanıklıdır ve genelde pek çok hastalığı daha kolay atlatabilirler. Çocukluktaki aşırıbesi alışkanlığı çoğunlukla yetişkinlikte de sürdürülür. Yetişkinlikte aşırıbesi ise hastalıklara yatkınlık ve kısa bir ömür anlamına gelir. Çocuğun gelişimindeki, bebekliği(1. yaşın sonuna kadar), küçük çocukluğu (6. yaşın sonuna kadar) ve okul çocukluğu (7-15 yaş arası) aşamalarının dikkatle izlenmesi gerekir. Bu gelişme aşamalarının her birinin beslenmede ayrı bir özelliği vardır. Önemli: Küçük çocukların ve okul çocuklarının beslenmeleriyle ilgili ayrıntıları aşağıdaki bölümde bulabilirsiniz. Öğünler Bir çocuğa değişik ve iştah açıcı biçimde hazırlanmış çok yönlü yemekler yedirilmelidir. Önemli olan, öğün saatlerinin belirli bir düzene oturtulmasıdır. Arada bir şeyler atıştırmak diye de bilinen zamansız beslenmek, çocuklarda iştahın oluşumunu önler. Yemekler sakin ve huzurlu bir ortamda yenilmelidir. Sağlıklı bir iştahın oluşması için başlıca şart, çocuğun dışarıda gönlünce koşup oynaması ve yeterince uyumasıdır. |
Enerji ihtiyacı
İnsan, tam bir bedensel ve zihinsel dinlenme sırasında bile, temel tüketim olarak adlandırılabilecek bir enerji harcar. Her tür hareketlilik ve gelişme için de ayrıca enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerjiyi, albümin, yağ ve karbonhidrat içerikli besinler sağlar. Bedenin her kilosunun günlük enerji ihtiyacı çocukluk yılları boyunca belirli bir azalma gösterir. Bunun nedeni, temel tüketim ve gelişme için gerekli olan enerji ihtiyacının azalmakta oluşudur. Buna karşın, günlük enerji tüketimi yaşın ilerlemesiyle paralel olarak artış gösterir. 14-15 yaşındaki kızlar enerji tüketiminde günlük 2400-2700 kaloriye ulaşırlar. Oğlanlarda ise, enerji ihtiyacı ancak gençlik yıllarında, yani 15-18 yaşlarında artış göstererek, günlük 3000-3500 kaloriye kadar çıkar. Sıvı ihtiyacı Bedende pek çok önemli işlevi olan su vazgeçilemez bir besin maddesidir. Dokuların gelişimi için suya ihtiyaç vardır. Metabolizma atıklarını ve tuzları dışkılamada görev yapan idrar, su olmadan oluşamaz. Bedenin her gün aldığı sıvı miktarının yarısı, solunum yolları ve deri üzerinden dışkılanır. Bağırsak yoluyla dışkılanan katı dışkının oluşabilmesi için de suya ihtiyaç vardır. Çocukların yaşlarının küçüklüğü oranında, beden ağırlığının her bir kilosu daha fazla sıvıya ihtiyaç duyar. Günlük sıvı ihtiyacının yarıya yakını su ve benzeri içeceklerle karşılanır. İhtiyaç duyulan toplam sıvı ihtiyacının öteki yarısı ise, tükettiğimiz besin maddelerinde mevcuttur. Katı yiyecekler olarak adlandırılan ekmek, et, peynir ve yumurtadaki sıvı miktarı %40-70 civarındadır. Patates, meyve ve sebze ise neredeyse %90 oranında su içerir. Albümin Albümin, yaşamsal önemi olan bir besin ve yapıtaşıdır. 1 gram albüminde 4,1 kalori vardır. Alınan günlük kalori miktarının %10-12 kadarlık bölümü albüminden oluşmalıdır. Dengeli bir besinin içindeki albüminin ise en azından yarısının hayvansal kökenli(süt, et, balık, peynir, yumurta), öteki yarısının da bitkisel kökenli( ekmek, tahıl ürünleri, patates, baklagiller, sebze) olmasına özen gösterilmelidir. 2-3 yaşındaki bir çocuğun günlük hayvansal albümin ihtiyacı, 0,3 litre tam yağlı süt, 50g yağsız et ve bir yumurtanın 1/3’i ile karşılanabilir. 8-9 yaşındaki bir çocuğun hayvansal albümin ihtiyacı ise, 0,4 litre tam yağlı süt, 80g yağsız et ve 20g peynirle, 12-14 yaşındaki bir çocuğun hayvansal albümin ihtiyacı ise, 0,5 litre tam yağlı süt, 100g et, 40g peynir ve yarım yumurtayla karşılanabilir. |
Katı yağlar
Çocuğun beslenmesinde katı yağlar çok önemli görevler üstlenir. Biyolojik açıdan en değerli yağlar, yaşamsal öneme sahip doymamış yağ asitleri (öncelikle linoleik asit), A, D, E, K vitaminlerini içeren ve sindirilmesi kolay olan yağlardır. Tereyağı, margarin, tohum yağları ve hayvansal yağlar(deri ile et arasındaki yağ tabakası) biyolojik açıdan en değerli yağların başlıcalarıdır. Küçük çocukların ve okul çocuklarının beslenmesinde bu tür yağlara, ekmek üstüne sürülerek ve yemek pişirmede öncelik verilmelidir. Hindistancevizi türü yağlar, sızdırılmış yağlar(donyağı) ve içyağı, küçük çocukların ve okul çocuklarının beslenmesinde daha az yer almalıdır. Tüm besin maddelerinin içinde en çok enerjiye sahip olanı katı yağlardır. 1g katı yağda 9,3 kalori vardır. Büyük bir beslenme ihtiyacı, küçük miktarlardaki besinlere katı yağ eklenerek giderilebilir. Albümine ve karbonhidrata göre daha yavaş sindirilebildikleri için yağlar, beslenmede doyurma değerini arttırır. İçine biraz yağ eklenen yemeklerin lezzeti de artar. Çocuklar için hazırlanacak lezzetli, değişik ve besleyici bir yemeğin toplam kalorisinin %35-40’lık bölümünü katı yağlar oluşturmalıdır. Çocuklar yemekte fazla yağdan hoşlanmazlar. Günümüzün beslenme alışkanlıklarına göre, çocukların beslenmesinde yağ oranının çok yüksek olma tehlikesi vardır. Besinlerle birlikte fazla miktarda tüketilen yağ, bedende yağdoku gelişimini destekler. Yağlı sandviçlerle ve tereyağlı ekmeklerle günlük ideal yağ tüketimi kolayca aşılabilir. Sandviç hazırlarken ve yemek pişirirken, katı yağların ve yağ içerikli besin maddelerinin tüketiminde savurganca davranılmamalıdır. Karbonhidratlar Yeterince karbonhidrat içermeyen besinlerle çocukların beslenebilmesi mümkün değildir. Karbonhidratlar en kolay sindirilebilen besinlerdir ve tüm besinlerin içinde en kısa sürede enerjiye dönüştürülebilenlerdir. Çocuklar, ihtiyaç duydukları enerjinin en azından yarısını karbonhidrat içerikli besinlerle almalıdır. 1g karbonhidrat 4,1 kalori içerir. Tam tahıl ekmek türleri, yulaf ezmesi, irmik, patates, baklagiller ve meyveler karbonhidrat açısından zengin, çok değerli besin maddeleridir. Bu besin maddeleriyle öncelikle B1, B grubu ve C vitaminleri ihtiyacı karşılanmaktadır. Yine bu besin maddeleri, albümin, kalsiyum, fosfor, demir gibi önemli maddelerin yanı sıra, normal bir bağırsak işlevinin sürdürülebilmesi için gerekli olan posaları içerirler. Çocukların beslenmesi bu nedenle karbonhidrat ağırlıklı olmalıdır. Hamur işleri, beyaz ekmek, pasta, şeker, bal, marmelat, şekerlemeler, çikolata, dondurma ve öteki tatlılar biyolojik açıdan daha az değerli besin maddeleri olarak tanımlanırlar. Meyve suları da bu gruba dahildir. Sayılan bu besin maddeleri, vitaminler ve önemli besin maddeleri açısından pek değer taşımazlar, ayrıca bağırsaklar için çok önemli olan posaları da içermezler. Bu nedenle, bu besin maddeleri küçük çocukların ve okul çocuklarının karbonhidrat ihtiyacının ancak küçük bir bölümünü karşılamalıdır. Tatlılar, pastalar ve tatlı meşrubatlar öğün aralarında tüketilmemelidir. Bunlar iştahı kapatır ve dişlerin çürümesini hızlandırırlar. Özellikle bonbon, karamel ve çubuklu şekerlemelerin emilmesi dişleri çok olumsuz etliler. En doğrusu, şekerli maddelerin çocuklara yemeklerin ardından az miktarda verilmesidir. Ama sonra dişler mutlaka fırçalanmalıdır! Çocukların düzenli biçimde diş fırçalamaya mutlaka alıştırılmaları gerekir. Mineraller ve mikro besin maddeleri Bir çocuğun normal gelişimi ancak, tükettiği besinlerde yeterince mineral ve mikro besin maddelerinin bulunmasına bağlıdır. Dengeli bir karma beslenme, yeterli miktarda mineralleri ve mikro besin maddelerini zaten içerir. Sağlıklı çocuklar için, minerallerin ve mikro besin maddelerinin ayrıca alınmasına gerek yoktur. Sodyum: Sodyum, ağırlıklı olarak tuzdan alınır. Tuz ise, ekmek, salam ve öteki et ürünleri, balık konserveleri ve hemen hemen tüm hazır yemeklerde vardır. Yemeklere ayrıca tuz serpilmesine ise gerek yoktur. Ama ev yemeklerinde genellikle gereğinden fazla tuz kullanılır. Lezzeti arttırmak için mutfak baharatlarının kullanılması ise çok daha sağlıklıdır. Kalsiyum: Beslenmede kalsiyum miktarı öncelikle süt tüketimine göre oluşur. Küçük çocukların ve okul çocuklarının günlük kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için, yarım litre süt (tam yağlı veya yağsız süt veya yoğurt) yeterlidir. Fosfor: Yeterince albümün ve kalsiyum içerikli besinler aynı zamanda yeterli fosforu da içerirler. Demir: Kana kırmızı rengini veren maddenin oluşumu için demir mutlaka gereklidir. Bu nedenle, beslenmede kesinlikle ihmal edilmemelidir. Şu besin maddeleri yüksek oranda demir içerirler: Sakatat türleri, et, et ürünleri, balık, kümes hayvanları, yulaf ezmesi, tam tahıl ekmekleri, baklagiller ve ısırganotu. Demir eksikliğine ve kansızlığa karşı en etkili önlem, çeşitlilik ve değişiklik temeline oturtulmuş bir beslenme biçimidir. |
Vitaminler
Çeşitlilik ve değişiklik temeline oturtulmuş bir beslenme, gerekli tüm vitaminleri yeterli miktarlarda içerir. A vitamini(retinol ve karotin): A vitamini besin maddelerinde iki değişik biçimde yer alır. Hayvansal besin maddeleri büyük miktarda doğrudan yararlanılabilecek A vitaminini (retinol) içerir. Bitkisel besin maddeleri ise A vitamininin ilk basamağını(karotin) içerir. Karotin beslenme açısından daha az değerlidir ve organizma tarafından, retinole göre daha kötü kullanılır. Retinol miktarı yüksek olan besin maddeleri, karaciğer, tereyağı, margarin ve yumurtadır. Önemli karotin taşıyanlar ise, havuç, lahana türleri, ıspanak, yeşil fasulye, kırmızıbiber, yeşil salata, maydanoz, kayısı, mandalina ve şeftalidir. B1 vitamini(tiyamin): Bolca karbonhidrat ve az yağ içeren bir beslenme biçiminde bedenimiz bol yağlı bir beslenmeye kıyasla daha çok B1 vitaminine ihtiyaç duyar. Bolca B1 vitamini içeren besinler, domuz eti, jambon, karaciğer, böbrek, tam tahıl ekmekleri ve baklagillerdir. B2 vitamini(riboflavin): Bu ihtiyaç öncelikle süt, ekşimik(çökelek), peynir ve ikincil olarak da et ve ekmekten elde edilir. C vitamini(askorbik asit): Meyve ve sebze önemli C vitamini taşıyıcılarıdır. Önemli ölçüde C vitamini içeren bitkisel besinler ise, patates, kırmızıbiber, lahana türleri, karnabahar, ıspanak ve meyve türlerinden de siyah frenküzümü, çilek, limon, portakal vb. Edinilmiş tecrübelere göre, çiğ meyve yiyenler, C vitaminini genellikle patates ve öteki sebzelerden alanlara kıyasla, C vitamini ihtiyaçlarını daha kolaylıkla ve bollukla karşılayabilirler. Patatesten ve öteki sebzelerden kazanılan C vitamininin niceliği ve niteliği ise bu sebzelerin bekletilme koşullarına ve pişirilme biçimlerine göre değişiklikler gösterir. Sebzelerin alışılmışın dışında uzun süre yıkanmaları ve patatesin suda bekletilmesi durumlarında da C vitamininin önemli bölümü yitirilebilir. Bu sebzelerin uzun süre pişirilmeleri ve uzun süre sıcak tutulmaları da C vitamini kaybına yol açar. D vitamini(kalsiferol): Büyüme çağında organizmanın, özellikle kemik gelişimi için D vitaminine ihtiyacı vardır. D vitamini deri tarafından üretilir. Balık yağları, ringa balığı, yumurta sarısı, krema, karaciğer, tereyağı ve margarin önde gelen D vitamini taşıyıcılarıdır |
0-6 ay da beslenme:İlk ayda yanlızca anne sütü ile beslenen bebekler ishal, zatüre gibi bulaşıcı hastalıklara daha az yakalanırlar ve daha sağlıklı büyürler. İlk 6 ay bebeğinizi yanlızca anne sütü ile besleyiniz. Bu aylarda anne sütü ile birlikte verilen ek besinler bebeğin emme gereksinimini azaltacağından anne sütünden yeterince yararlanmasını engeller. İster hastalık durumu olsun ister hava çok sıcak olsundört aydan önce bebeğinizin anne sütü dışında suya yada başka sıvılara (bitkisel çaylar, meyva suyu gibi) ihtiyaç yoktur.
Doğumdan sonra ilk günlerde salgılanan anne sütü çok besleyicidir, bebeğinizi sık sık (bir- iki saat arayla yada ağladıkça) emzirerek bu sütten yararlanmasını sağlayınız. Anne sütünde bütün vitaminler vardır, yeterli olmayan yanlızca D vitaminidir anne sütü ile beslenen bebeklere 4. haftadan başlayarak doktorunuzun vereceği D vitamini içeren damla yada şurubu düzenli kullanınız. Emzirirken bebeğinizin yüzü, omuzları ve vücudu memeye dönük, burnu meme ucu hizasında olmalıdır. Kendinizde rahat bir pozisyonda oturunuz. Bebeğinizin yalnız meme ucu değil, meme ucu etrafındaki koyu renkli bölümüde kavramasına dikkt ediniz. Bu şekilde hem bebek iyi emer, hemde meme ucunuz zedelenmez. Bebeği emzirirken göğüs uçlarında acıma, çaltak gibi durumlar görülebilir. Bu durum çoğu kez bebeğin yalnızca meme ucunu emmesinden kaynaklanır. Böyle bir sorun ile karşılaştığınızda bebeğinizi yukarıda belirtilen teknikle emzirmeye devam edin göğüslerinizi kuru tutun. Geçmezse veya hemşireniz ile görüşünüz. Hem emzirmede ilk gelen süt daha az yağ içeren “önsüt” tür. Bebek emmeyi sürdürdükçe sütün bileşimi değişir, yağ miktarı artar. En fazla yağ içeren süt, emzirmenin sonunda salgılanan süttür, bu süte “son süt” denir. Bebeğin hem ön süte hemde son süte ihtiyacı vardır. Bebek memeye doğru yerleştirilip doyana ve memeyi kendisi bırakana kadar memede tutulursa, hem ön sütü hemde son sütü alır. Bebek daha emmek istiyorsa ikinci memde verilebilir. Eğer bir meme ile beslenmiş ise, bir sonraki emzirmede diğer meme verilmelidir. İki meme verilmişse bir sonraki öğüne son verilen taraftan başlanır. Bir çpk bebek, tek memeyi 5-10 dakika emmekle doyar ve uyur. Bazı bebekler ise 20-30 dakikadan önce emmeyi bırakmazlar. Tüm annelerin sütü yaralıdır. Sütünüz size sulu gelebilir, bu anne sütünün özelliğidir. Anne sütü ile beslenen bebekler her beslenmeden sonra az miktarda kaka yapabilirler. Bu durum normaldir endişelenmeyiniz. Göğüslerinizde süt yapımını arttıran en önemli etmen bebeğinizin sık aralıklarla ve yukarıda belirtildiği şekilde uygun teknikle emzirilmesidir. Emziren anneler her zaman sütyen giymelidirler. Sütyen bol ve pamuklu kumaştan yapılmış olmalıdır. Göğüslerin boşalmış olması ile süt yapımı artar. Bu nedenle bebeğinizi sık besleyiniz. Bebeğinizin emmediği durumlarda göğsünüzü elinizle sıkarak yada bir süt pompası kullanarak boşaltınız. Anne sütünün yetersiz olduğu düşüncesi ile doktora danışmadan bebeğinize yeni bir besin vermeyiniz.başka bir besin vermek gerektiğinde bunun nasıl hazırlanacağını iyice öğreniniz ve temizlik kurallarına çok dikkat ediniz. Bebeğin yeterince anne sütü aldığı, haftada en az 150 gr. kilo alması ve günde en az 6-7 kez bezini ıslatması ile anlaşılır. Emzirme Dikkat Edilmesi Gerekenler · Emzirmeye başlamadan önce ellerinizi yıkayınız. · Her gün banyo yaomayan anneler meme başlarını günde bir kez yıkamalıdırlar. Her emzirmeden önce meme başlarını silmeye gerek yoktur. · Emzirirken meme ucu ve etrafındaki kahverengi halkanın çocuğun ağzını tamamiyle kapatacak şekilde olmasını sağlayınız. · Bebeğinizi rahat oldugunuz bir şekilde emziriniz. Bu yatarken, oturuken yada ayakta olabilir. Öne eğilmeden bebeği size yaklaştırarak emzirirseniz sırtınızın ağrımasına engel olabilirsiniz. Gerekirse sırtınızı ve bebeğin altınıyastık ile destekleyiniz. · Beslenme sıklığını ve süresini bebeğinizin isteğine göre düzenleyiniz. Bebeğin sık aralıklarla emzirilmesi süt yapımını arttırır. · Bebeklerini emziren annelerin iyi beslenmesi, özellikle anne sağlığı açısından önemlidir. Bu nedenle annelerin düzenli ve çeşitli yiyecek guruplarından beslenmeleri gerekmektedir. Emziren anne günde en az 2 su bardağı süt veya yoğurt tüketmeli her gün tüm besin gurplarından (meyva, sebze, et,tahıllı yiyecekler) düzenli olarak yemelidir. Emziren anneler siğara içmemelidir. Çay ve kahve gibi besleyici değeri olmayan ve uyarıcı içecekler almamalı veya az tüketmelidirler. Anne bebeğinden ayrı kaldığı zaman memelerini sağarak sütünü biriktirebilir ve bebeğini bol süt ile besleyebilir. Bu nedenle emziren her kadın özellikle elle sağma tekniğini bilmelidir.. |
Memeyi Elle Sağma Teknikleri
· Sağmaya başlamadan önce; · Ellerinizi mutlaka yıkayınız. · Sağılan sütü biriktirmek için temiz bir fincan yada geniş ağızlı kavanoz hazır bulundurun. · Sütü sağarken, yanınızda sütün hızlı fışkırdığı durumlarda ellerinizi silmek üzere temiz bir bez yada kağıt mendil bulundurun. · Eger bebeğinizden uzkta iseniz, sütünüzü sağarken bir fotoğrafına bakmak sağmayı kolaylaştırabilir. · Olabildiğince rahat olmaya çalışın · Ortamın çok sıcak yada soğuk olmamasına dikkat edin. · Çalışan anneler sütlerini sağdıktan sonra, kapağı ve şişesi 5 dakika kaynatılarak mikroplardan arındırılmış cam kavanozlarda saklanmalıdırlar. Anne sütü oda ısısında 6 saat buzdolabı rafında 24 saat, derin dondurucuda 6 ay değerini kaybetmeden bekletilebilir. Saklanan anne sütü hiç bir zaman kaynatılmamalıdır. Bu sütler kullanılmadan önce kavanoz içinde sıcak suda bekletilerek ısıtılmalıdır. Sütün sağılması sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar; · Küçük parmak göğüs duvarına dayalı ve diğer parmaklar açık bir şekilde memeyi alttan destekleyerek meme ucuna doğru yerleştirilir. İşaret parmağı kahverengi kısmının altında tutulur. · Baş parmak, meme üzerinde kahverengi bölgenin hemen üstüne yerleştirilir. · Baş ve işaret parmaklar alttaki dokuyu hissedecek şekilde hafifçe bastırılır meme dokusundaki küçük kalınlaşmalar yada parmakların arasında üzüm salkımı gibi hissedilen yapılar(süt havuzcukları) bulunmaya çalışılmalıdır. Bunlar genellikle kahverengi halkanın sınırları içinde ve meme başının altındadır. · Süt havuzcuklarından sütü boşaltmak için parmaklar arasında sıkma ve serbest bırakma tekniği uygulanır. Bu hareket düzenli tekrarlanmalı, hızı, basıncı, ritmi anne istegine ğöre ayarlanmalıdır. · Yeterli sütü boşaltabilmek için parmaklar memenin kahverengi kısmının etrafında hareket ettirilmelidir. Bu şekilde memede hazır bulundurulan süt kolayca boşaltılır. · Meme çok hassas bir doku olduğu için, sıvama şeklinde hareketlerden ve sert el hareketlerinden çekinilmelidir. · Genellikle 80-90 ml süt elde etmek için sağma işlemi için 15-20 dakika gerekir. Sağma işleminin başlangıcında süt hemen gelmeyebilir. Bu durumda anneler endişelenmemeli, işleme devam etmelidirler. Sağma tekniğini mükemmelleştirecek bazı ek bilgiler; · Sağma işleminden önce ılık bir duş alınması veya gögüse sıcak havlu konulması işlemi kolaylaştıracaktır. · Memeyi sıkıp bırakma tekniği uygulanırken, memenizin göğüs duvarına doğru nazikçe bastırınız. · Süt akışını arttırmak için, öne doğru eğilip, memeleri hafifçe sallamak size kolaylık sağlayacaktır. · Memenizi iki yandan hafifçe bastırınız. Bir elinizi düz olarak memenizin üzerine diğerini de yine düz olarak altına yerleştirip, ellerinizi hiç hareket ettirmeden, aynı anda sıkıştırma ve serbestleştirme tekniğini uygulayabilirsiniz. Parmaklarınızla memenin kenarından başlayarak meme ucuna doğru hafif dairesl hareketler yapmanız size yardımcı olacaktır. · Sıkıp bırakma tekniğini yukarıdaki hareketlerle beraber düzenli tekrarlayınız. · İki memedende gelen sütü eş zamanlı olarak ağzı geniş bir kaba sağabilirsiniz. Bunu yapmak için memelerinizi aşağıya doğru sarkıtmak, öne doğru eğilmek gerekiyor. Böylece memenin alt bölgelerinden de sütünüz boşalır. Sütün sağılacağı kabı dizlerinizin arasına koyun. Bu durumda ellerinizi daha rahatça kullanabilirsiniz 6-9 aylık bebekte beslenme:Yalnız anne sütü ile beslenen ek gıdalara en erken 4 aydan sonra başlanır. 4-6 ay arasında bebek teterli kilo alıyorsa yanlız anne sütü ile beslemeye devam devam ediniz ve ek besinlere 6 aydan sonra başlayınız. Bu dönemde çocuğunuza verdiğiniz ek gıdalara anne sütünün tamamlayıcısı olduğunu unutmayınız. Ek gıdalara geçişte, özellikle katı gıdaların verilmeye başlandığı dönemde bebekler dilleri ile besinleri itebilir. Bebeklerin istem dışı yaptığı bu hareket genellikle 6 aydan sonra düzelir. Bebeğiniz ek gıdaları sevmedi diye endişelenmeyiniz. Çocukların beslenme durumu en iyi kilo alişları ile değerlendirilir. Bunun için çocuğunuzu düzenli olarak sağlık kontrollerine götürünüz. |
EK BESİNLER
Çocuğunuzu değişik tatlara ve kıvamlara alıştıran, ileri yaşlar için kolay yeme alışkanlığı kazandıran, besleyici değeri yüksek besimlerdir. Bu dönemde verilecek ek besinler, meyve püresi, sebze püresi, muhallebi, yoğurt, peynir, reçel, bisküvi, ekmek, yumurta gibi yiyecekleri içerir. Ek besinler kaşıkla veya bardakla az miktarda başlanarak verilir, daha sonra öğün haline getirilir. Yeni deneyeceğiniz yiyecekleri çocuk aç iken alışık olduğu yiyeceklerden önce veriniz. Ek besinlerin hepsine aynı hafta başlamayınız. Yeni besinleri en az birer hafta aralıklarla çocuğunuzun beslenme programına ekleyiniz. Yeni verilecek yiyeceklerin alerji yapıp yapmadığına dikkat ediniz. Şüphelenilen gıda çocuğa verilmediği zaman belirtilerin geçip geçmediğini kontrol ediniz. Bebeğinize şekere veya reçele batırılmış yalancı meme vermeyiniz. Çocuğunuzun hoşlanmadığı önemli yiyecekleri 2-3 haftalık aralıklarla zaman zaman tekrar vermeyi deneyiniz. Bebeğinize vereceğiniz tüm yiyeceklerin temiz ve taze pişmiş olmasına dikkt ediniz. Ek gıdalara başladıktan sonra öğün aralarında bebeğinize su verebilirsiniz. 18. ayın sonuna kadar kaynatılmış su içiriniz. Meyve suyu ve püresi Elma, şeftali, üzüm, mandalina gibi meyvaların sular, tercihen püreleri 1 – 2 tatlı kaşığından başlanarak verilir ve yaval yavaş arttırılır. Hazırlanışı: Çocuğa ilk verilecek meyva mevsimine ğöre elma ve şeftalidir. Meyvalar iyice yıkanır, kabukları soyulur, cam rendede rendelenir. Günde bir veya iki kez öğün aralarında olmak üzere yarım muz veya orta büyüklükte bir meyva verilebilir. Meyva suyu ve pürelerine şeker eklenmemelidir. Meyva püreleri yoğur ile karıştırılarak bir öğün olarak verilebilir. Muhallebi: Bebeğiniz 4 – 6 aylıkta başlanır. Genellikle akşam öğünü olarak 18:00- 20:00 saatleri arasında verilir. Muhallebi pastörüze süt yada hazır mamalarla hazırlanabilir. Hazırlanışı: 1 su bardağı pastörüze inek sütü, yaklaşık 3 tatlı kaşığı pirinç unu, 2 tatlı kaşığı şeker ile yapılır.pirinç unu soğuk sütün bir kısmı ile iyice ezilir. Kalan süt eklenşr ve karıştırılarak pişirilir. İnmeye yakın şeker ilave edilir. Hazır mama (formül süt) ile hazırlanışı: 1 su bardağı su ve yaklaşık 3 tatlı kaşığı pirinç unu karıştırılarak su muhallebisi yapılır. Ateşten indirilir, hafif soğuduktan sonra 6 ölçek hazır mama toz halinde katılır. Gerekirse tel süzgeçten geçirilir. Sebze çorbası ve püresi 5-6 aylarda muhallebiye başladıktan 1-2 hafta sonra ancak iyi kilo alan bebeklerde muhallebiden önce genellikle öğle öğününde, 1-2 tatlı kaşığından başlanarak yavaş yavaş arttırılarak verilir. |
1. hafta (sebze çorbası): 4 su bardağı su, 2 orta boy havuç, 1 orta boy patates, 1 tatlı kaşığı pirinç konarak 45-50 dakika ağzı kapalı kapta pişirilir. Düdüklü tencerede pişireceksiniz 1 su bardağı su ile 15 dakika pişirmek yeterlidir. Tel süzgeç veya blenderden geçilir. Bu sulu çorba önce yarım çay bardağı ile başlanır, çocuğun isteğine göre yavaş yavaş arttırılarak verilir. Doyacak miktarda yiyebilene dek öğünler anne sütü ile tamamlanır.
2. hafta(basit sebze püresi): Yukarıdaki gibi daha az su ile ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağı konarak pişirilir. Hauvçlar patetesler tamamiyle ezilerek püre haline getirilir. 3. hafta (karışık sebze püresi): Mevsim sebzeleri eklenerek içerik zenginleştirilir. Küçük kaplarda 1-2 gün buzdolabında saklanabilir. Ancak yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, maydonoz, pazı vb.) günlük ilave edilmelidir. Yeşil yapraklı sebzeleri içeren çorbalar birkereden fazla ısıtılmamalıdır. Bebek 6-7 aylık olunca hazırlanan sebze püresine tepeleme bir çorba kaşığı kıyma (3 kez çekilmiş) eklenenebilir. YOĞURT Genellikle ikindi öğününün ek gıdası olan yoğurt, muhallebi yerine de verilebilir. Hazırlanışı: Süt kaynatılır, elin dayanabileceği sıcaklığa (40 c) kadar soğutulur. Bir litre süte, 1-2 çorba kaşığı süt içinde sulandırılmış bir çorba kaşığı yoğurt maya olarak eklenir ve yavaşça karıştırılır. Hareket ettirmeksizin sıcak bir yerde 4 saat bekletilir. Kahvaltı Çocuk yukarıdaki besinlere alıştıktan sonra kahvaltıya başlanır. Hazırlanışı: Hazır mama (formül süt) veye pastörize inek sütü, peynir, reçel yada pekmez ile hazırlanır. Tuzu çıkarılmış peynir ve reçel süt içinde ezilir ve karışıma ekmek içi katılır. Önce 1-2 tatlı kaşığı olarak başlanır ve giderek arttırılır. Bir yaşından önce bal verilmemelidir. Kahvaltıya arzu edilirse 1 çay kaşığı tereyağı eklenebilir. Kavaltı yarım ince dilim ekmek yerine 2-3 bisküvi ilede hazırlanabilir. YUMURTA Katı pişmiş bir yumurta sarısı çocuk kahvaltıya aliştırdıktan sonra (8. ayda) 1 çay kaşığı olarak beslenme programına eklenir, yavaş yavaş miktarı arttırılır. Bir hafta sonunda bebek tam bir yumurta sarısını yiyebilir.yumurta sarısı, alıştırma süresinde katı daha sonra kayısı kıvamına verilebilir. Alerjisi olmayan çocuklara yumurtanın beyazıda verilir. ET 7-8 aylarda tepeleme çorba kaşığı pişmiş kıyma veya orta boy ince bir biftek veya derisiz tavuk parçası sebze püresi hazırlanırken içine eklenir. TAHILLI ÇORBALAR Çocuğa değişik tatları öğretmek açısından 8. mercimek, yoğurt yayla, acısız tarhana çorbaları verilebilir. Köfte: Baharatsız olarak hazırlanmış ızgara köfte veya terbiyeli sebzeli köfteler 8. ayda verilebilir. Pilav, makarna ve dolmalar: 8. aydan sonra bebeklerin hareketleri artar. Kalori ihtiyaçlarını karşılamak için 8. aydan sonra pilav, makarna verilebilir. Sebze püresi yerine dolma verilebilir. BALIK(kılçıksız) 8. ayda öğle öğünlerinde püre şeklinde et yerine değiştirilerek verilebilir. KARACİĞER 8. ayda öğle öğünlerinde et ile değiştirilerek 15 günde birkez olmak üzere verilebilir. Hazırlanışı: Kuzu, koyun veya dana ciğeri kullanılır. Karaciğer az tuzlu suda haşlanır zarı çıkarılır ve püre şeklinde sebze püresinin içine eklenir. |
ÇAY
Besleyici değeri olmayan bu içeceğin çocuğun beslenmesinde yeri yoktur. Aksine diğer gıdaların ve özellikle demirin bağırsaktan emilmesini engelleyerek çocuğa zarar verebilir. 9-12 aylık bebekte beslenme: Bu yaşa kadar anne sütünün tamamlayıcısı olan ek besinlerin, bu dönemde çocuğunuz için “asıl besin” özelliği taşıdığını unutmayınız. Bu dönemde yetişkinler için pişirilen ev yemeklerinin çoğunluğu püreler halinde, az baharatlı, aztuzlu olarak bebeğe verilebilir. Bebeğin günde bir kez etli gıda alması yeterlidir. Çocuğunuzu bir yaşına aile ile birlikte meme iskemlesini sofraya yaklaştırarak yemek yemeye alıştırınız. Kendi kendisine yemesine fırsat tanıyınız. Bunun için sebze, meyva, köfte, patates vb. Yiyecekleri küçük parçalar halinde hazırlayarak önüne koyunuz. Bebeğinizi beslemeye başlamadan önce ikinizde oturun, sakin ve bebeği cesaretlendirecek biçimde onunla konuşun. Davranışlarınız ve konuşmalarınızla onu sıkmayın. Beslenmeye başlamadan önce onun ağzını açmasını bekleyin. Bebeğiniz kendi elleriyle / parmaklarıyla mamasını tutmak isteyebilir., ona bunu yapması için izin verin.yenme hızını bırakın bebeğiniz kendisi ayarlasın.herğün herşeyi yemek istemeyebilir. Sevmediği besinleri bir süre vermeyin, tekrar aynı besini bebek açken deneyin. Çocuğunuz için herzaman zevkli ve özenli bir yemek ortamı hazırlayınız. Her zaman yemeklerin soluk borusuna kaçma tehlikesi vardır. Böyle bir durum ile karşılaştığınızda hemen çocuğunuzu başaşağıya çevirin ve sırtına her iki kürek kemiği arasına kuvvetlice vurunuz. Böylece öksürük ile kaçan madde çıkar. Eğer bu başarılı olmazsa yüzünü yere çevirip, boğazını uyararak kusturunuz. Hiç bir zaman elinizi bebeğin boğazına sokmayınız.bu dönemde bebeklerin dişleri hergün temiz bir tülbentle silinmelidir. 7 Aylık Bebek İçin Örnek Menü Sabah uyandığında Anne sütü Sabah Anne sütü ve 6- 10 tatkı kaşığı muhallebi Öğle 6-10 tatlı kaşığı meyva veya sebze püresi ve anne sütü İkindi 6-10 tatlı kaşığı meyva püresi +bir çay bardağı yoğurt Akşam Anne sütü Gece 6-10 tatlı kaşığı muhallebi, anne sütü *Sabah muhallebi yerine kahvaltı verilebilir *Bebek isterse 9 Aylık Örnek Menü 06:00 – 06:30 Anne sütü 08:00 – 09:00 Kahvaltı1 çay bardağı meyva suyu (evde yapılmış) Yarım yumurta sarısı, 1 tatlı kaşığı peynir, 1tatlı kaşığı yağ, 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez, 4-5 bisküvi 12:00- 13:00 1 kase kıymalı veya tavuk etli sebze püresi+ anne sütü 16:00- 16:30 ikindi 1 kase yoğurt + yarım meyvanın püresi veya bisküvi 19:30- 20:30 Akşam 1 kase muhallebi + anne sütü 12 Aylık Örnek Menü Uyanınca Anne sütü Sabah Kahvaltı 1 çay bardağı şekersiz süt (120 ml) ½ kibrit kutusu peynir, 1 yumurta (gün aşırı), 1 tatlı kaşığı reçel veya pekmez , ½ ince dilim ekmek veya 2-3 adet bisküvi Ara 1 çay bardağı meyva püresi Öğle 5 –6 silme kaşığı kıymalı sebze püreleri (kıymalı dolma içleri, terbiyeli veya sebzeli köfteler, sebzeler, tavuk veya balık, kuru baklagil püreleri ikindi 8-10 yemek kaşığı yoğurt ekmek , evde yapılmış bir ince dilim kek veya 2-3 bisküvi Akşam 6 yemek kaşığı meyva püresi 8 –10 yemek kaşığı muhallebi veya öğlenin aynısı Anne sütü |
9. aydan sonra çocuğun temel besini olmaktan çıkan anne sütü 12 –15 ay arasında, en geç iki yaşında ve anne için uygun olan bir zamanda kesilmelidir. Anne sütü kesilirken ailenin diğer bireylerinin çocuk ile daha fazla ilgilenmesi ve anneye yardımcı olması gerekir. Çocuk 13 – 14 aylık olduktan sonra kendisi kaşık kullanmalıdır. Aile bireyleri ile sofraya oturan çocuğun ayrı bir tabağı olmalı ve neyi ne kadar tükettiğine dikkat edilmelidir.
En sık yapılan hatalardan biri çocuğu yemek sularıyla beslemektir.Hiçbir besleyici değeri olmayan bu beslenme biçimi uygulanmamalıdır. Bu dönemde çocuklar 4 öğün beslenmeli, temel besin gurupları; a) süt ve sütlü gıdalar b) etler, yumurta ve baklagiller c) sebze ve meyvalar. d) unlu ve nişastalı besinler, yeterli ve dengeli olarak tüketilmelidir. Dengeli Beslenme Listesi · Her gün en az su bardağı süt veya yoğurt verilmelidir. Çünkü bu besinler kemik gelişimi için önemli olan kalsiyumun en iyi kaynağıdır. İki kibrit kutusu peynirdede bir bardak sütteki kadar kalsiyum vardır. · Vücuttaki kan yapımında görevli olan DEMİR’in en iyi kaynağı olan tavuk ,balık, yumurta ve kuru baklagillerin bir veya birkaçından en az iki porsiyon bulunmalıdır. Yumurta, düzenli et yiyen çocuklara gün aşırı, diğerlerine her gün verilir. Yumurta rafadan veya katı pişmiş olarak sandviç içinde veya omlet şeklinde de tüketilebilir. · Meyva ve sebzeler, VİTAMİNLER açısından zengindir, ayrıca kalsiyum ve demir emilimine de yardımcıdır.bu yaşta çocuklara 3 – 4 porsiyon sebze ve meyva verilmelidir. Ancak çocuklar özellikle sebzeler konusunda çok seçicidir. Bu nedenle sebzelerin çorbalar, pilav,makarna, köfte ve börekler içine doğrudan konması veya yine pilav, makarna, köfte yanında ek olarak verilmesi sebzelerin daha zevkli ve kolay yenmesini sağlayabilir. Meyvaların kabuklu olarak yenmesi bu yaş gurubunda sık rastlanan kabızlık sorununa yardımcı olur. 1 porsiyon = 5 – 6 yemekkaşığı sebze yemeği 1 porsiyon meyva = 1 orta boy meyva = ¾ su bardağı meyva suyu Vücudun esas enerji kaynağı olan ekmek ve diğer unlu nişastalı yiyeceklerden günda en az 6 porsiyon yenmesi gerekmektedir. Belirlenen bu miktarın 3 porsiyonu 3 dilim ekmek, diğerleri çorba, pilav, makarna, patates,börek vb. şeklinde verilebilir. 1 porsiyon = 5-6 yemek kaşığı pilav/ makarna veya 1 dilim ekmek Çocuklarda mümkün olduğu kadar erken dönemde kendi kendilerine çatal kaşık kullanarak yemeleri öğretilmelidir.ilk yaşta çocuklarda çiğneme ve yutma işlevlerinin gelişimi tamamlanmamıştır. Bu nedenle besinler yumuşak bir şekilde verilmelidir. Sert ve taneli besinler kolayca soluk borusuna kaçarak boğulmaya yol açabileceği için verilmemelidir. Fındık fıstık, kabak veya ay çekirdeği ve kurubaklagiller solunum yollarına en sık kaçan maddelerdir. Çocuklara çay kahve veya kola verilmesi içerdikleri uyarıcı maddeler nedeni ile onları aşırı sinirli yapar. En iyisi bu içecekleri çocuğa hiç tattırmamaktır. Her çeşitşeker çocuklara sık verilmemesi gereken yiyeceklerdendir. Yemek aralarında çocuğa şeker vermek iştahı kapatarak yetersiz beslenmesine yol açtığı gibi ilerde görülen diş çürüklerinin de önde gelen nedenidir. Bu dönemde çocuklar ağız ve diş sağlığı konusunda eğitilmelidirler. 1.5 – 2 yaşına gelen her çocuk bir diş fırçasına sahip olmalıdır. Bu yaşta henüz diş macununa gerek yoktur. Diş macunu kullanmaya 3. yaştan sonra başlanabilir. 2 Yaş Çocuk İçin Örnek Menü Sabah 1 çay bardağı süt veya meyva suyu (evde yapılmış taze) 1 kibrit kutusu peynirveya 1 yumurta (haftada iki kez) 1 tatlı kaşığı yağ veya 5 adet çekirdeği çıkarılmış zeytin 2-3 tatlı kaşığı reçel, bal veya pekmez 1 orta dilim ekmek,domates |
Ara 1 porsiyon meyva
Öğle 1 köfte kadar haşlama veya ızgara et, tavuk, balık veya sebzeli köfte, kıymalı kabak dolması, kuru baklagil yemekleri 4 yemek kaşığı sebze yemeği 3-4 yemek kaşığı pilav yada makarna 1 çay bardağı yoğur veya süt İkindi 1 çay bardağı meyva suyu veya 1 çay bardağı süt, (sabahki sütün yerine) 4-5 adet bisküvi veya 1 dilim ekmek Akşam 1 kase çorba (mercimek,tarhana, yayla ) 4 yemek kaşığı sebze yemeği 1 çay bardağı yoğurt 3-4 yaş için örnek menü: Sabah 1 çay bardağı süt veya meyva suyu 1 kibrit kutusu peynir veya bir yumurta (haftada 2-3 kez) 1 tatlı kaşığı yağ veya 5 adet çekirdeği çıkarılmış zeytin,1domates 2-3 tatlı kaşığı reçel, bal veya pekmez 1 orta dilim ekmek Ara 1 orta boy meyva veya 1 çay bardağı süt (kahvaltıdaki sütün yerine) Öğle 1 köfte kadar et, tavuk veya balık 4-5 yemek kaşığı pilav, makarna veya patetes püresi 1 çay bardağı yoğurt İkindi 1 çay bardağı meyva suyu 4-5 adet bisküvi veya kraker Akşam 1 kase çorba ( mercimek, tarhana, yayla) 4-5 yemek kaşığı sebze yemeği 1 çay bardağı yoğurt 1 orta dilim ekmek 5 Yaş ve üstü için örnek menü: Sabah 1 çay bardağı süt veya meyva suyu (evde yapılmış taze) 1 kibrit kutusu peynir veya 1 yumurta (haftada 2-3 kez) 1 tatlı kaşığı yağ veya 5 adet çekirdeği çıkarılmış zeytin 1 domates 3 tatlı kaşığı reçel, bal veya pekmez 2 orta dilim ekmek Ara 1 porsiyon meyva Öğle 1 köfte kadaret, tavuk veya balık 5-6 yemek kaşığı sebze yemeği 5-6 yemek kaşığı pilav veya makarna 1 çay bardağı yoğurt 1 orta dilim ekmek 1 kase salata İkindi 1 çay bardağı süt veya meyva suyu 1 dilim kek veya poğaça Akşam 1 kase çorba (mercimek, tarhana, yayla) 5-6 yemek kaşığı sebze yemeği 1 çay bardağı yoğurt 2 orta dilim ekmek 1 kase salata |
Gebelikte beslenme:
Beslenmenin gebeliğin seyrinde ve sonucunda çok büyük etkileri vardır. Hamile olsun ya da olmasın kişinin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesinin temelinde doğru ve yeterli beslenme yatar. Hamile kadınlarda beslenme ayrı bir öneme sahiptir. Gelişmekte olan bebeğinizin gereksinimlerini karşılamak ve onun sizin dışınızdaki yaşama yeterli olarak hazırlanmasını sağlamanın dışında rahat ve sorunsuz bir hamilelik ve lohusalık dönemi geçirmek için de doğru beslenmeniz gerekir. Ciddi beslenme bozukluğu olan kadınlardan doğan bebeklerin sonraki yaşamlarında problemler yaşadığı bilinmektedir. Hamilelik süreci temel besin kaynakları olan karbonhidrat, protein, yağlar ile vitamin ve mineral gereksinimlerinin arttığı bir dönemdir. Buna bağlı olarak gereksinim duyduğunuz kalori miktarında da bir miktar artış söz konusudur. Ancak bu artış hiçbir zaman aşırı yemenizi gerektirecek kadar değildir. Gebe olan ile olmayan kadınlar arasındaki kalori gereksinimi farkı sadece 300 kaloridir ve bu her öğünde 1-2 kaşık fazla yenilerek karşılanabilecek bir farktır. Önemli olan fazla miktarda yemek ve kilo almak değil, gerekli olan maddeleri dengeli ve yeterli miktarda almaktır. Zaman zaman hamile kadınların ellerine diet örnekleri verildiğine ve örneğin hergün 3 tane köfte, 2 tane yumurta, 5 bardak süt gibi önerilerde bulunulduğuna tanık oluyoruz. Bu uygulamaların hiçbir bilimsel geçerliliği olmadığı gibi sadece göz boyamaya yöneliktir. Ancak bir beslenme uzmanı tarafından ayarlanmış doğru ve dengeli dietler her durumda gerekli olmamakla birlikte zaman zaman özel şartlarda yararlı olabilir. Tekrar belirtmek gerekirse hamilelikte eskilerin deyimi ile iki canlı olduğun için fazla yemelisin sözü doğru değildir. Önemli olan dengeli ve düzenli beslenmektir. Gebeliğin erken dönemlerinde bulantı ve kusma sorunu yaşayan ve bu nedenle yeterli şekilde beslenemeyen ve hatta kilo kaybeden anne adaylarına sıklıkla rastlamaktayız. Daha önceden ciddi bir beslenme bozukluğu ve gebeliğin erken dönemlerinde aşırı kilo kaybı yoksa bu durum gelişmekte olan bebek tarafından kolaylıkla tolere edilebilir. Ancak bulantı ve kusmalara bağlı ciddi beslenme bozukluğu yaşayan ve nerdeyse hiçbirşey yiyip içemeyen anne adaylarının hastaneye yatırılarak damar yolu ile beslenmesi gerekli olabilir ancak bu son derece nadir karşılaşılan bir durumdur. |
Öğün sayısı
Hamilelikte beslenme söz konusu olduğunda ilk planda önerilen günlük öğün sayısında değişikliğe gidilmesidir. Hamile olmayan kişilerde önerilen günde 3 öğünün bu dönemde 5'e çıkarılması yararlıdır. Bu hem erken dönemdeki bulantı ve kusmalar ile baş etmeye yardımcı olur hem de son dönemlerde yaşanan yanma ve şişkinliği azaltır. Üç temel ve iki hatta gerekirse üç ara öğün hamilelikteki uygun öğün şeklidir. Fast food Fast food olarak tabir edilen diet şekli genel olarak besin değeri fazla olmayan ancak kalorisi yüksek bir tarzıdır. Yüksek oranda yağ ve katkı maddesi içerdiğinden hamilelikte önerilmez. Beslenme söz konusu olduğunda gerekli miktar ve kullanılabilecek miktar deyimleri önemlidir. Gerekli miktar normal fonksiyonu sürdürebilmek için alınması gereken en düşük miktarı belirtir. Kullanılabilecek miktar ise ortalama gereksinimin kişilere ve toplumlara uyarlanmış standardize edilmiş miktarlardır. Enerji ve Kilo Artışı Gebelikte kalori 3 nedenden dolayı gereklidir. Bunlar gebeliğe bağlı yeni dokuların yapımı, bu dokuların idame ettirilmesi ve gebe vücudun hareketi için gerekli olan enerjinin sağlanmasıdır.Gebe bir kadın gebe olmayana göre günde yaklaşık fazladan 300 kaloriye ihtiyaç duyar. Bu da yaklaşık %15'lik bir artış yani 2300 kalori/gün'dür. Günlük kalori gereksinimindeki artış sadece %15 iken bazı maddelerin gereksinimindeki artış 2 katına kadar çıkabilir. Bu durum fazla beslenmenin değil dengeli beslenmenin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Gebelikteki kalori tüketimi ilk 3 ayda en az düzeydeyken bu dönemden sonra hızlı bir artış gösterir. İkinci 3 ayda bu kaloriler başlıca plasenta ve embryo gelişimini karşılarken son 3 ayda ise temel olarak bebeğin büyümesine harcanır. Normal sağlıklı bir kadında tüm gebelik boyunca önerilen kilo artışı 11-13 kg'dır. Bu 11 kilonun 6 kilosu anneye, 5 kilosu ise bebeğe ve ona ait oluşumlara (plasenta, amniyon sıvısı) aittir. Karbonhidratlar Vücudun kalori gereksinimi 3 temel enerji kaynağı olan proteinler, yağlar ve karbonhidratlardan sağlanır. Eğer karbonhidratlar yetersiz alınırsa vücudunuz enerji sağlamak için proteinleri ve yağları yakmaya başlar. Böyle bir durumda 2 sonuç ortaya çıkabilir. Birincisi bebeğinizin beyin ve sinir sitemi gelişimini sağlayacak yeterli protein olmaz, ikincisi ise ketonlar ortaya çıkar. Ketonlar yağ metabolizmasının ürünü olan asitlerdir ve bebeğin asit baz dengesini bozarak beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilirler. Bu nedenle hamilelikte karbonhidrattan fakir diyet önerilmez. Pirinç, un, bulgur biri kompleks karbonhidrat kaynakları anne için enerji kaynağı olmanın yanısıra B grup vitaminleri ve çinko, selenyum, krom, magnezyum gibi eser elementleri bol miktarda ihtiva ederler. Karbonhidratlar fazla miktarda tüketildiğinde ise bebek açısından ekstra bir yarar sağlamadıkları gibi sadece anne adayının aşırı kilo almasına neden olurlar. |
Protein
Proteinler hücrelerin temel yapı taşlarıdırlar ve amino asit denilen yapılardan oluşurlar. Doğada toplam 20 çeşit amino asit vardır. Amino asitlerin bir kısmı vücutta diğer maddelerden üretilebilirken esansiyel amino asit adı verilen 8 tanesi vücutta üretilemez ve mutlaka besinler yolu ile dışarıdan alınmaları gerekir. Hayvansal proteinler bu 8 amino asidin tümünü de içerdiğinden komplet proteinler olarak adlandırılırlar ve beslenmede son derece önemlidirler. Proteinleri saç telinden tırnağa kadar vücutta bulunan tüm hücrelerin yapı taşı oldukları gibi beyin ve sinir sisteminin gelişimi içinde yaşamsal öneme sahiptirler. Bu nedenle hamile kadınarın günde 60-80 gram protein almaları önemlidir. Proteinin ana kaynağı hayvansal gıdalardır. Et, kümes hayvanları ve balık komplet proteinler içerirler. Bunun yanısıra süt ve süt ürünleri de hayvansa protein gereksiniminin karşılanması açısından yeterli olabilir. Süt ve süt ürünleri Gebe bir kadın güçlü kemikler ve dişler için bebeğe gerekli olan kalsiyum ve diğer elementleri sağlamak maksadıyla en az 1-2 bardak süt içmelidir. D vitamini takviyeli sütler varsa bu çok daha iyi olur.Gaz ve hazımsızlık nedeni ile (laktoz intoleransı) süt içilemeyen durumlarda bunun yerine peynir ya da yoğurt yenebilir. Kalsiyum alımının yetersiz olmasi durumunda dışarıdan verilecek ilaçlar ile destek sağlanabilir. Et, balık, kümes hayvanları, yumurta, kurubaklagiller Bu gıdalar vitamin ve mineral yanında protein de sağlarlar. Gebe kadında ve bebeğinde doku gelişimi ve yeni doku oluşumu için protein şarttır. Bu tür gıdalardan günde 3 öğün alınmalıdır.Baklagiller öğünün protein değerini arttırmak için peynir, süt ya da etle birlikte alınabilir. Yağlar ve tatlılar Bu grup gıdalar margarin, tereyağ, şekerlemeler, tatlılar, hafif ,içkiler snack tabir edilen gıdalar, salata sosları, bitkisel yağlar gibi besinleri içerir. Bu türden gıdalar öğünlerde tek başına alınmamalı sadece kalori açığını gidermek için yenmelidir. Vitamin ve mineral desteği, demir ve folik asit Hamile kadınlara pekçok vitamin ve minerali içeren ilaçları vermek rutin ancak gerekliliği hala daha tartışılan bir uygulamadır. Dengeli ve doğru beslenen hamile bir kadında dışarıdan vitamin desteği şart değildir. En iyisi vitamin ve mineralleri doğal gıdalar ile almaktır. Düzgün beslenildiği taktirde medikal desteğe gerek olmaz. Ancak demir ve folik asit bu durumun istisnasıdır. Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için kilit öneme sahip olduğundan hamile kalmadan önce alınmaya başlanması gerekir. Gebelikteki artmış demir gereksinimi doğal yollardan karşılanamaz. Bu nedenle özellikle gebeliğin 2. yarısından sonra dışarıdan verilen demir ilaçları ile destek yapılır. Türk toplumunda demir eksikliği anemisi çok sık görüldüğünden gebeliğin başında yapılan kan sayımında anemi saptanması durumunda gebeliğin en başından itibaren desteğe başlanabilir. Gebelikte demir kullanımının bir başka önemi de kansızlık olmasa dahi hem anne adayının hem de bebeğin demir depolarını yeterli şekilde doldurmak için gerekli olmasıdır. Su Su hamilelikte alınmasına özel önem gösterilmesi gereken belki de en önemli besin maddesidir. Tuz Geçmişte gebelikde tuz tüketiminin kısıtlanmasının gerektiği düşünülmekteydi. Günümüzde ise bunun gerekli olmadığı normal miktarda gıdalar ile alınan tuzun yeterli olduğu ve kısıtlamaya gidilmemesi gerektiği kabul edilmektedir.Hamile bir kadın günde 2 gram tuz almalıdır. Yetersiz ya da aşırı tuz alımı anne adayının sıvı elektrolit dengesini olumsuz şekilde etkiler Vejeteryan diet Sakıncalı olmakla birlikte belirli kurallara uyulmak kaydıyla gebelik sırasında vejeteryan diete devam edilebilir. |
Sporcularda beslenme
Beslenme Uzmanı olarak yaşamımı sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli spor yaparak sürdürüyorum. Gün aşırı 1 saat ısınma, yürüyüş ve ağırlık çalışmaktayım. Ve böylece daha rahat yemek yiyebilmekteyim. Ancak her zaman olduğu gibi her şeyin doğal ve sağlıklı olmasından yanayım. Spor salonlarında gördüğüm dehşet verici yapılan hatalı beslenme, vitamin, protein tozlarını insanların gelişigüzel kullanımlarını gördükten sonra bu yazımı yazmayı karar verdim. Spor yapan bireyler üst düzey performansı sağlamak için daha iyi beslenmenin yollarını aramaktadır. Bu yüzden ellerine geçen her yeni üründen medet ummaktadır. Aslında düşünüldüğünde elit sporcuların çoğu ecelleri ile değil kalp krizi veya bir sağlık sorunu ile ölmüşlerdir. Nedeni doping veya gelişigüzel performans arttırıcı kullanmak ve yetersiz ve dengesiz beslenmedir. Bu nedenle bilinmesi gereken en önemli nokta; spor yapan bireylerin spor yapmayanlarla aynı besin öğelerine farklı miktarlarda gereksinim duyulduğudur. Çünkü spor yapmakla beraber bireylerin enerji gereksinimleri artmaktadır. Bu durum sporcu sağlığının korunmasını sağlayacak diğer besin öğelerinin de gereksiniminin artması anlamına gelmektedir. Sporcu beslenmesindeki temel farklılıklar; sıvı kaybını karşılamak için yeterli sıvı desteğinin sağlanması, çalışan kasların artan enerji gereksinimini karşılamak için besin öğelerine özellikle de karbonhidratlara olan ihtiyacın artmasıdır. Çünkü yoğun egzersizlerde karbonhidratlar kaslarda enerji deposu sağlayarak daha uzun süre egzersizin yapılmasını sağlamaktadır. Ancak egzersizin yoğunluğu az ve daha uzun süreli aktivite yapmak istersek yağların enerji oluşumuna etkisi daha fazla olmaktadır. Enerji depolarını uygun bir şekilde depolamazsak; aşırı yorgunluk, bitkinlik, ani baş dönmesi ve sırtta terleme ile kendini gösteren bir sporcu terimi olan ‘duvara çarpma’ sendromu kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle sporun çeşidi, yoğunluğu, antrenman sıklığına göre beslenme planı da değiştirilmelidir. Sporcular egzersize bağlı artan besin öğelerini karşılamak için daha fazla yemek tüketmekte böylece vitamin ve mineral gereksinimlerini de karşılayabilmektedir. Bu nedenle sporcuların vitamin ve mineral desteğine ihtiyaçları bulunmamaktadır. Fakat bazı durumlarda sporcular vitamin ve mineral kullanabilmektedir. Bunlar; enerji kısıtlaması yaparak beslenenler ( balerin, jimnastik, aerobik vb… sporcular) ağırlık kaybı için hatalı yöntemler uygulamaya çalışan kişiler (halter, güreş, boks ve vücut geliştirme sporu yapanlar) yeme davranışı bozukluğu olanlar (balerin, jimnastik, atletizm sporu yapan kadın sporcular) ve beslenmelerinde en az bir yada daha fazla besin grubundan çeşitli besin tüketmeyenler… Bu gibi durumlarda uygun vitamin tableti seçilmeli, tek bir vitamin veya mineral içeren tabletlerden uzak durulmalıdır. Yeterli sıvı alımı kuvvet, dayanıklılık ve aerobik kapasiteyi olumlu yönde etkilemektedir. Çünkü terle meydana gelen sıvı kaybını eğer yerine koyamazsanız aşırı sıvı kaybı ile yapacağınız spor aktiviteyi yarım bırakmak durumunda kalırsınız. Sıvı kaybı kasın kasılmaya dayanıklılık süresini azaltmaktadır. Bu nedenle spor yaparken susama duygusu gelişmeden düzenli sıvı alımı yapmalısınız. Spordan 2 saat önce 500 ml, spor sırasında her 15 dakikada bir 250 ml, egzersiz sonrasında 500 ml sıvı alımı yeterlidir. Sporcu içecekleri, taze sıkılmış meyve suları, su en iyi sıvı seçimleridir. |
Sporcu beslenmesinde önemli uyarılar
Spor yaparken kilo kaybınızın haftada ortalama 0.5-1.0 kg arasında olmasına özen gösterin. Spor yaparken performansın değerlendirilmesi için vücut ya ve kas kitlesi oranlarının tespit edilmesi gerekmektedir. Terleme ve aç kalarak kilo kaybı yapmak isteyip, birde buna spor eklenecek olursa vücutta ciddi organ hasarları oluşabilmektedir. Spor yaparken gaz yapıcı ve barsakta kalış süresi uzun besinlerden uzak durulması gerekmektedir. Bunlar: Kızartmalar, kuru baklagiller, kuru yemişler, kuru meyveler, acılı ve baharatlı yiyecekler, çiğ ve gaz yapıcı sebzeler ( lahana, karnabahar, pancar, turp vs…) Spor yaparken su tutucu yiyeceklerden uzak durmak gerekmektedir. Bunlar çok tuzlu yiyecekler, kaşar, tulum peyniri, zeytin, et suyu, hardal, turşu, ketçap, patates cipsi, tüm konserve yiyecekler, tere yağı, kuru yemişler, kakao, hazır salata sosları, et sosları ve hazır çorbalardır. Spor öncesinde sindirimi kolaya besinler seçilmelidir. Bunlar kabuksuz meyveler, meyve kompostoları, kepekli ekmek ve yanına biraz peynir, tuzsuz ayran ve birkaç adet kraker, meyveli yoğurt, kuru kayısı, az şekerli sütlü tatlı, az yağlı ve şekerli kek en iyi seçimdir. Spordan en az 2 saatten önce yemek yenilmelidir. Eğer spordan hemen önce yemek yenilirse bulantı, kusma ve sindirim problemleri oluşur. Özellikle yağlı besinlerden uzak durmak gerekir. Çünkü yağlı besinler mideyi geç ter eder ve kişinin kendini hantal ve ağır hissetmesine neden olur. Spor bittikten sonra glisemik indeksi yüksek besin tüketmek gerekir. Örneğin muz yemek çok yararlıdır. Günde 3 ana ve 2 ara öğün beslenilmelidir. Öğün atlamamaya dikkat etmek gerekir. Bütün besin gruplarından besin seçilmeli ve aynı öğünde bu besinler tüketilmelidir |
Osteoropoz ve beslenme
Osteoporoz düşük kemik kitlesi ve kemik dokusunun zarar görmesi sonucu gelişen kemik kırılganlığının ya da kırıklarının artması sonucu kemik sağlığının bozulmasıdır. Önemli bir halk sağlığı sorunu olan osteoporozun Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre menopoz sonrası kadınlar arasındaki z görülme sıklığını %30 olarak bildirmiştir. Amerika’da her yıl 1,3 milyon osteoporoza bağlı kırık vakaları olduğu bildirilmiştir. İngiltere’de Ulusal düzeyde yapılan araştırmalarda her 4 kadından birinin düşük kemik yoğunluğuna sahip olduğu ve bu kadınların aşikar olarak osteoporoza bağlı kırıklara meyilli oldukları saptanmıştır. Yine İngiltere’de her yıl 66.000 kalça çıkığı vakasının olduğu, bunların %90’ının 50 yaşın üstündeki kişilerden oluştuğu, %80’inin kadın olduğu, 70 yaşına gelen hemen her 2 kadından birinde de bir kırık hikâyesi olduğu rapor edilmiştir. Osteoporoz sıklığı Hollanda’da, 45 yaş üstü erkeklerde 1/3, 60–80 yaş arası kadınlarda 1/4, 80 yaş üstü kadınlarda ise 1/2 olarak belirtilmiştir. Batı toplumlarında osteoporoz sıklığının bu kadar yüksek oluşu, genetik eğilim yanında yetersiz ve dengesiz beslenme ve fiziksel aktivitenin azlığı ile açıklanmaktadır Osteoporozdan korunmanın genel ilkesi Çocukluk ve ergenlik döneminde kemik yoğunluğunu mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmayı, Yaşamın ileri dönemlerindeki kemik kaybını azaltmayı, amaçlamaktadır. Osteoporozun oluşumunda etkili olan besin öğeleri Kalsiyum başta olmak üzere D vitamini, protein, sodyum, kafein ve alkol gibi beslenmeye ilişkin öğelerin osteoporozun oluşumunda etkili oldukları bilinmektedir. Bu öğelerin osteoporozun oluşumundaki etki mekanizmalarını sizler için araştırdım. Kalsiyum Kalsiyum, vücutta iskelette bulunmanın dışında, hücre içi ve dışı sıvılarda bulunur ve birçok enzimatik reaksiyonda da rol alır. Yeterli kalsiyum alımı sadece osteoporozun önlenmesi ve tedavisi için değil, aynı zamanda hipertansiyon, kolon ve rektum kanseri, böbrekte oluşabilecek rahatsızlıklar gibi bazı hastalıkların riskinin düşürülmesi içinde gereklidir. Kemik kitlesinin maksimum düzeye erişmesi esas olarak genetik kontrol altındadır. Bununla beraber diyette yetersiz kalsiyum alımının veya kalsiyum emilimindeki yetersizliğin ya da barsaklardan kalsiyum kaybı olan kişilerin kemik yoğunluklarını maksimum düzeye ulaştıramadıkları saptanmıştır. Yetersiz kalsiyum alımından en çok ergenler ve yaşlılar zarar görür. Ergenlik dönemi kemik sağlığı açısından en önemli ve kritik dönemlerden biridir. Çünkü bu dönemde alınan yeterli kalsiyum ile kemik kitlesi maksimum düzeyine ulaşabilmekte, erişkinlik döneminde kemik kitlesi korunabilmekte ve menopoz sonrası dönemde ise kemik dokusunun kaybı yavaşlatılabilmektedir. Yapılan çalışmalar, kalsiyum eksikliğinin ancak 20 yaşına kadar giderilebileceğini, bundan sonra alınan kalsiyumun sadece kemik hacminin korunmasına yardımcı olacağını ortaya koymuştur. Bu saptamalarla ergenlik döneminin önemi bir kez daha vurgulanmıştır. Amerika Besin Öneri Komitesi (RDA) bu gereksinimi 1300 mg/gün olarak tartışırken, bazı güncel çalışmalarda aynı gereksinim 1500 mg/gün olarak belirtilmektedir. Belirlenen seviyenin (1200-1500 mg/gün) altında kalsiyum tüketimi olan ergenler, yaşamın ileri dönemlerinde gereksinim duyacakları iskelet hacmine sahip olamayacaklardır. 1300 mg/gün kalsiyumu günde 1 su az yağlı bardağı süt, 1 su bardağı az yağlı yoğurt ve 2 kibrit kutusu sert peynir ile karşılayabilirler. Bunun dışında kılçıklı balık, badem, ceviz, koyu yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, roka, maydanoz vs…), kuru baklagiller ve pekmez diyetin kalsiyum destekleyicileridir. Kalsiyum gereksinimi yaşamın her devresinde farklıdır. Gereksinimin en fazla olduğu dönem büyümenin hızlı olduğu çocukluk ve ergenlik dönemi ile gebelik ve emziklilik dönemleridir. Kalsiyum gereksinimi açısından menopoz sonrası dönem ayrı bir önem taşır. Amerika Ulusal Tıp Enstitüsü, 50 yaşın üstündeki kadınlar için kalsiyum gereksiniminin 800 mg/gün’den 1200 mg/gün’e çıkarılmasını önermiştir. Yine Amerika’da Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün kalsiyum gereksinimi konusunda yaptığı toplantısında, kalsiyum gereksinimi, hormon yerine koyma tedavisi alan kadınlar için 1000 mg/gün, almayanlar için 1500 mg/gün olarak belirlenmiştir. Bu gereksinim Amerika Tıp Enstitüsü, İngiltere Osteoporoz Derneği tarafından da desteklenmiştir. Süt ürünleri kalsiyumun en zengin ve biyoyararlılığı en fazla olan kaynaklarıdır. Yoğurt, laktaz eksikliği olan kişilerde bile iyi tolere edilir ve her yaş grubu için sağlıklı bir seçenektir. Çocuklar tarafından sevilerek yenen dondurma da kalsiyum için iyi bir kaynaktır. Pekmez, susam , yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuru yemişler ve kurutulmuş meyveler kalsiyumun iyi kaynakları arasında olan besinlerdir. Tahıllar ve etlerin kalsiyum içeriği düşüktür. Kalsiyumun emilimini gastrik asit ile diyette yeterli miktarda bulunan vitamin D, laktaz, bakır ve florid’in olumlu etkilediği, fitat, okzalat, nişasta olmayan polisakkaritlerin üronik asit ve diğer bileşenlerinin ise olumsuz etkilediği bilinmektedir. Olumsuz etkileyen öğeler, barsakta kalsiyumla birleşerek çözünemeyen kompleksler oluşturmakta ve kalsiyumun biyoyararlılığını düşürmektedir. Bu olumsuzluktan en çok tahıllar ve sebzeler gibi bitkisel besinler etkilenmektedir. Örneğin ekmekteki kalsiyumun emilimi içerdiği fitattan, ıspanaktaki kalsiyumun emilimi de içerdiği okzalattan dolayı diğer yeşil sebzelerdekinden daha düşüktür. Bu nedenle süt, yoğurt, peynir ve ayran çok kaliteli kalsiyum kaynaklarıdır. |
Vitamin D
Vitamin D’nin aktif formu olan 1,25 dihidroksi vitamin D, kalsiyumdan sonra kemik sağlığı üzerine etkili olan bir diğer önemli öğedir. Vitamin D eksikliğinde kan kalsiyum düzeyinde azalma, kemik mineralizasyonunda bozukluklar görülür. Vitamin D eksikliği daha çok yaşlıları, eve bağımlı kişileri ve siyah ırktan olanları etkiler. Bu kişiler doğal olarak güneş ışınlarından sınırlı yararlanırlar. Bu nedenle de osteoporoz riski taşırlar. Fransa’da çok yaşlı osteoporotik 3270 kadın üzerinde yapılan çalışmada: Vakalara 18 ay süreyle günde 1200 mg kalsiyum ile 800 IÜ D vitamini verilmiş. Çalışmanın sonucunda kadınların kemik yoğunluğu kayıplarında gerileme ve kemik kırıkları görülme sıklığında azalma olduğu görülmüştür. Vitamin D’nin esas kaynağı güneşin ultraviyole ışınlarıdır. D vitaminini besin kaynakları sınırlıdır. Yağlı balıklar D vitamininin en zengin kaynağı iken, karaciğer, yumurta sarısı, et, balık, tereyağı gibi hayvansal besinler de iyi kaynakları arasında sayılır. Ayrıca vitamin D ile zenginleştirilmiştir süt ve margarin gibi besinler de D vitamininin iyi kaynağı olarak kabul edilir. Protein Yeterli protein alımı yağsız vücut kitlesinin özellikle de kas sistemin korunması için gereklidir. Normal diyet koşullarında, diğer bir deyişle dengeli bir diyetle alınan proteinin kalsiyum emilimine herhangi bir şekilde etkisi yoktur. Ancak diyet proteinin artması halinde böbreklerin süzme hızı artar, kalsiyumun geri emilimi azalır ve böylece idrarla kalsiyum atımı artar. Protein fazlalığına bağlı olarak vücudun artan asit yükü de bu olaya eşlik eder. Sonuç olarak, teorik bilgilere ve araştırmalardan elde edilen verilere dayanarak, her ne şekilde olursa olsun protein fazlalığından kaçınılması önerilmektedir. |
Sodyum (sofra tuzu)
Sodyum osteoporozun oluşumundaki önemli etkenlerden biridir. Diyet sodyumu idrarla atılan kalsiyumun belirleyicisidir. Kemik sağlığı için diyetle alınan sodyum, kalsiyumun kendisinin alımı kadar önemlidir. Fazla sodyum alımı, kalsiyum balansını negatif olarak etkilemektedir. Çünkü sodyum kaçınılmaz bir şekilde idrarla kalsiyum kaybını şiddetlendirmektedir. Diyetle ne kadar çok sodyum alınırsa, idrarla o kadar çok kalsiyum atılmaktadır. Öneri: Salamura edilmiş besinler, turşu, hazır besinler, tuz ilave edilmiş soslar ve yemekler, cips vb… besinlerden uzak durulmalıdır. Kafein Kafein idrarla kalsiyum atımını arttırarak negatif kalsiyum dengesine yol açmaktadır. 75-100 mg kafein içeren 1 fincan kahvenin idrar kalsiyum atımında 4 mg’lık bir artışa neden olduğu belirlenmiştir. Çay ve kolalı içeceklerin, kafein içeriklerinden dolayı, kemik sağlığı üzerine, kahveye benzer etki yapabilecekleri düşünülmektedir. Bu nedenle, genelde kadınların kalsiyum alımının yetersiz olacağı varsayımıyla özellikle menopoz sonrasında çay, kahve ve kolalı içeceklerin sınırlandırılması önerilmektedir. Öneri: Günde 5 fincan açık limonlu veya 5 fincan yeşil çayı geçmemeli, günde 2 fincan kafeini alınmış kahvenin üzerinde tüketilmemelidir. Alkol Alkolün kemikler üzerine toksik etki ve kemik yapısını bozduğu bilinmektedir. Aşırı alkol kullanımının özellikle kalça kırık risklerini arttırdığı belirlenmiştir. Buna karşın az veya orta derecedeki alkol tüketiminin plazma östradiol seviyesini arttırarak kemik kitlesi üzerine olumlu etki yaptığı tahmin edilmektedir. Öneri: Kemik sağlığı açısından aşırı alkol tüketiminden kaçınılması veya hiç içilmemesi, içiliyorsa 2 kadeh şarap veya 500 ml bira veya 1 duble (50-75 ml) rakı sınırlandırılması yapılmalıdır. Ancak alkol tüketimi yoksa kesinlikle alkolle tanışılmamalıdır. Beden kitle İndeksi İnce yapılı kadınlarda, şişman olanlara göre osteoporoz görülme sıklığı daha yüksek bulunmuştur. Menopoz döneminde BKİ’nin 25 hatta 27’ye doğru kaymasının osteoporoz riskini azaltma da yararlı olduğu bildirilmektedir. Öneriler Yeterli veya önerilen miktarda kalsiyum tüketin. Bunun için günde 2 su bardağı kadar süt veya yoğurt 2 kibrit kutusu kadar peynir yemeye özen gösterin Güneş ışınlarından uygun şekilde ve düzenli olarak yararlanarak Vitamin D gereksiniminizi karşılayın. Fazla protein tüketiminden kaçının. Diyetinizin protein miktarını günlük enerjinin %8-12’si olacak şekilde ayarlayın. Fazla sodyum alımından sakının. Günlük sodyum alımınızı 4-5 gramla sınırlamaya çalışın. Kafein alımınızı sınırlayın. Bunun için günde neskafe olarak 2-3 su bardağı veya kupa, Türk kahvesi olarak 2 fincandan fazlasını içmeyin. Yine çay ve kola gibi diğer kafeinli içecekleri de sınırlı tüketin. Aşırı fosfor alımından sakının. Bu nedenle günlük protein tüketiminizi tekrar gözden geçirin. Çünkü proteinden zengin besinler aynı zamanda fosfordan da zengindir. Aşırı alkol tüketiminden kaçının veya hiç içmeyin. İçiyorsanız alkol miktarınızı 2 kadeh şarap veya 500 ml bira veya 1 duble (50-75 ml) rakı ile karşılanabilir. Orta düzeyde (20-25 g) posa içeren bir diyet alışkanlığına sahip olun. Çünkü posanın fazla tüketilmesi kalsiyum emilimini olumsuz etkilemektedir. Aşırı incelikten sakının. Beden kitle indeksinizi 20-25 arasında tutmaya çalışın. Hatta menopoz döneminde 25-27 arasında olması kemik sağlığınız açısından daha emniyetli görünmektedir. Düşük florid içeriği olan suları kullanmayın. Kemik ve diş sağlığı açısından içme ve kullanma sularının flor içeriği 0.7-1.2 mg/litre düzeyinde olmalıdır |
Davranışlarımız ve Beslenme
İnsanların tüm yaşamı sergilediği iyi ya da kötü davranışlar üzerine kurulmuş olmasına karşın, davranışların kimyası üzerine yapılan çalışmalar çok da fazla gündeme gelmemektedir. Oysa vücutta pek çok olayı kontrol eden hormonların dengesizliğinde, enzim yetersizliklerinde, besin ögelerinin azlığında ve çokluğunda davranışlarımız bu durumlardan etkilenmektedir. Özellikle yetersiz besin alımı, besin alerjileri, metabolik bozukluklar, sosyal-psikolojik ve fizyolojik travmalar vücudun dengesinin bozulmasına yol açan nedenler arasındadır. Örneğin minerallerin, triptofan, tirozin, fenillanin gibi amino asitlerin, omega-3 adı verilen yağ asitlerinin yetmezliğinde bilişsel bozukluklar, agresif davranışlar, anksiyete ve hatta depresyon görülebilmektedir. Yine; alkolün ve bazı besinlerde bulunan kafein, tiamin, histamin gibi bazı maddelerin sinir sistemi etkileyerek davranışlar üzerinde etkili olduğu bildirilmektedir. Ayıca; rafine şeker tüketiminin arttığı durumlarda adrenalin düzeyinin de arttığı, bu durumun çocuklarda hiperaktif davranış üzerinde etkili olduğu hakkında çeşitli görüşler vardır. Fazla karbonhidrat tüketildiğinde ise; seratonin nörotransmitterindeki artmaya bağlı olarak uyku hali, gevşeme, rahatlama olduğu yapılan çalışmalarda da desteklenmiş ve bu durumun devam etmesi durumunda depresif davranışlar görülebildiği belirtilmiştir. Bedenimiz içten ve dıştan gelen uyaranlara karşı sinirlenme, terleme, esneme, hapşırma, geyirme, ishal, kabızlık, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, hıçkırık, kalp çarpıntısı, tansiyonda değişme gibi tepkiler verir. Oluşan bu tepkiler sürdüğü ve her hangi bir tedbir alınmadığı taktirde; 1. Direnç azalması 2. Ağırlıkta azalma ya da artma 3. Bazı hastalıkların gelişimi 4. Sosyal aktivitede azalma 5. Depresyon 6. Demans ( bunama ) gibi durumlar görülebilir. Davranışlarımızın etkisi altında olan faktörler nelerdir? • Genetik faktörler • Beslenme • IQ ve EQ derecesi • Yaşanmış iyi ya da kötü anılar • Toksinler • Mevsimler • Hava durumu • Fizyolojik bozukluk ya da hastalıklar bu faktörlerin en önemlileridir. |
Çalışmalar birçok besin ögesi yetmezliğinde davranışlarımızın önemli ölçüde etkilendiğini göstermiştir. Bu besin ögeleri ve oluşan bozukluklar:
BESİN ÖGESİ EKSİKLİĞİNDE GÖRÜLEN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI Tiamin Uyku bozuklukları, yorgunluk, unutkanlık, depresyon Riboflavin Depresyon Niasin Hassasiyet, baş ağrısı, huzursuzluk, unutkanlık, depresyon Pantotenik asit Stres artması, anksiyete, yorgunluk, depresyon Pridoksin Depresyon B12 vitamini Anemi, hafıza kaybı, depresyon A vitamini Anemi C vitamini Halsizlik, yorgunluk, içine kapanıklık, depresyon Demir Anemi, yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, dopamin geçişinde azalma Kalsiyum Baş dönmesi, tansiyon değişmesi Magnezyum Halsizlik, aşırı duyarlıklı Bakır Anemi Çinko Nöropsikiyatrik bozukluklar Selenyum Depresyon Omega-3 yağ asidi Depresyon BESİN ÖGESİ HANGİ BESİNLERDE VAR? Tiamin Buğday unu, bulgur, makarna ve kurubaklagiller Riboflavin Et, süt, yumurta, kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler Niasin Sakatatlar, et, yağlı tohumlar, bulgur, kuru baklagiller Pantotenik asit Tam buğday unu, karnabahar, esmer ekmek, et, süt, peynir Pridoksin Sakatatlar, et, balık, bulgur, patates, tam buğday unu, havuç, pirinç B12 vitamini Hayvansal kaynaklı tüm besinler, et, süt, yumurta.. A vitamini Süt, et, tahıl ve kurubaklagiller, yeşil ve sarı sebze ve meyveler C vitamini Kuşburnu, maydanoz, biber, tüm taze sebze ve meyveler Demir Et, tavuk, balık, ıspanak, yumurta, patates, süt, yoğurt Kalsiyum Süt ve süt ürünleri, Magnezyum Tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemişler Bakır Organ etleri, susam, fıstık, kuru baklagiller, et Çinko Et ve et ürünleri, kuruyemişler, buğday Selenyum Deniz ürünleri, sakatatlar, etler Omega-3 yağ asidi Balık, deniz ürünleri ve yağlı tohumlar Çalışmalar proteinden yetersiz beslenen bireylerde apatik hal olduğunu göstermiştir. Bir besinin yetersizliğinde depresyona kadar gidebilen davranış bozukluğu gösteren bedenin; aylık, günlük, hatta öğünlük beslenmeden de etkileneceği açıktır. Yetersiz beslenme üzerine bir de stres eklenmesi durumunda bu etki daha da artmaktadır. Yapılan çalışmalar stres altındaki bedende kan vitamin mineral değerlerinin %32 oranında azaldığını göstermiştir. Kadınların özellikle menstrasyon öncesi ve menapoz dönemlerinde bazı besin ögelerini ek olarak almaları gerekmektedir. Bazı önemli işlevi olan nörotransmitterler; SERATONİN |
Vücudumuzda 10mg kadar buluna bu amino asit triptofan amino asidinden oluşmaktadır. Azalması durumunda bireylerde baş ağrısı, şekerli besinlere arzu, uyku düzensizlikleri, halsizlik, ağrıya duyarlılık, agresif davranışlar, depresyon fazlalığında da kusma psişik bozukluklar görülür.
DOPAMİN Özellikle demir yetersizliğinde geçişi azalan dopamin hafızanın düzenlenmesinde görevlidir. NOREPİNEFRİN Uyku ritm düzeni, dikkat, uyanıklık, karar verme yetisi de nörepinefrin ile ilgilidir. Gün içinde az gece daha çok yapılmaktadır. Stres altında norepinefrin yapımı azalmakta ve stresin uzaması halinde depresyon gelişebilmektedir. ASETİLKOLİN Uyanıklık sağlayan, hafızayı güçlendiren, düşünmede berraklık sağlayan ve bilişsel yetenekte artma sağlayan bir nörotransmitterdir. Bu önemli hususlar yeterli ve dengeli beslenmenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Uzun süre tek besinle beslenmek, bir öğünde çok karbonhidratlı bir öğünde çok proteinli yemek nörotransmitterin yapımında dengesizliklere yol açabilmektedir. Nörotansmitterler ve Davranış Değişikliklerinde Önemi Bilindiği gibi depresyonda duygular kararır, gözyaşı akar, unutkanlık, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, çok ya da az uyuma, çok az ya da çok yeme, gibi davranış bozuklukları gelişir. Çalışmalar besinlerin davranış üzerine etkilerinde nörotransmitterlerin önemli rolü olduğunu göstermektedir. Nörotransmitterler beynin iletilerinin bağlandığı yer olan sinapslarda görev almaktadırlar. Nörotransmitterler yetersiz ise beden çeşitli tepkiler vermektedir. |
DİABET VE BESLENME
Diyabette Beslenme Alışkanlıklarının Düzenlenmesinin Amacı Diyabette beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesinin amacı; hayatınız boyunca uygulayabileceğiniz en ideal beslenme programını oluşturarak kan şekerinizi normale yakın seviyede tutmak, hiperglisemi ve hipoglisemiyi önlemek, ideal vücut ağırlığınızı sağlamak ve korumak, hastalığınızla ilgili olarak uzun dönemde gelişebilecek büyük ve küçük damar komplikasyonlarını önlemek, çocukluk ve ergenlik döneminizde normal büyüme ve gelişmenizi sağlamak, gebelik ve emzirme döneminde yeterli ve dengeli beslenmenizi sağlamak, kısaca yaşam kalitenizi yükseltmek ve yaşam sürenizi uzatmaktır. Diyabette Beslenme Planlaması Nedir? Diyabette beslenme planlaması şu konuları içerir: Sağlıklı besinler seçmek, Gerekli miktarda besin almak, Uygun zamanda yemek. Bu bölümdeki beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi ile ilgili temel bilgileri mümkün olduğunca erkenden okumaya başlamanız önemlidir. Bu bilgi sizi, sağlıklı besinler seçip bunları sizin için gerekli miktarlarda ve zamanlarda yemeye hazırlayacaktır. Bunu yaptığınızda, diyabetinizin iyi bir şekilde kontrol altına alınmasında önemli bir yol almış olacaksınız. Beslenme alışkanlıklarınızın düzenlenmesi için diyetisyeninizle birlikte sevdiğiniz ve sevmediğiniz yiyecekleri, yemeklerinizin nasıl hazırlandığını, yemek yeme saatlerinizi ve yerini konuşunuz. Bu bilgiler yemek planınızın diyabetinizin kontrol altına alınmasını sağlayacak şekilde hazırlanmasına olanak sağlar. Sağlıklı Besinler Seçmek Kendisini iyi ve sağlıklı hissetmek isteyen herkes, dengeli beslenmelidir. Bu, diyabetli olanlar için de, olmayanlar için de geçerli bir kuraldır. |
1. Çeşitli besinler alın.
Size gerekli olan miktarlarda nişasta ve şeker, protein ve yağ sağlayacak olan besinler seçin. Ekmekte, meyvalarda, sebzelerde ve sütte bulunan nişastalar ve şekerler size enerji verir. Birçok besinin yapısında şeker, doğal olarak vardır. Örneğin meyvaların içerisinde vitaminler, mineraller ve diğer besleyici maddeler gibi şeker de mevcuttur. Çay şekeri ve tatlı besinler bize çok miktarda enerji (kalori) verir ama vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminler ve mineraller bunlarda pek azdır. Çay şekeri ayrıca kan şekeri düzeylerinin hızla yükselmesine neden olur. Çok miktarda şeker ilave edilmiş besinler, bu nedenle sağlıklı birer seçim değildir. Kekler, çörekler, dondurma, bal, reçeller ve jöleler şeker içeriği yüksek olan besinlerdir. Çay şekerinin yerine başka bir tatlandırıcı, soğuk içecekler yerine de, bunların diyet türlerini tercih etmek de aynı amaca hizmet eder. Hangi yiyeceklerde şeker vardır? Şeker yerseniz ne olur? Çay şekeri, şeker ve şekerlemeler, reçel, marmelat, pekmez, bal, çikolata, dondurma, helva çeşitleri, hazır meyva suları, şekerli kurabiyeler, pasta ve tatlılar, kurutulmuş meyvalar ve meşrubatlar gibi yiyecek ve içeceklerin içindeki şekerler vücudunuzda hızlı bir şekilde glikoza çevrilerek kana geçerler ve kan şekerinizde ani yükselmeler meydana getirirler. Yüksek kan şekeri sağlığınız için arzu edilen bir durum olmadığından bu tür yiyeceklerin diyetinizde yer almaması gereklidir. Hangi yiyeceklerde nişasta vardır? Nişastalı yiyecekleri yerseniz ne olur? Ekmek, pirinç, makarna, patates, un, mısır, mercimek, kuru fasulye, nohut gibi yiyeceklerin içindeki nişasta vücudumuzda glikoza çevrilir, ancak bu tip yiyeceklerin içindeki nişastanın glikoza çevrilmesi yavaş olduğundan, kan şekeriniz daha geç ve daha yavaş yükselir. Posa içeriği yüksek olan nişastalı yiyecekler (kepekli ekmek, bulgur, kuru baklagiller gibi), düşük posalı nişastalı yiyeceklere göre (beyaz ekmek, patates, pirinç) kan şekerinizin daha geç ve daha yavaş yükselmesini sağlarlar. Hangi yiyeceklerde protein vardır? Kırmız et, balık, tavuk, süt, süt ürünleri ve yumurta gibi yiyeceklerde bulunan proteinler vücut dokularınızın gelişmesini ve gerektiğinde onarılmasını sağlar. Proteinler ayrıca enerji elde etmek amacıyla da kullanılabilir. İyi kontrollü şeker hastalığında günlük protein ihtiyacı yetişkinler için; ideal vücut ağırlığının 0.8, çocuklar için 1.5-3 ile çarpımı ile bulunur. Ancak kan şekerinizin uzun süre kontrollü olmaması böbreklerinizi etkileyebilir. Böyle bir durumda alacağınız protein kısıtlanır. Hangi yiyeceklerde yağ vardır? Zeytinyağı, ayçiçeğiyağı, mısırözüyağı, soyayağı gibi sıvıyağlar margarin, kahvaltılık yağ, krema, mayonez, ayrıca salam, sucuk, pastırma gibi et ürünleri, fındık, fıstık, ayçekirdeği gibi kuruyemişler yağ bakımından zengin yiyeceklerimizdir. Yağlar vücudunuzda depolanır ve daha sonra enerji elde etmek amacıyla kullanılır. Yağlar, diyetinizin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturmalıdır. 2. Daha fazla posa yiyin. Bitkisel kaynaklı gıdaların insandaki sindirim enzimleri tarafından parçalanmayan kısımlarına posa denir. Posa iki ana gruba ayrılır. 1- Buğday kepeği, hemiselüloz, liğnin gibi suda erimeyen ve sindirilemeyen posalar yiyeceklerin bağırsak kanalına geçişini ve bağırsak hareketlerini hızlandırır. 2- Suda eriyebilen posa; elma, greyfurt, limon, portakal, yulaf kepeği, kuru baklagiller ve birçok sebze ile guargum ve kanyak bitkisi suda eriyebilen posa içerir. Posanın bu türü mide boşalmasını geciktirir, karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak glisemi yükselmelerini önler, bağırsak çalışmasını düzenler-kabızlığı önler. Suda eriyebilen posa yüksek kan kolesterol ve trigliserid düzeylerinin düşmesinde de yardımcıdır. Diyetin posa içeriğini arttırmak için ne yapmalıyız? Beyaz ekmek yerine kepekli ekmek, pirinç yerine bulgur, meyva suyu yerine meyva tüketiniz. Kabuğu ile yenilebilen meyvaların kabuğunu soymayınız. Öğünlerde sebze ve salata yemeyi ihmal etmeyiniz. Kuru baklagilleri sıkça tüketiniz. 3. Daha az tuz tüketin İnsanlar çok zaman, vücutlarının ihtiyaç duyduğu miktardan biraz daha fazla tuz yer. Bu fazla tuz, bazı insanlarda tansiyonun aşırı yükselmesine neden olabilir. Diyabetlilerde tansiyonun yüksek olma olasılığı, diyabetli olmayanlardan çok daha fazladır. Yüksek tansiyon ve diyabet, tehlikeli bir ikilidir. Aldığınız tuz miktarını azaltmak için yemekleri pişirirken daha az tuz kullanın ve sofradaki tuzluğu ortadan kaldırın. Konservelenmiş, kutulanmış ya da saklanmak üzere tuzlanmış besinlerden çok az tüketin. Hazır çorbalar, dondurularak hazırlanmış gıdalar ve benzeri besinler tuz bakımından genellikle zengindir. 4. Daha az yağ, özellikle daha az hayvansal yağ alın Bu önerinin hedefi, kalp sağlığıyla ilgili riskleri azaltmaktır. Kandaki kolesterol düzeyinin yüksek olması, kalp krizini davet eden etkenlerden biridir. Kolesterol vücutta da üretilen bir tür yağdır ve kandaki kolesterol düzeyinin çok yüksek olması, kan damarlarını tıkayabilir. Besinlerimizdeki yağı ve özellikle de hayvansal yağı azaltmak, kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardım eder. Kalp sağlığını korumak için ne yapmalıyız? Balıketi ve tavuğun beyaz etini, kırmızı ete (koyun, dana gibi) tercih ediniz, kırmızı etin mümkün olduğunca yağsız kısımlarını yiyiniz. Etli yemeklere ayrıca yağ eklemeyiniz. Yemeklere koyduğunuz yağ miktarını azaltınız, katıyağ yerine sıvıyağ özellikle zeytinyağı kullanınız. Kızartma yerine haşlama ve ızgarayı tercih ediniz. Haftada bir veya iki yumurtadan fazlasını yemeyiniz. Sakatatları (karaciğer, beyin, böbrek gibi) yemeyiniz. Yarım yağlı veya yağsız diyet sütlerini tercih ediniz, diyette bu şekilde azalan yağ miktarını salata veya yemeklere zeytinyağı ilavesi ile karşılayınız. Kahvaltıda tereyağı yerine margarin kullanınız ve doymamış yağ asidi içeriği yüksek olan margarinleri tercih ediniz. Kuyrukyağı ve iç yağı kesinlikle kullanmayınız. Yemekleriniz pişirilirken daha az tuz konulmasını sağlayınız ve tabağınızdaki yemeğin tadına bakmadan tuz ilave etme alışkanlığından vazgeçiniz. Sizin İçin Gerekli Olan Miktarda Yiyecek Tüketin Standart bir diyabet diyeti, her hastaya uygulanabilir nitelikte olamaz çünkü her diyabetik birey boy, kilo, meslek, kullandığı ilaç ve beslenme alışkanlıkları açısından birbirinden farklı özellikler taşımaktadır. Bu nedenle diyetinizi başka bir şeker hastasının diyeti ile karşılaştırmayınız ve aynısını kullanmasını önermeyiniz. Hastalığınızın bulgularına, sosyoekonomik ve kültürel durumunuz ile beslenme alışkanlıklarınıza uygun biçimde diyet düzenlenirken, yiyecek değişim listelerinden yararlanılır. |
Tablo 2. Değişim listelerinin içeriği Bir birim değişimin içeriği
DEĞİŞİM KARBONHİDRAT PROTEİN YAĞ ENERJİ GRUPLARI (gr) (gr) (gr) (KALORİ) Süt 9 6 6 114 Et - 6 5 69 Ekmek 15 2 - 68 A Grubu 6 1 - 28 B Grubu 7 2 - 36 Meyva 10 - - 40 Yağ - - 5 45 Kuru Baklagil 13-15 9 - 76-84 Değişim gruplarının günlük dengeli beslenmede örnek oranları Bu listeler enerji ve besin öğeleri değerleri birbirine denk olan besinlerin "değişim" adı altında aynı grupta toplanması ile oluşturulmuştur. Değişimler süt, et, ekmek, sebze, meyva, yağ ve kuru baklagiller olmak üzere 7 grupta toplanmıştır (Tablo 2). Her bir grupta birbirinin yerine geçebilecek yiyeceklerin adı, pratik ölçüsü ve gram olarak miktarı belirlenmiştir. Günlük enerji ve besin öğeleri gereksiniminize göre, bu gruplardan her gün belirli miktarda besin seçilerek diyetiniz düzenlenir ve siz her bir grup için kendinize verilen değişim sayısını geçmemek koşuluyla bu listeden seçim yapabilirsiniz. DEĞİŞİM LİSTELERİ Süt değişimi: Az yağlı süt, yoğurt, ayran bu grupta yer alır (Tablo 3). Süt; su, yağ, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminlerden oluşmuştur. Sütün içindeki yağın, üçte ikisi doymuş, üçte biri doymamış yağ asitlerinden meydana gelmiştir. Süt ve yoğurt, en çok kalsiyum ve fosfor yönünden zengindir. Süt, A ve B vitaminlerinin birçoğu için de iyi bir kaynaktır. Protein yönünden de zengin olan süt ve yoğurdu, büyüme çağındaki çocukların, gebe ve emzikli kadınların daha fazla tüketmeleri gerekmektedir. Süt, demir ve C vitamini bakımından fakirdir. Yoğurdun besin değeri, sütten farksızdır. Ancak folikasit gibi bazı B vitaminlerinin miktarı, yoğurtta daha fazladır. Süt ve yoğurt, tek başına alınabildiği gibi, ayran olarak, bazı içeceklerle birlikte (kahve, neskafe) veya bazı yemeklerin içinde de kullanılabilir (patates püresi, çorba gibi). Süt ve yoğurt, bu tür yiyecek ve içeceklerle kullanıldığı zaman, günlük süt değişiminden azaltma yapılması gerekir. Ayrıca sütü, kendi tatlandırıcınız ile yapacağınız sütlaç ve muhallebi şeklinde de alabilirsiniz; ancak 1 porsiyon muhallebi ve sütlaç yapmak için kullanılan pirinç unu ve pirincin, ekmek değişimi yerine geçtiği unutulmamalıdır. Tablo 3. Süt değişim listelerinde kullanılan ölçüler ve miktarlar YİYECEK ADI ORTALAMA ÖLÇÜ MİKTAR(gram) Süt 1 orta su bardağı 240 Yoğurt 1 orta su bardağı 240 Az yağlı süt 1 orta su bardağı 240 Yoğurt (az yağlı sütten) 1 orta su bardağı 240 Not: - 1 değişim yoğurttan (1 orta su bardağı) istenirse, su ilave edilerek, 2 orta su bardağı ayran yapılabilir. - Az yağlı değişimi kullanmanız, sağlığınız açısından daha iyi bir seçim olacaktır. |
Unlu yiyecek değişimi:
Ekmek (buğday, çavdar, yulaf, mısır), un (buğday, mercimek, bezelye), tarhana, şehriye, pirinç, makarna, erişte, kuskus, bulgur, tuzlu bisküvi, şekersiz galeta, yufka, patates, kestane, mısır bu grupta yer alır (Tablo 4). Bu gruptaki yiyecekler B1 vitamini açısından zengin kaynaklardır. Patates potasyum bakımından zengindir, ancak bu yiyecek maddesinin glisemik indeksi yüksek olduğundan seyrek kullanılmalıdır. Glisemik indeks, yiyeceklerin kan şekerini yükseltme değeridir. Kepekli ekmek ve bulgurun glisemik indeksi bu gruptaki diğer yiyeceklerden daha düşüktür. Ayrıca kepeğin yüksek kan kolesterolü ve trigliserid düzeylerini düşürücü etkisi vardır. Makarnanın glisemik indeksi spagettiye göre daha yüksek olduğu için spagetti tercih edilmelidir. 1 ekmek değişimi; 15 gr karbonhidrat, 2 gr protein, 68 kalorilik enerji sağlar. Tablo 4. Unlu yiyecek değişiminde kullanılan ölçü ve miktarlar. YİYECEK ADI ORTALAMA ÖLÇÜ MİKTAR(gram) Ekmek (buğday, çavdar, yulaf) 1 dilim etimek inceliğinde-kalınlığında 25 *Kepekli ekmek 1 dilim etimek inceliğinde-kalınlığında 25 Hamburger ekmeği Yarım hamburger ekmeği 25 Sandviç ekmeği 1/3 sandviç ekmeği 25 Yufka 1/8 yufka 25 gr. Galeta, tuzlu bisküvi 2-3 adet 20 gr. Etimek 2-3 adet 20 gr. Un (buğday, pirinç, bezelye) 2 silme çorba kaşığı 15 gr. Tarhana 2 silme çorba kaşığı 15 gr. Pirinç (çiğ, pilav veya çorbada) 2 silme çorba kaşığı 15 gr. *Bulgur (çiğ, pilav veya çorbada) 2 silme çorba kaşığı 15 gr. Kuskus (çiğ, pilav veya çorbada) 2 silme çorba kaşığı 15 gr. Erişte 3 silme çorba kaşığı 15 gr. *Makarna (spagetti) 3 silme çorba kaşığı 15 gr. Şehriye (pilav veya çorbada) 3 silme çorba kaşığı 15 gr. **Patates (pişmiş) 1 orta boy 100gr Kestane 2 orta boy 30 gr Patlamış mısır (yağsız) Bir su bardağı dolusu 20 gr |
GRİP
Satsuma: (Küçük portakal) İçerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde öksürüğü ve kanlı tükürükleri keser. Ayrıca kan pıhtılaşmasına karşı en etkin doğal yiyecek olduğu için ileri yaşlarda felç ya da kalp krizi riskini de azaltır. Tarçın: Yemeklere girmiş olabilecek E-coli bakterisinin vücutta yayılmasını engeller. Mideyi düzene sokar. Kusmayı engeller. Hatta bal ya da limon suyuyla birlikte alındığında boğazdaki yanmaları keser. Hardal: İçindeki singrin maddesi, midenin gaz çıkarmasına yardımcı olur. Sindirim sistemini düzenler, mide ağrılarını giderir. En fazla bir çay kaşığı alınmalıdır. Nane: İçerdiği mentol, midenin normalleşmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Nane çayı, baş ağrısı, grip, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir. DEPRESYON Avokado: Sindirimi çok rahat olan bu meyvayı özellikle yeni doğmuş bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ederiz. İçerdiği E vitamini kalbe iyi gelir, yüksek potasyum da dinç tutar ve insanı depresyona sokan uyuşukluluk ve rahatlığı üzerinden atar. Vücudun kolesterol oranını ayarlar. Teninizin sürekli hücre yenilemesine neden olur. (Zayıflamak isteyenler dikkat: Yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olan avokadoyu yememenizi öneririz.) Çikolata: Sütlü çikolataları tercih edin. Çünkü içerdiği kakao yağı, magnezyum, E vitamini beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olur. Migreni olanlar çikolatadan uzak durmalıdır. İstiridye: İçindeki demir, sperm sayısını ve insanın seks gücünü artırır. A, B12 ve C vitaminleri içerir. Beyin için en faydalı yiyecek olan istiridye, enerji verir. (Dikkat: Kolesterol oranı birçok balığın iki katıdır.) Patates: Orta boy bir patates,bir insanın bir gün içinde alması gereken C vitaminini içerir. Beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin kendisini yenilemesini sağlar. İDRAR YOLLARI Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdiği mentol, midenin normal işlevini görmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobunakarşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı, baş ağrısı, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir. Ancak nane çayını aç karnına değil, tok karnına içiniz. Elma: İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür, sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir. Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir. Çok fazlası idrar yollarına zarar verirken, günde 2 dilim yemek iyi gelir. |
ALERJİ
Kayısı: İçindeki betakarotene adlı madde hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak,kanseri önler. Bir kayısı ne kadar parlaksa, içindeki betakarotene oranı o kadar yüksektir. İçerdiği kalsiyum ve magnezyum, gırtlak yanmalarını engeller. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfür dioksit, astım gibi alerjilere iyi gelir. HEMOROİD (BASUR) Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde birebirdir. (Dikkat! Ancak fazlası basur için tehlikelidir.) KARIN AĞRISI Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser. KARACİĞER Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyecekleri dahi sindirimine yardımcı olur.Karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, artirit ve gut hastalığına yakalananlarla, hamilelere şiddetle tavsiye ederiz. Meyan kökü: Dünya üzerinde birçok kabile yüzyıllardır ülser, artirit, bronşit ve karaciğer rahatsızlıklarına karşı meyan kökünü "doğal ilaç" olarak kullanır. Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür. Zerdeçal: Karaciğer rahatsızlıklarının yanı sıra sindirime de yardımcı olur. DİŞ Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır. Ekmek,dişleri korur. Gün boyunca 6 ila 11 dilim ekmek yiyin. Meyve: (Her çeşit) Günde 2 ila 4 öğün meyve tüketin. Sebze: (Her çeşit) Günde 3 ila 5 öğün tüketin. Yoğurt veya beyaz peynir: Eğer yemekler arası atıştırırken diş sağlığınızı düşünüyorsanız,kalsiyum deposu olan bu iki yiyeceği tercih edin. Muz: Yüksek miktarda karbonhidrat içerir. Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar. |
TANSİYON
Rezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler. Sağlıklı kan hücreleri için gerekli olan folik asidi de bol miktarda bulundurur. Rezene çayı sindirim için iyidir. Tahıl: Kan damarlarını gevşeten ve rahatlatan bir tür fotosentez kimyasal maddesi içeriyor. Bu sayede kanın damarlardan daha rahat geçmesini sağlıyor. Tahıl yemek sebzelere oranla vücutta daha fazla kalori yakılmasını sağlar. Kalorinin azalması tansiyonu düzenler. Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir. Karaciğer: Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zengindir. Küçük bir porsiyonu günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir. SİNDİRİM SORUNLARI Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamini vücuda direnç kazandırır.Ayrıca ABD'deki bir araştırma, 6 ay boyunca her gün arpa ürünü şeylerin yenmesinin kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı. Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Meyvalı yoğurtlara 3 çay kaşığı şeker eklendiği için şeker oranları daha yüksektir. Yoğurttaki potasyum, kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler. Midenin yiyecekleri düzenli olarak öğütmesini sağlar... KİLO KAYBI Çikolatalı puding: Bu sayede vücuttaki kan istediği protein ve mineralleri alır. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı yaşayanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor. Peynir: 100 gramında 78 kalori bulunuyor. Yumurta: Günde 2 yumurta kadınların günlük protein ihtiyacının 4'te 1'ini, erkeğin ise 5'te birini karşılar. A,D,E ve B vitaminleri içeren yumurtadaki selenyum maddesi, bebeklerde sindirim sorunlarını çözer, yetişkinleri de kansere karşı korur. Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20'sini karşılar. Salam: B vitamini, demir, sodyum ve potasyum deposudur. MENOPOZ Nohut: Sebze hormonu "fitoöstrojen" içerir. Bunlar östrojenin vücuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yarattığı etkilere karşı korur. Sebze proteininin en zengin kaynaklarından birisidir. Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar. Üzüm: İçerdiği "elajik" asit sayesinde menopozun neden olduğu kemik erimesine karşı korur. Kandaki östrojen seviyesini yükselterek de menopoz semptomlarını en aza indirir. Kuru erik: Sadece iki-üç adet yemek dahi vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşılar. İdrar yolları kaslarını rahatlatır. Bu da kolon kanserine karşı korur. Demir, A vitamini, B6 vitamini ve potasyum içerir. İçerdiği yüksek orandaki bor minerali sayesinde menopoz dönemindeki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutar. Tatlı patates: Adrenal salgılayan bezleri güçlendirerek vücuda enerji sağlar. Fosfor, magnezyum, kalsiyum, C vitamini, potasyum ve folik asit içerir. ROMATİZMA Enginar: Vücuttaki zehiri atma etkisi sayesinde başta romatizma olmak üzere gut hastalığı ve eklem yanmasına karşı birebirdir. Folik asit ve potasyum kemikleri güçlendirir. Domates: C vitamini boldur. Tahıl: İçerdiği doğal kimyasallar, romatizmanın yol açtığı eklem yanmaları ve romatizmal ağrıları hafifletir. Kekik: Timol adı verilen bir tür doğal yağ, vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltır. Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder. |
KANSIZLIK
Hurma: Türüne göre değişse de hurmaların birçoğu yüksek oranda demir içerir. Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Kurutulmuş olanlarına göre daha yüksek oranda su ve daha düşük kalori içerir. İDRAR VE BÖBREK Pancar: Böbrekleri çalıştırır. Önemli bir potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler. Kavun: Orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. A vitamini ve betakaroten içerir. Bunlar antioksidan, yani vücudu temizleyici etkiye sahiptir. Böbrekleri rahatlatır. Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir. DİYABET Kuru fasulye: Lif açısından zengin bir besindir. Bu da diyabet riskini büyük oranda azaltır.İçerdiği karbonhidratları vücudun şekere dönüştürmesi uzun sürer. Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, potasyum, fosfor ve magnezyum içerir. Çözünebilir lif içermesi sayesinde kandaki kolesterol oranını düşürür. Bu nedenle diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besindir. BAŞ AĞRISI Nane: Nane çayı baş ağrılarını dindirmek için birebirdir. İçerdiği mentol ve mentol doğal yağları sayesinde mideyi rahatlatma etkisine de sahiptir. Biberiye: Kimyasal içerikleri sayesinde doğal bir ağrı kesici görevi görür. Çikolata: Doğal antidepresan özelliği vardır. Çikolata magnezyum ve demir içerir. Sinirleri gevşetici özelliği sayesinde baş ağrısını dindirir. VÜCUT SU TUTMUŞSA Kuş üzümü: 100 gramı günlük C vitamini ihtiyacının tam 3 katını karşılar. Antibakteriyel ve yanmayı önleyici etkileri vardır. Zengin potasyum ve düşük tuz içeriği, dehidratasyonu olanlar için önemli bir doğal ilaçtır. Kabak: 100 gram kabak günlük folik asit ihtiyacının 4'te birini karşılar. Yüksek orandaki potasyum sıvı-tuz dengesini sağlar. Tahıl: İdrar yollarını açıcı, çalıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsızlığı bulunanların mutlaka yemeleri gerekir. Mideyi rahatlatıcı özelliği vardır. EĞER MİDENİZ RAHATSIZSA Tarçın: Mide yanmalarını ve kusma hissini alır. Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır. Mide bulantılarını önler. Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir. Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı olur. |
GUT (DAMLA HASTALIĞI)
Hamsi: Omega-3 yağı açısından çok zengindir. Kolesterol seviyesini düşürür. Kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi ve dolayısıyla da felç geçirme riskini düşürür. Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastaları için bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalıdır. ADET SANCISI Muz: İçerdiği yüksek oranda B6 vitamini sayesinde kadınların adet dönemi sancılarını büyük oranda azaltır. Doğal bir ağrı kesici gibidir. Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir. HAMİLELİK Enginar: Bol miktarda folik asit ve potasyum içerir. Düşük yağ oranı, sindirimi kolaylaştırıcı etkisi, antioksidan özellikleri sayesinde anne adayı ve bebeğin sağlığına önemli faydaları vardır. Böğürtlen: E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin atıklarının temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur. Cenini korur. ÇÖLYAK HASTALIĞI Kestane: Önemli bir enerji kaynağıdır. Kolayca sindirilebilir. Çölyak hastaları için buğday içermeyen un kaynağı olabilir. E ve B6 vitaminleri içerir. yağ oranları düşüktür. TİROİD Midye: Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir. FELÇ Turunçgiller: C vitamini zengini turunçgiller içerdikleri flavonoid adlı antioksidanlar sayesinde atardamarların, kalbin zarar görmesini önlüyor. Portakal içerdiği folik asit, kalp dostu potasyum ve kalsiyum sayesinde sağlıklı alyuvar hücrelerinin çoğalmasına neden oluyor. Hamsi: Kolesterolü düşüren ve kan pıhtılaşmasını önleyen Omega-3 bol bol var. ASTIM Soğan: Sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele eder. Kükürt bileşimleri atardamarların zarar görmesini önler. Soğan; kemik erimesine de iyi geliyor. ARTİRİT Enginar: Enginarın en büyük özelliği toksinleri temizleme yeteneğidir. Bu nedenle artirit ve romatizması olan hastalara özellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adlı madde, karaciğer ve safra kesesinin rahatsızlanmasını engelliyor. STRES Mayan kökü: Antivirüs etkisi vardır. Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır. ÜLSER Lahana: Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir.Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir. KEMİK ERİMESİ Kayısı: Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir. Süt: Kalsiyum, protein, B2-A-E-D vitaminleri, folik asit, fosfor ve demir kaynağıdır. Kalsiyum, D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve dişleri güçlendirmek için çalışır. Bunların eksikliği kemikleri eritir. ARAÇ TUTMASI Zencefil: Sindirime yardımcı olur. Mide bulantısını giderir. Enerjinizi artırır. Seyahatin ve otomobilde uzun süre gitmenin yol açtığı bulantı ve rahatsızlıkları azaltır. CİLT SORUNLARI Papatya: Bitkisel yağ ve kimyasallar içerir. Çay olarak içildiğinde sindirime yardımcı olur, karın ağrılarını dindirir. Sıcak bir banyonun ardından hazırlanacak papatya çayı torbaları, egzamanın neden olduğu kaşıntı ve yanmaları alır. Acı pul biber: Portakaldan 3 kat daha fazla oranda C vitamini içerir. Capsantin adlı kimyasal madde zona hastalığının neden olduğu ağrıları dindirmek için yapılan kremlerde kullanılır. Portakal suyu: Bir bardak portakal suyu günlük C vitamini ihtiyacınızın tamamını karşılar. İçindeki potasyum vücudun su dengesini korur; cildin kurumasını, kırışıklıkların meydana gelmesi önler. Portakal yağı:Susam yağıyla karıştırılarak kullanıldığında iyi bir cilt yağı elde edilir.Ayrıca;selülitli bölgelere portakal yağıyla masaj yapılması tavsiye edilir. LAKTOZ DAYANIKSIZLIĞI Badem: Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan içerir. Bu nedenle laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için badem ideal bir besin kaynağıdır. |
KALP
Bezelye: Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp için de çok önemli. Kepekli Ekmek: Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır.Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir. Kiraz: 100 gramında 40 kalori bulunuyor. İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür.Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geçiyor. Çikolata: E vitamini, magnezyum ve demir; kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin. Elma: Günde 5 adet yiyin. Mısır Gevreği: Günde 1 tabak yeterli. Salatalık: Diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık, kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir. Unutmadan ekleyelim. Salatayı soymadan yiyin. Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor. Yumurta: Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir. En önemli özelliği, kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz. Sarımsak: Mutfağınızdan eksik etmeyin. En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak, sindirim sisteminden, kansere, kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı. Ancak hamileler dikkat olmalı. Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar. Günde bir diş yeter. Humus: E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar. Kavun: Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15'ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir. Süt:Tam bir kalsiyum, protein, folik asit, A, E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk ve genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi tavsiye ediliyor. Şeftali: Bir şeftali, günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin. Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi, kalp ve kansere karşı faydalıdır. Pirinç: E ve B12 dışında tüm B vitaminleri ve potasyum içerir. Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı faydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir. Tuz: Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir. İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu, aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı. Çay: Günde 2 bardak içilen çayla, 4 elma, 5 soğan, 7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz. İngilizler, özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor. Ton Balığı: Kolesterol ve tansiyonu düzenler. Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir. Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor. Hindi Eti: 125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit, kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur. Karpuz: Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80'nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum, kan dolaşımını sağlar |
KANSER
Kayısı: Antioksidan olan betakaroten açısından zengindir. Hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Lifli olduğu için bağırsakları koruyucudur. Tahıllar: Arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahıllar B ve E vitamini, potasyum ve kalsiyum içerir. Kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırır. Tahıl ağırlıklı bir beslenme rejimi, bağırsak kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor. Fasulye: Fasulye, C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastalığı ve kanseri önleyen antioksidanlar açısından zengindir. B vitamini de seks hormonlarını kuvvetlendirir. Pancar: Demir ve folik asit açısından zengin olan pancar eski çağladan beri kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Amerikalı uzmanlar pancar suyunun sarılık tedavisinde de etkili olduğunu belirtiyor. Lahana: Kanserli hücrelerin çoğalmasını önleyen karoten maddesi içerir. Havuç: Tam 40 araştırma havuç tüketimi arttıkça kanser riskinin azaldığını ortaya koymuştur. Bunun temel nedeni betakaroten, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar açısından zengin oluşudur. Nohut: Yağ düzeyi düşük olan ve kolesterol içermeyen nohut kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, bakır, manganez, betakaroten ve folik asit açısından zengindir. Göğüs kanserine karşı korur. İncir: Potasyum, demir ve kalsiyum içerir. Sindirim sistemine yardımcı olur. Eski çağlarda kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan incir, modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak öneriliyor. Sarımsak: Bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kansere, yüksek kolesterole, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır. Fındık: Kalp krizine karşı koruyucu olan E vitamini açısından en zengin besinlerin başında gelir. Her gün yenilen bir avuç fındık kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucudur. Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve potasyum içerir. Lifli özelliği kandaki kolesterol oranını düşürür, şeker ve kalp hastaları için yararlıdır. Zeytinyağı: İçindeki omega yağ asitleri, kandaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Antioksidan özelliği olan E vitamini açısından da zengindir. Bu sayede kalp krizi, felç, kanser ve erken yaşlanmaya karşı beyni koruyucu etkiye sahiptir. Soğan: Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçerdiği allicin ve sülfür; mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir. Son araştırmalar kemik erimesine karşı, peynir ve sütten daha etkili olduğunu göstermiştir. Şeftali: Teki bile insanın C vitamini ihtiyacının yüzde 50,sini karşılayabilir. Sindirimi kolaydır. Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir. Bir tanesinde 33 kalori vardır. Pirinç: Pirinç mükemmel bir enerji kaynağıdır. E ve B vitaminleri açısından zengindir. Bağırsak kanserine karşı koruyucu olan pirinç, kolesterolü düşürerek kalp krizi riskini de azaltır. Çilek: Kolesterol düzeyini düşürür ve sindirim sistemini düzenler. Ellegic asit adı verilen kansersavan bir maddeyi de içerir. Domates: Likopen açısından zengin ender bitkilerden biridir. Likopen, pankreas gibi çeşitli kanser hastalıklarını önleme konusunda hayati önemdedir. C vitamini açısından zengindir ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Lifli bir besin olması da bağırsak kanseri riskini azaltır. GÖZ Mısır: Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır. Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir. Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir.Pişirdikten sonra hemen tüketin; beklemesi halinde içindeki yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir. BAĞIRSAK Elma: Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler. |
Beslenme ve kanser ilişkisi:
Vitaminlerin, özellikle A ve E vitaminleri gibi antioksidan özelliği taşıyanların, kanseri önlemede önemli rol oynadıkların savunan birçok araştırma yapılmıştır. Örneğin, Japonya’da 250.000 kişi üzerinde 10 yıl süren bir inceleme yapılarak, A vitaminini ve beta-karoten ile çeşitli kanser vakaları arasında bir bağlantı aranmıştır. Çeşitli araştırma bulgularından, beta-karoten içeren sebzelerin her gün tüketilmesi durumunda, akciğer, bağırsak, mide ve prostat kanseri riskinin azaldığı sonucuna varılmıştır. Sigara içen kişilerin de A, C ve E vitaminlerini düzenli almaları halinde, akciğer kanseri olma riskinin azaldığı iddia edilmektedir |
Yağlı Besinler ile Kanser Arasındaki İlişki
Yağlı yiyeceklerin mi, yoksa günlük kalori tüketiminin çok yüksek olmasının mı kanser riskini artırdığı gibi bazı önemli sorulara, henüz kesin yanıt bulunamamıştır. Gene de beslenmesinde yağ oranı yüksek olan bir kişi, aynı zamanda fazla kalori alan ve aşırı kilolu olma olasılığı yüksek olan bir kişidir. Bu nedenle, yağ tüketimi kısıtlanınca, kalori alımı da kısıtlanmış ve sonuçta her ikisinin de doğurabileceği kanser riski azaltılmış olur. Yağlı yiyeceklerin özellikle meme, prostat ve bağırsak kanserlerine neden olabilecekleri yönündeki bulgular yaygındır. Örneğin, İngiltere’de son yıllarda yapılmış olan bir araştırma 50 bağırsak kanserli hasta ile, 50 sağlıklı kişinin beslenme alışkanlıklarını karşılaştırmış ve kansere yakalanmış kişilerin sağlıklı kişilere oranla % 14 fazla yağ ve % 16 fazla kalori aldıklarını saptamıştır. Kadınlarda ölüme en fazla sebep olan kanser türü meme kanseridir. Günlük beslenmelerinde çok yağlı yemekleri seçen kadınlarda meme kanserinin daha sık ortaya çıktığı varsayımı üzerinde çok ciddi olarak durulmaktadır. Beslenmedeki yağ oranı ile meme kanseri arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Örneğin, günlük diyetlerinin ancak % 20’si yağdan oluşan Japon kadınlarında meme kanserine Amerikalı kadınlardan önemli ölçüde az rastlanmaktadır. Bu bulguların soydan, yani kalıtımdan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırmak amacıyla Amerika’ya göz eden Japon kadınları da ayrıca incelenmiştir. Amerika’ya göç etmiş kadınların torunları üzerinde yapılmış olan araştırmaya göre, bu yeni kuşak, Amerikan kadınları ile benzer oranlarda meme kanserine yakalanmışlardır. Polonyalı kadınlar üzerinde yapılan benzer bir araştırmada da, benzer sonuçlar elde edilmiştir. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, meme kanseri söz konusu olduğunda, beslenme alışkanlıkları en az genetik faktörler kadar, belki de daha önemlidir. Bu sonuçlar, kadınlarımızın bu konuyu ciddiye almaları için yeterince uyarıcı değil mi? Yukarıda aktarılan bulguları desteklemek amacıyla, Japonya’da değişmekte olan beslenme alışkanlıklarına bir göz atmakta yarar olabilir. Japonya’da Batı kültürünün etkisi arttıkça, yağlı yiyecekleri tüketme oranı da artmıştır. Buna paralel olarak da Japon kadınlarında meme kanserinde artış gözlemlenmiştir |
Lifli Besinler ile Kanser Arasındaki İlişki
Son olarak lifli besinlerin kanser üzerindeki etkisinden söz edelim. Lifler, bitkilerin hücre duvarlarından oluşmaktadır. Son 30 - 40 yıldır Afrika’da yapılmış olan çeşitli araştırmalar sonucunda, yağ ve kalori oranı düşük olan lifli besinlerin birçok hastalığı önleyebileceği anlaşılmıştır. Özellikle suda çözülmeyen liflerin bağırsak kanserini önlediği tezini kanıtlayan birçok araştırma yapılmıştır. Ancak, bu tür bulgular henüz kesinlik kazanmamıştır. Bu nedenle, sağlıklı beslenme için genel kural olan “ne çok fazla, ne çok az” deyimini anımsayıp, diğer besin maddeleri gibi, lifli besinleri de ne aşırı tüketmeli, ne de onlardan kendimizi yoksun bırakmalıyız. C Vitamini Kanseri Yenmede Yardımcı C vitamini içeren bir çok meyve ve sebze size sağlıklı bir yaşam kılarken, kanserden de korunmanızı sağlıyor. Uzmanlar C vitamininin bağışıklık sisteminin optimal fonksiyonu için gerekli olduğuna ilişkin somut kanıtlar gösterebiliyorlar. C vitamini antikanser aktivitesi olan interferon üretimini canlandırıyor. Bunun yanı sıra NK-Naturel Killer büyük miktarda C vitamini içeriyorlarsa aktif olarak kanserle savaşabiliyorlar. Kansas, Wiehita’da bulunan İnsan Fonksiyonları Merkezi yöneticisi olan Dr. Hugh Riordan, hücreye zararlı serbest radikallere karşı korumaya yardım eden enzimler olan, hücrelerarası peroksidazları C vitamininin arttırdığını, ayrıca C vitamininin kanser hücrelerine karşı diğer hücrelerden 20-30 kez daha toksik olduğunu bildiriyor. Dr. Riordan C vitamini alan kanserli hastaların zihinlerinde ve iştahlarında önemli derecede bir artış olduğunu ve ağrı kesici ilaçlara olan gereksinimlerinin azaldığını belirtiyor. Yapılan diğer araştırmalarda, C vitamininin bazı Kemoterapi ilaçlarının antikanser etkilerini arttırdığı gözleniyor. C vitamini radyasyon tedavisinde de etkili olurken tedavide sağlıklı dokuları da korumada etken rol oynuyor. İskoçya’da yapılan bir araştırma 100 kanser hastasına günde 10 gr verilen C vitamininin, hastaların yaşam sürelerini uzattığını ve yaşam kalitelerini de olumlu derecede etkilediğini gösteriyor. Dr. Michael N. Schachter, “C vitamini ile yapılan tedavide günlük dozaj 4-6 gram olmalı fakat bu miktar gün içinde bölünerek alınmalı” diyor. Dr. Schachter, günlük dozajın bağırsak toleransı elde edilene kadar arttırılacağını da ekliyor. Bundan sonra dozaj, o düzeyin hemen altına indiriliyor ve aylarca hatta yaşam boyu sürdürülüyor. C vitamini ile yapılan tedaviler sırasında hastalar ishalden şikayetçi olabilirken, gaz veya şişkinlikte yaşanılan durumlar arasında yer alıyor. Beslenme uzmanları hastalarda bu gibi şikayetlerin oluşmasını önlemek için vitamininin, daha az asitli olan, kalsiyum askorbat tuzu halinde alınmasını tavsiye ediyorlar. Dr. W. Lee Cowden ise, böbrek fonsiyonlarında bir anormallik olmadığı sürece eşit miktarlarda kalsiyum askorbat ve magnezyum askorbat alınabileceğini söylüyor. Sodyum askorbat, damar yoluyla veya ağızdan alındığında bir süreliğine vücudun su toplamasına neden oluyor. C vitamini bazı lösemilerde kanserli hücrenin gelişimini hızlandırabiliyor. Uzmanlar C vitamininin bazı kişilerde, lösemi hücre hatlarında ve diğer lösemi hatlarında lösemi gelişimini hızlandırdığı gözleniyor. Bilim adamları bu konu hakkında yeterli bir araştırma yapana kadar, hastalara dikkatli olmaları gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor. |
Unutkanlığı önleyen besinler
Metropollerde yaşayan insanların sıklıkla karşılaştığı unutkanlık sorunu, bazı besinlerin düzenli kullanımıyla çözülebiliyor. Uzmanlar, protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerden oluşan bir beslenme programıyla beynin performansını artırarak, dikkat ve konsantrasyon açısından güçlendirilebileceğini belirtiyor. Erken yaşta "Alzheimer" vakalarının son yıllarda giderek artması nedeniyle yapılan araştırmalarda, "kolin" adlı maddenin hafıza depolanmasında önemli rol oynadığı, eksikliğinde ise unutkanlığın oluştuğu ortaya çıktı. ABD'de yapılan bir araştırmada, "Alzheimer" rahatsızlığı ve unutkanlık sorunu bulunan hastalara,kolin açısından zengin olan yeşil yapraklı sebzeler verilmesiyle hastaların gelişme gösterildiği tespit edildi. Öğrenme yeteneğini geliştiren ve hafıza için hayati önem taşıdığı belirtilen kolin maddesinin doğada en çok anne sütünde bulunduğunu belirten uzmanlar, beynin hafızayla ilgili bölümünün, bebeklikte yeterli kolin alınmasıyla gelişebileceğini belirtiyor. Gelişmiş ülkelerde bebek mamalarının içerisine konulan kolin maddesi, anne sütünden sonra en çok soya fasulyesi, yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar ve yumurta sarısında bulunuyor. Bu nedenle uzmanlar, unutkanlık ve erken Alzheimer rahatsızlığı için bu besinlerin düzenli olarak bir ya da birkaç öğünde tüketilmesini öneriyor |
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA ATESLİ HASTALIKLAR ve BESLENME
Çağımızda gelişmekte olan ülkelerde ateşli hastalıklar çocukluk çağı için başta gelen ölüm nedenleridir. Bu sonucun temelini oluşturan başlıca faktörler şunlardır. - Kötü çevre koşulları - Yetersiz ve dengesiz beslenme - Temel hijyen bilgisindeki eksiklik - Besin hazırlama ve saklama yöntemlerindeki eksiklik ve yanlışlıklardır. Bu dersimizde çocukluk çağında karşılaşılan başlıca hastalıklarda nasıl beslenme uygulanacağını görelim. |
ATEŞLİ HASTALIKLAR
Ateşli hastalıklar hastalığın türüne ve vücutta yerleştiği yere göre isim alırlar .Bunlar; - Menenjit - Üst ve alt solum yolları ve akciğerlerin ateşli hastalıkları, - Deri, böbrek ve kaslarda görülen hastalıklar - Kızıl, Kızamık, difteri, boğmaca, su çiçeği, ishaller, kolera gibi oldukça önemli sağlık sorunlarını yaratan bir gruptur. Resim 1. Yeterli ve dengeli beslenme çocukluk çağındaki birçok hastalığı önler. ATEŞLİ HASTALIKLARDAN NASIL KORUNURUZ? Kişiyi ateşli hastalıklardan korumak için beslenme durumunun düzeltilmesi gerekir. İlk 4-6 aylık dönemde bebeğin anne sütü ile yeterli bir şekilde beslenmesi ve bunun 6-12 ay arasında ek besinlerle devam etmesi, yaşamın ilk yılında oluşabilecek enfeksiyonların, yani ateşli hastalıkların önlenmesinde etkili bir yoldur. Ayrıca şu kurallar yaşam biçimi haline getirilmelidir. - Temiz su kullanılması yada suyun kaynatılarak içilmesi - Bireysel temizlik kurallarına uyma - Besin hazırlamada temizlik - Sağlıklı beslenme ATEŞLİ HASTALIKLARIN BESLENME DURUMUNA ETKİSİ Ateşli hastalıklar 3 ayrı şekilde beslenme durumuna olumsuz etkide bulunur. Bunlar - İştahsızlık, bulantı ve kusma hastanın besin alımını güçleştirir. • İlaç tedavisi ve barsak enfeksiyonları besinlerin sindirim ve emilimini güçleştirir. - Vücut organlarının çalışması hızlanır, vücut dokularının yıkımı ve besin öğelerinin vücuttan atımı artar. Örneğin ishalde A ve C vitamini, demir ile çinkonun vücuttaki miktarı bu şekilde azalır. Böylece yeterli protein alınamaması zayıflığa ve güçsüzlüğe neden olabilir |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:56 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.