![]() |
Arif Damar
31 EKİM 1964
Suç kanıtı karanfiller beyazdı Savcı söyledi yazıcı yazdı Kanlı bir gömlek değildi Tüfek tabanca bıçak Karanfildiler Karanfildiler hem de beyaz Alındılar durdukları yerden Açık alandan güneşten Evlerin bulutların önünden Yakalandı götürüldüler Kırk karanfildi kırkı da Uçtu gitti Aydınlık düşleri toprak saksıların Yağmur sonlarının sevinci Yazlardan inen sıcak Sorguda duruşmada Karanfildiler hem de beyaz Kırk karanfildi kırkı da beyaz |
ALICI KUŞ
Vurur düşlerine ozanın Güneş kızgınlığından birkaç ağustos Birkaç ağaç Yüksek ormanlar kuytusundan Kardeşliğin alıcı kuşu Kalkar konar Köylü Biçer ayrık otlarını ayırır başaklardan Kalkar konar Kardeşliğin alıcı kuşu İşçi Tutar ucundan en acar biçimlerin Sürer Bin başıboş atı bin cehennemi birden Kardeşliğin alıcı kuşu Kalkar konar Duran el Gitmeyen ayak Bir göz ki Arkasında bir ölü sesi Döner durur Kardeşliğin alıcı kuşu Kalkar konar Bir açık yürekten bir ötekine Bir bugüne bir yarına Alıcı kuşu kardeşliğin. |
BEN BENİ
Ben beni sarpa vurdum ben de böyleyim Korkulu sular boyu yalçını diki Ayın karanlığında gün ertesini Ben seçtim denizleri kendim istedim Gölleri sevmedim ki düz ovaları Kişiye bir şey katmaz yürüsen baksan Denize vurmasa da gölgen bilirsin Tuza karışacaksın maviye çalan Kaç kapının önünde bekledim durdum Kaç güneşten eli boş çevrildim geri Bir ateş böceğiyim aysız gecede Bir çağrıyım işitin geleceklerden Balıkçılar tanıdım ıssız koylarda Boya karıyorlardı çam kabuğundan Balıkçılar tanıdım ıssız koylarda Boya karıyorlardı göklerden sudan Bir ateş böceğiyim aysız gecede Muştuyum hiç olmazsa aydınlıklardan Bizim göklerimiz de çoğalır bir gün Bir gün gelir toprağın suya aşkından |
BENİ UNUT
Açık pencereden sesleniyor, ağacın yapraklarına söyletiyor: "Beni unut!" Oturduğu evin balkonundan, bulutlara haber salmış olacak, ne dedikleri işitilmiyor ama, anlıyorum: "Beni unut!" Damların üstünden geliyor bu ses, tramvaylar, otobüsler getiriyor, denizden motorlar getiriyor. Bazen dalıyorum, insan hali, bir karanlık içinde gözleri ıslak, siyah konuşuyor: "Beni unut!" O gece yan yana yürüyorduk, hiçbir şey konuşmuyorduk, fakat sesi, durmadan kulağımda çınlıyordu: "Beni unut!" Bu trene de ne oluyor bilmem yolunda doğru dürüst yürüse olmaz, Yenikapı'dan her geçişinde avazı çıktığı kadar bağırıyor: "Beni unut!.." "Beni unut!.." Anladım, herkes ondan yana rıhtımdaki vapur, kilise çanları, radyoda şarkı, sokak satıcıları, caddeler, bulvarlar onu tutuyor. Olmayacak bir zamanda sesleniyor: "Beni unut!.." |
BÜYÜK HÜNER
İnsanları sevmek kolay değil, bir hürriyet bu çetindir memleketimde. Ben ille varım dersen bir gün pusuya düşersen, insanları sevmek büyük hüner. Bu dünyada yaşadığın şu kadar yıl, gerçekten, güzellikten, yiğitlikten payına düşeni alabilmişsen, vermişsen payına düşeni gerçek için, güzellik için, korkusuz direnirsin. Bilirsin, bir kere korku düşerse adamın içine, bir kere koparsa sevdiklerinden, mümkünü yok gitti gider. Söner gözlerinde güzelim ışık kararır, çirkinleşir yüzü önceleri utanır belki sonra vızgelir umurumda olmaz dünya. İnsanları sevmek büyük hüner insanlarla beraber. |
CHE
Bir sesti O Bütün sesler içinde ayrı Yürü diyen bir ses Savaş diyen bir ses Katıl diyen bir ses Dağlar yadırgamaz en yüksek sesi Sesi dağlara uygundu Elleri vardı akan Durmaya okşamaya alışamayan Çiçekten sudan yapraktan Kaleme silâhlara açılan Elleri sesine uygundu Saklardı kentin sevincini avuçlarında Saklardı bir sıcaklığı Geleceğin güneşini andıran Hey Hey Hey Kaç Köroğlu birden göçtü Kaç Dadaloğlu indi dağdan Kaç ırmak durdu kaç yıldız aktı Düştü yere kaç bin tüfek Gün gelecek Gün gelecek Bir köyde yağmur dinecek Çocuklar güneşte sevinecek Yolu açık Guevara'nın Yolu açık Guevara'nın Çocuklar kadar kim bilecek Yürüyecek Yürüyecek Evimize konuk olsa Yolu da var gidilecek Sesler ışıklar dursa Yolu da var gidilecek Gün gelecek Gün gelecek Yolu da var gidilecek |
DA
Ben seni seviyordum seni sevdim Islak buzağıları seviyordum seni sevdim Kartal kanatlarını mor menekşeleri keçi yollarını Öğle sıcaklarında ağır salkımların serin odalarını Patiska örtüleri köşe yastıklarını ak dantelleri Bir kapının benim için açılmasını tek benim Beklenmesini seviyordum seni sevdim Yalnız kendi bardağımda istemiyordum çayları içkileri Bir otçuğu koparmasını istemiyordum Sana vermiyecek olduktan istemiyordum Elma dilimlerinde cıgara küllerini Yemek artıklarını çiçekli tabaklarda Kimsenin aç Karanlıkta kalmasını Ben seni Sıcak ekmeklerden bir sokum Ayın ondördünü |
DAR AÇI
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar Bir gökyüzü bitince öteki başlardı Çevik taylar dururdu güneşte olgun başaklar gölgelikler dururdu, Ovalar aydınlıkta dururdu Bulut geçti derdik bilemedin Ya da yağmur yağacak derdik Fesleğen saksıda güzel dururdu Bak bu olacak şey mi kömür beni vurdu Ayaklarım aldı başını gitti Ellerim kaldı duvarda Kalk ne olur pencereyi aç Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar Bir gökyüzü bitince öteki başlardı. |
DAYANILMAZ
Gözlerini ölüm bürüdü onların korkulu rüyalarda uyanıyorlar uykularından. Günden güne daha cana yakın günden güne daha yaşanacak hale gelsin diye her gün daha sağlam daha usta daha kahraman ellerle onarılan yeryüzü eskisinden dar geliyor onlara eskisinden düşman. Ne günün ilk ışığı ne balık sürülerinin ışıldaması suda ne güneşe uzanan dal ferahlık vermiyor içlerine. Çalınan insan emeği yaşatmaz oldu korkulu rüyalarla uyanarak uykularından korkunç kararlar verdiler. Karşı koymazsak eğer tehlikededir günlük ekmeğimiz bacamızın tütmesi tehlikededir evimiz, aşkımız, çocuğumuz pencerede saksı kitap sevgisi, insan sevgisi tehlikededir. Gözlerini ölüm bürüdü onların uyumak, uyanmak tehlikededir, tehlikededir çiçek koklamak bardakta su, ateşte yemek bahçede güneş tehlikededir. Tehlikededir gözbebeklerimiz Adana'nın pamuğunu yabancılar işliyor dokuma tezgahları tehlikededir. İzmir'in üzümü, fındığı Giresun'un Samsun'un tütünü tehlikededir. Kapanıyor fabrikalar birer birer varımız yoğumuz tehlikededir. Fakat korkunç kararlara ve tehlikelere aldırış etmeden boy atan başakların şarkısı devam eder topraktan güneşe avaz avaz. Çatlayan tohumdaki yaşamak arzusu her zaman galip, her zaman hür, dağlardan akan suyun sevinci her zaman genç, delikanlı kabına sığmaz... Dayanılmaz çocuğunu emziren ananın şefkatine -yırtıcı, derin- hilelere, ölümlere karşı gelir memedeki çocuğun iştahı, kudreti sonsuz, dayanılmaz. Ve sen gözbebeğim sen erkek sesinle "İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi." dersin milyonların içinden milyonlardan ve gün ışığından uzağa götürülür, işkence görür, hapis yatar, sürgün edilirsin; sevilecek şeyler değilse de bunlar DAYANILIR... Halbuki günden güne yaşanacak hale gelen yeryüzünde toprağın ve insanoğlunun ümitle yarattığı her şey çatlayan tohum, akan su, ana şefkati, çocuk iştahı, insan tahammülü, hayatı öven şiir, kardeşliği söyleyen şarkı, mücadele eden resim, ve emekçinin yüreği, elleri, hasreti harbe ve ölüme karşıdır DAYANILMAZ... |
DÖRTLÜK
Bir elim ekmekte bir elim sende Bir elim gerçekte bir elim sende İki el bir baş içinmiş masal Bir elim gelecekte bir elim sende |
DUR DUR
Gecem erken dur dur Gözlerine bakmazsam uzun bakmazsam Gecem erken inecek bitecek tükenecek gibi de değil Dur bir sokak daha aydınlık edineyim Gecem erken Yağmuru güneşleri haziranı yürüsek Diyelim saat 24 aşk dinler mi cumartesiyi geçmişiz dinler mi Akşamları alsak samanyolunu alsak Aksaray'a götürsek bıraksak Bir dalı kırdık diyelim şiirden başka nereye konur Gecem erken inecek dur dur Hangi gökyüzü ister yasak edilsin bakılmak bakılmak Dur bir sokak daha aydınlık edineyim Gecem erken, bitecek tükenecek gibi de değil İstersen sonu yok diyelim istersen ırak ırak Gecem erken inecek |
GİTME KAL
Nice nice acıları aklına getir Bunca yoksulluğu aklına getir Gözyaşlarını aklına getir "GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir Gitme aklına getir Kıraç mı kıraç toprakların üstüne Güneşler açar yağmurlar kesilince Çırılçıplak kayada yeşerir inci ağacı Dağların kuytusunda bir uslu çiçek Dağıtır mavisini kendi kendine Gitme beraberlik içinde Nasıl sevinirdik aklına getir Her şeyi her şeyi aklına getir Gece yarılarını aklına getir Söylediklerini aklına getir Sinsi yağmurlar yağıyordu Soğuktu Yaktığımız ateşi aklına getir Nelerden geçiyorsun aklına getir Gitme dünyamızın her yerinde Yorgun eller gülleri derleyince Ellerin sevincini aklına getir Güllerin sevincini aklına getir Ne çok severdik seni aklına getir |
HER GÜN YAŞAMAK
Işıklı günlerinde düşün, memleketini, dostlarını, sevgilini, onlarla kal, dinlen bırak kendinden bir şeyler, bir mağlup akşamın mahzunluğu silinsin gözlerinden. Bir kavga sonunu unut. sen maceralar peşinde değil, umutsuz bir yolculukta değilsin. Yaşamak sadece sevmektir, inan bana. Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor. Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek; bir zeytin ağacı gibi. Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel denize yakın olacaksın, uzayan dallarında, yapraklarında ışık ta derinlerde köklerin. Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek yaşamak her gün... |
HİSSEN YOK BU AKŞAMDA SENİN
Hissen yok bu akşamda senin sen öğleden beri bu renk renk bu çeşit çeşit söylenen şarkının artık haricindesin. Tankın gölgesi uzandı üstüne kadar, nerdeyse, habersiz gün batacak. Tamamen çekmiş göğsünden akan kanı büyük ve mütehammil toprak. Her şeyin ne kadar şikâyetsiz saatin hâlâ işliyor bileğinde, onu akşamdan akşama kurardın, tabii biraz sonra duracak. Bugün günlerden cumartesi, dün yazdığın mektup, ancak, dört gün sonra eline değecek karının. Senin orada eskisi gibi sesin işitilecek, sesin teselli edecek düşünür gibi gülecek, kısaca : Yaşayacaksın. Çocuğun o akşam yazdığı cevapta bahsedecek çiçek açtığından bahçenizdeki ağaçların. Güneş battı, yıldızlar doğacak biraz sonra, şimdi karnın acıkmış olacaktı. Çantanda tayının ve konserven var, cebinde, yemekten sonra içecek sigaran. Düşman bozguna uğratıldı arkadaş, mısralarımda olsun uyan!.. |
İKİNCİ DÜNYA HARBİNDEN PORTRELER - 1
Belli söylediğin türküden yabancısısın bu toprakların. "Limanlar" "kayıklar" ve "balıkçılar" ve "gece vakti ılık esen rüzgâr" uzak buralara. Sana, istediğin zaman istediğin ağacın altına oturup dinlenebilmek kadar uzak ve ağır yumruğunu soğana vurup ekmeğini yiyebilmek kadar uzak uzaklar, uzak buralara. Biraz evvel türküsünü bitirip ve düşman elindeki karşı dağları kilometrelerce uzağa itip göğüs geçiren arkadaş belki biz de birbirimizden uzağız fakat seninle çok defa büyük kitaplarımızı okurken aynı satırlarda öfkelenip aynı satırlarda güldüğümüz için ve son sayfayı bitirince ışıklı ve geniş bir dünyaya bir avuç nar tanesi sevinciyle döküldüğümüz için düşüncelerimizde daima biraradayız. Mısralarımın siperinde de düşmana karşı yan yana ve omuz omuzayız. |
İKİNCİ DÜNYA HARBİNDEN PORTRELER - 2
Harbin yorgunluğu kalkmış üzerinden "avuçlarında toprak ve kan" sağ ayağın yarım metre uzakta sol kolun kırık ve kurtulmuşsun her türlü endişeden. Kar yağıyor senin kadar sakin silâh arkadaşların ve bilcümle ordu kayboldu ufukta. Belki de şehir zaptedilecektir. Yine belki akşam yemeğini yerken duvardaki resmine bakıp gülümseyecektir çok uzaklarda bıraktığın mavi gözlü çocuğun. |
İKİNCİ DÜNYA HARBİNDEN PORTRELER - 3
O öylece kalacak : yağmur, ıslak toprak ve tel örgü. Hududa yakın bir kesimde arkadaşlar hücuma kalktılar, ayak sesleri hâlâ kulağındadır. Süngülerin karanlıkta parıldayan soğuk demiri bir türlü çıkmaz aklından. Harap olmuş istihkâmda, apansız farkına vardın ki sıcak kanın teninde lezzetle sızıyordu. Ah ellerin ne kadar soğuk!.. |
İKİNCİ DÜNYA HARBİNDEN PORTRELER - 4
Silahın düştü elinden bundan sonra bir hayal parçasısın. Dostların seni garipseyerek anacak, vakitsiz ölümüne üzülen bu küçük şiirde de benim gönlüme göre olacaksın. Halbuki biraz evvel kar yağıyordu, sen ağır yaralı; arkandan düşmandan kurtarılmış toprak, suları buz tutmuş Vistül, ağır ağır yürüyordun. Ufukta belki, karla örtülü kuleleri ve damlarıyla biraz sonra şehirler gözükecekti. Ayak izleri örtülürken arkadaşlarının, sen çam ormanlarını ve sakin gölleri son adımında birden bire geçerek denize vardın. Ondan sonra bir hayal parçasısın. |
KEDİ AKLI
Bir diyeceğim yoktu hüzünden yana Yıpranıyordu kötü kadınlarda aşkım pis karanlıklarda Yetmiyorum yeni insanlara yetişemiyordum Ölür kalırdım belki de sokak aralarında bir kenarda Kimin umurunda dedi ama kendimi inandıramadım buna da Yakışmıyordum eski pencerelere yosunlu sulara Ölür kalırdım belki de sokak aralarında bir kenarda Uyandırılacak çocuklarım vardı uyuyorlardı uykularında Çok mu yaşamıştım az mı ölmek hakkım mıydı yıl varken akşamlara Bu kedi nerden çıktı demeyin kapı aralıktı ben bıraktım da Okşayacak bir şey ister ellerimiz kendi sıcaklığında Yıpranıyordu kötü kadınlarda aşkım pis karanlıklarda Ne iyi etmişim aldım düşündüm kedilerin yarı ak yarı kara aklında Kedi işte kedi boğuyordu yavruyu engel görünce aşkında Çekilmemişti denizlerim Döndüm hırpalanmış geceden dayanıklı aydınlıklara Ağlanır kedi yavruların çocuksuz anaların arasında Bu kedi nerden çıktı demeyin kapı aralıktı ben bıraktım da Uyandırılacak çocuklarım vardı uyuyorlardı uykularında Ne iyi etmişim uyur uykularında |
POSTACI
Hüzün postacısıyım çoktan Sürüklesin kasım yeli beni de Bakır yapraklarla birlikte Yağmur değil sıkıntıdır abanan Antenlere bacalara kiremitlere Bilinir mi kaç ayrılık yaşanacak yeniden Kaç yazların güneşi eskiyecek Güller mi beyaz aça aça tükenen Adları anılmayan daha kaç çiçek Sürüklesin kasım yeli beni de Ölüyor yerde bir yerde Solgun güneşi Güzün |
SAAT SEKİZİ GEÇ VURDU
Kime ne desem Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı Dökülen çelik katı Yürüyenler yanyana Yüzümü güneşte dinlendirsem Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç Kurtulurdum Çok köprülü sular gibi git git bitmedi Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum Saat sekizi geç vurdu Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna Düşünmeden biliyordum |
SAKSI
Elimde demin Küçük bir saksı vardı Boş bir saksı Nasıl ağırmış meğer Nasıl kolum ağrıyor Boş Bomboş Çiçeksiz bir saksı |
SESLERİN AYAK SESİ
Kırlangıçlar dönecek yakında Açılacak onurlu kapıları Haziran sabahlarının Ağırdan Yer gök deniz nasıl bak Birbirine karışacak Çiçekler başı çekecek hey Nice Sonra çocuklar Balonlar uçurtmalar bulutlar ellerinde Ardından Beyazlar kırmızılar kayıklar Haydiii Yeşilde mavilikte Ayak sesleri var başka işiteceksin Bizlerin ayak sesinden Toprağın var suların var ağaçların var Günlerin *******in Sözlerin biçimlerin ayak sesleri Ayak sesleri elele Ayak sesleri kıyamet gibi Işığın ayak sesi Gölgenin ayak sesi Seslerin ayak sesi Çocuğum ilk ağızda bunları belle |
SOKAK
Önce yağan kara gülümsedi Kaçıştı sonra yalın ayak çocuklar Dikildi durdu işsizin biri Çıkardı güneşi ceplerinden Kadındı kursağına girmedi Kaç gündür sıcak bir şey Ta Sivas'taki çorbasını Uzattı bir hasta yattığı yerden Oda soğuk Kapı aralıktı Bir bebek öğrendi karanlığı Bir uçurtma tellere takılırken |
SUNU
İlle de görmek için mi beklenir güzel günler Beklemek de güzel |
YOKSULDUK DÜNYAYI SEVDİK
Öyle uzak Gitgide Öyle güzelleşti ki O yüzü hiç görmedim Hiç yaşamadı belki Tülin'in yüzündeki Duru güzellik Nasıl da benzer Ben kırgın Küskünken Evsiz barksız bir anının Puslu Kırık Yerinden düşmüş camındaki Güneşsiz bir kış akşamındaki İnce Solgun Esmer Nasıl da benzer Ben kırgın Küskünken Kimselere görünmeden Dönüp dönüp baktığım Saksılara Deniz kabuklarına Kitap yapraklarına bıraktığım Ama zor Ama kolay Tavanda bir yarım ay Nasıl da benzer İnce Solgun Esmer Ben kırgın Küskünken Evsiz barksız bir anının Puslu Kırık Yerinden düşmüş camındaki Güneşsiz bir kış akşamındaki Tülin'in yüzündeki Duru güzellik Ama zor Ama kolay Yoksulduk Dünyayı sevdik Tavanda bir yarım ay |
YOL GİDER AH NASIL DA
De bana Anlat hadi Kaç Kaç kez Gönül gözüyle gördük Can kulağıyla dinledik ki Ah çın çın nasıl da güzel Bir aydınlık Beklenmedik bir zamanda Beklenmedik bir yerde Önümüzde Arkamızda Her yerde Bir ses Seslenen bir ses Adımızı Bir selam Bir merhaba Trende İskelede Durakta Uzakta Ah uzakta Ah Bozcaada/Tenedos'ta Bir şarkının ilk sözlerinde Bir martının son sözlerinde Ay saklanır bir buluttan bir buluta Göz kırpar Erken sabahların Kurnaz yıldızı Suda Düşen yaprak ah nasıl da Ah çın çın suda Akarken Kibrit nerede derken Bir dergiye bakarken Kuşluk vakti Kapımızı kaparken Sokaklar Bakakalır Kırlangıçlar çocuklar da Ah çın çın nasıl da güzel Yol gider ah nasıl da Kartal bulutlardan inerken döne döne Ah ikindi sessizliği Nasıl da çınlar ikindi sessizliği Yazların ovasında Küüüt küt vurur Açık kanadı penceremizin Küüüt küt Nasıl da aydınlanır su Ah nasıl da aydınlanır Çın çın içimizde Takırdar durur Tek ayak üstünde leylek Takır takır Takır takır |
YOL YORGUNU
Bana bir türkü öğretsen Ayın aydınlığında söylesem Gecenin karanlığında söylesem Yağmur yağınca söylesem Toprak uyanınca söylesem Bana bir türkü öğretsen Bana bir türkü öğretsen Beraber olunca söylesem Ayrı kalınca söylesem Seni unutunca söylesem Bana bir türkü öğretsen Geldiğim yerlere er geç dönebilsem Sevebilsem her şeyi yeniden sensiz Sensiz vazgeçebilsem Gece demesem gündüz demesem Kimseleri dinlemesem Hem yürüsem hem söylesem Hem söylesem hem yürüsem |
VİETNAM
Vietnam için yazmadın dedi Akşit Vietnam için şiir yazılmaz Vietnam için döğüşülür Vietnam için ölünür Yapraktan kömür Kirpikten kül Gözlerin yandığı Vietnam Dağ ol dağlarına katıl Başak ol Tüfek ol çatıl Tuz ol ekmeğini bansın Göreyim Ağlamayı bilmiyor Vietnam Şiir ne ki Gözyaşı Çocuklar doğmadan öldürülüyor Git Vietnam'da ana ol |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:25 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.