![]() |
Enis Batur
ARS
Bana aktarılan doğruysa, tek işleri ellerinde birer gümüş kâse, nisan yağmuru biriktirmekmiş. Her yıl uğrarmış padişah, bir yudum içermiş kâselerinden, hepsine bir kese altın dağıtılsın, buyururmuş. İşte arz işte talep, diye düşünüyorum, kâsemde toplananlara bakıp: İşte ars, işimde sultanım. |
ARS POETİCA
Hiçbir şeye benzemediği söylendi şiirlerimin, Wallace Stevens'a benzediğim, hiç kimseye benzemediğim, olsa olsa "II. Yeni'nin devamı", "III. Yeni'nin ta kendisi" sayılabileceğim - "delisaçması bir söz ve işaret yumağı" denildi. Bütün bunlar bensem, bütün bunlar bendim. Yaktığım kağıtlar, fırladığım kürsüler ve çekilip dinlendiğim kör mağarada söyleştiğim gölge, örümcek, alter: Kendimden çekilsem de, gelsem de kendime farkedilmedi: Ateşin içine soktuğum el, gözümü ayırmadığım saat, insanlarla çarpıştığım seyrek günler ses ile kelimenin birbiriyle dikleştikleri yere kilitledi beni. Gençtim, çok genç - şiiri düzen sanmıştım: Çileydi gözümde, arınma ve yurttu, terkedilmiş yüzüm için her an yanımda yürüyen aynaydı, gecenin kaynağında gövdemi dalgalayan simsiyah su, sanmıştım. Yıllar başka bir yol çiziyor tortuya. Şüphesiz şimdi de sanıyorum: Sehere duyduğum inanç arkamdaki koyu, hem delifişek uykudan geliyor belli ki. Düzen değil şiir, kargaşa değil. İki uç arası zamanı çelen uçarı bir odak belki. Belki bazı ender seslerin eşiğinde tuzak, kıvrılıp yatmış çıngıraklı bir soru, öd noktasında, hançerede, yerimden her oynayışımda kuytudan çıkagelen kösnül bir yumak belki. Bir düzen değil ama - bekleyiş, zemberek, inatçı, köz, kaknus hep. Kömürden elmasa varmak için çıktığım yolda elmastan yola çıktığımı unutmadım: Yangınsa sonumda yazılan, orada yazacağım an gelmeli de. Birer kıvılcım olsun harflerim, her kelimemi yalım dili taşısın - öyle bir ateş ki içinde içimde tutuşmuş bir karanlıktan kana kanaya içsin herkes, istedim. |
ATTAR'LA KONUŞMA
[1740-746;4869-4910] dîvanım dîvaneliklerle dolu diyordunuz, indim ağır ağır dimdik merdiveninden zamanın, bir ses verin bana, diledim, bir başlangıç sesi verin dedim ve dinledim: Bir tüy düşürün kanadınızdan bu ülkeye, başka ülkelere uçup gitsin ince usul kurduğunuz nakış, dediydiniz, bir tüy ki değdirsin şehirleri birbirilerine, açsın sesleri seslere bağlayan giz kilidini, dağıtsın anlama bürünmüş tüm anlamsızlıkları, sırrınız size kalsın, sizde kalmasın sakın, yaptığınız resimden artık sakının. Kan kokusu, demiştiniz yüzünüz yorgun hem dingin, işte bana verdiğiniz son ses, son anahtar, son korkusuzluk; söyledim ve hiçbir şey elde edemedim, doğru; sustum ve kazandıklarımı ayrı bir güneşe, ayrı bir geceye sakladım; doğru: Benden kopan tüyün savrulduğu ağır ağır çıktığım dimdik merdivenden aşağı doğru. Yıkılacak bütün şehirler, silinecek harflerim, parçalanacak taş tabletlere kazılmış yüzüm, simsiyah kalacak dîvane dîvanımın kâğıtları: Kavruk, okunaksız, boşlukta şimdiden külliyen külüm. |
BEŞ GÜL
Sizin için tuttum beş gül getirdim Sevgili, durup dururken beş kırmızı gül getirdim, kan. Beş beyaz gül süt, beş sarı gül altın yaprak, tuttum beş pembe gül getirdim Sevgili, tan. Başka bir el koparmış onları, benim elim bunca korkak: Bir dikmeyi bilirim, bir de dokunmayı: Tepeden tırnağa teniniz yangın beldem, sizin için beş siyah gül parmaklarım. kömür. Toprak, temas, sahi bir de ak kâğıt, seçtiğim kelimelerin arasında nedense mağrur, ilerlerim karda bıraktığım izler birer ağıt, ayırdım dikenleri: Sizin için bu beş arı gül. |
ÇIKARAYAK
Düne indim merdivenden: Saçlarını toplamışsın, ensende uçuşuyor nisan. Sahanda yumurta yapmışsın öğlen, Rue de Venise sonra, sonra herhangi bir köprü ve Seine: Eski bir pafta alacağız belki, Rabelais'in tuhaf bir basımını: Akşam gene yekpâre olacak Mouffetard'ın yüreğinde Aragon'u dinleyeceğiz Léo'dan: Je chante pour passer le temps. Bugün nasıl da kekre ve gamlı bugün: Opal, billûr ve ahşap içre kurduğun çatıdan görünmez kiremitler mi uçuyor yoksa? Merdivenin tam önüne dayamalı bu kurtlu tırnağı, çekmezse iki titrek bacak. |
EROS VE HGADES
-XI- Naz için Birden aklıma seni sevmek geliyor. Benim evim sonra senin gözlerin. ellerin vardı. Onları saymak geliyor aklıma. Senin dudakların yok öyle dümdüz. Islak ve çıplak Ağzını söylüyorsun her dişinde.Kar Anlıktır. Kap Eski bir uygarlık çağdaştır bir solu kta. Senince. Denizlerime sırtüstü yat ıyorsun benimle seviş iyorsun hem hep tepemdesin ak ışık sın. Ulaşılamazlığım. Ulaşamazlığım. (Sen bugün ölüm gibisin bana uza/-k nıyorsun).Sen öyle durgun devin en benim Odalarımda salt gece vardır hüzünü Karşı çıkabilen İp. (Sen gebem olsaydın, inan Modigliani çizerdi boynunU Birden aklıma seni sevmek gel gel gel gel iyor. zUn). |
GECENİN SESİ
Kaptanın uykusu kaçtı birden; birden külçe gibi üstüne indi gece ve yalnızlık, kalktı, bir havlu aldı sırtına, küpeşteye tırmandı yavaşça, duydu: Çocuğu uyutmuştu kadın; uzun, yılansı bacağını siper etmişti düşmesin diye dönerken kar yatakta: uğulduyor, tutuşuyordu erkeğin başını gömdükçe yinine: İçinden büyük bir kuş havalanıyor uzağa süzülüyordu. |
GİZ SES
Bir rüzgârda buldu seni bir rüzgârda yitirdi, penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura ve essin dedi, bir daha essin, sen çünkü bana eşsizsin, gökyüzünde karmaşık bir sözdizimiydi kurduğu esin perisinin -- çekti sinesine koydu bulutlardan bir tortuyu, uzan dedi, uzan Enis, tam bir gece için biriksin sesin. |
İMBİK
Ve erken kalktı adam, çayı sürdü, ince bir dilim limon yedi, uzun uzun karanlık suya baktı - doludingin bir gün için güç topladı önce, radyoda dalgın, inatçı bir ezgi buldu sonra, sırtını yelken direğine dayayıp eline bir kitap aldı. Kadın uyandığında şiir okuyordu hâlâ - sırtını kurtarıp ona bakarken bilge bir sevgi yayıldı gözünde: Sabah ve şiir yaşamın tohuma döndüğü o sonsuz imbikte toplanıyordu. |
KIRKİKİNDİLER
"Bu sarı, tok tütünü senin için ayırdım: senin için soydum domatesin kabuğunu, senin için dildim, tuzladım." "Senin için perdaha çektim içimdeki hayvanı; gövdemi yaya, burguya aldım senin için. Bu koku, bu kor, bu gemsiz istek senin açlığın için." "Toprak suya doydu bu yıl, ben sana daha doyamadım," diye sürdürüyor kadın, içinden. "Yüzündeki gururlu umutsuzlukla içimdeki doludizgin kısrağa katıl." |
KIYIYA VURAN İÇİN SONE
Beni sev denizkızı, beni gözle, tanı, kurgula, kendine çevir ve aç, bir de beni ıslat, düğümlerimden çöz, bırak uzaklaşayım açıklara doğru, bana ulaş ve dokun, bana dik dalgaların verebileceği özgürlüğü ver, içine al, içinde tut ve sal, el değmemiş bir kıyı bulursam, kimsenin ayak basmadığı bir ada, döner seslenirim. Ben ve sen: Bir ten karmaşası kuralım, tuzundan kaskatı kesilsin dilim, hızımdan tutuş ve alevlerin ucundan uç, gece gökyüzünde bir anlığına ağalım, sessizliğimizden tiz bir boşluk kalsın: Beni sev deniz kızı, beni bağla, bağışla. |
LAV
Akdenizli sesini seviyordu; geniş, tuzlu gövdesini. Eğiliyor, kokluyor, kadınlığını unutup içine girmek istiyordu. Akan, devinen bir düştü erkek: Volkanın ortasında kıpırdıyordu |
NABIZ
"Ben ölümün teğmeniyim", diyordu sonradan postalanan mektubunda, BM'nin 25 Şubat tarihli müzakeresini esas alan Güvenlik Konseyi'nin bindörtyüzellibir sayılı kararına dayalı biçimde altı gün önce bölgeye gönderilen tabur sembolik bir nitelik taşıyacaktı şehrin hemen dışındaki tampon bölgede, miğferi iyice sıkışmış kulağıyla boynu arasında sımsıkı sızı - onca kararlı parmağın tetikten yolladığı top mermisi arasında kimse bilemez artık gerçekten serseri bir kurşun mu sessizliği delen, zihninin tam dibinde, son, gelmeden genzinden göğsüne yayılan şarabın kanı, "teğmenim öldü", diyor nabzı bekleyen çocuk yüzlü asker. |
ORUÇ
Bir tabak tarhana koydu önüne, bir avuç maydanoz; parmaklarını tuttu, bileğini, kolunun içini öpüp bıraktı, soğanı kırdı, böldü ekmeği ve bekledi: Zaman hızla içine akıyordu. "Bu seferî gövde sana birikti" dedi, duyulur duyulmaz bir sesle. |
RAHİM MESELİ
Bir de gizli duygusu var Zaman'ın orada sınırsız bir genlik kazanır anlam ardı arkası yoktur çünkü oyun sonunun ki yılgının önünde bir sar'a tutar insanı: Orada, aralık bir gözden sızan, ilk, korkulu ışıktır mermerin kof yüzüne düşüp dönüşen. Bir tek yaralı köpek, dışarıda. Uğuldayan sabahın gelip pencerede dövdüğü buharlı kasidenin içinde kıvranıyor oda. Devriliyor buhurdan, yayılıyor ağır ağır kokunun koyu mührü, neşterin gözünde çakıyor sarsıcı şimşek - damara doğru kararlı adımı ölümün. "Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki, arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz bir sarnıcın aldatı duyarlığının orta yerinde- hep ve aralıksız burada, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim artık" Bir de ben. Ne kadar dışrak görünsem o kadar içrek gözüm. Kırdığım kilitte, sızdığım bir dilim çatlakta acımasız bir ezgi duydum hep. Mesihli çörtenlerin altında tanrının kiriyle yıkandım. Gün geldi bungun, çökelek, oradan oraya savrulan dumanın içinde dural bir kimlik aradım. Oysa kûfî yazısı yazgının hep geleceğe erteledi sesimi: Bir de orada, Zaman'ın gergin bir boyutu işlediği öte-gövdede hızla aramak kaldı seyrek kantaşını, seyirttikçe yaralarım derin derimden. |
SALKIM MESELİ
"Bir başınaysan, bütün bütüne kendininsin." Leonardo Elmas bir tasarıdır aslında, tek düşleyelim kömürü. Tutku da biter çünkü, an gelir gece de büyür içimizdeki geceden: sim korkumuz balkır derin gözümüzden. Yaşam, atlasa ve ipeğe doladığımız kadırgada sarıp çözdüğümüz Gün makarası kalıba döksek ayrışır sise ve saydama, biri doğrularsa çelişir öteki, sesimizle. Ey kan ve ivme ilişkisi! Düşün ki hem izcidir gölge, gövdedir hem avcı. Bu açılma yeri, dışavurduğumuz bu yaramız, ki bir kapansa... ...de bir tasarıdır aslında - orada takvim çevirir za- manı insan diline, pafta ayırır işte, ayırsa ayırsa sem ateşi ender sudan ve Alaşım: Yalım dilinin şiir diline deydiği kılpayında eriyen has sınır bünyesi! Çoğaltırken bir-leştirir salkım her gözünü; Salkım ki gecel bir tasarıdır aslında Aslından düşleyelim tek taneyi. |
SANDIK
Bir kutu dolusu anahtar. Régie des Tabacs de l'Empire Ottomane, paslanmış, kenarları delinmiş o kutunun ağırlığını tartmak güç. Çekmecelerin, evrak dolaplarının ve evlerin sahipleri geçekte yıkım yerlerinde dolaşan birer hayalet. Ne çok taşındık! Nasıl dolaştırdık bunca umudu, terkedilişi, kaybetme ve kaybolma duygusunu? İçimize kazınmış yolculuklar birer loş düş ve hiçbir zaman hiçbiri gerçekleşmemiş tasarılardı oysa: Bu anahtarları olmamış kilitlerde sandık. Sahi, sandık! kendisi duruyor da onun, yıllardır giz'li bir ölü gibi anahtarsız bekliyor. İnsan asla açmamalı böyle bir efsaneyi. Herkesin hayatında içindekileri unuttuğu, umduğu, bambaşka kutularda aranacak eşya, söz ve işaretler kalmalı. |
SİZİN İÇİN KESTİM SAÇLARIMI
I Femme vous suis-je, et de grand sens. Sizin için kestim saçlarımı. Yıllardır uzattığım. Sizin için durdum ilk, dinlendim. Yıllardır yorduğum. Açtım sizin için, açıldım. Yıllardır kapadığım, kapandığım. Sizin için bekledim, Sizin için bekledim, sizin için güldüm bir tek, sustum. Yıllardır durduğum boşlukta femme vous suis-je, et de grande songe indiğim merdivende *******e tuttuğum ışıkta sizin için umdum, umursadım. Sizin için yaktım bu ateşi, besledim yıllardır. Esirgediğim zaman, gizlediğim tortu ve tortuda ayrışan bu hayat sizin için kamaştığım gün titrediğim mum aktığım yatak. II Sizin için hazırladım bu masayı, İki kelimenin ortasında dinsin fırtına. Sizin için hazırladım bu döşeği, İki fırtınanın ortasında kuyu uyku. Sizin için hazırladım bu yemeği, İki açlığın ortasında körelmez açlık. Sizin için hazırladım bu bakışı, bu sözü, bu sessizliği - sizin için hazırlandım. Sizin için uzattım saçlarımı, kestiğim. Sizin için söndürdüğüm bu ateşi, yandığım. Kurduğum bu çadır, bu saat arındığım su soyunduğum gece: Sizin için. Devrilirken tutunduysam tutuşurken susmam zemberekte bu Eyyub hem cellât hem kurban sizin için bir tohum. |
SONBAHAR AYİNİ
Tirşe deniz. Tırıs rüzgâr. Işıkların içinden geçen sabah. Teresa Berganza'nın sesinden süzülen gamlı, uzun yola çıkmış yalnız kuş. Gökyüzünde bulut, bulutta biçim, biçimde gizlenen telâş, telâşı besleyen vatos zaman, zaman: Yaprağa yürüyen su, damara yürüyen kan, durup bekleyen tirşe deniz: Kalanlar, gidenler, içimden geçen ışık, karanlık, içimden geçen vurgun. Bir gece, bir gece daha kaldı - yetişsin içimden geçen siyah tren. |
TAŞ DAMLALAR
Bana çölün arkasından gelecek topraklardan, simsiyah gökkubbeyi delip geçecek bir sabahtan söz açsın, bir bilici istiyorum: Avucundan altı yüzü kutlu bir zar düşsün, kemerindeki kemikte susuzluk, korku ve karabaht yerine kurtuluş harfleri yazsın, çadırımdan çıktığımda sağanak karşılasın beni, atıma binmeden bakayım: Gözlerinden kaybolmuş güven ışığı geçsin, yakınlar beni öylesine bezdirdi, uzaklar rüzgârını getirip etrafında çevireceği billûr sesle dolsun - kırıldım,yenildim, bozbulanığım yıllardır: Bir bilici bulun, geceme yıldız, ağsın. Böyle uzandım döşeğime gece, gece bitmemişti böyle uyandım. Beldem baştan uca çiğnendi, kim oturuyor sarayımda biliyorum, biliyorum kimdir kadınlarımın koynuna giren: Ağır bir koku,pes bir kösnü, köpük köpük taşan bir öfke ile kaplandı odalarım, şehirlerim, hükmettiğim uzun ovalarla sisin çöktüğü dağlar: Issız bir imparator taşıdım buraya, tuzla buz gurur getirdim yanımda, bir de zakkumdan tane tane bir imbiğin doldurduğu şişe, hiçbir şeyden korkmadım bildim bileli: Ne yazgı, ne kargış, ne ölüm: Bir tek şüphedir, esirgensin. Büyük, taşlaşmış damlalardır Zaman, bende bana ne var ne yok kilitler. Çıkıp uçsuz bucaksız bir ateş yaksam: Onlar erirler mi? Çıkıp bir ateş yakacak olsam sanırlar ki çağrıdır, çağırmam, rüzgârı arkasına almış bir yangındır, korkarlar, ben kimseyi korkutmak için doğmadım. Bir anlam yok yaradılışımda, bir giz bir gizem yok kimseden beri - kendiliğinden an gelir erirse damlalarım, geçmiş günleri kaskatı geleceğimden ayıran âraf çizgisinden yürür geçerim: Bir bilici bekliyorum, muskamdan düğüm çözsün, suskumdan söz yağsın. |
YAZ TUĞRASI
Bir tramvaydı bindiğim mor düş, yarıda kaldı. Vatman ve biletçi Ve uçarı çan sesi, çocuk asılıp kaldı. Bir hayal bu şehir, gece kuruldu gün çözüldü: Vapurlar düz bulut, sokaklar âmâ dehliz, kıpırdıyor heykel: Evler büyük yangından kaldı. Sis ve duman ve tütsü ve birkaç kekre soru, durup durup dururken aklımda kaldı. |
YÜZLER, Beş
İçinizdeki kötülükten utanmayın, ben seviyorum yanaklarınıza yayılan ateşi, seviyorum ben fena ve mahrem olanı boynunuzdan yukarı kabaran. Açığa vurabilse, ah yırtabilseniz gömleğinizi baştan aşağı: Göğsünüz inip kalkarken sayardım tek tek sapsarı kirpiklerinizi, bir elim ateşin içinde kavruk, öteki kulağınızın üzerinde: Ayva tüyü, meme, şelâle. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:00 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.