![]() |
Ibrahim Sadri
ADAM GİBİ
Ben seni hiç sevmedim ki Durgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim Birde yıldızları sevdim Eylül akşamlarında gelip, Gözlerinde tutulan. Ben seni hiç sevmedim ki Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim Kurşunları sevdim beni vurduğunda Ağlamayı sevdim unuttuğunda Yalnız olduğumu anladığımda Ayakta kalmamı sevdim Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini İkindide yağmur gibi Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi Ben seni hiç sevmedim ki Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim Menekşeyle konuşmanı Nisan a hatırlatmanı Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını Düştüğün zaman kanayan yaralarını Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman Sakız satan çocukları Yeni çıkan şarkıları Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte Ben seni hiç sevmedim ki Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde Buğusunda sabahın, acımasızlığında ahın Ağlayan yüzünde İsa nın Ferahlatan gücüyle duanın Korkutan yanıyla nar ın İncenin, zeytinin ve kalbin üstüne Gülün üstüne Tutunduğum umudun üstüne Korkunun üstüne Hep senin üstüne, hep senin üstüne Ben seni hiç sevmedim ki Gittiğin zaman gitmeni sevdim Evreni sevdim geldiğin zaman Kalmanı sevdim Korkuyordum sana alışmaktan Yine de sevdim gülümsemeyi Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından Kırlara ilk kar düştüğü zaman Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim Seni içimde öldürdüğüm zaman Ben seni hiç sevmedim ki Durgun akşamlarda söylenen şarkı neyse Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim Birde yıldızları sevdim Eylül akşamlarında gelip, Gözlerinde tutulan. Düştüğün zaman kanayan yaralarını Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman Sakız satan çocukları Yeni çıkan şarkıları Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte Ben sevdim mi adam gibi severim |
ADAM GİBİ
Ben seni hiç sevmedim ki Durgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim Birde yıldızları sevdim Eylül akşamlarında gelip, Gözlerinde tutulan. Ben seni hiç sevmedim ki Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim Kurşunları sevdim beni vurduğunda Ağlamayı sevdim unuttuğunda Yalnız olduğumu anladığımda Ayakta kalmamı sevdim Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini İkindide yağmur gibi Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi Ben seni hiç sevmedim ki Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim Menekşeyle konuşmanı Nisana hatırlatmanı Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını Düştüğün zaman kanayan yaralarını Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman Sakız satan çocukları Yeni çıkan şarkıları Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte Ben seni hiç sevmedim ki Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde Buğusunda sabahın, acımasızlığında ahın Ağlayan yüzünde İsa nın Ferahlatan gücüyle duanın Korkutan yanıyla nar ın İncenin, zeytinin ve kalbin üstüne Gülün üstüne Tutunduğum umudun üstüne Korkunun üstüne Hep senin üstüne, hep senin üstüne Ben seni hiç sevmedim ki Gittiğin zaman gitmeni sevdim Evreni sevdim geldiğin zaman Kalmanı sevdim Korkuyordum sana alışmaktan Yine de sevdim gülümsemeyi Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından Kırlara ilk kar düştüğü zaman Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim Seni içimde öldürdüğüm zaman Ben seni hiç sevmedim ki Durgun akşamlarda söylenen şarkı neyse Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim Birde yıldızları sevdim Eylül akşamlarında gelip, Gözlerinde tutulan. Düştüğün zaman kanayan yaralarını Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman Sakız satan çocukları Yeni çıkan şarkıları Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte Ben sevdim mi adam gibi severim |
ADIN BATSIN
yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile yaktın beni küle döndüm dumana döndüm nasıl edem nere gidem dertli baş ile bilemedim teli kırık kemana döndüm canım aldın, can evimden vurdun ya sende küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın zaman ola devran döne sen de çekesin yitiresin umudunu heder olasın aşka düşe kahrolasın candan bıkasın ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin sen ki beni rezil ettin yedi cihanda yalan oldum talan oldum senin sayende sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın beni özleyince bir nehir yatağını bulsun kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin sesime bakıpta ağlıyorum sanma seni özleyince böyle olsun birazda ayrılıversin yaprak dalından insan sevdiğinden ayrılıversin kan damarımdan can pazarından adam baharından ayrılıversin dağda dört mevsim erimeyen kar varya yokluğum öyle erimesin sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın sen de vicdansız çıktın adın batsın |
Aldırma Reis
Sen içerdeyken ben Sinemalara gittim Bütün filmlerini seyrettim O sevdiğimiz artistin Sen içerdeyken ben Vita kutularında çiçek yetiştirdim Sokakta top oynadım çocuklarla Ayakkabılarımı eskittim Güneşe karşı durdum sabahları *******i bir başıma yıldızları bekledim Annenin gönlüne su serptim Aldırma dedim aldırma Bir şarkı söyle, bir dilek tut herkes için Bir ada rüzgarı gibi Sürtünerek geç hayata Bir sarmaşık gibi tutun Ve değer ver hatıralara Aldırma dedim Sen annesin, aldırma Sen içerdeyken ben Kiramı ödedim, pijamalarımı giydim Haber bültenlerini izledim Gazetelerden kupon kestim Sen içerdeyken ben Sigara içtim, öksürdüm Otobüse bindim Fotoğraflarımıza baktım Acıyan yanlarımı körelttim Deniz kıyısında yürüdüm Manavdan soğan aldım Yeni çıkan şarkıları dinledim Kafeste beslediğimiz kuşu saldım Islık çaldım Sen içerdeyken ben Hep uyandım, sayıkladım Kanadım boyuna Takvimler aldım Her gün bir yaprağını kopardım Deli ayrılığın Sen içerdeyken ben Gömleğimi ütüledim Sobada elimi yaktım Bir şiir yazdım Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden Hani o alnına kader değmiş Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş Hani o erken vurulmuş Gençliğimiz gibi dağıldım Sen içerdeyken ben Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben Kapı kapattım, pencere açtım Mutfakta oyalandım Kanepede yattım Hatta bir yolluk aldım odaya Çok da kulak asmadım Çok da koymadı bu bana Alt tarafı içerdeydin Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün Bir yanımı Yani adamlığımı Yani gözlerimin ferini Yani canımı Alt tarafı şarkılar ölecekti Alt tarafı kanayacaktı kalbim İşte sensiz İşte nefessiz İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı Her tarafım Yıldızlar yine oradaydı oysa Yazdıklarım Gözden kaçan o defter yapraklarında Boşver 128 Hayat bir gemi Yürüt onu göreyim seni Boşver 128 Boşveriyor ya Aldırma reis Reis aldırmıyor ya Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben Vitrinlerin önünden geçtim Minibüs duraklarında bekledim Simitçilerle yarenlik ettim Üstüme bir ceket aldım El tezgahlarında kitaplara baktım Sen içerdeyken ben Hiç oturup ağlamadım Hiç karartmadım umudu Hiç bulandırmadım onuru Öyle dimdik durdum ortada İşte burada ulan işte burada Böyle burada Hiç yıkılmadan Hiç utanmadan Ve hiç unutmadan Sen içerdeyken ben Gülen resmimi yaptırdım Sokaktaki ressama Her zaman yaptığım gibi Buzdolabını ayağımla kapadım Parkların banklarına adını kazıdım Adını kazıdım duvarlara Adını, adımın yanına yazdım Hiç unutmadım, utanmadım Korkmadım Parmaklarımı şıklattım Fidayda'da Hani vardı ya Fidayda'da hanım kızım Fidayda Gelip geçen her tren bağırtısında Kalkıp aynaya baktım sonra Sen içerdeyken ben Perdeleri hiç kapatmadım Hiç bakmadım arkama Başını ellerinin arasına alan Üç-beşinin arasında olmadım Öyle bıraktığın gibi Öyle yaşadığımız gibi yaşadım Sen içerdeyken ben Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben... |
ALİ MUNZUR
Açıldı ömrümün haritası Bir omzu düşük ağır delikanlı Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı Benim ömrümde, bir kırlangıç ağıdı vardır bildiğim Benim ömrümde, tel örgüler kuşluk ayazında Kör karanlık yağlı kurşun Birde yanık türküsü anamın Her biri bir başka seherinde güz dönümümün Vurup gitmiştir sessizce oğulları Şu gurbet denen şu belalı buğ yılanı, şu bilinmez sefere Benim ömrümde, bir ırmak vardır Durup önünde taş yüzdürdüğümüz ak köpüklerinde Sesine sesimizi kattığımız Ve anamızın patiskadan biçtiği uzun donlarımızla Bir turna balığına gençliğimizi sattığımız Aylandığımız, adamdan sayılıp delikanlı halaylarına karıştığımız Yıldızların altında, dam bacalarında aşık attığımız Benim ömrümde, yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın yağmurların sevdalısı ve parlayan yusuftutan kuşları Benim ömrümde, mor menekşe Yediveren gülleri ve böğürtlen Birde sen! İçime işleyen ah sen! Ondokuz yaşımın Ve ırmağımın Ve toprağımın hakkına birde sen! .. Bulutlarıma kına yaktığım sebebin Namerd olayım sevmedim hiç kimseyi böyle bu kadar! .. Ya da sevemedim Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası Bu da bir gurbettir yıkar adamı içine Bu da bir rivayettir, on iki yıl bilmem kaç bin gece Bir türkü sesinde.. Dumanlı dağları duman kaplamış Yine mi gurbetten kara haber var? Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış? Çimenler üstünde gözyaşları var.. Benim ömrümde.. Şimdi vur, vur içine onca talanı Onca sevdayı vur, vur Ali Munzur Bu sol yandaki hicran yarası öyle çok ki.. Benim ömrümde çiçeğin bozamadığı Karanlığın düşemediği yüzüm Bana mahsus kor ayazda üşüdüğüm Hercanın yeşili, Cemilin üzüm gözlü güzeli Ve hüzün yaprağını dökende dut ağacın Kalbime bir gül dikeni, fikrime sevda batanda. Kemahın istasyonuna doğu expresi demir atanda Murat suyu Fırata karışır üç gün üç gece kan akanda Ben belki bin gece sayanda gurbet akşamlarında yıldızları Emanetime iyi bakasın köylü kızı O elinde tuttuğun kanayan şey Ali Munzurun kalbinin yarası Benim ömrümde, yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın Yağmurların sevdalısı Ve parlayan yusuftutan kuşları Benim ömrümde, mor menekşe Yediveren gülleri ve böğürtlen Birde sen! İçime işleyen ah sen! Ondokuz yaşımın ve ırmağımın ve toprağımın hakkına Birde sen! Bulutlarıma kına yaktığım sebebin Namerd olayım sevmedim, hiç kimseyi böyle bu kadar Ya da sevemedim. Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası Açıldı ömrümün haritası.. |
ANNE
Kan ter içinde gece Kan ter içinde her yanım Her yanım bu gece vurgun içinde Kurşun yemişim, sürgün yemişim Bu sana ilk gelişim Vur emriyle düşmüşüm kapına Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana Yok elimde bir demet menekşe Yok elimde sevdiğin gül şekeri Yok işte sana bir şey Bilmem ki ne demeli Bir tek ağır yaralı özlemim Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim Anne benim, aç kapıyı Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın Ölmeyesin, bitmeyesin Yürekyarısı gitmeyesin dediğin Anne benim, aç kapıyı İşte geldim, işte bu sana ilk gelişim Hep senin için gökyüzünde bir evimiz olsun isterdim Hep senin için bulutları isterdim Ellerimi açtırıp dua ettirirken O küçük evimizde sokulurken göğsüne her gece Hani her gece sorduğumda Anne babam nerde Nerde kuşların dilinden anlayan adam Ve menekşelerle konuşan adam Nerde anne Ve sen bastırıp bağrının kızılca kıyametine acını Gelecek oğul, sen uyu şimdi Baban gelecek bir yağmur gibi yağmurla Rahmete boğacak yoksulluğumuzu derken Ben uyur, düşümde Senin için bir ev görürdüm gökyüzünde Sen, babam, ben ve melekler Ve melekler anne Anne melekler Önce babam sonra onlar terkettiler *******imizi Ben de çekip gittiğimde Yani oğulcuğun yani yürek yarın İçinden geçen şarkın gittiğinde Sen nasıl yaşadın anne Kan ter içinde gece Kan ter içinde her yanım Her yanım bu gece vurgun içinde Kurşun yemişim, sürgün yemişim Bu sana ilk gelişim Vur emriyle düşmüşüm kapına Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana Vakit yok artık İstersen kalayım böylece Ama bir kere öpseydim elinden Ama bir kere sürseydim gözlerimi gözlerine yeniden Yok elimde bir demet menekşe Yok elimde sevdiğin gül şekeri Yok işte sana bir şey Bilmem ki ne demeli Bir tek ağır yaralı özlemim Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim Anne benim, aç kapıyı Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın Ölmeyesin, bitmeyesin Yürekyarısı gitmeyesin dediğin Anne benim, aç kapıyı İşte geldim, işte bu sana son gelişim Üzülme, kapanıyor diye gözlerim İşte gidiyorum vakit doldu İşte kapanıyor gözlerim kapının önünde Öğrettiğin gibi ellerimi kaldırıp gökyüzüne Ve eğip başımı önüme dua ediyorum Üzülme anne, vakit doldu İşte şimdi bir oğlun oldu Bir oğlun oldu anne Kan ter içinde gece Kan ter içinde heryanım |
BEN AŞKI SATIN ALDIM
ben aşkı bir üveyikten satın aldım,yaşım onaltı o zamanlar bakır rengindeydi dağlar daha şıvan düşmemişti böğrüme daha deli deli esmemişti ruzigar kalbim acıya düşmemişti sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım halayda delikanlı başı olacaktım bıyıklarım yeni terlemişti gurbeti ismail dayımın gönderdiği kuru üzüm ve fıstık nan bir de istanbul fotoğraflarından tanımıştım hey deli yanım! türkülerim ince gül dalım gönül közüm verdiğim sözüm ne zaman duman olsa munzur un doruklarında kalırdı gözüm aradabir durup fırat a bakışım ve yanımdan ayırmadığım bir üveyikten satın aldığım aşkım yani ahretlik gülüyordum istanbulu fotoğraftan vurgunu üveyikten biliyordum bir zemheri akşamında oturtup tandırın karşısında babam oğul yürü, dedi yürüdüm topak oldu babam,acıdan yundu gözleri yalınız bir ah etti anam sessizce ırmağa düştü sözleri yürüdüm terleyen bıyıklarım şahin bakışım ve yıldızlı *******imden birinde canım üveyikten satın aldığım halis aşkım geride kaldı ormanlar gördüm ağaçlar gördüm dallarında adamlar asılıydı ipince fidanlar ipil ipil kan sızardı dudaklarından baykuşlar gecenin koyukatmer al basması karanlığına karşı nasıl da gülüyorlar nasıl da gülüyorlardı hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani sazım ve halıs aşkım dağlardan geliyorum ben fıratın doğduğu yerden gönle aktığı yerden serin göze başından soğuk bulgur aşından dağlardan geliyorum ben aşkın doğduğu yerden hey! yusuf un kuyusundan eyyub un sabrından geliyorum etmeyin elemeyin ben istanbulu fotoğraftan vurgunu üveyikten belliyorum hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani sazım ve bir üveyikten satın aldığım halis aşkım hey anam ne aynam ne tarağım ne sedef çakım ne tesbihim ne mintanım bir han odasında akşam alacası değip geçerken böğrüme yavaşça önüme düştü alınyazım kim tutar kaldırır başımı yerden kim dinler türkülerimi bozlağımı sazımı bir duan olaydı ah, yanıbaşımda iki çift lafın bir tas ayranın bir dağ soluğun entarine yapışmış kalmış bir yayla çimenin bir tesbih böceğin bir avuç toprağın bir küçük taşın bir tel saçın alyazmanın altından hey anam akşam indi kırıldı sazım istanbulda haramiler sokağında bir han odasında yavaşça önüme düştü alınyazım hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani dağlara verdiğim aşkım akşam dediğim ana istanbulda ay karanlık yürek pustur bir de hikayesi var kanadı kırık martıdan dinlediğim: çok önceden zebaniler yakıp geçerken şehri üç damla baldıran zehri üç damla hıyanet dökmüşler mavi denize üç martıyı boğmuşlar herşeyi gördüler diye akşam dediğim dam aralıklarından han bacalarından kaçıp giden güneşin vurması değil mi taa dağlara, dağlarıma değil mi ana yani akşam dediğim isli han odasında bir ben bir viranşehirli yakup bir de çaykaralı musa üç bardak çay hatrına üç gurbet türküsü değil mi uçurduğumuz üç damla baldıran zehri değil mi ana akşam dediğim buradan bu halis aşkımı bir han kirasına sattığım hovarda istanbuldan aranan bütün overlokçular sıraütücüler adına budur havadisim hatırladığın ne bulgur tadı ne bir çiçek ne bir isim ben gündüzleri müslüm gürses dinlemeye *******i han odasında alınyazımı görmeye hüküm giymişim yine de ana ana yine de öperim gözlerinden dağlarımın çimenimin ve kanayan gençliğimin öperim hepsinin tekmil gözlerinden bıyıkları yeni terleyen gençliğimin adına ana can ana yaran ana oyy ana hani benim yıldızım hani şehla bakışım hani sazım bir üveyikten satın aldığım halis aşkım ben aşkı bir üveyikten satın aldım,yaşım onaltı o zamanlar bakır rengindeydi dağlar daha şıvan düşmemişti böğrüme daha deli deli esmemişti ruzigar kalbim acıya düşmemişti sanırdım bütün ırmaklardan koşacaktım halayda delikanlı başı olacaktım bıyıklarım yeni terlemişti |
BENİ KAVGADA GÖR
Geçer gözüm İçimizden bir aşk geçer Ve keder Ve heder olmuş bir hayat Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan Öyle yavaş öyle deşer de geçer Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına Binlerce çocuğa adımızı verirler Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer Geçer gözüm Memleket kadar bir nağra düşer yıkılmış sokakların pusularına Akşam sofralarına aç karnına yüreğim düşer Beni adamdan sayma İlk gözyaşı İlk yere düşen damla İlk kancık tuzaklara düştüğümüz hayınlığın hatrına Hani cebimizde iki satır mektubu yarım bıraktığımız sevdanın Hani son bir umutta tutunduğumuz arkadaşlarımız Ve kaygan ve ıslak ve kaypak sabahı Ankara nın Ve bilsen Tek başına büyür intikam aşk ve sen Tek basma büyür elif misali mezarıma bıraktığın menekşen Geçer gözüm İçimizden bir aşk geçer Ve keder Ve heder olmuş bir hayat Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan Öyle yavaş öyle deşer de geçer Beni son kez kavgada gör Son kez ölsün arkadan vurmacasına bütün ihanetler Sonra şöyle saçlarımı savurup ecel saatine Sonra son kez alnından vurulmacasına aşkın Bir eşkıyalık yapıp Basınca bütün evlerini bu şaşkın İstanbul un Bir de kendimi denize dökünce Üsküdar dan Nasıl da patlar içimde çığlığın Bana bu şehri yakmış desinler Beni son kez kavgada gör Bana kendini satmış desinler Beni son kez kavgada gör Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına Binlerce çocuğa adımızı verirler Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer Ya bir de sen düşersen ellerimden Ya bir de kimsesizsem Ya ölüm kadar sevdiğim cesaretim yan çizmişse Sonu yok uğraşlarda yılgınsam Son mermim avucumda Fiyakalı bir eylül sabahı Basar giderim kalbine namımın Sıkar giderim Avucumda mermim menekşem ve arkadaşlarım Geçer gözüm İçimizden bir aşk geçer Ve keder Ve heder olmuş bir hayat Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan Öyle yavaş öyle deşer de geçer |
BİR ADIN KALMALI
Bir adın kalmalı geriye Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde Aynaların ardında sır Yalnızlığın peşinde kuvvet Evet nihayet bir adın kalmalı geriye Birde o kahreden gurbet Sen say ki ben hiç ağlamadım Hiç ateşe tutmadım yüreğimi *******i koynuma almadım ihaneti Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın İçimin nehirlerinden Evet yangın Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan Evet kaybetmenin o zehirli buğusu Evet isyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı Bu sevda biraz nadan Biraz da hıçkırık tadı Pencere önü menekşelerinde her akşam Dağlar sonra oynadı yerinden Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı Yani ben seni sevdiğim zaman Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın Yine de Bir adın kalmalı geriye Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde Aynaların ardında sır Yalnızlığın peşinde kuvvet Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet kaybetmek için erken sevmek için çok geç |
BİR AŞK DEĞİYOR
Kapına biri gül bırakıyor tanımadığın Trafik birden açılıyor Köprüden geçişte para almıyor gişedeki kadın Bi o kadar yakışıyor üstüne siyah kazağın Menekşe tutuyor köşe başında yalnızlığın Sarı kanaryalar hep senin için kazanıyor Ne de güzel geliyor insana sırtından vurulması insanın Oğlum sana bir aşk değiyor Bi yerinden bakınca nede keyifli hayat Bi yerinden bakınca rahat Oğlum sana bir aşk değiyor Bundan sonrası tufan, talan, fırtına, bora, kar Aşık-ı mecnun sensin mecnun un ancak adı var Oğlum sana bir aşk değiyor Oğlum seni bir aşk sarıyor |
BİR BAVULLA GELMİŞLER (MÜNİH TRENİ)
Bir bavulla gelmişler Karaların memet, ince ali ve bir de bekir Puslu bir alaman sabahında münihe inmişler trenden Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum Bir de yar ilen ana baba hasreti Bildikleri birkaç sıla türküsü İnmişler üçüncü mevki kompartımandan Başlarında kasketleri Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli Nere baksan bir soğukluk değmiş içlerine Nere baksan insanı üşüten kocaman bir yalnızlık Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına Nere baksan deli bir ayrılık düşecek burada bahtımıza Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına Bir bavulla gelmişler Münihe, viyanaya, berline, rotterdama Çorum nire memec, lozan nire Brüksel nire ali, emirdağ nire Konya nire bekir, strasbourg nire Ve frankfurta ve kölne ve lyona Hamburga, liege, bonna inmişler içlerinde memleket döne döne, yana yana Bir bavulla gelmişler Önce ******* bitmemiş sonra soğuk ve karanlık gündüzler Herbir işini, tamam eylemişler atamanın Herbir vidasını sıkmışlar Herbir makinasına terlerini akıtmışlar Eksilerek, didinerek ve direnerek Sağlam basmasını bellemişler yere Kancık pusuların yaban belaların Ve hayın ve namert ve itkopuk Pazar sabanları çanlarının arasından Geçirmişler yüreklerinin filiz filiz umutlarım Hey canım Hey adam yanlarım Hey karaların memet, ince ali ve yetim bekir Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı Bir kere öpebilseydiniz O makinayağı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi Hey canım Hey adamlarım Hey karanlığına atamanın ıslık çalan kahraman yanlarım Bir bavulla gelmişler Karaların memet, ince ali ve bir de bekir Puslu bir ataman sabahında münihe inmişler trenden Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum Bir de yar ilen ana baba hasreti Bildikleri birkaç sıla türküsü İnmişler üçüncü mevki kompartımandan Baştarında kasketleri Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli Şimdi onlar Herbir sokağına değerek avrupanın Ve herbir dağında şahin olup uçarak özge vatanın Bize bir sabahı indirirler öyle gülümseyerek çocuklarımıza Öyle kara öyle ince öyle yetimdirler Öyle konya öyle maraş öyle adana Öyle trabzon öyle afyon öyle erzurumdurlar Öyle dadaş öyle ele öyle uşak öyle yörük öyle çerkez öyle doğudurlar Ve doğururlar Herbir sıkıştığında kalbimiz Münihin, viyananın, roterdamın, brükselin ve nice şehirlerin Dumanların, çanların, köprülerin, kanalların Acıların, yalnızlıkların, hasretlerin, mektupların Ve hepsinin ötesinde o ağır gurbetliğin çöktüğünde efkarı Gelip tutarlar ellerimizden Karaların memet, ince afi ve bir de bekir Varsın bize alamancı desinler Varsın bizi sofralarındaki ekmekten sonra sevsinler Varsın yüzümüzden önce bavullarımızı gözlesinler Biz yine de memleket kadar bir yürekte sevmekteyiz memleketi Çünkü karaların memet, çünkü ince ali ve bir de bekir çünkü Bir bavulla geldiler Puslu bir ataman sabahında münihe Çünkü Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum Bir de yar ilen ana baba hasretini Ve bir de bildikleri birkaç sıla türküsünü hiç düşürmediler Sokağına avrupanın Hey canım Hey adam yanlarım Hey karaların memet, ince ali ve bekir Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı Bir kere öpebilseydiniz O makinayagı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi Hey canım Hey adamlarım Hey karanlığına alamanın ıslık çalan kahraman yanlarım |
BİR ŞEY SÖYLE
Bir şey söyle Denizler tutuşturulduğunda Dağlar yürütüldüğünde Bir şey söyle Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze Bir şey söyle Ben seni unuturum Söyle Yer başka gök başka olduğunda Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema Hani biz ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda Bir şey söyle Unuturum ben seni, söyle Kalplerde gizlenenler ortaya döküldüğü zaman Gök yarıldığı zaman Ne oluyor bu yere dediği zaman insan Ve kalakaldığında yüzkarası şiirlerim Ve sensiz bir zaman ve ayaklarımızın altından toprak kayıp Dümdüz eğildiği zaman Bir şey söyle Defterler açıldığında gökyüzü sıyrılıp alındığında Cehennem tutuşturulduğunda cennet yaklaştırıldığında |
BİZİM YAŞADIĞIMIZ
bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim biz de soluk alıp vermedeyiz yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyasıişlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları kalbim ağrıyorsa da kardeşim gönlüm bulanıyorsa tedirginsem kuşkuluysam kalın kitapların yazdığına bakarsan acaip suçluysam havada ihanetdışarıda sıcak duvarda yazılar kalbimizde acılar varsa da bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim mektubun geldi bugün haziran kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından haberin geldi haberin geldi iki damla gözyaşın kağıtta çok bakarsın yağmur yağanda ıslak ve buğulu camların ardından bilirim bilirim, acı nasıl oturur adam yüreğine ne var yani işte iyiyim diyorum ya inan olsun iyiyim anne insan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe bak üzülme yazıyorum bir daha nolur üzülme üzülmüyor analar oğulları üzülmüyorum dedikçe bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim biz de soluk alıp vermedeyiz yani her insan gib isevmekteyiz, seviecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları |
ÇİLELER
Minibüslerin arkasına seni ben yazdım Gözlerimin nasıl sev dediğini Sensiz bu dünyanın batması gerektiğini Hor görsende garibi Bir teselli vermeni ben istedim Bahtıma takılan bir karaçalı gibi Gönlümü tozduman bıraktığımı Bağrımdaki ateşi yakıp gittiğin günden beri Batıyor gönlümde bir akşam güneşi Minibüslerin arkasına seni ben yazdım Ben yazdım sevrek ayrılalım Ben yazdım Cennet gözlüm ben yazdım Ben sabahsız *******in kucağında bir çilekeş Gönlüme vazgeç demişim Vazgeçmemiş bu aşktan Kabahat seni sevende biliyorum Elimde bir kandil dolanıyorum Eğer aşka bir ceza verebilseydim Onun da benim gibi sevmesini isterdim Minibüslerin arkasına seni ben yazdım Bunca yıl habersiz yaşadım seninle Hep seninle yaşadım öldü deselerde Aşkından öldüğümü bilmesende Belki biraz üzülüp kim desende Gel gör şu halimi bir teselli ver Sevenler mesud olmaz derlerdi inanmazdım Şimdi mesud değilim bilseydim bağlanmazdım Biliyorum ben eski halimle daha mesuddum Dediğin gibi olsun hadi severek ayrılalım Ama otur son kez masaya göğsümüzü yumruklayalım. Bitmedi mi bitmedi mi çekilen işkence? Volkan misali tüten parçalanan gönlümle Ekilen biçilmezken kısacık ömrümüzde Değer verdiklerimiz gülerken halimize Hangi gaye Hangi amaç hangi ümit yaşatır? Katmerlenmiş çilelere Hangi vücut dayansın? |
EĞER
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı... Biliyorum ama Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı, Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, Ve inandırmaya çalışacağınızı, Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı. Fakat söyleyin bana, Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, Onu kapıda mı karşılayacaksınız? Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur anı mı koyacaksınız? Peki hala Amerikan filimlerini seyredecek misiniz televizyonda? Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle, O size kızmadan önce? Kimbilir? Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz, Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi... Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplığınızın raflarında tozlanmış, Hadis kitapları mı çıkaracaksınız? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa teleşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mı koşturacaksınız? Merak ediyorum: Eğer Peygamber Efendimiz, Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa, Yapmaya devam edecek misiniz, Her zaman yaptığınız şeyleri? Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? Her yemekten sonra sofra duası etmeyi, Yine zor mu bulacaksınız? Hiç yüzünüzü asmadan, Oflayıp puflamadan, Her vakit namazınızı kılacak mısınız? Ya sabah namazı için, Sıcacık yatağınızından, Erkenden fırlayacak mısınız? Peki ya yine mırıldanacak mısınız, Her zaman söylediğiniz şarkıları? Ve okuyacak mısınız, Her zaman okuduğunuz kitapları? Peki bilmesine izin verecek misiniz, Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri? Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? Şöyle diyelim ya da: Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de? Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız? Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla? Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, Ziyareti bitip gittiğinde? Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve düşünmek, Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse Yapacağımız şeyleri... Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı ... |
GERİYE DÖNEN ADAM
Yağmur yağıyordu Benim saçlarımda kırağılar vardı omuz omuza konmuş bir gül Kapıyı açtım,elinde eski bir bavul Yüzünde daha da eski bir hikaye Geldim dedi, geldim işte Sana kendimi getirdim,belki unutmuşsundur Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim Bir kaç gömlek bir pijama attı Tuttuğum notları,serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi Gökyüzüne verdiğim dualarımı Çakmağımı,sigaramı,tabakamı ve kitaplarımı getirdim Döndüm dedi,döndüm işte İçeri girdi aksıyordu bir ayağı Oysa nasılda akardı bayrak gibi önümüzde Nasılda oynardı saçları rüzgarı bulanda Bir ceylan gibi nasıl da koşardı Ayağım dedi,derin bir nefes aldı İçerde dedi,bir bakır tas bıraktım bir kehribar tesbih Birkaç kitap,birkaç iyi arkadaş Tüketilmiş bir çeza ve bir ayak,güldü sonra Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı ben içerde bıraktım Kurban olsun ikimizinki de memlekete Oturduk,uzun uzun baktık kendimize Onüç yıl sonra yeniden karşı karşıya Bir deli gençliği birlikte düşürmüştük yollara Bir yüreğimiz vardı ve onu koymuştuk ortaya Ben başımı onun omuzuna yaslardım O taleal okurdu kulağıma Ben bazı ******* oturup ağlardım O dua ederdi hepimiz adına Ve pis bir sonbahar akşamında ayrılmıştık Caddelerde arabalar akıyordu yağmur yağıyordu Babalar ekmekleri saklamış çeketlerinin altına Korkuyla evlerine koşuyordu Düdükler çalıyordu,sirenler çalıyordu,şehri kimler çalıyordu? Oysa biz onunla yüreğimizi koymuştuk ortaya Arkasından baktım,elinde tahta bir bavul,cebinde ikimizin yüreği Şifadan ayrılık,rahmetten yoksulluk Şen olasın mahpusluk Kaldır gözlerini yerden,onüç yıl dediğin ne ki? Bana mektup yaz,bir de menekşe resmi yap Ve bir gül gönder anama Kaldır gözlerini yerden,onüç yıl dediğin ne ki? Ve yürüdü Yusuf Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine Ben onüç yıl bekleyecektim onüç yıl kavuşmak için Çebinde rehin götürdü yüreğimi |
HAYSİYETİMİZ VAR
Dünya dediğiniz abiler aha benim şu yüreğim kadar Hayat dediğiniz ne kadar gülebiliyorsak o kadar Boşverin gerisini sallayın gitsin dünyayı Paramız yoksa da haysiyetimiz var Canımdan öte ve de çok kıymetli sevdiğim arkadaşlar Durumum ortadadır Hayat bana da sağlamına harbi bi çelme takmıştır Nevrim dönmüş midem bulanmış gözlerim kararmıştır Cümlenize olan cümle borç edavatım Üç vakte kadar askıya alınmıştır Biraz idare edebilirseniz eğer Ya bide kahveci nuriden rica edebilirseniz Kesmesse tavşan kanı günde üç bardak çayı Elbet bu feleğin paslı çarkı bi gün benim içinde döner Düşeş gelmese de Gelirse eğer zarımız bi dubara ve hele dört cahar O zaman işi düzelttik sayın abiler Ve inanınki paramız yoksa da haysiyetimiz var Dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim Hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden *******i yorganın altında Yazıklan bakalım bu da revamıdır hayatının baharında Bi delikanlıya Hep kısa çöpü ben mi çekicem Hep banamı denk düşücek çarkıfeleğin iflası Hep ben bilicem başkaları mı kapıcak beşyüz milyarı Hep ben sevip eller mi alıcak aslıyı leylayı Batsın bu dünya sende mi leyla İtirazım var yalana dolana Ben böyle dolana dolana ellerim cebimde Dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu Orhan veli tadında basıp voleyi yürüycem Hayatın sonuna kadar Hiç tasalanmayın abiler Paramız yoksada haysiyetimiz var Vallahi öpmek geliyor içimden en kral arkadaşlarımı Ayhan ışığı, sadri alışığı, erol taşı Adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor Dalgasız dümensiz yoldaşlığı Mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor Komşunun kızına mektup yazıp Çarşamba pazarında el altından vermek çekiyor Bazen sıcak ekmek Bazen seyyardan sabah poğaçası çekiyor Adamın gönlü bağıra bağıra ağlamak çekiyor Gece mehtaba karşı Langadan hıyar beyoğlundan adam çekiyor Ne yalan söyliyim biraz kırgınlıkta var Ama hiç tasalanmayın abiler Paramız yoksa da haysiyetimiz var |
HAZİRAN
mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi şimdi sen, denizi de yazmışsındır beni beter edeceksin ya martılarını ve simidini İstanbul un göznurum suyun çiçeğe çimene yürüdüğü bir mevsimde bana umudu yazmana ne hacet hadi biraz şehrin şarkısından ve arkadaşlarından bahset mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada hadi çocuklardan bahset herkes iyi diye bir yalan yaz mesela pazar günleri onları güneşe çıkar ellerinden tut götür uzak bir limana sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi kimin aklına gelirdi ki aşkın ve sevdanın hatrına bir menekşe büyüteceğim iki ranza arasında sonra türküler öğreneceğim zulümün, ayrılığın ve turnaların adına gönderdiğin kitapları da okuyorum elin değerse ve zor değilse biraz çimen taze bir gül yaprağı karımın sesinden ve çocuklarımın gülüşünden de koy bir daha ki mektuba arkadaşların yüreğini de unutma mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi yağmur da yağıyor mu ıslanıyor musunuz eskisi gibi eskisi gibi anıyor musunuz arkadaşınızı hiç unutmadığım adlarınızı adımın yanına yazıyor musunuz bu pazar açık görüş var çocuklarımı, karımı ve arkadaşlarımı istiyorum konuşuruz ordan burdan elleriniz elime yüreğiniz yüreğime dokunur tamam, biraz da ağlarız ağlarız işte n olur mapusluk mevsiminde o kadar olur mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada hadi çocuklardan bahset herkes iyi diye bir yalan yaz mesela pazar günleri onları güneşe çıkar ellerinden tut götür uzak bir limana sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi gönderdiğin gibi duruyorum burada hiç ağlama ağlamak yakışmıyor haziranda adama iyi yanları da yok değil ama bak erken kalkıyorum mesela gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada arada sırada koymuyor değil koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada mektubun geldi arkadaşım haziran da geldi |
KARAHAZER ÇİÇEĞİM
Ah bir dağda bırakıp bir dağda bulacağım Leyla menekşesi Olursa bir yağlı kurşundan birde senin elinden olur ölümüm Bir seherde açsınlar bağrımı En deli rüzgarlar essin Ne yiğitti desinler, ne filinta, ne hercai fiyaka Dönüp baktıkları zaman bir oltu tesbihi Bir gümüş tabaka Bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara Şeyh izzetttinin dünyanın bütütn çokcuklarına, Yaptığı muska Ve Sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar Mintanımın altında Ah yaban gülü ah Karahazer çiçeği Ah gurbetin şıvan yıldızı, leyla menekşesi Yağmurlu bir akşam üstünde duldada Dedemden öğrendiğim ilk duam gibi Yeşil ceviz altında koşturan karınca Harran üstünde her gece parlayan süreyya Emek gibi, toprak gibi, kan gibi, hoyrat gibi Adilcevaz fırtınası, yedi dağın eşkiyası gibi Yasak gibi, bayrak gibi, baskın gibi Erişilmez birşeydi seni sevmek Ah leyla menekşesi, ah yaban gülü Ah karahazer çiçeği, ah yaktığım o içli türkü Hani o zalım deyen hani o hayın Şu üç kuruşluk daru dünyada Göysüme şifasız ecza sürdler Ve yürüdüler geçliğimin üstünde Yağmur yağıyordu kuşlarda vardı Uzandım yıldızlara tutamadım Saçlarım ağardı şehir zındanlarında Alem uykudaydı Adilcevaz uykudaydı Sevdam, menekşem memleket gülüm Kuyudaydım, saçlarım ağarmıştı Sahtiyan uykudaydı.. Çıplaktı üzerim, mintanım kana bulanmıştı Ah karahazer çiçeğim sen uykudaydın Yıldızlar ve memleket uzaktaydı Sen böyle gideceksen memleket böyle ağlayacaksa Ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının Kıyamet düzeceksem ve seni bekleyeceksem Bütün kuyulara bütün suna boyunlu dağlara Adını haykıracaksam Yırtılan mintanım, akan kanım, ağaran saçlarım Ve Memleket için dön diyeceksem; dön Dön yaban gülüm Dön Karahazer çiçeğim memleket gülüm. |
KIRIKHAVA
ah yabangülü ah karahazer çiçeği ah gurbetin şivanyıldızı bir dağda bıraktığım bir dağda bulacağım leyla menevşesi günyüzü görmemiş memleketgülüm olursa bir yağlı kurşundan olur ölümüm bir seherde açsınlar bağrımı en deli ruzigârlar essin en yiğitti desinler en filinta en hercai fiyaka dönüp baktıkları zaman bir oltu tespihi bir gümüş tabaka bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara şeyh izzettin in dünyanın bütün çocuklarına yazdığı muska ve sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar mintanımın altında. ah yabangülü ah karahazer çiçeği ah gurbetin şivanyıldızı leyla menevşesi yağmurlu bir akşamda, duldada dedemden öğrendiğim ilk duam gibi yeşil ceviz altında koşturan karınca gibi Harran üstünde her gece parlayan Süreyya gibi emek gibi toprak gibi kan gibi hoyrat gibi adilcevaz fırtınası yedidağın eşkiyası gibi yasak gibi bayrak gibi baskın gibi erişilmez bir şeydi seni sevmek. ah leyla menevşesi ah yabangülü ah yaktığım o içli türkü hani o zalım diyen, hani o hayın hani o kaç para eden perakendesi şu üç kuruşluk perişan dar-ı dünyanın hepimiz geldik zulümlere hepimizin içinde biraz düşünce biraz öfke toprakdamlar altında uykusuz bekledikçe şeyh izzetini toprağa verdiğimiz gece sakalları ağardı dünyanın yediyıldız koptu gökte yedi yumruk yedim yüzüme sevdim seni ve yakalandım ah leyla menevşesi ah yabangülü ah karahazer çiçeği sattılar beni pazarda göksüme şifasız ecza sürdüler ve yürüdüler gençliğimin üzerinde yağmur da yağıyordu kuşlar da vardı uzandım yıldızlara tutamadım saçlarım ağardı şehir zindanlarında alem uykudaydı adilcevaz uykudaydı sevdam menevşem memleketgülüm uykudaydı kuyudaydım saçlarım ıslanmıştı sahtiyan uykudaydı çıplaktı üzerim mintanım kana bulanmıştı ah karahazer çiçeğim sen uzaktaydın yıldızlar uzaktaydı zühre uzaktaydı tarık uzaktaydı adilcevaz uzaktaydı şeyh izzettin uzaktaydı memleket uzaktaydı ah bir dağda bıraktığım bir dağda bulacağım leyla menevşesi ah gurbetin şivan yıldızı sen de böyle gideceksen memleket böyle ağlayacaksa ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının kıyamet diyeceksem ve seni bekleyeceksem bütün kuyulara bütün sunaboyunlu dağlara adını bağıracaksam yırtılan mintanım akan kanım ağaran saçlarım ve memleketim için dön diyeceksem dön dön yabangülü dön karahazer çiçeği dön gurbetin şivanyıldızı dön leyla menevşesi, memleketgülü yağmurlu bir akşamda, duldada dedemden öğrendiğim ilk duam gibi yeşil ceviz altında koşturan karınca gibi Harran üstünde her gece parlayan Süreyya gibi emek gibi toprak gibi kan gibi hoyrat gibi adilcevaz fırtınası yedidağın eşkiyası gibi yasak gibi bayrak gibi baskın gibi erişilmez bir şeydi seni sevmek. ah yabangülü ah leyla menevşesi bir seherde açsınlar bağrımı en deli ruzigârlar essin en yiğitti desinler en filinta en hercai fiyaka dönüp baktıkları zaman bir oltu tespihi bir gümüş tabaka bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara şeyh izzettin in dünyanın bütün çocuklarına yazdığı muska ve sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar mintanımın altında. ah yabangülü ah karahazer çiçeği ah gurbetin şivanyıldızı ah bir dağda bıraktığım bir dağda bulacağım leyla menevşesi seni sevmek var ya seni sevmek seni sevmek memleket memleket seni sevmek |
Kuş Hatıraları
Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi. kışın bir sobamız olurdu sobanın yanında kedimiz kedinin önünde yün yumağı bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik. Yerli malı kullanan yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili kuruincir üzüm fındık tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren kuruüzüm inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu... Özlerdik. Memleketteki halamızı ince doğranmış bir dilim pastırmayı yurttan sesler korosunu akşam komşuluklarını radyo tiyatrolarını sabah ezanını kalaycıyı bozacıyı münir nurettin şarkılarını orhan boran yarışmalarını kandil *******ini duvarlarımızın sarmaşıklarını bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını okulönü kozhelvalarını akşam oturmalarını ve hayatı... Top oynardık ip atlar kedi kovalar taşlarla birbirimizin başını yarar mahalle savaşları çıkarır gece olunca da tutar babalamızın elinden yazlık sinemaya gider Sadri Alışık Vahi Öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder Olimpos gazozlar içer güler eğlenir bağırır çağırır dönerken yıldızları sayardık. Sıkı çocuklardık. Hepimizin birer yıldızı vardı onlara isim takardık onlar da bize isim takardı pus ve dumandan önce bu şehrin *******i gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı. Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik biz kimseden yana değildik. Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı. Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kurufasulyayı sigaralardan harmanı belki bunun için çok sevdim. Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk ama adamlar sağlamdı. Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdelalar takan çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin bu şehrin yıldızları vardı. Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı. Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi. Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar Şişhane'de mutlak raydan çıkardı. Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı. Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu bizzat kendisi vardı. Başımız ağrırdı komşumuz vardı gönlümüz daralırdı komşumuz vardı Çorbamızı umutlarımızı memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı. *******i bekçimiz gündüzleri sütçümüz bizim kadar zayıf da olsa nohuta makarnaya alışmış da olsa Sarman adında bir kedimiz ceperimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz göstermekten utanmayacağımız bir içimiz bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotağrafımız vardı. Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük. Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler Süheyla hanımın Raci beyin Melahat mehveş ablanın Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense Ama yok ama yoklar. Ne harma sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu ne Sadri alışık. Kalan bir tortuydu belki. Belki kırık bir rüya denizi belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey. Herşey Maltepe sigarasının her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de. belki de biz bir rüya mı görmüştük? Hadi hepsi yalandı. Hadi hepsi hayaldi. Hadi hepsini ben uydurmuştum Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar? Ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı? |
Kırmızı Araba
Süleyman kara bıyıklı bir işçidir Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte Ve götürdüğü ekmeği yemektedir Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte Ne kadar zalim esse de rüzgar Ne kadar belini bükse de ekmek parası Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman Onun Cevahir’i vardır Cevahir altı yaşındadır Çünkü gözleri çakmak çakmaktır Çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadir Bir pazar sabahi Tutar babasi Süleyman; Cevahir'in elinden Ve yaninda kader yoldaşi karisi Neriman Çikarlar gezmeye Istanbul’u inadına Bir yol düşünür Süleyman Ulan bu bahtı kapalı kentte Yürümek de parayla değildir elbette Üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle Canından özgü Cevahirine Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar Para da vardır cepte Yürürler İstanbul şehrinin kalbine Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir’e Anlatır işçi baba Süleyman İş ararken adım adım arşınladığı sokakları Bak Cevahir işte şu Yeni Cami Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır O pazar günü Kara bıyıklı işçi Süleyman Karısı can yoldaşı Neriman Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan Ve birden mumun alevi söner İstanbul’un yalanı biter Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir’in gözü Bir oyuncakçı vitrininde Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a Bana şu kirmizi arabayi alsana baba Alsana be Süleyman Canina can parçana Bir oyuncak araba almayacaksan eger Yuh olsun sana Nasil olsa babasi onu çok sevmektedir Işin belasi küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir Bir vitrindeki kirmizi arabaya bakar Süleyman Bir karisi Neriman’a Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına Ulan alt tarafı bir oyuncak araba Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman Bakarsın cepteki son gazoz parasına Cevahir’in o kocaman umuduna Yakışır şu kırmızı araba Bırakır karısı Neriman’la Cevahir’i dışarda Girer iflah etmez bir umutla dükkana Sorar dağ gibi Süleyman Usta şu vitrindeki nazlı gelin Şu zalımın ışıltısı Şu bahtımın kara yıldızı Şu İstanbul ağrısı Şu Cevahir’in çakmak çakmak gözleri Şu kirmizi araba kaç para Bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya Çok para der hemşerim yani çok para Süleyman cebinde bir gazoz parasi Yikilmiş bir dag artigi Bir tufan sonrasi perişanligi Döner kapiya çikmak için dişari Oglu Cevahir Kirmizi arabayla getirecek Babasini beklemektedir Nasil olsa babasi ordan O kirmizi arabayla çikacaktir Nasil olsa Kara biyikli dag gibi Işçi Süleyman babasidir Yani Cevahir’in gözünde o Dünyanın en güçlü Dünyanın en zengin Dünyanın en büyük adamıdır Süleyman Ama Süleyman Eli boş çıkar dükkandan Sorar Cevahir hani baba Hani kırmızı araba Sorar hesabı bulutlar dağa Nasıl desin Süleyman Nasıl desin adam yüreği Ben onu sana alamadım Benim ona param yetmedi diye Başlar ağlamaya Cevahir Başlar bulutlar ağlamaya Yanar yerin yedi arzı Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın Sorar Cevahir Hani baba hani kırmızı araba Martıları gösterir Süleyman Bak ne güzel uçuyor Cevahir martılar havada Boş ver kırmızı arabayı Baksana martılara Bakmaz martılara Cevahir Bakar yangın gibi arabaya Ama bak der Süleyman Ne güzel uçuyor martılar havada Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur Takılır gözü martılara Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler Evet der ne güzel uçuyor martılar havada Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı Unutur gider dalar gözleri martılara Cevahir unutur unutmasına ya Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı Her gece döşeğine yattığında Uyumak için gözlerini kapadığında Demir lokma gibi Bir kırmızı araba takılır durur kursağına Bütün ömrü boyunca İşte bu Kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir Ve herkesin bir yerine Birgün bir Süleyman acısı değmiştir |
MERHABA
Merhaba kardeşim, arkadaşım, gönüldaşım merhaba Merhaba sırdaşım, amuzdaşım, kaderdaşım merhaba İçtiğim su, aldığım hava, yediğim ekmek uyuduğum döşek Gördüğüm rüya, beklediğim umut yaşadığım toprak merhaba Merhaba Ormanda ağaç, ağaçta dal, dalda yaprak, yaprakta tırtıl merhaba Merhaba ovada çimen, denizde dalga, yaylada kar, dağda bulut merhaba Harran, Çukurova, Yedigöller, Çorlu, Isparta, Çaykara Merhaba Çankırı, Çorum, Adana, Niksar, Mudurnu, Bandırma Midyat, İdil, Tarsus, Kemah, Yüksekova merhaba Ula Zeki istanbul neki Erzurum yayla Yayla ulan Erzurum sana da olsun merhaba Merhaba memleketim, mahallede bakkalım, pamuk tarlasında ırgatım Vergi dairesinde memurum, dağda çobanım, yürekte sızım, duvarda sazım Hasatta yazım, gelinim alyazmalım nazım merhaba Merhaba şose yolum, dağ patikam, geçit vermez kaçkarım Adam yutan gavur dağım, İstanbul izmit otobanım merhaba Merhaba Kızılırmak türkülerim, fırat ağıtlarım Dicleye yaktıklarım, yeşil ırmak bozlaklarım merhaba Merhaba ağaçlarım, selvilerim, çınarlarım, Rizede çayım, Anamur da portakalım Önde yürüyenim, arkada düşünim Seferberliğim, süpürge tohumu yiyenim Dedem, edem cennetim cehennemim Ey benim memleketim merhaba Merhaba kardeşim, arkadaşım, gönüldaşım merhaba Merhaba sırdaşım, amuzdaşım, kaderdaşım merhaba İçtiğim su, aldığım hava, yediğim ekmek uyuduğum döşek Gördüğüm rüya, beklediğim umut yaşadığım toprak merhaba |
nan gibi
Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim,unuttuysam adını An gibi aklımdasın Gelir geçer gemiler Belki sende geçersin diye Bir kumru konar her sabah pencereye Bir miladı taşır gece bir yıldız Soğuk olur,üşürsün ya adamakıllı Hani sarılırsın kendine Hani aklın karışır Bu bir divaneliktir gönül aha alışır Ömrüm bitse ne çıkar Can gibi aklımdasın Gündür bu geçer gider Belki bir şey kalmaz sanırsın Yani bir sabah uyandığında Ne hayatın tortusu ne kokusu alışmışlığın Her şey başka olacaktır Başka bir otobüs başka bir gazete Resimlerden silinecek yüzün belki de ne adın ne sanın Bir şafak vakti açınca gözlerini Bir merhabayla Yeniden kurulacak dünya Ve sen her şafak Nan gibi aklımdasın Bazen bir şey geçer içinden insanın En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel Fasulyenin tadı yoksa Şarkılar yakmıyorsa içini Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay Mahallenin en güzel kızına Denizin tuzu Yalnızlığın bahanesi yoksa bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına zannetmeki ölmek zor ölmek kolay kolay da kan gibi aklımdasın bu da geçer her sabah kanayacak değil ya bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın biraz da helvası bizim bakkalın senden ayırdığım üç beş zeytin otururum sofraya her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın bende unuturum nasıl unutulursa sana susuzluğum ve nasıl becerdiysem kahrolmayı öyle unuturum ekmek gibi nan gibi aklımdasın Ve gözlerin gelir geçer içimden Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına Ekmeği bölerken Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan Unutmak kolay sanmışsa şarkılar Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı Kör olsun sözlerim,unuttuysam adını An gibi aklımdasın An gibi aklımdasın aklımdasın... |
NAN GİBİ
Ve gözlerin gelir geçer içimden, Su içerken, sen sokulurken akşam kızıllığına, Ekmeği bölerken, Yalnızsam, yıllar nasıl geçmişse aradan, Unutmak kolay sanmışsa şarkılar, Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı, Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını, An gibi aklımdasın... Gelir geçer gemiler, Belki sende geçersin diye, Bir kumru konar her sabah pencereye, Bir miladı taşır gece bir yıldız, Soğuk olur, üşürsün ya adamakıllı, Hani sarılırsın kendine, Hani aklın karışır, Bu bir divaneliktir gönül ah a alışır, Ömrüm bitse ne çıkar, Can gibi aklımdasın... Gündür bu geçer gider, Belki bir şey kalmaz sanırsın, Yani bir sabah uyandığında, Ne hayatın tortusu, ne kokusu alışmışlığın, Her şey başka olacaktır, Başka bir otobüs, başka bir gazete, Resimlerden silinecek yüzün belki de, Ne adın, ne sanın, Bir şafak vakti açınca gözlerini, Bir merhabayla, Yeniden kurulacak dünya, Ve sen her şafak, Nan gibi aklımdasın... Bazen bir şey geçer içinden insanın, En ücra yerlerinden, cesaret gibi bir şey, Ne olacak işte, kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel, Fasulyenin tadı yoksa, Şarkılar yakmıyorsa içini, Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa, Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay Mahallenin en güzel kızına, Denizin tuzu, Yalnızlığın bahanesi yoksa, Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına, Zannetmeki ölmek zor, ölmek kolay, kolay da! Kan gibi aklımdasın... Bu da geçer, her sabah kanayacak değil ya, Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın, Biraz da helvası bizim bakkalın, Senden ayırdığım üç beş zeytin, Otururum sofraya, Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın, Bende unuturum, nasıl unutulursa sana susuzluğum, Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı, Öyle unuturum, Ekmek gibi, Nan gibi aklımdasın... Ve gözlerin gelir geçer içimden, Su içerken, Sen sokulurken akşam kızıllığına, Ekmeği bölerken, Yalnızsam, yıllar nasıl geçmişse aradan, Unutmak kolay sanmışsa şarkılar, Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı, Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını, An gibi aklımdasın... An gibi aklımdasın... Aklımdasın.... |
ONYEDİ YAŞIM GİBİ
Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın . İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın. Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim , İlk şiirim, ilk kavgam , Yaşamı ilk farkedişimsin . Sen benim onyedi yaşımsın... Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan. Cebinde iki gazoz parası Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan . İki film bu akşam, Birinde Yılmaz Güney oynuyor, birinde Fikret Hakan. Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan: ...Rüyadır gördüğün bütün düşler , Gözlerin aklımı perişan eyler , Aşk masalından şarkılar söyler , Beni hülyalara salan gözlerin ... Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan , Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var, bilesin... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Aynaya ilk bakışım , Babamla ilk kavgam, Evden ilk kaçışımsın. Serçeleri sevdimse senden, Minibüslerde muavinlik ettiysem. Bir Teselli Ver i dinlediysem Orhan Gencebay dan, Emirgan da çay içtiysem, Tophane de sabahçı kahvelerini öğrendiysem , Nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar ın, Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem, İçimdeki kıpır kıpır bu soluk nereden ... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Okulu ilk asışım, İlk kez birine gümüş kolye alışımsın. Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım, ilk yakalanışımsın. Sen benim onyedi yaşımsın... Mahallenin delikanlısı, Elleri ceplerinde, dudağında ıslığı, Başında kavak yelleri. Şarkılar mırıldanıyor. Zalimin zulmü varsa sevenin Allahı var yeni çalıyor 45lik plaklardan. Hayri Şahin ortalığı kavuruyor. Mahallenin delikanlısı, Cebinde iki gazoz parası. Yüreğinde garip bir pıtırtı Alışmaya çalışıyor sana alışmaya. Akşamları işportaya çıkıyor, Bir defter, bir kalem, bir de çakı alana aynayı bedava veriyor. Yani günler geçiyor onyedi yaşının bütün tadıyla ... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... İlk maça gidişim, Cemil Turan ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin. Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme öyle güvendiğimsin. Sabahları eskici geçiyor kapıdan Karşı komşu Nafile Teyze bakkaldan ekmek istiyor Çocuklar top kovalıyor mahallenin arsasında Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor iyi mi, Herşey güzel oluyor. Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul a bana da aşk öyle yakışıyor. Anam koş kapa diyor muslukları,üç gündür akmayan sular geliyor. Ben onyedi yaşındayım, hayat benden yana duruyor ... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın. İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın. Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim, İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk farkedişimsin... Sen benim onyedi yaşımsın, Sen benim, sen benim, sen benimsin. Sen benim herşeyimsin. Hiçbirşeyimsin, hiçbirşeyimsin ... |
PARAMIZ YOKSA HAYSİYETİMİZ VAR
dünya dediğiniz abiler aha benim şu yüreğim kadar abiler, hayat dediğiniz ne kadar gülebiliyorsak o kadar boşverin ötesini sallayın gitsin dünyayi paramız yoksa da haysiyetimiz var gözünü seveyim zeytinin, taze ekmeğin, çayın bakmayın, benim de canım elbet çeker şöyle teeryağlı birbuçuk iskender yine de olsun kesmedikten sonra selamı bakkal ender bi de bizim takıma gol olmadıktan sonra ve de en kıyağından ve de en ağırından bi şarkı patlatınca müslüm baba ne gam ne tasa ne fırtına ne kar boşverin abiler paramız yoksa da haysiyetimiz var şimdi beni iyi dinleyin canımdan öte ve de en kıymetli sevdigim muhterem arkadaşlar durumum ortadadır hayat bana da sağlamına harbi bi çelme takmıştır. nevrim dönmüş, midem bulanmış, gözlerim kararmıştır cümlenize olan bilcümle borç edavatım üç vakte kadar askıya alınmıştır. biraz idare edebilirseniz eğer bir de kahveci Nuri den rica edebilirseniz kesmezse tavşan kanı günde üç bardak çayı elbet bu feleğin paslı çarkı birgün benim için de döner ve düşeş gelmese de gelirse eger zarımız mesela bir dubara ve hele de dört cahar işi kolayladık sayın ve de inanın ki abiler paramız yoksa da haysiyetimiz var dalgalan bakalım kızkulesi önündeki dalgalar gibi kalbim hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden *******i yorganın altında yazıklan bakalım bu da reva mıdır hayatının baharında bir delikanlıya hep kısa çöpü ben mi çekeceğim hep bana mı denk düşecek çarkıfeleğin iflası hep ben bileceğim başkaları mı kapacak beşyüz milyarı hep ben sevip eller mi alacak aslıyı leylayı batsın bu dünya, sende mi leyla, itirazım var yalana dolana ve ben böyle dolana dolana ellerim cebimde dudağımda ıslığım, başımda eski alemlerin sarhoşluğu Orhan Veli tadında basıp voleyi yürüyeceğim hayatın sonuna kadar hiç tasalanmayın abiler paramız yoksa da haysiyetimiz var... |
SABRİ ABİ
Ah ulan ah Sabri Abi Yüreği elinde çocuk Diz boyu karda açan ahçiçeği Aşkın kendisi yani Hürriyetin geleceği Sert sakallarında vurgun izi Ah ulan ah Sabri Abi Yorgun akşamların kederli sofralarında Önce duran sonra vurulan dostluğumuz gibi Temiz pak Sen beni bir volkanın kapısında bıraktın Hani sen benim elimden tutacaktın Can olacaktın Sen beni severdin Sen yüreğinde vurgun göğsünde darp izi Sen hani güler geçerdin Ah ulan ah Sabri Abi Gittin Geride kan geride tortu Geride bir hain karanlık Ki diz boyu Geride eski şarkılar kaldı sadece masalara çizdiğimiz Geride takvim yazıları mahpus mektupları Solgun fotoğraflar ve saksıda kurumuş Cezayir menekşeleri Geride bir ömür kaldı yarım bıraktığın Hani güzel günler gelecekteydi Sabri Abi Hani beyaz arabamız bir impalamız olacaktı Hani cebimizde paramız Hani dudağımızda ıslığımız Hani sahilde çay içecektik adam gibi Pahalı birer gömlek giyecektik Jilet gibi ütüleyecektik lacilerimizi Kahpe dünyanın ta ciğerine üfürecektik cigaralarımızı Ah ulan ah Sabri Abi Sensiz erken kapanacak bolkepçe lokantası Bir daha Yılmaz Güney oynamayacak yazlık sinemada Bir daha leblebi kavurmayacak Nuri Amca Kabataş kaldırımlarda Bir daha birlikte çıkamayacağız sabaha Bir daha, bir daha olmayacak Sahilde Kısmetim Teknesi bizim için yanmayacak Tophane Limanı’na Rus Gemisi odesa gelmeyecek Bizi sevmeyecek, yüreğimizdeki umut Bizi sevmeyecek karabaş köpeğimiz Bizim için şikayetsiz bir nar gibi yanmayacak cihangir |
SEVDA SOKAĞI
ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum ******* hic bitmiyor ben hic uyumuyorum gecenin efkari iniyor perde perde sevdanin hayali vuruyor arada bir icime ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum hani su perdelerinde mavi kus resimleri olan ali bakkalin hemen yaninda 17 numara o kirgin hayatin tam ortasinda hani duvarlarinda hala yazilar olan o sokakta biri gurbetin ,biri ihanetin, biride seni boyle sevmenin hikayesi sevdanin cami bana bakiyor ben cama ve bak sen su seren cama pencere onunde menekseler ,hatmiler bide gece sefasi ,bide haytaligi adamin abi bide sevdanin hayali vuruyor arada icime iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor arada bir arkadaşlar geliyor lafliyoruz ordan burdan anlarsinya guzel abim ic cebimde bir umut doguyor bide nerden bulduysam resmi sevdanin resimde sevda inadina guluyor sevdam gayri resmi bilmekteyim gelki benim abim birazda ustumuzde macera guzel duruyor yani yakisiyor adama yakisikli bir sevda hayat haybeye vurmuyor yuzumuze belasini hayat sokagimizda bir kehribar tesbih gibi dokuyor tanelerini takir takir yuzumuze ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum ******* hic bitmiyor ben hic uyumuyorum agzimda fiyakali bir islik zulamda agir yarasi sevdanin ali bakkalin ciragi metin anliyor halinden insanin metin nedir senin niyetin kap bakalim abine bi taze ekmek biraz zeytin bu aksam yine odamda efkar var anlarsinya metin adamin halinden adam anlar |
USTA
Oğlum, onüç-ondört anahtarı ver Al usta Oğlum, yat motorun altına Nesi var bir bakıver Olur usta Oğlum, iyi sık cıvatayı Sonra sahibi neder? Sıkıyorum usta Bileğim yettiğince Yüreğim yettiğince Sıkıyorum işte Oğlum, terlemişsin Akmasın terin motora Motor pas yapar sonra Olur mu be usta Ter pas yapar mı Gözyaşı pas yapar mı? Oğlum ne diyorsun bak işine Bakıyorum usta Yalnız ellerim Ellerim çatlamış be usta Ellerim acı içinde Yüreğim var ellerimde Yüreğim yanıyor usta Kan ter içinde Hem usta Sen hiç okula gittin mi Okul nasıl bir şey be usta Öğretmen nasıl biri Usta sahi Orda da motor baktırırlar mı ki Orda da söverler mi çocuklara be usta Orda da döverler mi? Oğlum bak işine kızdırma beni Olur usta ha usta Senin anan da saçlarını okşar mıydı Sana ağlar mıydı gecenin al yalazında Sahi usta sen hiç ağladın mı bir sabah Cansız düşende anan Yavaşca gözlerinin önünde Oğlum bak işine ! Attırma tepemi gir motorun altına Usta dur kızma! Bak giriyorum motorun altına Dünyanın altına Giriyorum usta giriyorum Desteğe gerek yok usta Desteğe gerek yok Ben oraya yüreğimi koyuyorum İnan taşır be usta |
VUR BİTSİN
Orada masanın üstünde bir resim, İkimiz denize karşı durmuşuz Üsküdar’da Saçlarımızın üzerinde martılar, Gözlerimizde acemi bir aşk Ve tuhaf ve çocuksu bir mutluluk, Senin sırtında sarı yağmurluğun Kadıköy’de ucuzluktan almışız Bende o siyah kazak hani bir kedi gibi sokulduğun Şubat ve yağmur yağıyormuş meğerse, Islatan her tarafımızı Orada masanın üstünde bir resim, Yak bitsin Orada kapının arkasında bir yazı, Seviyoruz yazmışız birlikte, Harfler nasıl titremiş meğer ellerimizde, Bir pazartesi akşamı ben eve dönünce Tutup öyle yazmışız nereden estiyse, Hep gülüşün, hep sıcaklığın sinmiş harflere, Ne yaptığın çorbanın, ne pilavın tadı Sobayı yakmayı unutmuşuz ne gam, Senin çiğdemler açmış yüzünde sıcaklığın Orada kapının arkasında bir yazı Sil bitsin. Orada sehpanın üzerinde iki bardak, Senin demlediğin çayı içmişiz birlikte Nasılda dalgamızı geçmişiz dünyanın bütün dertleriyle, Bir masalmış bir yalanmış gibi korkmuşuz, Sıkı sıkıya yaslanmışız bahtımızın kara yıldızına Ben tek sen üç şeker atmışın filiz çayımıza Sonra açıp perdeyi gökyüzünden bir dilek tutmuşuz, Mehtap gülümsemiş deli yürek çocukluğumuza Orada sehpanın üzerinde iki bardak, Kır bitsin. Orada odaya saçılmış küçük hatıralar, Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Belki minik kızgınlığın, belki bir gülüşün orda, Böreğin altını yakışın, düğmeyi dikerken iğneyi eline batırışın, Ve saçların hep o kan gülleri taktığın saçların, beni mahpus bıraktığın saçların. Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Hep o kanepede oturmuşluğun, şu senin küçük yastığın, şu eşarbın, İşte şu bir haziran akşamı gitmek için ayaklanışın Ne yana dönsem bir parça bir şey senden Orada odaya saçılmış küçük hatıralar, Git bitsin. Orada ayaklarının dibinde bir adam, Adam bütün adamlığını dökmüş önüne, Böyle kaç gün yada kaç gece, ayaklarının dibinde, Öyle kolay mı öyle kolay gitmek, Her şeyi bu İstanbul’u, o sevdiğin adaların kokusunu Mısır çarşısını, Eminönü’nün balık ekmeğini Beyoğlu’nun sinema salonlarını birlikte beklediğimiz 28 numarayı, Unutmak öyle kolay mı, öyle kolay, Orada ayaklarının dibinde bir adam, Kov bitsin. Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah, Babadan kalma, Hani bir bayramda saydırmışız havaya, Sen biraz ürkek sokulmuşun omzuma, Kuşlar havalanmış bütün kuşları İstanbul’un, Giderken galiba bir beni birde bunu unutmuşun Orada çekmecede yedi otuzbeş bir silah, Ve burada zaten öldürdüğün bir yürek, Vur bitsin |
YALAN
Hadi gidiyorsun Yürekten kan gidiyor, sen gidiyorsun Herşey gidiyor Gökte bulut, dağda kar, düzde kervan gidiyor Solgun bir gül oluyor insan Bir demet kar çiçeği ölüyor, sen gidiyorsun Ne ucuz yaşıyorsun, ne kolay Bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun Bakma öyle Ben kanıyorum sen üşüyorsun Kolay değil bir yalan bu Yaralayan koca bir yalan Yalan işte Sevdiğim yalan Şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu Ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi Yumuşacık sıcak bir yalan Islak gözlerimle geçiyorum Yaralı bir ceylanın kalbinden Ceplerimde kül var Bir yangından arta kalan Sorduğum adreslerde kimse oturmuyor Ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman Herşey bir yalan gibi yandığı zaman Yalnız olduğunu anlıyor insan Anladım ve geçtim Yaralı bir ceylanın kalbinden Aynamı kırdım, fotoğraflarımı yaktım Nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı Nasıl da umarsız Su gördüm düşümde Karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu Ceplerimde kül vardı ve yanıyordu Sonra sabah oluyor Ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu Hayır, diyordu bir dağ köylüsü Hiç bir şey için geç değil Ve geç değil Birşey için hiçbirşey Birşey vardı öyleyse, birşey Beni çeken Güneşin dağdasından uzağa Kocaman çayırlara çeken birşey Gümrah ırmaklara Sonra sıcağa sonra acıya Sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan birşey Tutsana beni bırakmasana Olsun, yaralasana Olsun, ağrısa da Yalan da olsa kalsana Dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım Sen olmasan da ben varım Yağmur yağar, saçlarım filizlenir Bir yıldız düşer omuzlarıma Islık çalar, ıslanır, şarkılarımı söyler geçerim kapımdan Camların buğusundan ve yağmurun kokusundan Tanırlar beni En iyi yalanlarını alırım onların Adresler sorarım kimseler oturmaz orada Ve kimseler olamaz ben sordukça Dağ köylüsü Şimdi gidersen Şimdi git Kalırsan şimdi |
YOL
Gözlerim kapanmadan önce yoldaydım Damperli bir kamyon kadar gürültülü Ve bir o kadar sabırlı Bir menzil, bir başka menzile Bir kilometre, başka kilometreye değiyordu Kalbimden acılı şarkılar geçiyor Sigaramın dumanı akşamla gülüşüyordu Yoldaydım Kirli beyaz gömleğimin üstünde yağ lekeleri Arka dörtlüde şoför İsmet’in hayat hikayeleri Bir keskin viraj korkusunda Hükmünü yitirmiş bir limon kolonyası ferahlığında Kısa ve soğuk ihtiyaç molalarında Bir kasaba otogarında Zigana Geçiti’nde başım camda sarsılarak uykudaydım Öyle dardaydım Yoldaydım O türkülerde ki, o ağıtlarda ki O Fırat’a kaptırılan gelin gibi hoyratta ki O aşılmaz, o varılmaz, o kahpe, o yalan sevgili, o rüya gibi Yoldaydım Bir aşka gidecektim Gece yarısı bir şehre inecektim Ellerim cebimde olacaktı Kalbim avuçlarımda Üşüyecektim Sen belki, belki sen Cesur Turizm’in yazıhanesinden, apollo magirus patinaj çekerken Hayal meyal görecektin beni Orası burası sökülmüş bir valiz elimde Yanımda senin için topladığım üzümlerle dolu bir sepet Ağzımda bulantıyı geçiren nane şekeri Cebimde muavinin ikram ettiği gofret Dudağımda yarım bir şarkı Yüreğimde sadece hasret Sadece cesur, sadece menzil Sadece cümleten geçmiş ey yolcular Yine bekleriz, yine gideriz, yine severiz birbirimizi Geçmiş olsun ey yolcular Sizin yolunuzun sonunda bizim yolumuz başlar Gidin yatın şimdi ya da buluşun sevdiklerinizle Birbirinize öyküler anlatın Kaptan uyuyordu deyin Acılı şarkılar dinliyordu deyin Çok sigara içiyordu, gülmüyordu deyin Geçmiş olsun ey yolcular Hadi gidin, hadi siz gidin Hadi biz de gidelim İsmail Bak arkaya yakalım dörtlüleri Havalı bir korna Delikanlı bir manevra Hoşça kal otogar Merhaba yollar Levhalar, yamalı asfaltlar Merhaba hendekler Dereler, şarampol Merhaba rüyalar Ecel... Merhaba Hakkı Bulut Nane şekeri, kolonya, çokoprens ve diğer herşeyler Merhaba yol Yoldayız Hayırlı yolculuklar Hayırlı rüyalar Gece kuşları, fren sesi Koşarak karşıya geçmeye çalışırken parçalanan sincap Fırlayan tekerlek, devrilen otobüs Gazete kağıdıyla örtülen firmam Örtülen ömrüm, sermayem, karanlığım O zaman ben uykudaydım, dardaydım Yoldaydım |
İstanbul'a Kar Yağıyordu
Yetmişdokuzun kışıydı Sertti, soğuktu İstanbul'a kar yağıyordu Kömür yanıyordu sobalarda *******i polisler, bekçiler oluyordu Bir de biz oluyorduk Ölümüne üşüyorduk ha, Yalan yok, polisler de üşüyordu Onaltı yaşındaydım Herşeyi bükecek bileğim vardı Onaltı yaşındaydım Aslan gibi ortadaydım Gündüzleri, okulda coğrafya defterimin arkasına Senin için şiirler *******i duvarlara ülkemi kurtarmak için Kahrolsun yazacak kadar adamdım Onaltı yaşındaydım Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden Ne de birileri kahroluyordu Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden Onaltı yaşındaydım Yalan yok Ben yazmaya böyle başladım Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer Yıkıldı gitti Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum Kocaman laflar ediyorum Marşlar biliyordum Kitaplar okuyordum Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan İstanbul'u seviyordum Seni seviyordum Dualar öğreniyordum Meydanlarda toplanıp bağırıyordum Herkes gibiydim Herkes kadar cesur Herkes kadar korkak Herkes kadar filinta delikanlı Ve herkes kadar buralı Yetmişdokuzun kışıydı Sertti soğuktu İstanbul'a kar yağıyordu Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken Haliç'in arkasında toplanıyorduk Gece adamı içine çekiyordu Biz geceyi içimize çekiyorduk En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları Herkes beni seviyordu En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa Coğrafya defterimin arkasına Bunu kimse bilmiyordu Sizin evin duvarına "kahrolsun" diye yazıyordum Ve hızla kaçıyordum Sizin evin duvarına birkez olsun "Seni seviyorum" diye yazamadım O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu Dedim ya Yetmişdokuzun kışıydı Sertti soğuktu İstanbul'a kar yağıyordu |
ÖYLESİNE SEVMİŞTİM
Şimdi gidiyorsun, git Bütün sabahları üşüdüğüm Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin İçimde bir şarkı Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin Yıldızları da alsana yanına gökyüzünden Sevdiğimiz şarkıları da Pencareme konan yusufcukları da Bana karanlığı bırak Beni bırak, beni böyle bırak Böyle ansızın, böyle yakışıksız Böyle anlamsız, böyle dağınık Öyle kapıda susuşun Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun Koy beni sensizliğe Ve otursun içime kül gibi kor yangının Şimdi gidiyorsun, git Hadi git Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git Hadi kanatma Hadi yıkma Hadi dokunma Zaten ben seni öylesine sevmiştim Şimdi gidiyorsun, git Bütün sabahları üşüdüğüm Bütün gördüğüm senli günlerim, onlarda gitsin İçimde bir şarkı Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin |
ŞAŞKIN ATEŞ
dönemem geriye. yorgunum sevgisizliğe. ne olur anla beni. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:49 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.