![]() |
Mustafa Engin Karatay
Acırım Şimdi
Üstümde yılların ezikliği var Vefâsız, dünyâmı etti bana dar Çektiğim çileler kaldı sâde kâr Çürüyen gençliğe acırım şimdi... Yüzüme gülüşü, yalanmış meğer Koynumda besledim, yılanmış meğer Zehrini kusmaya dolanmış meğer Boşuna sevgiye acırım şimdi... Kahretti, hayâta küstürdü beni İçime kapattı, susturdu beni Her şeyden bezdirdi, pusturdu beni Kaybolan benliğe acırım şimdi... |
Anlamaz Mısın?
Eğer ki, taa yürekten sevmediysem ben seni, Nâmerd olayım gülüm; tükür, yûhâla beni! Bu can uğruna fedâ, yemînliyim bir kere! .. Sen olmadıktan sonra, neyleyim bu bedeni? Daha duymayan varsa, duysunlar bu andımı! .. Bilmem ki, senin için kimse böyle yandı mı? Hem Mecnûn'a, Ferhat'a, ibret olsun bu sevgi! .. Kerem hâlimi görüp, acabâ utandı mı? Vücûdum cayır-cayır, olmuş alev yumağı Zihnim, havsalam kaynar, fokurdatır dîmağı Anla ki; perişânım, nâ-çârım, giriftârım Fîrâkın susuzluğu, kurutuyor damağı... Aşk kelâmı mecâzî, sensin girdabın adı Her nefes senin için, senle var âh'ın tadı İşitenler titredi, görenler acır oldu Senden gayrı bilesin, cümle âlem anladı! .. |
Annem
Besledin, büyüttün, kol-kanat gerdin Ömründen kıymetli, zamanlar verdin Her zaman ben oldum, en büyük derdin Üstümde emeğin, büyüktür annem Cennet ayağına, Hakk'tan serilmiş Böyle güzel rütbe, sana verilmiş Anaya isyânkâr, evlâd yerilmiş Üstümde emeğin, büyüktür annem Uykuyu terkettin, ben uyanınca Başımda bekledin, hastalanınca Gözyaşı akıttın, canım yanınca Üstümde emeğin, büyüktür annem Cennet ayağına, Hakk'tan serilmiş Böyle güzel rütbe, sana verilmiş Anaya isyânkâr, evlâd yerilmiş Üstümde emeğin, büyüktür annem |
Aşk
Aşk denilen bu illet; ne kânun, kural tanır, Ne hüküm fermân dinler; ne arlanır, utanır... Dâvetsiz kapı çalar; zannetme ki usanır! .. Girdimi bir gönüle, nasıl yakar kavurur Perme-perişân eder, küller gibi savurur *Önüne geçmek* diye, deyim icâd bulmamış Bir tutulan, bir daha aslâ iflâh olmamış Göster! Hangi filinta, sâm-u zebûn solmamış? Yağız delikanlı mı, yiğit mi, demez vurur Şâh'a pençe taktımı, tâc-ı saltanât kurur Çökmesin bir yüreğe; inletir, süründürür Velî'yi deli eyler, Kırk hâle büründürür Tanınmaz mecâl verir, yek-pervâne döndürür Ne şeref, izzet kalır; ne de bırakır gurûr Deldirir ferhât gibi, önünde dağ mı durur? |
Bahtsız
Gün yüzü görmeyişim; sayılmaz pek de tuhaf Ebede dek tâlihim, yâver gitmekten muaf *Zâten doğarken bahtımdan yemişim tekmeyi, Kahrın rütbelisini, üstlenmişim çekmeyi* Hâkim müebbed yazmış tek celsede cezâmı; Temyîz, fesih imkânsız; değiştirmez kazâmı Kazırlarken Künyem'i levhâlara, çelikten Yolumu geçirmişler, iplik geçmez delikten İrâdem tâ özünden yüzüztü yere mıhlı Firâsetim zincirli, basîretim çarmıhlı Sonuç: --Mahrûmluklar içinde, tek kulvarlı bir yarış --Sonu programlanmış, başından belli varış... |
Belli Değil
Yokluğundan dem vurup, Yine hasretinle cedelleştiğim, gecenin üstüme çöktüğü bir ân Zifiri karanlıklarda neyi ariyorsa gözlerim? .. Ciğerlerimi kavuran, Sînemi parçalayan bu illet Çürüttü artik beni Hümeyrâ Fakat yüreğim, Neden hâlâ bedenimi ayakta tutmaya ısrâr ediyor? .. Oysa bu güne kadar; İstenilmediğim yeri ânında terkeden ben Yüzüme kapatılan kapılari bir daha tıkırdatmayan ben Arşınladığım yollara sed çekildiğinde, Aslâ ikinci bir kez aşındırmayan ben Ne oldu da böyle oldum Hümeyrâ? .. Hayâlin gözümün önünden şerit olup aktığı vakit Azgın Okyanus Dalgaları'nın, Med-Cezir kabartısıyla, Geçit vermez kayalıkları dövdüğü gibi Hamle yapıp, sıçrayıp dokunmak istiyorum hayâline Bakışlarınsa artik îmâlı Tabutluktan süzüyorsun gözlerimi Çekil git karşımdan desem olmuyor Ne seni kovabiliyorum Ne gözlerimi bakışlarından alabiliyorum İlk göz göze geldigimiz günü hatırlar mısın bilmem? İşte o tılsım Alamıyorum kendimi senden Hümeyrâ Alamıyorum... Aşk denilen bu iksîri; Sevgi hamuruyla Kara Sevdâ çamuruyla Gözlerimden akan yaşlardaki acı sularla Sabâhı beklediğim *******de, Dipsiz bir kuyunun derinliklerinde, Gün ışığı görmemiş ızdırâbımla yoğurmuşum Hümeyrâ! .. Sızılarım, iniltilerim, Lokmân'in devâ bulabileceği türden değil... Tebâbet ilminde çâresi yok bunun Aklın tartacağı bir yük değil bu Hümeyrâ Mantik orjinli hendese hesâplarının çözeceği cinsten hiç değil... Adına dert desem, dert değil Sen değil, ben değil Ya sen ya da ben değil Sensizliğe isyân da değil Ben mi sendeyim, sen mi bendesin? Neyin ne olduğu belli değil... |
Ben Geldim
Dönüp dolaşıp yine, bak ben geldim kapına! Biraz ürkek, çekingen; yapıştım kulp sapına Kim O, diye hiç sorma! Ben, bildiğin serseri Hem mahcûb, hem de arsız, döndüm bir daha geri Bilsen ki, pişmânlığım ne mertebede şu an; Beslemezdin hakkımda, şüphe dolu sû-i zann ***** Aylar var ki; avâre, şaşkın, dolaştım durdum Girdâblarda benliği, meçhûllere savurdum Bir ümid belirtisi, ışık; uzak noktada Taktı peşine beni; o önde, ben arkada Ha bu gün, belki yarın; erişmek bahâsına Günleri nezîr ettim, umutlar hülyâsına Fakat, kapandı yollar; beyhûdeymiş güzergâh Kabûl etmedi beni, o şatafatlı dergâh Yazık oldu mesâim, boşunaymış tüm gayret Ne kadar ahmakmışım, ettim kendime hayret... ***** Geldiğim yöne doğru, gözlerimi çevirdim Şöyle süzdüm, düşündüm; Kaç Bin Fersâh devirdim? Varmış olduğum mevkî, topu topu esâret Bir geri adım için, gerek Milyon cesâret Tekrar katetmek çok zor, bu kadar uzun yolu Bu yolda mahcûbiyyet, bu yolda gurûr dolu -Dedim; hisleri bırak! Mantığını duy, dinle! Her şeyden evvel şimdi; barış kendin, kendinle! Karınca`nın mîsâli, uzaksa da mesâfe, Gün gelir de aşılır, zuhûr eder izâfe ***** Yaradan`a sığınıp; Bismillah, attım adım Hem yürüdüm sessizce, olanlara ağladım Bir taraftan yürürken, kendimle hesâplaştım Cevâb yok, yorum yok, yok; haddimi çoktan aştım Bilmecenin çözümü, 'NEDÂMET' tek kelime Affet, affet, bağışla; âh dolandı dilime Sayıkladım ha bire; mekânsız, yurtsuz, yersiz Çâreyi sende buldum, yine senden habersiz Nihâyet vardım sana, dayandım eşiğine, Al beni, yatır beni; merhâmet beşiğine... Sen olmayanı teptim, gurûrları da deldim Bu son dönüşüm sana, aç kapıyı ben geldim! |
Ben Neyim?
Neyi andırıyorum, bu bir merâk konusu... Dertlerin mübtelâsı, suskunluk Okyanusu Çekmek ile yükümlü, tescillenmiş tapusu Pâdişâh fermânıyla, tellâlların kurbânı Dalkavuklar ağzıyla, sâbitleşen husbânı... Konuşmaya hakkım yok, hem bu çok büyük ayıp Ben de insanım dersem, ederim zarar, kayıp Kabûl etmem gerekir, kendimi şerli sayıp Hep ucuza satılan, insanlık pazarında Evet sâdece hiçim, herkesin nazarında... |
Beni Kaybettin
Yollarıma gül serip, atlas kumaş döşesen, Sana tenezzül edip, döneceğimi sanma! Bülbülâne vird ile, hep İsmim'i söylesen, Geçti artık, istemem; bir daha sakın anma! Gündüzleri düşünde, gece rüyânda görsen, Hayâlleri gerçeğe, karıştırıp da kanma! En ufak kıvılcımı, ısrârla körüklesen, Duman tütmez ateşte, boşa kavrulup yanma! Yırtık bir resim bulup; hani, bana benzetsen, Yanılmıştır gözlerin, ben değilim; inanma! Uzaktan, derinlerden, kısık nidâ işitsen, Benden ses-sedâ çıkmaz; ümîdlenip, aldanma! Bunlar hep belirtisi; kaybını bilebilsen... Otur da hâline yan; bağır, ağla, utanma! Oysa çoktan kaybettin, keşke anlayabilsen... Hiç bir şey yokmuş gibi, şaşkın şaşkın davranma! |
Bilâl
Sokakta bir Türk genci, boynunda yıldız-hilâl Yaklaştım, sual ettim, meğer ismi de Bilâl Dazlak yapmış kafayı, kulağında bir küpe Bir de keçi sakalı, tamamlamış o tipe Zincir, köstek, bilmem ne; boynunda hepsi tasma Ceketinde halkalar, çılbırlar basma basma Kıçına yapıştırmış, blucin denen bir don Dizlerinde delik var, paçalar yırtık sidon On santim topukları, ayağında pabucun, Nonoş gibi, rengârenk, çekmiş üstüne mâcun -Dedim; bu ne vaz'iyyet, yakıştı mı hiç sana? Alaylı bir bakışla, ne dese iyi bana? -Va'az, nasihât etme, bırak bu ayakları! -Ben veririm kendime, özgürlüğü, hakları Tabi dedim içimden, senin hiç bir suçun yok Baban olacak godoş, bunda hatâlıdır çok Her tarafın Türk olsa, senin cürmün ne kadar? Allah, Kitap yoksunu, tam Şeytan`a kafadar Zamânında terbiyen, köklü gelmemiş belli Şimdi netîce açık, görünüyor besbelli Yazık ki hem çok yazık, bir de yazık İsmin'e Habeş'den hiç benzerlik, aksetmemiş cismine Bilâl, Ahmed, Hüseyin, niceleri var daha... Âilede kopukluk, çocuk gâfil Allah'a... Müslüman geçinenler, bizim işimiz çok zor! Sütü bozuk bir nesil, kanıma dokunuyor... İpsiz, sapsız zübbeler, salınmışlar çayıra Bu gidişât çok fenâ, benzemiyor hayıra Çok yakında Hasan'lar, şaşmayın Hans olunca! .. İş işten geçer sonra, belâ bizi bulunca... |
Bitecek Elbet
Neden böyle perişân, neden böyle nâ-çârsın? Sıkıntıyı görünce, hemen tüyüp kaçarsın... Biraz yürekli olsan, bil ki dehşet saçarsın Izdırâb dolu günler, bir gün bitecek elbet... Yapayalnız kalınca, bükülüverdi belin Çek önüne bendini, arsızca coşan selin! Nedir bu pısırıklık, tutar ayağın elin Vîrân olmuş hânende, ocak tütecek elbet... Akbabalar üşüşmüş, ha canlısın, ha ceset Kartalca baksın gözün, sana kim dedi pes et? Kılavuzun kendin ol, kargaları ört-bas et! Bu bahçenin bağında, bülbül ötecek elbet... Tufayı görüp sindin, şu surata bak hele!.. Âfet yemiş gibisin, andırırsın zelzele Bu mu sendeki mertlik, dayanamazsın yele... Uluttuğun çakallar, ine girecek elbet... Âh vâh etme boşuna, bir şeye çâre değil... Dirâyetini göster, kim emir verdi eğil? Şecaatli tavırla, ürksün karşında cehil Borusu çalanların, hükmü geçecek elbet... Köroğluysan boynunu, Bolu Bey'i bükemez... İfrit dâhi uğraşsa, o sihrini ekemez... Ocağına inciri, kat'iyyetle dikemez... Seyreyle bak o zaman, himmet gelecek elbet... Senden meded bekleyen, kimler var şöyle düşün!.. Sırası değil şimdi, gafletin ve cümbüşün Gâye âşikâr iken, ya senin nedir düşün? Kararan bu bahtının, özü gülecek elbet... Râm ol da buyruklara, bırak artık yalpayı! Sözde hareketinle, sezdirirsin kolpayı Dürüst alır taksimde, dâimâ aslan payı Bu sâyede insanlar, Hakk'ı bilecek elbet... |
Bu Dar Sokakta
Bir gece yığılıp kalırım belki Karanlık, ıp-ıssız, bu dar sokakta Son birkaç nefesi, alırım belki Yaşamdan anlamsız, bu dar sokakta Ne, sen yetişirsin o son ânıma, Ne, dost sandıklarım gelir yanıma Azrâil noktayı koyar canıma İsimsiz, tanımsız, bu dar sokakta Bakılır mâzime, çile görülür Kahırla kapanan, defter dürülür Üstüme bir ölüm kaydı sürülür Bitimsiz, hitâmsız, bu dar sokakta... |
Bu Gece
Ne olur, Bu gece bâri, beni kendime bırak! Girme artık hayâllerime! Bir kor gibi düşme yüreğime! Bu gece olsun çalma kapımı! Sessizlik istiyorum Sensizlik istiyorum Sükûnet istiyorum... Hem ben yemîn ettim, Seni düşünmek istemiyorum... Tadını çıkar hayâtın, Keyfine bak!.. Ne olur sanki; Bir defâcık gözlerimin önüne gelmesen... Bırak da bu gece tâzelenmesin hâtırâlar, Anılar seni hatırlatmasın!.. Bu gece okunmasın şiirlerimiz, Şarkılar senden bahsetmesin!.. Silinsin hâfızamdan, Hasret, özlemek, hüzün, yanmak, kavrulmak kelimeleri... Ne olur, Bu gece... Sâdece bu gece... Zayıf tarafımdan yakalıyorsun beni... Yeter; Gülücükler dağıtma karşımda! Sakla parlayan gözlerini! Dön sırtını da, Görmeyeyim o yüzünü!.. Her gece, Fırtınalı ummânlarda, azgın dalgalarla boğuşuyorum Bırak, bu gece bâri süt-limân olsun deryâlar... Bırak da, Seherlerde öten Bülbüller'le İki kelâm hasb-ı hâl edeyim Girme aramıza!.. Güneş sensiz doğsun, Çiçekler sensiz açsın!.. Ne olursun; Bir gece... Sâdece bir tek gece... |
Bu, Ne Dinmez Fırtına?
Zamânın akışına, ayak uydurmak zormuş Hebâ olan ömrümde, zihnimi, kalbim yormuş Bir vicdân yoksununa, vicdânım neler sormuş? .. Şimdi her şey nâfile, tahribâtlar onulmaz Uymayan kalıplara, hür insâfım konulmaz Zamânlamam mı yanlış, geliş-varış yönümde? Efkâr adlı denizi, geçemedim önümde Sâdece bir tek sabâh, olur muyum günümde? Keşmekeş deryâsında, bu ne dinmez fırtına? Ne giriftler yüklenmiş, bir çârenin sırtına... Tuhaflıklar var ama, aceb sâde bende mi? Kolsuz entârimizde, İki kol bir yende mi? Mahkûmluk rûhumda mı, can taşıyan tende mi? Kavîleşmiş, devrilmez; sille ile yıkılmaz! .. Ecel kapımı çalsa; yok, içinden çıkılmaz! .. |
Canım Mısın?
Gözlerinde tebessüm, bana bir hâl ediyor Sevdâ dolu sözlerin, çok hoşuma gidiyor Yüreğimin ipini, tatlı dilin yediyor Ben senin mübtelânım, sen benim canım mısın? İşlemişsin içime, yakıp da kavurmuşsun Samyeli gibi esip, aşkınla savurmuşsun Etkili bakışınla, gözlerimden vurmuşsun Dolaşıp sıcak akan, damarda kanım mısın? Mehtâb da dolaşırken, seyrettiğim yıldızım Ummânlarda görünen, efsâne deniz-kızım Derde dü-çâr olup da, çektiğim tatlı sızım Hayâlimi süsleyen, özlenen yanım mısın? MECNÛN'dan çok yanmışım, belki olurum verem İbret olur bu sevgi, gölgede kalır KEREM FERHÂT dağları delmiş, ya benim eksik nerem? KAMBER'i imrendiren, övülen şânım mısın? Nerde beste yaptıysam, hâlâ hâtırân yaşar İlhâmım'ın boyutu, değme aşkları aşar Kalemim elimdeyken, kalbim coşup da taşar İsmin söylenen yerde, canlanan anım mısın? Bu iksîr-i kevn ile, bulalım derde devâ Muhabbet Rızâ için, olamaz bunda hevâ Yâr ol bana Ukbâ'da, bendeki gâm-ı cevâ Uçmağım'da Sultânım, sâlihâ hanım mısın? |
Çek Elini Sînemden!
Çek elini sînemden, yeter artık vicdânsız! Tükenmeyen zamânın, arlanmaz payandası! Kezzâb döktün umûda, çürüdü şimşir direk Taştan da olsa tartmaz, bu yükü Binbir yürek Kusmaya doymadın mı; zehrini be Engerek! Yılanlara şâh olsan, akrepler tutar yası Yakınlığın zamânsız, sokuşların ap-ânsız... Çöreklendin yoluma, senden kurtuluş yok mu? Hep sana takılıyor, fîrâr teşebbüslerim Sinmişlik duygusunu mağlûb edip yensem de, Hıncımla tekrar tekrar toparlanıp dönsem de, Kene gibi kandasın! Gölge gibi ensemde... İşkence kıskacında nâra atar hislerim Nerdesin ey Kıyâmet, o kutlu kopuş yok mu? Bırak beni kendime, çık mâsum düşlerimden! Sana âit ne varsa, götür berâberinde! Ölümsüz vakitlerde, candan can çekişlerin Sakız etti bağrımı, ısırdıkça dişlerin Kan rengini bastırır, o kıpkızıl şişlerin Kurtulursam pençenden eğer günün birinde; Uçarım sevincimden, ağlarım hünerimden... |
Çözümsüz Miras
Zekâ özürlü müyüm, aklımdan mı var zorum? Anlatmaya yetmiyor; ne izâhât, ne yorum Düşün, düşün hep aynı, cevâb bulmuyor sorum Beyni yememek için, Eyyûb Sabrı gerekli Târihler kayda geçmiş, Bu Tipler'i sürekli İnsanım gûyâ ben de; etten, kemikten, kandan Görünürde hâl böyle; önden, arkadan, yandan Ama buna îtirâz, can içindeki candan Çıkmayan bir sokağın; yolcusuyum, ne çâre? Mecbûrî yalpalarla, yürüyorum âvâre... Bir Milyon'da Bir Tâne, anlayan da yok hani Gerçi şaşarım zâten, gösterilse de yâni İdrâkler mühürlenmiş, keşif seyrine mânî Kırk Katır'ın yükünü, çekiyorsa Tek Pire Demek ki bu uğurda, Yavşaklar verdi fire Kimden aldım bilmem ki, bu çözümsüz mîrâsi? Gurûb kızıllığında, Tan Yeri ihtirâsı Sînemi mesken tutmuş; Üç metelik kirâsı Dalmışım, kurtulamam, kör kuyunun dibine Devâm'ı doldurmuşlar, Akrepler'in cebine... |
Doktor Hanım
Geç karşıma otur da, n`olur dinle derdimi! .. Bir sıkıntı bürüdü, içimi Doktor Hanım... Sevdiğim bu gün bâri, bir haber gönderdi mi? Bak darlandım iyice, sanki çıkacak canım... Bu odanın içine tıkılıp mahsûr kaldım Ne gelen var, ne giden; ümîdi mi kestiler? Üst-üste On gün geçti, inan hepten bunaldım! Hadi, yârim dargınsa; dostlar da mı küstüler? Bu sabah ne umutla, yatağımdan fırladım Telefon yine suskun; kapı dersen çalmadı Lâ havle söyleyerek, son sabrımı zorladım Rabbim`den gayri artık, hiç mi kimsem kalmadı? Amânsız derde düştüm, sen bâri tesellî ver! Eriyorum gün be gün, üste gönül yarası Uzakta Cânânım`a, bir de sen haber gönder! Musallâya varmadan, her hâl; son yer burası Bu beyaz elbiseyi, niye giydim ki böyle? Artık vakit tamam mı; geriye dönüş yok mu? Ne kadar ömrüm kaldı, çekinme haydi söyle! Dört Ay mı, Altı Ay mı; yoksa onlar da çok mu? Şu masanın üstünde, kâğıt-kalem olacak Ben diyeyim, sen de yaz; davran, zaman geçmeden! .. Fenâlaştım iyice, İki gözüm dolacak Yetiştir Nâlânım`a; henüz tezken, göçmeden... Amman her şeyden evvel; yaz yürekten selâmı! Merhâmete gelir de, belki anlar hâlimi Ondan sonra da aktar, keder dolu kelâmı! Anlasın, bellesin ki; tükettim mecâlimi... Olur da geldiğinde, ölmüş olursam şâyet; Bu cansız bedenime, son bir kere dokunsun! .. Bekliyorum Ukbâ`da kendisini nihâyet, Alenî arz-ı hâlim, aynen böyle okunsun! .. |
Dostum
Dostum, şöyle karşıma geç! Sana içimi dökmek istiyorum... Bu güne kadar, hiç duymadığın şeyler anlatmak istiyorum... Bilmem ki, beni dinleme zahmetinde bulunur musun? Yoksa, Yoksa kaşlarını büzüp, suratını mı asarsın? Hani insana dar günde, Sıkıntılı anlarda dost lâzım olur derler ya; İşte öyle bir günün gecesindeyim... Sabah olmuyor bir türlü Geçmiyor şu vakit... Dakikalar içine, Asırlar sığmış sanki Geçmiyor, geçmiyor... Derdim çok be dostum, Nereden başlasam ki? Hangi birini anlatayım? Hangisine öncelik vereyim? Ooff, ooff, yanmışım ben yaa... Bir zamanlar, gözbebekleri parlayan Onlar'a baktığımda Dünyâ'yı unutturan Hayâtımın akışı içerisindeki her Sâniye'yi, Rûhumun taa derinliklerine işleyen Geçen günlerde tat dersen tat, Haz dersen haz, Lezzet dersen lezzet, Aşk dersen aşk, yaşatan Duygulu şiirlerimde; kâğıdımın nakşı, süsü olan İçimdeki yangınları, Her gün eskisinden daha fazla alevlendiren O hoş tebessümünde, Ilık bûsesinde, Sıcacık nefesinde, yüreğimi âdetâ eriten Beni sevmenin doruğuna eriştiren Dünyâ, Âlem birleşse, kopmama sözü veren Vefâsızlık örneği sergilemeyeceğine dâir yeminler eden Bundan büyük aşk olmaz diyen Beni, şimdiki ben yapan O sevgilim var ya; O, beni terketti, gitti dostum... Gitti... Ardına bakma zahmetinde bile bulunmadan gitti... Gitti, hosçakal dâhi demeden Gitti, gözleri yaşarmadan Gitti, hiç eziklik duymadan Gitti, güzel günleri hatırlamadan Gitti diyorum dostum, gitti... Aahh vefâsız, aahh insafsız... Yıkılmışım be dostum... Gayrı, bu kadar acıyla yaşanmaz! Bu derde tahammül olmaz! Bu yük kaldırılmaz! .. İşte dostum, anlıyor musun şimdi? *******in niye geçmediğini? Niye sabah olmadığını? Niye gündüzlerin dâhi, kapkara zindan olduğunu? Niye Dakîkalar içerisinde, Asırlar yaşadığımı? *** Haa bu günlerde, bir de Cânân var dostum; Sevmemeye yemîn ederken, Sanki inadına beni sev dercesine Parmaklarıyla kalbimi kavrayıp, yerinden sökercesine Yaralıyım, yanmışım, duymaz... Dinlemez... İçime umulmadık kıpırtılar veren sesini hançer yapıp Artık delinmedik yer kalmayan bağrıma Defârca saplarcasına Ve, artık ben varım hayâtında dercesine Bir Cânân var... Gel gör kim, anlamaz hâlimden dostum Ben ne yapayım dostum, ne yapayım? Bunca Yıldır, sırlarımı paylaşan Ekmeği bir, aşı bir arkadasım değil misin? Söylesene şimdi bana bir çâre! .. Susma öyle, konuş! Hani nerde aşk? Nerede sevmek? Kim anlıyor sevildiğini? Kim anlıyor, ölümüne sevdiğimi? O zaman, Ya sevmek, aşk yalan Ya da suç... Ama bunun adı ne olursa olsun Ben yine seviyorum, ölene dek seveceğim dostum... |
Eşref Saatim
Eşref saatim geldi, dokunmayın hiç bana!.. Özümde öz belirdi, bunda tılsımlı mânâ Yine efkâr gemisi, demir attı limana Akrep'le Yelkovan'ın, arasındaki âna Bu öyle bir ukde ki, mârifet ister çözmek Deryâ içre olup da, deryâ dışında yüzmek Kaç kişinin kaçına, nasibdir bunu sezmek? Enginlerde rehbersiz, o yolu bulup gezmek... Benzersiz kalınınca, keşifde keşif artar Ne arşınla ölçülür, ne de terâzi tartar Her atılan adımda, kâşif bir perde yırtar Vukûfun te'siriyle, o bir nidâdır: kurtar!.. Cesâret gerektirir, böyle yükü yüklenmek Bu yükün hamalına, yakışmaz büyüklenmek Vezîri rezîl eyler, gurûrlanıp diklenmek Bundaki asıl murâd, seleflere eklenmek... |
Gel!
Gel; ne olursun, içimde umûdum tükenmeden! Gel; bak bu kahrım beni, mağlûb edip yenmeden! Gel diyorum, gel artık; son bulsun ızdırâbım! Gel de yüzler süreyim; kıblegâhım, mihrâbım! .. Gel; işlemez saatler, yine çarkında dönsün! Gel; kov Zebâniler'i, cahîm yalaza sönsün! Gel ki, gör Meftûnun'u; hele bir bak hâline! Gel, târif bul, anlam ver; tanınmaz mecâline! Gel; kızıla boyandı, eflâtun erguvanlar! .. Gel, iklimler değişsin; bekliyor bahçivânlar! .. Gel; Yurdum'dan göç etti, turnalar katar katar! .. Gel! Gelmezsen ki eğer; Ülkem, Saltanât batar! .. Gel; Ebrehe saldırdı, Gönül Sarayım'a bil! Gel, kurtar istilâdan, dâvet eder Ebâbil! .. ***Örümcekler, yuva yaptı hülyâlara; gelsene! ***Gelincikler, gri aktı rüyâlara; gelsene! ***Bed akrepler, zehir kattı devâlara; gelsene! ***Baş Melekler, ağıt yaktı fezâlara; gelsene! .. ***Gel! |
Güle Hakâret
Sana gülüm derdim hep, çok yanılmışım meğer; Gül'e hakâret oldu, sana verdiğim değer... |
Gülüm Seni Arıyorum
Seherlerde esen yelde Karlı dağdan gelen selde Hasret kokan yaban elde Gülüm seni arıyorum Güneş'in her batışında Ay'ın ışık katışında Sabah şafak atışında Gülüm seni arıyorum Masallarda, şiirlerde Mısrâlarda, dizelerde Adın'ın yazdığı yerde Gülüm seni arıyorum Zambak, menekşe, sümbülde Gülistânda açan gülde Hüzünle öten bülbülde Gülüm seni arıyorum |
Gönül Yarası
Uzakta, erişilmeze yanıp sevdâlanmışım Mükemmelin peşinde, tutuşup gâmlanmışım Gâye-i maksûduma, kalben evhâmlanmışım Belli ki kapanmıyor, bende gönül yarası Ararım uzaklarda, yitirdiğim dermânı İletmek mümkün değil, bu buyruğu fermânı Sözün tesiri için, yeğleyemem nermânı Böyle izhâr eyliyor, bende gönül yarası Tâ yürekten vurgunum, hayâlimi süslerim Vuslat adlı kelâma, ümîdimi beslerim Uzaklara daldıkça, alevlenir hislerim Bir fâsıla vermiyor, bende gönül yarası Aşk oduyla yanmışım, olacak mı söndüren? Levh-i Mahfûz'da yazgı, var mı bahtı döndüren? Bir tek 'O' olacaktır, bu sancıyı dindiren Neden hafiflemiyor, bende gönül yarası? Bir suyken rahme geçtim, sonra Dünyâ'ya geldim Bülûğa erip sevdim, nice güzeller bildim Lâkin O'nun uğruna, hepsini birden sildim Şimdi illâ 'O' diyor, bende gönül yarası Haftalar aylar böyle, kovalar birbirini Görmüş müdür *******, bu sevdâ'dan Pîri'ni? Müsâvî kılar ismim, dertlerin en Mîri'ni Rasûl bile kullanmış, 'Hümeyrâ' tâbirini Kuvvetli bir rüzgâr da, esip demez yerini... Bu hasret bitsin diyor, bende gönül yarası... |
Gözler
Tükenince umutlar, birden hüzünler basar Derinlerde ne arar; sessizce dalan gözler? Suskunluğu yüzünden, fazlaca gördü hasar Bir hayâlin ardından, bakıp da kalan gözler Kesişince bakışlar, hep o bilinen yerde Devâ bulmak güçleşir, teşhîs konulmaz derde Hummânın kasvetiyle, yine çekilir perde Gördüğünden bî-haber, görmeyen yalan gözler Aczini saklasa da, sâbit yönün mahkûmu Bir türlü belirmeyen, ümîdlerin mahrûmu Çâresizlik içinde, çârelerin mahmûmu İmkânsızın peşine, hülyâlar salan gözler |
Gözlerin
Her şey senin gözlerinle başladı sevgili, Zamâna bırakılmış bir yaraydı benimkisi En umumaz ânında nüksetti, Şâir'in tecellîsi... Hani diyor ya; *İçinden zamân geçmeyen yaralar da var.* Varmış sevgili, varmış! .. Bir Hüthüt'ün tüneğinde boğumlar; Bir ötümlük lahzâlar, meğer Asırlar'mış... Yaralar ki, Zülfikâr Kılıçları'na kın Bıçağın sırtını, yüzünden keskin yapan bileyi Yaralar ki, Her şey delip geçmiş hedefi Vahşî'nin Mızrağı, Giyom Tell'in hürriyet umûdu, Yusuf'u gören gözlerin kestiği eller... Fakat, Sâdece zamân geçmemiş içinden, Bir de saplanan gözlerin... Her şey senin gözlerinle başladı sevgili, Devâyı bekleyen bir yaraydı benimkisi En onulmaz tahribâtların üstesinden gelirken, Bu gülle de neyin nesi? Bil ki en şiddetlisi, O balmumu gözlerinin sillesi! .. Kulaklarımda arı uğultusu, Şimşekler çakıyor beynimde, Yıldızlar dolanıyor gözlerimde Var mıyım, yok muyum? Transparan görünümlü varlığım, Sevgili; Senin merhâmetine kaldı bahtiyârlığım! .. Şimdi gel! Bana, beni anlat! Oysa, Birikmişti akreplerin kustuğu zehirlerde cerehât İçimde yıllanmış yaraların nötronlarına, Kıvılcım fırlat! Lâ-mekân oluşumun, yapısı mı gözlerin? Zamânda kayboluşumun, kapısı mı gözlerin? |
Kayıp - Sanık
Ben, beni aradım hayli zamandır; Nerede kayboldum çıkmadı bilen... Çoğaldı etrâfta, ne de yamandır; Bir meczûb mîsâli hâlime gülen... Gözlerim kaç gece kaldı uyanık Atmayan şafaklar yegâne tanık Ve ben; ben, îdâmı istenen sanık; Urgansız, sehpâsız, her sabah ölen... |
Kırkların Duâsı
(Bu bir rüyâ değildir!) Uykumun ortasında, sayhâ ile uyandım Gâibden nidâ geldi, kalk! Fırla döşeğinden! Ürpertiyle işittim; kan-terlere boyandım Nûr yumağı süzüldü, kapının eşiğinden... Titreme sardı birden; .............................Dedim: ........................................-Mahvoldum, yandım... Fer gitti gözlerimden, şeklim kaskatı oldu Rengi uçtu benzimin, isfirâr üzre soldu Kuşattı bir sessizlik, hükmetti her tarafa Korkudan bakamadım, göz ucuyla etrâfa Tüylerim diken diken, kalbim güp-güp vuruyor Kapı aralığında, sanki gölge duruyor Pür-dikkat bekliyorum; aceb ne ola şimdi? Bir yandan da merâkım; sesin sâhibi kimdi? Hayâlimde, Bin türlü düşünceler oluştu Beynime hücûm edip, hepsi orda buluştu... İkinci bir komutla geldi yeni bir emir; Buzdağının içinde, kestim âdetâ demir... -Düş peşime! Tâkib et! Kalk bakalım yerinden! -Üstündeki örtüyü, at çabuk üzerinden! Peri kızı şekline, bir nûrânî bürünmüş Ne hoş koktu ortalık; anber tozu sürünmüş Tütsülüyor etrâfı, sağ elinde buhûr var Altı-Yedi renk dizdi, buhûrdaki dumanlar Gözlerimin ucuyla, iliştim ki yüzüne; Siyah sürmeler çekmiş, gökmâvisi gözüne Sol elinde âsâsı, zebercet işlemeli Zümrüt gibi parlıyor, ona ne demeli? Kaldırdı sağa doğru, işâret etti yönü; Tüm mekânlar kayboldu, yol oluverdi önü Yürüdük yavaş yavaş, istikâmet üzere Gidiyoruz birlikte, bilinmeyen bir yere... O kadar yoldan sonra, nereye varsak heyhât? Dâr-ül Bekâ eyleyen; önümde, Kırkbir Zevât Kabristân'a gelmişiz daha Türkçe'si yâni, İrkildim birdenbire, görüverince ânî... Bir grup kalabalık, mezârlığın başında Biri sohbet hâlinde, çün musallâ taşında Durakladı ve baktı; dikkatle süzdü beni, -Muştulu haber için getirdik bizler, seni... -Mahzûn olma! Üzülme! Arkandayız biz senin, -Kırklar, bundan böyle bil; oldu duâ edenin! .. |
Kıskansın! ..
Sultânım, aşkım; hele, otur şöyle yanıma! Harâret bastı birden, tazyik geldi kanıma Sevdâ dolu sözlerin, canlar katsın canıma! .. Sevdiğini fısılda, bütün diller kıskansın! .. Öyle bir bûse ver ki; ateş mîsâli yaksın! Yüreğimin yağları; erisin, tümden aksın! Gözlerinden şimşekler, odaklanıp da çaksın! Boynuma doladığın, kollar - eller kıskansın! .. Dertlerimin devâsı, Bir Çift Yeşil Gözün'de İksirin muhtevâsı, Ay Parçası Yüzün'de Mest edici sarhoşluk, Misk-i Anber Özün'de Yaydığın Râyihân'dan, kokan güller kıskansın! .. Altın tozu saçları; çöz, çöz de bağrıma sal! Yaslanıp dizlerime, saatlerce öyle kal! Bakışını ayırma, akışımı seyre dal! Şu coşkulu hâlimi, sular - seller kıskansın! .. Züleyhâ'yı imrendir, destânlar bizi yazsın! .. Aslı, Leylâ kahrından, tırnakla mezâr kazsın! Rüzgârımız dinmesin, fırtına gibi azsın! Kaf Dağı'nın ardında, esen yeller kıskansın! .. |
Muhadder Cânânım *akrostiş*
(M) elce-î'sin firâktaki gönlümün ey dilber-i necîbe! (U) rûc etmek bu sevdâda üstümüze vecîbe! (H) ilye, hilm, mütemâdiyyen vasfın bu mu hep canım? (A) llah için arzedeyim, sana kaynıyor kanım (D) ilim hep Zikr-i Mânevî'den sonra söyler ismini (D) âimi nûrlar gark eylesin, o münevver cismini! .. (E) deb, hayâ odaklanmış hilkatinde güzelim (R) ahmet Deryâsı'nda inşaallah biz de yüzelim! .. (C) elb ettin; ne yapabilirim, hatâ bende mi? (Â) cizim, kaybettim kendimi, acep sende mi? (N) evnihâl Matlûbum, tutkunum derinden sana (Â) kibet hayr olsun inşaallah hüzünlü cana! .. (N) â-dân dilberlere mîsâlsin, âhu sümbülüm (I) ssız illerde Mahbûbu'na şakıyan bülbülüm (M) isk saçma benden gayrısına, reyhâne gülüm! .. |
Müslümân Evlâdı
Ey Müslümân evlâdı, senin bir kimliğin var Yırtma hayâ perdeni; koru, zînetindir ar! .. Düşün şöyle güzelce, neyi taklid edersin? Koşturup dolu dizgin, hangi yöne gidersin? Allı pullu bu zevkler, boyamasın gözünü! Hepsi bir gün bitici, belle işin özünü! .. Tatlı görünür sana, bir kaç günlük eğlence Sonucunda bir kârın, oluşacak mı sence? Benzeme gâfillere, bu zümreden sayılma! Her gördüğün güzele, iç çekip de bayılma! Sev dürüstçe birini, buna engel olan yok Aç gözlülük yaparsan, bulacağın zarar çok Huzûr vardır helâlde, meyletme hiç harâma! Kaçırırsın keyfini, mâcerâ da arama! Sokaklarda sürtenin, neş'esi çok mu fazla? Belâyı buluyorlar, gittikleri bu gazla Yosmalar, fırlamalar, ahlâkını bozmasın! .. Mîsâl ol etrâfına, millet hepten azmasın! .. Unutma; her hatânın, ceremesi çekilir Yârın evlâdın azıp, tam karşına dikilir İster misin onlar da, kurda kuşa yem olsun? Hayâtın bahârında, tüm ümidleri solsun? Nasıl Anan-Bacın'a, istemiyorsan kem söz, Kimsenin nâmusuna, dikme sakın sen de göz! .. Efendice olursan, bilki dâim faydana... Emînlikte hep yazdır, nasîbini paydana! .. Bilir misin Rehberin, Muhammed-ül Emîn'di... Her kes güveniyordu, sadâkati yemîndi... Sen O'nun Ümmeti'ysen, bağlılığını göster! Sana can veren Allah, en başta bunu ister... O Peygamber Kılavuz, Gönüllere Şifâ'dır... Sünneti'ne uyman da, vazîfeyi îfâdır... Boşver hayât geçici, sınırsız lezzeti seç! Doyumsuzlar uğruna, tadımlık olandan geç! Hûri-Gılmânlar hazır, hakedeni bekliyor... İşlenen her sevâba, Mevlâ yeni ekliyor... Orda bir düğün var ki, görülmemiş mîsâli Kim arzulamaz ki, böyle tatlı vîsâli? Hayâli bile güzel, anlatmaya söz yetmez... Şeb-i Ârûz esrârı, kimin hoşuna gitmez? |
N Olur Bağışla Beni
Hep isyânla geçirdim, vaktimi bunca zamân Ne cürümler işledim, mel'ânetim pek yaman Geldim, kapına durdum, dilenirim el-amân Çok mahcûbum Yâ Rabbî, n'olur bağışla beni... Söylenecek sözüm yok, varmaz ki buna dilim Kabahâtlerim büyük, su götürmez bir milim Karşında boyun büktüm, kaldırıp iki elim Çok pişmânım Yâ Rabbî, n'olur bağışla beni... Aczimi unutup da, Zâtın'ı hiçe saydım Emrin'e aldırmayıp, dâim Nehyin'e kaydım Nâdimim ama şimdi, günâhlarımdan caydım Tevbekârım Yâ Rabbî, n'olur bağışla beni... Mağlûb oldum nefsime, isteklerine kandım Üç günlük hayât zevki, hiç bitmeyecek sandım Boşa geçen günlere, bir âh çekip de yandım Çok üzgünüm Yâ Rabbî, n'olur bağışla beni... Âsî, dîvâneymişim; Buyrukların'a karşı Yazık, aldattı beni, Dünyâ denilen çarşı Gözümden akan yaşa, şâhid tuttum bak Arş'ı Çok mahzûnum Yâ Rabbî, n'olur bağışla beni... |
Nesin Sen?
Karlı dağdan kopup gelen sel misin? Poyrazlardan esip gelen yel misin? Rüyâlarda gördüğüm güzel misin? Söyle bana dilber, kimsin, nesin sen? Şu düştüğüm derde çâre misin sen? Gökte aradığım melek misin ki? İçimde tuttuğum dilek misin ki? Arzulanan tebessümlü gülüş mü? Efsânevi masallarda cümbüş mü? Yoksa bir gün, gerçekleşecek düş mü? Bir söylesen, târif etsen, nesin sen? Yürekleri yakan yâre misin sen? Gökte aradığım melek misin ki? İçimde tuttuğum dilek misin ki? |
O Ne Çehre-i Âfet (gazel)
*Hayâtımın en önemli ve en mutlu günüydü bu gün. Yasaksız, günâhsız, sen benimdin! * O ne çehre-i âfet kim, bırakır gönlü derde Uçuyor aklım başımdan, O'nu gördügüm yerde Bu işvebâz Âşüfte'nin doyulmuyor seyrine, Cem' olmuş hem endâmına, bir o kadar hüner de... Hele karşıma geçti mi; şakıyor bülbül gibi, Aslâ incitmiyor heyhât, mahâretli perverde Sanki Cennet'ten mi gelmiş, yamân dil-hurrem peri Bal sürülmüş dudağına belli, Havz-ı Kevser'de Baş döndüren râyihâsı, Firdevs'in Gülü müdür? Sarhoş ediyor insanı, koklamak bir seferde Ya o kondurduğu bûse, titretir vücûdumu Tenden ayırır canımı; rûh nerde, beden nerde? .. Bahşişi olmalı evet, Yaradan'ın bu bana; Kabûl gördü duâlarım, dileklerim seherde... |
Rûhumu Mahkûm Ettin
Sen, vefâsız sevgili; yürekte çıban başı İhânet sultasının, mahâretli nakkaşı Dertler hengâmesinde, Adın; Kıdem Savaşı Ne kadar diş bileyip, toplasam da cesâret; Sonu hep mağlûbiyyet, hep vehminde esâret... Feleğimi şaşırdım; bir büktün ki belimi, Kerâmetler yetmiyor, döndürmüyor dilimi... Hep zifiri karanlık, sanki zamân dilimi Alnımdaki damganın; misli var mı? .. Bilinmez... Yıllar tek-tek tükense, Asırlar'dan silinmez! .. Bir yer bulsam kendime, kaçardım ya dörtnala Azgın Okyanuslar'da, kürek çekerdim sala Sensiz kopan tûfanda, tutunurdum bir dala Ne bıraktın ki bende; bana, ben denilecek? Mahkûm ettiğin rûhum, kahrına yenilecek! .. |
Sen
Sen, hayat verdin bana buhrânlı günlerimde... Yeşerttin bir anda gönül bahçemi Köhne mekânlarda ki sünepe gibiydim Birden bire getirdin kendime beni... Heyecânım sönmüştü âdetâ, hayâta küsmüştüm Burâm burâm, ilmek ilmek, sevdâ dokudun Kıpraşmaz melül bakışlarım gâyesiz idi Çimen görmüş tay gibi parladı gözlerim... Aldığım darbelerle, bir daha aslâ, der iken... Pek bir şey kaybetmediğimi anladım Meğer aradığım çok yakınımda imiş Sadece tehîr olunmuş, bir müddet mutluluk Ona da uzanmak artık çok yakın... Her şeyi içime atmaya başladığım bir anda Bir bilsen ihyâ ettin, bir çift söz ile... Şimdi kenetlenmişim artık sana Seni düşünmek, en büyük lezzetim Kâğıdıma sıra oldun, kalemime mürekkeb Seni sevdiğimi yazabiliyorum çekinmeden Haykırabiliyorum sevdâmı her kese Bestelere konu oldun hep dilimdesin Hayır, aslında sen taa kalbimdesin Belki o da hayır, sen benimlesin... |
Sen, İçimde Bin Yıllık Ukde
Ardımda bıraktım, bir yığın uykusuz ******* Dakîkalar'da İsmin, Sâniyeler heceler Seni hatırlatır teker teker Alıp götürür beni benden, Yine o meçhûle çeker... Bu kaçıncı kayboluşum biliyor musun gözlerinde? Bu kaçıncı yalın ayak, baş açık dolanışım sahrâlarda? Hayâlinin peşinden koşup, Bu kaçıncı meydân okuyuşum, Asırlık Sevgiler'e? Sanki Târih Sâhifeleri'ni tekrar yazdım; Kaç sefer aştım Kaf Dağı'nı... Kaç sefer ibretle parmak ısırttım Leylâ'ya, Mecnûn'a... Belkıs'ın Sarayı'na konuk oldum... Kaç sefer teptim Züleyhâ'yı elimin tersiyle... Dolaştım Buhârâ'yı, Semerkant'ı, Horasan'ı, Türkistan'ı... Sonra çaldı Endülüs'te gitarlar, Kurtuba'da, Gırnata'da, Adın'a yaptığım besteler okundu... Ve, sen; İçimde Bin Yıllık Ukde... Ve, sen; Yeryüzü'nde görülmemiş efsâne... Bir te'sirli bakışının tahakkümüne giren Asırlar'dan döndüğümde, Yine sana bilendim, yine sana şartlandım... İnzivâya çekildim Tibet Manastırları'nda Ay ışığı görmeyen *******de, Kandildeki katranları mürekkep yaptım divitime Ilık nefesine hükmettim; En sert fırtınadan daha keskin kasırga oldu Emrettim; Esip getirdi ayağıma Orhun Anıtları'nı Gözyaşlarımla yıkayıp sildim Kitâbeler'i Ve, Seni nakşettim anıt taşına Seni yazdım Sildim aşk adına ne kadar kânun varsa, Hepsini tek tek yeniden ben yazdım Çün ki; Sensiz bir efsâneye, sensiz bir aşka dayanamazdım... Senin için tekrar aşkın kânununu yazdım Ben yazdım... Ben... |
Seni Arıyorum
Aldım elime kalem, yazıyorum bir şeyler Bakalım bu duygular, bu hâller bana neyler? Kalbe hüzün katıp da, derdim çekilmez eyler Özlediğim sevdâmı, ben seni arıyorum Gazete-mecmuâda, şiir köşelerinde Bir çift gözün okuyup, coşup neş'elerinde Sonra çatık kaşların, tüm endîşelerinde Hasretle bekleyip de, ben seni arıyorum Hüzünlü bestelerde, uzaklara dalıp da Hicrânlı yüreğimi, gâm kedere salıp da Tebessümün ardından, öyle baka kalıp da Büküp boynumu birden, ben seni arıyorum Bir umut benimkisi, belki gelirsin diye Muhtâcım güller gibi, bir damlacık sevgiye Karşıma çıkar isen, al benliğim hediye Göster o dîdarını, ben seni arıyorum Bilirim sen de beni, arıyorsun yıllardır Elbet senin de bir çift, diyecek sözün vardır Sanma benden başkası, sana vefâlı yârdır Bak işte buradayım, ben seni arıyorum Ümidlerin tükenip, bir bir düştüyse suya Sal o zaman kendini, bende ki bu duyguya Gerçekleşir inanki, görüp durduğun rüyâ Yeter gizlenme artık, ben seni arıyorum |
Seni Düşündüm
Bu gün seni düşünüp, daldım yine derine Hüzün tahtını kurdu, mutluluğun yerine Yıllar geçti peşpeşe, senden hâlâ haber yok Beyhûde, rastlanmıyor, nedense benzerine... Unutmak kolay olsa, bunu herkes yapardı Avunmak çâre ise, gönül bir pay kapardı Silinmez izler mevcûd, yüreğime nakşolmuş Öyle olmamış olsa, belki çoktan kopardı... Raftan aldım usulca, albümü karıştırdım Hayâlinin ardından, düşümü yarıştırdım Çatmışsın kaşlarını, içli, küskün, bakışlar Yine senden habersiz, kalpleri barıştırdım... Mor menekşe elinde, ilk sayfada ki resmin O'nun hemen üstünde, yaldızlı yazan ismin Hâtırâlar vuruyor, çekemiyorum artık Kim bilir nerelerde, özlettirdiğin cismin?.. Son yazdığın mektubu, tuttum, aldım elime Okumayı istedim, ondan bir kaç kelime Olmadı, yapamadım, yutkundum da yutkundum Prangalar vuruldu, sanki bir an dilime... Orta sayfada bir gül, kurumuş Yıllar önce Dayanamıyor artık, sızlatan bu dirence Hâlinden memnun değil, mahzûn, boynu da bükük Besbelli ki acıyor, bana, benden çok, bence... Ellerimin içine, koydum şöyle başımı Tutamadım, koyverdim, gözlerimden yaşımı Daha ne kadar sürer, yokluğunla dostluğum? Kendimi unutturdun, adım sabır taşı mı? Veremediğim yüksük, son sayfada duruyor Sanki o da kederli, sâhibini soruyor Hıçkırıklarım artıp, yığılıyorum yere Taşan göz pınarlarım, zannetme ki kuruyor!.. Kanepeye yaslanıp, hüngür-hüngür ağladım Erkekler ağlamazmış, seller gibi çağladım Verem olurcasına, ciğerimi dağladım Yokluğunda varlığın, zâten tek avunduğum Bir gün dönersin diye, yine ümid bağladım... |
Seni Seviyorum
Sen, benim aşkım olduğun günden beri Ben hayatımı sana endekslemişim Sen, vazgeçilmez tutkum olduğun günden beri Yaşam gâyesini sana bağlamışım Kaptırdım kendimi fenâ bir şekilde İçimdeki coşkuların, duyguların esiri olmuşum Seni düşünmek mi diyorsun? Güldürme!.. Acaba aklımdan çıkarıyor muyum? Dalıyorum öyle derinlere Şaşkınlık denilen kelimeyle arkadaş olmuşum Sükûnet, yaa işte o sükûnet Varlığınla erişebilecegim bir hal olsa gerek... Kalbe önlenemez çarpıntı veren, hasret ve özlem Bir de yüzümdeki acı tebessüm Mırıldanıyorum sessizce İki dudağımdan dökülen iki kelime Seni seviyorum... Çoğu zaman haykırmak istiyorum bunu Lâkin olmuyor... Duyuramıyorum kimselere Gülüm, nâzenin yârim... Çün ki sen yoksun yanımda Ama olsun En azından içimde kopan fırtınalara Fâsıla bulmayan şiddetli kasırgalara Kucak açıp, yüklenen kâğıdım var önümde Bir de sırdaşım, özümün tercümânı kalemim Âh bir bilsen; Sensiz geçen dakikalarda, saatlerde, günlerde Neler yazıyoruz kalemimle... Ne hayâller kuruyoruz kavuşmak uğruna Tabi sen bunların hepsinden habersizsin Yalnız şu var ki; Bence kalemimi dâhi kıskanır dereceye getiriyor bu duygu yükü Bazen de üzüyor kanaatimce Ve her şeye rağmen, o şaşmaz gerçek çıkıyor ortaya Gönlümün sultânı, biliyor musun? Ben var ya ben, Seni çok seviyorum be gülüm... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:59 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.