![]() |
Sennur Sezer
AKŞAM TÜRKÜSÜ
Kimse öldüremez bu boşunalık duygusunu Soğan doğra kıyma koy ateşi kıs Ateşi kıs pirinçler diri kalsın Salçalı pilavlar votkalar kahkahalar Ödemez arkadaşsızlığımı Zor günler yaşadım Utanmam anmaktan Çirkindim yoksuldum arkadaşsızdım Kocaman sözler iri göğüsler hantallıktı simgem Utanmam Ama akşamları Bu boşunalık duygusu kapıyı çalmadan Usulca ilişiverir yanıma Çocuğu giydir parklara çık İşten dönenleri gözle Köfte güzel olmuş saçın yakışmış Orhan ağbi ölmüş... Artık yazmıyor musun? Kirazlar aldandı Ben aldanmadım Ayşeyi büyüttüm Büyüttüm öfkemi... arkadaşsızlığı Çirkinliği Hadi saçlarını kes ninniler söyle: Kızımın da adı Ayşe Yiğit atılır ateşe Bu ışık böyle büyüsün İş düşmez bir gün güneşe Hadi çamaşırları yıka ölülere ağla Ninni söyle: Kızımın da adı Bengi Dünyaya saldığım türkü Sular aktıkça durulur Bozuk yapılar yıkılır Çürür sarı yaprak gibi Hadi kendini yen hadi kendini |
AY SONU KUŞLARI
Güzelliği çarmıha gerdik kaz kanatlarında Kuğu boyunlarında kaskatı Kurşun yarası gözlere Bölük-pörçük bir cam örttük Göl kıyıları serin ve ıslak Islak gagalı ördekler ve çirkin ayakları Güzelliği dinletir kanat-kanat Kanar duvarlarda ördek sorguçları Serinledik Av sonu kuşları salon salon Ki belki bir lokma et bir aça Aça aça kanatlarını bir kuğu çirkin Çirkine adanmış milyonla mumya Sonra Ölü kuşlara kanat |
BAŞKALARININ ESKİSİNİ GİYENİN ŞARKI
Satın alınmış düşleri, bıkıp fırlattığınızda Ardınıza bakmayın Oradayım. Ayışığında bir öpüşme düşü, Eskitilmiş bir kadife bluz, sim işlemeli Ve yenilenen balayı, dantel askılı Yaramaz işime... ben üşüyorum. Sıcacık bir şey gereken Düşlerime. Yarım bırakılmış çorba, Geri çevrilmiş biftek ve "ihanet" yabancı bana İnce topukları yaz takunyalarınızın. Bana kalın, yıkanmayan dayanıklı Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek Rengi de, rengi de olmalı elbet Yıpranmışlığımı örten. Dokunduğumda çocukluğumu düşündüren Gençliğim gibi sırrı açıklanmaz Kumaşlar satılmaz çarşılarınızda. Ağrılarıma göre tasarlanmadı giysilerinizin boyu. Bir korkuyu tanırsınız yalnız. yaşlanmak ve bırakılmak. ben de çeşidi var, Ama bitişmiyor sizinkilerle, Sevgiden doğuyor çoğu. Paramın yettiği bu tezgâhta Satılan eksileriniz Ellerim değdikçe soluk alıyor Eskiyen siz misiniz? |
ÇOCUĞUN SÖYLEDİĞİ
Bir çocuk "HAYIR" dediğinde Göğe bakın Kuşlar uçuşuyor mu Yoksa bir uçak mı yaklaşan Kuşkulu Uyku mu karşı koyduğu Yoksa kararan ekran Bir gülüşün ölümü Kırılışı mı bir oyuncağın Büyür çocuk İnsan Hayır |
DURMADAN
Beni sevmekten utanıyor Elleriyle örtüyor yüzünü Yol ortalarında istasyonlarda Her çıtırtı bir adam oluyor Beni sevmekten utanıyor Oysa şimdi tüfekler kan-kına Arpacık gez göz Madrid'e uzanıyor Ve pirinç kokan ellerine Han'ın Pirinç saçlı Li'ye Hedef Çin Niçin ekmek yediğimiz eller çeker tetiği Altın halkalar taktığımız Tanrının önüne çıkmadan ilk arıttığımız Çeker tetiği Beni sevmekten utanıyor Elleriyle örtüyor yüzünü |
DİRENÇ DOĞURAN KADINA
Tırnaklarını etine geçir bağırma Isır kanat dudaklarını parçala Bırakma yaşamayı bırakma umudu Daha çok yok sabaha Yorulur gövdene inen sancılar Acılar bakır Beklemeyi bil Başkaldırır gövden başkaldırır Susar Önce öleceğim sanacaksın Direnmen bitsin diye uğraşacak sancın Gitgide sıklaşacak kamçılar Sessiz ağlayacaksın Unutacaksın başın nerde nerde ayakların Bin kollu bir boşluk beyninde Dünyadan uzaksın Kim duyar sesini haykırsan Gücünü tüketme Dayan bir sınav bu G ü l ü m s e |
HERGELE ŞİİRLER
I Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle Söyle Nedir eldeğmemişlik ve ne zaman biter Ve neden daha kolay bir fahişeyi şaşırtmak Yaşlı bir bakireyi hoşnut etmekten Söyle Nasıl altedilir eldeğmemişlik O ulaşılmaz noktada Yeniden yeniden ürerken Sen ki övünürsün Gövden ve sertliğinle Bir bulutu elegeçirdin mi Ve gökkuşağını doladın mı beline... Söyle Bir kızı nasıl ayırırsın bir anadan Göğüslerine dokunmadan Gövdenden kurtulmaktır sevişmek Düşlerinden sıyrılmak Yeni bir etle kuşanmak yaşamayı Ellerini kamaştırır etin Eğilirsin Ve bezgin boşalırsın yatağına Kendine kapalı ırmak Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle Usanmadın mı sarılmaktan gölgene Söyle. II Yanılıyorsunuz sayın şair yanılıyorsunuz Söz konusu kadınlar olduğunda Diyelim çok seviyorsunuz, seviliyorsunuz Sevdalısınız hatta Yine de tanımıyorsunuz sevdalınızı - Sizin bildiğiniz bir içbaygınlığı Sevda değil diyebilirim de Neyse... - Bilmiyorsunuz çünkü Nedir ormanla benzeştiren Ve ayıran bir kadını Haklısınız Adımlayıp yıllar yılı bir sokağı Taşlarını bilmemek olası Ama bir kadın Nasıl çağrıştırır sokakları Yaklaştıkça uzaklaşan O koku, renk Ve gökyüzünü yitirmiş gibi Başdönmesi Girdikçe içine, daldıkça, derinleştikçe Ya da kendine çektikçe Aldığını kendi kılan Orman nasıl ayrılır bir kadından Severken öldürmek kuşkusu Ve anasını kıskanmak tüm dünyadan Yüreğinize çarpan Ah bir kadından doğmasaydınız keşke... Söyleyin nasıl ayırırsınız bir taşı öteki çakıldan |
KADININ AKŞAM DUASI
Durmadan dağılır oda Küflü bir ıslaklık dolaplarda - Aşkı düşün aşkı, dayan - Işıldayan sabun köpüğü - Öyle yakınımda ki seçilmiyor Yaşamanın çizgileri Saçlarıma değmeden geçiyor Camlarda kalıyor izi - Bir çayevinde olmalı şimdi Şiirler okumalı akşam serinliğinde Uzaktan uzağa toprak kokusu - Bulaşık kalsın Soğudu su, yağlar dondu Çorba pişmeli - Yüreğine akşamla çökeni Sokaklar uzaklaştıramaz Uyanırsın yanında yabancı biri Aşkı kimseler kurtaramaz Öyle yakınımda ki seçilmiyor Yaşamanın çizgileri |
KİRLENMİŞ KAĞITLAR
Bilir misin bekleme salonlarını küçük istasyonların? Akşam saatleri, uzak İstanbul'a, Ankara'ya, Dünya'ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is kokusuyla, hep geç kalırsın artık. Uykusunu alamamış beden, acımış yağ ve tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz bu aralıkta. Geç geldin. Bir söylentiyle büyütülür herkes: "Gündönümü şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem... Savrulur erik çiçekleri. "Boy atamayan ahlat yineler: "Geri döner zemheri..." Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar... Kadınlar, ki yoklukları farkedilir olsa olsa. Kadınlar, bir yazma, bir renk, bir devinim... Karıncalar kadar olağan... Payları karıncalar kadar hayatta. Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz bir ıssızda, katar katar gece taşları. Bekleme salonları. Ucuz tütün, mektup torbası ve bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek: "Budur payına düşen. Bekle..." Ve gökte gecikmiş bir turna katarı. Bilir misin bekleme salonlarını? II Gül desem gocunur musun, her gördüğüm çiçeğe. Her dikeni gül saysam... Böyle kıraçlar varmış, dinledim: Gül diye adlandırırmış her rengi, Ve gül kokarmış ortalık. Sonra sevdanın ulaşmadığı kuytularda, karasevda olmuş her tanışıklık. Ah, dilini anlamadığım kalabalık... Suçludur erken açan ve erken geçen çiçek Rüzgâra sinen koku. Yaban diye adlanır utangaçlık. Hırsızlık yasak ama yağma helâl. Kirletilmiş düşler, parçalanmış yürek... Gülün morardığında menekşe sayıldığı... Gülün tanınmadığı gerçek... Ah, sesime sağır yalnızlık... Güzle ballanacak dikenleri tanı. Dil buran meyvelerden sakın... Ağuludur terle, kanla sulanmayan ürün. Eldeğmemiş bahçe, görülmemiş düş hayretmez. Ey adım uydurduğum koşu... Yorulmaz aşk... Yetinmez aşkınlık. |
NOTLAR V
Bir ırmak adını taşıyan kız Zonklayan o yıldızla Ufkun ucunda Soruyor bana: - Uyumadın mı daha! Batıyor kirpiklerim Kapandıkça Işıklar bir bir Yüreğimin sesi kulaklarımda - Uyumadın mı daha! Bir dize borçluyum Tek bir dize Temmuz sıcağına Karşı koyanlara Ölümün serinliğiyle: Tek silahıydı hayatı Yaşamak için silahını fırlattı. Bir yıldız zonkluyor hâlâ Adı ırmak bir kızın anısıyla |
SESİMİ ARIYORUM
Bir ses arıyorum Yeni bir şiire başlamak için Bir doğum çığlığı gibi kaçınılmaz Çocuğun ilk ağlayışınca güzel Bir ses. Çünkü yüreklerimiz Acılarla şişe şişe nasırlaştı Kızgın demirlere değen ellerimiz Su toplayıp kabarır, nasırlaşır Ateşe ve demire dayanır Yüreklerimiz acıyla dövüle dövüle Çelikleşti. Yalnız orda, ta dipte küçük bir çekirdek Gözyaşı gibi titriyor mavisiyle havanın. Kız çocuklarının perçemleriyle oğlanların afacanlığı Kaynatıveriyor o damlayı. Bir ses arıyorum Yeni bir şarkı için Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla, Sevinçle duyulacak bir ses, Çünkü umutsuzluk yasaktır Don vuran ağaç sürgün verecek, Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir. Ama susmaktan sesimi yitirdim Nasırlaştı dilim. Elim ateşten korkmuyor, Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim Köz basarım yüreğime. Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor, Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen Çekirdek ateşten korkmuyor. |
SUS
Sus Kaldır at şu yıpranmış sözcükleri Ellerimde ellerinle büyüsün düşündüklerin İlk yaratıldığın güne dön Sus Ne bulduk iki yüzlülüğünde seslerin Sus büyüsün bu derinlik Büyüsün öğreneceklerin Sus Bu gürültü yıkacak evreni günün biri Sus tükeniyoruz soluk soluğa Buğu gibi |
YAZ ORTASINDA ÜŞÜMEK
Kar durdu Yaslı bir köylü yüzüyle Bezgin ve dinç Doya doya gülmemişliğin dinçliği belki bu Belki hep borçlu olmanın Kar durdu Bir çocuğun ilk kımıltısı gibi Beklemede bıraktı sessizliği Gün -o hep buruşturup attığımız- gün Üstünde yarım bir söz Işıltıya durdu: Sev... Kar durdu Durdu saatleri kuşkunun Karın üstünde yarım bir ayak izi Bir silik söz: Belki... yarın |
YORGUN ÇİNGENE
Esmer elleri var sevdalımın Uzun kirpikleri kaygılı ıslak Saçları yüzüme değer uykumda Soluğu derimde ürperir korkak Esmer elleri var sevdalımın Yorgun elleri var sevda şaşkını Gülüşü kinini seven bir bıçak Yaşamak yanılmak ölmek bıkkını Yorgunsam bezginsem çaresizsem Onu düşünürüm üzgün ve kırgın Türkülerle avunması gibi Yorgun bir çingene açlığının |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:54 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.