www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Cahit Zarifoğlu (https://www.cakal.net/showthread.php?t=82323)

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:57 PM

Cahit Zarifoğlu
 
Açık Açık Çağırır Aşkını

I.

Çabuk akan tez giden
ilk geyik avında ölenler
çarpıntı başlarıdır insanlığın

Uzakta. Ta burada
Ünlü bir cansıkıntısını
Ufalar bir zümrüt sakal

Yeldeğirmeni
ve uçuşan leylekler
beyaz saçlı atın
kar yılğını rüzgar hallerini
kahraman atın
madalya anına bitişik
dört nala koşan sesi
oradan uzaktan ta buradan

siyah
çatık kaşlı gelincik tohumlarına
benzer sezişleriyle
gelişir yapılı kaygılar

II. bir ayıp giyotin

çün ağaç sağa dönmez
soldan kuşatılır
çün ağaç şaşırır
ağaç ölür
Ama sapına kadar
Bilhassa büyük
Erkek
Tam bir el
Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
Yumruk bile olmuş

ve bilhassa bu büyük bir el
beynelminel bir sabah seli
kutlayıp büküp yapma çelikleri
gündelik insanı kaldırıp
bir de tanrıya şarkısını söylerse

Belirli bir yapısı
Belirli bir geçmişi olan
nereye değdiğini bilen
düğün yapısı fırçasıyla
toprak ve topraktan sonrasını
aynı çığlığı atan
ve karalar için de

III. haydi

şu kaçar su durur mu
gök içimizde bir zenci yaratır
zenci zenci
bir büyük geniş başlı
şikayet mi ne olur

açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye dayar alnını

öyle ki alın
mübarek bir şeydir.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:58 PM

AĞARTI

sevgililer yüzüne karşılık geldim

kaygı bağırdı gözevlerimde



günlerin yamanan yıldızlar

ve üzülen gökkuşaklarıyla

doluluğundan söz ediliyor

evlerde çocuklar arşınlanıyor

ve alkışlanıyor babalar

ki tütün başında

ekmek başında kabir başında



günler yenilenen bir isim

merdivenleri büyük ağzıyla çıkan meral

haftada üçer gün üçer hafta

ince uzun veya kahverengi

ve gelinlik sabah çatışmasında

yoğunlaşan yorgun artık ben

köprü ortasından yarılmış bu ara

organın ve güneşin salgınlığı

toprağa gelir gibi oldu an

başlar ikinci artık



beygirler uzağa kayıyorlar



bu arada gelinmeler

arkadaş yapıtlarına yar koyma

yöremdeki çimler



bu arada evimin içinde odaların birbirine düşman durduğu

ve hastalandıkları

çalışan yüreklere uzak

bekardan korkan ev sahiplerinin

kapılarda kızlık heykelleri

bu arada insanın yemeğe oturma çelişmesi



yemekten kalkma çelişmesi

erkek oluşunuza binaen

bu arada özel sıkıntılarımızın

kılıç kuşanmış hali

durmadan kanlanıp hatırladığımız

bunalan kadınlar

ben alda'yı bunalıyor görüyorum rüyamda

kırbaç gibi insanı saran etrafımızda

kelebek kanatları gözler

akılda kalan ağızlar

hatlar

seviyi yoran alkışlar

bir şehri paramparça edip

ortasından yarıp uykuları

evlerin sahanlıklarına

misafir odalarına

lavabonun altındaki dolaba

çocukların hücumluk yataklarına

iri erkeklerin şakaklarına

kadınların çırpınan dudaklarına

ve kızların sancaklarına sığınan

ve benim damarlarımda itişen uykulara



bir şehrin ortasından tren geçiyor

o şehirde büyük rüzgâr vardır

bir oyuncakçı vitrininin önünde

insanların durdukları ve duruşlarını

değiştirmedikleri trenle birlikte

şehrin ortasından oyuncak trenlerin

cezalandırmış şekilleri



kendisini buyruk

vitrine yapışık insanların kafalarındaki

içlerinden geçerken dönüp bakmadıkları

durdurup parçalamadıkları

önüne yüzer ellişer

yatıp apartman kadar

ağır tekerlerini üzerlerinden geçerken

öpüp ağızlarını ezdirmedikleri



noktanın sonuna kadar

bir sinir bir can yanmasıyla

bir parçamı

bir demir mengeneye

koyup sıkmak istiyorum mu nedir

dilimi



bir acı mı ne gerek

öyle uykum var ki

öyle istiyorum ki



o içinden marşandizler

şimşek gibi fırlayan

şehirde hemen

hat boyunda ilk tahta evde

derin yatakta

her an çığlıklarıyla

uyuyayım kıyametler

bir ejder geçsin

öyle tanıdığım

öyle canımın içinde



durup gelmeyince

morfin gibi arıyorum direnmeni

iğne üzerinde yüzün gelip

kuşatmıştı beni

ama düşündükçe Korkmak

yüzünle geldiğini



Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:58 PM

AFGANİSTAN ÇAĞILTISI

Bütün azalarını harbe çağır

Sofran açılsın elin şehit ballarından alsın



Saraylar damlar yeniden kurulsun

Ağaçlar içinden akan nehre

Dalçık günde bin kere ve *******de

Omuzbaşlarını denetleyen defterlerden yalnız sağdaki kalsın



Kalem yazsın yazsın

Küheylan bir aşık ol

Öyle yalvar ki ellerim zahmet balyalasın

Kaslar şehit dalgaları ve haykıran kan

Başlasın vuslat gününü toprağa

Başlasın hatırlatmaya denize kumsalını



Şimdi üzgünüz arkadaş

Yolumuza çıkmayın üzgünüz...



Hava çok hoş denizin tuttuğu yerler derin

-Konuş şimdi zaman hiç geriledi mi

Hava çok hoş kuşların tuttuğu yerler berrak

-Konuş şimdi daveti duydun mu

Bir gece uyandın ki ellerin başaklarda

-Konuş şimdi açık ağzına o gül yaprağı konan şehidi gördün mü

Çoktan hayretle dondu kaldı bağlar ovalar

-Konuş şimdi bekliyor mu yalınayak çocukları ağacında buğday



Hava çok hoş insanın tuttuğu yerler azar azar

Kalbin zengin davetleriyle oynar

Çocuklar o anda çok yakında bakarsın bir aşk sayhasında



Yaslanırlar güzel anaların kollarına

Hava çok hoş başın tuttuğu idrak yanımızda



Adamlarımız yiğit

Kadınlarımız hamarat

Çocuklarımız dolu bilinç harmanı

Köpeklerse sayılı



Elimizde cahiliye dönemi sonrası bir pala

(Kavmiyetçilik etme dedik ucu kırılır)



Kırıldı da

Şimdi severiz türkmeni peştunu

Onarılmış gerilmiş bileylenmiş ve doğramakta



Isın gökyüzü ısın

Çocukları kavrulmuş kadınlar yeniden hamarat yeniden gebe



Bunlar gübre insan değil

Gömlekler çelik zırh

Öyle bir çalgı çaldılar ki

Seslerin çağırıp koyunlara bile

Koyduğu zehirli gaz rüyaları



Analara şaşkın çocukların

Üç beş yaştakilerin

Yüzleri harp yarası

Harp yanığı

Ama öpülmekte okşanmakta yanakları



Hangisi hangisine mübadil

(Dünya bu olamazdı)

Hangisi özne hangisi edilmiş gelinmiş bilinmemiş

Yağmur peyderpey kar tane

Gamzem oyuyor düşüncemi

Kime eşitim nasıl nerdeyim

Gamlanmaktayım



Hayır bir tereddüttü geçti

Füsun bu karadağmağdeni

İsyan muannit

Mösyö sevinçli mister memnun ağa yarı tok köylü sarı yaprak

Millet üzgün



Hani dengeler kuracaktık

batının kızıl ulusları bindokuzyüz seksen kölelik yapmak istemiyorum



bu kahveniz

yıldızlarınız şapkanız

buyrun unutmuş olmalısınız dehanız şerefiniz

buyrun cep feneriniz

Buyrun boynumuzdaki halkayı tutunun

Ve semirin



Hani dengeler kuracaktık

Hani çağdaş uygarlıklardan tutunacaktık

Hayır batının ulusları kızıllarla karışık

Bin dokuz yüz seksen bay batıya buna şuna

Cennetlik yapmak istemiyorum

Çevir tarihi çevir

BindörtyüzBİR



Bu kafa ne zaman köreldi

Çalınanlar siren besteleri

İmdatlarla düşün

Bu anne asla merhamet dışında

Gözleri nemli olmamıştı



Hayır batının ulusları yıl bindokuzyüz seksen değil

Bindörtyüz bir

Fakat beşyüz yetmiş dokuz yıl geçmiş değil

Ne bir karışıklık var

Ne bir dev rüya görmüş

Değil



Kıraç bir yamacı bir ekspres kıymıklıyor gibi

Tünellere ses basılmış değil

Elbette bunlar değil

Yazmaktan çektiğim yalnızlık da değil

Bahsi kapatalım ve yatalım için de değil

Hiçbir şey değil hiç biri değil



Anlatabildik mi arkadaş. Acaba

Körebe bitti duvarı kaldır at



Haydi zemini düzledik alt yapısını kurduk savaşın

Dikil yanıma

Ellerimizde birer çakıl taşı

Onlarla dikilelim karşı karşıya

Yüzlerimizin kefen örtülerini yırtalım baştan başa

Görürsün berrak içi

Derisi yüzülmüş kan gibi yüzlerimizin

Bu harp başka



Kim diyorsa ki batılılarla başımız bir taşta

Cellatlarla aynı kaptan yiyoruz

Aynı kirli hava

Aynı kafa ayağımızın bodrumunda

Hayır arkadaş bu hesap bambaşka

Ne son aylardayız ne bu son gün

Sanki dünya bir tek kaldırıp vuracağım gürze gebe



Gözleri yumuşak yüzü yorgun bileği sert toprak

Sanma ki harp derdinden geçtim

Düşünme ki dökeceğin kanlar hunhar

Derimin altında ne belalar baygın

Bir devlet taşıyorum başımda

Bu ev bana dayanmaz

Çöker kızıllar kuduran inleri dünyanın



Arkadaş

Şimdi yalnız savaş

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:58 PM

ANILAR DEFTERİ

Anılar defterin de gül yaprağı gibi

unutuldum kurudum

Başıma düşmüş sevda ağı

Bir başıma tenhalarda kahroldum

Sen kim bilir

Rüzgarlı eteklerinle

Kimbilir hangi iklimdesin

Ben sensiz bu sessizlikle

deliler gibiyim

sensiz bu sessizlikte

Ayrılıkla başım belada

Gözlerini çevirme gözlerimden

Yoksa sensiz bu sessizlikte

Kahrolacağım

sensiz bu seslikle

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:58 PM

ANILAR DEFTERİNDE GÜL YAPRAĞI

Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kimbilir Rüzgarlı Eteklerinle Kimbilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.



Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime



Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:59 PM

ANLATILMIŞ GÜNLER

Bulutların yeryüzüne doğru saçaklandığı vakitler
Sürüleri doyurmuş
Köylere emin bir gece yaymış
Serin ve ılık evlerin seccadelerinde
Yatsılarla nehrolmuş
Helal kadınlarıyla yukarılara bakıp akan
Huzurlu gürbüz ve yetişkin adamlar gibi
Adamlar gibi duruyorlar silahlarının başlarında



Meşakkate
Adeta ısrarla
Yılmadan
Sabretmektedirler



Biliyoruz
Gördüğümüz resimlerini
Aylardır birlikte yattıkları giysileri
Çok aşıyorlar



Boyları bosları
Yaşları başları
bakışları
renk renk
geniş
adımları iri
solukları sıcak yelpazeler gibi


gözüm görmüş gibi onları
kardeşim gibi gelir haberleri
hele saldırdılar mı
bakılsın gerek
topuklarıyla devirdikleri tank kütleleri


Ne yaman gönülleri
Çöl toprağı gibi yayılı kavruk esrarlı
Yanaklarına
Değer güneş

Ve bastıkları dağ şurdaysa
Ötekinde kıskançlık nöbeti


Hiç kimseden öğrenemezdin
Daha kesin
Gözünün önünde vurulan kardeşinden
Buhara kelimesini


Hiç kimse öğretemezdi sana
Daha kesin ve böyle emin
Ateş altında
Azık getiren kızkardeşinden
Buhara kelimesini


Bir ok işaretidir Buhara
Varılırken ve varılınca
Gösteren
Daha ikibin kilometre ilerisini


Ve buhara ki
Pirlerin
Asırlar önceki kader sürücülerin
İşte bugünleri anlatıp
Kollarına girip avuttukları şehir

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:59 PM

ARALIK GÜNLERİ İÇİN BİR AŞK DENEMESİ

Aşk bu
Kanatları yıldırımlanmış katı boğalar
Ateşin saydam gövdesini kırarak
Yatarak hayat dolu sarnıçların karnına
Sıkı sıkıya kapalı sivri ve kıvrak gaga


Delip geçecek dalıp yeryüzünü
Bak istersen avuçlarıma
Küçük parmağın hizasında o derin havzada
Göğüs göğüse iken ikimize
İki ayrı kadeh gibi doldurulmuş yudum kat'i
Sesin
Sırrım
Gözüm palaspandıras çehremde


Aşk bu
Çölün sarı sofrasında atlılar
Hepsinde
Gererken parçalanan elimde
Çelik yay parçaları
Ağızlarımız kum rüzgarlarıyla yanık
Yiyip içmezik acıkmazık


:Başkanları
Uyutmasın vahalar diye
Koynuna doldurmuş yılanları:


/çocuk
Bir tane.Dayanmış yanağını cama
Karşı evin balkonuna bakıyor
Orada bir çocuk
Tutunmuş demirlere../


İki kadeh arasında ufak kara nehrim
Beni senden bölen.Suyu yakut de ki kafur
Çölün arı çehrenin gamsız ölümün uzakça olduğu bir demde


Diz çökeyim söyle
Tahtın nerede
Bende kaynayan sende kaynak
Tıpatıp iki kristal küre


Aramızda ceylanımsı bir sıçrama
Çalkalanır sonsuzca.Şöyle irice
Bir kelime bul ok atsın döş kemiğime


Öfkemi iyi belesin öfken


Aşk duraksar ve yara alır
Uçak çelik rengi göğü sesiyle sokunca
Alçalarak yemyeşil ekinlerin arasına
Kuru ekmek yiyen üzgün köylüleri bombalamaya


İlkin küçük nir göl kan dolu ağzı
/hava nasıl da yeşil/
Su mu yoksa o katı ışık mı yanakların taşıdığı
Nilüferler isteklerkoca bir dev


Aşk bu çiğnenmiş kırbaçlanmış alta laınmış
Tanıyıp tutunacak bir insan arayan
Gördülçe çelik kazanlarının iç kaynamasını
Kaliforniyadaki silah fabrikalarını


/Doların egemenliğ halkın refahı:
Depolar boşalmalı/


Aşk aşk bir şehir harabesi daha kazandın
Kurşun kanatları gergin
Fosforlu mermiler yine taze
Yıldırımlanmış boğalar
Havanın katı gövdesini kırarak
Yararak hayat dolu sevdanın karnını
Pilot ağzı zehirli bir dil
Kentelenmiş çeneler arasından
Gözler ovaya başını çıkaran insanları


Haydi aşk aşk
De ki dağları delerim senin için
Yıldızlar yakarışlar açık kartlar
Ve haydi hoşçakal


Kilimin üstünde
Bir ampül
Bir kırbaç bir ayakkabı

GooD aNd EvıL 08-19-2007 01:59 PM

ARZUHAL

Çiledinmi
Dünya tutar inilemen
Ne saltanatı dünya pahada
Ne saltanatı dünya pahada
Ne kalbi altın mezarı şöhret
Yer şahit
Şahit bizler kardeşlerin
Alevli hüzünlerdin mevla için


Ne atın yıllar verdin hep
Dirilsin diyordun ve yöneliyordu binlerle
Kapkara parlak ışıklı ve ışıtan göz
Kıvırcık utangaç ve uçurumlardan güvenlere götüren
Ve yalın
Henüz gelmiş gibi kınından
Ne altın yıllar verdiğin hep
Ve ağır ağır çeviriyordun
O dalgın ve ağır yüzünü devrin
Yuya yuya o güzel Elçiye


Ne altın yıllar verdiğin hep
Biriki bronz kişi konabilseydi önüne
Ve ne altın yıllar daha çiledin
Artık yalnız değil adımların
Şimdi daha iri doğuyor sabahları
Horantası bir hayli arttı güneşin


Kişinin güzelliği ağa ustalarına göredir


senin köylün olayım
o uzak iklimleri erişilmez beldeye
bakabilemezdik senin götürmen olmasa


şu küçücük kalpte
(yaman halimiz helal ettiremezsek)
nice hakkın yüklü.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:00 PM

AYLAK GÖZ

Erkenden aşındırır aşkını
Odaların köşelerine zamansız oturur
Duyarsa bir çocuğun
Oyundan çağrıldığını


Başının her seferinde döndüğü kumarı
Gönlünü bir tarzla kurularken kazanır
Anlarsa yenilen bir kadının
Darda kaldığını


Kendi kendine ardaşak kaçağı
Arada bir bakınır ne yaptığına
Süresiz kapılır tablolara yangelir
Ve oturdu mu bir masaya
Hakkını verir çay içmenin


Bu adam kitapların uçlarına
Çizilmiş itilmiş resim
Korkmadan yaşar tebessüm gösterir
Ağır başıyla nöbet alır
Dağdan kaçar şehri çevirir
Ve bırakır gönlünü bir tazı sıçramasına



Erkenden aşındırır aşkını
Anlamaz bir kadının
Süresiz kapılıp yangeldiği tablolara
Severek tebessüm attığını
Ağır başıyla kopar dağdan
Nöbet alır şehri devirir.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:00 PM

AYNA

Ve gözüm eşyamda değil
Yoruldum maddemden
Ta ki dünya bitti
Köşk kurdum sakin oldum


Dehlizsiz ve tabakasız
Kör bir hayvan gibi
Rızkına etiyle yanaşan
Karanlık birevDir gövdem


Güneşte asla karanlık yoktur dediler
Ve onlar yoluna cihet ettim vatan tuttum


Büyük yeni bir hayat bildim
Yeni yeni bildim yoksa ölüyordu bir şey
Bir insan binası yıkılıyordu durmadan

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:00 PM

AŞKA DAİR

Öyle sofralar gördüm ki
İnsan kasları vardı tabaklarda


O eğik gövdeler önünde yalnızlık
Her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu
Bir kadın
Bir erkek


Gizlice soluyordu
Bir erkek av arkadaşından
Av durgunluğu gibi gösterip saklayarak
Kamışlıktaki sazların arasından
Ilık ve yapışkan fısıltıları
Ayırarak alarak
Urgan gibi bedenine doluyordu


Her şeye benzeyebilirken o
Hiçbir şey benzemezken ona


o ünlü borazan
Başlarsa saçlarımızın diplerinden
Üfürmeye. -Yırtıcı bir hayvan
Kimliği yapışır yakamıza


Bir erkek mi o
Göle yatmış bir güneş demetinde
O mor ışında
Bir köpek ölüsü gibi yatan


Hızla kayan
Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:00 PM

BAŞIM EĞİK DİLİM KAPALI GÖZLER

Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Hergün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir


Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz


Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
'Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan


Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi


Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuzyüz
Milyon müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN


Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben



Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar


Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil



Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil


Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar


Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim


Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm


Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi


İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri


Aha Şeyhefendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır



Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın



Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:01 PM

BUSAT

Artist milletizdir.

Bizde defaten ölünür

ve kalkılır ki sofralardan

hamdüsenalarla palalarla

el yıkanmadan

ağız misvaklanmadan

zinhar vurulmaz ha

ne dosta ne düşmana

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:01 PM

ÇÖLDE GİZLİ BEZGİNLER

bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yağmur sıcağı gibi

öptüm sonsuz gidişinden. Saçlarının seyriyle seni

yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran
akrepleridir duygunun. Karanlık ordulara güneşsiz sokulan
bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek
şakakların sıcağında kuytu bir büzülüp ölecek
sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında
bahar şenlikleriyle. Sürdüren ellerini yangın borularında
şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından
burda biter düğün. Gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından
gemilerimiz saklanır. Ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların
saplandık tadına. Durduk alnında yüreğe vuruşların
yollar sellere gider. Açılır parklar artık kuşlar dağılır
bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağırmak hiç keseye mi kalır
çizildi yalnızlar. Senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde
geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. Kürek sesleriyle
koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından
sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından
oturur iki bakış ormanından gerilip bir masaya kollar
uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular
bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasından
su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan
biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık
sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı kazandık
sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın koşturun. Aha size son atım

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:01 PM

DELİKANLILAR

gülünç şapkalarını sahipsiz şapkalarıyla
bazen mavi yanaklı bir yıldızın,
kızdan heykellerini
utanç ve yenilgen
bir gardrop odasında
tanrıya benzer
herşeyim
dünyada
üryan dolaşan bebeğin
özgürlüğün ama herşeyin
özgüre ödünç verilen geleceğin


erişilecek bir üst bir alt kent
bir de
içine durup demir atılacak
bu binek aşkların
delikanlılar sofrasında
kamçılı bağırışları


derken
merhem
yok merhem


derken
avuç içlerinin kadın bölmelerine
kadının iki havuç hacmindeki kadının
en usta hücrelerime
en yanıltıcı en dolup en boşalan
ve en boşa atılan
yıkan hücrelerime
bükülen dizlerime
ve kasılan karın etlerime


kendime gelince ben kim oluyorum
cevherim neyse nereden geliyor
nereden nereye ne mi
duvarların fayans çinko benzerleri
kendime gelince
gözlerini cihan gözlerini
ellerini kollarını parmaklarını
göğsüme göğsüme tam yüzüme
uzatan eşya beyleri
çanak çömlek
varlığına vardığım hücre gece
her yandan karanlıklar biçilir
dikilir üstümüze


yolda kamyonlarla süt satanlar
düşleri
evleri ufalayan ve büyüyen çocuklarından
değerli bir yoldaşlıkla
ödünç alan ihtiyar babalar
ateş yanan sokaktan geçiyorlar


delikanlılar baba ve adam
delikanlılar ve aşk
delikanlılar sevdalı oluşlardan


bir yıldız poyrazı


isa meryem kadar
bir balıkla girince sulara
insanlar kelime hücrelerinde
isanın denizlere dağılan saçlarında
-isa da tam denizlere göre
insanlar isaya göre
eşyalarıyla ve hayvanlarıyla
yaşar akıp giden uslarıyla
geliştire geliştire
bütün ölmek ve öldürmek sınavlarını
anılarda bırakmak için
tanrının ve meryemin yavrularını


delikanlı bir çağanoz fabrikasında
yürekleri devrilir doğum günü bayraklarıyla
kentlere çağrılan ve insan biçimleriyle
nefret biçilen
ve bunları düzenli anneler şeklinde
yalnız düşman getiren
babanın *******ine


delikanlı
bir sahnenin perdelerinden sonra
katmerli kadife ve kapanan perdelerinden sonra
açılıp kapanan karanlık küçük odalarda
ve karanlık küçük odalarda

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:01 PM

EVET

Evet hatırladım

Küçük basit şeyler

Yetiyor kederlenmeye

Ya mutluluğa

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:01 PM

GÜNEŞ İNİP SUYA DOKUN

Birara neydi o bulutlar
Somurtkan dudakları yere sarkan



Arkasında deniz alev alan adam
Çehrem sarsılıyor bakmaktan



Güneş inip suya dokun
Nehre yaslanıp baş aşağı koşan bir yaşlı ağaç ol

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:02 PM

GÜZELCİN

Koşu koşuver nargözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde


Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım


Ruhsatlım sevdamsın berigel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel


Dorukta yeni ay ince işaret
Ne kem gözler gezinir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur


Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahana
Mutluyuz tüm dünyaya duyur

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:02 PM

HIZLA AKAN MIZRAK

Sabahtır
Alkışlar gecenin
Sıcak damları sükûn yapılarıyla
Aydınlatır bir ucundan
Kahvaltı sofrasında çay tasını



Düzgün uysal Işıklı bir de ağız
Gizlice götürür hücreyi bütüne
Ve akla her gelen telgraf telinde
Öpüşür iki güvercin
İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla



Bu geçen mızrak
Kalın kararlı
Atanın değer biçilmez atıyla
Kuşkusuz yolunda gerek



Mızrak geçer ışığı
Geçer geceyi dolduran karanlığı da

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:02 PM

KABÜL

Eski şairliklerim gitti gözümden
Gayridir başka bir hal kuşanıyorum


Azık yoldaş olmaz haydi geç toklukları
Az'la doymak yap deş insan zamanlarını


At al at bin at kuşan da ciğerin koş
Davran bre çocuk doyma ilk sulardan


Hehey gözüm hehey gözyaş odsuz kaldın
Nice hançer dürdün sabır balyaladın


Göğsümde bir küçücük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım


Eteğini toplamış bir sevgili düştü kumsala
Ufacık kuru dudaklarında bir hasret sayhası


De Zarif inle. Ta ki huzra vardın
Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:03 PM

KALKLAR

Oturun babamı
Ben güvercin saçlı çocuktum
Buzlardan başlayıp vurdular
Dağların yabani timsahında

Sanatın fiziksel geçerliğine kadar
Vurdular
Babam upuzun yatandı kumda
Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
Çünkü öylesine kendi ölümü

Başını yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan
Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
Dudakların içinde kulak yollarında
Adamın öldürülüş sesi
Sofradan sokak kapısından
Pencereden kumluğa okyanusa
Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:03 PM

KARTAL ÖLÜSÜ

Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor
Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim

Kan akıtılmadan
Kesildi damarlarınızın sıcaklığı
Söyleyin kim yokladı
Bir ateş salmaya içinizi

Şimdi doya doya seyredin gövdenizi
Kalabalıklardan eli mızraklılardan
Otomobillerden nüfus patlamasından
Ve o koca denizlerin kirlenip ağrımasından

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:03 PM

KAYIT

Korku salardı inceliğin acıman tevazuun
Dünya ve insan çıkmazlarına yumuşak bakışın


Nur sarnıçları ballar koydun çöllere ruh eşiklerine
Senden kaynıyordu yine sana kapılıyor ırmakların


Yamalı ve tertemiz elbiselerim olunca
Her gece mutlak uyanıp adını anınca



Bir gün elbette sofraya birlikte çökeriz
Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım


Sura vardıkça gövdelendim soyundum aşk duasına
Atılıyorum sırlarına açılıyor hücrelerim


Menzili çoktan geçtim ün saldı kayboluşum
Kendi kuytumda çalkıyor şerbetini ağzım

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:03 PM

KORKU VE YAKARIŞ

Yüklenip geliyor gökyüzü evimizden yeryüzümüze
Dilimize onur veren kelime


Güzel ticaret ettik
Çölü okuyabiliyoruz deveyi çözebiliyoruz


/Delicesine yalnızlıktan yana reyi
Elleri berrak ve dolu
Arındı soyu kurudu kinlerin sanki
Vuruyordu son bahtsız atılışında
Köpeklere yaslanarak bir avluda
Ve ayaklarının altında
Her kiminse doğranmış saç örgüleri/


Ve şimdi adam ey çocuk
Eline bir dudak inziva al göster onlara
Belgele sevişebildiğin aklın
Kuşların o hızlı oluş adına
Çalılardan uçurduğu baharla
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye
Gemiler gibi gelen günlere


Ve özenle seçilen söylenen kulaklara
Yeni yeni hecelediğin tattığın
/İyice düşün ilk kez kim duyuyordu ayetleri/
Hatta o ısılı ve tamam edilmiş kelimeler yardımıyla


Nerdesin ne suçun var anlarsın
Gibi dost ettiğin paha gerçek paha
Bilinir ki yolluyor yiyeceklerini senin katına


Seni çile çektirilen
Verdikçe alan kelime
Susuzluktan kalma bir sarhoş ağzın
Salt ona adımların
Yalpa yok elatışında boyuna sürdüğün o
Ve hadi artık. Konuş
Nasıl buldun yolunu
Ki akıyor her gece ruhun bütün gücü
Bir fırdönüyü saklıyor eşyalar
Sen ıssız tekbaşına ve mağrur
Batıyorken yatağında


Nasıl da ateş sıcak içova nabzı
Zamanlar indirir kaldırır limanları
Sanki bir kuş ağzı bir kadın ağzı
Su başlarında sel yollarında hayatın
Kuğu kanatları beyaz soluk alışları


/Derken rahimlere kapandın
Dirilik harflerle çalkalandı
Boşaldı boş çanaklarına kavganın/


Kaynak yeniden yumulu parmaklarını açıyor
Biziz şimdi görünen artık salındayız aşkın
Yüz yüze koyulduğumuz sır vakti: Olgun ve hazır


Yine uyandım
Sabah
Yine büyük


İsmimle ancak
Aynı sarnıçta düş ve gerçek
Alıp veren sakınan etim
Soluduğum bakış
Can levham duvarlarım senin


Bana giysi verdin
Öyle biliyorum giyinmeyi
Beni doyurdun
Böyle biliyorum doymayı
Ve sayıyorum kimse yok
Öyle böyle bir doğa
Yalnız beni götürüyor kıyamete
Görüyorum ki farkediyor
Gülümserken korkuyorum


Elime açılıyor yüzün
Duyuyorum buzlar gibi


Sensin bana
Sanki kendimden bana
İçimden tüten


Sensin doğduğum sabahları
Işıklarına uzandığım başları
Dünyaya bırakan


Sensin güden
Kanımın düşüncesini


Sen ince şavk toplam zaman saf hayat
Tek diri


Sensin yüzen geceye
Tek diri


Sensin yüzen geceye
Yeryüzü


Sen ayrılmadın hiç
Evimizden


Uyudum yine
Gece
Yine geniş

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:04 PM

KUTSAL MAVİ ÇOCUK ŞİİRİ

Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi
Tarlada
Bakışı gittikçe yer toprağına
Çakılan
Bu kadar beklerken habersizdi
Ve hatta onlar da habersizdiler


Sular mı anladı
Dağlar mı sezdi
Yoksa birdenbire bir çiçek mi


Bir gün
Herhangi bir an
Ama bir çelik an
Her şey
Ve hepsi başlarını kaldırdılar
Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine

Karmakarışık belirsiz uzun
Geçti ve geçti gölgesi
Zerdüştün ayaklarından bir kartalın

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:04 PM

MEÇ

Ağaçlara kılıçlara benzer çocuklar çıkıyor
erikleri itiyorlar
erikleri onları yırtıyor
ellerinde dürtme silâhları
plaj yıkıntılarına çarpıyorlar


sarsıntıyla akıyor
ayaklarını ıslatan
yaprakların gergin dallarında yüzücü nehir


gerginlik balık kanadı
sertlik gözlerine yakın gelmiş
suçlu ağızlarında çiğnenmiş bir gemi


çocuklar elleriyle dalların uçlarındaki eriklere
bir mahzendeki uzaklığa kayar gibi


Gerçekler başlarına konan çiçekler
yapraklar boğuluyor
yorgun bir meyve daha geliyor ağaç kökünden


bu sırada tramvay geçiyor
ve duruyor fidan küçük ağaç
göğüne üç ayak yaklaşmış
ilk koçanını ezberine biliyor


her an ürperti geçiriyor
odaya sokulan yemiş

odaya sokulan yemiş
göz hapsi

evinde durmayı seven kadınlar
mermerle sıvıyorlar çocuklarını
top uzağa yakına çağırıyor
hep bir noktada kalan adam
varmaya doğruluyor
sulardan sorulmayan
ama sulara yatkın anılarına
sevgiler koşturan
pencereyi parça parça aralayıp
denize açılan bir sokak kadını


denize açılan çuha kadınını
açıktan geçen son sağlığa bağlamak için
makine ustası
amma da mideli yıkılmadan geliyor
ve sırrım sessizliğiyle çalışıyorsa başına ben
gittikçe soğuyan ve soğuyan ben
ekmek kırıntıları döküyor


her zaman yaprak duşları başlıyor
serpilen kuşlar çimen düzlerine
gelip bir kısrağa yakından bakıyorlar

kuruyan ağza kapak göze kapak
çölüne atılan zar
sulardan serpme balık


deniz görününce kargılar atılıyor
karlı yamaçlardan
kızgın kumlara erenler kaydırak
arkalarından aç karınlı
sevilen kurtlar iniyor


ağaçlar dimdik
dallarında gergin su
haber gibi bir şey bekliyorlar
kökleri toprağı geziyor
bir yatağan aşırı gitti mi
zındana çıkıyor kök ucu


zufa bir cins ağaç


Devlet sokağını tek başına bir ayyaş geçiyor
Kente verdiği cevap pandomim


başı bir gölge altı açıyor
hotozlu kadınıyla
hovarda adamı
yanyana koyunca yatak
yaşama simidi


şimdi eskimolara bakın
kadınları fok balıklarından
bunda yataklara girip
sımsıcak çoğalıyorlar
denizlerini kargılarını köpeklerini yemeklerini kayıklarını ve kaygılarını
ayı balıkları bekliyor
ve
başkentte korsan gülçin dil balığı


yelken
gelmek üzereyim gelmeye hazır
şaramla doldurdum
sözleri ağarıncaya bu geceyi
hartuç ve hece


göğsü kızgın köpüklü tayfası
şişti mi kadın kollarını
kadın ellerini biçimli gergin tutan
insanın su başı rahim


kelime yorgun
gece soldu çan
çan ve çayır
suçsuz çocuklara koridor
yapraklar balık pulu
balıkçılar pul pul
yalnızca bakışlarını kırpıyorlar dokununca
çatılarda kirişlerde serin dubalarda


artık göze bakmak oyunu yok

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:05 PM

MENZİLLER

Sözün ve yolun baş çeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin


Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.


Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Yur her birini uykularından sohbetin


Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:05 PM

MUNTAZAM

Seni kamçılardan çıkardım
Tevbelerle başladı rahmet vuruşları
İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun
Sesimi işkencelerden alırdın
Elimin altına dökerdin etlerini


Hızlı varışlara bile hazırım daha
Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri
Bir geçmiş zaman kalkanı indi
Çınar ağaçlarından sahil sularına


Kalbim kalkıp indi gemilerden
Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda
Kapris kamburu çıkardı yıllar
Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla


Habire vuran rüzgâr
Kabirlerde su yollarında
Dehlizlerde
İç çekmeler
Sızlanmalar fısıltılar
Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim
Götürüp
Kelimeleri başka bir semte attılar beni


Üzgün melal içre ve âşık
Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim
Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha
Üç parıltısında günün
Devlerimi güreştirmek işim
Üstüm başım heykel kırıkları

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:05 PM

NEREDE BULABİLSEM SENİ

Yetişip dizüstü düşebilsem eteklerine
Karanlık basmadan
dünyayı kapatan karanlık
Elimizde kılınç
ben ince işler ustası musa
kardeşim ya ki heybem
değişince kubbeli evim
girdabım -
tövbem
kapımın önünde akan ırmak
en zengin denizcisi incilerin -
uzak şarklara yollanan elçilerin



Kelimeler
okyanusla yarenliğe dalıp
çoluk çocuğu unutacak kadar bol ve bereketli
binlerce yılçün kurulmuş
bir zemberek içimizde
ağzımıza boşalttı onca sözden
Birinin heybeti ve lezzetinden
Damağımız çatlamakta



ya ani karanlık
'inanana rahmet
inançsıza esef' olan


(Hiçistanda
Bir rüzgâr belirmiş
Kulağımıza gelir-
Bir ey muhalif rüzgâr ki oyropeiş örneği
Hafifçe terli bedenin krondeli
Göz dikmiş duyduk ki
Meni yataklara bile)


/Japonya büyür büyür bir gün
Toprağını denize yayarak
Peygamber sözüne ordan hizmet olur/


Kucak açanlar kadar geniş istekli
Göçüp gelenler kadar hafif
az'la doyan yük olmadan


Ve başlar
Kimin yüreği daha yüce yarışı
Musa kardeşim ağlamaktan mı
Okumaktan az uyumaktan mı
Kan gölü gözlerin


Her an karanlığını giyinecek gibisin
Ne kadar uzun sürüyor
Ta içinden gözlerine gelmesi dikkatin


Karnın ne kadar küçük ve içerde
İnce belin-
Fazla kabarık değil kemiklerinden etlerin
Biliyorum ancak sen
Bu kadarla yetindikçe ve ekmeği
Böyle mübarek tutukça
doyar karnı çinin hindistanın amerikanın
Sen olabilirsin çaresi


Su içinde susuzluk hissinden ölen kimselerin
Musa kardeşim haya'dan mı
boyuna posuna güzelliğine rağmen
hafifçe kıvrık omuzların
hafifçe eğik başın
Hele terazi tutuşun
zarif
sapasağlam
ve artık
en insansız çölde
tek başına kalsa bile
eğilmezken adalen bile
yine de
Bir nebzesini yutsa yüreğindeki tartarkenki dikkatin
İkiye yarılır bir su aygırı


Ve çocuklar tuz yalarken çocuk avuçlarından
NEREDE BULABİLSEM SENİ
Baba bıçağını ağır ağır çekerken
YETİŞİP
Ana dalgın ve Su dibinde yürür gibi
DİZÜSTÜ DÜŞSEM ETEKLERİNE
Ana dalgın ve su dibinde yürür gibi
üzüm tiyekleri ceylan dolu etekleri
1
Çocuklar
Kurtulamazlar yanaklarına konan yaradan
Olmadık anda bırakılırlar
Sonra
Nice sonra
Hatta bazen karanlıklarına uzanırlarken kadar sonra
Üzerinde gözyaşı izleri
Senelerin izleri ile yol yol kalmış yanakları
Mahzun yayılır
Ancak görünür güzel dişleri


Ve 'kuşlar da kaderle uçar'

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:05 PM

ONUN İÇİN

Dün kalabalıkta
Sevmekten yorulmaktayım
Yalpalayan bir sarhoş var
Şimşek vuruyor onu bir çırpıda
Seçip vuruyor
Fırtına çevreği de onu buluyor emiyor
Yılışık nemli bir şehvete arzulanıyor
Bahar ayartıyor onu
Köprüde insanlardan yükselen buhar
Camların çiğneyip salonlara kustuğu sıcaklık
Sevmek yapışkan insan teri
İnsan kılı memesi kokarak
Kollarını eklemlerini yalıyor senin


ve şimdi aşkın evinde
iki yabancı insan
misina tutmaktan tuzlu sudan



birbirini duyamaz olmuş iki parmak gibi yatıyor
İstanbulda Suadiye mezarlığında
Yorgun uzman bir kalp


Kimbilir hangi kanlarda akıyor gövdemiz
Kimbilir kimin damarlarında hızlandırıyor sözlerim
Bir bohça aranır çağırır üfürür - sıcak ve tüterek
Irmak denize boşaltır dağlardan kaçırdıklarını


Atın birden nalları dökülür - delice koşarken yine de
Bilki şöminenin içinden
Yanmış kül olmuş yine de
Seni gözlemekteyim


Bir kadın bir baş kesiyor gördüklerim
Bir kadın kendiyle oynuyor
Kendine ve çocuklarına parçalanarak
Soğuk sıcak yanıp donarak
Dar koridorda yay gibi vınlar
Ve duşa varamadan
Ufak kırmızı lambadan erlikler yağar
Bir göz bir çağırma bir dur akar


Geri dön azarlandın
Koltuğa otur şöminenin içine bak
Şimdi hızlan ve hızlandır

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:06 PM

ORASI NERESİ BURASI BİR ADAM

Korkuyu kapışır taşlar
karanlık kendine çekince perdeyi
göz hüzünle odayı kapar
el uyur ve akvaryumda balık
resmi çekilmiş nehir


Böyle bir çiçek vardı
Rüyadaki geçit büyüyüp büyüyüp
Büyüyüp büyüyüp büyüyüp
Espası bir tek gecede
Ezip el tutan
Alnının bütün bir duvara dayayan
ve sesleri bir orman büyüklüğünde
güneşe yol yapan çocuk
güreşip bütün gelişleriyle
gecikmiş bir deniz feneri


Saati yalvarır hızla
Şafağı çoğaltır kan akan damar
Adım zorlar kapıya çağrılan
En korkulan gerçeği
Bir boyun eğişle girilen
böyle bir çiçek vardı
kılcal kökleri
çağın sarsıntı duvarlarından
burası bir adam
bir aşk çapında
bir çeşit hapishane tutulan
akıp giden su uyanınca adam
suyu geçmek isteyen karınca
bir taşın alevinden basarak ellerine
kaçınca adam
bırakmaz eşyasını da uykuda.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:06 PM

SAVAŞTIĞIMIZ GÜNLER KENDİMİZLE

Başın çok yükseklerde eğil selvi boylu
Eğil bir kez nasıl bir şeysin göreyim


Nasıl liman çocukları zalim
Nağra atarlar gecenin koynuna


Daha başkaları da var
Tabiatlarını mayalarını açıklayan


Ya sen selvi boylu nesisin
Ya ben neyiyim körlüğün


Eğil hakkımızla
Birlikte bağıralım içine esirliğin


Ben hırsız olayım kendi malıma ha!
Ben yakalanayım eşkiyama


Gardiyanların değişti de n'ooldu
Haydi soyun bir kez daha kırbaçlan kendi dallarına


Dağ özlemin sarı bir kanarya oldu
Ötüşsüz uçtu uçamadı kondu konamadı


Akıl ve hikmet emzirirdi mağara
Yarasa doldu.Yüz çarpılır göz kayar


Güneşin tozu yağmuru ateşleri taşları
Gelse gelse elimin vuruşma özlemini alsa


Selvi boylu eğil ikiye katlan
Bak şairin yarım şiirin köle kaldı.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:06 PM

SCWAEBİSCCH - HALL 1972

svebiş - hal'de
büyük bir park her alman kentinde
bulunduğu gibi
ve merdiven tiyatrosunda
bir adam yaratmak piyesi


olmaz dedi berbel
tek saf damarı avrupanın
gözlerimiz yaşarıyor
yanağındaki kırmızılıktan akıp duruyor her şeyimiz


tırmanmaya başladı merdivenleri
haylbronlu kedi
sarışın -
ve kara açılımıyla kırbaçlar
uzun saçları -
ve bindiği atlar sıyırır kayaları
genç
ve durup direnecek sanki kasları
ve o bakışlar kaçıp saklanan
ve umulmadık anlarda karşılaşılan arzlar
aktörlük yaptığı için kendinden
herkeste olduğundan daha emin


olmaz dedi berbel
şiirlerimi oku derken
birden
necip fazıl göründü merdivenlerde
müthişti.


bilin ki berdel
jan janin
sen de merikalı tom
ve seya
bütün ecdadınız barındı içimizdeki hoşgörüde


bir gün
baktıkça değişen ve beni alabilen
enginliklerinde
bal görünümlü gamzelerinde
dudaklarının zümrütten gibi
billurluk yansıyan çekişlerinde coşarak ekstazla
. zira aklında değil
güzelliğinle anlıyordun.
işte bütün bunlarda
bütün dünyaya
üstad necip fazılı anlattım dedim ki


O görünüz görünmez
Daha ilk sesi ilk kelimeleri
İlk mimikleri ve yüzünde
İçiçe dönen binlerce daireyle
İnsanı alıp gönül hücrelerine salar
kanının yapısını bozar
yepyeni bir terkiple atar meydanlara


çünkü çok gördüm
onun
yüzündeki ahenge ulaşacağım diye
temelinden sallanan yapıları


aklım mı köpürüyor ne vakti deniz
toprağa kene gibi yapışmış ağaçlar
köpek bastırıyor kanı
avrupa kadını ne kapılar ışmarlıyor
kapanıyor içindeki bütün çengeller
insan tarihi kadar eski bir hasretle
bakıyor-
ve alıyor

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:07 PM

Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle

Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
Eğlenceli Beşik

ha biz varız
ha biz maskeli balo
saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olur gidersin bir trenle

oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:07 PM

SEVMEK DE YORULUR

Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla


Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
seni sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem


Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın


Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bunalıp okyanusa
Selâm çakan vapurun
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğin zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi


Selini üstüme çektin önce
camdan bir mektup dolabının
üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
başını duvara değdirmiş bir benzetişle
josef ka benzeri bir bakışındı
ya da konuşmayı kesip aman sen
öyle bir gittin ki benimle


Piknik beni sana verdi önce
Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu


Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
zaten hangisi kavak zürafası değil
biri bütün yan odaları bekler
kuşkulu geçer camlardan
ve bırakır yerini bir koridor bekçisine


Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin
Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri


Tam şimdi denizinle
bir çakıl taşına yaklaşıyor
kuma çok yakın bütün kesitlerinle
bakıyor ve bunalıyorsun



Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:07 PM

SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ

Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke
Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde
O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer
Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde
Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni
Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse
Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele
Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere
Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin 'lokmam ellerinde'
Filistin bir sınav kağıdı
Her mü'min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:07 PM

SU 1

Taşlanan kadınlar yankır
Girdap duvarda ve sırları çözük aynalar
Bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri
Yüzler kuyuya inen gözü terkeder
Sıcaktır örfe yaklaşır
Kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar
Açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza
Bir kere daha daha yalnızlığa
Kati ve aşk geçerliğini ortaya koyarak
Ulusal ve benci iki çingene arasında
Bir kere daha yalnızlığa
Atılarak

Yerin içinde yüzlerle hücum
Bütün özentili yekinmelere doğru karşı
Bütün nedensiz gençliklere doğru karşı
Bütün ................ doğru karşı
Aç olan karın
Soylu olan yoksulluk
Ve mızrakla gelen alın

Yerin gezisinde insan vardır
Ağulu bir diş put taşında
Doğacak çocukların toplandığı çadır taşında
Ava çıkmıştır

Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırtına
Birbirini çaresiz bırakan çehrelerin
Yaralı ceylanı bulup tepindiği
(Fırat birdenbire kaybolur bir mağarada)
sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği

güneşin aşktan sudan ve topraktan
daha hızlı yöneldiği

raskolnikof
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.

Güvercinler toplandı sofralar kuruldu
Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı
Elma tadları ağır ayrılık tadları
Yalnızlıkla toprağa savruldu

Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla
Mükemmel bir karpuza yaslanmak
Suya çağrılmak
Bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice

Oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda
Alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran gözlerimiz

Hiç akla gelmedi
Bereber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin
Dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı

Gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla
Akşam suyundan bir sütun mermer içmiş
Her erkeğe bir yılan üfürmüş

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:08 PM

SU 2

Ciğerlerde ölüm akar
Çeşme
İnsan hesapsız çocuk üfürük
Kendinde olmayan gürz kapanan ayna
Mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan
Ölüm
Sıkışmış aramıza
Sandalyenin dibinde mi
Dudak sıcak çay bardağına kapanırken
Salıncak onunla içten içe anlaşma
Cevizin ipi tutan çocuğu kayıran dallarında
Yeşil yaprakta veba
Ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkça
Küçük kardeşin avucunda mı

Uzak insan sahillerine
Kelimeyi dolanan dillere
Taşıdılar zeytin
Kahvaltı ve zeytin
Sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış

Ölünün ağzına zeytin kondu
Şiş dudakların arasına
Sonra geniş omuz yaralarında
Adamlar kırılan camlar taktılar

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:08 PM

SU 3

İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı
Kanlı göz ufuk tarardı
Cürümlü başta her geyik akışında
Örtülür dudaklar çünkü kalble çarpılırlar

El gezer tenhaları dolanır ufak tüyler
Ve tüyler ki ateşle diklenirler
Kendi namlarına ağemen olarak
Üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları

Ürpermelerle unutkanlık
Yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak
Dantel kalb vurması su kapları
Islak naylon örtü ve ıslak cimrilikle
Ustalıkla yaprağa ilave peçete
Yorgun ve evvelden haber
Sonra saralar
Sıradadırlar

Kapılar baskıyla kapalıdır
Onlar yontup hamam kapılarını
Kulaklara ses kutuları
Ormanlar avazlarıyla parke taşlar
Kurtlar
Yıldırım
Avizeler

Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar
Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır
Ev tilkiyle sarılır kuşatılır
Yorgun bir masal uzakta kaybolur
Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar
Toprağın rengine katılan
Hızla yorgana atılan
Göğsümüze sırtımıza ateş bastıran
Örtünen çıldıran çocuklar
La onlarla alev açıyor her yanımız
Anlaşalım

GooD aNd EvıL 08-19-2007 02:08 PM

SU 4

Denizde büyüyen av hayvanı
Suları derin denizleri boyayan mürekkep hayvanı
Uzatır gözlerini ince çalgılar içinde savaşlarla
Tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla
Bu kez bu alçıyı donduranla
Kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta
Kayalardan inen hızlı koşan bağırlar
Ayakta durlar
KALK lar

Oturun babamı
Ben güvercin saçlı çocuktum
Buzlardan başlayıp vurdular
Dağların yabani timsahında

Sanatın fiziksel geçerliğine kadar
Vurdular
Babam upuzun yatandı kumda
Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
Çünkü öylesine kendi ölümü

Başanı yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan
Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
Dudakların içinde kulak yollarında
Adamın öldürülüş sesi
Sofradan sokak kapısından
Pencereden kumluğa okyanusa
Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:28 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.