![]() |
Osman KAYA
Ağladı 2
Efkar Tepesine geldi hayali Boğazıma sarıldı da ağladı Yıkılmış bedeni perişan hali Öldü öldü dirildi de ağladı Kızarmadan koparılmış nar gibi Mayısta kurumuş bir pınar gibi Yıldırımlar çarpmış dev çınar gibi Düştü yere serildi de ağladı Görmesini bilen göz aptallaştı O nasıl damlaydı o nasıl yaştı Yanaklarındaki dereler taştı Göz arkları yarıldı da ağladı Öyle donup kaldım taş kesildim taş Açtı kollarını dedi gel yaklaş Dedim utanırım gelme uzaklaş Sözlerime darıldı da ağladı Ne bir selam ne bir mektubun değdi önlün nerelerde ve kiminleydi Yıllar önce aklın fikrin nerdeydi Sitemiyle kırıldı da ağladı Tanıdım karşıdan yürümesini Okşadım saçını duydum sesini Aşkın kenetleşmiş kelepçesini Sıktı sıktı yoruldu da ağladı Gördüm Efkar Tepesine çıktı da Seyretti Artvin’e baktı baktı da Çoruh Nehri gibi aktı aktı da Karadeniz duruldu da ağladı |
Ayağı
Kısıtlıdır değerlendir zamanı Konuş yere bassın sözün ayağı Eğer gerçek sevmiyorsa oğlanı Geri geri gider kızın ayağı Dolular yok olur boş gelir geçer Güçler sona erer iş gelir geçer Sonbahar can verir kış gelir geçer Basar ilkbahara yazın ayağı Yastık battaniye dışarı atar İçiçe kilitli odada yatar Cuma akşamları inadı tutar Oynamaz yerinden Lazın ayağı Bacı kardeş valideler pederler Vadesi dolunca o gün giderler Görenler Osman’ı çok mutlu derler Hiç de öyle değil kazın ayağı |
Benim
Kendine bilgiçlik taslayacaksan Vurma neşterini yarama benim Hazreti Muhammet Mustafa olsan Girme Tanrı ile arama benim Sıcak mı cehennem ben gireceğim Tanrının evidir ben göreceğim Benim hesabımı ben vereceğim Karışma zarara karıma benim İstemem cennetten ne ev ne arsa Cezamı o verir ne suçum varsa Tanrım beni başka kula sorarsa Ben de kulum gider zoruma benim |
Bu Sevda
Bir dağı bir duman nasıl sararsa Kapattı başımı sardı bu sevda Irmak bir ovayı nasıl yararsa O şekil bağrımı yardı bu sevda Siyah saçlar topuğunda dizinde Şiir yazar ayağının izinde On altı on yedi on sekizinde Büktü bellerimi kırdı bu sevda Osman dertler için tapulu arsa Tanrı bana vermiş ne bela varsa Aç kurt bir sürüye nasıl dalarsa Saldırdı içime girdi bu sevda |
Büyüdük
Göllerinde yüzer yaban kazları Yaylalarda turnalarla büyüdük On yedide gelin ettik kızları Davullarla zurnalarla büyüdük Alev alev al kirazlar dal verdi Fasulyeler sırık sırık yol verdi Nohut çiçek açtı mısır kol verdi Ekinlerle tarlalarla büyüdük Çamurun içinde suyun içinde Doğduk aynı günün ayın içinde Aynı toprak aynı köyün içinde Biz beraber nazlı yarla büyüdük Paramız yetmezdi ilaç almazdık Ölür gider hastahane bilmezdik Doktor yoktur diye hasta olmazdık Yalınayak yağmur karla büyüdük |
Cesedimi
Denizdeyim kıyısı yok limansız Yanaştır karaya çek cesedimi Ne kan koydun ne can koydun imansız Balıklar yiyecek bak cesedimi Nasıl bağlanmışım bir tek bakışta Ört üstüne beni karda yağışta Yeter ki üşüme sen karakışta Tutuştur ocakta yak cesedimi Bir sözleşme yapacağız seninle Bu cinayet değil sen beni dinle Önce parça parça doğra elinle Sonra saçlarınla dik cesedimi |
Dağlar
Aşkın tarihinde bu böyle yazar Ayırmış Aslı’dan Kerem’i dağlar İzmir’den Artvin’e kılayım nazar Eğilin göreyim yarimi dağlar Düşmüşüm içine gurbet bir kuyu Tükenmez gözyaşım biter kar suyu Anasından ayırmayın kuzuyu Kanatmayın benim yaramı dağlar Yolcu olsun sıra sıra bulutlar Varsın selam versin yara bulutlar Kalksın tepelerden karabulutlar Nerdeyim bileyim yerimi dağlar Şehirle yok oldum köyle tükendim Ben böyle yok oldum böyle tükendim Vadi vadi yayla yayla tükendim Bitirdi yoğumu varımı dağlar |
Dağlarım
Vadisinden doruğuna kar olmuş Hep bahar olsaydı keşke dağlarım Tipi vurmuş yanakları mor olmuş Her mevsim bir güzel başka dağlarım Bin sabırla bekler Temmuz ayını Çoban Hasan göle döker koyunu İçer buz kesilmiş kaynak suyunu Bin değer villaya köşke dağlarım Yaylalar boş oğlağı yok kuzu yok Gelini yok oğlanı yok kızı yok Çökeleği kaymağı yok tuzu yok Düşürür ozanı aşka dağlarım |
Doğdular
Büyük şehirlerde çocuklarımız Kuyruklarda sıralarda doğdular Kuşlar yuva yaptı yavru çıkardı Bizimkiler kiralarda doğdular Vadesi gelmeden alındı canlar Gencecik boynuna ip takılanlar Kanlı Sivas sende dün yakılanlar İmranlı’da Zara’larda doğdular Gerektiği yerde kanın da aksın Kişilik onurun taşıyacaksın Amaç insan gibi yaşayacaksın Kediler de fareler de doğdular |
Düşürdün
Saçlarından bakamadım boyuna Beni rüzgarından yere düşürdün Kolay kolay gelmezdim ya oyuna Çok kötü tuzağa tora düşürdün Üstü Uzunçayır Kontrom burası Yaman geçer karakışın karası Karsniya’yla Soliyana arası Yolumu Kürtlüğe kara düşürdün Tüm canlılar acır beni yormazdı Porsuk çakal mıntıkama vurmazdı Tilki çuçuluma zarar vermezdi Tavuk kümesime zara düşürdün Yayladan geçerdim dağdan inerdim Gece yarısında köye dönerdim Her engeli her güçlüğü yenerdim Kolay işlerimi zora düşürdün Çıplak koydun Aralıkta Ocakta Tipide rüzgarda soğuk sıcakta Topal tavşan gibi bayır bacakta Koşturdun da yora yora düşürdün |
Geldi Gitti
Ömrünün bir yazı güzü olmadı Bahar yok her mevsim kış geldi gitti Aylarca sap gibi döndü evine Poşetsiz filesiz boş geldi gitti Aşık oldu İzmir sokaklarına Otobüs bileti yoktu yarına Pay etti Tanrının sarhoşlarına Üç kuruş kazandı beş geldi gitti Hiç ayık gelmedi gece dışardan Ne evlattan güldü ne nazlı yardan İyi günde mektup gelen dostlardan Kötü günlerinde taş geldi gitti Erken kamburlaştı boyu kalmadı Yüzünde hilali ayı kalmadı Kel oldu başında tüyü kalmadı Kirpikler döküldü kaş geldi gitti Gözü aç sürüyü doyuramadı Kendi ailesini kayıramadı İyiyi kötüyü ayıramadı Ömrü eşek gibi çüş geldi gitti Adı geçti arasıra basına Çok güvendi hısım akrabasına Osman Kaya denen şambabasına Birçok veresiye iş geldi gitti |
Görseydi
En zeki insanı aptal ederdi Gözlerini güldürende görseydi Tanrı kulda gözü iptal ederdi Kirpikleri kaldıranda görseydi Durup gizli gizli bakarken kıza Düştüm yüzündeki çifte havuza Harbi kayıp ettirirdi Yavuz’a Gözlerini Çaldıran’da görseydi Belki de bu ateş sönebilirdi Osman her güçlüğü yenebilirdi Yeniden hayata dönebilirdi Delirip de çıldıranda görseydi |
Hayalini İşledim
Hayalini işledim ben Ege Denizine O isterse küs olsun Artvin’de barışmasın Çözüp öreklerini tel tel serdim denize Sakin durun dalgalar saçları karışmasın Bu sevda yollarında erişince bilince Şu hasret duvarını Ferhat gibi delince Bizim Ardanuç’taki kara kıza gelince Şirin olurum diye benimle yarışmasın Be Allahlık Osman’ım yine görürsün rüya Elde tas kolda güğüm usulca gelir suya Dünya gözüyle görmek gerçi bir serap bu ya Uzaktan baksın yeter isterse görüşmesin |
Kalmaz Arkada
Savalım şu dünyanın aynı gün belasını Çatık kaşım suratım yüzüm kalmaz arkada İkimizin beraber versinler salasını Aynı anda ölürsek gözüm arkada kalmaz Ben kendim yıkamışım kendi giyeceğimi Kendim hazırlamışım kendi yiyeceğimi Hep peşin söylemişim en son diyeceğimi Mutluyum söylemişim sözüm kalmaz arkada Ne gülüm ne kafesim ne de kalsın bülbülüm Ne şöminede ateş ne ocakta külüm Ne nakit param olsun ne de gayrimenkulum Çocuklara problem çözüm kalmaz arkada Ne saçın gözün rengi ne de kalacak vadin Bu sarhoştan uzakta mutluluk mu aradın Yüzlerce şiirimi yaktı bu deli kadın Korkarım iki satır yazım kalmaz arkada Kan gözyaşı olmadan yaşamak bana haram Kurşun bıçak değmedi iyileşmek ki yaram Garson şişir hesabı kalmasın kefen param Lanet Marka Dolara lüzum kalmaz arkada |
Kazandım
Yarışma Ben çiçek kullandım düşmanım silah Büyük farkla vuruşmayı kazandım Yargıç oldum yargıladım kendimi Tek celsede duruşmayı kazandım Siz bakmayın doğadaki duruşa Değişir insanı elli kuruşa Yaşam denen devle girdim yarışa Az bir farkla yarışmayı kazandım Eğilmedim belden kırıldım amma Birkaç kurşun yedim vuruldum amma Tazı gibi koştum yoruldum amma Bir hedefe erişmeyi kazandım |
Kızım
Kızım Duygu’ya Karşılıksız otlattı dünyanın sürüsünü Dağlara kafa tutan çoban iyidir kızım Ha bir de babam vardı nasıl oldu diyorsun Siz dördünüz sağolun baban iyidir kızım Hiçbir güç kaldırmaz beni düştüğüm yerden Merhamet mi dilendim bir kurum bir sektörden Tarlayı asfalt gibi çiğneyen traktörden Toprağı incitmeyen saban iyidir kızım Bir alkolik babayım utanıyorsun benden Elimi öpme sakın saygı beklemem senden Bir çeyrek asır beni tanımayan annenden Irkı dini belirsiz yaban iyidir kızım Fakülte bitirdin ya sanma ki çıktın yerden Bilir misin ekmeğin nasıl gelirdi nerden O üç beş dil bilen nice profesörden Şu saf tertemiz köylü Şaban iyidir kızım |
Mezarımda
Olur ya ölürsem şu gurbet elde Bırakma ilk gece kal mezarımda En seçkin sazları toparla gel de Bütün şarkıları çal mezarımda Sabah tarayınca düşen saçını Akşam toprağıma koy birkaçını Çiçeğim yok diye çekme içini İstemem tomurcuk gül mezarımda Ellerini koy da üstüne taşın Ne idik ne olduk şöyle bir düşün Yanağından düşen tek damla yaşın Yeşil vaha olsun çöl mezarımda Sakın bağışlama ben af istemem Başka kelam başka bir laf istemem Matem tutma siyah çarşaf istemem Giy beyaz gelinlik tül mezarımda Herkeste ayrı renk bir kıyafet ver Çoban salatası bir sade et ver Dostlara içkili bir ziyafet ver Doldur kadehleri ful mezarımda Sitem et Tanrıya azalsın acın De ki kainattan aldın mı öcün Osman’a mı yetti ilahi gücün Hakka isyan etsin kul mezarımda |
Osman
Meryem Ana yapar zilli köçekten Lalenin adını gül yapar Osman Değil öyle bin bir türlü çiçekten Deve dikeninden bal yapar Osman Ne zaman ne yapar hiç gelmez akla Betona şiiri yazar tırnakla Yalçın kayaları kazar tırnakla Geçitsiz dağları yol yapar Osman Değiştiremedi düz gidişini İnada bıraktı nice işini Söküp ağzındaki altın dişini Dostun mektubuna pul yapar Osman İnsanda bu vahşet bu kin kan niye Güç veren kim Padgorni’ye Henri’ye Bir yerde kul olur yüce Tanrıya Bir yerde Tanrıyı kul yapar Osman |
Otuz Miliyonun
Otuz miliyonun yarısı kızdır Evlenmeye kalksan azlanıyorlar Övdükçe onları aydır yıldızdır Tepemize çıkıp nazlanıyorlar Birini alıp da kaçamıyorum Ayşe’yi Fatma’yı seçemiyorum Yazın sokaklardan geçemiyorum Bilmem kışın nerde gizleniyorlar Başımıza gelecekti bu da mı Karakışta efkar basar adamı Tipi vurup soğutunca odamı O zaman daha çok özleniyorlar |
Oynamalı
Kız dediğin ayağını Bastı mı yer oynamalı Tam gülerken suratını Astı mı yer oynamalı El avuçlar entariyi Ham turunçlar entariyi Sivri uçlar entariyi Kesti mi yer oynamalı Yüzüne gelince bahar Yanaklarında iki nar Saçlarında deli rüzgar Esti mi yer oynamalı İş sayarım sarılmayı Unuturum yorulmayı Bırak benden darılmayı Küstü mü yer oynamalı |
Ozan
Oğluma Geri kalmış çağlar yürür üstüne Küfret yüzyıllara sıkılma Ozan Değil insan dağlar yürür üstüne Sıkı dur ayakta yıkılma Ozan Ben yazmadım deme dediklerini Tanrıya kafa tut koru kendini Söndür şu cehennem ateşlerini Küçük ateşlerde yakılma Ozan Ezil kendin ezilenler yerine Kan ol ezenlerin mezelerine Karşı dur katilin füzelerine Bir milim geriye çekilme Ozan Kağıt yoksa yazılacak derin var Beynin bilgisayar gözlerin radar Yaz elinden kalem düşene kadar Kuru ağaç gibi dikilme Ozan |
Para Etmez
Tanrı rahmetidir çok yağmur yağar Dünya yaylasında ot para etmez Sarı inek kara koyun sağılır Yağ peynir bol olur süt para etmez Hiç olmazı yapar aklına eser Kalkar kaderine şansına küser Kasabın cahili deveyi keser Kurban bayramında et para etmez Dünya dolar meydan yeri azalır Vakit geçer pazarlıklar uzalır Acemi cambazın elinde kalır Eşek pazarında at para etmez Osman seni belki deli sanırlar Gerçek kimliğini çok geç tanırlar Birgün kalkar kıtalardan sınırlar Çin’in kuzeyinde set para etmez |
Sevgilim
Her dolu kadehi bade belleyen Mey yerine zehir içer sevgilim Tanrı kovmaz Adem ile Havva’yı Hayal eken hüsran biçer sevgilim Dağı doruğundan deldiğin zaman Vadisinden Ağrı geldiğin zaman Çözüp örekleri güldüğün zaman Yanağında çiçek açar sevgilim Tanyerinden sen çık güneş çıkmasın Çok tarama sarı saçlar akmasın Dolu bak gözlerin boşa bakmasın Gider gençlik elden uçar sevgilim Öyle uzak durma beri gel beri Gir sokul yanıma çekilme geri Beni senin aşkın etti serseri Değildi ki Osman naçar sevgilim |
Tanrı
Öyle dört kitapla yeri dolamaz Canlı ruhundaki bir histir Tanrı Peygamberler çömezleri olamaz Evrene cumhur-i reistir Tanrı Alemi görür küçük pencereden Bir balık bir sudur akar dereden Çağırmaz ben burdayım minareden Kalp atar duyarsın bir sestir Tanrı Altında mı üstünde midir damın Cüppesinde mi papazın hahamın Sanmayın ki camideki imamın Başındaki sarıktır festir Tanrı Kim bakacak günahına suçuna Ne yapsınlar sakalına saçına Koyacaklar pulsuz zarfın içine En son gideceğin adrestir Tanrı |
İnce Olur
Sen dağların Güleseri Gül bu kadar ince olur Tanrının eşsiz eseri Kul bu kadar ince olur Tuttum bir gece yanımda Değdi parmak uçlarımda Yok oldu avuçlarımda El bu kadar ince olur Er geç bu ateş yakacak Yıkılır ev söner ocak Sarılsam koptu kopacak Bel bu kadar ince olur Bittim yüzündeki nurda Bu renk tonu yok ki narda İz bırakmış yanaklarda Sel bu kadar ince olur Yürüse şehir yürüyor Durursa cadde duruyor Bastığı sokak eriyor Yol bu kadar ince olur Seyretmeye doyulmuyor Taramaya kıyılmıyor Tek tek saysan sayılmıyor Tel bu kadar ince olur Affetmez bu deli seni İnfaz etti astı beni Bıçak gibi kesti beni Dil bu kadar ince olur |
Zamana Geldik
Bıraktı baba görevi Bıktı bir zamana geldik Yere serdi cüce devi Yıktı bir zamana geldik Biz çıkalım derken düze Yokuş çıktı önümüze Ekmek iki bin beş yüze Çıktı bir zamana geldik Anadolu halkı ezik Ana yazık evlat yazık Gelen kıçımıza kazık Çaktı bir zamana geldik Osman şu çeneni kapa Gideceksin birgün çöpe Biri boynumuzu ipe Taktı bir zamana geldik |
Şu Çeyrek Ekmeği
Şu çeyrek ekmeği al lokantacı Doğuda milletim aç yiyemiyom Terzi elbisemi dikme koy dursun Yurttaşım çırçıplak ben giyemiyom Yürüdüm Artvin’den düşe yıkıla Vardım Ankara’ya korka çekile Senatöre başbakana vekile Şu Anadolu’ya bak diyemiyom Yabancı yabancı birçokları var Kasap mıdır nedir bıçakları var Teşkilat kurmuşlar uçakları var Öyle birdenbire çık diyemiyom |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:47 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.