![]() |
En sevdiğin elbiseni giydim
En sevdiğin elbiseni giydim
Bu gece kokunu sürdüm Solgun yüzünü okşadım Sessizce saçlarından öptüm Yazdığın mektupları okudum Kana kana su içer gibi Plaklarını çaldım ah ! En çok o şarkıda özledim seni. Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum gece yarısı Şehir uykuya daldı baktım dışarıya katran karası Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana aldım koynuma Buseni hafızamdan koparıp iliştirdim dudaklarıma Üşüdüm karanlıkta Tenine dokundum hissetsin diye Aç gözlerini. Erguvanlarına su verdim İçerken benimle konuştular Yastığını okşadım, kokladım Anılar uçuştular Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine bir meltem gibi Teninin kokusu karıştı kokuma Yakıştılar Boğuldum karanlıkta Yanı başımdasın benden çok uzaklarda Ellerimi tut dokun bana Aç gözlerini. Attım kendimi caddelere Yeşil ceketin sardı beni Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz Tuttum ellerini |
Uyandırma beni anne!
Rüyamın en tatlı yerinde. Üstümü örtersin değil mi sessizce, Gülümsemesini görür gibiyim sanki, Islak gözlerinin ferinde. Uyandırma beni anne! Olmadı mı hayallerin senin de. İşte o hayallerdeyim gizlice, Bana sevdiğini söylüyordu inan ki, Gevelercesine ağzının içinde. Uyandırma beni anne! Bir ümit var hala içimde. Düşlerimin misafiri çıkıp gelince, Geride öyle bir mutluluk bırakır ki, Anlatırım uyanınca dizinde. Hadi, hadi uyandır artık anne! Umut kalsın düşlerimin gölgesinde. Unutmayacağım soluk aldığım müddetçe, Ve şunu bilesin ki, Hala bıraktığım yerde, Düşlerimdeyim anne...düşlerimde |
Kolay Değil Yalnızlık
Hiç kolay değil yalnızlık Ne kolay değil sevmek Hatırlamıyorum sevgiyi Ama sevmek istiyorum çaresizce Hep güzel gelir sevmek Ne güzel değil sevilmemek Bilseydim sevgiyi! Belki hiç sevmezdim Yaşam bukadar zor değil Ve zor değil ölüm Bıkmasaydım hayattan Belki şuan yaşardım Gülmek bukadar zor değil Ve zor değil ağlamak Ne kadar da zor olsa Sevmek bukadar adil değil Ve anlaşılır değil sevgi Kaybettim mutluluğu! Zaten hiç yaşamamıştım Bu kadar zormu bunlar Ya da gerekli mi Belki hiç yaşamamalıydım Hayatı bu denli mutsuz. |
Martıların gözlerinden dinledim
İstanbul'un boğazı yanmış dün gece Yıldızlar şahitlik etmiş Güya suçlu benmişim Oysa can yemin olsun yanağımdan süzülen denize Ben bu şehre yüreğimi içirmedim Göklerden hicran yağdı İstanbullu bir geceydi Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi Yalansa kahrolayım Sen İstanbul kokardın Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi Utanır, intihar ederdi ölüm Hayata rest çekip ağladığımda Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmış an gibi Bir lal olmuş bülbülüm Sen deli gülsün bağımda Toprak gibi, yaprak gibi, candan özgü can gibi Kuş uçmaz, kervan geçmez dağımda Kah aşk yağan kar tanesi Kah leyla tüten rüzgardan Zambak gibi, leylak gibi, cigaramda tüten duman gibi Sevdiceğim: Sen İstanbul kokardın! Dayadım ondörtlüğü İstabul'un şakağına İstediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına Söylemedi inat ettim Gece seni uyudum Ben bir sana bir bu şehre gül dedim Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece Sensizken İstabul'da bir kez olsun gülmedim Yıllar kapımı çaldı Yokluğun var, sen yoktun Ölüm geldi, ölmedim Ağladım, yüreğimde sen Sende divane İstanbul Aşkından bir hatıra dedim, gözyaşımı silmedim Ben bir sana bir bu şehre gül dedim Belki de can bunun için ben gülleri çok sevdim Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor Sevda kilim, hasret nakış dokuyor Çatlayası deli yürek "sen sen" diye atıyor Oy gece gözlüm oy İstanbul seni seni kokuyor |
SENI ARIYORUM
Bu şehrin bütün sokaklarına sinmiş yalnızlığım, Sensizliğin köşe başındayım. Avuçlarımda kırık dökük pişmanlıklar, Avuntusuz çıkmazlara doğru yürüyorum, Bütün umutsuzluğuma inat, Yine seni arıyorum... Dudaklarımda bildiğin o ıslık, Sokak lambalarına sığınıyorum. Hafiften bir yağmur ağlıyor benimle, Bir deli rüzğar saçlarımda, Yalnızlıktan üşüyorum. Bulamayacağımı bile bile, Yine seni arıyorum... Anlatacak nelerim var bir bilsen; Içimde ihtilaller kopmuş, Kendimi sürgüne verdim. Mutluluğum çoktan iflas etmiş, İtiraza hakkım yok biliyorum, Beni savunmak sana düştü, Seni arıyorum... Yarım kalmış şiirlerim gibisin, Yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda, Öylesine eksiğim sensiz, Öylesine sahipsiz. İşte bütün umutlara havlu attım gidiyorum, İçinde geç kalmışlığın çaresizliği, Çocuklar gibi ağlıyorum. Ve gel gör ki her damla gözyaşımda, Yine seni arıyorum... |
Kırk Yaşın Eşiğinde Bir Şiir
Küçük heyecanlara paydos Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım Çünkü güneş kardeşim Bir ırmakla şevişmekteyim Bana artık dingin olmak Bana yalınlık yaraşır İçimde şiirin güzelliği Yaşamak sevinciyle yarışır Güzeller güzeli ömrüm Sana gitgide sevdalanıştayım Nice emeklerle dokunmuş Bir ince, bir nazlı nakıştayım Küçük tasalara, tutkulara paydos Çünkü evrenle aynı yaştayım Başsız sonsuz doyumsuz Bir başdöndürücü akıştayım. Ataol Behramoğlu |
Üçüncü Şahsın Şiiri
Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı, duyardım Çöp gibi bir oğlan, ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu, ağlardım Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Bir rüzgar aklımı alırdı Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin, bakardın Üşürdüm, içim ürperirdi Felaketim olurdu, ağlardım Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu, ağlardım Attila İlhan |
Güvercinim Uyur mu?
Sömürgen cami güvercinleri sizin olsun O doyumsuz lapacı güvercinler Kurşun buğusu güvercinleri severim ben Kanat uçları çelik yeşili Kuş dediğin piyerlotisiz yaşamalı Adaksız avlusuz şadırvansız Buluttan süzmeli suyunu Kuşçular çarşısında tüy dökmemeli Benim güvercinim tunç gagalı Kimlerin bakışı kardeşçedir Kimlerin bakışı düşmanca Kendisi hangi kavganın güvercinidir bilir Tüneyip acımanın saçaklarına Miskin sevilerle bitlenmez Kanadından çok pençesine güvenir Barış taklaları süzülmeler Gagalarda zeytin dalı Perendeler maviliklerde Tüm gösteriler resimlerde kalmalı Güvercin dediğin uyanık olmalı Tüyler duman duman öfkeden Yanıp tutuyşmalı gözbebekleri Sevgiden tıpır tıpır bir yürek Özgürlüğünce dövüşken Rıfat Ilgaz |
Hasreti budadım körpe umutlarda,
Sallanıyorum bağ bozumu akşamlarda. Birleşirim hasretle rüyalarda, Seni çekerim sensiz ayazlarda. Bıçağım keskin ve acımasız, Saldırır uzayan hasret dallarına. Bir duman tüttürürüm tozlu yollara, Seni isterim sensiz dağlarda. Ne zor, ne acı, dayanamıyorum, Kolaylık bu ya hep ağlıyorum. Nafile dostum ne edersen et, Seni inlerim sensiz canlarda... |
Liselinin Aşkı-
Gözlerine renk bulamamıştım, Bazen yeşil gibiydi, bazen mavi gibi bazen ela, İlk görüşte demiştim; Bunlar göz değil, bunlar bela. Yanılmamıştım, Dünyamı kaplayacak kadar büyüdü gözlerin, Kim bilir hangi düşmanımın yaptığı sihir Veya büyüydü gözlerin. Olur muydu bir göz bu kadar derin, Bu kadar sonsuz olur muydu? Bu gözlere bir kez bakan Daha onsuz olur muydu?... Bakışları hep delici, Bakışları hep sertti o gözlerin, Ansızın vuracak kadar sinsi, Gizlice vuracak kadar namertti gözlerin. Sen belki ismimi hiç öğrenmedin, Bense aşındıracak kadar çok söylemiştim ismini; Belma... Meçhûllerle doluydu, Ne KIYAK AŞK’tı amma. Sarı saçlarını dağıtıp gelen rüzgârları koklardım, Tesadüf de olsa her bakışında çarpılır, Aklımı yoklardım. Konuştuk ne bir kelime ne bir harf, Bu aşk sessizdi, bu aşk saf. Anlamanı boşuna bekledim gözlerimin dilini Belma, Benim dünyamda mahpustu aşkım, Ne kıyak aşktı amma... Herkes bir konuda hemfikirdi; Şehrin en güzel kızıydın sen. Kim bilir kaç yürekte boş bir ümit, Kim bilir kaç kalpte sızıydın sen?... Denklemlerde hep sen vardın, X ve Y ne olursa olsun sendin hep sonuç, Bir seferinde; Sonsuz eşittir Belma dediğim için sıfır almıştım, O sene ilk defa sayende, Bütünlemeye kalmıştım. Mekanikte sen vardın, Optikte gözlerin vardı. Hele edebiyatta ne büyük yerin vardı. Kınardım Fuzuli’yi , “Amma atmış be...” diye, Bulurken aruz kalıbı, Feilâtün, mefâilün, feilün, Hayalimde sen olurdun, Bembeyaz yüzün ve kırmızı kaşkolün, Fark atmıştın aya, “Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge, Ne açar kimse kapım, bâd-ı sabâdan gayrı.” Diye seni yazmıştım tahtaya. Nasıl istemiştim sabâ rüzgârı olmayı, Açıp kapını zerre zerre odana dolmayı. Bir gözlerinin ne demek istediğini anlamadım, Bir de trigonometrinin ne işe yaradığını, Hep sordum gözlerime, O ruhsuz gözlerde ne aradığını. On bilinmeyenli denklem gibi zordun, Hadi gündüzleri neyse de, *******i rüyamda ne arıyordun?... Müzikte bir ben başarısızdım, Çünkü; müzik kitabı seni es geçmişti, Seni anlatacak beste yapılamamış, Şarkılara küsmüştüm, Eski heves geçmişti. İkimiz de inattık; ayrı ayrı yol tuttuk, Biz, bir araya gelmesi suç olan iki maddeydik, Ateşle baruttuk. Nasıl unuturdum seni, Unutabilir miydim ki üstümdeki semayı, Unutabileyim Belma’yı.. Üst üste üç kere sıfır aldım, Gözlerinin yüzünden. Sonra da asıverdim Kimya’yı. Okumaya başlasam, Sen girerdin satırlarla arama, Her bakışın kezzaptı, Her gülüşte sodyum bastın yarama. Bana neydi biyolojiden, Bana neydi terliksiden, amipten, Beni alabilir miydi gözlerindeki ipten?... Bana neydi kuşun gagasından, Bana neydi zürafadan, lamadan, Ne kadar uzaktı bu konular Belma’dan. Yandım, kor oldum, İnat ettim, farkettirmedim , Tarih böyle bir aşkı kaydetmiş mi, Yazmış mı bir bak Belma?... Lise güzel okuldu, Ya aşkımız; ne kıyak aşktı amma... “Belma’yı seviyorum, o halde varım” “Belma güzel, gül de güzel, Belma güldür o halde.” Önermelerini yapıyordum, Mantıkta hep hayalde. Ne Ogüst Kont, Ne Freud, Çözemezdi aşkımdaki mantığı, Bana bilmece gibi bir ağ örmüştü gözlerinin tığı. Duyulur mu dinlesen, Sessizliklerin sesi, Olur muydu aşkların, Mantığı, felsefesi. Gözlerinin yüzünden çok dersten zayıf aldım. Ve yine ilk kez sınıfta kaldım. Ama değerdi, Bu gözlere herkes mağlup olur, Bu gözlere herkes boyun eğerdi. Hayır, asla pişman değilim Belma, Sen habersiz, ben çaresiz, Ne kıyık aşktı amma... Ne gülümsedin, Ne de konuştun benimle tek kelime, Şöyle bir düşündüm de; Elin bile değmemişti elime. Yıllar geçti, Sönmedi gözlerinin ateşi. Ya!... Bakınca ne bakarmışsın, Doktormuşsun otuz beşinde Ve hâlâ bekârmışsın. Böylesine gizli aşk, Bu rekoru kim kırabilir?... Bir gün hasta kalbimin doktoru olursan El vurma ona, Aşkın fışkırabilir... Gözlerin ahh gözlerin., Erişilmez, ulaşılmaz gaye o... Aşkım, sen ve ben... Bırak be!... Nostaljik bir hikaye o... Ahh, ahhh, Son görüşüm de yaz mıydı, bahar mıydı? Ömrümün cevapsız kalan sorusu; Bana karşı yüreğinde bir kıpırtı var mıydı?... |
Son Aşık
Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım, Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene Ak düsünce saçların kumral rengine Kollarında son aşıkın ben olacağım. Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen, Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün ... O mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen? Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar ... O gün bana yaklaşırken ey ilahi yar, Esirgeme gözlerimden bir son buseni, Kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın, Çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni! |
SORAN OLMADI
Gurbet ellerde çaresiz kaldım Şu garip halimi gören olmadı Mutluluğa hasret bir ben sandım, Ağladım sızladım duyan olmadı. Ayrılık çekilmez acı. Kalbim dinmiyor nedir bu sancı. Saymadım bu dert kaçıncı, Benim dertlerimi bilen olmadı. Bir vefasız sevdim boynum büküldü. Gözlerimden kanlı yaşlar döküldü. Felek vurdu hayatım söndü. Nedir senin derdin diye soran olmadı |
aynaya bakma sakın
ve saçlarına dokunma. Rüzgara sesin Geceye kokun düşmesin. Sen bu bahar bir başka düşe gir daha sığ ırmakların olsun ve açık mavi denizin beni unuttuğun anılarına sar ki başka sızılara bulanayım. Cezmi Ersöz.. |
SENİ SAKLAYACAĞIM
Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmiyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde. Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı, Uyuyacak, uyanacaksın. Bakacaksın, benzemiyor Gelen günler geçenlere, Dalacaksın. Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın. Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım. Bir gün, tam anlatmaya... Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım, Anlayacaksın... |
Bu Bizimki
Yıkıcı bir aşk bu, Yıkıyor milletin ortasına Tutku yükünü. Bölücü bir aşk, Ekmeği suyu bölüyor Günde üç öğün. Hain bir aşk bu, Sizin eve hırsız girer Onunkine polis. Yasadışı bir aşk, Evlenmeyi Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu, En sıradan ezgilerden Sevinçler devşiriyor. Kökü dışarda bir aşk, Dante ile Beatrice'inkine Fena öykünüyor. İşgalci bir aşk bu, Samanlık sevişenin diyor Başka şey demiyor. Cemal Süreya |
Bulamadım
Bir avuçtu aradığım, yüreğimi koyacağım Bir çift gözdü, gözümden sakınacağım Bakmaya kıyamayacağım Ne İstanbul’un sokaklarında, Ne şairlerin mısralarında, Ne de Picasso’nun Mona Lisa’sında Bulamadım... Sonra dağları buldum Dimdik, vakurlu Ve haykırmak geldi içimden Martıları kıskandırıcasına. Beyhude çabam Dağlar dahi dağlandı Çığlıklarımı yankısız bıraktı. Sonunda biricik dostum, kalemim Ağlamaklı haykırdı: Keşke, keşke gönül tuvaline resmedecek bir Mona Lisa’n olsaydı. |
Her Yerde Sen
Mutlu oluyorum Gözlerime baktığında, Mutlu oluyorum Ellerimi tuttuğunda, Mutlu oluyorum Sen yanımda olduğunda. Sen attığım her adımda Düşüncemin her noktasında Baktığım her yerdesin. Gözlerin bana güzelliğini, Ellerin bana sıcaklığını veriyor. Mutlu oluyorum sevgilim Gözlerin gözlerime baktığında, Mutlu oluyorum sevgilim Sen yanımda olunca. |
Hani Nerdesin
Dün gece şehre yağmur yağıyordu Yüreğime ise yalnızlık.. Karanlık odamda Sana yazdığım tüm şiirleri okuyunca Yağmura eşlik etti gözbebeklerim Islanmıştı düşlerim ve üşüyordu ellerim Ağladığımı bir bilsen Gelirdin biliyorum İşte ağlıyorum Ekim yağmurlarına karışıp Hani nerdesin ? Avuçlarımda sana açan tomurcuklarım yanıyor Ciğerlerimde ise sevdan... Küllere döndü içimdeki yangınlar Düşüncelerimi esir aldı intizarınla yanılgılar Yanıyor tüm umutlarım Yandığımı bir bilsen, Gelirdin biliyorum İşte İbrahim gibi ateşlerde yanıyorum Hani nerdesin? Yoksun işte Meriç nehri durgun sanki akmıyor, Deniz suskun sanki bana ağlıyor Kalemim sustu, sensiz her gece sanki ölüme pusu Hayatımın son deminde akbabalar üşüştü düşlerime Ölüme koştuğumu bir bilsen, Gelirdin biliyorum İşte hücrelerimden kanım çekiliyor Hani nerdesin ? |
Güzel Dost
Aşka dair bir his varsa özünde Sen ağlama ben ağlarım güzel dost Damla damla yaş olurum gözünde Sen ağlama ben ağlarım güzel dost Her acının bir sebebi var ama Ezelden talibim kedere gama Derdin varsa yüklen benim sırtıma Sen ağlama ben ağlarım güzel dost |
yalnızım bir gece daha
sana yaklaşmaya o kadar yakındım ki bu gecede sen yine kaydın gökyüzümden çünkü yıldızımdın,tutunamazdın bana tüm umutlar bitti demiştim we o yıldızda sende bittin adını soramadığım herşeyin aslında sen olduğunu biliyorum unutmak kolay demiştin hatırla söyle unuttunmu beni hadi söyle ağlamadım de hiç sewmedim de yine kandır beni |
Ben Senin Beni Sevebilme Ihtimalini Sevdim
Soguk ve sehirler arasi otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam Ben seninle bir gün Veysel Karani de haslama yeme ihtimalini sevdim Ilkokulun silgi kokan tebesir lekeli yillarinda Ankara da karbonmonoksit sonbaharlar yasanirdi o zaman Özlemeye basladim herkesi Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki Adam gibi hasretleri özlemeye basladim sonra Bizim Kemalettin Tugcu larimiz vardi Birde camlarin buhusuna yazi yazma imkani Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan kahverengi siralarda solculuk oynamaya basladik Ben doktor oluyordum, sen hemsire Geri kalanlar kontrgerilla Kirmizi boyalarla umut ikliminde harfler yaziliyordu pütürlü duvarlara Ve Türk Dil Kurumuna inat bir Türkçeyle Abilerimizden ögrendik S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi Ankara ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu Ve kapali mekanlarda sevismeyi öneriyordu haber bültenleri Oysa Ankara da hiç sevismedim ben Disiplin kurulunda tartisilan askim olmadi benim Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan platonik dikenleri saymazsak Ankara ya usul usul kursun yagiyordu Ve belli bir saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu haber bültenleri Oyse hiç kursun yaram olmadi benim Ve hiç bir mahkeme tutanaginda geçmedi adim Çatismalarin ortasinda sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece Sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterinde Ama sen yoktun Ben seni beni sevebilme ihtimalini seviyordum Sunni teneffüs saatlerinde Okul servisi sen hep zamansiz,amansizca Bir lojman griligine götürüyordu Ben senin benimle Tunali Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum Yaz sicagi topragi çekiyordu tenimin çatlamaya hazir gevrekligini Sonra otobüs oluyordun Kirik yarik yollarin çare bilmez sürgünü Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum Mus ovasinin yalanci maviligini Otobüs oluyordun bir süre Yanimizdan geçen kara trenlerle yarisiyordun Yanagim otobüs caminin garantisinde Otobüs oluyordun bir ülkeden bir iç ülkeye Çocukluguma yaklastikça büyüyordun Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin listesinin Korkuyordum Sonra iniyordum otobüsten Çarsidan bizim eve giden Ömrümün en uzun Ömrümün en kisa Ömrümün en çocuk Ömrümün en ihtiyar yolunu kosuyordum Çünkü sonunda annem oluyordun Babam kokuyordum sonunda Soguk ve sehirler arasi otobüslerde vaz geçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam Ben seninle bir gün Vandaki bir kahvalti salonunda Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi bir yol üstü lokantasinda Ben seninle Agri daginin mistik ve demli bir çay kivaminda bakan Dogu Beyazit in herhangi bir toprak daminda Ben senin herhangi bir insan elinin terli cografyasinda olma ihtimalini sevdim BEN SENIN BENI SEVEBILME IHTIMALINI SEVDIM |
ASK HARAM ARTIK bana
SENKOSYENI ASKLARINA MAZIMIZI SILYORUM SENI SEVMIYORUM INCINDIM BIR DEFA KIRILDI ONURUM AGLAYIP YALVARSANDA SENI SEVMIYORUM SEVIYORUM ASLINDA SEVIYORUM VIJDANSIZ ISTIYORUM ÇILGINCA SENSIZ OLMAM IMKANSIZ SENI SEVIYORUM |
Seni düsünüyorum seni
Sen ey kavgamin çiçegi Topraga su yürürken Daglar yeserirken Safagin kizil oklari Gecenin kalbine dalarken Seni düsünüyorum seni Sen ey kavgamin çiçegi Bana sen ögrettin kavgayi Seni özlüyorum seni Sen ey kavgamin çiçegi Sulara ay düserken Dalgalar öpüsürken Sokagin titrek lambasi Islanan yüzüme düserken Seni özlüyorum seni Sen ey kavgamin çiçegi Bana sen ögrettin gülmeyi Seni seviyorum seni Sen ey kavgamin çiçegi Seni düsünüyorum seni Sen ey kavgamin çiçegi Bana sen ögrettin gerçegi |
(martilar gelmezdi ki sizin ordan
martilar sizindi ey evlerinin önü deniz bizde ölen kartallardan, daglardan size haber veririz bir bakimlik deniz, bir avuç imbat göndermediniz!) I seni bir çiglik gibi sevdim uzanip sesimin avlularina sen de her sabah sabah... sevince bir sevgiyle gideriz sonra durur vitrinlerden çiçekleri seyrederiz pustluklar bizi seyreder, biz çiçekleri... II seni bir kar gibi sevdim üsüye üsüye eridim! bak, kentleri de, daglari da bozdular baska rüzgârlar giydirdiler kentlere daglara baska tüfekler kalk, gidelim buralardan gidelim! III seni bir namlu gibi sevdim sen tetiklerimi ezberliyordun kiyametler koparken alnindan bu kentin geceydi... ansizin seni bir tufan gibi sevdim bedenim alabora! YILMAZ ODABASI |
resmin rehindir gurbetimde
gurbetimde sesleri asindirmis kimliksiz bir kasaba ve senin kederini islatan o yagmurlar rehin alni özlemle daginik bir aksam getirdim sana sar, büyüt ellerinle, konuk et sicakligina konuk et kanatlari kanatilmis kuslar getirdim sana... ve aksam, bir kez daha saçlarini topla ve dagit sesini rüzgârlara “bir of çeksen karsiki daglar yikilir” çekmiyorsun! akarsulari imrendiren yüzün de sabahçi kahveler de biliyor görüsmeyeli yorgunum yikik kentler kanadi sevinçlerimle görüsmeyeli ya sen nasilsin adim, adresim durur mu defterinde? simdi siirt'te koyun kokulu bir gecedeyim beynimde iklimsiz papatyalar ve kusatilmis bir aksam duruyor penceremde sokaklarin gün batinca neden bosaldigini ve yüregimin neden kabardigini bilmiyorum konussam: sessizlik/gitsem: ayrilik sonra kipirtisiz yasladim gögsümü bogulmus güne al bu çagrilari sulara göm, o uzak sulara gurbetini rehnetme özlemimde… YILMAZ ODABASI |
Aliskin oldugum karanlikta,
Sesimden inliyor kaldirimlar, Yildizlar üstümde asker, An olsun paylasmak zor onu, Gece yarisi yaz ormanlarindayim, Uçuruma düsmemek için siradaglara gidiyorum. Gece kuslari, dallarin hisirtilari, Yaprak sesleri, denizlerin derin sessizligi, Milyonlarca yildiz benden kaçiyor, Hepsi firari, hepsi teskeresiz. Uykusunda yazgim, tüm sehir gibi. Ben affetmelere hazirim. Elimde katmerli güller ve anilar, Içimin acisina aldiran mi var? Kuskularim ayaklaniyor, sessizliklerle yürüyor, Sevgiye yatip nefretlere uyaniyorum. Sevdigim bir düsman, bir kara sevda, Bileklerinden zincirli ve teslimiyete hazirim, Susuyor süpheci yalnizligim. Bir gül yapragi, bir kayan bakis, Huysuzlasan hayallerim ve kiskançlik krizleri, Sevdigim insan ve geçen zaman, Seni öldürmek istesem de içimde, Her geceme dogacaksin, Ay sahidim ve yalnizim, Bense seni görmüyor olacagim. |
Tipki gök gürültüsü gibisin
Kirmizi kiremitli evimde, baharlarin süsledigi güzel Mese agaçlarinin gölgesinde asmalar Perisan sürüklenmeler, yere düsmez kalabaliklar Bastan ayaga baharlarla süslenmis güzel Delice bir coskuyu içime akitan sensin. Ayaklar altinda inleyen acilar Özlemlerin gözleri daglanmis Sevdaya göz kulak olan bakislar Çevreyi süzüyor bir alingan eda Gözlerim dikili kalmis çinarlar gibi. Kurtaricim, sultani yegahim, yasayacagim topraklarim Çayirlar içinde siril siril akan dereler Zamani düzene sokan gülümsemeler Sana bakiyor ve hayir diyemiyorum Yürekliyim, Sakincasiz çigniyorum yasalari Çok büyük bir tutku, askin gücü, sevginin iksiri Adim adim yaklasiyorum, kosmaya basliyorum Daha büyük bir hirs ile kasirgaya benzeyen yagmurlarla Bir sehir konuldu önüme mevsimsiz yasanacak Keskin bakislarin karsisinda ne durur, Ne ister benden zaman Büyüleniyorum ve seyrediyorum seni Gelecegimi yildizlarla görüyorum Düslerim boyun egiyor ve yüregim kapisini araliyor Çakil taslariyla yürüyorum ve sen olmak istiyorum Yumusak çimenler, Meselerden süzülen pelit kokulariyla süslü rüzgarlar Ömür sana dogru kosturuyor, dizginleyemedigi atlarini Sesleniyorum ama günes ufuklardan süzülüyor Yitirmiyor vaktini, alip gidiyor isiklarini Gögü süsleyen kizil kanatli kartallar Mavi ipeksi bulutlarla süren oynasmalar Diz çöküyor beden ve emrine itaat ediyor duygular Çobanin kavalinda yanik nagmeler Kutsal merhamete siginiyor bu yürek Mizrak hedefin tam ortasinda, yüregin derininde Sadakatin soylulugu, cesaretin soylulugu omuz omuza Tüm evren tanik olsun sık ve gür sesiyle çagirsin türküsünü ozan Limanlara indirsin yükleri tasiyanlar Balikçi teknelerine el sallayan duygulu kervanlar Esirinim, kölenim boynumda iplerle Göklere kalkan ellerim dualarini ediyor Keskin bakislarina sevdanin Gümüs kupalar içindeki zemzemler yudumlaniyor Kendimi sansli hissediyorum Gizemli bir tütsü dumani dagiliyor Tekneler bir bir görünüyor, hava aydinlaniyor Güvertede süslü bir kadin oturuyor Derdimi unutuyor ve seyrediyorum Yelkenler fora yol Marmara Gemicilerin sarkilari yankilaniyor Ipler çekiliyor nasirli ellerle Sislerin ardina oynasan baliklar Beyaz köpüklere ine kalka Sis sihirli bir tül, o genç isiklara köle Dalgalarin yikadigi sahiller ve yalilar Mavi nehirleri andiran bogaz Dümen kirik , rota o güzel kadin Mavilerin üst üste yiginagi Tepelerde bir mavi gökyüzü saganagi Rihtimlara demirler atiliyor Günahlar gizleniyor Rihtim kalabalik, günlük telaslar Yine o kadin yürüyor bakire giysilerle Incecik tülün ardindan görünen o pembe yanaklar Ne bu gün e ne yarina, tüm tarihe yazilacaklar |
Gel
Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk, O gün başucuma karalarla gel Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk, Tepende simsiyah kargalarla gel Elinden, dal gibi düşerken ümit, Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit; Bir yaprak ol, esen rüzgarlarla git, Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel. Necip Fazıl Kısakürek |
Yanaklar öpmedesin, öptürüp yanaklarını;
Böyle geçsin bu günlerin varsın. Sen ey çocuk! Öpülüp, öpmenin ne olduğunu; Dudaklarında dudaklar duyunca anlarsın! Arif Nihat Asya |
Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük...
Neler geçirdim ben! Çıkabilseydi bir, "güzel" diyecek Güzelleşirdim ben! Arif Nihat Asya |
Sana vermiş veren, sulardan ses
Sana vermiş veren, şiirden dil... Yaratılmışsın ayrı topraktan... Hamurun, toprağın bizimki değil! Saçların var ki başka türlü sarı Gözlerin var ki başka türlü yeşil Yari olmuş vücudun üstünde Ne güzel şey çocuk yüzün, çil çil! Bu köpükler, bu dalgalar, bu güneş... Hepsi birden diyor: 'Geliş, serpil!' Nefesin var ki başka türlü sıcak Gözlerin var ki başka türlü yeşil Arif Nihat Asya |
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı, Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştı Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullular Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik. Cemal Süreya |
Şimdi
utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında. Ovadan gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan çeviriyor o küçücük güneşimizi. Taşarak evlerden taraçalardan gelip sesime yerleşiyor. Sesimin esnek baldıranı sesimin alaca baldıranı. Ve kuşlara doğru fildişi: rüzgarın tavrı. Dağ: güneş iskeleti. Tahta heykeller arasında denizin yavrusu kocaman. Kan görüyorum taş görüyorum bütün heykeller arasında karabasan ılık acemi - uykusuzluğun sütlü inciri - kovanlara sızmıyor. Annem çok küçükken öldü beni öp, sonra doğur beni. Cemal Süreya |
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış; Gelmiş ta ağzımın kenarında Konuşur durur. Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda, Güverteleri uçtan uca orman; Aldım çiçeğimi şurama bastım, Bastım ki yalnızlığımmış. Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cemal Süreya |
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki'li testi, Nefertiti'nin mutfağı sayılan yerde Koyu sır yeni hicret yollarını kesti. Terimler eşekarıları sözcüklerin, Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler?, Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler. Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?.. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cemal Süreya |
yalan sevdalardan kaçıp sığındığım bu bulutsuz gökyüzünde buldum seni,
ilkkez böyle delicesine çarpan,aşkının sonsuz esiri olmuş yüreğimi, masal diyarına emanet ediyorum sevgilim,ne olur hiç bırakma ellerimi, ezberlenmiş sahte aşklara inat,hiç açılmamış bir zarfla yolluyorum sevgimi, şunu bil ki ilk ve tek aşkım,senden başkası olmayacak,senden öncesinin olmadığı gibi... |
MEZARIMA BU GÜLLE GEL
Gittiğin yerde yağmurlu ******* Hep ben geleceğim aklına Bilirsin severim yağmurlu *******i İki damla yaş süzülecek yanaklarından İsyan edip kaderine ağlayacaksın Benden uzaklarda, benle dolacak için Hıçkırıklara boğulacaksın o an kapın çalınacak Ben sanacaksın bakacaksın ben değilim Ağlayacaksın O gün, Geceyle gündüzün birleştiği yerde Evden çıkacaksın,ve bahçende gördüğün ilk gül, Sana beni hatırlatacak, Hıçkırıklara boğulacaksın... Unutma gülüm,Senden önce ölürsem bir gün eğer, Bir avuç sevgimiz hatırına, Senden istediğim, Mezarıma, bu seni ağlatacak gülle gel... |
Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,
Kar altında terleyerek uyanmaktır aşk. Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır aşk. Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp, Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk. Sevgilinin otağını gökkuşağına boyayıp gece-gündüz, Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır aşk. Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından yaratılmak, Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk. İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa, Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk. Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer, Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk. İsrafil'in Sur'unu ruhunda duymaktır aşk, Suyu suyla yumak gibi aşka inanmaktır aşk. |
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde gösterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provası yapılıyor sanki. Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cemal Süreya | |
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı Çocuk tutumuyla beklenmedik Uzatmış ay aydınlık karanlığıma Nerden uzatmışsa tenha boynunu Dünyanın en güzel kadını oydu Saçlarını tarasa baştan başa rumeli Otursa ama hiç oturmaz ki Kan kadını rüzgardı atların Hep andım ne yaşanır olduğunu En çok neresi mi ağzıydı elbet Bütün duyarlıklara ayarlı Öpüşlerin türlüsünden elhamra Sınırsız denizinde çarşafların Bir gider bir gelirdi işlek ağzı Ah şimdi benim gözlerim Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor Bir kadın gömleği üstümde Günün maviliği ondan Gecenin horozu ondan |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:28 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.