![]() |
Refik Durbaş
Ağıtlar
Gözleri bir umudu, bir dalgınlığı yaşıyor Ağzında kalabalık bir öpüşme ormanı -Kalbindeki katiyyen ben değilim Yüzünde küçük inzal kuşları. |
Anıt
Halkın ulusu, rüzgârın kardeşiydi onlar ateşin övündüğü üç alınteri nebisi bir şafak vakti zulmün dehlizinde yiğitlik anıtı süsledi bedenleri Biri engin denizlerle arkadaş biri inancın cömert efendisi biri sabrın korkusuz aslanıydı onurun mescidi şimdi cesetleri Halkın ulusu, rüzgârın kardeşiydi onlar ölüme taviz vermedi hiç biri |
Barış Koyun Çocukların Adını
Oyunu sever bütün çocuklar birdirbir, uzun eşek, körebe bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez oyun sözcüğünün halkların dilinde (Oyun koyun çocukların adını) Savaşa karşıdır bütün çocuklar kışın: kar altında her sabah tükenip erise de solgun nefesi yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda çarkları döndürse de yoksul alevi savaşa karşıdır bütün çocuklar nice ölümlerden geçmişlerdir nice rüzgarlar içmişlerdir gelincik tarlası çocuklar (Emek koyun çocukların adını) Gökyüzünün penceresinden şimdi bir kuş havalansa kanat çırpışlarında hayatın yağmalanmış sevinci - Kuş uçar rüzgar kalır (Sevinç koyun çocukların adını) Uzay denizlerinde şimdi bir balık ağlasa gözyaşı billurlarında yüz bin umut kıvılcımı - Alev uçar nazar kalır (Umut koyun çocukların adını) Çocuk bahçelerinde şimdi bir çiçek açsa hüzün sevince dönüşür sevinç çiçeğe - Ölüm uçar çocuklar kalır (Mutluluk koyun çocukların adını) Barıştan yanadır bütün çocuklar sabah: kuşatılmış bir toplama kampında ayrılığın tetiğini okşasa da elleri akşam: yıldızların mor orağıyla sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi barıştan yanadır bütün çocuklar nice çığlık emmişlerdir nice korku gezmişlerdir yürekten hisli sevmişlerdir güvercin harmanı çocuklar (Devrim koyun çocukların adını) Barışı sever bütün çocuklar beştaş, saklambaç, elim sende bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez barış sözcüğünün halkların dilinde (Barış koyun çocukların adını) |
Bin Kuş Ayışığında
Şimdi senin soluğunda akşam çiçekler ve sular kadar yalnızım bir o kadar da esmer saçların bin kuş esiyor sanki ayışığından |
Çırak Aranıyor
Elim sanata düşer usta Dilim küfre, yüreğim acıya Ölüm hep bana Bana mı düşer usta? Sevda ne yana düşer usta Hicran ne yana Yalnızlık hep bana Bana mı düşer usta? Gurbet ne yana düşer usta Sıla ne yana Hasret hep bana Bana mı düşer usta? |
Gül Yağsın Ufkumuza
Ufka gül yağdığı akşam yüzleri ucuz sevdası ezberinde kiralık evler gibi serin turfanda kadınlar da sevdi Ufka gül yağdığı akşam ölüme ve ayrılığa cesur esrara dayanıklı masraf makbuzu kullanmayan az şekerli kadınlar da sevdi Ufka gül yağdığı akşam aynalara abone kalçalarından gayrı her şeyi helal çocuk bitmez tarlasını sürdüğü vadesi dolmuş, kadınlar da sevdi Ufka gül yağdığı akşam Herkesten uzakta şimdi |
Gündem
Bu gece uyumasak da olur, hadi sevinci tazele sevdayı tazele emzirsin yıllardır pas tutmuş yalnızlığımı sevsen de sevmesen de son elvedasıdır bu ömrümüzün koy dursun öylece elin elimin, dilin dilimin içinde bu gece uyumasak da olur, şimdi sevişelim sevgilim aşkımızın ve çılgınlık ve sevişmek hala gündemde. |
Hücremde Ayışığı
Sesimi sesinin üstüne koyma kara gecede, karanlıkta, acılı yüreğimde yeşerdiyse de alevi ölümün kan boğmadı daha korkuyu kırılmadı kin ve öfkenin fidanı Sesini sesimin üstüne koyma ağzımda prangası tutuklu rüzgâr Yanlış arama ölümden başka kurşuna dizilen resimlerde acıyla örülmüşse cesetler ve ağlıyorsa hücremde ayışığı üzgün değilim, hüzünlü asla Yanlış arama ölümden başka sırtımda falakası tutuklu rüzgâr Yüreğimde mezarlar açma artık kazıdım hücremin duvarına çünkü zamanı kucaklayan öfkemi acıdan üretilen sesimi gençliği damıtılmış günlerimi Yüreğimde mezarlar açma artık elimde kırbaçları tutuklu rüzgâr Çıplak taş, demir kapı, sessizlik korkuyu mu bekliyor o nöbetçi niçin hiç konuşmuyor yıldızlar şafak söktüyse nerde kar filizleri uyusam uyansam her yerde bahar Çıplak taş, demir kapı, sessizlik sesimde zincirleri tutuklu rüzgâr Tek değilim artık, çoğaldım ölüme deli rüzgâr, çıplak suyun rahminde artık ne hücrem, ne yalnızlık eskisi gibi düşmanım ama hâlâ yanıyor yüreğimde işkence Tek değilim artık, çoğaldım ölüme yüzümde kelepçesi tutuklu rüzgâr -Söyle kim hak kazandı ölüme |
Kampana
Gün dogmadan açiyorum dükkani kuşlar uykuda daha, agaçlar uykuda, yüregim uykuda agzimda akşamdan kalma kiyak bir cigara kulagimda elektrik zilleri, sirenler -Usta çayi demledim, bakir tavinda Bingöl'den geleli dört yil fincan kadar bir dükkan isligini giy ortaligi süpür tezgahi düzenle En tiz çan bakir, kalay ve fosfattan dökülür fil kadar çanlar dökmüş ustam biri Galata'daki büyük kilisenin avlusunda biri bizim orda Güllübag istasyonunda kampana biri Fatih-Harbiye tramvayinda biri solgun bir feslegen gibi duruyor ustamin çocukluk anilarinda (En çok bu cani seviyorum nedense) Her gün ögle paydosunda bu cani anlatiyor ustam askerden daha yeni gelmiş o zaman bileginde bir dögme ki hala durur bir mavi ejderha, sular içinde, kollari arasinda bir kadin gövdesi ejderha, başi ayni insan sureti askerliginden kalan tek hatira o zaman elektrik nerde, sirenler nerde iş gani, parada bereket, gücü kuvveti yerinde körüge bastikça, örse vurdukça genişliyor dükkan sanki Kizilirmak'tir, tarihi şanli Toroslar, sanki Haymana ovasi sinirsiz boşlugunda bir güz sabahinin Bir günde dökermiş fil kadar çani derler Şimdiyse küsmüş bakira, kalaya, fosfata, kömüre çekice, egeye, tuza, keskiye, örse, ekmege işil işil bir sevince, alinterindeki rüzgara seste yansiyan cevhere öfkeye Şimdiyse yirtik bir resim gibi raflarin rutubetli kokusunda Bingöl'den geleli dört yil çekicin sapi kirik ustanin gönlü sanirsin çan degil döktügü bir küskünlügün izdüşümü Tuvalet penceresinin karşisi koca bir han çogu terzi, konfeksiyoncu, ütücü bir sürü kiz ne zaman pencereden baksam saçlarini tariyor biri hafifçe dizleri açilmiş birinin, yüzünde bir dalginlik esintisi bana mi bakiyor içimdeki suya mi düşüyor agzinin gölgesi biri sürfüle mi, tegel mi ne, elinde igneler, iplikler, yüksükler soluk bir çay bardagina damliyor alinteri usulca bir cigara yakiyorum gözbebegimde Cemil kalecilerin korkulu rüyasi, her maçta üç çeken gözbebeginde Türkan Şoray, Fatma Girik, Arzu Okey en çok da Gökben bir şarkida: "Ben dün gece bir rüyada Yaşiyordum sanki Dansettim kollarinda Genç kizlar dolandi Saginda solunda Sen ise beni seçtin Cennete döndü dünya" Bir cigara, bir cigara daha zülfünü okşayip işareti çakiyor hemen "Akşam sekizde, otobüs duraginda ama ablami ekersem" ve patliyor birden agzindaki ciklet Ustam çok kiziyor böyle sik sik tuvalete gitmeme bu yaşta cigara, cigerlerin zift tutacak, ben askerken öksürügü geliyor derinlerden Bingöl'den geleli dört yil dişleri aşinmiş egenin, tutmuyor kerpeten aşinmiş yüregimdeki uluzgar sanirsin çan degil döktügüm bir özlemin izdüşümü En tiz çan bakir, kalay ve fosfattan dökülür fil kadar çanlar dökmek istiyorum hiç olmazsa bizim orda Güllübag istasyonunda kampana kadar ama hep ayni kömür yaniyor ocakta hep ayni öksürük, ayni ses ustamin puslu anilarinda hep ayni öksürük, ayni ses ustamin puslu anilarinda sanki hiç Fener - Beşiktaş maçina gitmemiş hiç film görmemiş Türkan Şoray'li, Ayhan Işik'li, Arzu Okey'li hiç aglamamiş Orhan Gencebay'i, Selahattin Cesur'u dinlerken (Akşam Orhan Gencebay'in "Dertler Benim Olsun" pilagini alayim bir de resmini aynanin kenarina asmak için) Hiç sevgilisi de olmamiş galiba bir otobüs duraginda bekleyen En tiz çan bakir, kalay ve fosfattan dökülür davara tak daglardan daglara ulaşsin sesi paytona tak şeneltsin yollari sesi arabaya tak hele bir de yaninda mavi boncuklar olursa trene tak bir gurbetten bir gurbete dolaşsin sesi ama hep ayni cevher süzülüyor alinterimden ayni uluzgar çekicin suyunda, alevin yalazinda, pazularimda Fincan kadar bir dükkan ocagi yak madeni hazirla ateşi körükle baglanmiş bir kez nasibim, zor zanaat vuruyorum vuruyorum vurdukça büyüyor avuçlarimda nasir daha yeni terlemiş biyiklarim büyüyor kollarimda sapina sevgilimin adini kazidigim çekiç vurdukça büyüyor sabir ve küçülüyor nedense sefertasimda lokma Bingöl'den geleli dört yil -Usta çayi demledim, kalay tavinda Bingöl'den geleli dört yil telsiz duvaksiz bir külüstür ocak körügü pas tutmuş bir usta sanirsin çan degil döktügü bir yanginin izdüşümü Gün batarken kapiyorum dükkani |
Karanlıkta
Işığı söndür. hadi yanıma uzan seninle eskiyorum hadi uzan gün çoğalırken yüzümüzle bir roman kahramanını yaşıyaraktan hadi uzan biraz sevişelim hadi uzan gece ıslak ve su kadar dalgındır açılırken koyu bir derinliğe pencerem çünkü herkesin içinde hep aynı saksafon ölümden kollarını taşıyaraktan yürür eskiyen sıkıntısını sen korkma. alışkanlıktır gittiğimiz bizim hadi uzan biraz öpüşelim hadi uzan işte evimiz, aydınlığa çıkıyoruz yolumuzun bittiği bir akşam korusunda artık her şey uzanmaktır sevgi nerde hadi uzan biraz ölelim hadi uzan |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:56 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.