![]() |
Behçet Necatigil
Abdal
Yürür asfalt ovalarda abdal. Vitrinlerin düşen kepenklerinde Hep hüzün çeşmeleri: lambalar. Yüzer gibi önce bir tulum yavaşça Yanaşır kıyımıza eski diclelerden Ve fırlar ilk bedevi, dalar çadırımıza. Nerde bu leylâ, aslı nerde? Çıkartmalar, yağma ve leylâ! Vurur ferhat dağlarında abdal- Bir fener olacak ilerde bir yerde. Sığ sularda dönen yorgun gemiler Yangın ve tütün içinde arar da Görmez geçer sönmüş eski feneri Bir ses çınlar karanlıkta: Kayalar! Ateşin daha yeni bulunduğu çağlarda Yine böyle yanardı lambalar, Sonra asfalt ovalarda Akan seller ve abdal |
Açık
*******i korkulu yollara gittiniz mi Biz çok şeyi vakit yok pek kısa geçiyoruz Limanda bilinen gemiler oysa açıklardadır Kullanırız bir sözü ama hangi anlamda? İnsan duyar bir yerde birdenbire uyanıp Bir elin bir ışığı neden söndürdüğünü Yandaki odalarda her zaman hasta vardır Sağır duvarlarda eski inilti Şiirlere üşenmemiz bir yerde iyidir Hiç işittiniz miydi? Bir top çizer havada, uzunca bir eğri Ayağına, belki kader, geçmiş gün, bir kadının Düşer bir karanfil.. (neyse kısa keselim) Soğurken bir ölü, çok ince bir eli Tutup ısıttınız mı? Aşınmış tahtaları kim yeniler gelince Döner azdan başımız, sonra uzar ıssız kır Bir bizdik san sen, oysa gelir hep biri Kurar yeni barınak kullanıp aynı taşları Yani ne mi diyorum, çok kurak tarla Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları. Kaynak: Divançe, 1964 |
Aile
Sağ çıkıp günlük savaştan Evin yolunu tutmuşum Yemek yedik, çocuklarım uyudu İniyor üstüme yavaştan Allah’ın bembeyaz bulutu Kederlerimi unutmuşum. Hayatta olduğuma Seviniyorum şimdi Kavuştum çoluk çocuğuma Koltuğuma uzandım, rahatım Kahvem içime sindi Başladı gecelik saltanatım. Nisan 1943 Kaynak: İnsan, 22 |
Astar
Siz hiç eski tahtalara yağlı boya yaptınız mı? Bütün iş ilk çekilen boyadadır, astarda. Astar düzgün değilse tepserir boya Islak duvarlar gibi dökülür pul pul. Bir hava kabarcığı alttan doğru yavaş Taşır bazı şeyleri dipten yüze. Çıkar suya yukarı, döner bir zaman yavaş Söner suyun üstünde. Daha demin titrek dokuyordu aşkı Konuşan bakışlar, ince gülüşler Daha demin vardı. Sustunuz ikiniz de, gözleriniz daldı: Boğdu sevincinizi sularda kıskanç Bir hava kabarcığı. 1955 Kaynak: Kültür Dünyası |
Aşk Duyarlığı
Uzanır fildişi turlarına Perdeleri çekili odaların birinde Sabırsız, gergin ve usta parmaklar Ve çalınır kızlığı, dolendo. Gecenizde ansızın duyduğunuz sestir bu. Hep kendi dünyasında olacak biliyordu, Üstelik ne kadar var görmedi. Nasıl duyar? Duyar Ve alınır yalnızlığı, dolendo Gecenizde ansızın döktüğünüz yastır bu. |
Aşk Gelmiş Cihana
Kız kaptırdı gönlünü Sevdiği oğlan kalpsizin biri Alay etti güldü... Hiç aşka gülünür mü? Ne çare, cahil aklı Kız hastalandı, yattı Mumda yandı pervane... öldü. Oğlan sormakta haklı Hiç aşktan ölünür mü? |
Atatürk'ü Duymak
Ulu rüzgarlar esmedikçe Yaşamak uyumak gibi. Kişi ne zaman dinç Dalgalanırsa bayrak bayrak gibi. Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz? Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik, Ekmek olmak icin önce Buğday olmak gibi. Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak gibi. Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene, Bir ışık-kaynak gibi. En yakınlar zamanla fersahlarca uzak gibi; Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz Daha da yakınsın, daha da sıcak. Bıraktığın toprak gibi. Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz: Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi. Ancak senin havanda sağlıklar, esenlikler; Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi. |
Barbaros Meydanı
Biliyorum ayıp ve mânasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. Utanır da belki Anasının sırtındaki Yeldirmeden, Kız bir adım önde gider Sezdirmeden. Beşiktaş'ta Barbaros Meydanı Sağı anıt, solu türbe Ortası kare şeklinde, Parkıdır yoksulların Bilhassa yaz ayları. Fidanların, mezarların önünde Yontulu taşlar çepçevre, Yer yer banklar konulmuş, Meydana dolmuş millet Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet. Meydanın ilerisi deniz kıyısı Karaya çekilmiş kayıklar İskele gazinosu yanda Sulara dökülmüş ışıklar Üsküdar şu karşısı. O nemli topraklara Ana çöker yorgun argın, Kalmış gözü arkada Kendi ayakta kızın. |
Başsağlığı
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda Acılar unutulduktan sonra Dönmeliyim. Ölümlerin karşısında şaşırıyorum Ne desem ki Düşünüyorum. Kalanları ağlıyor gidenin Benim gözlerim kuru Herkes bana bakıyor, biliyorum İçlerinden geçenleri. Başsağlığı dilemek Garibime gidiyor Ölen öldü, sen yaşa Küçültmeye benziyor. Beni böyle kitaplar mı yaptı ne Kağıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum. Ben canavar ruhlu muyum Bir ölü evinde tek söz söylenmeden Put gibi duruyorum kimse anlamaz derdimi Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda Bir yakınım öldümü. |
Bayram Ziyareti
Gidecek yeri olmayan biri Aslanları görmeye parka gitti. Aslanlar taştan O bir insan Nasıl anlaşırlar? Anlaştılar. Kaynak: Çevre Kitabı, 1946 |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:22 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.