![]() |
herşey oyundu hayatımda
Hayat akıp gidiyor avuçlarımdan bense tutamıyorum. Sadece gidişini seyredeyebiliyorum. Yapabileceğim en iyi şeyse avuçlarımdan kayıp gidene el sallamak oluyor. Ne acı dimi?
Kalbin acılar içinde parçalansa da yüzün gülmek zorunda oluyor ya hani en acısı da bu olsa gerek... Yalandan etrafa gülücükler dağıtmak, daha açılan yaralarının kabuğu bile düşmeden yaralarına yenilerinin eklenmesi, yüreğin parçalansa da gözlerinin gülmek zorunda olması ve dahası o gülmek zorunda olan gözlerinin gözyaşlarını bile için akıtmak zorunda kalması. Çok acı bunlar çoooooookkkk.... İçimden geldiğince, hıçkıra hıçkıra ve de özgürce ağlayamıyorum bile. Dedim ya gözyaşlarım içime akıyor hayat! Bir kabus olsa keşke bunlar. Bende uyansam. Geçse ve bitse... Ama olmuyor işte. Ne geçiyor ne de yüreğimdeki yaraların kabuğu düşüyor. Aksine o yaralara her gün yenileri ekleniyor. Neden artık kalp kırmak bu kadar kolay hayat, söylesene neden? Oysa eskiden böylemiydik biz? Ne değişti söylesene. İnsanlar mı değişti, sen mi? İnsanlığımızı, vicdanımızı, saygımızı ne zaman yitirdik biz? Neden oyunlarına yenildik haa neden? Kayıp gidiyorsun avuçlarımdan bense tutamıyorum. Çırpınıyorum ama boşuna bu çırpınışlar. Attığım her kulaçta biraz daha boğuluyorum , batıyorum, nefes alamıyorum. Çok acı bişey bu. Anladım ki... Her şey bir oyundu hayatımda... Saklayıp sarıldığım o aşk.... O kendini gizleyiş... O deli kaçış... O yanış... O bitiş... Yalnız kulum hakikat! Hayat akıp gidiyor avuçlarımdan bense tutamıyorum. Sadece gidişini seyredeyebiliyorum. Yapabileceğim en iyi şeyse avuçlarımdan kayıp gidene el sallamak oluyor. Ne acı dimi? Fakat bu kez değişen bir şey var. Perdeyi sen açtın belki ama ben kapatıcam. O zevki sana bırakmam hayat. Son kozu ben oynucam, sen değil. Hadi akıp git avuçlarımdan. El sallıcam şimdi ardından hemde büyük bi zevkle... Ruhum belki çok acıyacak ama bedenim dimdik duracak. Sen söylemen gerekenleri söyledin şimdi sıra bende... Sus ve de konuşma. Artık can yakma hayat. Perdeyi ben kapatıcam. Bak her gün yenisini eklediğin yaralarıma rağmen göğsümü gere gere duruyorum karşında. Hiçbir yerede gitmiyorum ben.Seni uğurluyorum. Oyun bitti. Sahne kapandı. |
öffffff en heycanlı yerinde bitti:D
|
dalga gecme konumla hıh yapan smiley:P
|
ASAGIDAKI MEKTUP ARMAGAN ÇAĞLAYANIN HÜLYA DERGISINE YAZDIGI BIR YAZI,
Her seferinde canımın acımasının biraz daha azalacagını düsünürdüm hep. Ama azalmıyor ; yıllar geçtikçe daha da çogalıyor can acısı. Gençlik yıllarında böyle durumlarda baska seyler düsünmeye calışırdım. Hatta hatırlıyorum, ilk sevdigimden ayrıldıgımda daha dogrusu terk edildigimde çok canım yanıyordu. Kendimi avutmak için bir yol bulmuştum; takvim yapraklarıyla oynuyordum.Her gün büyük bir özenle koparıyordum sayfaları, " ooh bir gün daha eksildi " diye. Her gün " bugün bir dakika daha uzadı, daha geç karanlık olacak " diye. Ve her geçen gün canımın acısı daha çok azalacak diye ! Ama bugün fark ettim ki herkesin çok şaşırdıgı bir sürü gereksiz bilgiyi o zamanlar ögrenmişim. Takvim yaprakları ne kadar çok sey ögretirmiş megerse bana ! isterseniz size Kırlangıç Fırtınası'nın ne zaman olduğunu söyleyebilirim ya da cemrelerin ne zaman düştüğünü... Hatta zeytinyaglı biber dolması tarif edebilirim. Öyle hafifletmiştim canımın acısını o zamanlar. Ne iyi etmişim de aşık olmuştum. Sonra ikinci sevgilimden ayrılmıştım.Daha dogrusu yine terk edilmiştim... Başka vücutlar istemişti canı. Çok canım yanıyordu. Kendimi avutmak için yine bir oyun bulmuştum, yazarların kronolojik sırayla kitaplarını okuyordum. Artık onu telefonla aramamam için kendimle mücadele etmem gerekmiyordu. O zamanlar anlamıştım insanın kendisiyle mücadelesinin ne kadar yorucu olduğunu ! Mesela onunla nasıl bir yerde karşılaşırım diye planlar yapmam gerekmiyordu. O zamanlar anlamıştım insanın kendisiyle oynadığı oyunların ne kadar yorucu olduğunu. Ya da telefon 10 dakika içinde çalarsa beni arayan O 'dur diye bitmek tükenmek bilmeyen on dakikalar beklemem gerekmiyordu. Aslında o zamanlar anlamıştım on dakikanın bazen bir asır oldugunu. Yoldan geçen 3. araba kırmızı olursa tekrar barışacağız diye dilekler tutmam gerekmiyordu... O zamanlar fark etmiştim trafikte ne kadar az kırmızı araba olduğunu ! Ama bugün fark ettim ki, bugün çok az kişinin bildiği ve okuduğu yerli roman ve hikaye yazarlarıyla o zamanlarda tanışmıştım. Nihat Sırrı Örik, Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Ethem ızzet Benice, Kemal Tahir, Vedat Türkali, Orhan Pamuk ve diğerleriyle... Ve şimdi fark ediyorum ki , ne kadar çok şey öğrenmişim o romanlardan,hikayelerden, yazarlardan... Ne iyi etmişim de aşık olmuşum... Sonra üçüncü sevgilimden ayrılmıştım, dogrusu bu kez de terk edilmiştim. Başkasına aşık olmuştu. Yine canım çok yanıyordu.Kendimi avutmak için bir oyun bulmuştum, Aşk şiirleri okuyordum, terk edilmek üzerine. BaŞKALarININ da terk edildiğini çok canlarının yandığını görmek ve anlamak acımı hafifletiyordu sanki. ilk ben değilim terk edilen diye düşünüyordum. O zaman ezberlemiştimAtilla ilhan'dan " ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum " dizelerini, o zaman ezberlemiştim Murathan Mungan'ın " ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda, kirli ve umutsuz geçmişim " mısralarını ve Ahmed Arif 'ten ve Kavafis 'ten aşk dizelerini.şimdi fark ediyorum ki ne çok şey öğrenmişim oşiirlerden. Ve ne iyi etmişim de AŞIK olmuŞum... Sonra uzunca bir dönem yeni bir aşkı yeni bir sevgiliyi beklemeye başladım.Çok bekledim. Sabırla. Biliyordum gelecekti bir gün. Bu bekleme döneminde de bir oyun bulmuştum kendime. Ne kadar tiyatro oyunu varsa gidiyordum kudurmuş gibi ! Ne kadar film varsa onları seyrediyordum hiç kaçırmadan. ışte o zamanlar öğrendim benden başka bir sürü aşk bekleyen insan olduğunu. Ve o zaman öğrendim beklemenin de bazen bir keyif olduğunu ve insana çok şey öğrettiğini... Ne iyi etmişim de beklemişim aşkı... Hep bana soruyorlar nereden biliyorsun bu kadar çok şeyi diye, dilimin ucuna kadar geliyor, söylemek istiyorum "AŞK YÜZÜNDEN" diye ama gülerler anlamazlar diye söylemiyorum, vazgeçiyorum. Yıllar geçtikçe azalacak sanırdım canımın acısı ama azalmıyor. Ne kadar çokşey öğretmiş aşk bana. Hayat okulu dedikleri bu olsa gerek. Ya da hani derler ya; okumuş ama adam olamamış diye, sanırım okuyup da adam olamayanlar; aşktan canları yanmamış olanlar, aşkı tanımayanlar, bilmeyenler... ŞİMDİ..... yine canım yanıyor.Ama biliyorum bu duyguyu. Geçecek ! Fakat şimdi, hemen yeni bir oyun bulmalıyım kendime. Ey aşk hadi öğret bana bilmediklerimi, eksik kalanları... Armağan Çağlayan |
Sevislerim,
Ah! O seni sevislerim yok muydu!? Kendimi sende buldugum Bir o ânlar vardi. Ve o ânlar Ölüslerim, bin defâ sanaydi. Defalarca, zamani, utanmadan senin için, Her seye ihanet ederek, Durdurusum! Ah!o ân öpüslerin! Yalan miydi!? Yasamin kadar canli tut, ne olur! Gidilecek hiç bir yerim kalmadi. Elimde tutulasi senli *******im Tutuldukça, yanilasi. Ve Ugruna ölünesi Bir O Ânlar kaldi....! umarim begenirsiniz siirimi ask denince yazmak geldi icimden... bitimsiz sevgilerimle |
Bir mesaj almistim ondan:
Kizil günesin altinda, mavi bir yelkendir hayat, seni bilmedigin derinliklere sürükleyen, su mavidir, mavi ise umut, sen yüregini hep mavi tut... Cevabim: Umut Mavi demissin, Ben umutsuz kalmadim Bilsen nice hayaller, neler gördüm yillarca Ayri olan hep sendin, ben hic sensiz olmadim Mavinin her tonunu, Ask`a ördüm yillarca Es gectim acilari, yüregimi okudum Sen kendi hayatini, yasiyordun bilmedin Duygulardan ip yapip, satir satir dokudum Sen beni öldürsende, bende asla ölmedin |
Yazan Konu
page Üyecik USA 88 Cevap Gönderim - 17/02/2004 : 06:51:27 -------------------------------------------------------------------------------- ...mecburiyetine boyun eğene... Günah Ekerim Ömrüne ''Mecburiyetine Boyun Eğen'e .. Uzaklaş; Yoksa sana dokunurum, Yoksa yasak tanımam, Günahkar olurum, günahım olursun, Kaç, görme, Görürsen hatırlama, Hatırlarsan ağlama. Gelme. Yoksa sana dokunurum, Dudaklarına konarım Gözlerini esir alırım Kölem olursun, *******de kölen olurum, Didik didik ederim hayatını, Benden başkasına yaşatmam seni, Tarihini vururum, anılarını asarım , Yüreğine saplarım kendimi Bedeninde yatıya kalırım Teninde beklerim geleceğimi Yaklaşma; Seni alırım, Senin olurum, Özgürlüğüm yoldaş olur yanına, Sessiz düşüncelerim toprak olur, Taparım sana , yatağına tapınak derim, Yüzünde güneşler beklerim, Gitmezsen sana dokunurum Sahiplenirim seni, Sana aşkı yaşatırım, Daha küçük aşklara katlanamazsın, Benimle ölürsün... ''Kavuşamayan iki dağdık,aramızda güneş vardı'' piril piril gunesi degil! *******i AYDEDE'yi sever oldum. |
Dalgalanmışım bir kere.. Günler akmıyor..
Yüreğimde binbir yara... Soru sormuyor.. Kala kalmış gözlerine hemde çaresiz.. Susamışım sevgiye.. Biliyorsun gel diye.. Dön bana.. Gönlüm hasret aşkına.. Bu acılar bitmiyor.. Gözyaşlarım dinmiyor.. Ağlamaklı sözlerin.. Güler olmuş gözlerin.. Arzuların kendi kendine.. Ayrılıklar bir yara.. Aşka doymuşsun ama.. Yalnızlığın yanlış dert ile.. Düşünceler dört bir yanım.. Aklım almıyor.. Duygular sarmış yüreğimi.. Kanmış ağlıyor.. Bir yanım dilekler dolu gizli olsada.. Susamışım sevgiye.. Biliyorsun gel diye.. Dön bana..Dön bana..Dön bana..Dön bana..Dön bana..Dön bana..Dön bana |
bugün saygideger hocamiz meltem liu ki kendisi bi japonla evlidir; (zaten bizim okulda asimile olmamis hoca yok) ask konusunda kompozisyon yazmamizi istedi. tabi bu aski fuzuli nin hafiften fuzuli olan eseri leyla ile mecnun la da baglamak gerekti. hani o dillere destan büyük ask, leylaaaa ile mecnuuuuuun...
ya bu leyla ile mecnun, romeo ve juliet, falan filan evlenselerdiydi de ben görseydim. öyle ölmek kolay. sen evlen de gör bak basina neler geliyo.. ask dedikleri her neyse evlenince biter arkadasim. bizzat tanik oldum, paranoya oldum. |
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız. Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de...
Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mi asırlarca? Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep ayni heyecanla açar mi? Dedim ye, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim su günlerde. Belki de en basta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine... Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım Yanlış yaptım. Sana ulasan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acili duvarları gibiyim. Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. küfleniyorum, yaslanıyorum. Yalnızlıklar pesimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış, vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin.Her şeyin basında, içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimsin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün. çok mutluydum... Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu,tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım. "Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu Başından sonuna kadar okudum da. Neler yazmışım diye merakımdan. Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adini yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adini. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende. Bu kadar içimdesin iste. Can Dündar |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:22 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.