Tek Mesajı Görüntüle
Old 09-25-2006, 12:07 AM   #3
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

3. Gelişimle İlgili Temel Kavramlar

Yaş (age) kavramı, gelişim psikolojisini psikolojinin diğer alanlarından
ayıran temel kavramdır. Yaş zaman ile eşanlamlı bir kavramdır
ve kendi başına hiçbir şeyin nedeni değildir. Yaş kavramının
yarattığı karışıklıklar nedeniyle kimi gelişim psikologları evre (stage)
kavramını kullanmayı yeğlerler. Bir bağımsız değişken olarak "evre",
"yaş"tan daha kullanışlıdır. Günümüzde evre kavramı gelişim psikologlarınca
iki anlamda kullanılmaktadır. "Güçlü" anlamda evre kavramı
süreksizliği dile getirir. Örneğin, çocuğun hareket gelişimi emekleme,
ayağa kalkma, yürüme, koşma biçimindedir. Bu evrelerden herbiri
diğerinden niteliksel olarak farklıdır. Bu anlamda evreler her zaman
belirli bir zaman aralığında ortaya çıkmak durumundadırlar;
gelişen birey bir evreyi atlayamaz, evreleri bir başka zaman aralığında
yaşayamaz. Evre kavramının bu güçlü anlamı Piaget'in bilişsel gelişim
kuramında ve Kohlberg'in ahlak gelişimi kuramında ortaya çıkar.

Evre kavramının "zayıf" anlamı da vardır ve yaş, çevre, ilgiler,
etkinlikler konusunda bilgi verir. Bütün bu kullanımlarda kavram anlam
değişikliği olmadan geçer. Örneğin çocuğun "diş çıkarma evresinde",
"ilkokul evresinde", "anal evrede" olduğu söylenebilir. Freud'un
psikoseksüel gelişim kuramında ve Erikson'un psikososyal gelişim kuramında
bu anlamdaki evre kavramı kullanılır (Ph. G. Zimbardo, 1979).

Kullanımdaki bu farklılığa karşın, evre kuramlarının tümü evrelerin
temel özellikleri üzerinde birleşirler. Kuramsal olarak evrelerin şu
özellikleri taşıdığı kabul edilmektedir: 1) Evreler genel sorunları
betimlerler. Bir evre o evreye özgü genel özellikleri ve sorunları vurgular.
2) Evreler davranıştaki nitelik farklılıklarını dile getirirler. Bir evredeki
davranışın kendine özgü nitelikleri vardır. 3) Evreler değişmez
bir ardışıklık gösterirler. Bir evre diğerini değişmez bir sıra içinde izler.
4) Evreler bütün kültürler için evrenseldir. Kültürler arasındaki
farklılıklara karşın, bütün kültürler aynı yaşam sorunlarıyla başa çıkmaya
çalıştıkları için gelişim evreleri bütün kültürlerde aynıdır (W.C. Crain,
1986).

İlerde de görüleceği gibi, gelişim kuramlarının çoğu evre kuramlarıdır.
Ancak evre kuramlarının hepsi evre kavramının gerektirdiği
özelliklere sahip değildir. John Flavell'e (1985) göre, tam bir evre
kuramındaki her gelişim evresi şu ögeleri taşır: Yapılar (yeteneklerin,
becerilerin ya da güdülerin tutarlı bir örüntüsü); niteliksel değişimler
(önceki evreyle karşılaştırıldığında yetenekler, beceriler ya da güdüler
arasında açık bir farklılık); ani oluş (evrenin tipik yeteneklerinde,
becerilerinde, güdülerinde eşzamanlı bir değişim); birliktelik (bütün
değişimlerin aşağı yukarı aynı hızla gelişmesi). Çok az evre kuramı
bütün bu ölçütlere tam olarak uyabilmektedir. Örneğin, bir evrenin nerede
bittiği, diğerinin nerede başladığı konusunda çok az görüş birliği
vardır. Bu tür sorunlar nedeniyle günümüzde evre kavramı daha az
sınırlayıcı bir biçimde kullanılmaktadır. Özel bir alandaki bellibaşlı
yaşam evrelerinin betimlenmesinde hala evre kavramı yeğ tutulmaktadır.

Evre kuramıyla yakından ilişkili kavramlardan biri de kritik dönemler
(critical periods) kavramıdır. Kritik dönemler, yaşam süresinde,
sürekli ve geri dönülmez sonuçları olabilen elverişli ve elverişsiz
durumlarla ilgili zamanlardır. Kimi gelişimciler "duyarlı dönem" (sensitive
period) terimini kritik dönem terimine yeğ tutarlar. Duyarlı dönem
kavramı, kritik dönem kavramına göre, zaman boyutunda daha
fazla esneklik ve geri dönüşlülük içerir. Kritik ya da duyarlı dönem
anlayışı özellikle ünlü etolog Konrad Lorenz'in çalışmalarından sonra
yaygınlık kazanmıştır. Bu anlayış psikanalitik açıklamalarda da önemli
bir yer tutar. "Çocukluk nevrozu olmadan yetişkinlik nevrozu olmaz"
formülü bu anlayışın anlatımıdır. Bununla birlikte, kimi gelişimciler
yaşamın ilk yıllarının bu denli önemli sayılışını reddederler.

Evre kavramının sağladığı kuramsal kolaylıklar açık olmakla birlikte,
yaş kavramından vazgeçilemeyeceği de ortadadır. Şu halde, yaşın
gelişimsel anlamını incelemekten kaçınılamaz.

Yaş sadece biyolojik, kronolojik bir kavram değildir, aynı zamanda
psikolojik, toplumsal bir gerçekliktir. Bireyin kendini kaç yaşında
"hissettiği"ne ilişkin yaşantı herkesçe bilinir. Bir insan 16'sında kendini
yetişkin gibi hisseder, öyle davranır ve çevresi de onu öyle algılar;
bir diğeri ise 30'unda hala yüksek öğrenimini sürdürmektedir ve öğrenimini
bitirmeden kendini tam bir yetişkin gibi hissetmeyebilir. Özellikle
yetişkinlik psikolojisinde yaşlanma sürecinin incelenmesi, farklı
yaş bölüklerindeki insanların farklılıklarının incelenmesi önem taşır.
Ayrıca, bireyin yaşam döngüsü belirli bir tarih içine yerleştiğinden,
bireysel zaman ile tarihsel zaman arasındaki etkileşim de önemlidir.
Çünkü bireyin örneğin 20 yaşını 1995'te ya da 1935'te yaşaması farklı
anlamlar taşır. Öte yandan, gelişim araştırması açısından da, farklı insanlar
arasındaki yaş farklılıkları (bireyin ve ana babasının) ile, bireyin
kendisinin yaş farklılığı (şimdiki hali ve 30 yıl sonrası) farklı etkenlerin
dikkate alınmasını gerektirir. Her birey aşağı yukarı aynı zamanda
doğmuş insanlar grubu demek olan bölük (cohort) içinde yer
alır. Amerika Birleşik Devletleri'nde 1930'lardaki büyük ekonomik
bunalımın gençler üzerindeki etkisinin olumlu ya da olumsuz olması
gencin ait olduğu bölüğe bağlıdır. Bu etkinin o tarihlerde ergenlik çağında
olan çocuklar üzerinde olumlu, okul öncesi çağda olanlar üzerinde
ise olumsuz olduğu belirtilmektedir.

Yaş, basitçe bakıldığında, bireyin doğumundan itibaren dünyanın
güneş çevresindeki dönüşlerinin sayısıdır sadece. Ancak, yaşla gelen
değişimler, farklı yaşlardaki insanlar arasındaki farklılıklar, yaşlanma
süreci vb. önemli konulardır. Yaşa ilişkin bu değişimlerin çoğu
-özellikle yetişkinler için- bireyin içinde yaşadığı toplum tarafından
belirlenir. Ancak, hangi toplum içinde olursa olsun biyolojik değişimler
de önemlidir.

Yaşın önemini kavramak için aşağıdaki tabloya bakabiliriz:

Tablo 1: İnsan Yaşam Çizgisi

0- Gebelik, doğum

6- Okula başlama

12- Erinlik

18-30 Oy verme, işe başlama, evlenme, anababa olma

30-48 Anababa ölümü, menopoz, çocukların evden ayrılması,
büyük anababa olma

48-65 Emeklilik, eş ölümü, büyük-büyük anababa olma

65 ve üzeri- Ölüm

(Önemli olayların yaşları ortalama olarak verilmiştir, bu yaşlar önemli
bireysel ve cinsel farklılıklar gösterir).

Kaynak: D.C. Kimmel, Adulthood and Aging, 1974.

Her bireyin döllenmeyle başlayıp ölümle sonuçlanan böyle bir
yaşam çizgisi (life line) vardır. Bu yaşam çizgisi insanın yaşam döngüsünün
(life cycle) şematik bir tasarımıdır ve insan yaşammın tüm
süresinin (life span) ilerleyen ve sırasal yönlerini vurgular. Bu çizgide
belirli yaşlar, yaşa bağlı özel değişimler için işaretlenmiştir. Biyolojik
büyümenin rolü, gebelikten doğuma, doğumdan erinliğe, erinlikten
orta yaşa vb. ilerledikçe önemini yitirmektedir. Şu halde biyolojik
değişkenlerin dışında hangi etkenlerin yaşam çizgisindeki olayların önemini
belirlediği sorulabilir. Örneğin, 6 yaş, çocuğun okula girişini ve
uzun bir resmi eğitimden geçişini göstcrdiği için anlamlıdır. 12 yaş,
erinliğin başlangıcını, çocukluğun sona erişini ve gençlik kültürüne
katılmayı gösterdiği için önemlidir. 18 yaş, birçok toplumda oy kullanma,
sürücü belgesi alma, üniversiteye girme, evden ayrılma, işe
girme, evlenme gibi önemli toplumsal ve hukuksal anlamlar taşır ve
yetişkinlikten pay almayı simgeler. 30 yaş -özellikle kitle iletişim
araçlarınca- orta yaşın ve artık inişe geçişin başlangıcı olarak görülür;
oysa dönüm noktası olarak ağırlıklı sonuçları olmayan bir yaştır, gene
de yetişkinliğin birtakım hareketli olayları bu yaş dolaylarında yaşanır.
Yetişkinler diğer yaş dönemlerinden niteliksel olarak farklı bir orta
yaş kavramına sahiptirler. Ergenlikten sonraki on yıllarda yaşa bağlı
değişimlerin az olmasına karşın, orta yaşlılıkta menopoz ve emeklilik
gibi iki olay yaşa bağlı olarak gerçekleşmektedir. İleri yaşlarda eşin ya
da arkadaşların ölümü, bireyin kendi ölümünden önce geçtiği dönüm
noktalarıdır. Araştırmalar ölümün de önemli bir gelişim olayı olduğunu
ortaya koymaktadır. Ölüme yakınlık yaşlılıkta kronolojik yaştan
çok daha önemli bir zaman ölçütü olmaktadır. Ölüm kaçınılmazlık kazandıkça,
psikolojik değişimlere yol açmaktadır.

Bireyin yaşam döngüsü boyunca gelişimi yaşa bağlı değişimin
kaynaklarından sadece biridir. Yaşam çizgisi ile çakışan "tarihsel zaman"
da bireyin yaşam döngüsü içinde ilerlemesini etkileyen yaşa
bağlı bir diğer boyuttur.

Söz gelimi, yirmi yıl önce üniversite öğrencisi olan bir gencin
ana babası büyük olasılıkla Birinci Dünya Savaşı sonlarında ve büyük
ekonomik bunalımın ilk yıllarında doğmuştur. O insanlar uluslararası
dayanışmayı öğrenmişler, ama ekonomik güvenliklerinin ve maddi
varlıklarının kendi denetimleri dışında birden bire yok olabileceğini
de görmüşlerdir. Ekonomik bunalım yıllarında okula giden o insanlar
ilk toplumsal deneyimlerini, ilerdeki tutum ve değerlerini etkileyen
maddi sıkıntılar içinde yaşamışlardır. Belki İkinci Dünya Savaşı'nı
yaşamışlar, hatta içinde bizzat yer almışlardır. 1940'larda doğanlar ise
yalnız ekonomik büyümeyi ve orta sınıfın gelişmesini değil, aynı zamanda
hiç eksilmeyen nükleer savaş tehdidini de yaşamışlardır. Son
zamanlarda çevre kirlenmesi ve nüfus patlaması gibi diğer yok olma
tehditlerini de yaşamaya başlamışlardır. Bugünün dünyası, yalnız teknolojik
gelişmeyi değil, dünyanın küçülmesini ve uzaya gidilmesini
de yaşamaktadır. Bilgisayarlarla yaşama zorunluluğunun getirdiği sorunları
da eklemek gerek!

Bu tür tarihsel-kültürel olayların bireylerin tutum, değer ve dünya
görüşlerini büyük ölçüde etkilediği bilinmektedir. Bu gelişmeler insanları
farklı yaşlarda farklı biçimlerde etkiler. Ancak tarihsel olayların
kuşaklar üzerindeki etkisi yaşa bağlı olmanın yanında toplumsal
kesimlere de bağlıdır. Örneğin A.B.D'de 1950'lerde uzay programlarının
önem kazanması o yıllarda meslek seçiminin eşiğinde bulunan
gençleri daha fazla etkilemiş, çoğunu fen ve mühendislik dallarına yöneltmiş,
sonuçta bu alanda işgücü fazlası oluşmasına yol açmıştır.

Bireysel yaşam döngüsü ile tarihsel zaman çizgisi etkileşiminin
ilginç bir örneği de "kuşaklararası çatışma" olgusudur. Bu çatışmanın
gençlerle anababalarının kuşağı arasındaki değer, tutum ve yaşam biçimi
farklılığından oluştuğu kabul edilirse, iki farklı yorum getirilebilir:
Gelişimsel ve tarihsel. Gelişimsel olarak kuşaklar arasındaki bu
farklılık gençlerin ve anababalarının yaşam döngüsündeki farklı evrelerden
kaynaklanmaktadır. Erikson'a göre genç insan "Ben kimim?
Toplumla nasıl bir ilişki kurabilirim?" gibi kimlik sorunlarıyla uğraşırken,
kendi değer ve tutumlarını oluşturabilmek için toplumun değerlerini
irdelediği ve anababa değerlerini kısmen reddettiği bir evreden
geçer. Anababalar ise, dünyada sürekliliklerini sağlayan işaretler
bırakabilme isteğiyle, ekonomik ve duygusal bir kararlılık sağlayarak,
toplumun değerlerini aktarmaya çabaladıkları bir gelişim evresindedirler.
İki ayrı evredeki insanların çatışması bir tür insanlık durumudur
ve bu nedenle insanlık tarihi kadar eskidir.

Kuşaklar arasındaki bu çatışma kuşaklar boyunca ortaya çıkan
toplumsal değişimin mekanizması da olabilir. Özellikle, yaşlıların gelişen
daha karmaşık ve yeni toplumsal yapıya gençleri hazırlayamadıkları
hızlı toplumsal değişim dönemlerinde bu böyledir. Toplumsal
gelişimin hızı arttıkça birbirini izleyen kuşaklar arasındaki yeniden
uyum sağlama süreci de o ölçüde önem kazanmaktadır. Günümüzde
gençlik döneminin uzaması gençlere, kişisel özgürlük, ekonomik güvenlik,
entelektüel araştırma açılarından, toplumu ve toplumsal değerleri
sorgulamaya zaman ve olanak sağlamaktadır. Yine bu dönemin
uzaması gençlerin kendi aralarında bir çevre yaratıp yaşlı kuşakla
daha az ilişki kurmalarına olanak vermektedir. Böylece gençler arasında
paylaşılan tutum ve değerler artmakta, geleneksel kuşaklararası
etkileşimin yerine yaşıtlararası etkileşim geçmektedir. "Gençlik kültürü"
olgusu da buradan doğmaktadır.

Gençlik dönemiyle çakışan bu tarihsel etkenler -çocuklukla yetişkinlik
arasındaki sürenin uzaması, anababaların gençliğine oranla
daha maddi varlık içinde yaşayan gençlik, genç nüfusun savaş sonrasında
artması- kuşaklar çatışmasını derinleştiren nedenler olmuştur.
Şu halde, gelişim olgusunu, gelişim döneminin çakıştığı tarihsel dönemi
dikkate almadan tam olarak anlayamayız. Ama aynı zamanda,
kuşaklar çatışmasını tam olarak anlayabilmek için gelişimsel (yaş) etkenleri
tarihsel etkenlerden ayırabilmemiz gerekmektedir. Margaret
Mead, kuşaklar çatışması konusunda gelişimsel etkenlerin yerine tarihsel
değişimlere ağırlık verdiği bir açıklama getirmiştir. Mead, savaş
sonrası insanların içinde yaşadıkları dönemin olumsuz niteliklerini
özellikle vurgulamaktadır. Mead'a göre, "kültürel süreksizlik" yaşam
döngüsünde ilerledikçe, 1980'lerde 41 yaşındakiler 55 ve daha yukarı
yaşta olanları anlayamaz hale geleceklerdir ve bu böyle sürüp gidecektir.
Sadece tarihsel etkenlere dayanarak kurulduğu için abartılan bu
sav, kuşak çatışmasının gençlerle yaşlılar arasında sonsuza dek var
olacağı doğrultusundaki gelişimsel savla çelişmektedir.

Kuşaklar çatışmasına ilişkin bu örnek, yaş farklılıklarının anlaşılmasının
ve yorumlanmasının çok zor olabileceği gerçeğini ortaya
koymaktadır. Bu nedenle, yaş farklılıkları üzerindeki araştırmaların,
gelişimsel (yaş) ve tarihsel (zaman) etkenlerin etkileşimini dikkate alması
gerekmektedir. Gelişimsel sav ile kültürel süreksizlik savı arasındaki
çelişki ancak amprik araştırmalarla giderilebilecektir. İdeal bir
araştırma yöntembilimi, insanları bu kuşaklar farkının her iki tarafında
da belirli bir süre izleyebilmelidir (D. C. Kimmel, 1974).
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla