Tek Mesajı Görüntüle
Old 09-25-2006, 12:15 AM   #16
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3009
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

4. Yetişkin Psikolojisinin Temel Sorunları

İlerde ayrıntılı olarak açıklanacağı gibi, yetişkin psikolojisinin
ele aldığı iki temel sorun vardır. Bunlardan biri kişiliğin zaman içinde
değişip değişmediği sorunu, diğeri de zekanın yaşla birlikte azalıp
azalmadığı sorunudur.

a. Kişilik sorunu. İnsanlar ergenlikten yetişkinliğe geçerken ergen
ve yetişkin benlikleri arasında kesin bir süreksizlik yaşamazlar
genellikle. Bununla birlikte benlik-kavramı (self-concept) bazı değişimler
gösterebilir (benlik-kavramı, benliğe ilişkin algıların örgütlenmiş,
bütünleşmiş, tutarlı örüntüsü olarak tanımlanır). Çünkü benlik
kavramı içinde benliğe ilişkin şimdiki görüşler bulunduğu gibi, geleceğe
ilişkin olası değerlendirmeler de vardır. Bu olası benlikler
önemlidir, çünkü bunlar bir kişinin yapacağı ve yapmayacağı eylemleri
etkileyerek şimdiki davranışa yol gösterirler. Öte yandan, kişinin fiziksel
görünümü, yetenekleri, rolleri benlik-kavramıyla yakından ilişkilidir
ve bunlar da genç yetişkinlik sırasında kişilikte hem süreklilik
hem de değişim olduğunu göstermektedir. Başka bir deyişle, kişiliğin
zaman içinde hem değişen hem de sabit kalan yönleri vardır.

Kişiliğin sürekliliği sorunu asıl orta yetişkinlik dönemi açısından
tartışılmaktadır. Orta yetişkinlik dönemine ulaşan bir birey kişiliğinin
ergenlikten beri önemli ölçüde değiştiğini düşünür; buna karşılık kişilik
orta yıllar boyunca oldukça sabit kalıyor görünmektedir. Araştırmalar
deneklerin aynı kişilik testine 20 yaşında ve 45 yaşında aslında
aynı yanıtları verdiğini, görünürdeki farklılığın bireyin gençlikteki
benliğine orta yaşlardaki bakışında ortaya çıktığını göstermektedir.
Kişilikleri yıllar boyunca görece aynı kaldığı halde insanlar kendilerini
değişmiş olarak algılamaktadırlar. Buradaki temel sorun değişimin
olası olup olmadığı değil, ne kadar olduğu ve önceden kestirilip
kestirilemeyeceği sorunudur. Araştırmalar kişiliğin bellibaşlı yönlerinin
yetişkinlik dönemi boyunca genellikle sabit kaldığını ortaya koymaktadır.
Örneğin, içtepisel ergenler içtepisel yetişkinler olmakta, utangaç
ergenler yine utangaç yetişkinler olarak kalmaktadır. Bu konuda boylamsal
araştırmaların kesitsel araştırmalardan daha güvenilir sonuçlar
verdiği de bilinmektedir. Kişiliğin en az sabit göründüğü dönem, bireylerin
meslek rollerine ve evliliğe girdiği genç yetişkinliğe geçiş
dönemidir; bu geçiş tamamlandıktan sonra kişilik yine kararlılık
kazanmaktadır. Bazı kişiler kişilik değişimleri gösterseler bile bunların
genellikle beklenmedik (eşin erken ölümü gibi) yaşantılarla bağlantılı
olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, kişinin yaşamı köklü bir biçimde
değişmedikçe kişiliği de görece sabit kalmaktadır.

Bu durumda orta yaş bunalımı yaşantısı nasıl açıklanacaktır? Bilindiği
gibi, orta yaş bunalımı kavramı, orta yaşın gelişim görevleri
bir kişinin içsel kaynaklarını ve toplumsal desteklerini aşma tehdidini
yarattığında ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik rahatsızlık durumunu
dile getirir. Levinson'un ve Gould'un yetişkinlik kuramlarında bu durumun
orta yaş geçişine eşlik ettiği kabul edilmektedir. Ayrıca popüler
yayınlar da böyle bir bunalımı yaşamın kaçınılmaz bir yönü olarak
sunmaktadırlar. Oysa boylamsal araştırmaların çoğu genel bir orta yaş
bunalımının varlığını saptayabilmiş değildir. Ne orta yıllarda ne de
başka bir dönemde böyle bir duygusal karışıklık zorunlu olarak yaşanmaktadır.
Bazı kişilerin kırklı yaşlarında yaşadığı bunalımlar insanların
otuzlarında ya da altmışlarında yaşadığı çalkantılardan daha fazla
olası değildir. Üstelik orta yaşların yaşamın en doyumlu dönemi olduğunu
kabul eden araştırmacılar da vardır. İlerde göreceğimiz gibi, birtakım
gelişimsel olaylar (evlenme, menopoza girme, emekli olma,
vb.) benlik-kavramında ve kimlikte değişimler yaratabilir, ama bunlar
beklenen zamanlarda geldiğinde bunalıma yol açmazlar; ayrıca beklenmeyen
değişimler bile her zaman kötü değildir.

Bilindiği gibi, yaşamdaki değişimlerle başetme yollarımız benliğimizi
nasıl algıladığımızı da etkilemektedir. Yetişkinlerin çoğu benlikleri
hakkında orta yaşların sonlarında yetişkinliğin başlarında olduğundan
daha iyi duygulara sahiptir. Araştırmalara göre yaşamdan en
az doyum alan kişiler genç yetişkinler, en doyumlu kişiler de elli yaşını
geçmiş yetişkinlerdir. Doyumdaki bu artışın kısmen benlik denetimindeki
artışın sonucu olduğu düşünülmektedir. İnsanlar orta yaşlarda
ilerledikçe sorularla başetmede ergenliktekinden ve genç yetişkinliktekinden
daha olgun yollar kullanmakta, daha gerçekçi olmaktadırlar.

İleri yaşlardaki duruma gelince, yetişkinlik kuramları yaşlanmanın
kişilik üzerindeki etkisinin cinsler açısından farklılık gösterdiğini
öne sürmektedirler. Benlik-kavramındaki cinsiyet farklılıkları yetişkinliğin
ileri yıllarına doğru ilerledikçe azalmaktadır. Buna göre, erkekler
ve kadınlar ergenliğin sonlarında ve yetişkinliğin başlarında tamamen
farklıdırlar, buna karşılık ileri yıllarda birbirlerine benzer olurlar.
Yaşlı erkekler kendilerini eskisinden daha az egemen ve daha
fazla işbirliğine yatkın görürler; yaşlı kadınlar ise kendilerini
gençliklerindekinden daha az boyun eğici ve daha fazla atılgan, otoriter ve
yetenekli bulurlar. Bu değişimin olası nedenleri ilgili bölümlerde
tartışılmaktadır. Öte yandan, benlik-kavramında ve benlik saygısında
sorunlar yaşandığında yaşlı erkeklerin ve kadınların tepkisi farklı
olmaktadır. Örneğin, yaşlı erkekler kadınlardan daha fazla alkole yönelmekte,
yaşlı kadınlar da erkeklerden daha fazla depresyona girmektedir.
Stres, özellikle denetim duygusu aşındığı ya da toplumsal destek
yitirildiği zaman yıkıcı olmaktadır.

b. Zeka sorunu. Kişilikte olduğu gibi zeka alanında da değişim
sorununu bakış açısına göre yorumlamak olanaklıdır. Zekaya testlerdeki
başarı açısından bakıldığında yaşla birlikte düzenli bir düşüs
görülür, buna karşılık deneyim bu tabloyu tersine çevirmektedir. İleri
yaşlardaki birçok yetişkinin üretici etkinliği nicelik açısından azalmakta,
ama nitelik açısından sabit kalmaktadır.

Bilindiği gibi, psikometrik ölçümlerdeki puanlar yaşla birlikte
azalma eğilimi göstermekte, buna karşılık yetişkinlerin edimi (performans)
yüksek düzeyde kalabilmektedir. Şu halde, yalnızca ZB puanının
ölçülmesi yetişkin zekasının belirlenmesinde yeterli bir yol değildir.
Zekanın çeşitli görünümleri farklı yönlerde değiştiğine göre,
aynı bir ZB puanının farklı yaşlarda farklı anlamlara geleceği söylenebilir.
Kesitsel araştırmalar, birçok yeteneğin orta yaşların başlarında
en üst noktaya çıktığını, sonra ellilerin sonlarına ya da altmışların
başlarına kadar süren bir platonun geldiğini, bunu yetmişlerden sonra
hızlanan aşamalı bir düşüşün izlediğini göstermektedir. Ancak zekanın
bütün yönlerinin aynı biçimde yaşlanmadığı puanların incelenmesinden
ortaya çıkmaktadır. Örneğin, birikimli zeka'yı ölçen sözel
ölçeklerin puanları altmışlı yaşların ortalarına kadar artmayı sürdürmektedir.
Buna karşılık akıcı zeka puanları orta yetişkinlikte sabit kalmakta,
ama yaşamın geri kalan yıllarında düşüş göstermektedir. Klasik
yaşlanma örüntüsü adı verilen bu örüntünün evrensel olduğu kabul
edilmektedir; yani bu örüntü cinsiyet, sosyoekonomik düzey, toplumsal
sınıf, etnik köken farkı tanımaksızın geçerli görünmektedir. Öte
yandan, boylamsal araştırmalar zeka bölümü puanlarındaki bölük
farklıklarını ve bireysel farklılıkları göstermektedir. Hem zekanın
farklı yönlerindeki değişimler, hem de farklı araştırma türlerinin ortaya
koyduğu farklı bulgular ilgili bölümlerde ele alınmaktadır. Burada
ele alacağımız son bir olgu sonul düşüş kavramıyla ilgilidir. Bu
kavram sağlık ile zeka bölümü arasındaki bağlantıya dayanmakta ve
ZB puanlarında ölümden hemen önce ortaya çıkan önemli düşüşü dile
getirmektedir. Buradaki düşüş yaşa değil, ölümlülüğe bağlıdır ve açık
bir biçimde bedensel bozulmanın ya da hasarın sonucudur. Bazı boylamsal
araştırmalara göre bu keskin düşüş ölümden önceki beş yıl süresince
ortaya çıkmaktadır, bazılarına göre de yaşamın son on ayı ile
sınırlıdır (Hoffman ve ark., 1994).
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla