Konu: Davranış
Tek Mesajı Görüntüle
Old 09-25-2006, 12:59 AM   #8
M@D_VIPer
Forum Kalfası
 
M@D_VIPer Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Rep Derecesi : M@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond reputeM@D_VIPer has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Bilimsel bir anlayışın gelişmesi için aşağıdaki sürecin izlenmesi gerekir.
1. İnformal gözlem ve temel sorunun oluşturulması.
2. Soruya verilebilecek deneme türü, geçici bir yanıtın oluşturulması.
3. Sorunun yanıtı olan hipotezin geliştirilmesi.
4. Hipotezin geçerliliğinin test edilmesi.
5. Teorinin oluşturulması.
Bilimsel eylemin başlangıç noktası daima, bilim adamının bir gözlemidir. Bazen bilim
adamları bir kaza sonucu gözledikleri olgulara dayalı olarak hipotezlerini oluştururlar.
Olgunun niçin ve nasıl oluştuğu sorusu, araştırmacının gözlemine dayalı olarak, geçici bir
süre için yanıtlanabilir. Mantıksal olarak ulaşılan bu geçici yanıt daha sonra kontrollü
koşullarda test edilir. Oysa sıradan insanlar için, olguya ilişkin ulaşılan yanıt son duraktır ve
insanlar daha fazlasını merak etmezler. Bilim adamı olayın oluşumunu kontrol edinceye kadar
araştırmasını sürdürür.(Bu aşamadan sonra ise yeni olgular ve yeni sorular söz konusudur).
Bilim adamının gözlemleri, gözlemlerine dayalı olguları saptaması, oluşturduğu geçici soru
ve yanıtları benimsediği kuramsal yaklaşıma bağlı olduğu gibi, uygulayacağı araştırma
metodu ve ulaşacağı yeni sorular da, anılan kuramsal temele bağlı olacaktır. Bu anlamı ile
kuram, ulaşılan yeni bilginin temelini oluşturur. Diğer yandan bilimsel araştırmalarla ulaşılan
yeni bilgilere dayalı olarak kuramlarda gelişerek daha fonksiyonel hale gelirler.
Psikolojik olguların çok determinantlılığı ve çok fonksiyonluluğu onları statik olarak
belirleye bilmemizi olanaksızlaştırır. Ancak alınan olgular ne adar manüpüle edilebilir ve
onlara ilişkin ne kadar bilgi sahibi olunabilirse, psikolojik olgulara ilişkin o oranda anlayış
geliştirilebilir. Örneğin psikoloji yazınlığında, stres kavramının tanımlamasına ilişkin farklı
yaklaşımlara rastlanır. Bu tanımlamaların bazılarında uyaran koşulları, bazılarında ise bireyin
gösterdiği tepkilere önem verilmiştir. İki kaynağın birlikte değerlendirilmesi kavramı daha
anlaşılır hale getirecektir.
OLGU
Uyaran temelli tanımlamalar
Tepkisel tanımlamalar
Acı verici bir durumla
karşılaşma korkusu
Organizmanın
varlığına yönelik ciddi bir
tehdit
Korkutucu bir
durumla karşılaşma, durumu
gözleme
Zaman sınırlamasında
bireye yapamayacağı kadar zor
görev verme
STRES
Fizyolojik
göstergelerin ölçüm sonucu
(Kalp atışı, terleme, kas
gerginliği)
Bireylerin kaygı,
endişe ve gerginliklerini ifade
etmeleri
Başkalarının bireyin
stres açıklayan
davranışlarından anlam
çıkarması
Stres altında bireyin görev
içeren davranışlarını
(Performans) gözlemek
PSİKOLOJİNİN KONUSU
İnsanlar tarih boyunca kendi aralarındaki ilişkilere ve kendilerine yönelik problemleri
çözümünü bulmak için çaba göstermişlerdir. Kaynaklar psikolojinin başlangıcı eski Yunan
filozoflarına ve özelikle de Aristoteles ve Plato’na dayandırır. Felsefe içerisinde yer alan
psikolojik konusu insanın ruhsal davranışlarıdır.
Psikolojik sözcük anlamı, psycho = ruh, logie = bilim, iki sözcüğün birleşmesiyle,
ruhbilim olarak kavramlaştırılır. Bu kavramlaştırılmaya, psikolojiye giriş kitaplarında
çoğunda rastlanabilir. Ruhsal olay tanımının, bazen sadece zihinsel-duygusal yaşantıları için
(Sarp, 1966,s.1-8), bazen de organizmanın nörofizyolojik yapısının fonksiyonu anlamında
kullanıldığını gözlemek olanaklıdır ( Öz ak pınar, 1987.s.1). klasik Yunan uygarlığında hakim
olan düalist düşünce biçimi göz önüne alındığında, psikolojinin ruhsal olayları konu
edinmesinin kaçınılmaz olduğu kolayca kavranılabilir. Özelikle platon’un (M.Ö 427-347)
eserlerinde açıkça gözlenebileceği gibi, bu düşünce biçimine göre yeryüzündeki varlıklar,
idea’lar dünyasındaki varlıkların görüntüleridir (mağara benzetmesi).
Eski Yunan düşünce sistemi değerlendirmeye alınırsa; bu uygarlıkta plüralist bir inanç
yapısı yaygın iken, düalist bir düşüncenin hakim olduğu görülür. Varlık iki bölümden oluşur.
Birincisi gerçek olan ve ideler dünyasında yer alan bölüm, ikincisi ise bu gerçek bölümün yer
yüzündeki yansıması, gördüğümüz, dokunduğumuz bölüm. Psikoloji görünen varlıkların
davranışlarının bilimi olmak yerine gerçek varlıkların (ruhların)bilimidir.Oysa en azından bu
dünyada idelere (ruhlar) ulaşmak olanaksız olduğuna göre pratikte antik Yunan
medeniyetinde de psikolojik insanın davranışlarını konu edilmiştir.Aristo’nun öğrenmeyi
çağrışın ilkesine dayandırması, insanların kişilik özelikleri kan renklerine bağlaması vb. bu
düşünceyi doğrulamaktadır.
İnsanın ruhu özü, bedeni ise ruhunun görüntüsüdür. Psikolojinin konusu da, doğal
olarak, gerçek varlık olan insanın ruhu olmalıdır.
__________________

M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...


Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
M@D_VIPer çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla