Tek Mesajı Görüntüle
Old 10-04-2005, 06:01 PM   #6
Misyoner
Guest
 
Misyoner Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Konum: düşünmeM lazıM
Yaş: 38
Mesajlar: 0
Teşekkür Etme: 30
Thanked 111 Times in 77 Posts
Üye No: 916
İtibar Gücü: 0
Rep Puanı : 5544
Rep Derecesi : Misyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan Ynt: EPİSTEMOLOJİ

4.1.5.1 Ölçümlerle İlgili Bir Başka Not

İnsan bilincinin kavramsal düzeyine (yani, akla) yapılan saldırı; epistemolojik alanda, ölçümlere yapılan saldırıyla ortaya çıkar. İnsan bilinciyle ilgili hususlarda "ölçüm" küçültücü bir terim olarak kullanılır. "Aşkı ölçebilir misin?" sorusu, bu tavrın bir semptomudur.
Sözde rakip iki irrasyonel kamp; bu konuda, aynı temel öncülden yola çıkan iki tavrı temsil eder. Eski usul mistikler; aşkın, kiloyla, metreyle, parayla ölçülemeyeceğini iddia ederler. Onlara yardımcı olmaktan başka bir işe yaramayan neo-mistikler; bir türlü hazmedemedikleri ölçüm kavramlarının karın ağrısıyla; bilimin tek aletinin, ölçüm olduğunu iddia ederler; ve, istemsiz hareketleri, istatistik anketlerini, farelerin öğrenme süresini ölçerek insan ruhuna yol bulmaya çalışırlar.
Her iki kamp da, ölçümün uygun bir standart gerektirdiğini, (mesela, mistik kampın şiddetle nefret ettiği, neo-mistik kampın ise kıskançlık duyduğu fizik bilimlerinde, uzunluğun kiloyla, ağırlığın metreyle ölçülmediğini) gözlemleyemez.
Ölçüm, bir ilişkinin sayısal terimlerle teşhisidir (kimliklendirilmesidir); ölçüm biliminin (matematiğin) karmaşıklığı, evrende mevcut olan ve insanın henüz yeni-yeni araştırmaya başladığı ilişkilerin karmaşıklığının bir göstergesidir. Maddenin algısal olarak verili olan (uzunluk, ağırlık gibi) temel hususiyetlerinin ölçülmesinde gerekli olan uygun standart ve yöntemlerin ne olacağı açıkca bellidir ve bu alandaki ölçümlerde dakik bir hassasiyet sağlanmıştır; bazı ilişkilerin ölçümünde ise, uygun standart ve yöntemlerin bulunması henüz mümkün olmamış veya bazı ölçümler, algısal olarak verili malzemede olduğu kadar büyük bir kesinlikle henüz yapılamamaktadır; fakat, her halü karda, bu ilişkiler evrende mevcuttur. Herhangi bir şey gerçekten "ölçülemez" olsaydı: bu şey ile evrenin geri kalan kısmı arasında hiçbir tür ilişki olmazdı; bu şey, hiçbir surette hiçbir şeyi etkilemeyip, hiçbir şeyden de etkilenmezdi; bu şey, hiçbir şeye sebep olmayıp, hiçbir şeyin sonucu olmazdı; kısacası, bu şey, mevcut olmazdı.
Anti-ölçüm tavrının motifi, apaçıktır; bu motif: psikolojik açıdan, irrasyonel bir davranışın sonuçlarından korunmada kullanılacak bir belirsizlik (veya şüphe) sığınağı bulundurma arzusudur; epistemolojik açıdan, bilgisel kesinlik sağlama ve geniş-ölçekli bütünleştirmeler yapma sorumluluğundan kaçma arzusudur; metafizik açıdan, mevcudiyetin, olguların, realitenin ve herşeyden önce Kimlik Kanununun mutlaklığından kaçma arzusudur.


4.1.6 Tanımlar

Bir tanım, bir kavram altındaki birimlerin tabiatını kimliklendiren bir cümledir.
Tanımların, kelimelerin anlamını ifade ettiği söylenir; bu doğrudur; fakat, tam değildir. Bir kelime, sadece bir kavramı temsil etmek için kullanılan bir görsel-işitsel semboldür; bir kelimenin, sembolize ettiği kavramın anlamından başka hiçbir anlamı yoktur; bir kavramın anlamı, bu kavram altındaki birimlerden oluşur. İşaret edilen şeylerin belirtilmesi suretiyle yapılan şey, kelimelerin değil, kavramların tanımıdır.
Bir tanımın amacı; bir kavramı, diğer bütün kavramlardan ayırt etmek; böylece, bu kavram altındaki birimleri diğer bütün mevcut-şeylerden ayırt etmektir.
Bir kavramın tanımı, diğer kavramlar vasıtasıyla formüle edildiğinden; tanım, sadece bir kavramı kimliklemek ve tutmak işine yaramakla kalmaz; aynı zamanda, bütün kavramlar arasındaki ilişkiyi, hiyerarşiyi, bütünleşmeyi tesis eder, yani bilgiyi bütünleştirir. Tanımlar; herhangi bir insanın kavramları öğrenmesindeki kronolojik sırayı değil, o kavramların karşılıklı bağlantılarının hiyerarşisindeki mantıki sırayı muhafaza eder.
Bazı önemli istisnalar dışında; her kavram, başka kavramlar vasıtasıyla tanımlanabilir ve muhabere edilebilir. İstisnalar: duyumlara işaret eden kavramlar ile metafizik aksiyomlara işaret eden kavramlardır.
Duyumlar; bilincin kullandığı birincil malzemeleridir; bu yüzden, kavramlar -yani duyumlardan türetilmiş malzemeler- vasıtasıyla muhabere edilemezler. Duyumların fiziki sebepleri, kavramsal terimlerde açıklanabilir ve tanımlanabilir (mesela, renk duyumunun sebebi, ışığın dalga boyu ve insan gözünün yapısıdır); fakat, bir insan, kör doğmuş başka bir insana rengin nasıl bir şey olduğunu anlatamaz. Mesela, "mavi" kavramının anlamını tanımlamak için, herhangi bir mavi şeye işaret edip: "Bunu demek istiyorum" denmelidir. Bir kavramın bu şekilde kimliklendirilmesine "ostensif tanım" ("bir şeyin görünüşünü göstererek yapılan tanım") denir.
Ostensif tanımlar, genellikle sadece kavramlaştırılmış duyumlara tatbik edilir. Fakat, bu tür tanımlar, aksiyomlara da tatbik edilebilir. Aksiyomatik kavramlar, indirgenemez birincillerin kimliklendirilmesi olduğundan; onları tanımlamanın tek yolu, göstererek yapılan tanımlardır. Mesela, "mevcudiyet"i tanımlamak için, kolumuzla geniş bir daire çizip bütün etrafa işaret ederek: "İşte bunu demek istiyorum" denebilir. (Aksiyomatik kavramları ileride tartışacağız.)
Doğru tanımın kuralları, kavram-teşkili işleminden türetilir. Bir kavramın birimleri, aynı ölçü birimine indirgenebilen bir karakteristiğe (yani, bir "Kavramsal Asgari Müşterek"e) sahip bir gurup mevcut-şey içinden, belirli bir ayırt edici karakteristiğe sahip olmalarıyla tefrik edilir. Bir tanım aynı prensibe uyar: tanım, kavram altındaki birimlerin ayırt edici karakteristiğini belirtir ve bu birimlerin içinden tefrik edildiği mevcut-şeyler kategorisini gösterir.
Kavramın altındaki birimlerin ayırt edici karakteristiği, kavramın tanımındaki ayırt-ögesi olur; bu birimlerin içinden tefrik edildiği, belirli bir "Kavramsal Asgari Müşterek"e sahip mevcut-şeyler, kavramın tanımındaki cins olur.
Yani; tanım, bilincin iki asli fonksiyonuna uygun bir iş görür: ayırt eder ve bütünleştirir. Tanımdaki ayırt-ögesi, bir kavramın birimlerini, diğer bütün mevcut-şeylerden tecrit eder; tanımdaki cins, bu birimler ile, bu birimleri de içinde bulunduran daha geniş bir mevcut-şeyler gurubu arasındaki bağlantıyı gösterir.
Mesela; masanın tanımında ("Daha küçük başka nesneleri üzerinde bulundurmak için kullanılan, düz, ufki bir yüzeyden ve ayak(lar)dan ibaret bir mobilya parçası") belirtilmiş olan şekil (düz, ufki bir yüzey ve ayak) ayırt-ögesidir; bu ayırt-ögesi, masayı, aynı cinse ("mobilya"ya) ait diğer varlıklardan ayırır. İnsan tanımında ("Rasyonel bir hayvan"); "rasyonel," ayırt-ögesidir; "hayvan," cinstir.
Nasıl ki, bir kavram, diğer kavramlarla birlikte, daha geniş bir kavrama bütünleştirildiğinde, bir birim haline gelirse; benzer şekilde, bir cins, başka cinslerle birlikte, daha geniş bir cinse bütünleştirildiğinde, bir tür haline gelir. Mesela; "masa," "mobilya" cinsinin bir türüdür; "mobilya," "ev eşyaları" cinsinin bir türüdür; "ev eşyaları," "insan-yapısı şeyler" cinsinin bir türüdür. "İnsan," "hayvan" cinsinin bir türüdür; "hayvan," "organizma" cinsinin bir türüdür; "organizma," "varlık" cinsinin bir türüdür.
Bir tanım, bir tasvir değildir: bir kavramın tanımı, o kavramın birimlerinin bütün karakteristiklerinden bahsetmez; fakat, bu karakteristikleri zımnen içerir. Eğer bir tanım, bütün karakteristikleri listeleseydi, amacına erişemezdi: karakteristiklerden oluşan, rasgele, gelişigüzel ve kavramsallık-öncesi bir yığın ortaya koyardı; ve, bu yığın, ne bu kavramın birimlerini diğer mevcut-şeylerden ayırt etmeye, ne de bu kavramı diğer kavramlardan ayırt etmeye yarardı. Bir tanım, birimlerin tabiatını -yani, bu birimlerin, bu tip mevcut-şeyler haline gelmelerinin "olmazsa olmaz" sebebi olan asli karakteristikleri- kimliklemelidir. Fakat, tanımla ilgili bir hususun tekrar hatırlanması önemlidir: birimlerin etraflı değil, asli karakteristiğini kimliklediğinden; mevcut-şeylerin tecrit edilmiş veçhelerini değil, mevcut-şeylerin kendisini belirttiğinden; söz konusu mevcut-şeylere ait daha geniş bilgi yerine geçebilecek bir ikame olmayıp, bu bilginin yoğunlaştırılmış hali olduğundan; bir tanım, birimlerin bütün karakteristiklerini zımnen içerir.
Bu noktada hayati bir soru karşımıza çıkar: eğer, tanımı yapılacak kavramın temsil ettiği bir gurup mevcut-şey, sayısı birden fazla olan bazı karakteristiklere sahip olmakla diğer mevcut-şeylerden ayırt ediliyorsa; bu karakteristikler arasında asli olan karakteristik (dolayısiyle, bir kavramı doğru tanımlayan karakteristik) nasıl belirlenir?
Cevap, kavram-teşkili sürecinde mevcuttur.
Kavramlar, boşlukta teşkil edilmez ve edilemez; kavramlar, bir bağlamda teşkil edilir. Kavramlaştırma süreci; bir insanın, kendi haberdarlık alanı dahilindeki mevcut-şeyleri gözlemleyerek, onlardaki farklılık ve benzerlikleri belirlemesi (ve, bu mevcut-şeyleri, yapmış olduğu gözlemlere uygun olarak, kavramlar halinde örgütlemesiyle) gerçekleştirilir. Bir çocuğun, verili bir gurup algısal somutluğu bütünleştiren en basit kavramı anlamasından; bir bilim adamının, uzun kavramsal zincirleri bütünleştiren en karmaşık soyutlamaları anlamasına kadar bütün kavramlaştırma işlemi, bağlamsal bir işlemdir; bağlam, bir zihnin, bilgisel gelişmesinin herhangi bir seviyesinde sahip olduğu haberdarlığın veya bilginin oluşturduğu bütün alandır.
Bu demek değildir ki; kavramlaştırma, sübjektif bir süreçtir veya kavramların içeriği, bir bireyin sübjektif (yani, keyfi) seçimine bağlıdır. Burada, bireyin seçimine açık olan tek husus: ne miktar bilgi elde etmeye çalışacağı ve buna bağlı olarak, ne kadarlık bir kavramsal karmaşıklıkla başedebilir duruma geleceği hususudur. Fakat; zihni, kavramlarla uğraştığı sürece ve bu uğraşın etkinliği ölçüsünde (yani, sesleri ve boşlukta gezen soyutlamaları ezberlemekten kaçındığı ölçüde); kavramlarının içeriği, zihninin bilgisel içeriğince -yani, realitedeki olguları kavrayışı tarafından- belirlenir ve yönlendirilir. Eğer kavrayışı çelişkisizse; o zaman, -bilgisinin kapsamı mütevazı ve kavramlarının içeriği ilkel olsa bile- o bireyin sahip olduğu kavramlar, en ileri bilim adamının zihnindeki aynı kavramların içeriğiyle çelişmeyecektir.
Aynı şey tanımlar için de doğrudur. Bütün tanımlar bağlamsaldır: ilkel bir tanım, daha ileri bir tanımla çelişmez; ileri bir tanım, ilkel bir tanımı genişletmekten ibaret bir iş görür.
Bir örnek olarak, "insan" kavramının gelişmesini izleyelim.
Konuşma-öncesi haberdarlık dönemindeki bir çocuk; insanları, algısal alanının geri kalan kısmından tefrik etmeyi öğrenirken, ayırt edici karakteristikleri gözlemler; bu karakteristikler kelimelerle ifade edilebilse şöyle bir tanıma denk düşerdi: "Hareket eden ve sesler çıkaran bir şey." Bu çocuğun haberdarlığı bağlamında, bu tanım geçerlidir (doğrudur): gerçekten de, insan hareket eder ve sesler çıkarır, ve bu özellikleri onu etrafındaki cansız nesnelerden ayırt eder.
Çocuk, kedi, köpek ve otomobil gibi şeylerin varlığını gözlemlediğinde; yaptığı bu tanım, geçerliğini kaybeder: insanın hareket ettiği ve sesler çıkardığı hala doğrudur; ama, bu karakteristikler, insanı, çocuğun haberdarlık alanındaki diğer varlıklardan ayırt etmez. Bu çocuğun (kelimesiz) tanımı, o zaman şöyle bir şey olur: "İki ayak üstünde yürüyen ve postu olmayan canlı bir şey."; "hareket eden ve sesler çıkaran" karakteristiği zımnen kalır, ama artık tanımlayıcı değildir. Yine; bu tanım, çocuğun haberdarlığı bağlamında geçerlidir (doğrudur).
Çocuk konuşmayı öğrendiğinde ve haberdarlığının alanı daha genişlediğinde; yaptığı insan tanımı da, buna uygun olarak genişler. Şuna benzer bir hale gelir: "Konuşan ve başka hiçbir canlının yapamadığı şeyleri yapan bir canlı."
Bu tip bir tanım, uzun süre çocuğa yetecektir (aralarında bazı modern bilim adamlarının da bulunduğu birçok insan, bu tanımın çeşitlemelerinden birinin ötesine geçmeyi bir türlü başaramaz). Fakat; bu tanım, çocuğun gençlik dönemine varması ve (eğer kavramsal gelişmesi devam ediyorsa) belirli gözlemleri yapmasıyla geçerliğini yitirir: "başka hiçbir canlının yapamadığı şeyler"le ilgili bilgisi o kadar büyümüştür ki; bu bilgi, muazzam, gelişigüzel, anlaşılmaz bir yığın haline gelmiştir; bu yığın içinde, öyle aktiviteler görecektir ki; bazılarını, bütün insanlar yapabilecek, bazılarını sadece bazı insanlar, bazılarını ise (barınak yapmak gibi) hayvanlar bile çok farklı bir tarzda da olsa yapabilecektir, vs. Anlayacaktır ki; tanımı, ne bütün insanlara eşit olarak uygulanabilmektedir, ne de insanları diğer canlılardan ayırt etmeye yaramaktadır.
Misyoner çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla