Tek Mesajı Görüntüle
Old 01-01-2007, 07:30 PM   #2
yuko_can
Müstakbel Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Yaş: 35
Mesajlar: 157
Teşekkür Etme: 0
Thanked 46 Times in 23 Posts
Üye No: 25918
İtibar Gücü: 1417
Rep Puanı : 2310
Rep Derecesi : yuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond reputeyuko_can has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

2.Mecâz-ı Mürsel

Hemen hemen her dilde bir kelimenin ifâde ettiği bir anlam vardır. Zamanla bazı kelimelere mecâzî anlamlar yüklenmiştir. Mecâz-ı mürsel sanatı da kelimenin mecâzî anlamı ile ilgilidir. Bir sözü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden kullanmadır. Günlük konuşmada doğal olarak yaptığımız bu türlü mecâza, özellikle deyimlerde bol bol rastlanır. Mecâz-ı mürsel sanatı aradığımız kelimelerde, şu iki özelliğin olmasına kesinlikle dikkat etmeliyiz.

Kelimenin gerçek anlamının dışında kullanılmış olmasına.
Sözün gerçek anlamını düşünmemize engel bir düşünce olmamasına.

“Göze girmek” ve “ayağa düşmek” deyimlerinde mecâz-ı mürsel vardır. Çünkü, her iki deyimde de “göz” ve “ayak” kelimeleri hakikî anlamının dışında kullanılmıştır. “Göze girmek” deyiminde bir insanın gözüne girmek mümkün değildir. Nitekim “ayağa düşmek” deyiminde de birinin ayağına düşmek düşünülemez. Buna göre “göze girmek” deyimi “başkalarının beğenisini ve sevgisini kazanmak”, “ayağa düşmek” deyimi de “rezil rüsva olmak” anlamındadır.
Mecâz-ı mürsel, kavramlar arasında çeşitli ilgiler kurularak aktarılır. Bu ilgiler, nesne ve kavram arasında benzetmeden başka ilgilerdir ve çok çeşitlilik arz eder. Gerçek ve mecâzlı anlamlar arasında öncelikle parça-bütün ilişkisi söz konusudur. Parça-bütün alâkası parçayı söyleyerek bütünü kasdetmek; bütünü söyleyerek parçayı kasdetmektir. Durum-yer ilgisinde ise , durumu söyleyerek yeri kasdetmek, yeri söyleyerek durumu kasdetmektir.


3. İSTİÂRE
Bir unsuru kendi adının dışında başka bir adla anmadır. Ancak anılan unsurlarla bir ilgi yönünün olmasına dikkat edilir. İstiâre hem bir mecâz, hem de bir benzetme sanatıdır.
Gül yanaklı kızım örneğinde olduğu gibi kız, gül yanaklı olarak düşünülmüş yani bir teşbih sanatı yapılmıştır. Bir kişi kızına sadece Gül yanaklım derse o zaman istiâre yapmış olur; bir anlamda da mecâz sanatına başvurmuş olur. Bir kelimenin istiâreli kullanılıp kullanılmadığı anlamak için şu tespitlerde bulunmalıyız; bir başka deyişle istiârede şu noktalara önemle dikkat etmek gerekir.
1. İstiâre içeren kelime, kendi anlamında değil , gerçek anlamının dışında kullanılmış olmalıdır.
2. İstiâre olan yerde benzetme amacının bulunması gerekir.
İstiâre teşbihin iki unsuru ile yapılır. Benzeyen ve kendisine benzetilen. Bu öğelerden birinin söylenip söylenmemesine göre de istiâre çeşitleri belirlenir.

1.Açık İstiâre (İstiâre-i musarraha)
Teşbihin sadece benzeyen unsuru ile yapılan benzetmedir. Bu türlü istiârede benzeyen söylenmez. Divan edebiyatındaki mazmun (klişeleşmiş mecâz) ların çoğu istiâre durumundadır. Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi, solgun ukde ile sabır anılmıştır. Sabır, solgun ukdeye benzetilmiştir. Sabır söylenmemiş solgun ukde söylenmiştir. Yani sadece teşbihin benzeyen öğesi kullanılmıştır.

Gönlüme sığınmış o solgun ukde
Kim tanımaz sevdâ taşıyan sesi
İşte tam o anda bir gül pembesi
(Gül ve Sabır/ İhsan Sezal)

2. Kapalı İstiâre (İstiâre-i mekniye)
Kendisine benzetilen unsuru kullanılarak yapılan istiâredir. Bu istiâre çeşidinde kendisine benzetilen unsur gizlendiği , söylenmediği için diğer istiâre çeşidine göre tespiti daha zordur. Bundan dolayı açık istiâreye göre dîvân şiirinde örneklerine az rastlanır. Aşağıdaki beyitte görüldüğü gibi bahçedeki ağaçlar, tecrid hırkasını giymiş dervişlere benzetilmiştir. Benzeyen unsur olan eşçâr-ı bağ söylenip, dervişler anılmıştır. Dervişle alâkalı olarak tecrîd hırkası zikredilmiştir. Çenâr ile de şeyh hatırlanmalıdır. Şeyhe gönderme yapmak için el almak tabiri kullanılmıştır.

Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecrîde girdiler
Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan

3.Yaygın İstiâre (İstiâre-i temsîliye)
Temel öğelerden sadece birisi ile yapılan istiâredir. Bu temel öğenin, çeşitli
benzerlikleri sıralanarak yapılan istiâredir. Bunu yaygın benzetme ile karıştırmamak
gerekir. Zira yaygın teşbihte her iki öğe de anılır. Temsilî istiâre ise sadece bir öğe ile yapılır. Yahyâ Kemal’in “Sessiz Gemi” şiirinde müşâhede edildiği gibi “ölüm”, “tabut” bir “gemi” ye teşbih edilmiş. Ancak ölüm anılmadan gemi zikredilmiştir.

Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhûe giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli
Günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli,
Bîçâre gönüller ! Ne giden son gemidir bu!
Hicrânlı hayatın ne de son mâtemidir bu!
Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler,
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnûn ki yerinden
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden.
(Yahyâ Kemâl)
yuko_can çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla