| 
				  
 Bu gün de merhaba  günlüğüm,işte yine kapağından girdim. Elbette alışkın olduğun gibi,pek  içaçıcı kelimeler
 seçemeyeceğim için de üzgünüm.Alışmış olmalısın artık  bana,
 bunca zamandır kah masamın,kah dizlerimin üstünde,
 nereye gitsem  yanımda en çok sen vardın.
 Dün yine yağmur vardı bu şehirde,balıkçılar erken  döndü
 ekmek seferinden,kiminin gövdesi yarım dolu,kiminin
 idare  edercesine.
 Kış balığı olmayınca rakının da tadı olmuyor,ama bu gün
 uzun  yaz sonunda rakıyı tatlandırmayı denedim yağmur kokulu
 penceremin  önünde.Bahane o kadar çok ki,sen mazaret aramak
 iste,olmasa da bir yerden  çıkıyor.Bak işte gökkuşağı meze
 olmaya başladı bile baktığımın farkında  olmadığım gözlerime.
 Bir şeyler söylemek istiyor,her yudumda bir acının  kabuğunu
 kaşıyor adeta kanatırca.Ben de kanamamak için yaslanıyorum
 şişenin anason kokulu gövdesine ama ne çare.
 Bir kere daha sarhoş  olamadan kabuk soyuldu işte.
 Hiç anlam ifade etmeyecek olsa da dayanamayıp  yine başladım
 gökkuşağı çarşafını kare-kare kopyalamaya.Ne kadar uzaktı
 ve ne kadar da ulaşılmaz.Tıpkı sevgili gibi güzelliği,hiç
 karşılık  bulamayacak aşk gibiydi renklerinin ulaşılmazlığı,
 ne teninin kokusunu  bilirsin,ne de dudaklarının deli tadını.
 O güzellik kalbin pimini çekti ya  bir kere,gayrı nasıl dönüş
 olurdu bir önceki zamana,olmadı d****aç kez dolup  boşaldı
 bardaklar gökyüzü gibi,ne önemi vardı.
 Bu mevsimi işte bunun  için sevmiyorum! diye haykırmak istedim,
 sonra düşündüm,hangi mevsim güzeldi  ki,hangi mevsim sevilesiydi?
 Hiç birisi elbette,hiç birisi.
 Çünkü sen  yoksun.
 
 Barış
 |