Forum Kalfası
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3003
Rep Puanı : 16800
Cinsiyet : Erkek
|
F. SCHILLER
Kantçı filozof ve şair F. Schiller (1759-1805), müziğin duygusal etkilerin- den elbette kuşku duymuyordu. Ama ona göre, eğer biçim müziğin değer içeriği olarak kavranırsa, müzik yalnızca estetik bir anlam için istenebilir. Schiller, "Matthisson'un şiiri üstüne" ( 1794) adlı yazısında, duyumların, izlenimlerin içerik bakımından değil, tersine yalnızca biçim bakımından orta- ya konulabilir oldukları görüşünü savunur. Bunu da gerçekleştiren müzik sanatıdır. O, şöyle diyor: "Cansız doğanın insansal doğanın bir simgesi ola- bileceği iki yol vardır: ya izlenimlerin ya da düşüncelerin ortaya konulması. İzlenimler, kendi içeriği bakımından hiçbir ortaya konuma elverişli olma- masına karşın, biçim bakımından kuşkusuz buna uygundurlar. Ve izlenimlerin bu biçiminden başka hiçbir nesnesi olmayan, genelde hoşa giden ve et- kili olan bir sanat gerçekten vardır. Bu sanat müziktir. O halde manzara resim sanatı veya kır şiiri sanatı, müziksel etkili olduğu ölçüde, izlenim yetisinin ifadesi, böylece insan doğasının taklidi olur." Kant'tan devralınan bu biçimselci-doğalcı anlayışta, müzik sanatının yaratılması, gerçek yaşamdaki ,duyguların akışına bağlı kılınır: "İmdi müziğin (güzel sanat olarak müziğin yalnızca hoşa giden sanat olarak değil) tüm duyusal etkisi, ruhun iç hareketlerine benzer tarzda dışsal hareketlerin eşlik etmesinden ve onları duyusallaştırmasından ibarettir. Demek ki bu iç hareketler (insan doğası olarak), zorunluluğun kesin yasalarına göre cereyan ettikleri için, bu zorunluluk ve belirlilik dışsal hareketlere de geçer, bu sayede içsel hareketler dışlaşmış olur." Kuşkusuz böyle bir görüşün, müziğin biçimleme özgürlüğünü hakkıyla verebileceği söylenemez.
Alman romantik ve idealist düşünürlerinin müzik estetiği üstüne olan görüşlerine geçmeden önce, onları, özellikle de onlar içinden hem idealist hem romantik Schelling'i destekleyen, onu "zamanın biricik fılozofu" diye niteleyen J. W. Goethe'nin konumuzla ilgili görüşlerine kısaca yer vermek istiyoruz.
J.W.GOETHE
J. W. Goethe'nin (1749-1832) müzik hakkındaki düşünceleri, çeşitli yazılarında, konuşmalarında, mektuplarında dağınık biçimde bulunur. Onun müzik karşısındaki tutumu, çelişkili olmaktan uzak değildir. Tüm müziği o, kutsal ve dünyasal (profan) müzik diye ikiye ayırır. Dünyasal müzik, tamamen güler yüzlü olmalıdır ve asla kutsal olanla karışmamalıdır, aksi halde yanılgıya götürür. Sanatın soyluluğu olağanüstü büyüklükte müzikte gerçekleştirilebilir; çünkü tamamen biçim ve içerik olan müziğin ortaya koyduğu her şey yüce ve soyludur. Kutsal olan kendi soyluluğuna uygun- dur. Burada müzik, tüm zamanlar ve dönemlerde aynı kalan hayat üzerin- de en büyük etkiye sahiptir. Kilise müziklerinin kutsallığı, halk ezgilerinin güler yüzlülüğü ve şuhluğu, hakiki müziğin çevrelerinde döndüğü iki dayanak noktasıdır. Bu iki noktada müzik, her zaman önlenemez bir etkiyi gösterir: tapınma ya da dans. Kilise müziğinin tapınmaya, halk müziğinin dansa götürmesi düşüncesini Goethe, daha ileriye götürmez. Örneğin, buradan dans ile tapınma arasındaki içsel, kökensel bağıntılara varmaz. Baştan beri ele aldığımız birçok düşünürde gördüğümüz şiir-müzik bağıntısına Goethe de değinir. Ona göre besteci, şiirsel ritimin karşısına usul bölümlenimi ve usul hareketini koyar. Burada müziğin şiir üzerindeki egemenliği kendini gösterir. Usul, ritim, niceliksel ifadeler olarak asıl müziğin alanına aittir.3
F.W.SCHELLING
F. W. Schelling (1775-1854), sanat felsefesini felsefenin doruk noktasına koyan romantik ve idealist bir fılozoftur. O, felsefeyi ilkin kuramsal ve kılgı- sal diye ikiye ayırır, sonra da onu bütünlüğe kavuşturan sanat felsefesi ile taçlandırır. Biri Tanrı'nın, diğeri sanatçının yarattığı iki evren (universum) vardır. Yaratma gücünü Tanrı'dan ödünç alarak, onun yarattığı evrenin karşısına ikinci bir evren olarak sanat dünyasını koyan sanatçıdır. "Tanrı" sözcüğünü kullanmakta olabildiğince çekinen Kant, sanatı doğanın sanatçı eliyle bir yaratması olarak görmüştü. Sanatçı dehasını doğadan alır. Zaten Kant için de Schelling için de sanat yapıtı ancak bir deha ürünüdür. O, ya bir deha ürünüdür ya da hiçbir şeydir. Orta kırat sanat yapıtı var değildir. Kant'ın bu "doğa" kavramı, aynı zamanda tümtanrıcı (panteist) bir filozof olan Schelling için Tanrı'dan başka bir şey değildir.
Universum kendisini ortaya koyması bakımından real birlik ve ideal birlik olarak iki yanlı bir bütündür. "Mutlak yaratmanın veya mutlak kendini olumlamanın dolaysız kopyası olan tüm sanat", aynı yapıya sahiptir. Sanat- çının yarattığı bu görüntü dünyasında ide'ler görünüşe çıkar. Böylece, sanatın biçimlerinin şeylerin mutlak olanda oldukları gibi görünüş dünyasında göründükleri gibi değil- olması gerektiğinden, bu ide'ler asli varlıklarına geri götürülmüş olurlar. Daha açık bir deyişle sanatçının yarattığı biçimler, karşımızdaki nesnelerin birer kopyaları değil, tersine onların asıllarında oldukları gibi -yani onların ide'lerinin- doğrudan, dolaysız görünüşleri ya da kopyalarıdır. Başka bir deyişle, nasıl Tanrı, nesnelerin ide'lerinden onları yaratmışsa, sanatçı da aynı ide'lerden onların görünüşlerini yaratmıştır, sanatın biçimleri olarak. Tıpkı universum gibi real ve ideal olmak üzere ikiye ayrılan sanat dünyasının her bir yanında ve her bir yandaki her bir sanat türünde daima bir real-ideal karşıtlığı ve birliği vardır. Bu karşıtlığın real temelde bireşime varması sanatın real yanını, ideal temelde bireşime varması ise sanatın ideal yanını gösterir. Sanat dünyasının real yanını, sırasıyla müzik, resim, plastik sanat; ideal yanını ise söz sanatları oluşturur. Bu sıradüzende daima realden ideale doğru bir gidiş vardır.
Schelling, müziği en real sanat olarak görmekle onu sanat dünyasının temeline koyar ve bütün sanat dünyasını bu temel üzerinde yükseltir. Bunun bir anlamı da müziğin kategorilerinin diğer sanat türlerinde de kendi tarzlarına uygun biçimde sürmesidir. Sanat dünyası, evren ile doğa ile aynı yapıda olduğundan, ilk meydana gelen şey doğada ses, sanat dünyasında da ses sanatı olan müziktir. Bu bakımdan Schelling, Pythagorasçı düşünceye bağlıdır. Ses ilk meydana gelen olarak tek boyuta sahiptir. Bu boyut zaman- dır. Zaman ise bir art arda oluş biçimine sahiptir. Bu nedenle müziğin zorunlu biçimi art arda oluştur. İcra edilen anlamda bu art arda oluş boyutun- da ortaya çıkan müzik, hiçbir uzamda tespit edilemez. Ama onun bir bakım- dan tespit edilmesi gerekir. Aksi halde, onu yeniden icra etmek olanaklı olmayacaktır. Müziğin tespiti "nota" ile olur. Nota ise sayısal bir ifade, yani nümerik bir şeydir. Bir sesi bir nota ile göstermek, onu numaralamak ve sesleri numaralandırmak da onları saymak demektir. Demek ki müzik bir sayma, bir sayımdır. O halde burada sayılan nedir? Schelling, bu soruya, yukarıda alıntıladığımız Leibniz'in sözüyle yanıt verir. Sayılan ruhtur, ruhların coşkunluklarıdır. Sayan da ruhtur. Ama ruh bu sayımı bilinçsizce yapar. Çünkü burada ruh, henüz real olanda bulunmaktadır. Sanatçı ruhu bu durumdadır. O, tıpkı doğa gibi vakurca yaratır; ama yarattığını bilmez. Bilmek onun işi değildir. Doğa da bilmez. Doğa kendi bilincine ancak insanda ulaşmıştır. Sanatı bilecek olan da onun yaratıcısı değil, ona bakan, onu algılayan filozoftur. Bilmek fılozofun işidir.
Müziğin ilk kategorisi ritimdir. Ritim müzikte sonsuzun sonluda imgele- mi olarak çoklukta birliktir. Doğanın kendisinin uyarımıyla olan hiçbir in- san buluşu, ritimden daha dolaysız değildir. "Ritim, müzikteki müziktir ve o halde bu sanatın doğası bakımından ondaki egemen olan şeydir." Ritmin çoklukta veya çeşitlilikteki birliği, biricik olarak tonların müziksel belirleniminde bulunur. Ritim müziğin yalnızca niceliksel yanını gösterir. Ama müzik yalnızca nicelikten ibaret değildir. Ritmin olabilmesi için onun bir şeyin ritimi olması gerekir. Bu şey de müzikteki tondur; tonların birliği, yani bir tondan başka bir tona geçişle elde edilen birlik, ikinci kategori olan modülasyondur. Modülasyon ilk kategori olan ritime bağlı olmakla birlikte, müzik ancak onun sayesinde içeriği olan bir duyum sanatı olur ve yine bu saye- de duyumun ifadesi olanaklı olur. Kendi içlerinde birer birlik olan ritim ve modülasyonun birlikte meydana getirdiği yeni birlik, üçüncü kategori olan melodidir. Bu üç birliğin müzik içindeki bağıntısı şöyle gösterilir: Birinci boyut olan ritim yoluyla müzik, kendi üstüne katlanan düşünme ve öz-bilinç için, ikinci boyut melodi yoluyla duyum ve yargı için, üçüncüsü olan melodiyle algı ve hayalgücü için belirlenmiştir. Bu üç birlik, diğer real sanatlar bağıntısında da şöyle dile getirilir: Ritim, müzikteki müzikal olan, modülasyon resimsel olan, melodi plastik olan şeydir. Yunan müziğinde her şey, tonların zamanda bir art ardalığında ortaya çıkan ritime bağlıydı. Orada tonların aynı zamanda birlikte verilişi olan armoni henüz yoktu. Hıristiyanlıkla ortaya çıkan yeni müzikte ise egemen olan şey armonidir. Ayrıca Hıristiyan- lar müziği ilk kez olarak sözden ayırdı. Bu, müziğin kendi başınalığı için, ide'lerin kendilerinde oldukları gibi verilebilmesi için başarı sağladı. Armoniyle kurulan birlik, öncekindeki gibi bir imgelemi değil, tersine bir simgeleşmeyi gösterir. Armoni ilk üç birliğin ideal olanda ifade edilmiş özdeşliğidir. Müzik, armoni sayesinde tam bir özdeşliğe varmakla ideal bir şey olmuş olur. Ama bu, müziğin yine de real bir sanat olmadığını göstermez. Real olanda daima ideale doğru bir gidiş olduğu için, armonik müzik, bu yolun sonunda bulunması bakımından ideal diye tanımlanır. Sonuç olarak söylen- dikte, Schelling için müziğin en içsel olan şeyi duygular değil, tersine biçimlerdir, sonsuz olanın sonlu olanda, eş deyişle ideal olanın real olanda görünüşe çıkan biçimleridir.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...
Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
|