Forum Kalfası
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Konum: BeyCoast
Mesajlar: 7,003
Teşekkür Etme: 26
Thanked 333 Times in 269 Posts
Üye No: 4853
İtibar Gücü: 3007
Rep Puanı : 16800
Cinsiyet : Erkek
|
ROBERT SCHUMAN
Romantik besteci Robert Schumann (1810-1856), müzik üstüne olan yazılarıyla da tanınır. Ona göre, salt tinsel öz olarak ton (kendi duygu anlamı bakımından), insanda yetkin biçimde ikamet eder. Onun ifade alanı ve ifade etkisi, en yumuşak heyecandan en yaban azgınlığa dek duyguların tüm basamaklı merdivenini içerir. Tonlar, ruhumuzun çiçek tozudur; en nazlı tomurcuklarda saklı uyurlar, ama bu tomurcukların çanaklarından başat biçimde sıçrarlar; şiddetli tutkular yoluyla ruh, zincirlerini kırdığında, tüm ateşlerde sarsıldığında, parlak alevde çiçek açtığında. O zaman ton, oradan ruhun insana konuştuğu fırtına bulutu olur; öyle ki, içsel olan şey titrer, sarsılır, binlerce yeni nabız vuruşu ortaya çıkar ve insan, kendi kasırgalarıyla büyük, hareketli bir deniz olur.
Müzik, bir ton-şiir sanatıdır. Ona yalnızca parmaklarında değil, aynı zamanda kafasında ve kalbinde sahip olan kişi müzikçidir. Müzikte ilk ve en önemli olan şey şiirdir, çiçeklenmedir, ruhtur; ikincisi uzmanın sorduğu şey olan biçim bağıntısıdır, üçüncüsü mekanik olan şeydir. Biçim bizim için açık oluşmuş ise, ancak o zaman ruh, ilk olarak bize açık olur; ama özel biçim ruhun kendisinden çıkar. Bir kimse, bir düşünceye göre çalışan bir bestecinin kendi temasına uygun olarak alışkanlıkla üç kısmı şematize ettiğini düşünmekle çok çok yanılır. Temaların ileriye götürülmesi için biçimsel mantık asla yeterli değildir. İlk önce tinsel bağıntı, tek olanın değerini ve öz- yapısını ortaya çıkarır. Ama bir beste, onda bir düşünüş tarzı kendisini önceleyerek dile gelirse, ona musallat olursa -ki başka hiçbir yorum olanaklı değildir- o zaman müziksel özyapıya sahip olur.
RİCHARD WAGNER
Richard Wagner (1813-1883), ilk döneminde enstrümental müzik üstüne düşünceler ortaya koyar. Burada o, müziksel dille şiirsel dilin birbiriyle karşılaştırılmasını boşa giden bir çaba olarak görür. Birini diğeri yoluyla tamamlamak ya da diğerinin yerine koymak boşunadır. Çünkü "insan dilinin sustuğu yerde müzik başlar." Bir bestenin insan kalbindeki etkileri, biricik tarzda değildir. Bu durum diğer sanatlar için de geçerlidir. Bir ve aynı re- sim, aynı drama, ayrı bireylerde ve hatta aynı bireylerde ayrı zamanlarda ayrı etkilerde bulunur. Beethoven'in senfonilerinde, müziğin genellikle açık ettiği şey, ebedi, sonsuz ve idealdir. Müzik, bu veya şu bireyin tutkusunu, sevgisini, özlemini bu veya şu durumda dile getirmez, fakat tutkunun, sevginin, özlemin kendisini ifade eder ve bu da müziğin yalnızca kendine özgülüğünde temelini bulan, ama diğer her bir dile yabancı ve dile gelmez olan sonsuz çeşitli gerekçelendirmelerle olur. Sazların söylediği şey, asla sözcüklerde açıkça belirlenemez ve saptanamaz. Çünkü onlar, ilk-duyguların kendilerini yaratmanın kaos'undan ortaya çıktıkları gibi yeniden canlandırırlar. Belki de onları kalplerinde kaydedebilecek insanlar, bir kez bile henüz var olmadı. İnsan sesinde durum tamamen başkadır. Bu ses, insan kalbini ve onun kapalı, bireysel duygulanımını temsil eder. Bu ikisini birbiriyle karşılaştırmamak gerekir. İlk-duygular, sazlarla ortaya konur. İnsan kalbinin be- lirli duygulanımı insan sesiyle temsil edilir. Birincisinde bir ortaya koyma, yaratma, ikincisinde temsil vardır.
Wagner'in 1849 yılında yayımlanan "Sanat ve Devrim" ve "Geleceğin Sanat Yapıtı" ve bir yıl sonra çıkan "Opera ve Drama" adlı yazılarıyla yeni bir dönemi başlar. Bu dönemde o, tüm insansal ve sanatsal kötülüğün kökünü, kötülükten kaynaklanan kinci devlette bulur. Feuerbach'ın düşünceleri etkisinde Wagner, Hıristiyanlığı, kendisinden herhangi tarz hakiki sanatın ortaya çıkması bakımından hasta ve yetisiz olarak açıklar. Yunan trajedisinin yok oluşundan beri geçen iki bin yılda sanat, felsefe yoluyla defedilmiştir. Sanatların parçalanmalarıyla ilerleyen gelişimi, verimsiz bencillik olarak kendini gösterdi. Wagner, şimdi, drama'yı insanın erişebileceği en yüksek sanat yapıtı olarak göstermekle yetinmez, onda genelde gerçekleştirilebilir olan biricik, hakiki sanatsal ereği görür. Dramatik eylemle herhangi bir ilgi olmaksızın tüm sanat biçimleri, keyfi, gerekli olmayan, rastlantısal biçimlerdir. Her sanat biçimi, kendisinde çekirdeğin doğru geliştiği, drama tarafından aydınlatıldığı ölçüde ancak anlaşılabilecek tarzda kendini açar. Bu düşünceleriyle Wagner, tüm plastik sanatları drama'nın yanında aşağı bir konumda görür. Salt enstrümental müzik olarak müziği yeni öğretisine katmak için Wagner, eski görüşlerini reddeder. O, şimdi mutlak müzikte ahlaksal istemenin kaybolduğunu ayrımlar. Bu döneminde o, söz ile tonun birliğinin koşulsuz zorunluluğunu temellendirmeye çalışır. Wagner, sözcük ile tonu, dize ile melodiyi, kendisinin dilin ana öğesi olarak varsaydığı asli-melodilerin bağıntılarına, bu öğenin ritmiği ve aliterasyon kullanımı aracılığıyla geri dönmekle ancak tam uyuma getireceğine inanır.
Wagner, tüm sanatçıların yoldaşlığını geleceğin sanatçıları olarak gösterir. Bu yoldaşlıkta etkin güç olarak yalnızca sevgi düşünülebilir. Eğer her sanat tarzı, dramatik bütünsel sanat yapıtında -sahne koşullarının elverdiği ölçüde- kendi en yüksek gürlüğüyle temsil edilmişse, ancak o zaman dramatik bütünsel sanat yapıtı, kendi olanaklı gürlüğüne göre yeniden ayakta durabilir. Bu bakış açısından Wagner, dans, müzik ve şiir sanatını üç kız kardeş sanat olarak ele alır. Bunları o, üç salt insansal sanat tarzı olarak gösterir. Şiir sanatı, sayesinde dramatik sanat yapıtının yaşamın içine girdiği yaratma sürecidir. O, drama'nın asıl çekirdeğini, aynı zamanda drama'nın en genel anlaşılmasını sağlayan dramatik eylemi yaratır. Müzik sanatı, kalbin ve duygunun dilidir. Onun kendine özgü asli öğesi tondur, ama bu akışkanlığın ölçülemez uzanımı armoni denizidir. İnsan, taze ve güzel gün aydınlığına yeniden çıkmak için bu denize dalar; bu dalışla o, kalbinin mucizevi bir şekilde genişlediğini hisseder. Dans ve şiir sanatı, müzik sanatı sayesinde anlaşılır, bu iki sanatı kendi doğasına uygun biçimde ifade eden yasalar, sevgi dolu içe işlemeyle müzikle birleşir. Müzik, ritime dans sanatıyla ortak olarak sahiptir; o, şiir sanatından sözü devralır. Ama her iki öğeyi müzik, sonsuz güzelleştirmeyle onlara geri verir.
Wagner, 1854 yılında tinsel gelişiminde önemli bir olay olan Schopenhauer felsefesiyle tanışır. Schopenhauer etkisi, onu sanatın özünü önceden olduğundan daha derin, daha kapsamlı anlamda görmeye götürür. Onun şimdiki düşüncelerine göre, besteci tıpkı bir uyurgezer gibi, kendi aklının, yani kendi uyanık bilincinin anlamadığı bir dilde en derin bilgeliği dile getirir. Bu temelde Wagner, müzikçinin yaratıcı gücünü, kehanet etme tarzında oluşmuş rüya organının bir işlevi olarak yorumlar: Müziksel kavrayış, Schopenhauer'in içsel olana geri dönüş olarak gösterdiği kendi kaynağına, ancak bilinç yönünde sahip olabilir. Yaratıcı müzikçide, deyim yerindeyse, içe yönelmiş bir göz yaşar. Onun öz-görüsü, en derin dünya-rüyasının açık görüş yetisi olur. Tınılayan müziksel sanat yapıtı, derhal, dışımızdaki şeylerin bağıntılarının her birinin kavranmasına geçmek üzere zihni belirler, dış dün- yaya karşı her bir nesnellikten kurtulmuş salt biçim olarak bizi sanki içine hapseder ve bizdeki müzikle doldurulmuş içsel olan şeyi, tüm nesnelerin iç- j sel özü gibi görmemizi biricik tarzda sağlar. Beethoven'in melodilerinde ortaya çıkan şey, Shakespeare'in düşlemsel biçimlerini de yansıtır. Her iki durumda da içten dışa doğru bir görünüş oluşumu bulunur. Ancak müziksel güzel, bilinçsiz öğeleri kendisinde poetik güzelden daha çok sakladığı için Shakespeare, uyanıkken rüya görmeyi sürdüren Beethoven olarak, Beethoven ruhları gören Shakespeare'in etkin zemini olarak kabul edilebilir. Eğer müzik, drama'da şiir sanatıyla el ele giderse veya eğer o, dramatik bir olayı ifade etmek için salt enstrümantal müzik olarak bunu üstlenirse, öylece müzik, daima eylemin en iç çekirdeğini verir. Müzikçinin gerçek drama karakterleriyle tinsel içerik bakımından özdeşleşen motifleri bu karakterlere karşılık gelir. Bu düşünceler, Wagner'in 1880'de yayımlanan "Din ve Sanat" yazısında tam sonucunu bulur: İnsanın en yüksek aklı, tüm var olanın ortak kurtuluş ihtiyacını ve kendini tamamen hizmetine vereceği yüksek ödevi anlar. Böylece Wagner, en derin ihtiyacı, daha önce reddettiği Hıristiyanlık temelinde bulur.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...
Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
|