Gözlemlenebilir Olan
Yukarıda özetlediğimiz iki gelişme çizgisi, yani bir yandan doğrulanabilirlik ölçütünün giderek yumuşatılması, öte yandan tanımlâma ve indirgeme koşullarından vazgeçilmesi, birbirleriyle yakından ilişkilidir. Son olarak anlatmaya çalıştığımız kuramsal dil ve gözlem dili ayrımı, doğrulanabilirlik ilkesinin başka bir çeşidi olarak anlaşılabilir. En azından bir karşılaşım kuralıyla gözlem diline bağlanabilen dil, bilimseldir (anlamlıdır) . Buraya kadar, mantıkçı pozitivistlerin bütün kuramların deneylere ya da gözlemlenebilir olgulara dayandırılması gereğini savunduklarından söz ettik yalnızca; ama gözlemlenebilir olgulardan neyi kastettiklerini ele almadık. Mantıkçı pozitivist akım içinde, gözlem terimlerinin neye ilişkin olacağı konusunda iki ana anlayış vardır. Bazıları �doğrudân tanıma ilkesini� («the principle of direct acquaintance»), diğerleri ise �özneler-arası doğrulama ilkesini� («the principle of intersubjective verificationı) savunuyordu.
Birinci ilkeye göre, her an, bunlar hakkında aldanmamıza olanak bulunmayan, bazı deneylerimiz olur. Bu deneylere ilişkin kesin güvenilir bilgilerimiz vardır. Bu deneyler, �şimdi kırmızı, bir leke görüyorum,» şimdi dişim ağrıyor türünden deneylerdir. Bu, temel olarak Mach 'ın görüşüdür. Bu görüşün pozitivistler arasındaki başlıca temsilcisi Schlick'ti. � Deneylerimizin nasıl edinildiği konusundaki açıklamalarının ayrıntılarına burada girmeyeceğiz. Önemli olan, deneylerin öznel olması ve deneyler konusunda güvenilir bilgi edinebileceğimiz düşüncesidir. Pozitivistlerin, tüm bilimsel kavramları deneye dayandırma çabalarının en geniş-çaplı ve en gelişmiş biçimini temsil eden Carnap'ın Der logische Aufbau der Welt (1928) adlı yapıtı, birinci ilkeden hareket eder. Carnap bu kitabında bütün kavramları�temel deneyler� dediği şeylere dayandırmaya çalıştı. Temel-deneyi de, belirli bir anda bütün duyulardan toplanan duyumların tümü olarak tanımladı.
İkinci ilkenin savunucuları ise (öncelikle Neurath, daha sonra da Carnap) bilimin öznel bir dayanağı olamayacağı ve tüm ampirik bilgilerin bir ölçüde güvenilmez olduğu görüşünden hareket ediyorlardı. Gözlemsel bir önermenin doğru olup olmadığını kesin olarak bilmek olanaksızdı. O halde, gözlemlenebilir olan, ama öznel olmayan neydi? Elbette ki, çoğu insanların gördüklerine inandıkları şeyler. Böylece gözlemlenebilirlik özneler-arası gözlemlenebilirlik oluyordu ve özneler-arası gözlemlenebilir şeyler de, genel olarak, nıakro-fiziksel nesneler ve özgüdürler ve tabiî ki insan davranışlarıydı. Bu görüşlere bazen fizikselcilik (physicalism) de denir. Ancak fizikselcilik, başka görüşleri de kapsar; herşeyin bir çeşit fizik nesneye dayandırılabileceğini savunur. Fizikselciler yalnızca, fiziğin temel parçacıklarına değgin terimleri kabul ederler. Onlara göre, bütün öteki terimler bunlardan kalkılarak tanımlanmalıdır.
__________________
M@D_VIPer Nickten Öte..Bir Markadır...
Her Gidişin Bir Dönüşü,Her Bitişin Bir Başlangıcı Vardır..!!!
|