Gez-Güz-Arpacık
Zemheriye güç yetiremeden
Geçip gidecek mi mevsim-i gül
Yalın zorbalık
Sarıya acıkan zaman
Nice el edip durur
Kasasız kertesine atlasın
Yalın bekleyiş
Tümü tarif etmeyen yarım
Parçayı anlamayan bütün
Sese aşina,yola yabancı
Kara teslim,iklime soğuk
Kibirsiz kara kederli yağma
Dolaşımsız paspal ve ucuz
Reddiyeleri umursamaz
Tek hipotez
Kendini kusmuk gören telaş
Yazı yargılayıp
Güzün koca kıllı sertliğine oturtan aşk
Desensizlikten donuk Akdeniz
Yağmurdan cıvımış gökyüzü
Suyla hapsedilmiş
Dilimizi batırdığımız suyla
Mora maviye yeşile çakılmış kazık
Derecesiz ateşlerde yanan teftiş telaşı
Kontrolleri yapılmış bir sızıya
yaslayıp sırtını
Leşine parmak attıran genel kadınlar
Düzene intizam abazanları tarafından
İçleri yoğun sularla yıkanan genel kadimler
Loşseverliğini esmer bir akşama kaptıran ayaz
Bahçeden elma ağacından müteessir
Kediye yaprak ölüsüne
Dal çıplaklığına yatkın yakınlıkta
Hayatsız kalmış rengi
Sığınak korkusunun
Dillemeye devam
emmeye devam özünü
Boşaltılmalı boydan boya
Başını boyun bağıyla örten
Mavi fonlar önünde
Ve sesiyle dalgaların
Anı donduran “şlak” sesiyle bir de
Göze giren filmografisi yârin
Evvel zaman masallarıyla kandırılan
her münkir
Sonradan anlayabilir
kesretin kehanetini
Damgası mumu mührü yoksa da
Resmi kayıtlara geçmemişse de
aynanın zorbalığı
Dinlemeli mi dinlememeli mi
Demin sonra bugün dün denklemini
Kafası kara batan karınca
Yenilgiyi kabul et ve
Ver cırcıra bekâretini
Zeminler örtülsün
Yıkanmamış her bir afetin üstüne
Ki loşluğumuza
devam filmi çekilebilsin artık
Kadrajı kırlardan yarlara çevirebilsin
Küçük kelimeleri yöneten şair
Bana büyük
Büsbüyük
Terbiyesiz ve kibirli
Zorlayıcı ve sabırsız
Azaltılmamış ve çok
Çok
Çok
Çok büyük bir kaç mısra yeter sanırım
Ölüm yeter zulüm yeter güz yeter
Derinliğime derinliğine sokulan bıçak yeter
Ölüm yeter
Güz yeter
Sen içimde
Gez yeter
20 Mart 2007
Şükrü Özmen
|