Yasımı Yasladığım
Notalar
Koyu bulutların yağmur aralıklarından
Dünyaya eskimez bir kederi sızdıran
İncecik sızıları kabartıp
Leş kokuşmuşluğu kadar eskiten
Notalar
Alır mıydı hissizliğini
Duvar yazılarının
Geceye gerekçe diye sunulan
Her bir ürperti
Dinlenemez bir sessizliği
Kulaklarda patlatan çığlık mıydı
Acılı kadınlar korosu
Yalnız anneler matinesinde
Dalgın dingin şarkılarını sarkıtıyorken
Hüznün koynuna
Coşkulu devler geçiyorken
Bîçare gönlünden karaltıların
Kadınlar
Elleri yakamozlarda
Ağıtları tepelere tırmandıran âhlarıyla
Çocukları ve yârlarıyla
*******i ve adetten kesilmeleriyle
Bu kadar mı yakışılır dünyaya
Bu kadar mı derin anlaşılır
Zamanın gözlerindeki ışıltı
Ey şarkılara kölelik bağışlayan dizge
Sarıp sarmala âhını çaputlara
Giz’le karılmış çamurdan mâmul
Her putu yedirdi aşk bize
Olan olsun
Biten gider denilemez
Denilmemeli
Önümüzde dupduru
Şarkılar buğulatan annemiz
Selamı alınmamış her tanıdığın
İçindeki burkuntuya dönmez mi sonra
Değilmi ki arızasıdır aşk
Çocuk kalplerinin
Onursuz bakışlara terk edilemez
Değilmi ki şarkılar yol alır
Herkesin damar coğrafyasında
Gelsin yiyelim o vakit
Kara pancurların ardında
Lanetli bir mutfakta pişen
Aşk putunu
Helvadan…
Dağılır böylece belki
Kim bilir
Yasımı yasladığım kayayı
Kahrıyla parçalayan efkâr…
15 Mart 2007
Şükrü Özmen
|