Etek ve Pantolon56
Emel günlerini akıl hastahanesi odasında dakikalar arasına yüreğini sıkıştırarak geçiriyordu.Her an acı çekiyordu. Saatin akrep ve yelkovanı gözlerine batıyordu.
Yere baktı. Bütün gölgeler aniden kayboldu.Gözlarindeki damarlar yaprağı kalmamış bir ağacın dallarına benziyordu.Belli belirsiz bakışlarında terk edilmişliğin yaprak dökümü vardı. Gülümsemeler büyütürken yemyeşil, gönül boşluğunu dolduracak gül bahçelerinin hayalini kuruyordu.Sahip olamadığı gerçek çiçeklerin yapay kelebeği oluyordu. Bütün güneşli günlerde plastik bir dünyanın silikonlu öpücüklerini hastahanedekilerin yanaklarına konduruyordu.
Emel'in dudağının kenarında uçuktan minik bir kan görünüyordu.Ama bu küçük kan içinde sebebi bilinmeyen bir hırs vardı. Evet Emel, bir tohum kadar küçüktü ama içinde ormanı taşıyacak kadar da büyüktü. Saçları ise taranmamış, hiç su yüzü görmemiş gibiydi. Kızıl uzun saçları kızgın bir ateşi andırıyordu. Yüzündeki delik deşik yerler daha önceden küçük bir volkan patlamış da boş kalmış gibiydi. Kim bilebilirdi kendini boşlukta aradığını, kim bilebilirdi içindeki çözülmesi çok zor iki bilinmeyenli denklemi...
|