Acemi Ressam
Ilık bir mayıs ikindisi.
Akşama iki kala
ressamlık yanım depreşti.
Bir resim çizmek geldi içimden.
Önce konu,
sonra uygun bir mekan bulacaktım.
Derken
bir leylek havalandı.
Kulaç boyu kanatları
ölüm tellerine takıldı.
Yaşama,
umuda doğru yol alırken
hiç yoktan ölüme yakalandı.
birkaç acı çırpınışla
hem geçmişine,
hem de geleceğine veda etti.
'Tamam, işte bu ' dedim.
Konuyu bulmuştum,
ortam ve mekan da tamam.
Resmin konusu;
doğanın ölümü olacaktı.
Ölümün,
yok oluşun resmini çizecektim.
Adı soğuk,
kendi soğuk.
Ölüm! ...
Leyleğin,
kelebeğin,
ve çiçeğin ölümü...
Sonra kaldırıp başımı,
yeniden baktım leyleğe.
Paramparça bir gövde,
ve tiksindiren,
zamansız bir yok oluş.
Dayanamadım.
Ellerim titredi,
yürek atışlarım hızlandı.
Dünyam da,
düşüncem de tersine döndü birden.
Caydım ölümü resmetmekten.
Ölümü ölümsüzleştiremezdim.
Bu kez yaşamı seçtim.
Resmin konusu yaşam olsun dedim.
Biraz yürüdüm,
belki de kaçtım.
Zamansız ölümden,
ölümün çirkef yüzünden...
Bir sağıma
bir soluma bakındım.
Aslında biraz da yutkundum.
Suskundum,
hatta soluksuzdum.
Karşımda boyalar renksiz,
fırçalar isteksizdi.
Yine de heybetli Aras'ın
yosunlu bir kayasına
kuruverdim acemi tezgahımı.
Bir başkaydı tepeden bakış.
Öyle güzel işlenmişti ki...
Doğanın her karışı bir başka nakış.
Yemyeşil saçlı bir ova,
kara gözlü al laleler,
sanki bir Acem Halısı mübarek.
Altımda keklik gibi şakıyan
kudurmuş azgın sular,
suda idman yapan alabalıklar...
Ve tüm bunlara boyun eğip,
secdeye varan söğüt dalları.
Bunları aktarmak için,
inanın bir de
çatal yürekli bir şair gerek.
Hani derler ya;
'Zevkimden dörtköşeyim'
işte ben de aynen öyleyim.
Bak babam,
bak dedim kendi kendime.
Bak işte yaşam bu!
Zulüm yok,
kıyım yok,
ölüm hiç yok diyecekken;
çimenler arasına takıldı gözlerim.
Takılmaktan öte
çivilendi bakışlarım.
Sol yanımda
kurbağalar kelebekleri,
sağ yanımda
yılanlar kurbağaları yutuyor.
Tiksintiyle irkildim.
Usulca kaldırıp başımı
baktım nehrin karşı yakasına.
Asırlık bir çınarın üstünde
hırçın bir atmaca,
oryantal gibi raksetmekte.
kuyruk tempolu alkışta,
tırpan gaga nara atmakta.
Katil pençeler arasında bir serçe,
acıyla can çekişmekte.
Yaşamla ölüm arasında
çaresizce mekik dokumakta.
Yine irkildim.
Yine tiksindim.
Kahroldum,
utandım acizliğimden.
Güç yeter miydi ölümleri yok etmeye.
Velhasıl yaşamın tam odağında
yaşarken ölümün,
ölürken yaşamın
bir resmini çizemedim gitti.
İyisi mi dedim,
sen bu sevdadan vazgeç öğretmenim.
Bu amatörce yanın da
şimdilik eksik kalsın.
Boyaları fırlat Aras'a,
Kır fırçaları gitsin.
Uygun adım öğretmenliğe devam.
Resul Üstün
__________________
'' Efsaneler Olmez , Shekil Degistirir ''
|