Gözlerimin seni ilk gördüğü andan, son gördüğü ana kadar olan zaman dilimini, beynimin en kalın duvarları arasına hapsettim. Sadece güzel şeyleri ayıklamadan, kendime saklamadan, fazlalıklarını budayıp eksikliklerini tamamlamadan..nasıl yaşandıysa öyle...işime geldiği gibi değil olduğu gibi, yaşandığı gibi...
Kim silebilir ? kim yokedebilir? ölüm mü?
Tanıştığımız ilk günleri hatırlıyorum. kavurucu sıcaklar altında,genç insanların sağa sola savurduğu o elektriği.gözlerdeki puslu bakışları...arayışları bekleyişleri...kaçamak gülüşleri,anlık göz temaslarını...kafamızın üstünde esen kavak yelleri bile o ateşi söndüremiyordu değil mi?
Benden kaçışların..kovalayışlarım...bir yıldız kayması kadar kısa bakışların.yakalanınca yüzünde beliren pembelik...başını nereye sokamayacağını bilemezdin.kalbini kime vereceğini bilemediğin gibi...
Bana teslim olmak ister gibi ama bunu kabullenemeyişinin sözleri geliyor aklıma şimdi."fazla yaklaşıp kovulmaktansa,uzakta durup çağrılmak daha iyidir."
Oysaki her bakışımın,her sözümün,her yürek atışımın seni çağırdığını bilseydin...bildin ama zaman aldı,bildin ama gittin....
Göz görür yürek severmiş.
"sen benim gözümle yüreğimle gördüğüm,
sen benim gözümle yüreğimle sevdiğim olur musun? " dedim.
Oldun.oldun ama zaman aldı,oldun ama gittin...
Ölüm ne kadar insafsız...göğsümde keskin bir acının her türlü şiddetini yaşattı bana,varolmaktan yokolmak zamanına geçişin...hala yaşatıyor değişik şiddetlerde.
Artık "sensiz" bir hayatın başladığı ilk saniye anladım, durmadan söylediğin o cümlenin anlamını.
"her zaman kıyametin arifesindeymiş gibi yaşamalı insan."
Ben yapamadım bunu.şimdi hergün kıyametin ta kendisini yaşıyorum.
Şimdi şimdi anlıyorum,
|