Tek Mesajı Görüntüle
Old 10-28-2007, 09:29 AM   #4
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8783
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

MANAS'IN ÇOCUKLUĞU (II. Bölüm)

"Bu Çinli ve Kalmukların askeri çokmuş. Bunlar bize saldıracaklarmış. Neskara gördüğünü diri yutan dev imiş. Bunlara at, kız hediye edelim, hayvan ve altın hazırlayalım" dedi Cakıp.

"Ey baba, düşmanı gördüğüm zaman böyle korkup duruyorsun. Yüreğin sökülüp alınmış gibi. Artık korkma! Canını sıkma. Yaşadığım halde halkımı nasıl onlara tutup vereyim. Kaderimde varsa oktan öleyim. Kara canı esirgemeden mücadele edeyim. Bu kudurmuş Kalmukların yiğitliğini deneyeyim. Cezasını vereyim" dedi manas.

Manas'ın fikrini Akbalta destekledi, komşu Türk kabilelerine, altı günlük mesafedeki Kazaklara haber gönderdi.

Neskara'nın aç kalan altı bin askeri yolunu şaşırıp Cakıp'ın kışlağı olan Keng-Aral'a geçerek yoldaki Moğolların yurdunu basıp, on bin at ele geçirmişlerdi. Sayıları beş yüze varmayan Moğollar "nereden çıktı bu haydutlar, ya savaşmanın yolunu bilmiyorlar, ya da küstahlık ediyorlar" diye onların peşine düştüler.

"Hey, siz kimsiniz? Düşmanınız olan kim?" diyerek hayvanlarını çaldıran Moğol beyi Caysangbay at üzerinden bağırdı.

Dil bilen Sart Basangkul seslendi:

"Hey, Cakıp Bay'ın avulu nerede? Onu arıyoruz"

"Hey, o Kulan yaylasında. Onlar için mi bizim hayvanlarımızı soyup götürüyorsunuz? Onlar çöpünü yedirtmeyen kötü insanlardır. Öç alacaksanız onlardan alınız, hayvanlarımızı geri verin."

Atları çok olan kurnaz ihtiyar Cakıp, oğlunu saklayıp, yolumuzu sapıttı, hile yaptı, bunun atlarını geri verip, Cakıp'ı yakalayalım diye Neskara bir çare düşündü.

"Hey, hayvanlarına dokunmayacağız. Buraya gel. Bize Cakıp'ın oğlu Manas'ı bul," diye Basangkul, Caysang'ı çağırdı.

"Bunca insan arasında yol bilen biri yok muydu? Yol bilmeden orda yönetilir mi? Hey, at ve avulumu yağmalamasan bile Manas bahadıra dokunmam."

Basangkul, Caysang'ı yakalamak için onu kovalamıştı. Moğol'un okçusu yay ile Sart'ı düşürdü. Sanagkul'un öldüğünü gören Neskara, Moğollara saldırdı. Çinlilerin askeri kalabalık olduğu için Caysang dayanamadan avuldan çıkıp kaçtı.

Neskara Moğolların avulunu yağmaladı. Erkeklerin başlarını kesti, on beş yaşındaki kızlardan yüz otuzunu, kara kaşlı güzel gelinlerden iki yüzünü seçip, ganimet olarak alıp develerini bağırtarak, eşeklerini anırtarak yola koyuldular.

Cakıp haber verdikten sonra, davul çalındı, Kırgızlar toplu olarak ayağa kalktı. Cakıp'ın avuluna sığınan Altaylı Türklerden, katılan her kabileden ordu kuruldu, Akbalta askerbaşı oldu.

Manas'ın yönettiği altı yüz kişilik ordu dağ geçidinin ağzında Neskara'nın önünü kesti. Birden bire çıkan toplu haldeki ordu, Neskara'nın altı bin dörtyüz askerini şaşkına çevirdi, onlar arkalarına bile dönemeden kuşatıldı.

Manas'ın ordusu Kalmuk için Çin'in arasındaki hudutta Neskara'yı yarım gün tuttu, sonra Altaylı Türkler, Kazak, Nayman, Moğol, Uyşunlardan oluşan büyük bir ordu ile Manas'a yardım etmek için geldiler. "Ya ölürüm, ya görürüm... Manas'ın başını Esen Han'a ulaştırayım" diyen Neskara sinirlendi.

"Ey, Neskara dev! Kanlı gazanın laneti, andı vardır. Oyunu kuralına göre oynayalım. Teke tek çıkalım!" dedi. Kök Çologunu mahmuzlayıp ortaya çıkan beyaz sakallı Akbalta.

Çinlilerden Dang-Dang adlı pehlivan Ularboz atını oynatıp, ucu pulat mızrağını uzatıp, kazan kadar olan gürzünü eline alıp ortaya çıktı.

Kırgız tarafından Moğol'un yaman bahadırı olan Künös pehlivan gürzünü sürükleyip böğürerek ortaya çıktı. İki bahadır mızrak oynatıp birbirlerine uçaktan saldırdılar. Taraflar birbirlerine üstün gelemeden dayanıştılar, mızraklardan kendilerini çekemediler. Gürzlerini düzeltip kükreşek vuruştular. Gürzleri ellerinden çıktıktan sonra onu almak için eğildiler. Dang-Dang pehlivan atının ayağı yere saplanan zavallı Künös'ü kuşatıp yere vurup düşürdü. Künös öldü. "Kuvvetli devinizi öldürdüm. Şimdi eceli gelen çıksın" diye Dang-Dang ensesindeki saçları düğümleyip atını ortada oynattı.

Bunu gören yiğit oğlan Kökçö Bahadır bağırarak meydana doğru fırladı:

"Hay, hay, oğlum bir dakika, dur!" diye Aydar Han oğlunun atının dizginini tuttu, "sen daha küçüksün, pehlivan gücüne ermedin, on altı yaşındasın vazgeç oğlum bu işten! Onu bana bırak, kafire ben saldırayım."

Kökçö babasının sözünü kıramadı, atının başını çevirip üzüntülü halde yerine döndü.

Soylu Aydarhan, Altay Kazak halkının hakiki bahadırı idi. Eline mızrağını alıp atını kamçılayarak Dang-Dang'a bütün gücüyle saldırdı. Aydarhan, Dang-Dang'ın uzattığı mızrağına vurarak bu Çinli deve mızrağını sapladı.

Bu esnada Çinlilerden Küdöng adlı pehlivan Aydar Han'a saldırdı. Baktı ki, o canını avucuna almış, hırsa kapılmış, Aydarhan, Küdöng pehlivandan kaçtı.

Bunu gören Manas, tahammül edemedi, elindeki bayrağı Akbalta'ya verip Akkula atını dolu dizgin koşturarak Küdöng'e yöneldi. Yetiştiği yerde Küdöng'ü kalpak gibi uçurup ezerek geçti.

Onların Irangsoo adlı pehlivanı Manas'a doğru mızrak fırlattı. Manas onu bir vuruşa devirdi. Yere düşen, uçuruma başı saplanan Irangsoo'ya mızrağıyla vurduğunda, onun kanları fışkırdı. Çinlilerin attığının vuran nişancısı Manas'a ok attı. Bunu gören Er Manas ikinci yayı çekinceye kadar kılıçla Şangmusar'ın kellesini uçurdu. Yaralanan atını bir kenara çekerek amcası Bay'a verdi. Bay dua etti.

Manas Manas olduktan, Manas adını aldıktan beri yaşı on üçe gelinceye kadar bunca düşmanı yenmemişti. Bu kadar kan dökmemişti, bu kadar öfkelenmemişti, bu kadar düşmanın hakkından gelmemişti.

Geleceğim yere geldim, beklemediğim şeylere ulaştım diyerek şimdi Er manas gelmesini arz ettiği Neskara'yı bekledi.

O zaman karşısına çıkanı sağ bırakmayan, yaşı on dokuzda olan Neskara, Türk oğluna düşman idi. Saçları dağınık, çakır gözlü, yassı burunluydu, burnun her deliği on iki Şibe, Kırk Moğol girip oba kurabilecek kadar büyüktü. Dev Neskara, Çabdar'ı kamçıladı.

"Sen Kırgız oğlu isen, bende Çinli oğluyum, benim neyim eksikmiş, canına okurum, kanını içerim" diye Neskara dağ geçidini sarsacak şekilde bağırıp hakaret yağdırarak hücum etti "sen önce Maceslerle savaşıp şımarmışsın. Şimdi Neskara'nın yiğitliğini bir gör."

"Piç kafir. Seni cehenneme göndereceğim, Kırgızları yok etmek mi istiyorsun yok edecek bahadır sen misin! Oyacağım gözünü, sökeceğim ödünü", diye Er manas Ak-kulasını kamçıladı. Manas'ı gizli kötülüklerden koruyan gökte bulutları açarak uçan Alp Kara Kuş idi. Ejder gibi, büyüyen, arslan gibi heybetli Er Manas dövüşmeyi öğrenmişti, gittikçe kuvvetleniyordu. Manas'ın heybetinden korkan elli dev kaçıp çıkarken, Neskara sinek kadar canından umudunu kesip, atını kamçılayarak askerlerinin etrafında dolaştıktan sonra kaçtı.

Gökyeleli Manas "kaçanı kadınlar bile yener, halin bu muydu Neskara, sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstereyim" diyerek beyaz mızrağını sıkıca tutup ardından fırlattı.

Çabdar şeytan gibi uçan hayvan idi, altı bir askerli altı defa dolaştıktan sonra kaçtı.

Manas, Ak-kula'yı seke seke koşturup kaçan Neskara'yı yakalamak için peşinden gitti.

Kaçan Neskara, kendi kendine söylüyordu:

"Dünya kurusun. Esen Han'ın beni kandırıp ölüme gönderdiğini niye anlamadım? Çinlilerin kutsal kitabındaki "Manas hiçbir düşmana yenilmez" sözüne niye inanmadım? Muhatabımla dövüşmedim, yediğim aş oldu mu?"

Neskara askerlerinden uzaklaşarak kara yola girdi, o Pekin'e doğru kaçarken gözleri ateş gibi kızardı, tüyleri ördek gibi uzadı. Ak-kula ile koşmakta olan Manas adıl er yiğit arkasından yetişip altın kemerin kenarına, omuzuna sırlı mızrağını vurdu. Sırlı mızrak devin omuzuna saplanmış olduğu halde sallana gidiyordu.

Neskara atını yukarı çekti, yorgun düşen ak-kula yokuşta Manas'ı üzerinde uçuyordu.

Çok değişik olan yürük Çabdar ak bulutlu göğün altında biten otların üzerinde uçuyordu.

Yeri dibine girsen de sonunda sana ulaşacağım diye Manas inatla kovalayarak gidiyordu. Manas dağ sırtına geldiğinde, babası Cakıp Tuuçunak'ı koşturup, uçan kuş gibi hızla ona yetişti.

Dur oğlum, dur! - diye Cakıp yalvararak arkasından koştu. Çin askeri Neskara kaçtıktan sonra, önderleri öldükten sonra yenildiklerini kabul ettiler. Boşuna çabalama, Manas nefes aldı ve ordusunun yanına döndü Neskara'nın ordusu, Manasın hükmü altına girdi, bayrakları indirildi. Moğolların Neskara'nın askerinin içindeki 400 civarındaki Sart'ın malını mülkünü zaptettiklerini duyan Manas çok kızdı.

Ey Moğollar! Sizi teke mi çarptı? Ya da aklınızı mı kaybettiniz? Para göz mü oldunuz? Esirlerin malını alarak durumunuzun düzeleceğini mi sanıyorsunuz? Bunu görenler ne diyecekler? Mallarını mülklerini geri veriniz.

Biz almıştık! - diye suçlanarak utandı yiğit Umöt.

Kinin varsa, mertçe, yiğitçe savaşarak yenin, mala mülke aldanmayın, dünya perest olmayın. Mal toplamak er işi değil! Kızgınlığı yatışmamış manas bağırdı. Mal lazımsa benden alın. İstediğiniz kadar alabilirsiniz.

Moğol önderleri görüştükten sonra Cakıp'ın yanına geldiler.

Manas, mertlik edip, bizi ölümden kurtardı. Ona tabi oluyoruz ve bizi aklıyla yendi. Doğru söz söyledi ve hatamızı yüzümüze vurdu. Moğol yiğitleri ak gönüllüdür. Düşmanlardan çok çektik. Dost kim, düşman kim, akraba kimmiş öğrendik, gözümüz açıldı. Siz atalarında töresi, geleneği olan milletsiniz. Altay'da yolunu şaşıran bir avuç Moğolu, kanatlarınızın altına alınız. Elinizin altında, hizmetinizde olalım.

"Kendiniz iyi niyetle isteyerek gelirseniz sizi yadırgamayız. Akraba olmaktan kaçmayız" dedi Manas liyakatıyla, "yediğimiz tuğ aynı, içtiğimiz su aynı olacaktır. Göğün altındaki toprakları dağıtmayalım, genişletelim. Bir halk olalım."

Cakıp, Tanrı'ya sığınıp, ak bozkısrağı kestirdi. .

Neskarad'dan kalan ganimeti Manas ne yapacak diye kalabalık halk akşama kadar merakla beklediler.

Manas, Neskara'nın askerleri arasındaki kızlara, kadınlara, ihtiyar ve koca karılara, çoluk çocuğu dokunan, mal mülkü yağmalayanları kalabalık halkın önünde idam ettirdi. Onların atlarını, eşyalarının yağma edilen halka eşit olarak bölüştürüp verdi. Altı bin üç yüz Çinli askerin silahlarını, atlarını ganimet olarak alıp onları serbest bıraktı.

"Hanınız başını alıp kaçtı. Sizin canınıza zarar gelmeyecektir, gideceğim derseniz işte yol, kalacağım derseniz işte yurt. Sizi dövmeyiz, size sövmeyiz. Bize katılıp tebaamız olursunuz."

Askerlerin yarısı "kendi yerimize döneceğiz" dediler.

Manas onlara şöyle dedi:

"Esen Han'a söyleyin. Göğün altında yaşıyorsak bir gün görüşürüz. O zaman bahadırlar gibi konuşuruz."

Üç bin altı yüz Çinli asker diz çökerek yalvardı:

"Manas bahadır, sen Alevke ile Esen Han'ın korktuğu kadar bir yiğitmişsin. Biz seni takdir ettik. Bizi kabilene al, kabilene girelim."

Avul reisi Akbalta Kırgızlara katılan Çinlilere başını sokabileceği yer, binebileceği at, yiyebileceği yemek verdi.

Moğollar başlarından pek çok kötülük geçmiş görmüş geçirmiş ama ruhunu kaybetmemiş, çileli bir halk idi. Onların Kuldur adlı reisi Manas'ın önüne geldi.

"Bundan sonra kökümüz bir parolamız aynı oldu Manas. Genç olsan da kahramanlığına diyeceğimiz yok, yetişmişsin. Sen yalnız Cakıp'a ya da Kırgızlara değil, Altay'daki bizim gibi ufak, dağınık halklara da gereklisin. Erkeğin yanında disiplinli bir ordunun bulunması lazım. Yalnız ağaç, göze çarpmaz. Uygun görürsen her kabile reisi kırk aileden kırk oğulu çıkarıp sana can yoldaşı olarak verelim. Sen kendine yakışan uşakları hizmetine al. Onlar her işte senin yanında olsun, ölümde beraber iman bir olsun, onlar senin kölelerindir. Onlar kuvvetli olursa sen çınar gibi olursun! Ağabeyim Künös pehlivanın intikamını Neskara'dan aldın. Sadece Çegambay adında bir şımarık oğlum var. O senin yoldaşlarından, uşaklarından biri olsun. Yanına al!"


Cakıp avuluna katılan Altay Türkleri, Kangaylıklar, Moğol, Alçın, Uyşun Argın, Kazark Noygut kabilelerinin reisleri Kuldur'un sözünü haklı bulup, Manas'a can yoldaşı vermek istediler. Büyük küçük bir araya gelip antlaştılar.

Manas olgunlaşıp yaşı on dörde ulaştığında, köpeğini koyuverdi, kuşunu salıverdi, sabahtan akşama kadar Altay'ı dolaştı, öte tarafta Opol dağı, Kangay'a kadar tepeleri aşıp, nehirlerden geçip, ormanları dolaştı, avcılığa kendini verip yoldaşlarıyla on onbeş gün kaybolurdu.

Bir keresinde Manas'ın yedi yoldaşıyla beraber kayboluşunun üzerinden onbir gün geçmişken Cakıp'ın gönlü dayanamayarak "onların haberini duyan kimse yok, bu oğula ne oldu, yaramazlık edip Kalmuklarla tutuşup başı derde mi girdi acaba? Niye böyle gecikti?" diye yollara baktı.

Kuru geçide geldiğinde karşısına gökdemirden zırh giyinmiş elinde mızrak tutan, beline kılıç kuşanmış, omuzuna tüfek asmış bir sürü asker çıkıp Cakıp'ı ortaya aldılar.

"Babasının adı Cakıp, onun oğlu Manas'ı biliyormusun? Bize kılavuzluk edip onun avlunu götür" dediler.

Bunların dost olmadığını sezen Cakıp şaşalamadan onlara sordu:

"Adetimize göre büyüklere selam verilir, adı, sanı söylenir. Bu adeti bilmiyorsunuz, nerelisiniz?"

"Konuşma, ihtiyar. Önce sen kendini anlat?" diye askerler onu kuşattılar "

Adım Berdike. Babam Türktür. Atalarımızdan beri Altaylıyız. Cakıp'la düşmanız. O Manas'ı yakalayıp götürseniz bizim için de iyi olurdu. O bize gün göstermiyor," dedi Cakıp "kendiniz hangi tebaadansınız?"

Anladık ki, Esen Han on bir askeri seçerek göndermişti. Kalmuklar, Çinliler bu Kırgızlarla dövüşsek dağa, bir de çöle kaçıp gidiyorlar, bir şey yapamıyoruz, başka çare bulalım demişler. Hakan Çin'in, Çin-Maçin'in her yerinden becerikli pehlivanlardan on bir yiğidi deneyip seçmişler. Esen Han şöyle demiş:

Manas'ı bile bile zehirleyip öldürün! Ya da bağlayarak canlı getirin! Aksi halde geri gelmeyin!".

Askerler efendimizin gönderdiği adamlarız, elçiyiz diye yola çıkmışlardı.

Cakıp, askerleri başka bir yola gönderip, kendi avuluna koştu. Cakıp gördüklerini anlattı, danışmanı Berdike, avul reisi Akbalta, kardeşi Bay ve ileri gelenlere akıl danıştı.

"Bu Çinli, Kalmuklar onu sağ bırakmayacak, Manas'a kin besliyorlar. Bir çare düşündüm. Şu anda Türk oğulları ile Kırgızların kabilesi büyüdü. Düşmanlar yıprandılar. Avuldaki birisine para ve hayvan verelim. Kan bedelini ödeyelim, kabul ederse, Manas işte budur diye Çinli ve Kalmuk elçilerini yakalatalım. Böylece huzura kavuşalım!"

Bu sözü işiten bay, Cakıp'a derhal karşı çıktı.

"Sözlerine dikkat et, ciğerim! Babalarımız hayvan satsa da can satmamıştır. Bin insan nasıl olur da oğlunu pul paraya satar. Bugün Kırgız'ın başına kıyamet koparıp felaket yağdıran düşman yok. Şaşırma. Altı bir düşmana karşı koyan Manas'a bu on bir asker ne imiş?

Cakıp'ın aklı karışıp dururken, kırmızı perçemli on bir asker Manas'ı ortalarına almış olarak geldiler. Manas ise onlara hiç aldırmadan mağrur duruyordu.

Bunu gören Cakıp bayıldı, canı manı kalmadı. Konuşamadı.

"Babamı sorarsanız işte bu kişi" diye, Manas, askerlere Cakıp'ı gösterdi.

"Hey, biraz önce bizi yoldan saptıran odur, yakalayın! Diyen askerler Cakıp'ı gösterdiler "Piçin başına deri giydirin"

dört asker vakit kaybetmeden Cakıp'ı yakaladılar.

Cakıp'ın sözünü dinlemeyen askerler, onun ellerini bağladılar.

"Ey askerler, ne yapıyorsunuz? Yeter! Hanın adamı iseniz terbiyeli olun! Söz dinlemeden ona ne yapıyorsunuz? Beni kızdırmayın!" diye Manas babasını kurtarmak istedi, askerler bağırıp çağırdılar.

"Onun kendisini bağlayın" diyen askerler Manas'a hücum ettiler.

Manas öyle hiddetlendi ki, gözlerinden ateş çıkararak dördünü birden yakalayıp gömlek gibi salladı, kaldırıp yere vurdu, kendine asılan altısını yere yıktı, ikisini bir eliyle birleştirerek tuttu.

"Söz dinlemediniz, bunu hakettiniz. Hanınız erkekse gelsin, gücünü göstersin, ondan korkacak kimse yok. Gidip bunu söyleyin."

Manas yarı canlı kalan askerlerden kırmızı perçemlerini koparıp kendilerini salıverdi. Manas'ın yanında duran delikanlılar onlarla alay ederek askerlerin atlarının kuyruklarını, yelelerini kestiler.

Cakıp Bay ocağını yeniledi. İkinci Hanımı Bakdöölöt bir oğlan doğurdu, "Manas"ımın dayansa dağı, eğilse direği olsun" diye adını Abike koydu.

Cakıp Bay ocağını yeniledi. İkinci Hanımı Bakdöölöt bir oğlan doğurdu, "Manas"ımın dayansa dağı, eğilse direği olsun" diye adını Abike koydu.

Cakıp Bay'ın sadece hayvanları değil, soyu da çoğaldı, avulu genişledi, otlağı uzadı. Komşusu Kalmuk, Tırgot, Moğollar ile yerleri paylaştı, hudutları sağlamlaştırdı, taş koyup üzerine yazı yazdırdı, kağıda mühür bastırdı, herkes kendi yerine sahip oldu.
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla