Aşmış Üye
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8778
Rep Puanı : 54700
Cinsiyet : Erkek
|
HAN MANAS'IN ZAFERLERİ
Kalmuk hanı Alevke Dangu şehrinin hükümdarı Kayıp Dangı'ı saraya çağırdı.
"Kayıp Dang, Kara Şehir'in hanı Manas'ın sonu geldi. Şehiri Tırgot, Mangullar yapmıştır. İçtiği suyunu üç gün kesip ondan sonra zehir koydur. Halkını öldür, kapısını gece açtır. Ardından ordu girecek." Diye emretti Alevke.
Kayıp Dang, bunu kabul etti, şehir yöneticilerini çağırıp ertesi gün Karaşehir'in suyunu kestirmek için gizlice adam gönderdi. Alevke'nin emrini duyan Kayıp Dang'ın rahipleri akşamleyin bu haberi Manas'a ulaştırıp karşılığında altın aldılar.
Manas gün geçmeden Karaşehir'in suyuna zehir koyacak olan Kalmuk ve hain Moğol' u öldürdü. O gün Dangu şehrine süratle akın yaptılar, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar şehirden kaçtılar. Kayıp Dang'ın kızı Karaberk, kırk kız arkadaşıyla halk arasında kalıp düşmana direndi ve pek çok yiğitleri atlarından devirdi. Karaberk, Makay'ı da yaralamıştı.
Manas, nişancı kızın yaptıklarını duyup onu canlı yakalatıp getirtti. Manas han kızının güzelliğini gördükten sonra, onu öldürmeden, onunla evlenmek istedi.
Kız babasının öldüğünü öğrendikten sonra "Manas'a varmak değil, babamın intikamını almak istiyorum." Diye tehdit etti: "Kız nazı ile sevilir." Diyen Manas, Karaberk'in karşı koyuşundan, kahramanlığından memnun oldu.
Ele geçen Kayıp Dang'ı kızının yanına getirdiler, Kayıp Dang ile Manas barıştı.
Üç kahraman dost oldu. Buğday ekmeğini çiğnediler, el tutuştular, çubuk kırdılar, ellerinden, kan çıkardılar.
"Ekmek kutsaldır. Buğday gibi temiz niyetle yaşayalım! Birbirimize kötü niyette bulunursak çubuk gibi kırılalım! Düşmanımıza beraber saldıralım. Düşmanlaşsak kanımız aksın!" diye bahadırlar Tanrının huzurunda anlaştılar.
Kayıp Dang büyük bir düğün düzenledi. Bay, Akbalta, Berdike, Bakay başta olmak üzere Dangu şehrinde âdetler gereğince baş dünür olarak geldiler. Han Manas şanına yakışır bir şekilde Karaberk ile evlendi. Kayıp Dang, âdetlere göre Türk ustalarına kızı Karaberk için on iki katlı ev yaptırıp, içerisini türlü türlü eşyalarla süsledi. Bu evin güzelliğini ozan Caysang yarım gün methederek bitirememiştir.
Tanrının ulu gününde Cakıp avuldan altmış akıllıyı bir araya topladı, aksakallılarla kurultay düzenledi. Bu yine ne diyecek acaba diye Bay'ın sözünü dinlediler. İhtiyarlar kısrak kesip, tören olan eve yerleştiler.
Ağzında sözü var, dilinde balı var Cakıp şöyle dedi:
"Görmüş geçirmiş ihtiyarlar, size söyleyecek derdim var. Görmediğimizi gördük içmediğimizi içtik. Dolaştık. Gördük ki Altay kutsal yer imiş. Başıboş dolaşmıştık, şimdi canlandık; kurumuştuk, şimdi yeşerdik. Ama dünyalarımız çoğalıyor. Kalmık ve Çinliler bize gün göstermeyecektir. Halimi iyi iken yer arayalım. Uygun görürseniz, hepimiz Altay'dan Ala Dağ ve Andıcan taraflarına göç edelim.
Avulun büyüğü Berdike bu sözü beğenmedi.
"Hayvanlarına yer dar geldiği için böyle söylüyorsun herhalde, Düşmanlar artık yıpranıp bizden korkmaya başladılar. Şimdi nereye kaçacağız? Kazandığımız malı mülkü niye savuralım?"
İhtiyarların sükûnetini Bay yiğit bozdu:
"Cakıp'ın dediği doğrudur. Korumak isteyeni korurum", buyurmuş Tanrım, ıssız bucaksız sınırı olan Çin'in askerlerinin hesabı yok. Altay'daki Kırgız'ın ordusu kuvvetli değildir. Bir gün gelip bizi yok etmesin! Doğuda Sarı Arka, Kuzey tarafta İdil, Nura Su (nehir)yu, Opol dağı var. Oralar annemizin babamızın büyüdüğü yerdir. Bu taraflara bir bakalım."
Bu sırada Kambar'ın oğlu Aydarkan şöyle dedi:
"Başımıza bir şey geldiği yok, niye göç edelim diye söyleniyorsunuz? Yoksa Çinliler mi geliyor? Veya Kangay mı geliyor? Doğmak var, ölmek var. Nereye gidersek gidelim ecelimiz gelmişse öleceğiz. Alnımıza yazılanı görelim."
"Vay dünya! göbek kanımız damlayan topraktan iyi ne var!" dedi Bay.
Manas şöyle dedi:
"Milletim, düşmanın gölgesinden korkup kızışmayalım. Beni han yaptınız, hanın sözünü dinleyiniz! Babalarımız düşmana kanını verse de topraklarını vermiş değildir. Çinliler topraklarımızı elimizden aldılar. Topraklarımızı geri alalım. Bunu yapamazsak Kırgız olmayalım. Şerefimizi koruyarak, intikamımızı, topraklarımızı aldıktan sonra Ala Dağ'a göç edelim."
Manas'ın sözünü herkes beğendi.
Beş gün sonra Manas'ın karşısına muhtelif boylardan kurulmuş sekiz yüz bin kişilik ordu geldi, bayrakları dalgalanıyor, zırhları parlıyordu.
Manas ilk seferini Altay'daki büyük hana karşı, yani Kırgızlarla defalarca saldırıp topraklarını zapteden Tekes Han'a yaptı.
Han Manas, Tekes Han'a mektup gönderdi:
"Tekes Han, Kırgızdan aldığın toprakları geri ver, yiğitlerinin kan bedelini öde, otuz yıldan beri aldığın vergileri geri ver, aksi halde, yüzyüze gel!"
Mektubu alan Tekes Han öfkelendi:
"Sürgündeki bir avuç Kırgızdan çıkan nasıl bahadır imiş, Manas?"
Tekes Han, Kuyas adındaki kurnaz adamına Doğudaki Kırgızları gözleyiniz, düşmanı görürseniz haber veriniz diye onu casusluğa gönderdi.
Tekes, düşmana karşı tedbir almaya çalışırken yedi gün sonra casuslar gelerek:
"Kırgızlar bizden önce harekete geçmiş." dediler.
Şaşkına dönen Tekes:
"Kuyascığım bir çare bul!" diye yalvardı.
"Ele geçiremediğimiz Kırgız kendisi geliyormuş. Eceli gelmiş demek, gelsin bakalım!" dedi Kuyas aldırış etmeden.
Kuyas gece yola koyulup Kırgızların saldıracağı tarafa varıp sihir yaptı, geniş dağ deresindeki otlar, çiğ (bir çeşit bitki), kuray (bitki), söğüt ve kavakların hepsini insan şekline getirip gayet çok asker varmış gibi gösterdi.
Ertesi gün Kuyaz gelip Tekes'in gönlünü avuttu.
"Gayet çok asker hazırladım. Huduta yerleştirdim. Git gör?" .
Tekes huduta gelip baktı ki düşmana karşı topuzlarını eline alan, kılıçlarını hazır tutan tamamı pehlivanlardan oluşan sayısız asker var.
Tekes Kuyas'ın hünerinden memnun olup, bununla karşılaşan Kırgızlar ölecektir diye komşu hanlara haber vermeden, yardım talep etmeden rahat yattı.
Dördüncü gün Manas büyük ordusuyla Tekes'in topraklarına geldi.
Ordubaşı Aydarkul Tekes'in sayısız askerleriyle karşılaştığına şaşırıp, Bahadır Manas'a geldi.
"Buca Kalmuk askerine gücümüz yetmez. Felaket olur. Çekilelim." Dedi bazı korkak binbaşılar.
"Kaçarak ensemize ak yemektense karşılaşıp ölelim." Diye sinirlenen Manas gidip bakmak için tek başına yürüdü. Bahadır'ı yalnız bırakmamak için Bakay da yürüdü. Yolda Bakay şöyle dedi:
Manas, onların karşısına ben varayım, ben gidip bakayım. Kalmuklar yakalasa beni yakalasın, sen kurtulursun. Onlara göründükten sonra kaçalım, sırrını bilelim."
Bakay, düşmana gözükerek yürüdü. Sıraya dizilen Kalmuk askerleri kımıldamadılar. Bakay buna şaşırdı. Bakay mızrağını uzatsa onlar da hepsi birden mızraklarını uzattılar. Bakay eline kılıç alsan, kalabalık asker de aynı hareketi yaptı. Bağırsa bağırdılar.
Bunun hile olduğunu öğrenen Bakay, rahat bir şekilde gelip durumu Manas'a bildirdi.
"Manas benim bildiğimi bildin mi, duyduğumu duydun mu, bu bir hileymiş. Kalmuk'un sihirbazı sihir yapıp yerdeki otları, çiğ, kavak ve söğütleri asker yapmış" dedi Bakay gülüp "bunları dövüşerek yenemeyiz. Bu Çinlilerin bilmediği hile yok."
Kırgızlar büyülü askerlerle dövüşmeden askerlerin ayağına alabildiğince barut koyup ateşledi. Barut, alandaki kalabalık askerleri, kamış, çiğ ile beraber yaktı.
Manas'ın askerlerinin sarayını kuşattığına sinirlenen Tekes Han yanındaki sihirbaz kuyas'ı öldürüp, kendisi de canlı ele geçmek istemiyerek kalbine hançer saplayıp intihar etti.
Manas, Tekes han'ın halkını, binlerce askerini saraya toplayıp şöyle emretti:
"Gök bayraklı yiğitler! Gök Tanrının çocukları! Tekes Han'ın askerlerine dokunmayınız! Kalmuk askerleri halkımıza isteyerek hücum etmiş değildir. Bunların halkını, malını mülkünü talan etmeyiniz! Eğer kim Kalmuk'un Tekes'in halkına kötülük ederse cezası ölümdür!"
Manas Aydarkan'ı yanına alarak askerlerini kontrol etti.
"Bu Kalmukların nesine acıyalım? Bize acımayanın günahı yok mu? Diyerek askerlerin içerisinde Manas'a küsenler oldu.
Han Manas, Tekes Han'ın halkını tamamını Tötön'ün geçidine çağırttı.
Toplanan Kalmuklara Manas şöyle dedi:
"Ey, millet! Başınıza dert geldi. Bizi küstüren, tahkir eden hanınız ile onun mahiyetleri öldü. Hanlığa alışmış halk idiniz. Hansız, başsız gününüz karanlıktır, huzurunuz olmayacaktır. Şimdi kendi isteğinizle kendinize han seçiniz, bayrağınızı kendiniz taşıyınız."
Manas'ın sözünü halk beğendi. Beyaz saçlı, gözlerinden ateş saçan aksakal Manas'a döndü."
Genç olsan da erkek imişsin, kılavuz imişsin! Senin gibi evladı olan halk ölmez" diye, Kalmuk putlarına yalvardı dua okudu. Kalmuklar aksakalasığındılar.
Han adayı için birkaç beğ, bahadır ve Dang'ın adı okundu. Ama kimse ben han olacağım diye çıkmadı.
"Bir halktan bir han çıkmazsa, o halkı Tanrı lanetmiş demektir" dedi Bakay "İhtiyar olsa da han yapınız."
Karaça isimli yaşı seksene gelen ihtiyarı halk sıkıştırdı.
"Ben yaşlandım, yoruldum. Gençlerden yapınız!" dedi Karaça diz çöküp.
"Yaşlı olsan da akıl senden çıkar. Kalmuklar yaşlılarına saygılıdır."
Karaça tereddüt etti yanına Saykal isimli kızı işve yaparak yetişip geldi.
Kız çubuk gibi ince belli, erkeksi giyinen, kızıl kaş, düğme baş, süt gibi beyaz vücutlu, horoz gibi boynu olan, yuttuğu boğazından gözüken güzel biriydi.
Saykal Kız, babasına şöyle dedi:
"Baba, nasılsınız? Ölen Tekes'in elbisesini nasıl alırsınız? Hükümdarlığa hevesinizi mi vardı? Bu davranışınız olmadı."
Karaça "çocuğum da tasvip etmedi" diyerek durdu.
"Ey, millet!" Dedi Karaça "Ben size han buldum. Temir Han'ın oğlu Teyiş, han olmaya layık, on sekiz yaşında bir oğlan Teyiş'i han yapınız!"
Karaça, bağırırken toplanan kalabalık "Teyiş Han!" diye putlarına sığındılar.
Han Manas bundan memnun olmadı. Teyiş'i beyaz keçeye oturtup han adetince her taraftan tutup kaldırttı. Tekes'in, nakışları altından olan kızıl sancağı çekildi ve hanlığı ilan edildi.
Temir han'ın en küçük oğlu Teyiş Han, babasının ıssız yerdeki bembeyaz inci gibi güzel olan şehrinin idaresini ele aldıktan sonra yedi atasından beri görülmeyen büyük bir şölen düzenledi. Kalmuklar, bu defa Altaylara, Kagayara ve Mançurya'daki Türk kabilelerine Kırgızlara, Moğolllara ve pek çok halka cidden kendilerini göstermek istediler. "Tür kabilelerinden neyimiz eksikmiş? Kırgızlar çok şölen düzenlediler. Biz de doğuda bir gürültü koparalım" dediler Kalmukların gençleri ve ihtiyarları.
Teyiş Han, Kırgızlar için at yarışı tertip etti. Yarışan kırk ata ödül olarak deve verdiler kısrak kestiler, kımız yaptılar. Halk iki tarafa bölünüp güreş yaptı; dövüş düzenledi. En güçlü, en dayanıklı olanlar ödül aldılar.
Şölen kıvamına geldiğinde, kalabalık çoştuğunda sarı beyaz ata binen, düğme saçlı, on yedi yaşındaki Kalmuk kızı Saykal, meydana çıktı.
"Saykal, Saykal!" diyerek Kalmuklar bağırışıp putlarına sığındılar "Gök Tanrı sana denk gelecek insanoğlunu yaratmamıştır." diye bağırdılar.
Kız olmasına rağmen, dokuz kulaç mızrak tutup, savaş silahlarını kuşanıp, yürük atına binip, bayraklı mızrak alan Saykal, bahadırlara yakışan heybeti ile duruyordu.
Kuşluk vakti oldu, öğlen oldu, öğlenden sonra oldu, erkekler çevirilmiş olarak durdular. Saykal ile tutuşmaya kimse çıkmadı. Bu işi eceli gelen denemezse, başka insan deneyecek gibi değildi. Kırgızlar Tekes'in yanında pehlivanlığıyla bahadırlığı bir arada olan Saykal'a karşı koyan insanın olmadığını duymuşlardı.
"Bunca erkek arasında bir şerefli erkek yok mu? Erkek kadından kaçar mı? Diye haykırdı Saykal, "Şerefimi kazandım! Ödülümü veriniz!"
Kadının sözünü duyduğunda han olduğunu unutup, gururuna yediremedi er Manas, kadınla dövüştürdünüz. Erkek değilsiniz! ".
Manas yağmurunu dökecek bulut gibi kükreyerek, heybetle savaş silahlarını kuşanıp, sırlı mızrağını uzatıp, Aksargıl'a kamçıyı vurarak Saykal kızın önünü kesti. Er manas güzel, geniş alınlı, yayık göğüslü, uzunca, oyuk burunlu, cadı gözlü Saykal'ı görünce aklı dağılıp ateşli kalbi oynamaya başladı, "Öldürmeyim, değerli bende imiş, benim alacağım kız imiş" diye düşünüp omuzuna mızrağı ihtiyatla uzattı.
Haddini bilmeyen kız dövüşmeye devam etti. Bahadırın mızrağına vurup, altın eyerin hakkı diye kalbine nişan eyleyip göğsüne mızrak vurdu.
Sendeleyen Manas'ın gözlerinden ateş sıçradı, bindiği atı da bir yana eğerek kendini düzeltti. İkinci karşılaşmada kız, Saykal bağırarak, gelip yiğide doğru mızrak vurdu. Mızrağın ucu Manas'ın sağ koltuğunda girip arkasından çıktı. İki dev mızraklarını bırakıp böğür böğüre tutuşup erkek güreşine geçtiler. Saplanan mızrağın arkasından sallanıp durmasına bakmayan Er Manas utanarak Saykal ile dövüşmeye devam etti. Sağ tarafına gelen Saykal kuvvetli Manas'ı göğsünden aldığında arslan çoktan gevşemişti.
"Kadını yenemeyip de alaya mı alınayım?" diye öfkelenen ER Mana baltasını eline alıp Saykal'ın üzerine vurdu. Kız kalkanlarıyla karşı koyup Manas'ı şaşırttı.
Kız Saykal, kaplan Manas'ın sağ omuzuna vurdu, kamçıyla vurup onu at üzerinden devirmek istedi.
Bu kadarla da yetinmedi, Akbalta'nın arslanlarından biri olan Çubak atını, ok gibi hızlı koşturarak ortaya geldi, "Hey bu engiş (birbiri at üzerinde çekmek ve eyerden düşürmeye çalışmak) değil, dövüştür" diye Saykal'ın bindiği atın başına vurdu. Saykal'ın atı ürküp bir yana saptığında Çubak, Manas'ın sol omuzundan doğrulttu.
Akbalta ok gibi hızlı bir şekilde ortaya geldi.
"Kavga çıkacak, bahadırlar durun!"
Bu esnada Kalmuk'un Dogo adlı bahadırı çıkıp Akbalta'ya saldırdı.
"Pis Kırgızlar, bir kıza bahadırınız Manas rezil oldu. Bur kişiye karşı nasıl ikiniz girersiniz!"
"İki yiğit mücadeleye çıkmıştır. Yenip yenilme başkadır. Oyunu bozma!" Çubak, Dogo'ya elini kaldırıp, atını itti.
Kazaklardan Aydarkan, Kırgızlardan Bakay çıkıp beklenmedik olaylar meydana gelmesin diye araya hakem soktular.
Teyiş hakem oldu. Hakem oyunu durdurdu, direnenlere sert davrandı.
Bahadır Manas üzerine saplanan mızrağın ucundaki kılları temizleyip etinden çekip çıkardı. Yiğidin yan kısmında açılan yaradan kan akıyordu. Bu Manas'ın gücüne gitmişti. Bin çeşit otun başı birleştirilerek yapılan Orcemin adlı ilacını yara üzerine örttü, akan kan durdu, gözleri açıldı.
Öfkelendiğinde önüne çıkanı yıkıp kıran Manas, ateşlenip Aksargıl atını oynatıp arkasından toz duman bırakıp tekrar meydana çıktı. Bunu gören kız Saykal da hiçbir şeyden korkmayan erkek gibi, dişi arslan gibi haykırdı.
Niye güzelliğine kapılıp kurtardım ki kadını. Düşmana acıyan kendisi yaralanır, diye kendini kızarak mızrak uzattı Manas.
|