Tek Mesajı Görüntüle
Old 10-28-2007, 09:30 AM   #7
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8783
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

İki dev, ardı ardına tutuştu. Üçüncü kez tutuşmada Saykal atın sağrısına gitti. Manas, atının sendelendiğine bakmadan Saykal'a mızrak savurdu. Saykal şaşırdı.

Bir yana çevirilerek kendi adamlarının arasına kaçtı.

Manas, Aksargıl atını koşturup peşine düştü.

Manas babasının himayesine sığınan Saykal'a ulaşamadı. Askerleri yarıp giremedi, atını oynatıp "Bahadırınızı çıkarınız!" diye Kalmukların karşısına gelip bağırdı.

Teyiş, Aydarkan ellerini kavuşturarak öfkeli Manas'a geldiler.

"Bahadır Manas, ödül senindir! Manas Karargah' gel!"

Manas, onlara çok sinirlendi:

"Ödülün bana hiç gereği yok. Kadını yenmeden milletin yüzüne nasıl bakarım"

Bahadır Manas, Bakay'ı Teyiş'i ve Aydarkan'ı alarak Karaça'ya geldi. Gördü ki, Saykal Kız, savaş elbisesini çıkarıp, saçlarının çözüp, yarasına ilaç sürüyordu kuvvetten düşmüştü.

"Bahadır, sonunda şeref senindir!" diye kabile reisleri, şöleni yönetenler Manas'ın önüne çıktılar.

Ölümden kaçan kurnaz Manas, kimseye yol vermedi, inadından vazgeçmedi, kimseyi dinlemedi, gök bayrağı elinde idi.

"Saykal'a yenilmeden ya da onu yenmeden, dönmeyeceğim! Onu çıkarın! Şerefinizi kurtarın!"

Karaça Bay çok zeki, hazır cevap sağlam bir kişi idi:

Bahadırınız uygun görürse, benim demek istediğim, Saykal'ın atını Er Manas'a verelim. Han Manas'ı teskin edelim."

Saykal'ın sarı atını getiren ihtiyar şöyle dedi: "Er Manas! Erkeksen bağışlayıcı ol! Atımız sana hediye, başımız takdimdir! Bizi affet! Ödül senindir! Şeref senindir! Kızmamanı diliyoruz, Bahadır!"

Bu münasip sözü dinleyen Manas, keyfi yerine gelip kamçısını bıraktı ve şöyle dedi:

"Söylediğinize uydum. Hediyenizi gördüm. Hediye büyüklere yakışır. Onu ihtiyar Karaça Bay'a verdim."

"Oh, sevgili Manas konuştu" dedi halk bağırarak.

"Yerin genişlesin, kabilen çoğalsın" dedi ihtiyar Karaça, Sarı atın dizginini tutup.

Ondan sonra Kız Saykal, Manas'ın gözüne gözükmedi, arslan Manas, iyi niyetle geçenki tutuşmayı unutup, kızın kahramanlığından memnun olup içinde "Tanrı kısmet eylese alınacak kadın imiş" diyerek Karaça'nın evine sık sık bakıp, Kız Saykal'ı kalabalık içinde izledi.

Şölen bitmek üzereyken koşan atlar geldi. Yarışı Manas'ın Akkulası kazındı. Manas Akkula'nın kazandığı ödülü dört kabile halkına bölüştürüp verdi.

Altı günlük şölen bittikten sonra Manas kalabalık askeriyle atlanıp Aral'a geldi, yorulan askerler mola verip dinlendiler.

Kara-Köl denen bu harikulade yeri, Orgo Han yönetiyordu. Orgo Han Türk kabileleriyle pek fazla savaşmış biri değildi. Bu defa haberci kötü haberle gelir. "Altaylı hırsız Kırgızlar şimdi baş kaldırıp boyun eğen kabileleri kendilerine katarak ordu kurdular, Turgout, Moğol, Uygur ve Kalmular'ı sel gibi kaplayıp Pekin'e yürüyorlar, Gafil yatan Kalmuklar'a "Kırgızların yolunu kesiniz. Tedbir alınız" diye haber geldi.

Orgo Han sur üzerinde davul çaldırdı. Adamlarından civardaki yöneticilere, valilere ve komutanlara mektup gönderdi, onları haberdar edip asker topladı. Zaten kalabalık olan Kalmukların askerlerinin sayısı yedi yüz bine ulaştı.

"Kırgızların bizimki kadar askeri yoktur. Onları artık durdurunuz" dedi binbaşıları.

Orgo Han'ın ordusu saraydan bir parça uzakta, gelecek olan Kırgız ordusunun önünü kesip karşılaşmayı beklediler.

Sel gibi gelmekte olan Manas'ın ordusu gözüktü. Nihayet iki tarafın askerleri birbirleriyle burun buruna gelerek durdular.

Orgo Han, tarafından Atan denen pehlivan çıktı. O iki gözü ensesinde, başı keçe evi gibi, iki kaşı hırslı kara köpek gibi, boyu üç kulaç, hergün bir ineği midesine indiren, canı sıkıldığında iki yüz pehlivanı bir araya bağlayıp kaldıran dev idi.

"Pehlivan Atanım, kırgızların Manas denen pehlivanıyla ancak sen karşılaşabilirsin. Sadece sana güveniyorum! Onun hakkından gel."

"Kırgız da kim oluyormuş? Güneşim değdiği yeryüzünde benden başka pehlivan var mı acaba? Parça parça ederim Manas'ı diyerek, pehlivan Atan yanına kalkan aldı. O masmavi demirden doğru geldi.

Orgo Han'ın askerleri iki tarafa bölünüp Atan'a hürmeti için tezahürat yaparak yol açtılar. Bu esnada Orgo Han'ın askerlerinin içinden kamburlaşan küçücük bir ihtiyar sıyrılıp çıkarak pehlivan Atan'ın önünü kesti.

"Hey, bu karınca mı, insan mı? Yoksa ayağa takılıp ölecek bir şey mi? Dur yolunda!" diye atının dizgininden tutan ihtiyara pehlivan Atan sevindi.

İhtiyar nazlanıp inat ederek Atan'a yol vermedi. Bu esnada hırslanan Atan benim gücümü halk görsün diye eğilerek ihtiyarı almak istedi.

Atan'ın bindiği Dankara adlı at, tıksırıp ürkerek ihtiyara hiç yaklaşmadı. Pehlivan Atan, atını tepip kamçılayarak ihtiyara ulaştı ve onu omuzundan tutup aldı.

Bu sırada deminki ihtiyar kıyamet kopardı. Pehlivan Atan'ın belinden tutup, attan yolup alarak kaldırıp yere attı. Göğsünden bastı. Atan'ın başını otu yolmuş gibi kopardı. İhtiyar sakin halde maral sıfatlı Dankara'ya binip Kırgızlara doğru gitti.

Kalmuklar, deminki ihtiyar insan mıdır, cin midir diye şaşırıp kaldılar.

"Yaşa be pehlivan Pöyüş! Kalmuklara göreceğini gösterdin!" dediler Manas'ın askerleri, ona yol vererek.

Baktılar ki deminki ihtiyar, Kırgızların Köyüş isimli sihirbaz yiğidi imiş. O sabah erkenden kılık değiştirerek Kalmukların arasına girip casusluk yapıyordu. Sonunda bir çareyle Altan'ı yenerek dönmüştü.

Kendine gelen Kalmuklar, Orgo Han'ın yanına gelerek konuştuktan sonra davul çaldırıp askerlerini Kırgızların üzerine sevkettiler.

Kıyasıya dövüş başladı. Kalkanlar parçalanır kanlar döküldü, oklar vızlayıp, yer sarsıldı, büyük bir gürültü koptu.

Er Manas, Orgo Han'a vurup onu yarı canlı halde bıraktı. Bayrağı devrildi, Han öldü. Hansız savaşmaya cesaret edemeyen Kalmuk askerleri kaçtılar. Er manas, Orgo Han'ın kaçan askerlerini takip etmedi. Manas'ın gönlünde acı vardı, çünkü onun da pekçok askeri ölmüştü. O, dövüşten sonra kanların döküldüğü bu yerleri görmek istemedi. Bu kez Manas Bakay'ın peşinden dışarıya çıktı.

Dişediş savaşan iki tarafın kaybı eşit sayıda idi. Savaş alanı yağmur gibi akmış olan insan kanıyla toprak kırmızı çamur haline gelmiş, ark olup akıyordu. Yerden çıkan toz dumandan, gökteki güneş gözükmüyordu. Cesetler dağ gibi olmuştu. Eceli gelen yiğitler ölmüştü, dişleri çıkık olan atlar uzanıp yatıyordu. Toprakta eyer, kırılmış mızrak, sapsız balta, kınsız kılıç, Kalmuk Kırgız karışık çamur gibi yoğurulup yatıyorlardı.

Manas bu manzarayı gözden geçirirken nice nice gençler gözüne ilişti. O hemen buradan uzaklaşmak istedi. Onu öldürmeyi bahadırlık diye düşünmüyordu.

Manas yedekte götürdüğü atını salıverip Bakay'ın yanına geldi, hiç ağlamayan zavallı yiğit, gözleri yaşla dolarak başını ağabeyinin omuzuna koyup kemikleri sızlayarak acı acı ağladı.

"Ağabey, bu katliamdan, bu dövüşten ne zaman kurtuluruz?" diye sendeledi manas'ın gözleri keder doluydu.

Görmüş geçirmiş, ata bindiği zaman yolcu, dövüştüğü zaman asker olan Bakay, böyle manzarayı binlerce defa görmüş olacak ki, hiç şaşmadan Bahadır Manas'a şöyle dedi:

"Er Manas, halkının başını kurtardığın zaman, halkın özgür yaşadığı zaman savaştan kurtulursun."

Bahadır Manas, yüzüne soğuk su serpilmiş gibi kıvrıldı. Bilgiç Bakay konuşmaya devam etti:

"Yenmek, düşmanı öldürmek demek değildir. Yenmek halkın kurtulması demektir. Halkı kurtarmak erkeğin işidir. Tanrı bunu herkesin alnına yazmış değildir. Nadiren birilerine yazar. Senin alnına işte bu yazılmıştır. Ne zaman halkını muradına erdirirsen, o zaman görevini yerine getirmiş olursun. Seni bunun için Tanrıdan istedi halk. Ağlama! Sen erkeksin, bahadırsın! Erkekler milletinin ocağını mızrak ve kılıcın ucuyla genişletir. Halk bahadırlığı, kılavuzluğu ile altın sırık olup destekler."

Ertesi sabah Han Manas savaşta ölen yiğitlerini, silahlarıyla birlikte bir çukura gömdürdü. Her birinin başına bir taş koymuştu, taşlar Opol dağı gibi birikti.

Cırgalang'ın boyunda, Cıluu-Su'yun suyunda Han Manas yiğitler kuvvetine dolsun, atlar dinlensin, yaralılar iyileşsin diye üç gün üç gece mola verdi.

Gökte yarım ay kalıp çoban yıldızı parlarken, tan yeri ağarırken, Manas Han'ın karagahına Orgo Han'ın hatunu Samankul hamın önce hiç giymediği Kırgız sarığını giyip, iki çocuğunu yanına alıp, saraydan birbirine benzeyen on boz atı seçip, danışmanı Iraman'ı tercümanı yaparak araba dolusu kızıl ipek kumaş ve değerli hediyelerle geldi.

Kırgızların adetince, oğlu Karatay'ı öne çıkarıp Iraman'ın oğluna şarkı söyletti ve böylece debdebeyle kaideyi yerine getirdi.

Samankul Hanım, Han Manas'ın önünde şöyle söyledi:

"Bu hayatta siyah ile beyaz, gündüz ile gece, kötülük ile iyilik hep beraberdir, Hanım! Kocam ölüp, dul kalmış olsam da oğlum dün Han tahtına oturdu. Eksik olamayın, kaide bilen Hansınız. Ben bahtsızı öldürmek istersen işte buradayım. Başım karşılığında bu küçücük iki oğlumun canını bağışlamanı dilemeye geldim, Manas."

Han Manas, iyi niyetli, itinalı konuşan kadından memnun kaldı.

"Bir kadın Han önüne saygıyla gelirse, onu bağışlamak vardır, hatun. İki oğlunuz yanınızda yardımcı olsun! Şehriniz huzur içinde, yönetim sizin elinizde olsun."

Iraman'ın oğlu Bahadır, Manas'ın yiğitliğini, mertliğini, Samankul Hatun'a söylediklerini överek şarkı söyledi. Manas şarkıcıyı beğendi.

"Hatun, eğer uygun görürseniz, bu oğul bizi sabah akşam eğlendirsin" dedi Manas ekleyerek.

"Tamam, olur, bahadır!" dedi Samankul gönlü rahatlayarak. O şehrine dönüp, oğlu, Karatay'ı beğ yaparak ona taç giydirdi.

Iraman'ın oğlu ise Bahadır Manas'ın kırk yiğidinden biri oldu. Karatay adı unutulup yerine Irçı oğlan diye adlandırıldı.

Opol dağının içinde, otuz nehrin kıyısında, ıssız bir yerde bulunan surlu şehri Akun, kırk beş sene han olarak yönetmişti. Dokuz yolun kavşağındaki bu şehre her halktan gelen kervanlar eksilmezdi. Ticaret gelişip halk zenginleşmişti. Şehir refah içindeydi. Akunbeşim'in Kalmuk ve Çin'de saygınlığı vardı. Tekes Han ile Orgon Han, kardeş gibiydiler. Yedikleri içtikleri bir, Askerleri bir idi. Birbirlerine destek ve yardımcı olarak yaşıyorlardı.

Bunu bilen Manas, Tekes Han'dan sonra Orol Han, rahat durmayacak, bir felaket başlatacak diye Akun Han tarafına dil bilen adamlarının gönderip yol ahvalını ve düşmanın hareketini öğrendi. Akun beş altı gün önce yola nöbetçi koyup, asker toplayıp, aşağıdaki Kalmuk ve Çinlilere mektup yazıp mühürleyerek habercisiyle göndermişti.

Kurnaz ihtiyar, bundan dört ay önce Tekes Han'a şöyle demişti:

"Kırgızlardan kötülük gelecektir. Esen Han'dan asker alıp savaşa erken davranalım." Ama, "kendi ordumuz Kırgızları durduracak, onlara dersini verecektir" diye inat etmiş Tekes Han.

Akun Han, oğulları, kadın ve kızları, kocakarı ve ihtiyarları şehirden çıkarıp, aşağıya gönderdi. Surdan belli bir mesafedeki müsait bir yerde kırgız ordusunu bekledi. Baltanın sapına benzeyen bıyıkları, doru aygırın yelesi gibi örgüsü, göğsünde zırh, başına miğfer, saçında takı, elinde topuz, yanında kalkan, koynunda yelek olan sert belli bahadırları, pehlivanları topladı.

Manas aksakallıları, akıllıları, kırk yiğidini ve komutanlarını bir araya getirip danıştı.

"Tekes Han ve Orgo Han'ı daima bize karşı kışkırtan Akun Han'dır. Keng Çüy'den Altaylıları kovup, topraklarına sahiplenmişti. O toprakları geri alalım."

Manas, altı yiğidi ile yollara bakıp geldikten sonra şöyle dedi:

"Binbaşı, bölüklere ayrılıp ayrı yarı yürüyelim.

Boşuna kırılmayalım." Bölüklerin başına Kökçö, Urbu ve Kırgıl seçildi.

Manas, idaresi altındaki ordusunu çukur ya da düzlüklere yaklaştırmadan, dağ geçidinden değil, dağ sırtından geçerek, kimsenin yürümediği yollardan gününden evvel Akun Han'ın şehrine ulaştı.

Akun Han'ın büyük ordusu düşmanın önünü kesmek için çoktan tedbir almıştı.

Savaş, erkek dövüşüyle başladı. Nice erkeklerin kanı aktı, nice yiğitlerin kellesi uçtu.

Er Manas, Kalmuk bahadırı Tulus ile karşılaştı. Tulus yaygara eden gürültücü biriydi:

"Arslanın değil, Tanrı olanın gelsin Kırgız!" Dersini verip kökünü kurutacağım, göğe baktırıp inleteceğim! Son sözünü söyleyiver, Tulus'un kahramanlığını anlat halkına" diye bağırdı.

"Başa bela Tulus'un mızrak kullanmada usta olduğunu duymuştum. Ona Manas'tan başkası mukavemet edemez" dedi Bakay, Akbalta'ya danışarak.

"Bahadır, ona kendin git" dedi Akbalta. Kız Saykal ile yapılan karşılaşmadan sonra Manas'ı dövüşlerde pişsin, Han oldum diye bahadırlığı unutmasın" diye düşünüyordu Akbalta. Tulus gök demirden zırh giyinmişti, değişik bir kalkanı vardı, eline gök mızrağını, öküzün beli gibi yayını aldı. Kaplan gibi heybetle atını mahmuzladı.

Manas, Akkula atını binip, butuna ayakkabısını geçirdi, belinde kılıcı sallanıp, baltası parlıyordu. O ak sungur kuşu gibi bağırarak alana girdi.

"Manas denen sen misin? Başını koparacağım! Ecelini ben getireceğim! Ezerim seni!" diye haykırarak Tulus gürzü Manas'a vurdu.

Çevik er Manas Tulus'un vurduğu gürze, kalkanıyla karşı koydu. Öfkelenen Manas yaygaracı bahadır Tulus'un, Açalbars ile sağ elini kesti, kaçmak isterken de baltasıyla vurdu.

Kalmuk ve Çinlilerin on iki pehlivanı sinirlenip haykırarak Manas'ı kuşattılar.

Her iki tarafın askerleri alana girdiler.

Kıyasıya dövüş ve öldürüş iki gün iki gece sürdü. Kırgızlar Akun Han'ın askerlerini toz dumana katarak sonunda yok ettiler.

Yenildiğin anlayan Akun Han, askerlerini, kararg'hına bırakıp kaçtı. Manas, Akkula atına kamçı vurup Akun Han'ın peşinden gitti. Beyaz alınlı, sivri kulaklı, kasırga gibi hızlı koşan Akkula, Akun Han'ın atına yetişti. Bahadır Manas, yetişir yetişmez mızrak savurdu. Arkasından yetişen kırk yiğidin biri olan Aynakul, Akun Han'ın başını kılıçla uçurup sırlı mızrağının ucuna geçirdi ve han'ın merakla bekleyen ordusunun karşısına gelip fırlattı.

"Kırgızlarla dövüşmek isteyen düşmanın sonu işte budur" diye haykırdı Aynakul. Askerler tamamen teslim oldu.

"Bizim düşmanımız Akun Han idi! Zafer ve şeref bizimdir! Yeter! İhtiyarlara dokunmayınız. Manas askerlerini Akun Han'ın şehrine sokmadı, malına mülküne dokundurmadı"

Bahadır Manas'ın hedefi Alevke idi.

"Elinin körü, Alevke! Bir an gelir, Tanrım ele verir. Atalarımın intikamını alırım. Andıcan'ı kurtarırım. Dünyayı başına yıkarım" diye kin besliyordu.

Altay'a, mavi bayraklı kalabalık ordu girdi. Çalınan zurna dağları sarsıyordu. Bu bahadır Manas'ın avuluna zaferle döndüğünün ihtişamı, işareti idi.

Er Manas Altay'da güneş ışıldarken, beyaz çadırın arkasındaki tepeye oturup danışmanı Akbalta'ya danıştı.

"Gözbebeğim, üstadım Akbalta amca, Ala-Dağ'a göç edelim deyip duruyorsun. Sen görmüşsün, ama ben görmedim babalarımın topraklarını. Ala Dağ'da Kalmuk var, durumu bilmeden nasıl göç ederiz? Bunca halkın sorumluluğunu kim taşıyacak..."

"Oğlum, Manas! " Söylediğin doğru, haklısın. Altay'a geldikten beri Ala-Dağ'daki Kırgızların yaşayıp yaşamadığı hakkında bir haber alamadık, ya da gidip aramadık" dedi. Akbalta, beyaz sakalının sıvazlayıp kaz yavrusu gibi öterek "Bana müsaade et, ben Ala-dağ'a gidip dolaşıp yolun sağını solunu öğrenip geleyim."

"Yol uzak, aşılması zor, amca, yorulacaksınız. Genç olsaydınız, diyeceğim bir şey yoktu. Oraya ben varayım. Yerin durumunu göreyim. Göç edeceğimiz yolu bileyim. Kalabalık halkımı aramadan hep Kalmuklarla savaşarak mı yaşayacağım? Atalarımın topraklarını göreyim, diğer Kırgızları bulayım. Görmesem de Ala-Dağ'a hasretim var."
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla