Aşmış Üye
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4245
Rep Puanı : 10060
Cinsiyet : Erkek
|
Odun Karıncaları
Odun karıncaları yeraltındaki yuvalarının üzerine, çam iğnesi ve ince dallarla inşa ettikleri tepeciklerle ünlüdürler. Yuva genellikle bir ağaç kütüğü etrafında kurulur. Yuvanın yerin üstündeki bölümü, küçük ve ince dallardan, yaprak saplarından ya da çam iğnelerinden yapılmıştır ve bu kısım yuvanın çatısıdır. Bu çatı 2 m. yüksekliğe kadar ulaşabilir. Çatı aynı zamanda yağmurun içeri girmesini önler ve çok sıcak ya da soğuk havada, yuvanın ısısının düzenini sağlar.
Resimde bir odun karıncası yuvası görülmektedir. Odun karıncalarının çam iğneleri ve ince dallarla inşa ettikleri bu yuvaların yüksekliği yaklaşık 2 metreye kadar varabilir.
Odun karıncaları da diğerleri gibi çok çalışkandırlar, sürekli olarak yuvalarında değişiklik yaparlar. Orjinal yüzey katmanını aşama aşama alt katmanlara aktarırlar, üst yüzeyin yerine de alt katmanlardan malzeme getirirler. Karıncaların yuvada yaptıkları değişikliklerle ilgili şöyle bir gözlem yapılmıştır: Karınca yuvasının tepeciğine mavi sprey sıkılmış, dört gün sonra tepeciğin yeniden kahverengi olduğu görülmüştür. Mavi parçacıklar ise yüzeyden 8-10 cm. aşağıda bulunmuştur. 1 aylık sürede
ise, bu parçacıklar 40 cm. derinliğe kadar inmişlerdir. Daha sonra da bu mavi parçacıklar yeniden yüzeye çıkmışlardır.
Peki, acaba karıncalar sürekli taşıma işlemini boş yere, "iş olsun" diye mi yapmaktadırlar? Hayır... Araştırmacılar, odun karıncalarının neden böyle daimi bir hareket halinde bulunduklarını şu şekilde açıklamaktadırlar: Sürekli olan devr-i daim, içteki nemli maddeleri yüzeyde düzenli olarak kurutmakta ve mantar oluşumunu engellemektedir. Aksi takdirde, karıncalar zararlı mantarlar tarafından işgal edilmiş bir yuvaya sahip olacaklardır.
Böyle bir durumda iki ihtimal söz konusudur. Birinci ihtimal, insanların uzun süren bilimsel araştırmalar neticesinde keşfettikleri, mantarın nemli ortamlarda oluştuğu sonucunu, karıncaların kendi araştırmaları neticesinde çok daha önce keşfedip, bu sorunu gidermek için olabilecek en akılcı metodu geliştirmiş olmalarıdır! İkinci ihtimal ise, bu mükemmel işlemi yürütebilmenin, ancak üstün bir aklın ilhamı ile mümkün olabileceğidir. Birinci ihtimalin imkansızlığı ortadadır. Karıncalara zararlı mantarlardan korunmaları gerektiğini ve ne şekilde korunabileceklerini bilir.
Odun karıncaları kimyasal savaş için çok iyi silahlanmışlardır. Tehlikeyle karşı karşıya kalan odun karıncası, karnının alt kısmını bacaklarının arasından öne doğru büker ve düşmanına formik asit fışkırtır. Veya dövüş sırasında sivri çenesiyle düşmanını ısırır ve yaranın içine asit enjekte eder. Bu özellikleriyle, canlı bir kimyasal silah gibi görev görür. Formik asiti vücudunda kendisine zarar vermeden üretebilmesi ve en uygun şekilde kullanabilmeyi başarması, elbette kusursuz bir tasarımın göstergesidir.
Odun Karıncalarında Farklı Üreme Metodları
Odun karıncalarının erkekleri ve kraliçeleri kanatlıdır fakat diğer küçük karınca türlerinde olduğu gibi bir çiftleşme uçuşu yapmazlar. Çiftleşme, yuvanın yüzeyinde ya da yakın çevrede bir yerde gerçekleşir. Çiftleşmeden sonra, kraliçe kanatlarını kopartır ve şu 3 hareketten birini yapar:
1. Genellikle daha önce larva olarak yaşadığı yuvasına geri döner ve yumurtalarını oraya bırakır.
2. Bazen çiftleşmeden sonra, kendisini taşıyan işçilerle birlikte yuvadan ayrılır ve yeni yuva yapacak bir yer arar.
3. Eğer tek başına ayrılırsa, akrabalığı olan ama daha küçük türlerin, örneğin siyah karınca Formica Fusca'nın yuvasına girip oradaki kraliçeyi devre dışı bırakır. Kraliçe, Fusca işçilerinin bakacağı yumurtalarını buraya yumurtlar. Bir süre için yuvada hem misafir işçiler, hem de ev sahibi işçiler vardır. Ancak ev sahiplerinin kraliçesi olmadığı için bir süre sonra işçileri ölür ve böylece oduncu kraliçeler de, hiç bir şey yapmadan kurulu bir odun yuva elde etmiş olurlar.
Kraliçe odun karıncalarının, üçüncü maddede bahsedilen taktiklerinde açık bir şuur görülmektedir. Ancak bu şuurun karıncanın kendisine ait olamayacağı alenen ortadadır. Çünkü kendi yuvasının içindeki bir kaç metre karelik alandan başka bir yer görmemiş olan kraliçe karıncanın, hiçbir zaman görmediği, yapısını, düzenini bilmediği bambaşka bir koloninin içine girip, bu kolonide kimi saf dışı bırakacağını anlayıp, tüm engelleri aşarak bunu başarması... Bütün bunlar kraliçe karıncanın, ilhamla hareket ettiğini, şüphe götürmez bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Lejyoner Karıncalar
Ormanların en korkulan hayvanlarından biri lejyoner karıncalardır. Bu karınca topluluğuna "ordu" lakabının yakıştırılmasının sebebi, yüzbinlerce askeri olan gerçek bir ordu disipliniyle hareket etmeleridir.
Lejyonerler etoburdurlar ve önlerindeki herşeyi silip süpürürler. Her bir karınca 6-12 milimetre boyundadır. Fakat inanılmaz sayıları ve disiplinleri, küçük boyutlarının dezavantajını fazlasıyla telafi eder.
Birbirlerine ayaklarından tutunarak geçici bir yuva oluşturmuş olan lejyoner karıncalar.
Lejyonerlerin üzerine doğrudan gün ışığının gelmesi, onları kısa zamanda öldürebilir. Bu yüzden çoğunlukla geceleyin ya da gölgede yolculuk yaparlar. Işığa duyarlı olmaları nedeniyle ilerlerken uzun tüneller inşa ederler. Karıncaların büyük kısmı bu tünellerde, dışarıya çıkmadan ilerlerler. Bu, hızlarını azaltmaz, zira güçlü çeneleri sayesinde tünelleri son derece hızlı bir şekilde kazabilirler. Böylece yürüyüş hem hızlı hem de gizli olarak devam eder. Lejyonerler tamamen kör olmalarına rağmen, çok büyük ordular halinde, ateş ve su dışında tüm engelleri aşarak ilerlerler.
Lejyoner karıncalar, avlarını buldukları yerde parçalar ve bu parçaları geçici yuvalarına taşırlar. Bir lejyoner karınca kolonisi için fazla miktarda yiyeceğe ihtiyaç vardır. Tahminlere göre, 80.000 kadar ergin karınca ve 30.000 larvadan oluşan orta boyutlu bir koloninin günlük ihtiyacı, yarım galonluk (2.27 litre) hayvansal yiyecektir.

Lejyoner karıncalar vücutlarıyla zincir yaparak yaşanacak bir yuva oluştururlar. Sürekli hareket eden lejyoner karınca kolonisi, toprağa veya ağaçlara yuva kurmaz. Ama her gece işçiler kendi vücutlarıyla bir sığınak oluştururlar. Önce birkaç karınca toprağın yanında bir obje seçer ve pençeleriyle onu kavrar. Diğer karıncalar gelirler, arkadaşlarının oluşturduğu ipten aşağı kayarak ipleri bir yığın haline getirene dek bağlayıp 1 metre uzunluğunda, 200.000 ile 750.000 bireyden oluşabilen, bir ordugah oluştururlar. Ortada kraliçe ve yumurtaları vardır. Sabahleyin karıncalar çözülür ve tekrar hareket etmeye ve savaşmaya başlarlar.
Lejyoner karıncaların sabit bir yuvaları olmadığı için sürekli hareket halindedirler. Kolonilerin hareketleri ve göçleri, üreme devresine bağlıdır. Kraliçe, her ay 2 gün boyunca tahminen 25-35 bin yumurta üretir. Yumurtlamadan birkaç gün önce koloni hareketini durdurur ve geniş bir alanda toplanır. Karıncalar çengel şeklindeki bacaklarıyla birbirlerine tutunurlar ve aşağıdaki resimde görüldüğü gibi geçici bir yuva oluştururlar. Ortadaki boş alan, kraliçe ve yeni nesil için hazır oda görevini görür. Burada, doğal olarak en yukarıdaki karıncanın bacak ve eklemlerine aşırı bir yüklenme olur. Ama kendi ağırlıklarının birkaç yüz katı ağırlığa dayanabilecek şekilde yaratılmış oldukları için, bütün koloniyi zorlanmadan tutabilirler.
Lejyoner karıncalar, gelişmekte olan yavruların ihtiyacına göre gerektiğinde durur, gerektiğinde de göçebe hayatına devam ederler. 20 gün kadar süren dinlenme süresinde, hareketsiz kraliçe 50.000-100.000 yumurta üretir. Bu sırada diğer yeni karınca nesli pupa evresindedir. Kendileri ve kraliçe için yiyecek arayan işçiler çoğu günler, yuva merkez olacak şekilde çevreye kısa süren akınlar yaparlar ve avlanırlar. Her akında, çok şaşırtıcı bir şekilde yönlerini ortalama 123° değiştirerek, sürekli aynı yeri taramanın önüne geçmiş olurlar.
Karıncalar, insanların bir alet olmadan hesaplayamayacağı 123°'yi tek başlarına, hiç hata yapmadan hesaplayabilirler. Bu, ciddi bir matematik bilgisine işaret etmektedir. Oysa, karıncalar değil matematik; sayı saymayı dahi bilmezler. Bu da onların yaptıkları bu işi, bilinçli olarak değil, özel bir ilhamla yaptıklarını göstermektedir.
İlk larvalar yumurtadan çıktıktan sonra, işçiler yiyecek toplarlar ve bu arada topluluk durağan kalır. Yiyecek parçaları, doğrudan larvalara verilir. Kraliçenin tekrar yumurtlamaya hazır olması, genellikle önceki larvaların pupa devresine geçmeleriyle aynı zamana rastlar. Bu dönemde topluluk bir kez daha durur. Kraliçenin yumurtlamasıyla, larvaların pupa devresine girmelerinin aynı döneme denk gelmesi, ordunun durduğu süreyi azaltması itibariyle bilinçli bir planlama izlenimi vermektedir.
Larvaların gelişimi, yaşlı karıncaları yeni bir göçebe devresi başlatmaya teşvik eder. Bu da şöyle olur: Larvalar, işçiler tarafından yalanıp temizlendiklerinde bir salgı sızdırırlar. Yapılan araştırmalar, göç kararında bu sıvının etkili olduğunu göstermiştir.
Henüz bir karınca kimliği bile kazanamamış olan larvaların, böyle bir sıvı salgılamayı aklederek bütün koloniyi kendi ihtiyaçları lehinde yönlendirdiklerini iddia etmek, mantıksal bir zaaf olacaktır.
|