Peki…
Ne olurdu hamal, amele, çoban olsaydım…
İnsanların nefsimi aşağıladığını görseydim…
Bastığım toprak, aldığım nefes, içtiğim su aynıydı oysa
Peki, neydi böylesine farklıymışım gibi oynadığım!
Hayvanlar bilinen fıtratta yaşıyor,
Doğa belirli dönemlerde canlanıyor,
Güneş her sabah yeniden doğuyor,
Peki, kendi hamurumu neden böyle yoğuramıyorum?
Bir şeyleri itelediğimi zannetsem de sürüklenen,
Sevgimdeki pikten her an uzaklaşan,
İnkâr, özgür ve isyan üzerinde yaşamış olsam da
Peki, neden kendimle barışık kalamıyorum…
Erozyona uğramış kırlara vardığımda,
Kel olduğumun farkına vardım birdenbire!
Geride bıraktığım hiçbir şeyden iz kalmamıştı burada…
Hayal bile kurmak ne zor şeydi benliğimde!
Bastığım toprağın sertliği,
Tepemde yükselen güneşin ateşi,
Yüreğimde zelzele etkisi yapmıştı
Dudaklarım uçuklarken…
Yaşadım o an ruh aynamın keşfini!
Öylesine hükümranken aslında ne kadar acizmişim,
Ne vardı ki çevremde var olduğunu sandığım?
Çok konuşan ama ayıp olmasın diye dinlenen,
Geçici olguydu her aşk, bedenimde bitiveren,
Uykumda yalnızlık kâbusuyla acısı ruhumu deşen,
Amaçsız-imansız süslerle üç günlük bayram dileyen…
Dökülen saçım misali bir şeylerim her an terk ediyordu
Peki, doğada gördüklerim nefsime ne anlatıyordu?
Yürüyen ama sonra yorulan,
Sürekli acıkan ve susayan,
Huzur peşinde koşarken, hayattan bunalan…
Her anın diğerine benzediği dünyada
En cesur savaşçı gibi yaşıyordum rüyada!
Ölenler, yaralananlar, hastalananlar…
Sonu vardı her dokunduğumun!
Peki ya kendi sonum? Korkunçtu cevabı sorumun…
Safet Kuramaz
__________________
Buraya Kadarmış ..
|