Semerkand’a!
denizin safir renginde kayboldu yankılar
anahtarı yitirdi şair
arsızlaştı soluk benizli su
yollarda barikatlar
yollarda yalnız kalanlar
savaş alanlarının çığlıklarında unutuldu
gönül telvesine gizlendi hayra çıkması gereken fallar
kaderdi şaire
iç kanamalara yürüdü dosdoğru
başı eğik, yürek dimdik
Medusa’nın zalim saçında gizli
ölüme çoğalan erguvan acılar
mührü onurlandıracak bir ferman
bulamamak ne demektir bilir misiniz
katil bir nefes gibi takılıp kalmak kendi boğazında
“toprağını arayan tohum” diye öğrenmiştik oysa şairi biz
toprak çok uzaklarda!
ah acılı, ah küskün yol!
demek ki 'beşibiryerde' gibi kuşanmalı sanatı
kutsamalı kutsanmalı
donansın gökyüzü
tebessüm etsin yıldızlar
bir avuç umut, bir tutam toprak koy avuçlarıma
varsın zift karası olsun rengi
bin kere evladır safir sularda ambere dönüşmekten
korkma bu yürek siyahı da aklar!
bir elde sancak
ötekinde çırak mührü
haydi sür beni Semerkand’a
ustalardan öğreneceklerim var!
çık çağının içinden
___Zeus’un hükmünden
yakala bileğimden Apollon*,Semerkand’a** götür beni
görmüyor musun sanatın nadide işçileri Timur’un doğu kapısındalar
sancak
mühür
ve kalbimdeki hoyrat ıslık yol izni bekliyorlar
……
(*) Apollon: Mitolojide, güzel sanatlar tanrısı
(**) Sanata karşı işlenmiş günah ve sevapları olan büyük Türk hükümdarı Timur(lenk=aksak) (1336 – 1405) döneminde, Semerkand önemli bir sanat merkezi haline gelmişti. Tarih kitapları, Timur’un fethettiği topraklardaki - şairler de dahil olmak üzere - bütün bilim adamları ve sanatçıları Semerkand’a sürdüğünü yazar…Machiavellian yöntemler (yanlış totaliter politikalar) kullanılmış olsa dahi, sosyolojik açıdan değerlendirildiğinde, tipik bir “Partimonial Saray Kültürü” (sarayın, sanat koruyuculuğunda “baba” rolünü üstlenmesi) örneğidir. Benzer bir durum Osmanlı Sarayı için de söz konusuydu…
(3 Mart 2004)
(
http://borgesdefteri.blogspot.com/)
Naime Erlaçin