Yılmaz İle Ali 
Boyaları dökülmüş  
Kalın kalın gıcırdayan  
Paslı kapıdan girince  
Gülerdi mutsuz ruhu  
Kendisi gibiydi çünkü  
Yurdun  
250 mevcutlu nüfusu  
Ziftli elleriyle  
Yemeğe çalıştı Yılmaz  
Bol taşlı bulgur pilavını  
Çocukluğu umutlara gebe  
Sevgiyi tanımamış yüreği  
Sıcacık bir elin  
Okşayışına hasret  
18’inden sonra  
Paslı kapının ardında  
Belirsizliklerle dolu  
Geleceği  
Düş bile görmemiş  
*******i  
Bir bulsaydı kardeşini  
Belki yaşatabilirdi  
İçinde sıcacık sevgiyi  
Dört yaşındaki Ali  
Altını ıslatırdı her gece  
Ve sopa kırılırdı belinde  
Karanlığa aldırmaz  
Koşardı Müdür Babaya  
Elinde bir kartpostal  
Avazı çıktığı kadar bağırır  
Salya sümük ağlayarak  
Annem nerede!  
Annem nerede!  
Gelecek derdi Müdür baba  
Çok yakında gelecek annen  
Dört yaşındaki Ali  
Bilemezdi  
Anlayamazdı  
Anlatılamazdı  
Annesinin  
Neden geneleve düştüğü  
Umutları  
Bekleyişlerde saklı  
Geleceği kapkaranlık  
Anneciğinin resmini  
Bastırırdı koynuna  
Sımsıkı  
Sıska parmakları  
Gözünün yaşları  
Islatırdı yastığını  
Düşlerinde  
Annesinin öpücükleri  
Isıtırdı küçücük  
Üşümüş  
Etsiz yanaklarını. 
		
	
		
		
		
		
			
				__________________ 
				Buraya Kadarmış ..  
			 
		
		
		
		
	
	 |