| 
			
			
			
			 Aşmış Üye 
			
		
			
				
			
			
			
				 
				Üyelik Tarihi: Aug 2007 
				Konum: İstanbul 
				
				
					Mesajlar: 281,268
 
Teşekkür Etme: 98
 
Thanked 355 Times in 320 Posts
				 
				
				
Üye No: 44033
 
				İtibar Gücü: 57931  
Rep Puanı : 34658  
 
Cinsiyet : Erkek 
				     
			 					
		
	 | 
	
	
	
	
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
		Bir Uğraşının Hikayesi 
 
I.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Yeter artık boşu boşuna uğraşma  
O, ilk göz göze geldiğimizde başladı telaşe  
Seferberlik zamanı tedirginliğini  
Yükleyip bakışlarına, en keskin  
Ve en ihtiyat zabiti süngüsünde  
Vurdun ya yüreğime  
Büyüdü sevda çınarı o ışıklarla  
Kökleri ulaştı en ücra hücrelere  
Sökemezsin, yıkamazsın, kesemezsin  
Görmezden gelme baltalarıyla savaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
II.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
O, ilk "bu kadar yeter" isyanında  
Dut yaprakları arasında, ipekböceği gibi  
Devam ediyordun  
Işığa koşan pervane misali  
Ve en anafor caziben  
Döndürüp duruyordu etrafında  
İlk vuslat vaktinde, hayretle  
"Sen miydin o" diyordun  
Teferruat benden başka her ne varsa  
Acele etme, böyle sırnaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
III.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
O ilk ellerini tutuğumdaki cereyan  
Marşına basılmış motor gibi ateşledi  
Bir günebakan gibi döndüm yönümü  
Gayrı sen güneşsin  
Ve en alacalı zamanlar bile  
Çeviremezsin yüzümü  
Görünmese de kıyamete kadar baki güneş  
Su yürüdü bir kerre en ücra dallara  
Aşk batağı bu çıkamazsın, dolaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
IV.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Boşuna mı eziyetti  
Küçük parktaki kaçamak buluşmalar  
Kırlangıç zikzağında giderdik  
Aç kurt gözü keskinliğinde dolaşırdı bakışlar  
İyice yanaşıp, yan yana oturduğumuzda  
Kof muydu, sağlama yaslanma rahatlığı  
Şubat ayazı mıydı beni tir tir titreten  
Yüreğimin silkelemesidir mutlaka  
Ve en saadetli heyecanlarla  
Her yerinle ritim tutardın bu sallantıya  
Darmadağın etseler de küçük parkı  
Yükselse yerinde bir beton yığını  
Kelebek kanadında titreyişler  
Kaskatı durmaya çalışma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
V.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Evet, çok riski vardı birlikteliğimizin  
Tetikteydi ekmek dağıtan kapılar  
Bir gören olsa, bir duyan olsa  
Barınamazdık gökkubbenin altında  
Sığınıp tanrının merhametine  
Ve bir avuç kum atıp üstüne nöbetçilerin  
Geçer giderdik mayınların arasından  
Fıldır fıldır bakan gözlerden kurtulup,  
Geçince "baraj" sınırını  
Tavşanlar gibi çalılar arasına sokulurduk  
Üniformalıların düdüklerinden  
Tıpır tıpır etse de yüreğimiz  
Koca koca sopaların gölgelerine rağmen  
Denerdik her fırsatta, derleme-toplamayı  
Çoban ateşi yakardım açığa, yağmur yağarken  
Üstüne yapışmış elbisenin kıvrımlarında  
Alevlerin ritmiyle dolaşırdı gözlerim  
Mecusi tapınağı gibiydi dağ, bayır  
Hiç sönmedi ateş  
İsine, dumanına bulaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
VI.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Onlarca mübareze peydah oldu bu meydanda  
Nice serbülend pehlivanlar çıktı da,  
Hiç kaale almadım ben  
Yüreğim çeviriyordu bileğimi  
En zülfikar sevdaya hasım mı olur  
Deve yürüyüşüydü belki de yolculuğumuz  
Ve en paha biçilmez hazine bu kervanın yükü  
Nice harami saldırsa da sağdan, soldan  
Ne darboğazlar, ne uzun çöller  
Yol boyu tükenmez azığı, bitmez suyu  
Varıp ulaşacak menzil-i maksuda  
Devireceğim bütün silahşorları upuzun  
Gördüğün serapların ardına aşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
VII.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
O, ilk güneşimin tutulmasında  
Zifiri zulmetlerde kaldım da, umarsız  
Işık edindim kendime, dişlerimin gıcırtısından  
Bir bakmalık yakındaydı, biliyordum  
Yine de görmüyordum, göstermiyordun  
Ömrünü tüketemez geyikler bu şehirde  
Etle besleniyorlardı, kızıyordum  
Sağmal inek çobanı mıydın sen  
Döke-saça süt taşıyordun öte yakaya  
Tepedeki taşa yaslanmış, taş gibi duruyordum  
Çönelerin fitne-fücurundan  
Toprağı sıkıyordum, otları eziyordum  
Baştan mı belliydi bu ağılın dağılacağı  
Boş yere taşları üst üste diziyordun  
Az geri dur, bu kadar yanaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
VIII.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Göçmen kuşların ardına takılıp,  
Çekip gitmiştim güneye doğru  
Belki de tutup götürdüler elsiz-ayaksız  
Heyula gibi aramıza girdi sıradağlar  
Bol kıvrımlı uzaklıkların ardında kaldı umut  
Nefti bir kalabalığın arasında,  
Durmadan kuzey türküleri çığırıyordum  
Ve her gece yıldızları alıp karşıma,  
Senden haber soruyordum  
En hasret duygular yükleyip ışıklarına  
Ve en titrek selamlar salıyordum  
Sen, göç etmeyen serçeler gibi  
Kar eşeliyordun  
Döneceğimden o kadar emin değildin de  
Niye baharı bekliyordun  
Kuzey tutkunu bir serseriydim ben  
Kar vardır orda hala, etraf bembeyazdır  
Temizdir, bulanmamış düşlerim kadar  
Ya da güneşin pırıltılarına uyup damlalar  
Özlem ninnileri çalan sazdır  
Halbuki hoyrat kaçamaklar sinsice  
Tuz-buz edip kardan adamları  
Kuzeyi baştan başa çamurla boyuyordun  
Ve bilmeden ne yaptığını, inadına  
Yer değiştiriyordun  
Bilmediklerinle kucaklaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
IX.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Bir daha tutulduydu güneş, hem de ay  
Asfaltların katılığı eklendi, karanlığın karasına  
Ebleh yüzlerde mesafelerin sakalları  
Kara bir çadırdı; beyaz güvercinleri hapseden  
Üstüme üstüme geldi koskoca şehir  
Kaçıp büyük büyük binaların arkasına,  
Küçücük bir kulübeye sığıştırdım heveslerimi  
Daracık bir çile hane sayıp dünyayı,  
Topladım çırpınan kanatlarımı  
Olmayanı görmek zaten muhal ya  
Lakin gözleri kapalıyken de görüyor insan  
Yedi tepeli şehrin en yüksek tepesinden  
Hep bu tarafa bakıyordun  
Ne kadar tecrübe etsen  
Burdan kopamıyordun  
Hiç telaşe etmedin mi kale kapılarında  
Aslına rücu etmek elzemdi, biliyordun  
Benliğine sataşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
X.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
O, ilk geri döndüğün zaman  
Kaçıncı bahardı, o en güzel bahar  
Bütün dalını, yaprağını yeniden açıyordun  
Sıkıştırılmış muştular uçuştu etrafa  
İhya etmeye yettiydi, kaporası bile  
Süt kuzularının salınması,  
Nehrin denize varması gibi doymanın tadındaydık  
Ahmak ıslatan yağıyordu saadet  
Ne kadar aydınlıktı İskele Sokağı'nın başı  
Daracık odalarda haz ikram ediyordun  
Ampulsüz aydınlıkları yaşıyorduk ******* boyu  
En zevkli çıtırtılarla,  
Huzur ısınıyorduk  
Ve en zahmetli günlerin maişetini güdüyorduk  
Yedi tepeli şehirde mi alıştıydın lükse  
Cepkenimin boş cebindeki söküğü  
Ve "bazlama" pişirirken terlediğin huzuru  
Mekanik bir konfor acılığına bıraktın  
Rahmet ve zahmet tedirginliği,  
Kararsızlığın sürüncemesine takılıp gitti  
Daha rahat meylinin kasisleri  
Ahengi eskitti  
Sertçe yağan kar kapatırken İskele Sokağı  
Sen hala, "yaz bitmedi" diyordun  
Mevsimlerin seyrine karışma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
XI.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Ne de çok tutulur bu güneş,  
Niye kararır ikide bir okyanusların yüzü  
Silindiği yetmedi üstüne yazılan yazının  
Bütün buzları eritti, yok etti ihanet  
Tek damla bile su kalmadı zannettim o sıra  
Diz boyu kan olmalıydı etraf,  
Boğuluyordum  
Bir katre yaş çıkmasa da gözlerimden  
Cayır cayır bir yangınla  
Ağlıyor, ağlıyordum  
Kafamdaydı en dargın nedametler  
Ve en kanlı parçalanmışlıkta yüreğim  
"Ey Tanrım, değseydi bari"  
Ve "Ey kahpe dünya!" diyordum  
Hayat uçup gitmişti bedenimden  
Kendi sınırlarımda uzatılmış bir cenazeyim  
Zannediyordum  
Bu kadar yanaştın da bu kanıya,  
Tam mührü basarken kaçırdın altından  
Artık istersen ömrün boyunca dene  
Yeniden doldurdu sevda, denizleri damla damla  
Bu yelkenli varacak o limana  
Bir bardak suda fırtına koparmanın alemi ne  
Gayrı durulma zamanı  
Lök gibi bir asudeliğe mecbur  
Ve hayat harmanının hasadına memuruz  
Şimdi iş vakti, sıvışma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
XII.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Hep istediğiniz gibi sürmez bu devran  
En umulmadık vakitte gelir yağmur kuşları  
Dağılır serseri kurşunlar sağa-sola,  
Çürür çok katlı pastalar  
İnip-çıkmaktan bitkin düşersin nihayet  
Dolanma bu ormanın kralı emniyetinde  
Sabır taşır karıncalar ufak ufak  
"Fındık kırma"ya da muhtaç değil miyiz 
Hep mi kaldırım taşlarını sayacağım  
Bir de bakarsın, bir deli boran olur  
Yırtılır en sağlam yamacın bağrı  
Yanıp tutuşmaya başlarsın farkında olmadan  
Tükenir biri kapanınca diğeri açılan kapılar  
Banknotların üstüne oturur, ağlarsın  
Sırf gitmiş olmak için ayrılacağım  
Yakarım gemileri, boğazı geçdikten sonra  
Boşluğun kütlesi çöreklenir kalır da önüne  
"Neden" diye sorarsın  
Sorumsuzluk neymiş anlarsın  
Dolap beygiri gibi dolaşma  
Yeter artık, uğraşma!  
 
XIII.  
Hayır, aşk mücadele değil!  
Birlikte boyamalıyız geleceği, olduğu kadar  
-Katılmak ve denk gelmektir aşk-  
En uyumlu renklerde görünecek manzara  
Ve en yakışık çiftte, bir var  
Hiç görülmedi nağmenin bunca ahengi  
Bize çalacak enstrümanlar, keyifle  
-Suların biteviye denize koşmasıdır aşk-  
Ne kadar zevk varsa, hepsini alacağız  
Capcanlı gönül sükuneti dolduracak çevreyi  
Başımın üstünde taşıyacağım gaileni,  
Yüreğimdeki kadar  
-Razı olmak ve katlanmaktır aşk-  
Acıkmış bebelerin memeye höykürdüğünce  
Koşup, yapışacağız teslimiyete  
-Önceden tespit edilmiş yazgıdır aşk-  
Alternatifi yok, böyle istemiş Tanrı!  
Göstereceğiz aleme; sevda neymiş  
-Bir olmak, birde durmaktır aşk-  
Sen bana yegânesin nazlı yar  
Gayrı dur, boş yere koşma  
Yeter artık, uğraşma! 
		
	
		
		
		
		
			
				__________________ 
				Buraya Kadarmış ..  
			 
		
		
		
		
	
	 |