Ben Seninle Her Seferinde Bir Daha Ölürüm
Sen bana böyle,
Gözlerine sarmalayıp sararmış yüzündeki hüznünle,
Durdukça hayatımın yamacında;
Ben çok uzaklarda bir hasret türküsüyle içine dökülür,
Dilim dilim sana bölünürüm.
Biliyorum sen,
İstanbul’a olağan dışı küskünsün bu ara.
Oysa ben sana,
Bir İstanbul hasreti gibi vurulmuştum;
Birlikte gemileri limanlarından kaldıracak,
Açılacaktık gökyüzünün enginlerine seninle,
Boyanacaktı bulutlar bir bir maviliklere
Kar beyazı örtüsünde çam kokularından İstanbul’u
Birlikte koklayacaktık seninle hani? ..
Olmadı.
Avuçlarımızda,
Bir türlü bırakamadıklarımızın,
Fırtınalarıyla düşüp durmaktayız biz bir birimize,
Bu hayatın içinde seninle devamlı...
Şimdi senin sislenen ıslak kirpiklerinde mevsimsiz bir aşk nasıl da üşür,
Sallanıp durur buzdan damlaların üstünde.
Çok uzak iklimlerin saklanmışlığında ben,
İstanbul’u ve seni düşünürüm,
Bir de içine çöken kendine dair suçlamalarını.
Bir çocuğun gözlerinden düşen korkular
Çizerken gamzelerine o mahzun gülüşü,
Bir daha,
Ben seninle her seferinde bir daha ölürüm.
Bir kış günü,
İstanbul’da sen belki de bir adım ötemde
Doğuşunla yaşama müjdelendiğin gün,
Parmaklıklarına asılmış bir uzun mahpusluğun,
Karanfil kokan günlerini sayardım.
Bilir miydim? ..
Bir bebeğin göz bebeklerinden bana bir gün
Zamansız bir sevdadan tomurcuk olup,
İçime yürüyeceğini,
Bilir miydim ki ben seninle olacakları?
Sen bana böyle,
Gözlerine sarmalayıp sararmış yüzündeki hüznünle
Durdukça hayatımın yamacında,
Bir daha,
Ben seninle her seferinde bir daha ölürüm
|