Ağaç oldular, yanmayı öğrendiler 
 
onlar; dalları birbirine sarılmış iki  kardeş ağaçtılar.  
bir fotoğrafın tam ortasında  
yemyeşil gülerek ve  dimdik ayakta durmaktaydılar.  
 
dünyanın bütün nehirleri aynı renk akardı  aynı denizlere  
ama onlar bu ağaçların yanında yer almazdı resimlerde   
topraksız dağlar ve suyu çekilmiş göller gibi  
güneş çarpmış gökyüzünün,  saklanırlardı içinde .  
 
onlar; gölgesinde kaval sesi dinlemeden çobanlar   
bu fotoğrafın çok öncesinde  
bir kanat sesinin taşıdığı iki tohumdan  doğmuştular.  
 
göç zamanı yorgunluğuydu,bir solukluk kondu dala  
tohum  salma bayramının coşkusundaydı orman.  
yeni hayatlar dönerken göçmen kuşun  etrafında  
iki yavru fidan düşmüştü kanatlarına, farkında olmadan.   
 
onlar; kendilerini bozkıra taşıyan bu kuşu anne bildiler.  
bütün  fotoğraflarının içinde  
annelerinin göç zamanını, kanat sesini beklediler.   
 
her yangın rüzgar olup bütün yönlerden esmeye başlardı  
kırmızılar  yeşilleri en derin uykularında yakalardı  
ne bir kaçan olurdu yarına, ne  yaşamın sesini taşıyan  
göç mevsimiyse üstelik, göz yaşı kalırdı tek başına  ağlayan .  
 
onlar; kızıl şafaklardan düşen yanık bir tüyle uyandılar.   
önce üzerlerine sinmiş anne kokusunu aradılar  
sonra anlayıp, kavrulmuş  kuru dallar gibi ölümü yaşadılar. 
 
Cevat Çeştepe 
		
	
		
		
		
		
		
	
	 |