Etek ve Pantolon49
'Bağlantılar kopuk olduğunda duygular tetiklenemez.Hayatta her şey hissetmemizi istiyor.Eğer kalbimiz tepki vermiyorsa, özlemlerimiz hissizleşiyorsa, hayattan kopuyuruz demektir.Bu da ölümün diğer adıdır aslında.Mezarda yaşamanın ta kendisidir.Bu yüzden üzülmek, mutsuzlaşmak, huzursuzlaşmak bir makastır.Hayatla bağımızı kesen bu keskin yürek duruşları nabzımızı durdurmadan hepimizi yok eder.' Emel, bu yazıyı okuyordu gençlere.Yüzlerdeki aydınlık günlerin ışıltılarıyla herkes pür dikkat okunanları dinliyordu.Evet bir halay çekiliyordu omuz omuza, Türkiye topraklarında. Emel, halay başıydı ve elindeki Türk bayrağını sallayıp duruyordu. Bir düğün havası yaşanıyordu Ankara'da. Bütün makaslar atılıyordu ve herkes kucaklaşıyordu.Sımsıkı bağlanılıyordu Emel'in sayesinde insanlar birbirine. Bir his kasırgası esiyordu gökyüzünde. Bütün insanlar birbirini hissediyordu. Eller ya gözyaşlarını siliyordu ya da tokalaşıyordu. Bir devrimdi bu. Türk halkı bilgi toplumu olma yolunda hızla ilerliyordu. Hatta bazı devletler kültür ve bilgi almak için Türkiye'ye geliyordu. Bütün sömürücüler ve hortumcular ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette birbirine bakıyordu. Sonra akıllının birisi dahice bir yol düşündü. Emel ölmeliydi. Kimdi bu kadın. Türkleri zenginleştiriyordu ve bilgilendiriyordu. Böyle olunca halkı yönetmek zorlaşıyordu. Damaklarındaki tat gidiyordu. Ellerindeki bütün kartlar uçup kayboluyordu. Peki kimi bulmalıydılar? Emel'i kime öldürtmeliydiler. Ya da onu kimle rezil edebilirlerdi. Birisi ona tecavüz etse, namussuz olacağı için kimse onu dinlemezdi. Zaten dünya erkeklerin donlarının içinden yönetilmiyor muydu? Emel etkisiz kalınca biz de sike sike halkı yönetmeye devam ederdik diye düşündüler ağalar beyler.
Osman Demircan
|