Etek ve Pantolon6
İstanbul deyince aklınıza ne gelir? Ayasofya başlı başına bir semboldur Türkiye coğrafyasında.İçeri girdiğinizde sizi bir ürperti kaplar.Üşürsünüz iki kişilikli bu yapıda.Tıpkı iki cinsiyetli bir beden gibi kalakalmıştır öylece.Ne camidir ne kilise.Allah'la barışamaz çok istese de.Çünkü dini belli değil, imanı belli değildir.Kızkulesi'nden daha yalnızdır aslında.
Böyle kiliselerden birisi de Trabzon Ayasofya Kilisesi'dir.Sabah Emel, Derya, Kurtuluş Ayasofya müzesine gittiler.Kiliseyi görmeye, her yerine göz gezdirmeye başladılar.Yer yer dökülmeler olmuştu tavanlarda. İkonlar tümüyle korunamamıştı.Bu dünyada dost eli değmemiş yerler harap olmaya mahkumdu anlaşılan.Üç insan tuttular birbirlerinin kolundan elinden.Ne gözyaşı döküldü, ne Ayasofya yalnız kaldı.Sevgiyle saygıyla herşey anlam kazandı.
Bir insandaki nefret bütün orduya yeterdi.Ya sevgi, kardeşlik, dostluk...Gücü hissetmeyen onu kullanamazdı.Üç arkadaş, üç fidan içlerindeki bahar dalı gibi yaşama gücünü kendilerinde buldular.Yeşil yeşil baktılar insanlar****unduracılar Caddesi'nde gezerken mutlu oldular.Hayatın sert iklimlerinde toprağa tutunur gibi arkadaşlığa tutundular.Cinselliği insan olmadan rüzgarlarla yaşadılar.Kurtuluş'un esintide pantolonu dalgalandı iliklerine kadar.Kabardı gömleği göğsünün en dar yerine kadar.Emel'le Derya'nın etekliği savruldu. Bir Marilyn Monroe klasıği oldular tabiatın kollarında.
Haz aldılar yaşamaktan, gezdiler barış içinde.Sonra Kurtuluş'u evine bıraktılar.Teşekkür ettiler annesine ve babasına güvenlerinden ötürü.Baba utandı cahilliğinden.Baba olmanın korunaklı hamiliğinde sardı sarmaladı oğlunu.Anladı en ilkel duygunun öfke olduğunu.Buyur ettiler evlerine iki dostu.
Emel ve Derya yorgun olduklarını başka zaman gelmeyi düşündüklerini söylediler.Ayrıldılar kapı yüzlerine kapatılmadan dostluk evinden.
-Çok yoruldum Derya
-Ben de.Gidelim çay demleyelim.Balkondan şehri izleyelim.
-Tamam Derya
Balkona geçtiklerinde dışarda gri bir hava vardı.Şehir doğu Avrupa şehirlerinin rengine bürünmüştü. İnsanlar ha yağdı ha yağacak yağmura yakalanmamak için acele ediyordu.'Niçin bu kadar yağmur yağar? İnsanlar niçin yağmurdan kaçar? Tadı yok mu damlaların, mazgallardan akan suların? ' dedi Emel ve Derya'ya dönerek:
-Derya, yağmurda hiç yürüdün mü?
-Yürüyemedim; çünkü bu ülkede insanlar yürümesini bilmez.Kent kültüründen yoksun kişiler şemsiyesiyle gözünü kör eder.
Az ilerde bir milletvekili göğsünü ve kasıklarını kabarta kabarta geziyordu.Halka fotürünü sallıyor; şapkasından tavşanlar çıkarıyordu.
Bak dedi Derya Emel'e:
-Bu siyasetçiler niçin şapkayı sever biliyor musun?
-Hayır
-Çünkü bunların alayı illüzyonisttir o yüzden.
Balkon açık hava müzesi olmuştu onlar için.
Değişik insan manzaralarına bakıyorlardı.Bazı davranışlarda ne hümanist ne komünist tavırlar görebiliyorlardı.Galiba yirmi birinci yüzyılın ideolojisi sadizmdi.
Minareler bile gökyüzünü çiziyordu.İnciniyordu bulutlar.Çanlar keçileri kaçırıyordu.Yahudiler üçüncü dünya savaşını çıkarabilmenin hesaplarını yapıyordu.
Bir genç cami duvarına yaşasın sadizm yazdı.Birisi cami duvarına işedi.
Emel ve Derya daha fazla dayanamayıp salona kaçtılar.
Osman Demircan
|