Tek Mesajı Görüntüle
Old 04-27-2009, 07:20 PM   #15
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57931
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Acı

on dördün de
silgiyi bıraktım

dostların yaşarken
yaşadıklarını
anı defterime yazdırdım

sayfalar dolusu
içinde dünyam

öğrendim ki
küçüktü yaşım

öylesine uzatmadım
sayıya sayfa katmak için

on beşinde kilit taktım

Bir şeyler oluyordu küçücük dünyalarımızda, ezberletiyorlardı her şeyi, kerrat cetvellerini, formülleri, tarihleri, şiirleri o kadar yer vardı ki belleklerimizde doldurmaya güçleri yetmedi, yaşam öğrenilmiyordu başkalarının yaşadıklarından, çekilmiyordu fotokopisi…
Büyüklerin her söylediğini doğru biliyorduk, şanla taşıdıkları unvanlarını meydanlarda aldıklarını, küçüktük açtık bilgiye…Savunmasızdık büyüklerimizin yalanlarına…

bir kumrunun
düştüğünü gördüm telden

serseri bir kurşun
gelip çarpar gibi döşüme

kovanın uğultusu
doldu düşüncelerime

on beşinde çok şeyler gördüm
canım acırdı bilmediğim yerlerde

On beşinde acımaya başladı canım, ilk felsefe kitaplarını okumaya o çağların eşiğinde başladım, düşünmek neyse de, düşündüğünü algılamak ne zor şeymiş, tartmak şöyle enini boyunu, arşınını tonunu, ne zor şeymiş, şartlanmalardan uzak…
On beşinde çok şey gördüm, çok şeylere gebe…

sonsuzluğa
kanat çırpar gibi
zaman dururdu belleğimde
kanat sesleri
vururdu sessizliğe

gömülürdüm yalnızlığıma
kırılmasa da kolum
çekilmese de dişim
kesilmese de etim

ey bitmeyi bilmeyen acı
seni derinlerde hissederdim

sayfalar ağırlığını
süslediğinde dip notlarla

Ağırdı sevmek küçüktü yaşlarımız, tam olsa da kaldırmaya inancımız, bir filin ayakları altın da, başak sapları gibi kırıldı omurgalarımız, tohumları gömerken toprağa, umut eker gibi bağırtılarımız karıştı bulutlara, rüzgarlar çetin esti…

sen
sen ki olmasaydın eğer
nasıl bilebilirdim
emeğimin varlığını
donarken iliklerim
nasıl bilebilirdim
ezberlerden uzak
öğrenmenin zevkini

Ekmek için tohumu, önce bir çukur kazarsın, yumuşatarak toprağı, bir tohum atarsın çukura, kapatırsın okşayarak toprağı, hissedersin sevgilinin saçlarında dolaşır gibi elini, benim o yaşlarda hiç sevgilim olmadı …Yinede bilirdim, ne derin olmalıdır çukur boğacak kadar tohumu ne de kurda kuşa yem yapacak kadar sığ, hava, su, emek biraz zamanla beklemek, birleştikçe doğar, büyür bir şeyler, olgunlaşır…
Doğar, doğar sürekli, bir şeyler doğar ölümlerde bile, emek verdikçe…
Seni hep satır aralarında gördüm…

sen ki
her gelişinde
yeni başlangıçlara
götürdün beni
sevmek istemesem de seni
sen emeğimin mahsulüsün

On dördünde bıraktım silgiyi, on beşinde sevdim her şeyi, silmeden hiçbir şeyi, dalarak satırların arasına esinti oldum zamana karışarak, öylesine dalmadım nostaljilere, her yeni günü daha bilgili yaşayarak baktım gelecek günlere…
Bilgi acıdır, bilgi öğrenmektir eksik bilgileri, bırakmaktır bir bir, o güzelim zaafları, Bazen itmektir sarılacağın şeyleri…

ey acı
bilirim seni
sen akıttığım alın teri
sen kurduğum dostluk seli
sen babamın sesi
sen çocukluğumun özlemi
mutluluğun öteki yüzüsün
silemem seni
dip notlar düşsem de
anı defterlerine
bıraktım
on dördünde
silgimi
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla