Dokuz Eylül
dedem
yaşlımı yaşlı
gülünce görünen
eksik dişleri ile
endamlımı endamlı
dünya tatlısıydı
bağdan bağa
tarladan tarlaya
yaşardı
adını Mehmet
koymuşlardı
bilmezdi anlamını
çocuklarının ismini
korken de
fazla düşünmemişti
yüreğini dinlemişti
dedem dünya tatlısı
eskilerden
eski olmayan biriydi
masallar anlatırdı
bazen yaşanmış
bazen destansı
babası
Yemenden kurtulmuş
Afyonda vurulmuştu
Kurtuluş savaşı gururuydu
ker***ten yapılma
çoraktan sıvama
ahırıyla beraber
bir dam altında yaşardı
baltası avluda
kütüğe saplı
yüreğinde kim bilir
ne acılar vardı
anlatırdı babasını
dizinde sanki
ayrı huzur vardı
gözü sanki buğulu
sargısında
yaranın kanı
İzmir’e girişini
anlatırdı
coşku dolu
babasının oğlu
yaşayan sanki o
otuz Ağustos
dokuz Eylül
dokuz gün
görmesem de
biliyorum
İzmir de
dokuz Eylülü
ilk kurşun
anıtının önünde
son kurşununda
atıldığını
yer konmayan
güvercinleri
martı seslerini
gece havai fişek sesleri
kent sessiz dingin
sanki sıradan bir gün
yaşanmışın içerisinden
kıpırtılar gelecek gibi
üzgünüm
üzgünüm diyebildiğim için
üzgünlüğüm
kadar büyük sessizlik
dedemin
gözlerindeki buğuyu
buğuyu çaldım bu gün
hiç
toprağım
olsun istemedim
toprak
üzerinde doğdum
toprak
üzerinde öleceğim
can
vererek
yaşayanı
ter
akıtarak
yaşayanı
kardeşim gibi sevdim
istedim ki
umutsuz
birlikte
işleyelim
çemberler çevirelim
salalım uçurtmaların ipini
çizgiler çizelim
sek sek için
topal kalmasın
diye sevgilerim
çocuksu duygularla
adam gibi yaşaya bilmek için
bacalar tütsün
evlerin bacaları için
sevdalar konuşsun
seslerin yalanlarından uzak
kimse balık olmasın
süslü bir tüy parçasına
bir parça umuda
muhtaç
dokuz gün
dokuz günde
Afyondan İzmir’e
at sırtında
yaylıların ardında
yalı ayak
yarı çıplak
yeşerterek umutları
bir otobüs penceresinden
altı saatlik yolu
anlamsız bırakmadan
geçirtebilmek
dedemden çalma
buğu gözlerimde
yüreğimde
tırnak izleri
ojelerden uzak
sevda benimki
kanıyor bir şeyler
kan olmaktan uzak
ılık bir şeyler
akıyor
ellerim ıslanıyor
yüreğime bakarak
İzmir’de
Havai fişekler
ilk kurşun anıtı
güvercinler
martılar
dokuz gün
ve
arkada kalanlar
izleri siliyorlar
vurun kahpeye diyor
bir ses
anılardan kalma
bir roman oluyor
acılara karışarak
acılar
acılara beleniyor
unutuluyor
bir şeyler
birer birer
izleri
siliyor
izler
kanla yazılmış
sessizlik
kaplamış
boz kırları
gece basmış
kenti
ve
söylenecek
çok şeyler var
dedem yıllar önce öldü
dedem yıllar önce doğdu
dede olacağım bir gün
dedeme benzemeden
ama dedem gibi
gözlerindeki buğuyu
devam edeceğim çalmaya
hüznü paylaşacağım
hüzün ekeceğim beklide
hasatı sevgi olacak
hasatı onur olacak
ağla yurdum
ağla
ağlamak zamanıdır
bereketli topraklarda
|