NAZKA DÜZLÜKLERİ
Dünya tarih ve bilim verilerini altüst eden yerler arasında Peru’daki Nazka düzlüğünün çok önemli bir yeri vardır.

1928 yılında Perulu harita uzmanı Toribio Mexta Xesspe , Nazka bölgesinin üstünde , ekibiyle birlikte keşif uçuşu yapıyordu. Birden gözlerine inanamadı. Çünkü uçtukları bölgenin altında özenle çizildiği belli olan ve dev boyutlu örümcekleri, sinekkuşlarını , fok balıklarını , balinaları ve maymunları canlandıran şekiller vardı. Bunlardan başka, bölge sanki gökbilimin çalışma alanıydı. Xesspe’nin buluşundan sonra birçok araştırmacı Nazka’ya üşüştü. Herkes şu 3 sorunun yanıtını aramaktaydı:
Bu düzlükteki şekil ve resimleri kimler çizdi?
Ne zaman çizildi?
Neden çizildi?
Lima’nın 300 km. güneyindeki Peru çölünde, İnka ve Nazka Vadileri arasında bir ova uzanır. Bu ovanın karşısında 60 km. uzunluğunda ve 1,6 km. genişliğinde, kimileri paralel kimileri de kesişmiş halde olan mükemmel düzlükte uzanan büyük geometrik formlar bulunur. Bu hatların içinde ve çevresinde sadece gökyüzünden algılanabilen ikizkenar yamuk şeklindeki bölgeler, garip semboller ve madenler üzerine oyulmuş kuş ve hayvan resimleri bulunmaktadır.
Şekillerin yerden görülebilmeleri çok zordur, bu yüzden ancak 1930’da gerçekleşen bir uçak kazasının incelemeleri esnasında keşfedilebilmişlerdir.
Ovadaki figürler hayvan ve bitki şekilleri (biyomorf) ile geometrik şekiller (geoglif) olmak üzere iki formda bulunmaktadır. Biyomorflar; örümcek, sinekkuşu, maymun ve 300 m. uzunluğundaki pelikan benzeri 70 kadar hayvan ve bitki figüründen oluşur. Bu türdeki şekiller ovada grup halinde bulunmaktadır. Bazı arkeologlar bunların M.Ö. 200 yılında, hayvan ve bitki figürlerinden 500 yıl önce yapıldığına inanır.
Ovada geometrik desenli yaklaşık 900 şekil vardır. Bunlar düz, üçgen, spiral, dairesel ve ikizkenar yamuklardan oluşan geometrik formları içerir. Devasa ölçülerde olan bu çizgilerin en büyüğü 9 mil uzunluğundadır.

Dünyanın En Büyük Astronomi Kitabı!
Nazca’ya ilk ziyaretini 1940’da gerçekleştiren Amerikalı araştırmacı Paul Kosok, bu çizgilerin astronomik açıdan önemi olduğunu ve ovanın dev bir gözlemevi görevi üstlendiğini kaydetti. Güney yarım kürede kışın başladığı tarih olan 22 Haziran günü güneş Nazca’daki çizgilerden birinin tam ucunda batıyordu. Bu nedenle Kosok burayı “Dünyanın En Büyük Astronomi Kitabı” olarak isimlendirmiştir.
İkinci Dünya Savaşında sonra Kosok ve Reiche tekrar Nazka’ya dönerek yerdeki çizimlerin üstünü örten kum tabakasını temizlemeye başladılar. Nazka artık yeryüzünden de görülür duruma gelmekteydi. Ortaya çıkan çizgilerin büyük bölümü birbirine paraleldi. Uzun çizgiler , resimlerin üstünden geçip gidiyordu. Çünkü çizgilerle anlatılmak istenenle resimlerin anlamı birbirinden tamamen farklıydı.
Çölün sade görünümüyle hayvan resimleri arasında tam bir çelişki vardı. 27 m. uzunluğundaki balina resminin neden çizildiği tam bir bilmece. Açıklanamayan bir başka tuhaflık ise Peru’da ne geçmişte ne de bu gün maymun yaşamazken , özenle çizilmiş maymun resmidir.
Nazka’da resimlerinin bir bölümü çöllerin dışında , tepelere de çizilmişti. Yalnız bir farkla . Tepelerde hayvan resimleri yerine insan resimlerinin olması. Aynı bölgede bulunan bazı seramiklerin üstünde de tepelere çizilmiş resimlerin kopyaları vardı. Başlarıda taç bulunan insan motifleriyle süslü bu seramiklerin İ.Ö 1000 yıllarından kaldıkları anlaşıldı. Bunları inceleyen Kaliforniya Üniversitesi arkeologları , Nazka uygarlığının İ.Ö. 400 ile İ.S. 600 yılları arasında , gelişmiş bir dönem yaşadığını ileri sürdüler.
Bu dönemden kalan çanak, çömleklerin çok önemli bir özellikleri daha vardı. Aynı dönemde başka bölgelerde bulunan benzerlerinden çok daha sağlam yapılmışlardı. Bu da , Nazka’lıların gelecek kuşaklara mesaj aktarmak isteklerinin bir başka kanıtı olarak kabul edildi.
Reiche, Nazka düzlüğünü çizenlerin burayı parselleyerek çalıştıklarını keşfetti. Değişmeyen bir ölçü birimi kullandıklarını anladı. 1976 yılında İngiltere’ye giderek , çok uzun süren bir kütüphane çalışması yaptı. Bulgular onu “ megalitik yard “ adı verilen 83 cm.lik bir ölçü birimine götürüyordu. Bu birim, İngiltere ve Fransa ‘da insanlığın yazılı tarihinden çok önce yapılmış olan yapılarda kullanılmıştı. İngiltere’de ne zaman ve niçin yapıldıkları bilinmeyen Stonehenge anıtlarındaki gibi...
Reiche çizgileri ölçtükçe şaşkınlık verici sonuçlar elde etmeye başladı. Bulduğu sayılar günümüz uzay bilimcilerinin elde ettiklerine son derece yakındı. Böylece , eski Nazkalıların yıldızların uzaklıkları ve hareketleriyle ilgili bilgilerinin çok yüksek düzeyde olduğunu kesin olarak ortaya koydu.
ABD’li gök bilimci Gerard S.Hawkins de Nazkayla ilgilendi. 1968 yılında işaretlerin anlamı üzerine yoğun çalışmalar yaptı. Ama sonunda , zaten daha önce ortaya atılmış bir kuramı yineledi: Çizgiler gökbilimle ilgili bir takvimdi.

İsviçreli araştırmacı-yazar Erich Von Daniken gibi diğer araştırmacılar ise bu çizgilerin eski çağlarda uzaydan gelen ziyaretçilerce gemilerini indirmek için uygun bir zemin olarak inşa edildiğini belirtirler. Yani bu düzlükler bir çeşit havaalanıdır.
Aynı bölgede bulunan bazı seramiklerin üstünde de tepelere çizilmiş resimlerin kopyaları bulunmuştur. Bunları inceleyen Kaliforniya Üniversitesi arkeologlarına göre, başlarında taç bulunan insan motifleriyle süslü bu seramiklerin M.Ö. 1000 yıllarından kaldıkları anlaşılmıştır
Gerçekten de, bu insanlara tepeleri inanılmaz uzunluklarda tıraşlatan ve o devasal resimleri yaptırtan nasıl bir nedendir? Neden ne olursa olsun şurası açıktır ki Nazka’daki şekiller havadan görülebilmeleri amacıyla yapılmıştır. O halde bunların görülebilmesi için bir hava teknolojisine gerek olduğu bu iddianın temelidir.
500 metre karelik Nazka düzlüğünün verdiği mesajlar hala çözülemedi. Düzlükteki şekiller araştırmacıları ısrarla bulundukları yere çağırıyor ve onlara “Beni kuşbakışı izleyin” diyorlar
AZTEKLER
XVI . Yüzyıl başlarında Orta Meksika’da ileri bir uygarlıkla karşılaşıldı. Aztek'lerin muhteşem bir mimarisi , titiz kayıt tutma yöntemleri ve Avrupalılardan çok daha üstün astronomi takvimleri vardı. Azteklerin sanat eseriyle karşılaşan Albert Düver Ağustos 1520’de şunları yazıyordu : “ şimdiye dek böyle bir şey görmedim “ bu Azteklerin astronomi takvimiydi. Azteklerin kitaplarıyla karşılaşan aydınlar bu kitaplardan biri için “ neredeyse Mısırlıların kitaplarını andırıyor” diyerek hayranlıklarını ifade ettiler. Başkentleri Tenochtitlan’ı dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak nitelediler. Bir düzenin egemen olduğu ve iyi örgütlenmiş oldukları belliydi. Azteklilerin gelişimiyle ilgili yorumlarda dünya-dışı varlıkların rol oynadığı yaygın bir şekilde belirtilmektedir.
Toltekler ve Aztekler de yazıtlarında Tanrı KUTZALKOALTL’ın (Quetzalcoatl) parlak gezegen Venüs’ten geldiğini söylüyorlar ve ondan yazıtlarında şöyle bahsediyorlardı:
“ Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uçarak uzaklaştı. Çok sevdiği halkından ayrılıp gitti.”
Güney Amerika halklarının ısrarlı bir şekilde kendilerini eğitmek üzere , çoğu kez Venüs’ten uçan araçlarla gelen , farklı , üstün niteliklere sahip, beyaz tenli bir ırktan söz etmeleri dünya UFO tarihçesine önemli bilgiler katıyor.
Sadece geçmişte değil, her zaman , günümüzde bile Güney Amerika ve D.D dışı varlıklar arasında sıkı bir bağ var. Venezuela’da Peru’da, Arjantin ya da Brezilya da yaşayan 20. yüzyıl insanları, toplumun hangi tabakasından gelirlerse gelsinler, D.D uygarlıklar ve UFO’ların gerçekliği fikrini normal karşılıyorlar, karşı çıkmıyorlar. Bu gerçeğe karşı çıkmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyorlar. Belki genlerinde bu bilgiyi taşıdıklarından, belki de kültürlerinin yapısında D.D bağlantı unsurları sıkı bir şekilde yerleşmiş olduğundan...
Aztek Uygarlığı Meksika Vadisi’nde kuzey ve güneydoğuya doğru 800 millik bir arazi içinde yayılmışlardı. Ada şehirleri Tenochtitlan’ı anakaralara bağlamak için geçitler yapmadaki, su kemerleri oluşturmadaki, kanalizasyon sistemi, sulama kanalları ve barajlar kurmadaki mühendislikleri mükemmeldi. Eğitim de toplumlarının önemli bir parçasıydı. Diğer pek çok kadim uygarlıkta gördüğümüz benzer hikayeleri ve aynı yıldız ve gezegenlerin isminden bahsedildiğini Aztek Uygarlığı’nda da görmekteyiz.
Yine O "Göklerden Gelen Varlıklar"..
Aztek mitolojisine göre, Tanrı Quetzalcoatl parlak gezegen Venüs’ten gelmişti ve ondan şöyle bahsediliyordu;
“Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uzaklaştı, çok sevdiği halkından ayrılıp gitti.