![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57909
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-21
Bütün bu olanlar olmadan önce Arif bey bolu'ya gelmeden önce Kitaplarda söylenir ki bir başka zaman bir başka yerde: Akşam alacasında orman çekmiş üzerine bin bir renkli örtüyü binbir renkli bir Türkmen kilimi gibi Işıklar oynaşıyor yapraklarda Oysa kaval sesleri yok sönmüş çoban ateşleri dağlarda Kedere kâr etmiyor böcek cikiltilerinden yıldızlara dek geceyi saran büyü Dağların yamacında - yaprakların arasında Barış günü kadar şirin bir Doğandere Köyü Kandil alevinde dalgın suratlar ateşten yontulmuş gibi keskin Pencereden ay dökülmüş içeri Uzakta köpekler ürüyor Dışarıda yumuşacık bir rüzgâr ormanı getiriyor Dışarıda bir çift katır gevişliyor otlarını keyifle Yanlarında iki adam çığsilah sessizce tütün içmekte Ve bir başka insan gibi duran ağır makinalı Mermiler / Ve sair erzak... İçeride beş kişi Yüzleri ateşten yontulmuş gibi Birisi konuşuyor Yedik içtik sağolun Ama insan tanımalı insanı Adım Kuşçubaşılı Eşref Adapazarı ve Bolu'nun Şimdi de siz söyleyin / kimsiniz Ne taraftan gelip - nereye gidersiniz Elleriniz münevver eli - ince Köylüce değil gözlükleriniz Dilleriniz şehirlice Doğandere Köyü'nde ne gezersiniz Kıpırdandı adamlar hayretlerini gizleyemeden Gözlerinde şaşkınlık birbirine baktılar tek kelam edemeden Konuştu içlerinden birisi Adım Binbaşı Şevki Yıllar yılı savaştan ve silah bırakışmadan sonra Yüzbaşı Hilmi’yle beraber Kalakaldık bir hain karmaşada yüzüstü bir yalnızlıkta Şehirlerde kör dövüşü kısır partileşmeler ve bir anı var insanın Ümitlerinin bittiği yer... Bir sınırı dayanmanın.... Çekilip geldik buraya Ormanların ortasında kuşlar gibi yaşamaya Arkadaşlar sonradan katıldı aramıza Yalnız... içimizde bir yer... kırılmış - yıkılmış şeyler... ...bir yara... şifasız o sinsi keder... Aldı Yüzbaşı Hilmi Sesi heyecan içinde yüreği ürpertili Demek siz Meşhur Teşkilat-ı Mahsusacı eski subay Eşref Bey'siniz Çok işittik ününüzü... Aldı Binbaşı Şevki Espirili Siz de mi şehirlere ters döndünüz yönünüzü Lâtif bir huzur mu aradığınız bizim gibi... Aniden patladı Kuşçubaşı Eşref Bey Hey / galiba anlamadınız Ben İstanbul - Ankara hattında insanları toparlayıp hainleri tepelerken Karar verdi Koca Mustafa Kemal Dedi Kuva-i Milliye Komutanı olarak Adapazarı ve Bolu üzere avdet et derhal.. Şöyle iyicene bakın simama Benziyor mu bir yerlerim ormanlığa saklanacak adama... Müthiş bir sessizlik oldu Kanatıcı ve derinden Eşref Bey sakinleşti kızdı kendine Saf değiştirdi Biliyorum lâtife yaptınız kusura bakmayın beyler İnsanda sinir koymuyor şu yaşadığımız günler ...aslında sizleri anladım buraya gelmeniz korkudan değil Evvel zaman o derin karmaşaları ben de yaşadım hem de pek çok Anlaşılan o büyük kurtuluştan Kuva-i Milliyeden falan haberiniz yok Ben önce sizlere hikayemi anlatayım Adapazarı- Bolu bölgesinde ne büyük bir kahraman Kuşçalı Köyünde Kuşçu Ali Belki tarih onun adını yazmayacak Ama kahraman olunmaz tevekkili Şimdi merkezindedir gizli telgrafhânenin İstanbul'dan- Ankara'ya Ankara'dan- İstanbul'a En önemli can damarı bizimkilerin Şimdi ben bırakıp Adapazarı’ndan- Bolu'ya Yenibahçeli Şükrü Bey'e Yanımda iki Kuva-i Milliyeciyle Yükleyip katıra ağır makinalıyı / kendimiz yaya Varalım dedik Hürriyet ve İtilafçı hainlerin fink attığı Adapazarı- Düzce hattında bir dayanak aramaya... Size sözüm Koca Mustafa Kemal yedinde temsil kuruluyla intikal eyledi Ankara'ya Duydunuz mu Erzurum- Sivas Kongreleri oralarda alınan kararlar Yazıldı kağıtlara dağıtıldı bütün yurda Öyle şaşırmayın ağalar Hele alın okuyun Çıkardı çantasından broşürleri uzattı subaylara Okudular / kutsal bir kitabı ezberler gibi kongre kararlarını İçlerinde duydular başka ateşlerin harını yalımları azametli Utandılar okudukça geç kaldıklarına Dağıldı ruhlarına tüneyen karamsarlık Dirildiler / Kuva-i Milliyedendiler artık Kandil alevinde yüzleri ateşten yontulmuş gibiydi Birlikte karar verildi İçlerinden birisi buralarda kalacak Asker toplayacak / çete kuracak Topladığı askerleri Eşref Bey'e salacak (Kendisinin adı meçhul kalacak) Ötekiler Eşref Bey'le gidecek Şafak ışımadan düşüldü yola Geride bırakıp düşsel cennetlerini Kuşçubaşılı Eşref - Teğmen Muharrem Yüzbaşı Hilmi vardılar Mudurnu'ya Kuva-i Milliye'yi kurdular Mudurnu’yla İstanbul'un ilgisini kestiler Asayiş berkemâl Ankara'ya haber saldılar Parti - din ayrımı gözetmeksizin vatanını seven herkesi müdafayı Hukuka çağırdılar Ve fakat onların gelişini beklercesine Kara yılan başını kaldırdı İttihatçı- itilafçı fırkalar kara yürekler ayrıldı Mudurnu'yu bir yayığa koydular Hınç ve öfke mayalayıp çalkaladılar Düzce'den Mudurnu'ya kara eller uzandı Elebaşıları Sefer Bey diye biri casus saldı sokaklara / fitne dağıttı Dediler Müdafayı Hukukçular zinhar yalan Ne Padişah'ımız esir Ne İstanbul Hükümeti satılmış Ne de işgalde vatan Bolu'dan Aptilvahap Efendi gidip gördü padişahı / dediler Devletlü Efendimiz buyurmuşlar ki Ankara Hükümeti vatan haini Külliyen katli vacip Dağıtmak caizdir hain inini kanları şer'an helâl Elebaşıları Mustafa Kemal Ey ümmeti Muhammet Rabbül Alemin aşkına cihada Düzce'den Mudurnu'ya kara eller uzandı İstanbul ve İngiliz Hükümeti ajanları el birliği ile dernek kurdular Adını Hilafet koydular... Cümle köylere dağıldı softalar Salyalar saçıldı ağızlarından Ceplerinde kor gibi İngiliz altınları Osmanlı paraları Dediler Din elden gidiyor ey Muhammet Ümmeti Bastılar yaygarayı Kırk kuruşa çıkarmış sayım vergisini Ankara Hükümeti İşte tam da orada Laf paraya gelince Lav gibi patlayıverdi köylünün nefreti Boşaldı cümle köyler bu nefret cinnetinde Toplandı bir araya yüzyılların öfkesi Mudurnu bir sel gibi basıldı Yakalanan Müdafayı Hukukçu sorgusuz yargısız asıldı Canını kurtaran ölümden kaçtı... Kuşçubaşı Eşref Bey'e gelince O çoktan Müdafayı Hukuk'u kurduktan sonra Örgütse örgüt işte Benim burda bitti işim Gerisi sizin demiş Başka yerlere gitmişti.. Doğandere Köyünden gelenler Kavgasız bir dünyanın düşçüleri Binbaşı Şevki - Yüzbaşı Hilmi Teğmen Muharrem - Öteki meçhul asker (adı kitaplarda geçmeyen biri) Yirmi beş silahlı milisle beraber kaçtılar Mudurnu'dan Geçerek ıssız dağ yollarından saklanarak vadilere Nallıhan'a vardılar Adı kitaplarda geçmeyen asker Mudurnu Boğazında pusuya yattı Yanında on beş can Günlerce hain beklediler gözlerini kırpmadan Bir öğle üzeri bir haber ulaştı Binbaşı Şevki Bey'den Çarşamba ve Çayırhan'dan sökün eden çok kalabalık bir hain güruhu sardı Nallıhan'ı arkadan Çekildi Kuva-i Milliyeciler Eskişehir'e doğru Sen de çek milisini çok geç olmadan Çekilemedi / Düştü arasına on beş adamıyla saldırganların Öldü on beş can Son kalan iki kişiyle Canını zor attı Binbaşı Şevki'nin kafilesine... Binbaşı Şevki'nin kafilesi Uçurumlu dağ yolları boyunca yenik ve umutsuz Ne ağacın yeşili Ne kuşun sesi Hava dehşetle huzursuz Korku bekliyordu bütün yarlarda Nallıhan Kaymakamı İmdat Eşraftan Molla Tevfik ve Ahmet Vodinalı Halit Bey de aralarında Binbaşı Şevki'nin kafilesi tedirgindi Dört bir yana haber salmış hainler Yakalayanlara ödül adanmış Meyil Köyüne varmadan pusulandılar Uğruna savaştıkları halk cahil ve korkak Ellerini urganlara bağlayarak götürdüler Balcı Köyündeki asi karargâhında Çarşamba'lı yedek subay Ağzından tükürükler saçarak haykırdı Demek kırk kuruş yaptınız sayım vergisini Sizi it oğlu itler / ümmet - vatan hainleri Elinde sopasıyla saldırdı Vurdu kime denk gelirse Alamadı öfkesini Ağzından salyalar saçarak bağırdı Vurun ulan dedi çevresindekiler Ve ağladı kahrından Yüzbaşı Hilmi tek söz etmedi... Düşündü Binbaşı Şevki Ellerine araba zinciri saran halk korkak - cahil ve ahmak Sürüklercesine götürdüler Vardılar Mudurnu'ya Orada Sırçalılı Mustafa Çavuş adında biri Düzce Hilafet Orduları Komutanı'nın okudu telgraf emrini Kumandan kuvvacıları istiyordu Çok şey vardı öğrenecek İyice sorgulamak gerekiyordu Dediler Kalabalık giderlerse kaçarlar Parça parça taşıyalım Düzce'ye Birazı şimdi gitsin Kalanını götürürüz geceye Binbaşı Şevki'nin kafilesi Acıkmış – uykusuz - yorgun Kendi toprağında tutsak Başları düşüvermiş omuzlarına / kırgın... Bir ara açıldı kapılar / Doluştu silahlı adamlar Başlarında Sarıyerli Hafız Gezindi aralarında süzerek Tek tek baktı yüzlerine Tanıdı doğandere düşçülerini Yüzünde bir gülüş dolaştı belli belirsiz çekilip gitti... Çözdüler ellerini düşçülerin Gece karanlığında yürüttüler Fısıltılar oldu aralarında Hakkınızı helâl edin Her halde öldürecekler Öldürmediler Tahta bir kapı açıldı gıcırtıyla / Girdiler... İçerden gelen Kahkahalar ve zafer şarkılarıydı sarhoş hilafetçilerin Ve geceye yayılan mis gibi anason kokusu İçerde nakışı kırık dal bin bir al bir kilimin üstünde Kocaman döşekler sermişler Yastıklara köskenmişler Şakir – Mahmut - Çarşambalı Asaf Bey Ve Sarıyer'li Hafız Ortada yer sofrası Nar gibi kızarmış tavuk butları boğma rakı Hey gidi Hafız hey ulan hey Bakın hele gelen kimler Kadim yoldaşlarımız yeni Kuvvayiciler Oturun-oturun hele Kırk yıl hatırı vardır bir fincan kahvenin derler Oturdular Ula teresler size mi kaldı Azınlıkla bir olup baş kaldırmak padişaha İyi ki tanıdım sizleri / şart olsun asarlardı Hele yeyin bakalım Karınınız aç olmalı Şakir uyuma len çuval ağzı aç hergele Hadi bade koy beylere Binbaşı Şevki kafilesinden iki subay İçlerindeki sızıyı bastırmak istercesine rakıya vurdu Sohbetler koyulaştı / açıldılar Son sözü Hafız söyledi Ben şimdi Nallıhan'a gidiyorum Hilafet Ordusunun başına geçmeğe Sonra da hiç durmadan Beypazarı'nda bulunan Deli Arif'i yenmeğe Size gelince besbelli yorgunsunuz Tosun Beyzade Âsâf -Zatı Hilafet Kurulu Başkanı- sizleri ağırlasın ben gelesiye Kalktılar / Tokalaşıp ayrıldılar Gece ölüm kadar sessiz Saatler kaplumbağa adımlarında İki genç subay Âsâf Bey'in konağında onunla birlikteler Neler geçiyor dedi birisi insan olanın başından Ve daha neler geçecek Her an nerden geleceği belirsiz sinsi bir ölüm korkusu havada Kahve ve tütün içerek beklediler Sessizlik tekinsizdi Ve her ses sanki bir panik birikintisi Herkes beklediği yazgıdan uzak Memleketin ahvalini konuştular tartışmaktan kaçınarak Acıdılar akıp giden kardeş kanına Cepheden haber bekleyen Âsâf Bey mani olamıyordu korkusuna Zafer buradakiyle bitmiyordu Biliyordu / bir yerlerde Kuva-i Milliyeciler ilerliyordu Ve sabaha karşı geldi beklediği kara haber Arif Bey kuvvetleri ele geçirmişler Beypazarı'nı Şimdi Nallıhan'a yürümekteler Düştü parmaklarından okuduğu telgraf Gözleri birer korku girdabı Amanın ağalar dedi Amanın beyler / El insaf İşte ben bu neticeyi ta başından düşünmüştüm Amanın ki amanın beyler amanı bilir misiniz ocağınıza düşmüşüm Ben de size el gölgeliği ettim Siz de bana şefaat eylen Amanın imanım beyler... Beyler sevindiler Sevinç ve keder yan yana düştü Hay hay / ne demek Asaf Bey dediler Acı kahve hatırını biliriz Hepimiz Türk kanındanız elbette Tabii size çok şefaat ederiz Hay hay ki hay hay çiğ süt emmedik herhalde Can borcumuzu öderiz Gün büyüdü korku gibi Öğle namazını kıldı Âsâf Bey Konuklar bi afiyet öğün yediler / o yiyemedi Korkusundan ödü koptu döşünde Korkuyorum diyemedi Akşam karanlığı Çılgın bir atlı durdu konağın önünde köpük köpüğe atlının gözleri cacık yeşili - saçları kula sarı dedi ki / amanın beyim yer ile yeksan etti çiftliğinizi Deli Arif'in adamları Hemen atlar çekildi ahırdan İvedi eğer vurdular Âsâf Bey ve malûm şefaatçileri Karaçayır yönüne ılgarladılar Kitaplarda söylenir ki Karaçayır'a vardılar Orada doğandere sergüzeşti bir subay ayrıldı kafileden at sürdü Mudurnu'dan yana Gecede muhtemelen ay bir yavuklu yanağı gibiydi Canını da bağışlasa düşmana şefaatçilikten kurtarmış kendini Yüreğinde kafesinden kaçan kuşun sevinci Yarıp gitti geceyi Abaza nöbetçilerin gözleri keskin Çevirip kıskıvrak yakalayarak Götürdüler Mudurnu'ya / ihtimamla koruyarak Hilafet Kurulu'nun huzuruna çıkardılar Umulmaz bir saygı ile ağırladılar Atını bağladılar - yeygilediler İstirahatgâh diye bir ev verdiler ve emrine emirberler Mudurnu Hilafet Kurulu Taşıyordu yüreklerin sırtında dağlara dar gelen Arif Bey korkusunu Kulaklar kirişte Arif Bey'den gelecek hey'et bekleniyordu Abaza nöbetçilerin yakaladığı evvel zaman Doğandere düşçüsü Kaçarken şefaatçilikten şefaatçiliğe düştü Kitaplarda söylenir ki Arif Bey'in adamları geldiler Belli muharip adamlardı tepeden tırnağa Bir başkaydı gözleri - elleri - ayakları Hilafetçileri dinlediler Ve kabul etmeyip şartlarını çekip gittiler Yakalanan Doğandere düşçüsü ne oldu kitaplar yazmıyor bunu Arif Bey'in adamları gittiler Ve hilafetçilerin başka bir kabusu Yarbay Çolak İbrahim Bir deli sel gibi bastı Mudurnu'yu Söylenir ki Arif bey bolu'ya gelmeden önce Binbaşı ihsan bey bolu merkez komutanı olmadan önce Bir başka yerde başladı mudurnu'da son bulan bu serüven Gericiler bolu'ya akın ederken.....
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|