![]() |
![]() |
#1 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3040
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ![]() "İyi bir tekniğin anahtarı, ayaklarını, ellerini ve kalçanı düz bir merkezde tutmaktır.Eğer merkezdeyseniz rahat hareket edebilirsiniz.Fiziki merkez karnınızdır ve eğer aklınızda ordaysa, hiç çabasız zaferden emin olabilirsiniz." O-Sensei M.Ueshiba ************* Aikido isimli savaş sanatı son yıllarda, hem doğum yeri olan Japonya’da hem de yurt dışında çok yaygın bir biçimde çalışılmaya başlamıştır. Bu durum, son kırk yıl içinde bu sanatın sürekli olarak gelişmesinin ve daha yakın zaman içinde Hollywood filmlerine konu edilmesinin ve bu filmlerin milyonlarca insan tarafından görülmesinin doğal bir sonucudur. Her ne kadar doğru bir şekilde bir savaş sanatı olarak tanımlansa da, aikido, insanların zihninde judo, karate, kung-fu ve taekwondo gibi diğer savaş sanatları ile aynı yere konmaya devam etmektedir. Peki, aikido'nun diğer savaş sanatı sistemlerinden farkı nedir? Aikido, tekniklerin uygulanışındaki açık farklılıkların yanı sıra, sadece bir kendini koruma sanatı olması açısından benzersizdir. Aikido'da gerçekte saldırı hareketleri yoktur ve bu özelliği, bu sanatın felsefi ve ahlaki ilkelerini yansıtır. Diğer savaş sanatı sistemlerinde hem saldırı hem de savunma teknikleri bulunur ve günümüzde pek çoğu sportif etkinlikler üzerinde yoğunlaşmışlardır. Örneğin 1964'den beri Olimpiyatlara alınan judo veya karate ya da taekwondo ile çeşitli savaş sanatları bu duruma iyi birer örnektir. Bu savaş formlarını uygulayan pek çok kişi için, yarışmalara katılmak ve kazanmak, kendini koruma tekniklerini öğrenmekten daha önemli hale gelmiştir. Aikido'da, özellikle kişinin kendini koruma becerilerini başarması yoluyla ruhsal gelişimi üzerinde durulur. Aikidonun ahlaki boyutu, hem antreman minderinde hemde antreman minderi dışındaki uygulamasının her alanına girmiştir. Aikido'nun kurucusu Morihei Ueshiba'nın felsefesine göre aikido, insanları tek bir "dünya ailesi" içinde birleştirmek için bir araçtır. Başkalarının canını yakmak için bir araç değil, "sevgi dolu bir kendini korumaya" giden yoldur. Amacının diğer savaş sanatlarınkinden farklı olması nedeniyle, aikido çalışmasının etkin olmadığının ya da tekniklerinin etkisiz olduğunu farz etmek yanlış olur. Kurucusu Morihei Ueshiba'nın öğrettiği şekilde geleneksel tarzda çalışıldığında aikido, savaşmanın gerektiği fiziksel mücadelelerde büyük bir avantaj sağlamaktadır. Teknikler güçlü fakat şiddet duygusu olmadan gerçekleştirilir. Eklemleri kilitleyen ve kenetleyen hareketler, sakatlayıcı yaralanmalar olmadan rakibi denetime alır ve hareketsiz bırakır. Gerçekte aikido tekniklerinin bedene ciddi zarar verme, hatta öldürme kapasitesi vardır. Buna rağmen, aikido'nun ilkeleri bu tür zarar verici davranışları yasak eder. Aikido’nun temel ilkesi; bir rakibin hareketi ve enerjisi ile uyum içinde hareket etmek, kişinin kendi fiziksel merkezini, karşı saldırıdan korurken, rakibin fiziksel merkezini denetlemektir. Kişi, asla kendisine yönelen güç ve saldırganlığa aynı şekilde karşılık vererek dövüşmez. Bunun yerine bedeninin yerini değiştirme, eklem kilitleri veya denge bozma, fırlatma, denetim altına alma teknikleri, yaşamsal noktalara saldırmaya yönelik teknikleri uygular ve tabii aşırı güç harcamadan rakibin saldırısının yönünü değiştirmek ve denetim altına almak için onun hareketi ve enerjisiyle uyum içinde olmasını sağlayan daha ileri teknik ve yöntemleri kullanır ************************************************** **************************Aikido'nun Kökenİ ve Tarİhİ ******************* Ne yazık ki, Aikido’nun tam kökeni ve oluşumuna yarayan formlar güvenilir bir biçimde belgelenmemiştir. Bu nedenle de, bu konuda günümüzde birkaç yaygın teori veya hikaye bulunmaktadır. Yapılan yoğun araştırmalar sonucunda ortaya çıkan ve aşağıda verilen hikayenin, gerçeğe uygun olduğu sonucuna varılmıştır Aikido teriminin ilk olarak, bundan yaklaşık 900 yıl önce, Teseiwagenji Klanı’ndan ünlü bir samurai olan Yoshimitsu Shinra Saburo Minamoto tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Dendiğine göre, Yoshimitsu, Daito Malikanesi’nde, suçluların ve savaşta ölenlerin bedenlerini parçalara ayırarak incelemiş, bu sayede edindiği beden ve iskelet sistemi işleyişi hakkındaki bilgisi de Daito-ryu stil jujutsu’ya temel oluşturmuştur. Yoshimitsu bu sanatını, daha sonra Japonya’nın Takeda bölgesine yerleşecek olan oğlu Yoshimitsu Yoshikiya’ya aktarmıştır. Aile, 1500’lerden 1800’lerin sonlarına dek Takeda’da (Kai Eyaleti) yaşamış ve “Takeda” adını almıştır. ************************************************** ******** Takeda Sokaku ve Aikido’da Daito-Ryu Aiki Jujutsu Etkİsİ Özde, Aikijutsu savaş alanında zırh giyen diğer Bushi’lere (askerler) karşı kullanılmak için Toso teknikleri (kılıç ve mızrak) temel alınarak geliştirilmiştir. Zamanla, jujutsu ikinci planda kalan bir eğitim olarak çalışılmaya başlanmıştır. Jujutsunun içinde Aiki no jutsu (Aikijujutsu) denilen ve yüksek dereceli samurailer için saklanan ikinci bir çalışma vardır. Jujutsu teknikleri saldırmak için de kullanılabildiği halde, aiki no jutsu kesinlikle savunmaya yönelik bir sanattır. Bu teknikler zaman ve ihtiyaçlara bağlı olarak gelişim göstermiş, Kai Eyaleti’ndeki Takeda Ailesi içinde bir “gotenjutsu” ya da saray içinde, soylular arasında öğretilen bir savaş sanatı olarak nesilden nesile devredilmiştir. Daha sonra Takeda Komitsugu, bu öğretiyi Aizu Klanı’na aktarmıştır. Daito Ryu’nun Aizu Klanı’na geçmesinden sonra, en üst düzey memurlar, lordlar ve generaller, Aizu kalesi içinde kendilerini korumak için Aiki no Jutsu eğitimi almaya başlamışlardır. (Çoğunlukla suwariwaza ve hanmi handachi olarak görülür. Bu tekniklere aynı zamanda “oshikiuchi” de denmektedir, fakat bu terimin savaş tekniklerini mi yoksa bazı geleneksel adap kurallarını tanımlamak için mi kullanıldığı konusunda bazı sorular da vardır). Edo Kalesi’nde dördüncü Tokugawa Shogunu’nun eğitmeni olan Masayuki Hochina’nın, Oshikiuchi’nin gelişimini tamamladığı ve bunun daha sonra, Meiji Dönemi sırasında Takeda Ailesi’nin Gotenjutsu’su ile birleşerek modern Daito Ryu’yu oluşturduğu söylenmektedir. Bu sanatın (Daito Ryu) amacı, öldürülmemek, darbe yememek, tekme yememektir. Biz de vurmaz, tekme atmaz ve öldürmeyiz. Bu, sadece kendini korumak içindir. Rakiplerimizle, onların güçlerini ve saldırganlıklarını kullanarak uygun bir şekilde başa çıkabiliriz. Kadınlar ve çocuklar bile bunu kullanabilir. Buna rağmen sadece saygı değer kişilere öğretilmektedir. Yanlış bir şekilde kullanımı korkutucu sonuçlar doğurabilir. ...” – Takeda Sokaku. Takeda Sokaku, Meji döneminde yaşamıştır (1868 – 1912). Yaşadığı dönem içinde tüm Japonya’da köklü değişimler olmuştur (Meiji reformları). Batılı tarzda yaşamın toplum hayatında kabullenilmesi, geleneksel ticaret anlaşmalarının genişletilmesi ve tüm insanlara eşit davranılmasının sağlanması için “samurai” sınıfının kaldırılması, bu yeniden yapılanma hareketinin kapsamındaydı. Meiji yeniden yapılanma süreci içindeki değişimlerden biri de, 1876’da halk içinde kılıç takılmasına dair yasak getirilmesiydi. Takeda Sokaku, Daito Ryu jujutsu’nun öncelikli olarak Kenjutsu (kılıç) üzerinde yoğunlaşan tekniklerini Aikibujutsu’ya uyarlayarak bazı değişikliklerin yapılması gerektiğini anlamıştı (kuminchi teknikleri 1922’ye dek “Daito Ryu Jujutsu” olarak adlandırıldı. Yapılan araştırmalar, “Aiki” kelimesinin, daha sonra Omoto-Kyo’nun lideri Deguchi Onisaburo’nun önerisiyle eklendiğini göstermektedir), böylece daha çok Taijutsu (silahsız teknikler) üzerinde durulmaya başlandı. Bu değişikliklerin ve Sokaku’nun bir zamanlar halktan özellikle saklanan bu sanatı yayma arzusunun bir sonucu olarak yeniden gözden geçirilmiş Daito-ryu oldukça yaygınlaştı ve Sokaku bu düşüncesinin başarıya ulaştığını görmenin tadını çıkardı. İlginç bir not olarak, Takeda Sensei’nin tüm Japonya’da dolaşarak aynı anda değişik öğrenci gruplarına ders vermeyi tercih ettiğini ve bir dojoda asla uzun bir süre kalmadığını da belirtmek gerekir (dendiğine göre bu teknikleri öğrencilerine ayrıntılı olarak öğretmek yerine sadece gösterirmiş). Tuttuğu kayıtlara bakılırsa, Takeda yaşamı boyunca en az 30000 öğrenciye ders vermiştir ********************* Morihei Ueshiba ve “Takemusu Aikido Takeda Sokaku, yaşamı boyunca pek çok usta savaş sanatçısı yetiştirmiştir. Bunların arasında en iyisi ise, Aikido’nun kurucusu Ueshiba Morihei idi. Morihei Ueshiba (O-Sensei), II. Dünya Savaşı öncesindeki yıllar boyunca Daito-Ryu Aikijujutsu’yu sebatla çalışıp öğretirken, bir yandan da kendi Aikido stilini geliştirmiştir. Savaştan sonra O Sensei, Aikido öğretmeye İwama’da devam etti ve 1969’da ölümüne dek geçen süre içinde Aikido’yu sürekli olarak değiştirip, geliştirdi. Bu dönemde, Ueshiba’nın en tanınmış öğrencilerinden biri olan Morihiro SAİTO, O-Sensei’nin ölümüne dek geçen son 23 yıl boyunca, onun yanında kalarak eğitim görmüştür. Saito Sensei, O-Sensei’nin savaş sanatlarındaki deneyiminin zirvesinde olduğu ve İwama-Ryu Takemusu Aikido’nun çıplak el ve silah tekniklerini geliştirdiği bu uzun dönem boyunca yanında kalan tek öğrencisidir. ************************************************** **********Iwama Ryu Takemusu Aikido Saito Sensei, hem savaş öncesi hem de savaş sonrasında, O-Sensei'nin diğer tüm talebelerinden daha fazla bir süre boyunca kurucunun yanında kalıp, doğrudan ondan eğitim alma şansına sahip olan tek talebesi olmuştur. Saito’nun yöntemlerini kendinden önce gelenlerden ayıran şey ise, taijutsu (çıplak el teknikleri) ve aiki silah teknikleri, ken (kılıç) ve jo (sopa) üzerinde durmasıdır. Bu silahların günümüzde aikido dünyasında yaygın olarak çalışılmamasının çeşitli nedenleri vardır. Başlıca nedenler, sadece birkaç kişinin O-Sensei Morihei Ueshiba’dan silah eğitimi almış olması ve bunun sonucu olarak da, bu teknikleri öğretebilecek yetkinlikteki eğitmen sayısının da oldukça sınırlı olmasıdır. Saito, bu silahlardaki ustalığına, İwama’da O-Sensei'nin gözetimi altında geçirdiği eğitim dolu uzun yıllar ve sonraki yıllarda tecrübesini geliştirmesi ve tekniğini mükemmelleştirmesi sayesinde ulaşmıştır. Saito Sensei'nin silah teknik sistemi, tüm dünyadaki aikido çalışmalarının, olmazsa olmaz bir standardı haline gelmiştir. Silah çalışmasında zayıf olan ve öğrenmek isteyen tüm dojolar bulabildikleri kaset, kitap ve diğer imkanlar ile Saito Sensei'nin sistemini kopya etmeye çalışmaktadırlar. Aiki ken ve aiki jo eğitimi , dövüş mesafesi, pozisyon alma ve bedenin merkezi hakkında anlayışın artmasına neden olur. Duruşun doğru ve iyi olmasını sağlar, kolları ve omuzları güçlendirerek, çıplak el tekniklerinin uygulanmasına ve geliştirilmesine yardımcı olur. Silah eğitimi, Saito Sensei'nin eğitim programının ve Iwama Ryu (Geleneksel) Aikido'nun ayrılmaz bir parçasıdır ve çıplak el tekniklerinin öğrenilmesi için mükemmel ve gerekli bir unsurdur. Saito Sensei, Aikikai Merkez dojosundan 9. (dokuzuncu) Dan baş eğitmen olarak, bu prestijli seviyeye ulaşmış bir avuç eğitmenden biridir. Bir delikanlı olarak girdiği, O-Sensei'nin İwama Dojo’sunda neredeyse elli yıldan uzun bir süre boyunca eğitimine ve ders vermeye devam etmiştir. 1970’lerden beri de, Japonya’nın ayakta kalmış bir kaç geleneksel dojosundan biri olan dojosunda, çoğu yurt dışından gelen ve birkaç günden birkaç yıla dek kalarak çalışan binlerce yatılı öğrenciye yol göstermiştir. Morihiro Saito’nun dojosu, hem gelenekselin hem de modernin en iyisini, yani dış dünyadan yalıtılmış bir eğitim tarzını dikkatle organize edilmiş bir ders programı ve modern eğitim yöntemleri ile birleştirerek bir arada sunması açısından, tektir. 13 Mayıs 2002 tarihinde Saito Sensei’nin aramızdan ayrılmasının sonrasında, Saito Sensei’nin oğlu Hitohiro Saito Sensei, aikidonun kurucusu O-Sensei’nin geleneğini ve İwama-ryu Takemusu Aikido’yu (geleneksel aikido) İwama Aiki Shuren Dojo’da öğretmeye devam etmiş, ayrıca İwama Dojo’nun yanındaki Aiki Jinja’yı (Aiki Tapınağı) korumuş ve gözetmiştir 5 Kasım 2003 tarihinde yayınlamış olduğu genelgeyle, Hitohiro Saito Sensei Aikikai'den ayrıldığını ve IWAMA SHINSHIN AIKI SHURENKAI adında yeni bir organizasyon kurduğunu beyan etmiştir. Hitohiro Saito Sensei halen O-Sensei'nin geleneksel aikidosu olan Iwama Ryu Takemusu Aikido'yu Iwama'daki "Tanrenkan" Dojo'sunda öğretmeye devam etmektedir. ************************************************** ****** O-Sensei, Morihei Ueshiba (1883 - 1969) -------------------------------------------------------------------------- Aikidonun kurucusu olan adam Aralık 14,1883’de, günümüzde Wakayama Bölgesi denilen Tanabe’nin kıyı şehrinde doğdu. Babası Yoroku, yerel şehir meclisinde senelerce çalışmış sağlam temellere sahip bir adam idi. Yoroku’nun Büyük fiziksel gücü halen anektodlarda anlatılmakta olan Yoroku, söylendiğine göre yetenekli bir savaş sanatçısıydı. Üç kız çocuğu olduktan sonra, tek oğlu Morihei’nin doğumu Yoroku için bir neşe kaynağı olmuştu. Morihei sağlıksız bir çocuktu. Bu nedenle babası oğlunun sağlığı için onu uzak mesafelere götürdü ve zayıf vücudunu geliştirmesi için teşvik etti. Morihei’nin eğitimi sadece ortaokul’un ilk yılına kadar devam edebildi. Onyedi yaşında evden ayrılan Morihei, Tokyo’daki zengin akrabalarının yardımı ile tüccar olarak sürekli bir işte çalışmaya başladı. İşte Tokyo’da bulunduğu bu kısa süre zarfında, Tenjin Shinyo-Ryu jujutsu okulunda ilk kez düzenli olarak savaş sanatı eğitimini almaya başladı. Morihei, geçirdiği Beriberi hastalığı dolayısıyla bir sene dolmadan Tokyo’dan ayrılmak zorunda kaldı. Ueshiba, 1903’de orduya katıldı. Tanabe’ye döndükten sonra, zaman içinde tamamen iyileşti. Süngü çalışmaları sırasında askerler arasında en usta olan Morihei’nin savaş sanatlarına olan yeteneği ve yakın ilgisi açıkça ortaya çıktı Ayrıca Morihei askerliği boyunca bulunduğu Osaka’da Yagyu okulunun bir şubesinde, Yagyu Shaingan-ryu, eğitimi alma fırsatı buldu. Morihei, 1906’da ordudan ayrıldı. Sonraki yedi sene hayatında yeni bir yön arayan Morihei için huzursuz geçti. Kısa bir süre için Kodokan Judo Merkezinden babasının yerel gençler için getirdiği bir öğretmen eşliğinde judo ile amatörce uğraştı. 1912’de elli dört ailelik bir kafile oluşturan Morihei, Hokkaido’ya yerleşmek üzere onlara liderlik etti. Sonunda kafile adanın kuzeyinde, daha sonra Shirataki kasabası olacak, uzak bir bölgeye yerleşti. Bu yıllarda olan en önemli olay, en azından aikido’nun gelişimi için, Morihei’nin eksantrik fakat çok yetenekli bir jujutsu öğretmeni olan Sokaku Takeda ile karşılaşması oldu. Takeda, birkaç yıl önce yerleştiği Hokkaido çevresinde gezerek jujutsu seminerleri vermekteydi. Morihei, Sokaku ile Engaru şehrinde Şubat 1915de karşılaştı. Otuz iki yaşındaki Ueshiba yetenekli bir savaş sanatçısı olmasına karşın en iyi dönemini yaşayan Takeda için bir rakip değildi. Aikido’nun gelecekteki kurucusu, Daito-ryu jujutsu diye bilinen Sokaku’nun sanatının güçlü ve karışık tekniklerinden etkilendi. Morihei kaynaklarının ve zamanın büyük bölümünü Daito-ryu öğrenmeye ayırdı. Hatta Sokaku’dan özel dersler alabilmek için, birlikte yaşaması maksadıyla evine davet etti. Takeda ile çalışmak için büyük paralar harcayan Morihei Ueshiba’ya, masrafları karşılaması için babası Tanabe’den yardım gönderiyordu. Morihei, Sokaku’nun gözde öğrencilerinden biri haline gelip, ada etrafındaki eğitim gezilerinde ona eşlik etti. Hokkaido’da geçirdiği zaman içinde Ueshiba, Takeda’dan birinci derece öğretmenlik belgesini aldı ve bu sanatta dikkate değer bir yetenek kazandı. Çalıştığı Daito-ryu programı, kompleks manevralara sahip yüzlerce jujutsu tekniği, eşli kilitler ve sabitlemelerden oluşuyordu. Takeda ayrıca, adına “aiki” dediği ve rakibinin zihnini kontrol altına alıp onun saldırganlığını nötralize ettiği bir çalışma gösteriyordu. Diğer silahların yanında kılıcın, kısa kılıcın ve iron-fan’in kullanımında uzmanlaşmıştı. Takeda’nın jujutsu’sunun teknikleri, daha sonra tüm aikido hareketlerinin temelini oluşturmuştur. Dolayısıyla, Daito-ryu aiki jutsunun Morihei’nin sanatına olan katkısı yatsınamaz. Morihei, babasının rahatsızlığı sebebiyle Aralık 1919’da Hokkaido’dan ayrılıp Tanabeye dönmek zorunda kaldı. Tanabe’ye dönüş yolculuğunda Omoto dinin lideri Onisaburo Deguci ile tanıştı. Morihei’nin savaş sanatlarındaki yeteneğinden etkilenen Onisaburo Deguci, Morihei’yi kendisiyle kalıp ilgili Omoto dini takipçilerine öğretmenlik yapması için teşvik etti. Bu olay Morihei’nin evinde “Ueshiba Özel Okul”nun açılmasına ve burada Daito-ryu jujutsu öğretmesine ön ayak oldu. 1924’de Onisaburo Deguci ile Moğolistan’a geziye çıkan Ueshiba, burada Omoto dinin yayılmasına yardım etti Japonya’ya dönüşünden sonra Morihei Ayabe’ye yerleşti. Ueshiba’nın Daito-ryu öğrencileri arasında deniz subaylarıda vardı ki, bunların içinde en belirgin olanı aynı zamanda kendini adamış bir Omoto takipçisi olan Amiral Seikyo Asano’ydu. Sonunda Ueshiba’nın savaş sanatları hakkındaki söylentiler yayılmaya başladı. Denizci arkadaşlarına Ueshiba hakkında çok iyi konuşan Asano, aynı zamanda bir başka Amirali, Isamu Takeshita’yı Ayabe’ye Moriehei’nin sanatını incelemeye gitmesi için yüreklendirdi. Çok etkilenen Takeshita, kısa zamanda Morihei’nin Tokyo’da gösteriler ve seminerler yapmasını ayarladı. Ueshiba’yı taktir edenler arasında emekli Amiral ve iki defa başbakan olan Gombei Yamamoto’da vardı. Morihei’nin Jujutsu’daki olağan üstü yeteneği ve karizması, Tokyo askeri kademeler ve seçkin politikacıları arasında popüler bir öğretmen olmasına yardım etti. 1925 – 1927 yılları arasında çeşitli defalar Tokyo’ya ziyaretler yapan Ueshiba sonunda ailesi ile buraya yerleşip, tüm zamanını öğretmeye adamaya karar verdi. Tokyo’daki ilk yıllarında çeşitli isimlerle anılan Ueshiba’nın sanatı zamanla popülerliğini arttırdı. Sonunda, 1931’de Morihei, Kobukan Dojo’sunu açtı. Kobukan Dojo yıllarında, Ueshiba’nın takipçileri arasında Yoichiro Inoue, Kenji Tomiki, Minoru Mochizuki, Tsutomu Yukawa, Shigemi Yonekawa, Rinjiro Shirata, ve Gozo Shioda gibi bilindik isimler vardır. Askeri kademeler ile olan ilişkilerinin sonucu olarak Ueshiba, Toyama Subay okulu, bilinen adı ile “Nakano Casus Okulu”, olmak üzere birçok askeri enstitüde savaş sanatları eğitimi vermeye başladı. Ueshiba’nın programı yoğunlaştıkça eğitim işi çoğunlukla Kobukan Dojo’sundan kıdemli öğrencilere delege edilmeye başlandı. Burada geçirdiği zamanın bir bölümünde aktif olarak Daito-ryu aikijujutsu, (Takeda’nın sanatına verilen isimdir) öğreten Ueshiba, bu okulun ismini taşıyan derece belgeleri dağıttı. Daito-ryu’nun modifiye edilmiş teknikleri, Ueshiba’nın repertuarı’nın önemli bir bölümünü oluşturmasına rağmen, 1935’den sonra Takeda ile direkt bir teması kalmadığı görülmektedir. Savaş öncesi yıllarda Morihei’nin sanatına atıf yapılırken en sık kullanılan isim “aiki budo” idi. ********************************** ********************************** IWAMA VE MORIHEI'NİN EN YAKIN ÖĞRENCİSİ, MORIHIRO SAITO 1930’ların sonlarına doğru Japon silahlı kuvvetleri Güneydoğu Asya’nın birçok bölümü ve Çin ile ilgileniyordu. Ueshiba’nın birçok iyi ve genç talebesi askere alınmıştı. Bu, Kobukan Dojo’daki öğrenci sayısını düşürmüş ve Pasifik savaşı başladığında dojo’daki seviye bayağı düşmüştü. 1942 yılında, bağırsak sisteminde ciddi bir rahatsızlık geçirdikten sonra Ueshiba, yıllar önce arazi aldığı İbaraki bölgesindeki İwama köyüne yerleşti. Savaşın etkilediği Tokyo’dan uzakta, kendisini antremana, meditasyona ve çiftçiliğe verdi. İwama’da geçen bu yıllar aikido’nun gelişiminde çok önemli rol oynadı. Böylelikle Morihei, anlaşmazlıkların sulhen çözümünü sağlayabilecek bir kusursuz savaş sanatını ortaya koyabilmek için daha önce yapamadığı kadar ciddi bir konsantrasyonla budo çalışmalarına devam etti. Morihei bu sanata “Aikido” ismini ilk defa İwama’da verdi. Savaş sona erdiğinde birçok Japon, yoksullukla mücadele etmekte ve tüm enerjisini hayatta kalabilmek için ve besin maddeleri bulabilmek için harcamaktaydı. Bu dönemde kurucunun İwama’da sadece birkaç talebesi vardı. Savaş öncesi talebelerinin çoğu tüm Güneydoğu Asya’ya dağılmışlar ve halen ülkelerine dönememişlerdi. 1946 yazında, Japon Devlet Demiryolların’ da çalışan bir genç adam sessizce Ueshiba’nın dojosuna kaydoldu. Morihiro Saito’nun görünürde hiçbir özelliği veya fazla bir yeteneği yoktu. Ancak kaderinde, O-Sensei'nin en yakın öğrencisi olmak ve her konuda onun teknik mirasçısı olmak vardı. İwama’da inzivada geçen bu yıllarda O-Sensei, aikiken ve aikijo olarak bilinen kılıç ve sopa konularında ciddi çalışmalar yaptı. Kendisi bu silahların kullanılmasının iyi anlaşılması halinde, çıplak elle yapılan tekniklerin daha doğru uygulanabileceğini düşünüyordu. Gerçekten de, Ueshiba’nın aikido eğitim müfredatı içinde silahlı ve silahsız tekniklerden oluşan kapsamlı bir sistem mevcuttur. Genç Saito, İwama’da geçen bu süre içerisinde Ueshiba’nın antreman partneriydi, ve kendisi kurucunun genellikle dışarda göstermediği birçok detayı, öğretiyi ve teknikleri direk olarak hocası O-Sensei'den öğrenme imkanı buldu. O-Sensei, ayrıca hayatının bu döneminde takemusu aiki kavramını formüle etme imkanı bulmuştur. Bu deyim, savaş hallerinde özel duruma uygun sonsuz tekniklerin anında uygulanmasına ilişkindir. İşte nihayet bu, İwama ryu takemusu aikido, yani Morihei Ueshiba’nın aikidosudur. Savaştan sonra aikido çalışmaya başlamış birçok öğrenci, O-Sensei'nin enerjik aynı zamanda nazik tarzını ve öğretimini görebilmiştir. Bu dönemde O-Sensei'nin yaşı nedeniyle aikidosu yumuşamış ve kendisi savaş sanatları üzerindeki ahlaki görüşlerini bu dönemde anlatmıştır. Son yıllarında Morihei’nin sağlığının bozulmaya başlaması nedeniyle, teknikleri de kısalmaya ve değişmeye başlamıştır. Genç ve kuvvetli talebelerini çabuk hareketlerle, hafif el hareketleriyle, hatta bazen dokunmadan atmaya başlamıştır. Kurucunun, yaşamının son yıllarındaki bu aikidosu, onun geçmiş tecrübelerinin doğal bir sonucudur. Ancak Ueshiba’nın kendisinin de söylemekten keyif aldığı gibi, bu dönemdeki yeteneği 60 yıllık bir eğitimin ürünüdür. Halk önünde yaptığı gösterilerin daha sonra çekilen filmlerde izlenebilmesi, onu anlamadan taklit etmeye çalışan birçok kişiyi ortaya çıkarmıştır. Vefat nedeni karaciger kanseri olan aikidonun kurucusu, 26 Nisan 1969'da son nefesini verdi ************************************************** ******** Morihiro SAITO (1928 - 2002) Japonya savaşta aldığı yenilgi sonrasında, işgal orduları tarafından yönetilen zayıf bir ülkeydi. Morihei Ueshiba, eşi Hatsu ile birlikte emekliliğini geçirdiği ve “resmi olarak” 1942 yılında yerleştiği Iwama köyünde yaşamaktaydı. Ueshiba ailesi, burada ipekböceği ve pirinç işiyle uğraşarak, sade bir hayat sürüyor ve yanlarında da, Ueshiba ile Aikido çalışan yatılı veya aynı çevreden gelen diğer bir kaç öğrenci onlara yardım ediyordu. Ueshiba altmışlarına gelmiş, yıllardır yaptığı çalışmaların sonucunda kuvvetli bir vücuda sahipti. Uzun yıllardır sürdürdüğü ağır eğitim temposundan kurtulduğu için, kendi kişisel çalışmalarına ve münzevil yaşam tarzına çok daha fazla vakit ayırabilmeye başlamıştı. Ueshiba’nın savaştan önce on binlerce öğrenciye ders vermiş olmasına rağmen, savaş sonrası tablo sonucunda yanında ancak bir kaç takipçisi kalmıştı. Müttefik Kuvvetlerce savaş sanatları yasaklanmıştı, ancak bu yasak kırsal bölgelerde tam olarak uygulanamıyordu. Hatta Ibaragi Bölgesi’nde pek de önemsenmemişti. Savaş sonrası bu ilk yıllarda, Müttefik Kuvvetlerin bu yasağı nedeniyle, Morihei Ueshiba yaşadığı çiftliğe, burada yapılan çalışmalara dikkat çekmemek için, “Aiki Çiftliği” adını vermişti. 1946 yazında, on sekiz yaşında ince yapılı bir genç adam, Morihiro Saito, Ueshiba’nın yanına geldi. Saito, 31 Mart 1928’de Ueshiba’nın dojosuna bir kaç kilometre uzakta, küçük bir köyde dünyaya gelmişti. Her Japon genci gibi, o da feodal Japon savaşçıları Matabe Goto ve Jubei Yagyu’ya hayrandı. Japonya’da savaş öncesi ve sonrası erkekler için judo ve kendo bilmemek ayıp sayılıyordu. Hatta, bu sanatlar okul eğitim müfredatında bile yer alıyordu. Genç Saito da, okulda kendo çalışmasını seçmişti. İlk gençlik yıllarında ise Saito, Tokyo’nun bir bölgesi olan ve aynı zamanda çalıştığı Meguro’da, Shito-Ryu Karate eğitimi de aldı. Saito Japon Demiryollarında çalışmaya başladığı ve bu sebeple Ibaragi Bölgesi’ne taşındığı için, bu karate çalışmalarına devam edemedi. Saito bundan sonra, judo çalışmaya karar verdi. Eğer hem karate hem de judo eğitimi alırsa herhangi bir kavgada hiç korkusu olmayacağını düşünüyordu. Judo, yakın dövüşte iyiydi. Karate ise tekme atma becerisinin geliştirilmesi sayesinde kendoya göre daha avantajlıydı. Saito, savaş sanatlarındaki bu ilk çalışmalarını ve judo’yu neden beğenmediğini şöyle anlatmıştır: Karate okulu bayağı sessizdi. Ancak, judo dojosu her tarafta çocukların koşturduğu bir eğlence parkı gibiydi. Bu da, judodan sıkılmamın sebeplerinden biriydi. Ayrıca, bir kavgada, kişi istediği zaman tekme atabilir, karşısındakini yaralayabilir, ama bir judocunun böyle bir saldırıya karşı savunması yoktur. Bu nedenle de judo beni tatmin etmiyordu. Bunun dışında, kıdemli öğrenciler kendi çalışmalarında daha tecrübesizleri yere atmak için kullanıyorlardı. Ancak keyifleri yerindeyse, kıdemsizlerin onları yere atmalarına müsaade ediyorlardı. Onları bencil, küstah ve saygısız buluyordum Morihiro’nun savaş sanatları hakkındaki düşüncesi kısa süre sonra köklü bir değişim geçirmiştir. Bunun nedeni ise, halk arasında dolaşan dedikodulara bakılırsa gizemli bir savaş sanatını çalışan, ince ve beyaz bir tutam sakalı olan yaşlı bir adamla karşılaşmasıydı. Bundan yıllar sonra Saito, Morihei Ueshiba’yla ilk karşılaştığı anı şöyle anlatacaktır : İwama yakınlarında, bazı garip teknikler çalışan yaşlı bir adamdan bahsediyorlardı. Bazıları onun karate yaptığını söylerken, judo öğretmenim bana, bu adamın sanatının “Ueshiba-ryu judo” olduğunu söylemişti. Orası korkutucu bir yerdi ve ben de oraya gitmeye korkuyordum. Bu yer hakkında içimde çok garip bir duygu vardı. Tekin bir yer değildi. Yine de, birkaç arkadaşımla birlikte oraya gidip bir göz atmaya karar verdik. Buna rağmen arkadaşlarım cesaretsiz çıktılar ve gitmekten vazgeçtiler. Ben de tek başıma gittim. Mevsim yazdı ve sıcaktı. Dojoya sabah vakti varmıştım. O-Sensei sabah çalışmasını yapıyordu. Minoru Mochizuki, beni O-Sensei’nin birkaç öğrencisiyle birlikte çalışma yaptığı yere götürdü. Burası, dojonun bugün “altı tatami minderli oda” denilen salonuydu. Ben otururken O-Sensei ve Tadashi Abe içeri girdiler. O-Sensei tam oturacakken Abe, hemen bir yastık getirdi. O-Sensei’ye yardım etmek için gerçekten de hızla hareket ediyordu. Sensei bana bir göz attı ve “Neden aikido öğrenmek istiyorsun?” diye sordu. Eğer bana öğretmek isterse benim de öğrenmeyi çok isteyeceğim şeklinde bir yanıt verdiğimde ise “Aikido’nun ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ama benim, aikido’nun ne olduğunu bilmemin imkanı yoktu. O zaman Sensei, “Sana bu savaş sanatı sayesinde topluma ve insanlara hizmet etmeyi öğreteceğim” dedi. Bir savaş sanatının topluma ve insanlara nasıl hizmet edebileceği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ben sadece güçlü olmak istiyordum. Bunu şimdi anlıyorum fakat o sırada, neden söz ettiği konusunda hiç fikrim yoktu. Sensei, “toplumun ve insanların yararı için” dediğinde, bir savaş sanatının bu amaca nasıl hizmet edebileceğini gerçekten merak etmiştim, fakat yine de dojoya kabul edilmeyi çok istiyordum. Biraz gönülsüzce de olsa, “Evet, anlıyorum,” dedim. Sonra, dojoda, yerde oturup gömleğimin kollarını kıvırırken kendi kendime şunları düşündüm, “Eh, buraya kadar o kadar yol geldiğime göre en azından birkaç teknik öğrenebilirim.” O-Sensei, “Kalk ve bana yumruk at!” dedi. Ben de ona vurmaya kalkıştım ve yere yuvarlandım. Buna kotegaeshi mi yoksa başka bir tekniğin mi neden olduğunu bilmiyorum, fakat yere fırlatılmıştım. Sonra, “Kalk ve bana tekme at!” dedi. Ona tekme atmayı denediğimde, beni rahatça yere devirdi. Daha sonra da “Kalk ve beni yakala!” dedi. Onu judo tarzında yakalamayı denedim ama yine nasıl olduğunu anlayamadan yere fırlatıldım. Elbisemin kolları ve pantolonum yırtılmıştı. Sensei ise, “Eğer hoşuna gittiyse gel ve çalış,” dedi ve beni minderde öylece bıraktı. Kabul edildiğimi düşünerek rahatladım. Ueshiba’nın genç Saito’yu öğrenci olarak kabul etmiş olmasına rağmen, dojodaki daha kıdemli öğrenciler onun kararlılığını denemeye devam etmişlerdir. Saito, eğitiminin ilk zamanlarında çektiği ağrı ve acıları, bu acıları çekmektense “bir kavgada dayak yemeyi” nasıl tercih edeceğini hiç unutmadı. Hatta bir keresinde, kendisiyle alay edilmesin diye sakatlanan bir yerini koruyan bandajı çıkarmak zorunda kalmıştı. Eğer yüzünde en ufak bir acı ifadesi belirse, kıdemli öğrenciler bedeninin o bölgesine daha da fazla yüklenerek ona acı vermekten çekinmezlerdi. Fakat kısa süre sonra, azimli genç Morihiro ne kadar hırslı olduğunu kanıtladı ve kıdemli öğrencilerin saygısını kazandı. Koichi Tohei ve Tadashi Abe gibi kişilerin kendisine nasıl ders verdiklerini her zaman minnetle hatırladı. Kurucunun, İwama’daki öğretim yöntemleri, savaş öncesi yıllardaki yaklaşımından çok farklıydı. Önceki yıllarda, bir teknik sadece birkaç kez gösterilir ve çok az açıklama yapılır veya hiç yapılmazdı. Sonra da, öğrencilerin bu hareketleri taklit etmeleri beklenirdi. Bu savaş sanatlarındaki geleneksel eğitim tarzıydı ve öğrenciler ellerinden gelenin en iyisini yaparak öğretmelerinin tekniklerini “kapmaya” çalışırlardı. Ama artık Ueshiba, tüm enerjisini sadece birkaç yakın öğrencisi ile birlikte kişisel arayışına adama ve öğretme lüksüne sahipti. Geriye dönüp baktığımda, kurucunun beyninin tıpkı bir bilgisayar gibi çalıştığını düşünüyorum. Çalışma boyunca, O-Sensei, geliştirdiği ve kendisi için sistemli ve organize bir hale koyduğu teknikleri öğretirdi. Bir tekniği öğrenirken buna bağlı teknikleri de sistemli bir şekilde öğrenirdik. Eğer oturarak yapılan tekniklerle başlamışsak, sadece bunu yapmaya devam eder, birbiri ardına teknikleri çalışırdık. Eğer çift eli kavramakla ilgili bir teknik göstermişse, sonraki teknikler de aynı tür tutuşla başlardı. O-Sensei, bize tekniklerin, iki, üç ya da dört aşamasını da öğretirdi. Önce temel formla başlar sonra aşama aşama ilerler ve sonunda da en ileri düzey formu gösterirdi. Kurucu, her ayrıntının doğru olması üzerinde dikkatle dururdu. Yoksa o teknik doğru yapılamazdı. Kıdemli ve yeni başlayan öğrenciler beraber çalışırlardı. Teknik önce yeni başlayanlara uygulanırdı. Kıdemli öğrenciler, tekniği sağdan ve soldan yapıp da yeni başlayan öğrencilere sıra geldiğinde ise, bir sonraki tekniğe geçilmesinin zamanı gelmiş olurdu. O dönemde O-Sensei’nin fazla öğrencisi olmadığı için, O-Sensei herkesi en az bir kere atardı. Bazen, kıdemli öğrencilerden bazıları O-Sensei ile çalışırken, biz de Sensei’nin bize öğretmesi için sıramızı beklerdik. Saito’nun, Japon Demiryolları’ndaki işi, aikido eğitimi göz önüne alındığında ona çok iyi bir ortam sağlamaktaydı. Yirmi dört saat çalışıp, yirmi dört saat boş olması sayesinde zamanının büyük bölümünü Ueshiba’nın dojosunda geçirme fırsatını yakalıyordu. Bunun sonucunda da kendisine, normalde yatılı öğrenciler için ayrılan sabah seanslarına katılma izni verilmişti. Bu sabah çalışmaları, Aiki Tapınağı’nın sunağı önünde dik bir şekilde oturarak yaklaşık kırk dakika kadar dua etmekten ve bunun ardından da, eğer hava durumu izin verirse silah eğitiminden oluşmaktaydı. Kurucu, hayatının bu dönemini, aiki ken ve jo ile bunların çıplak el teknikleri ile olan ilişkisini incelemeye ayırmıştır. O-Sensei, daha sonradan Saito’nun, aikidonun çıplak el tekniklerini tamamlamak için açıklayıcı bir sistem haline getireceği temel silah formlarını oluşturmaktaydı. O-Sensei bize sadece kalkıp ona vurmamızı söylerdi. Kılıç çalışması böyle başlardı. Çocukken kendo çalıştığım için bir şekilde bu durumla baş çıkmanın yolunu bulmuştum. Bir keresinde bana, tanren-uchi ya da kılıçla kesme çalışması için bir tezgah ya da masa hazırlamamı istedi. Ben de biraz ağaç toplayıp bir tezgah yaptım. Fakat O-Sensei, bunu görünce öfkelendi ve tahta kılıcı ile bu tezgahı kırdı. Bana “Bu türde ince tahta işe yaramaz!” dedi. Bir şeyler düşünmeliydim. İki kalın ağaç parçasını kestim, bunları birbirine çivi ile tutturup sıkıca bağladım. Sensei, bunu yaptığım için beni tebrik etti. Yine de bu tezgah bir haftadan kısa bir süre dayandı. Ben de bir hafta sonra yeni bir çalışma tezgahı yapmak için daha fazla ağaç kesmeye gittim. O günlerde tepelerde pek çok ağaç vardı. Ahşap kılıçla çalışma yapmak için böyle bir düzenleme yapıyorduk.... Eğitim ilerledikçe, şimdi ichi no tachi, ilk eşli kılıç çalışması dediğimiz çalışmayı öğrendik. O-Sensei, üç ya da dört yıl boyunca bize bu tekniği öğretti. Tek yaptığımız şey, tükenene ve ayakta duramayana dek vurmaya devam etmekti. Artık kolumuzu kıpırdatamayacak hale geldiğimizde, Sensei bu kadarının yeterli olduğunu işaret eder ve gitmemize izin verirdi. Her gün sabah çalışmasında tek yaptığımız buydu. Son yıllarda ise, Sensei beni neredeyse özel olarak eğitmeye başlamıştı. O yıllarda Japonya’ya hakim olan yoksuluk, İwama Dojosu’ndaki az sayıdaki öğrencinin de eğitime devam etmesini giderek daha da zorlaştırmıştı. Birer birer, iş ve aile ile ilgili sorumluluk ve zorunlulukları, onların eğitimlerini bırakmalarına neden olmuş ve sonunda sadece birkaç öğrenci çalışmaya gelmeye devam edebilmişti. Morihiro’nun kendini eğitime adamasını ve şevkini gören Ueshiba da özel hayatında ona giderek daha fazla güvenmeye başlamıştı. Sonunda, genç Saito her gün kurucuya hizmet etmeye başladı. Evlendikten sonra bile, Morihiro’nun eğitim için duyduğu tutku hiç azalmadan devam etmişti. Hatta, genç eşi de Ueshiba’lara hizmet etmeye ve O-Sensei’nin yaşlı karısı Hatsu’ya bakmaya başlamıştı. Sonunda, o bölgeden az sayıda kıdemli öğrenci ile kalmıştık. Ama onlar da evlendikten sonra, işleri yoğun olduğu ve çok çalışmaları gerektiği için dojoya gelemez olmuşlardı. Sensei oradayken, bizi ne zaman yardıma çağıracağını hiç bilemezdik. Komşumuz pirinç dövmek için bizden yardım istemiş bile olsa, eğer Sensei bizi yardıma çağırır ve biz de gitmezsek sonuçları korkunç olurdu! Sonuçta, öğrencilerin hepsi de ailelerine bakabilmek için, dojoya gelmeyi bıraktılar. Ben dojoya gitmete devam edebiliyordum, çünkü bir gün boş kalıp bir gün çalışıyordum. Bir işim olduğu için şanslıydım. Yoksa, ben de devam edemezdim. O-Sensei’den hiç para almadan yaşayabiliyordum ,çünkü Japon Devlet Demiryolları bana maaşımı ödüyordu. O-Sensei’nin parası vardı, fakat o çevredeki öğrencilerin yoktu. Eğer Sensei’ye gelmeye devam etselerdi hiç gelir elde edemezler, ailelerini geçindirebilmek için pirinç yetiştiremezlerdi. Kurucuya yardım etmek, sadece savaş sanatı öğrenmek için bile olsa son derece ciddi bir işti. O-Sensei kalbini sadece, gün doğumundan gün batana dek ona tarlada yardım eden, kire toza bulanan, sırtına masaj yapan, hayatını riske sokarak ona yardım eden öğrencilerine açardı. Ben de onun istediği gibi biri olduğum için O-Sensei istekle bana her şeyi öğretti. Kurucu, genç Saito için duyduğu büyük sevgi ve güveni fazlasıyla gösteriyordu. Morihiro, O-Sensei’ye hizmet etme görevini ele aldığında, araziyle ilgili bir anlaşmazlığı onun yararına olacak şekilde çözümledi. Ueshiba’da, Saito’ya kendi arazisi içinden toprak hediye etti. Saito burada evini yaptı ve o, karısı ve çocukları ile bu evde yaşayıp, kurucuya hizmet ettiler. 1950’lerin sonundan itibaren, kurucunun doğrudan gözetimi altında aldığı yoğun eğitim, Saito’yu güçlü bir adama ve Aikikai sisteminin en üst düzey eğitmenlerinden biri haline getirmişti. Ueshiba’nın olmadığı zamanlarda, düzenli olarak İwama Dojo’da ders veriyordu. Ayrıca, Koichi Tohei, aikido öğretmek için Hawaii’ye gittiğinde kendisinden Tohei’nin yerine Utsunomiyo’daki dojosunda ders vermesi istenmişti. 1960’larda, Saito haftada bir kez Tokyo’daki Aikikai Hombu Dojo’da eğitim vermeye başladı. Kurucunun haricinde burada aikido silah eğitimi vermeye yetkili olan tek öğretmen de Saito’ydu. Verdiği dersler, Tokyo dojosundaki en çok sevilen dersler arasındaydı ve Tokyo’daki öğrenciler, yıllarca, Pazar sabahları Saito ile çıplak el ve silah teknikleri çalışmak için dojoda toplanmaya devam ettiler. Kurucunun 26 Nisan 1969’daki ölümünden sonra Saito, İwama Dojo’nun baş eğitmeni ve ayrıca hemen yanındaki Aiki Tapınağı’nın koruyucusu oldu. Yirmi dört yıl boyunca kendini adayarak kurucuya hizmet etmişti. O-Sensei’nin ölümü ise sadece onun, Ueshiba’nın aikido mirasını bozulmadan korumak konusunda her çabayı göstermeye dair kararlılığını güçlendirmişti. Yıllar geçtikçe, Saito’nun aikido formu resmi olmayan bir şekilde “İwama stili aikido” olarak adlandırıldı ve Saito Sensei Japonya dışında da, “İwama stili aikido” öğreten geniş bir eğitmen ağı oluşturdu. İwama aikido, sadece çıplak el teknikleri çalışan okullardan farklı olarak hem çıplak el, hem de silah çalışması üzerinde aynı yoğunlukta durulan eğitim ile eş anlamlı hale geldi. Günümüzde de, yatılı öğrenci (uchi-deshi) sistemi İwama Dojo’da devam etmektedir. Bu yatılı okul sistemi, katılanlara yoğun bir şekilde aikido çalışma ve aiki ken ve jo kullanmayı öğrenme fırsatı tanımaktadır. Son yirmi yıl içinde, kelimenin tam anlamıyla binlerce öğrenci, Saito’dan eğitim almak için Japonya dışından gelmişlerdir. Hatta, sık sık, İwama Dojo’daki yabancı öğrencilerin sayısının, Japon öğrencilerin sayısını geçtiği görülmektedir. Saito Sensei’nin 13 Mayıs 2002 tarihinde aramızdan ayrılmasından sonra, oğlu Hitohiro Saito Sensei haftada altı günlük eğitim programına devam etmekte, sabahları yatılı öğrenciler için aiki ken ve jo çalışması yapılmakta ve akşamları da çıplak el tekniklerini öğrettiği umumi çalışma yapılmaktadır. Pazar sabahları ise, eğer hava durumu izin verirse, Saito sınıfı dojo dışına çıkarıp, aiki ken ve jo dersi vermektedir. Belki de Morihiro Saito’nun aikidoda önder bir öğretmen olmasındaki başarısı, bu sanata olan benzersiz yaklaşımında, geleneksel ve yeni olanı bir araya getirmesinde yatmaktadır. Bir yandan, O-Sensei'nin tekniklerinin uygulanması konusunda bıraktığı mirası hiç bozmadan korumada çok kararlı davranmış, diğer yandan da, yüzlerce çıplak el ve silah tekniğini ve aralarındaki bağlantıyı organize bir hale getirip, sınıflandırmada büyük bir yaratıcılık örneği göstermiştir. Dahası, öğrenme sürecini hızlandırmak için modern pedagoji ilkelerine dayanan sayısız eğitim yöntemi ve uygulaması da bulmuştur Günümüzün aikido dünyasında, özellikle modern aikido çalışanlar arasında, giderek artan bir şekilde bu sanatı öncelikle bir “sağlık sistemi” olarak görme eğilimi vardır. Pek çok yerde aikido tekniklerinin etkililiği üzerinde çok az durulmaktadır. Çalışmalar, özellikle partnerin katkısı ve yardımı olacak şekilde, senkronize bir dans şeklinde yapılmaktadır. İşte bu çerçeve içinde, Morihiro Saito’nun sanatının gücü ve kesinliği göze çarpmaktadır. Geçmişte Saito Sensei’nin gösterdiği çabalar ve Hitohiro Sensei ile dünya üzerine yayılmış birkaç kendini adamış eğitmenin çabaları sayesinde, aikido hâlâ gerçek bir savaş sanatı olarak görülebilmeye devam etmektedir ************************************************** ******** Hitohiro Saito Hitohiro Saito 1957 'de; yedi yaşında aikidoya başladığı, küçük bir çocuk olarak aikidoyu Morihei Ueshiba'nın gözetiminde çalışıp, babasından öğrenmeye devam ettiği, Iwama'da doğdu ve büyüdü. Hitohiro kendini, O-Sensei'nin aikidosunun ruhani ve teknik geleneğini korumaya adadı. Mükemmel tekniği ve öğretme metodları sayesinde Japonya, Amerika, Avrupa ve Avustralya'da haklı bir ün yarattı. Bu özel röpörtaj sırasında, onun iki ustasına (O-Sensei ve babası) karşı duyduğu dışa taşmış sevgisini ve derin saygısını hissedebiliyoruz. AJ : Hitohiro Sensei, dojo hakkında aklınıza gelen ilk hatıralarınız nelerdir? Saito : Eskiden yemeklerimi O-Sensei ile paylaşırdım ve onun tabağından geriye ne kalırsa bana o verilirdi. Ayrıca çocukluk yıllarımda, uyandığımda annemi yanımda bulamadığım için sabahları ağladığımı hatırlıyorum. Annem her zaman dojoda O-Senseiye yardım ediyor olurdu. AJ : O-Sensei’nin eskiden çok sert bir insan olduğu söyleniyor? Saito : O-Sensei genel olarak, başka yerlere gittiğinde teknikleri kısaca uyguluyor, ama sadece Iwama’da gerçekten öğretiyordu ve çok sıkıydı. "Bu ne biçim bir kiai dışarı çıkın ve bu kiai ile bir serçeyi devirebilecek misiniz, bakın!" Veya birileri özensiz yonkyo uygularken "Dışarı çık ve bunu bir ağaç üzerinde dene, bakalım ağacın kabuğunu soyabilecek misin? Soyana kadar da yap!" diye bağırırdı. Bir çocuk olarak bile, çevresindeki atmosferden onun büyük bir adam olduğunu fark etmiştim. Saito Sensei (babam) onu evinden alıp, dojoya getirmeye gittiği andan itibaren selamlamak için kafalarımızı öne eğerdik, ve O-Sensei arkasında onu izleyen Saito Sensei ile gelinceye kadar başımız yerde, bu şekilde olduğumuz gibi kalırdık. Sonunda O-Sensei ile birlikte, dojoyu kutsamadan önce selamlamak için başımızı yerden kaldırırdık. Eğer O-Sensei bir shomenuchi tekniği anlatırken , ben Saito Senseinin yanında oturuyorsam O-Sensei’ye karşı bir shomenuchi darbesi indirmek üzere yollanırdım. Bir gün ablama gidip O-Sensei’ye saldırması söylendi. Bir çocuk için, bu şekilde gidip O-Sensei’ye karşı çıkmak kolay bir şey olmadığından ablam da korkudan ağlamaya başladı ve dojodan kaçtı. Onun yerine benim gitmem söylendi ve bende bir kiai bağırışıyla atak yaptım. Bu atak için O-Sensei "Demek sen geldin, öyle mi?" dedi ve beni fırlattı. Ama aynı anda, elleri ile kafamın yere vurmasını durdurdu ve "Bak, şimdi dikkatli ol!" dedi. O-Sensei işte böyle duyarlı bir insandı. Dışarı bahçeye çıkıp, onu dişini fırçalarken seyretmeye gittiğimi hatırlıyorum. Birdenbire takma dişlerini çıkarttığında, sanki onlar sahteymiş gibi "İşte bu komik, değil mi?" demişti. (gülüşmeler) AJ : Bu olay olduğu zaman siz kaç yaşındaydınız? Saito : Benim, ilkokul ikinci sınıfta olduğum sıralardaydı. O günlerde, O-Sensei halen dinçti. Son yıllarında ise, daha çok uzun ısınma hareketleri yapıyordu ama ben aikidoya başladığım sıralarda daha çok teknik öğretiyordu. AJ : Kendinizi tamamı ile aikidoya adamaya ne zaman karar verdiniz ? Saito : İş antreman yapmaya geldiğinde, yaramaz bir çocuk olmama rağmen, tek erkek evlat olduğum için çok fazla tercih şansım yoktu! (gülüşmeler). Aikido yaparken bir yandan da hayatımı sürdürebilmek için bir lokanta açmayı planladım. Liseyi bitirdikten sonra bir sene, nasıl yemek pişirileceğini öğrenmek için Sendai’ye, sonra da daha ileri iki yıl için Osaka’ya gittim. Ne zaman boş bir günüm olsa, Seiseki Abe'nin dojosunu ziyarete giderdim ve ondan calligraphy (Kanji Hattatlığı) öğrendim. Ayrıca Bansen Tanaka'nın aiki dojosunu da ziyaret ederdim. Abe Sensei ruhunu arındırmak için her sabah soğuk suyun altına girerek misogi yapardı. Calligraphylerinde dünyevi zevklerden arınma fikrini anlatmaya çalışırdı. Esasen kendisi O-Sensei ile Bansen Tanaka’nın dojosunda tanışmıştır. O-Sensei, misogi uygulamasında benzer bir ruh olduğunu algıladı ve ondan calligraphy öğrenmeye başladı AJ : Biz bir kaç sene önce Abe Sensei’yi ziyarete gittik ve O-Sensei tarafından yazılmış bazı muhteşem parşömen tomarlarına rastladık. Dojoya girer girmez ruhani bir atmosfer hissedilebiliyordu. Saito : O parşömenler muhteşem, öyle değil mi? O-Sensei hakkında daha fazla birşeyler öğrenmek isteyen biri bu şiirleri mutlaka okumalı ve onun calligraphylerini çalışmalı. Fotograflar ve video bantları bize O-Sensei ile direk bir bağlantı kurma duygusu veriyor. Ama onun şiirleri ve calligraphysi bizimle daha ustaca bir iletişim kuruyor. Onlar gerçekten muhteşem ve derin eserler. AJ : Abe Sensei O-Sensei’nin şiirlerini çok iyi biliyor değil mi? Saito : Bu doğru. Umarım, O-Sensei'nin calligraphylerini toplayıp basmak ve O-Sensei’ye adanmış bir müze yapmak konusundaki planlarında başarılı olur. Ben çocukken Abe Sensei kızıyla beraber sık sık Iwama’yı ziyarete gelirdi. Kendisi Kojiki’yi, ki bu O-Sensei’nin aikido anlatırken alıntılar yaptığı bir kitaptır (Japon Tarihini destansı anlatan yazmalar), derin bir anlamla öğrenen bir adamdır. Abe Sensei, Kojiki hakkında bana birçok bilgi verdi ama çok zor bir kitap olduğundan korkarım anlattıkları bir kulağımdan girip ötekinden çıktı. (gülüşmeler) AJ : Sendai ve Osaka’daki çıraklık zamanlarınızda aikido yapıyor muydunuz ? Saito : Sendai’de Hawaza Sensei’nin gözetimi altında ve Osaka’da da Abe Sensei’nin dojosunda Aikido çalıştım. AJ : Planlandığız gibi Iwama’da bir lokanta açtınız mı? Saito : Evet. 1978 yılında lokantayı açtım. Fakat, o zamanlar genç ve akılsızdım. Geceleri müşterilerle beraber lokantada da fazlaca içerdim. Ciddi şekilde antreman da yapmazdım. Yedi yıl boyunca lokantayı işletmeye devam ettim. Fakat, sağlığımı yitireceğimden endişeleniyordum, bunun üzerine babamla konuştum. O da, benim bu işi bırakmam konusunda benimle aynı fikirdeydi. Babam sık sık yurt dışına giderdi ve o uzaktayken dojonun yönetimini bırakabileceği birilerine ihtiyacı vardı. Bu tam 11 yıl önceydi ve o günden beri ben tüm zamanımı aikido öğretmeye adadım. AJ : Onbir yıl önce Saito Sensei ile beraber Danimarka’ya gittim ve orada bir seminere katıldım. Geçen yıl olayın onuncu yıldönümüydü ve Saito Sensei ile birlikte, Iwama’dan birçok kişininde katılımıyla oraya tekrar gittik. Gerçekten de, 300 katılımcının olduğu büyük bir seminerdi. Siz aikido öğrencilerine, antreman esasları hakkında ne gibi öğütler verirsiniz ? Saito : Saito Sensei bütün Taijutsu, ken ve jo tekniklerinin temel olarak hanmiye dayandığını söylüyor. Önce hanmiyi iyice öğrenmelisiniz, sonra doğru kiaiyi nasıl yapacağınızı öğrenmek zorundasınız. Aikidonun yaratıcısının mükemmel bir kiaisi vardı. Eğer gerçek budo öğrenmek istiyorsanız O-Sensei’yi taklit ederek yanlış bir yöne gidemezsiniz. Malesef insanlar, O-Sensei hakkında çok fazla bir şey bilmiyorlar ve ben de onun hakkında insanlara tüm bildiklerimi anlatarak elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Aikido antremanının esası, kendi kendini geçmektir. Bunu baştan itibaren ki no nagare (ki akışı çalışması) çalışarak yapamazsın. Temel antreman, partnerinin seni sıkıca tutmasına izin vermeni gerektirir. Bunu yaparak, o size bir iyilik yapmış olur. Partneriniz sizi zorlar ve ancak bu şekilde siz tekniği çalışmaya başlamış olursunuz. Bu, yolunuzdaki ilk adımınızdır. O-Sensei'nin direktiflerinden biri de, tai no henko ile başlamaktır. Bir tek tai no henko egzersizini bile kaçırmamalısınız.. İşte Iwama’da, biz bunları öğretiriz. Tai no henko ve morotedori kokyuho da sağlam egzersiz yapmak çok önemlidir. Bu yapılmadığı takdirde, bir kimse ikkyoyu dahi açıklamaya kalkışamaz. Urawazada olduğu gibi, öndeki ayağınızın ekseninde dönünce ve arkaya doğru açıldığınızda tai no henkonun düzgün bir hareketini uygulamaya muvafak olursunuz ki bu da öndeki ayağınızın ayak parmaklarının partnerinizin ayak parmaklarıyla buluşmasından başlar.Vücudunuz, öndeki ayağınızın uç kısmının etrafında döner. Sadece herhangi bir şekilde değil, doğru şekilde döndüğünüze emin olun. Rakibinizle sadece belirsiz bir şekilde değil, tam olarak uyum sağlamanız gerekiyor. İşte tam bu noktadan somut bir şekilde çalışmaya başlamanız gerekiyor. AJ : Birbirine uymak için gereken kesinlik çok değerli bir nokta. Saito : O-Sensei, “Herkes genel bir uyum yakalayabilir ama çalışmaya, sonunda evrensel uyuma erişilecek olan daha özel kalıplarla başlanmalıdır” diye konuşmuştu. Önce partnerinizle ayak parmaklarınız ucuca olarak nasıl uyum sağlayacağını öğrenmeli, daha sonra da öndeki ayağınızı eksen olarak kullanıp, nasıl döneceğinizi öğrenmelisiniz. Ancak doğru şekilde ve dengede dönebilmeyi tam anlamıyla öğrendikten sonra urawaza tekniği uygulayabileceksiniz. Bunlar sözle ifade edilemeyen noktalardır. Ancak üzerinde antreman yapılarak uzmanlaşılabilir. Aikidonun kurucusu "Çalışma önce gelir” derdi. Bu partnerinizin sizinle uyum sağlaması değil, asıl sizin her konuda onunla uyum sağlamanız demektir: "Hareket et, açık yarat ve insiyatifi ele geçir" işte bu O-Sensei’nin, Saito Sensei’ye öğrettiği şeydir. Bir santimetrelik bir hata, herhangi bir tekniği başarıyla uygulamanızı imkansız kılıcaktır. Bir tekniği kendinize uydurmak için isteğiniz şekilde değiştiremezsiniz. Her tekniği uygulamak için belirlenmiş kesin bir yol vardır. Sadece fiziksel olarak güçlü olan kişiler değil herkes tekniği uygulayabilmelidir. Malesef insanlar tai no henkoyu ihmal ediyorlar. İnsanları tai no henko ve morotedori kokyuho çalışırken izleyerek kendi dojolarında ne tür bir çalışma yapıyor olduklarını söyleyebilirim. Başka bir şey görmeme gerek kalmaz. Bence, aikidonun kurucusunun taijutsusunda temeller, bu iki tekniği ve ikkyoyu içeriyor. Gerçekten mükemmel bir ikkyo tekniğini uygulayabilen birini bulmak zor. Bunun, kulağa ukalaca gelebileceğini biliyorum ama baştan itibaren bu tekniklerden düzgün şekilde başlamadıkça aikidonun anlaşılamayacağını düşünüyorum. Eğer tai no henkoyu iyice öğrenmediyseniz, diğer hareketlerde herzaman rakibinizle çarpışırsınız. Bunu engellemenin en temel yolu yanlış vücut hareketlerinden kaynaklanan problemleri çözümleyebilmektir. Daha derin anlamları olduğundan bunu kelimlerle anlatmak imkansız, ama bunu öğrenmenin tek yolunun partnerinizin sizi sıkıca tutmasına izin vermek olduğunu belirtmek isterim. AJ : Bazı dojolarda öğretmenler, teknikleri sadece iki üç kere gösterdikten sonra, daha fazla bir açıklamaya gerek duymadan öğrencilerine teknikleri çalıştıyorlar. Ama Iwama’da siz herzaman detaylı açıklamalar veriyorsunuz. Saito : Saito Sensei'nin teknikleri detaylı bir şekilde açıklamasının nedeni, herkesin her bir tekniği mümkün olduğu kadar çabuk şekilde öğrenmesini istemesidir. Onun öğretme metodları, yıllarca birçok hatayı kendi de yaparak, bu hatalarından ders almış olmasının sonucudur. Saito Sensei, herkesin kendisini onun başardığından daha çabuk şekilde düzeltmesini istediği için, öğrencilerini hata yaptıkları zaman hemen durdurur ve onlara detaylı şekilde öğretir. Eğer kolay antremanlar yapmış olsaydı, bunu bugün başaramazdı. Eğer partneriniz her zaman size teslim olmuş durumdaysa, teknikleri düzgün şekilde uygulayıp uygulamadığınızı söyleyemezsiniz. Partneriniz, sizi sıkıca tutarak teknikleri doğru yapıp yapmadığınızı anlamanıza yardımcı olmaktadır. Bu tür olaylarda teknik, duruma uymak için değişebilirse de (takemusu aiki) bu sizi işe yaramaz veya boş bir şekilde tutması gerektiği anlamına gelmez. Partneriniz sizi sıkıca tutmalı, ama doğru da tutmalıdır. Bu şekilde partnerinizin gücüyle uyum sağlamayı öğrenirsiniz. Bu temel antremandır. Eğer partneriniz tutuşunu değiştirirse, sizinde bu duruma uygun olarak vereceğiniz karşılığı değiştirmeniz gerekir (Takemusu aiki). Rakibiniz sizi tutmaya geldiği zaman, onu ustaca yönlendirin. Ciddi bir şekilde antreman yapabilmek için, vücutlarınızı birbirine uyum içinde sokmanız lazımdır. AJ : Genelde, aikidoda rakibiniz sizinle birlikte uyum içinde olduğundan kendi kapasitenizi ölçemediğiniz söyleniyor. Saito : Bu doğru değil. Çalışmanın her anında tekniğinizin iyi mi, kötü mü olduğunu herzaman görebilirsiniz. Eğer herhangi bir gereksiz efor sarf etmeniz gerekiyorsa; rakibinizin ağır olduğunu hissediyorsanız, yada onunla çarpışıyorsanız bunun sebebi sizin ona tamamen uyum sağlayamamış olmanız, yani tekniği yanlış uygulamanızdır. Hareketinizde neyin yanlış olduğunu veya yeteri kadar mesafede açılıp açılmadığınızı saptayabilmelisiniz. Tekniğinizin çalışıp çalışmadığını görmek için bir müsabakaya gerek yoktur. AJ : Partnerinizin antremanda, size ciddi olarak saldırması gerektiğini mi kast ediyorsunuz ? Saito : Evet, eğer ona "Beni it," dersem bütün gücüyle itmeli; eğer "bana vur," diyorsam güçlü bir şekilde vurmalı; veya sıkıca kavramalı. Bütün kuvveti ve enerjisi ile saldırmalı. Tabii, eğer uke'nin kuvveti partnerininkinden çok farklıysa, o zaman saldıran saldırısının şiddetini biraz azaltmalı ki nage öğrenmeye devam edebilsin. O-Sensei, bir çocukla çalışmanın öğrenmek için iyi bir yol olduğunu belirtmişti. Kendi enerjini tamamen o çocuğunkine uydurabilmek büyük bir gayrettir. Normal olarak bazı insanlar diğerlerinden daha güçlü olabilirler. Ama eğer partnerlerini incitirlerse kaba bir davranış biçimi sergilemiş olurlar. O zaman, artık bu yaptıkları aikido olmaz. Bazı insanlar bu tür çalışmaları değerli bulabilirler, ama kişi çalışmasından utanç duymamalıdır. O-Sensei, bizim çalışmalarımızda eğlenmemiz gerektiğini söylerdi. Ama bu, kişinin çalışmasını ne kadar eğlenceli kılabildiğine bağlı. Eğer dersten sonra partnerine samimi bir şekilde, "Çok teşekkür ederim. Lütfen benimle yine çalış" diyebiliyorsan, bu en iyi çalışma şeklidir. Eğer partnerinle senin aranda bir çekişme meydana gelmişse antremandan sonra hoş olmayan bir his kalır, bu tarz antreman O-Sensei'nin olmasını istediği gibi dünya barışına yol gösteremez. Ben insanların bütün derslerinden keyif almasını isterim. Hatta bir kişi bir yerini incittiyse ve hala derse devam etmek istiyorsa, buna imkan sağlanmalıdır. Ben öğrencilerime, eğer incinmiş bir dirsek veya bilekleri varsa bunu partnerlerine söylemelerini tavsiye ediyorum. İyi durumda olan kollarıyla, hala içten bir şekilde antremana devam edebilirler. Dizleri kötü durumda olan insanlara, diz çökme tekniklerindense ayakta durma tekniklerini yapmalarını söylüyorum. Duyarsızca çalışma yapmamalıyız. En iyi antreman, karşılıklı olarak birbirimize değer verdiğimizde olur. O-Sensei açık fikirli yaklaşımı savunurdu ve Iwama’da hala bu his ile size dokunulur. O ayrıca, eğer sadece isterseniz, gördüğünüz herşeyden öğrenebileceğinizi söylerdi. Bu o kadar doğru ki! AJ : Hergün çalışma imkanı olmasa da , bu konuda asıl önemli olan kişilerin tutumlarının ciddi ve içten olması, öyle değil mi? Saito : Evet. O-Sensei “Yüz kere suburi çalışsanda, kendi ki ni içine katmadıkça vakit kaybediyorsun.” derdi. Bütün enerjini verirsen, on kere yapman yeterlidir. Bu, kaç tekrar yaptığın yada antremanda ne kadar zaman harcadığınla ilgili bir sorun değildir. Yıllarca çalıştıktan sonra otomatik olarak usta olmuyorsun, yada sadece iki sene çalıştığın için zayıf bir öğrenci olarak kalmak zorunda değilsin. Bu kendini ne kadar ciddi bir şekilde yetiştirdiğinle ilgili bir sorudur. Antremanınızın bir derinliği olmalı, öylesine antreman yapmanın bir manası yoktur. Antremanınızdan verim elde etmelisiniz. Ne kadar az teknik çalıştığınız önemli değil, herzaman aklınızda tutmanız gereken bunların gerçek bir olay karşısında etkili olması gerektiğidir. Çalışmalarınız sırasında, ölümüne ciddi olun. Tek bir dakikayı bile boşa harcamayın. Bazen insanları çok çalışmalarına rağmen tatbikatta tekniklerini yaparken yetersiz görüyorum. Bu esef verici bir durum; bu kadar zaman harcayacaklarına, ciddi ve doğru antreman yapsalar daha iyi yapmış olurlar. Aikido egzersizi yapacak olan rahat davranmalı ve enerjisinin tümünü ortaya koymalıdır. AJ : Tohei Sensei, O-Sensei'nin öğrencilerine bütün güçlerini kullanmalarını söylemesine rağmen kendisinin çok rahat göründüğünü ve kuvvet kullanmadığını söylüyor. Saito : O-Sensei "bütün gücünüzü kullanın" dediğinde "ölümüne ciddi olun" veya "bütün enerjinizi kullanın" şeklinde anlatmak istemiştir. İnsanların yapabileceklerinin üzerinde olacak şekilde kendilerini zorlamalarını anlatmaya çalıştığını zannetmiyorum. Ama karınlarından gelen bütün kilerini ortaya koymaları gerektiğini anlatmak istiyordu. Gerçekte, eskiden insanlara rahatlamalarını söylemeyi severdi. Rahatlamalı ve sonunda bütün enerjinizi ortaya koymalısınız. AJ : Bu ingilizce olarak açıklaması zor bir kavram. Saito : Ben aynı zorluğu Japoncada da çekiyorum. O-Sensei şiirlerinden birinde, "Gerçek bir savaş sanatı kelimelerle veya harflerle anlatılamaz. Eğer anlatmayı denemeye cüret edersen, Tanrı devam etmene izin vermeyecektir" derdi. Sanırım bu, “Savaş sanatlarını kelimelerle açıklayamazsınız” demek oluyor. Antreman yaparak öğrenmeniz gerekiyor, ama aynı zamanda bilgelik havasına girmemelisiniz. Kendisi iki veya üç benzer şiir bıraktı. Tohei Sensei çalışmalarında çok gayretli, gerçekten saygıdeğer bir adamdı. Ben çocukken, Saito Sensei bana “Onun uchideshisi olmalısın” derdi. Biz, Iwama’da sadece antremanlarımızın değil aynı zamanda günlük yaşantımızında geleneğini koruyoruz. AJ : Binlerce insan uzaklardan Iwamaya geliyor, bunun hayalini kuran daha birçokları da olmalı. Lütfen bize uchideshinin günlük hayatını ve bunun gerektirdiği sorumlulukları anlatır mısın? Saito : Iwama’da, dojoya antremana gelen iki çeşit insan var, uchideshi (orada kalan öğrenciler) ve sotodeshi (dışarıdan gelen öğrenciler). Bir uchideshi için dojo, evi demaktir. Evinizde temizlik yapar, kıyafetlerinizi yıkarsınız ve bahçenizi düzenli tutarsınız; ev işleri herkez tarafından paylaşılır. Dojonun arazisi çok geniş olduğundan, yerlerde birçok yabani ot ve ölü yapraklar oluyor. Günde bir veya iki saat yardım almadan, dojoyu devam ettirmek mümkün olmaz. Bazı insanlar bu Japon gelenekleriyle problem yaşıyor ve eve "bu bizim beklediğimiz gibi birşey değil" diyerek gidiyorlar. Ama uchideshi gönüllü iş yapmayı istemeli ve verilen direktifleri içtenlikle kabul etmelidir. Uchideshinin, hergün sabah ve akşam olmak üzere, iki bazen üç çalışması var. Ayrıca gün boyunca serbest olarak da çalışabilirler. Sotodeshi olan insanlar sadece akşam çalışmalarına katılıyorlar. Ama bazen pazar günlerinde temizlik işlerine yardım ediyorlar. Japon geleneklerini öğrenmek burada en önemlisidir. Sadece uzak yerlerden insanlar geliyor diye, aikidonun yaratıcısı olan O-Sensei’nin geleneklerini yıkmamalıyız. Iwama’ya gelmek O-Sensei ile tanışmaya gelmek anlamına geliyor. Bu dojo, O-Sensei'nin hala hayatta olduğu günlerden beri hiç değişmedi. Herhalde değiştirdiğimiz tek şey tatami hasırlarıdır. Tuvaletler bile değişmedi. 50 yıl önce nasılsalar, hala öyleler. Banyo küveti hala eskiden O-Senseinin kendi kullandığı küvet. Buraya gelmek O-Sensei'nin hala hayatta olduğu, o eski zamanlara yolculuk etmek gibidir. O-Sensei vefat etmiş olsada, burada ruhani olarak onunla bir olabiliyorsunuz. Sabahları eğer yağmur yağarsa, dojonun içinde antreman yapıyoruz, ama iyi havalarda ken veya jo’ yu dışarda çalışıyoruz. Bu, çok geleneksel bir çalışma şeklidir. Bırakın yabancı ülkeleri, bu şekilde bir dojo artık Japonya’da bile bulunamıyor. Burası, geleneğin sadece çalışmalarda değil, aynı zamanda günlük hayatta da devam ettiği bir dojodur. Bu nedenle, ben uchidechilerin Japon geleneklerini öğrenmelerini, aynı zamanda da çok çalışarak eğitmen olabilmelerini de istiyorum. Burada teknikleri öğrenebilir, aynı zamanda da zihninizi disiplin altına sokabilirsiniz. Iwama, işte böyle büyük bir fırsat sunmaktadır. AJ : Bazı insanlar aikidoda ken veye jo egzersizleri yapmaya gerek olmadığını düşünüyorlar. Saito : Eğer ken ve joyu bu dünyadan kaldırmak mümkün olsaydı, onları çalışmaya da gerek olmazdı. Yine de, ciddi bir savaş sanatçısının yay, kılıç ve jo hakkında daha fazla öğrenmeleri gerekiyor. Onlar hakkında öğrenmek demek, önce onları nasıl kullanacağın hakkında eğitim almak demektir. O-Sensei ken, jo ve taijutsunun hepsinin bir olduğunu söylerdi. Bu yüzden onların çalışılması gerekir. O- Sensei hombu dojoda insanları silah çalışması yaparken görünce, onlara kızar ve zaten orada da silah tekniklerini öğretmez, yalnızca gösteri yapardı. Bunun sebebi, belki de her tip insanın hombuya egzersizleri seyretmek için geliyor olmasıydı. O-Sensei, herhalde ziyaretçilerin ken ve jonun yanlış biçimde kullanıldığını görmesini istemiyordu. Eğer, baştan beri bir gayret içinde ve O-Sensei'nin gözetiminde silah tekniklerini öğrenen birileri olsaydı, sonuç daha farklı olurdu. Eğer, O-Sensei suburiyi tam olarak kendi istediği gibi uygulayan birilerini görseydi, sanırım onların çalışmalarını destekler ve gülümserdi. Ama, eğer insanlar etrafta silahlarla oyun oynuyor olup, iai teknikleri yapmaya çalışınca bu kez O-Sensei kızıp, durdururdu. Ben, O-Sensei’yi bu şekilde kızdıran biriyle tanışmıştım. Ama, o bana O-Sensei'nin "silahları kullanmayın" demediğini, "Sana silahlarla çalışman için kim izin verdi?" diye azarladığını söylemişti. Saito Sensei, gün boyunca O-Sensei'nin gözetimi altında silah tekniklerini çalışabilmek maksadıyla, 24 saat değişimli olarak demiryollarında çalıştı. Saito Sensei, pazar günleri hombu dojodaki dersinde silah teknikleri öğrettiği zaman, O-Sensei onu, yüzünde geniş bir gülümseme ve keyifle izlerdi. Çocukluk yıllarımda bir kere, Saito Sensei Jo öğretirken, ben elime bir sopa aldım ve 31-jo katayı taklit ettim. Sonradan, O-Sensei'nin bunu odasından gülümseyerek izlediğini öğrendim. Sanırım bu insanların silah tekniklerini O-Sensei'nin onlara öğrettiği şekilde yapıp yapmadıklarıyla ilgili bir konudur. Çok şükür ki, bizim önümüzde Saito Sensei gibi harika bir model var. Biz onun egzersizlerini kopyalamalı ve kişisel olarak daha büyük bir ilerleme yapmalıyız. Bu takemusu aikidir ve bireyin kendi yaratıcılığını ortaya koyar. Eğer hiç silah kullanmamışsanız, gerçekten bir silahla size saldırıldığında ne yapacağınızı asla bilemezsiniz. Yine de, ben aikido öğrenmek isteyen herkesin silah egzersizleri yapması gerektiği üzerinde durmuyorum. O-Sensei silahlarla çalıştı ve silahlar var. Bu, bizim neden Iwama’da silahlarla çalıştığımızın sebebidir. Daha fazlasını konuşacak bir şey yok. AJ : Herkes Ueshiba Sensei'nin aikidosunda ruhani yönün çok önemli olduğu konusunda hemfikir; ruhani çalışmalar için siz neler yapıyorsunuz? Saito : Çok fazla birşey yapmıyorum. Büyükannemlerin evi Iwama’da, Mt. Atago’nun arkasında. Yaklaşık altı yıl önce, bir yıl boyunca bir şelalenin altında misogi uyguladım. Yağmur veya kar demeden, tek bir günü bile kaçırmadım. Ve birgün Saseme adında Okutama, Tokyo’daki Mt. Otake’de yaşayan ilginç, yaşlı bir adam hakkında bir makale okudum. Makale, adamın Onisaburo Deguchi ile tanıştığını söylüyordu. Bu, bende onu ziyaret etme isteği uyandırdı. Savaş sırasında Sibiryadaki tutukluluğundan sonra Sasame benim doğduğum yıl olan 1957’de iade edilmiş ve ertesi yıl Iwama’yı ziyaret etmiş. O-Sensei ile Tokyo’da tanışmış ve O-Sensei ona Iwama’ya gelip tapınakta dua etmesini ve tutukluluğunun etkilerinden arınmasını tavsiye etmiş. Ama o, ikiside inatçı olduğundan, O-Sensei ile geçinemiyeceklerinden korkmuş ve Tokyo’ya geri dönmüş. Sasame Sensei’den bir çok filozofik konu öğrendim. Ne yazık ki, bu sene öldü. Kendisinin Omoto dini ile yakın ilişkileri vardı. Tam olarak onların takipçisi değilse de, öğrenmiş olduğu ruhani disiplin, eski zamanlardaki Omoto dinine ilişkindir. Sasame Sensei, "Ueshiba Sensei seni bana yollamış olmalı" demişti ve bende de aynı his olmuştu. O-Sensei, dünyanın görünen bir bütün ve ruhani dünya ile ilgili çalışmaların önemli olduğunu söylerdi. Ben bu çalışmalarımın sonucu olarak, bir şekilde görünen dünyaya daha açık oldum. Sanıyorum en azından karakterim biraz değişti. Eskiden gerçekten serttim. Ama başkalarının önünde başımı eğebilmek için, büyüdüm. Bildiğin gibi şu anda 40 yaşındayım. (gülüşmeler) AJ : O-Sensei tarafından 1938 de yazılmış Budo adında bir kitap var. Bu kitap hakkında bize birşeyler söyleyebilir misiniz? Saito : O kitap, O-Sensei'nin hala dinç olduğu zamanlarda yazılmıştır. O-Sensei'nin aikidosu en başlarda, son yıllarda görünen formu ile aynı değildi. Iwama’da, aikido O-Sensei'nin en iyi zamanında olduğu şekli ile tamamen aynı kaldı. Bu kitap, O-Sensei ve onun tekniklerinin geçmişi hakkında öğrenmek isteyenler için çok önemli bir kitaptır. Bu kitap, bir hazinedir. Keşke O-Sensei'nin aikidosunu 50’ li, 60’ lı yaşlarında sergilediği şekilde gösteren daha çok çalışma olsaydı. Saito Sensei de, yakında 70 yaşında olacak ve aikidoya şu anda başlayanlar, video kasetler ve kitaplardan görebilecek olan azınlık hariç, onun gençliğinde nasıl olduğunu bilemeyecekler. Kıdemliler içinde Saito Sensei'nin eskiden nasıl olduğunu bilenler var. Dojoda, insanlar arasındaki ilişki bir piramid gibi olmalıdır. O-Sensei en üstte, onu Saito Sensei izliyor ve daha sonraki aşamada da kıdemli öğrenciler yer almaktadır. Kişi, kendisinden daha deneyimli olan insanlardan öğrenmelidir. Tabii ki, kişi öğrenecek çeşitli imkanlar bulursa, kitap bunun için harika bir örnektir, bunları da kullanması ona yardımcı olacaktır. Teknikler dojoda devamlı kalmaz, ama bireyin kişisel dünyasının içinde yaşamaya devam ederler. AJ : Şimdiden sonra aikidonun ne şekilde gelişeceğini düşünüyorsunuz? Saito : Bu, her bireyin kendi tavrına bağlıdır. Eğer, savaş sanatının gerektirdiği gibi kendinizi tamamen disipline etmeye hazırsanız, bence aikido sonsuza kadar yayılacaktır. Bunun yanında, eğer size gerçekten hiç saldırmadan sizinle işbirliği yapan bir partnerle beraber çalışıyorsanız, aikidonuz hiç bir gelişme göstermeyecektir. Ancak, aikidoyu sadece sağlık amacıyla veya sosyal bir faaliyet olsun diye çalışıyorsanız, o başka! Aksi halde, hiç kimse başka şekilde O-Sensei'nin, gerçel takipçisi olamaz. Sumo dünyasında, insanlar kıdemlilerine saygılarını onları fırlatarak gösterirler. Bu biraz ters gelebilir ama, bence biz de bu düşünceyle çalışmalıyız ve O-Sensei’nin izinden ayrılmamalıyız. Hepimiz, Saito Sensei'nin tecrübelerini derin bir şekilde incelemeliyiz. Bu İwama’da kalmış olanlar için bir avantajdır. Saito Sensei’yi ve sizden kıdemli olanları dikkatlice gözlemlemelisiniz. Ancak, bu şekilde kendinizi kusursuzca yetiştirebilirsiniz. O-Sensei ve Saito Sensei'nin öğrettiklerini temel alarak, O-Sensei'nin kaynağından çıkardığı suyu dökmeden, çok çalışmak ve bunları herkesle paylaşmak istiyorum. Bu bizim sorumluluğumuzdur. Saito Sensei, omuzlarında en büyük yükü taşıyor. Ben de, ondan aynı suyu emanet almalıyım. Şu anda dojoda bulunan herkes de bunu almalı ve bizi takip edenlere vermelidir. Tabii, önce ağız dolusu içmek kaydıyla (gülüşmeler)! Önce iç, sonra elden ele geçir, bunun anlamı bu muhteşem geleneği sürdürmektir. Herşeyden önce, O-Sensei hakkında öğrenmek gerekir. Sonra, kişi kendi özgün fikirlerini ekleyerek, ileriye sıçrama yapabilir. Bu dünyadan ayrılmadan önce, O-Sensei "Benim yapılmamış bıraktığımı yapmaya devam edin" demişti. Hergün kendimize, “O-Sensei bize yapacak ne bıraktı?” diye sormaya ihtiyacımız var. AJ : Saito Sensei'den sonra gelecek ve onu izleyerek ve geleneği devam ettireceksiniz. Ancak, tamamlamak veya eklemek isteğiniz başka şeyler var mı? Saito : Bence, İwama aikidosu şu anda olduğu haliyle gayet iyidir. Kendim, kişisel olarak bir şey ekleyecek olsaydım, daha fazla ruhani çalışma yapmak isterdim. Ama, bunu yapmasını başkasından isteyemem. Yaptığım taklitten öteye gitmeyecek olsa da, O-Sensei'nin yaptığı gibi misogi yapmak isterdim. Ve Saito Sensei'nin şu anda bütün gücüyle yaptığı gibi, geleneksel yapıyı koruma sorumluluğunu almak istiyorum. Yine de iyi bir teknik olmadan hiç birşey yapamazsınız. Aileden marangoz da olsanız, yeteneğiniz zayıfsa, kimse size iş vermez. Başarı kişisel yeteneklerinize bağlıdır. Babamın ismini utandırmamak için elimden gelen bütün çabayı göstereceğim , ama bunu başarabilmek çok da kolay değil. AJ : Hitohiro Sensei, bu söyleşiyi tamamlamak için okuyucularımıza son birşey söyleyebilir misiniz ? Herkesin, O-Sensei'nin son yıllarındakinden ziyade daha zinde olduğu zamanlardaki ruhani ve teknik öğretilerini öğrenmesini ve araştırmasını isterim. Mutlaka Daito-ryu’dan ayrılan daha özgün birşeyler bulacaklardır. Daito-ryu’da muhteşemdir ve Sokaku Takeda Sensei hakkında da öğrenmeliyiz. Ama, ben önce herkesin O-Sensei'nin gençlik yıllarında nasıl olduğunu araştırmasını istiyorum. AJ : Bence insanın "O-Sensei'nin ulaştığı noktaya kadar bütün yolu gitmek istiyorum" veya "oradan da daha ileriye gitmek istiyorum" diyen bir tavrı olması önemli ve bugüne kadar ne kadar yol kat ettiğimizi ölçmektense elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Hala iyi bir ruh ve sağlık halindeyken hayatını nasıl yaşadığımız önemlidir. Saito : Bu gerçekten çok doğru. Aikido öğrenme arzusu içinde olan herkese samimiyetle şunu söylemek istiyorum "Lütfen İwama’ya gelin, Saito Sensei ile tanışın ve bırakın o ruhunuza dokunup, aklınızı açsın!" Artık, böyle dojo kalmadı, bulamazsınız! ************************************************** ************************************************** ************************************************** *************************TERİMLER -------------------------------------------------------------------------------- Iwama Shinshin Aiki Shuren Kai Iwama Ryu Takemusu Aikido Ana Organizasyonu Ai Hanmi Çapraz duruş Aiki Jo Aikido'ya özgü sopa çalışması Aiki Ken Aikido'ya özgü kılıç çalışması Aikikai Hombu Dojo Aikikai vakfının merkez dojosu Atemi Hayati noktalara yapılan vuruş Bokken Tahta kılıç Daito-ryu Aikijujutsu Jujutsu okulu ve aikido tekniklerinin çıkış noktası Deguchi, Onisaburo (1871-1948) Morihei Ueshiba'nın düşüncelerine kuvvetli etkisi olan dini Omoto tarikatının ruhani lideri Gyaku Hanmi Karşı duruş Henka Çeşit, değişik Henkawaza Teknik çeşidi Ikkyo İlk eğitim Jo Sopa Katadori Omuzdan tutuş Katatedori Tek el ile karşıdakinin bileğinden tutuş Ken Kılıç Ki Ruh veya enerji Kobukan Dojo Morihei Ueshiba'nın Tokyo, Shinjuku'da yer alan savaştan önceki dojosu Kokyuho Solunum metodu; nefer geliştirme, ki ve sağlam pozisyon egzersizi Kosadori Çapraz elle tutuş Kuden Sözlü eğitim Morotedori İki elle tutuş (iki elle tek el tutulur) Munadori Göğüsten tutuş Nikyo İkinci eğitim O-Sensei Esas olarak "Büyük Hoca", Morihei Ueshiba'yı tanımlamak için kullanılmaktadır Omote Ön; giriş tekniklerini tanımlamak için kullanılır Omotokyo 20. yüzyılın başlarında Japonya'da ortaya çıkan Shinto tabanlı dini tarikat Oyouwaza Teknikte o an için üretilen çözüm Ryotedori Her el rakibin bir elini tutar Sankyo Üçüncü eğitim Shomenuchi Yukarıdan aşağıya yapılan dikey atak Sodedori Elbisenin dirsek hizasından tutulması Sodeguchidori Elbisenin kol ağızından tutulması Suwariwaza Yer teknikleri Tai no henko Vücudun yer değiştirmesi; tam dönebilme yeteneğini kazandırmak için yapılan egzersiz Taijutsu Vücut teknikleri; çıplak elle uygulanan teknikler Takeda, Sokaku (1859-1943) Daito-ryu aikijujutsu'nun adını duyuran ve Morihei Ueshiba'nın en önemli savaş sanatları hocası Takemusu Aiki Savaş tekniklerinin aslı; aikido tekniklerinin anında ve üst düzeyde uygulanmasını tanımlar Tegatana Açık elle kesme vuruşu yapan el Ueshiba, Morihei (1883-1969) Aikido'nun kurucusu Ura Arka, geri (rakibin); dönerek veya arkaya geçilerek yapılan hareketleri tanımlar Ushiro Geri, arka (kişinin kendisinin) Yokomenuchi Başa yandan yapılan saldırı Yonkyo Dördüncü eğitim ************************************************** ************************************************** *****************Daniel Toutain Sensei TAPINAĞIN KALBİNDE Aikido’nun kurucusu, sanatını geliştirmek için İwama’ya çekilmeyi tercih etmişti. İşte Morihei Ueshiba, Tokyo’dan uzaktaki bu yerde, en yakın uchi deshi’si olan Saito Morihiro Sensei’ye İwama–Ryu’nun (geleneksel Aikido) sorumluluğunu emanet etti Aikido’yu Paris’te, 1968’de, henüz bu disiplinin herkes tarafından tanınmadığı dönemde, Masamichi Noro ile çalışmaya başladım. O sırada on sekiz yaşındaydım. Noro Usta, Tokyo’daki Aikikai’nin, Fransa ve Afrika temsilcisiydi. Dojosu, Constance caddesinde Pigalle’deydi ve dojonun Japon tarzı dekorasyonu ile buraya hakim olan hava, bu mahalleyle gerçek bir zıtlık oluşturmaktaydı. Çok kendine özgü bir yerdi ve yoğun bir eğitim veriliyordu. Kamiza’nın önünde oturan Noro Sensei’nin dikkatli ve sert bakışları, bizi konsantrasyonumuzu en üst düzeyde tutmaya ve sürekli olarak kendimizi geliştirmeye sevk ederdi. Bu başlangıç dönemindeki çalışmaların benim içime işlediğini ve antrenman tarzımı her zaman etkilediğini söylemeliyim. Bu havayı daha sonra, Japonya’da, Saito Usta’nın İwama’daki dojosunda da buldum. Noro Usta’nın yanında, son iki yılı hem öğrenci hem de asistan olarak geçen on yıllık bir süre sonunda, Aikido hakkında pek çok soru sormaya ve araştırma yapmaya devam ediyordum. Bu sırada, 9. dan Morihiro Saito’nun ilk kitapları ve sekiz mm’lik filmlerini buldum. Fakat ne ilginçtir ki, kendisinden çok fazla söz edildiğini duymamıştım. Bu kitap ve filmlerde, çıplak el teknikleri hakkında açık ve kesin açıklamalarla karşılaştım ve o dönemde Aikido öğreten pek çok kişinin yaptığı gibi teknik anlamda bunlardan çok yararlandım. Bu dokümanlarda, Aikido’nun o zamana dek görülmemiş silah teknikleri de bulunmaktaydı. Başka hiçbir yerde rastlamadığım açıklıkta olan bu dokümanlardaki en küçük ayrıntıyı bile kendi tekniğime yansıtmaya uğraşırken, bir yandan da Saito Usta ile doğrudan bağlantı kurmanın gerekliliğinin de farkındaydım. Tüm kalbimle Saito Sensei’den eğitim almayı istiyordum fakat ne yazık ki, o dönemde parasal ve ailevi durumum buna izin vermemekteydi. Unutmamak gerekir ki, yetmişli yılların sonlarına dek, güneşin doğduğu ülkeye yolculuk yapmak bugüne göre hiç de kolay değildi. İçimde Süre Giden Kuşkular İşte Aikido çalışmamın bu aşamasında, Ekim 1978’de, Nobuyoshi Tamura Sensei ile tanıştım. Sıcak tavrı ve tekniklerdeki ustalığı, beni hemen kendisinin öğrencisi olmaya sevk etti. Onu tüm Fransa ve Avrupa’da izledim. Onunla gerçekten de çok yakındık. O zaman olduğu gibi şimdi de, sahip olduğu büyük özelliklere hayran olan biri olarak, Tamura Sensei’nin, Aikido’nun en büyük senseilerinden biri olduğunu düşünüyorum. Çok sıkı çalışmış olduğum bu on dokuz seneye rağmen, tekniklerin uygulanması hakkındaki kuşkularım sürmekteydi. Ben de, benim bildiğim Aikido’da eksik gibi görünen gerçekçiliği başka disiplinlerde arama yoluna gittim. Çeşitli yolları denedim ve o dönemde Londra’da yaşayan Çinli bir ustayla dört yıl boyunca Wing Chun (Çin Boksu) çalıştım. İşte burada etkili tekniklerle tanışmıştım! Wing Chun, harika ve çok ileri bir disiplindir. İki disiplini birleştirmeye, ilginç şeyler elde etmeye kalkıştım fakat neyse ki kısa sürede yanlış yolda olduğumu anladım. Bu, benim için kesinlikle inkar edemeyeceğim çok iyi bir deneyim oldu. İşte bu zihin yapısı içindeyken, 1992’de İtalya’daki bir seminer sırasında Saito Usta ile tanıştım. Daha ilk anda, sonunda aradığımı bulduğumu anlamıştım. Onun uke’si olma ve tekniklerinin hiç bir şiddet içermediği halde ne kadar etkili olduklarını görme şansını buldum. Wing Chun çalışırken fark ettiğim gibi hiçbir açık nokta bırakmıyordu, Aikido’nun kurucusu hakkındaki pek çok film seyrettiğim için de, Saito Usta ile çalışırken sanki karşımda O-Sensei varmış ya da O-Sensei onun aracılığıyla beden buluyormuş gibi hissediyordum. Bu duygu çok garipti ve sonunda bunun nedeni anladım; Saito Usta, on sekiz yaşından kırk bir yaşına dek yirmi üç sene boyunca O-Sensei’nin yanında yaşamıştı, bu durumda da başka türlüsünün olması düşünülemezdi zaten. O-Sensei’nin savaş öncesindeki öğrencileriyle yapılan röportajları içeren “Aikido’nun Ustaları” adlı kitapta, şimdi hayatta bulunmayan fakat savaş öncesi dönemden gelen en ünlü öğrencilerden biri olan Rinjiro Shirata’ya şu soru sorulmuştur; “Sizce, O Sensei’nin öğrencileri arasında ona en yakın olan hangisiydi?” Shirata’nın yanıtı ise oldukça açıktır; “Kuşkusuz, Usta’ya en çok hizmet vermiş olan Morihiro Saito Sensei’dir. İşte ben ona gerçekten şapka çıkartırım. Kendisi, evlenmeden önce O Sensei’nin hizmet etmiş ve İwama’da tarladaki işlerinde ona yardım etmişti. Evlendikten sonra da karısı, Ueshiba Usta’nın karısının hizmetine girdi. Bu nedenle O Sensei, Saito Usta’ya büyük bir içtenlikle her şeyi öğretmiş ve o da aynı içtenlikle bu öğretiyi almıştır. Hatta, kurucu, Dojo’nun yakınında, evini yapması ona bir parça toprak bile vermiş ve kendisini Dojo’nun koruyucusu yapmıştır. Gerçekte, Saito Sensei, kimseninkine benzemeyen bir eğitim almış ve Ueshiba tarafından belirlenen Aikido’nun gelişimine katkıda bulunmuştur. Teknikleri net ve kesindir, en ufak bir açıklık bile bırakmadan son derece sıkı ve kesin bir biçimde uygular.” Beni Saito Sensei’ye tanıştıran, onun en yakın İtalyan öğrencisi olan Paolo Corallini oldu. 1993’de, kurucunun İwama’daki dojosuna uchi deshi (yatılı öğrenci) olarak kabul edildim. Bu ilk seyahatimden itibaren de, o zamana dek öğrendiğim ve edindiğim her şeyi, tekrar sorgulamam gerektiğini söylemeliyim. Aikido’da ilerlemek için en iyi koşullara sahip olduğunu düşündüğüm bu dojoya, dokuz sene boyunca on beş kez kalmaya gittim. Tüm bu seneler boyunca, Saito Usta’yı hem Avrupa’da düzenlenen seminerlerde izledim hem de kendisini üç kez Fransa’ya davet ettim. Verdiği eğitimin ve kişiliğinin, Aikido çalışanları nasıl kendinden geçirdiğini, onları şevkle doldurduğunu gördüm. Şimdi de, Saito Sensei’nin oğlu ve varisi olan, küçüklüğünde O-Sensei’nin kucağında oturmuş ve henüz altı yaşındayken otuz birli jo katası denilen katayı yapabilen Hitohiro Saito Sensei ile çok yakın bir dostluğum var. O da babasının adına yaraşır bir tekniğe ve da tıpkı babası gibi çekici bir kişiliğe sahip bir usta. Sık sık Rennes’deki dojoma geldiğini ve kendisiyle birlikte Fransa’da başka seminerler düzenleyeceğimizi de belirtmeliyim. Kurucunun Aikidosu Aikido’nun pek çok stilini çalışmış olmam, bana stiller arasında bazı karşılaştırmalar yapma fırsatı tanıdı. Burada söz konusu olan, diğer Aikido stillerini ve çalışma yöntemlerini eleştirmek değil, uzun süre Tokyo’daki Aikikai Hombu dojo tarzında modern Aikido çalıştıktan sonra neden İwama Aikidosunda (Geleneksel Aikido) karar kıldığımı tam olarak açıklamaktır. Herkesin bildiği gibi, Aikikai Hombu Dojo’da çalışılan aikido, kurucunun oğlu Kisshomaru Ueshiba tarafından öğretilen modern Aikido’dur. Kurucu ise, Aikidosunu, kırklı yılların başından Nisan 1969’da ölümünden bir yıl öncesine dek yaşamış olduğu İwama’da çalışmış ve geliştirmiştir. İwama’da Saito Sensei tarafından İwama-Ryu adı altında öğretilen Aikido, işte kurucunun yaklaşık bu son otuz yıllık dönemde ortaya çıkardığı Geleneksel Aikido’dur. Morihei Ueshiba’nın eğitimi, öğrencilerine, “Dikkatle bakın, o zaman anlayacaksınız,” demekten oluşmaktaydı. Buna karşılık, gerek Kisshomaru Ueshiba Sensei gerekse Morihiro Saito Sensei, öğrenimi kolaylaştırmak için kurucunun ortaya koyduğu teknikleri düzenlemişler ve sınıflandırmışlardır. Her zaman için, savaş sanatlarında etkili olabilmenin yollarını araştırmış olsam da, şiddet uygulamama isteği bana ilham veren asıl unsur olmuştur. Çalışılan stil ne olursa olsun, amaçlanan hedef gerçekte benzerdir; çalışma arkadaşı ya da rakibinizle uyum içinde olmak, onunla uyumu yakalamak, işte bu nedenle de Aikido, O-Sensei’nin arzusuna uygun bir biçimde barış yolu olarak tanımlanmıştır. Tabii ki, İwama–Ryu ve diğer stiller arasında da, bu uyumun algılanışı bakımından bazı farklılıklar vardır. Sonuçta, bu amaca ulaşmak için kullanılan araçlar da farklı olmuştur. İwama’da çalışılan Aikido’da, Modern Hombu dojo Aikidosu’ndan farklı olarak çalışma eşinizden sizinle uyum içinde olmasını ve tekniklerin uygulanışı sırasında sizi “izlemesini” beklemezsiniz. Burada, söz konusu olan size çok fazla hoşgörülü davranmayan bir çalışma eşiyle uyumu yakalamaktır. Bu nedenle de çalışma, sağlam tutuşlar ve güçlü saldırılarla başlar. Çalışmanın yoğunluğu ise, uygulamayı yapan kişinin seviyesine göre ayarlanır. Bu da, karşınızdaki kişiyle birlik duygusunu nasıl yakalayacağınızı anlamak için çıkış noktanızı oluşturur. Karşılıklı çalışan iki kişi, başlangıçta uyumu yakalamayabilirler, fakat birliği yaratmak için saldırgan üzerinde mutlak bir denetim kurulması gerekir. Temel teknikler çok kesindirler ve tam bir kesinlikle yapılmalıdırlar. En ufak bir açıklık, en küçük ayrıntının atlanması, uyumun sağlanamamasına yol açar. Bu nedenle de, temel tekniklerin uzun ve kapsamlı bir şekilde çalışılması üzerinde titizlikle durulur. Sağlam temeller oluşturulduğunda, seviyeyi yükseltmek de mümkündür. Bu temel tekniklerde ustalaşmadıkça, bir kaç sene sonra zorluklarla karşılaşılacağı ise çok açıktır. “Ki no nagare” yani tekniklerin akıcı bir şekilde çalışılması da ayrı bir zaman ister ve bu çalışma da yavaş form (jutai kiho) ve hızlı form (ryutai giho veya kitai giho) gibi aşamalardan oluşur. Saito Sensei’nin, bir gün “ki no nagare” teknikleri yapmayı denerken Ueshiba Sensei’ni kendisini yakaladığını ve ona “Temel teknikleri başarmadan ve üçüncü dan seviyesine ulaşmadan önce bu tür teknikler yapmamalısın!” diyerek onu sert bir şekilde azarladığını anlattığını hatırlıyorum. Günümüzde ise İwama’da öğrenciler bu seviyeye ulaşmadan da bu tarz çalışma yapabilmektedirler. Yine de, eğitimin yüzde seksenini temel teknikler oluşturmaktadır. “İşe Yarıyor!” Hayali Bu yöntem, aynı zamanda bedeni güçlendirmenin de bir yoludur. Ama çok hızlı ilerlenir ve zamanından önce akıcı tekniklere geçilirse, akıcı teknikler doğru bir şekilde yapılamazlar veya ancak hoşgörülü bir çalışma eşinin yardımıyla yapılabilirler. Bu da kişide “işe yarıyor” gibi bir yanılsamanın oluşmasına neden olabilir… Geleneksel Aikido İwama-ryu’da, “ki no nagare” çalışma yapılırken, çalışma eşi, gerçekten saldırmalı ve onun bu saldırısı, temel teknikler ya da “kihon” çalışmasında uygulanan aynı ilkelere göre denetim altına alınmalıdır. Rakipten, tekniğin uygulanabilmesi için harekete uyması istenmemelidir. İwama’da, dikkat nage üzerinde, onun nasıl izleneceği ya da nasıl güzel düşüleceği üzerinde değil, daha çok ukenin nasıl düşürüleceği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Üstelik, temel tekniklerin çalışılmaya başlanmasından itibaren, etrafınızın birden çok rakip tarafından çevrilmesi olasılığı dikkate alınır, böylece birden çok kişinin saldırısına karşı yer tutma ve yer değiştirme üzerinde de durulmuş olur. Bu kavram tekniklerin tümünün uygulanmasında görülebilmektedir. Örneğin “kote gaeshi” gibi bir teknik yapılırken çalışma eşinin önünde kalmak ve sonra tekrar onun önüne dönmek gibi bir şey İwama’da söz konusu değildir. İwama’daki eğitimin en önemli farklarından biri de silah çalışmasının, başlangıçtan itibaren eğitim programının bir parçası olmasıdır. Bu eğitim, suburi’lerle (bireysel uygulamalar) ve “awase’lerle” (çalışma eşiyle uyum sağlama egzersizleri) başlar. Kumitachi, kumijo, jo kataları ve sonra da daha ileri teknikler olan ken tai jo (ken’e karşı jo teknikleri) ile devam eder. Silah çalışmalarındaki ilkeler, çıplak ek tekniklerinde de tam olarak bulunurlar. Silah çalışmaları, çalışmaya daha fazla gerçekçilik ve konsantrasyon katar, Bileklerin ve tutuşların gerçekten kuvvetlenmelerine imkan tanır. Ayrıca Aikiken çalışması, ellerin çalışma sırasındaki pozisyonunun, enerjinin yönünün ve beden pozisyonlarının, çıplak el tekniklerinin daha kesin ve daha güçlü olmalarını sağlar. Daha güçlü olma konusunda, söz konusu olanın saf fizik güç olmadığının üzerinde önemle durmak istiyorum. Burada bahsedilen “kokyu”dur. İwama’da, ufak tefek olup da uzun süredir bu çalışmaları yapan ve olağanüstü bir kokyu’ya sahip Japonlar vardır. Saito Sensei de, “güç kullanarak” çalışan birini gördüğünde ona kızar ve kendisini uyarır. Çıplak elle yapılan çalışmalar, tıpkı silahlı çalışmalar gibi esnekliği ön plana çıkarmalıdır. Kokyu’yu geliştirmek için, kalçaların gücü kullanılmalıdır. İwama-ryu’nun silah tekniklerinde kullanılan beden hareketleri, çıplak elde kullanılanlarla benzerdir. Bu nedenle de silah çalışması, çıplak elle yapılan tekniklerde kokyu’nun gelişmesine katkıda bulunur. O Sensei, İwama’daki Aikiken ve Aikijo tekniklerini başka hiçbir yerde öğretmeden düzenlemiş ve oluşturmuştur. Bu durum, silah tekniklerinin niçin Aikikai Hombu dojo’da çalışılmadığını açıklamaktadır. Modern Aikido çalışan bazı izdeşler, benim de bir zamanlar yaptığım gibi, İaido ve Jodo çalışarak ve öğrendiklerini Aikido ilkelerine uyarlayarak silah çalışmasında ustalaşmanın yollarını aramaktadırlar. Fakat bu teknikler ile, O-Sensei’nin İwama’da geliştirdiği teknikler arasında büyük farklılıklar vardır. Sadece Saito Usta, O-Sensei’den bu konudaki eğitimi tam anlamıyla almıştır. Söz konusu Modern Aikido yapan izdeşler eğitim aldıkları ünlü ve saygın okulların gerçek uzmanları olsalar da, yaptıkları çalışmalar asıl kaynaktan yani İwama’da Saito Usta’dan alınan Aikiken ve Aikijo eğitiminin yerini tutamaz. Kiai’ler ve Atemi’ler Kiai, İwama’da hem silahlı hem de çıplak el çalışmalarında geniş ölçüde kullanılmaktadır ve bu konu Modern Aikido ile Geleneksel Aikiod arasında dikkate değer bir farklılık yaratmaktadır. Sessiz video filmlerde kiai’si fark edilen O-Sensei’nin Aikido’ya yaklaşımı anlaşılabilmektedir. Kiai, sadece enerjiyi en üst düzeyde dışa vurmaya değil, aynı zamanda, nefesi ve hareketi gerektiği gibi ritme sokmaya yarar. Yeni başlayanlar ilk başlarda biraz zorluk çekseler de kısa zamanda kendilerine güvenleri gelir ve bu durum, çalışmadaki tavırlarını gözle görülür bir şekilde değiştirir. “Atemi” kullanmak da, başlangıçtan itibaren öğretilir. Teknikler, zarar vermek yerine daha çok rakibin dikkatini dağıtmayı amaçlayan “atemi’ler” olmadan kavranamazlar. Tekniğin ilk adımından itibaren “atemi” yani vuruş ile birlikte tekniği doğru yapmak üzerinde durulur. İwama’da en ince ayrıntısına dek üzerinde durulan bir başka çalışma da, Bukidori ya da silahlara karşı çıplak el çalışmasıdır. Bu konudaki program gerçekten de eksiksizdir ve pek çok tekniği içerir. Bu çalışmalar sırasında da, bir kez daha çıplak el teknikleri ile silahlı teknikler arasındaki bağ çok açıkça görülebilmektedir. İwama’da verilen eğitim, Aikido’nun bir bütünü oluşturan tüm farklı yönlerini içermektedir. Ayrıca, tüm bu tekniklerin çeşitlemeleri ve uygulamaları da, teknik sayısını dikkate değer ölçüde artırmaktadır (Yani çalışılamsı gerekenler, Modern Aikido’dakinden fazladır). Kaeshi Waza ya da kontra ataklar (karşı ataklar) hakkındaki eğitim, Saito Sensei’nin isteği doğrultusunda, bunu açığa vurmayacak kişilere öğretilmektedir, Çünkü bu, öğrencilerde belli bir kafa karışıklığına yol açabilir ve uzun vadede dojo’yu sarsabilir. Şimdiye dek gördüklerim arasında, en eksiksiz eğitim programını ve en etkili teknikleri İwama’da gördüğümü söylemeliyim. Buna karşın asla şiddete doğru anlamsız bir eğilimle karşılaşmadığımı, burada her zaman uyumun ve karşınızdaki kişiye – çalışma eşine – saygının ön plana çıktığını da belirtmeliyim. İwama’ya gitmeden önce de eğitim veren ve Bölgesel Teknik Delegasyonu (UNA) ve Ulusal Teknik Sorumlusu (FFLAB, exFFAB) bir süre görev alan biri olarak, yeni başlayanların ilerlemeleriyle ilgili bazı farklılıklar olduğunu da belirtmem gerekiyor. Yeni öğrencilerimin genel olarak daha hızlı ilerlediklerini ve güçlendiklerini görmekteyim. Yüzde yüz olarak, hiç değiştirmeden uyguladığım İwama eğitimi sayesinde temelleri emin ve kalıcı bir şekilde atmakta, bir sorun yaşamadan daha ileri tekniklere geçmelerine imkan tanıyan duruş ve hareket becerisini tam anlamıyla kazanmaktadırlar. Tekniklerdeki mantık ve açıklık, Aikido’nun anlamını daha hızlı anlamalarını sağlamaktadır. İlk aydan beri çalıştıkları silah teknikleri, onlara daha fazla sağlamlık, güç vermekte ve bir şekilde tekniklerini göze daha hoş görünür kılmaktadır. İwama tarzı çalışmayı ön plana çıkarmamın nedeni, yaptığım seçimin nedenlerini açıklamak ve deneyimlerimi paylaşmaktır. Dokuz sene önce İwama’ya gitmemden beri karşılaştığım bu farklılıkları açıklarken, amacımın başka hiçbir tarz ya da stildeki çalışmayı eleştirmek olmadığını bir kez daha ve önemle vurgulamak istiyorum. Herkes kendi yolunu bulmak durumundadır ve içten oldukları ölçüde tüm seçimler saygıdeğerdir. Saito Sensei, sık sık öğrencilerine, daha başka seçenekleri de görmelerini, kendilerine özgü deneyimleri kazanmalarını ve sonra kendilerine en çok uyanı seçmelerini önerir. İwama’da da başka stilleri çalışıp sonra İwama’ya geçiş yapan ve her zaman memnunlukla kabul edilen izdeşler vardır. Benim seminerlerime uzun yıllardır katıldıkları halde tam olarak İwama Aikidosunu çalışmayan kişiler de vardır. Herkes özgür kalmalı kendisine en çok uyan şekilde gelişmelidir. Her şeyden önce Aikido bir kalp işidir. Hepsi aynı barış idealinin peşindedir ve her stilin çıkış noktası aynıdır; Morihei Ueshiba Usta. Bu şiddet ve savaş dolu dünyada da bu barış ideali şimdiye dek olmadığı kadar önem kazanmaktadır. Öyleyse biz de, kendi çapımızda, Aiki Jinja’daki bir pano üzerine pek çok dilde yazılmış olan, O Sensei’nin arzusuna katkıda bulunmaya çalışalım, “Dünya üzerinde barış hüküm sürsün.” Daniel Toutain, İwama-Ryu, 6. Dan. UCHİ DESHİ SİSTEMİ VEYA YATILI ÖĞRENCİLER -------------------------------------------------------------------------------- Uchi deshi sistemi, geleneksel bir eğitim yöntemidir. Öğrenci ya da izdeş, ustasının yanında yaşar ve tam bir eğitim alır. Bunun karşılığında da, günlük işlerinde ustaya yardım etmek zorundadır. Pratik çalışmanın dışında, izdeş ve usta arasında bir güven gelişir ve Usta, zaman içinde bildiği her şeyi öğrencisine öğretebilir. Öğrenci, öğrendiklerini uyguladığını ve sürekli olarak uyanık ve dikkatli olduğunu kanıtlamak zorundadır. Hayatı hiç de kolay değildir. Bu yöntem, çok uzun süreden beri Çin’de kullanılmış, yetim çocuklar bu şekilde eğitilmişlerdir. Çocuklarının iyi bir eğitim almasını isteyen zengin aileler de kimi zaman bu yöntemi kullanmışladır. Kuşkusuz, benzer öğretim koşullarını başka pek çok kültürde de bulmak mümkündür. Aikido konusuna gelince, kurucunun İwama’daki dojosu, her ne kadar buradaki yaşam eskiye oranla daha kolay ve daha farklı olsa da bu geleneğin sürdüğü ender dojolardan biridir. Günlük program oldukça yoğundur. Çok erken kalkılır ve antrenmanlar haricinde yapılacak pek çok iş vardır. Bu programın ayrıntılarına girmeden, önemli olanın burada kalındığı sıradaki zihin yapısı olduğunu söylemek isterim. Burada üretken olmak ve çeşitli işleri içtenlikle yapmak, her zaman bir iş yapmaya hazır olmak gerekir. İwama’da, uchi deshi’lere ayrılmış mutfakta, “Yapılması gereken işlerde her zaman başkalarına yardımcı olunuz” ya da “Yapmanız gerekeni hemen ve çabucak yapınız”, gibi temel kuralları hatırlatan panolar görülebilir. Morihiro Saito Sensei, Ueshiba Sensei’nin yanında yirmi üç yıl yaşamış ve bu dönem boyunca her gün, tarlada ve diğer işlerinde O-Sensei’ye yardım etmiş, her an onun yanında olmuştur. Bu özel konum da, onun özel bir eğitim almasına ve Aikido’nun gelişiminin tanığı olarak, O-Sensei ile kimi zaman tükenmenin eşiğine geldiği özel çalışmalar yapmasına imkan tanımıştır. Saito Sensei, günümüzde de uchi deshi öğrenci kabul etmeye devam etmektedir. İwama’da yatılı bir öğrenci olmak için, bir tavsiye mektubu gerekmektedir. Ayrıca Saito Sensei, bu adayın, Iwama-ryu çalışmasında en az altı aylık deneyimi olmasını da şart koşmaktadır. Her ne kadar şartlar Saito Sensei’nin yaşadığı şartlara hiç benzemese de, yine de bu eğitim sisteminin en iyi sistem olduğu gerçeğini hiçbir şey değiştirmez. Çünkü bu sayede tam ve eksiksiz bir eğitim almak mümkün olabilmektedir. Toplu bir yaşam sürmeyi öğrenmek de kişi için çok eğitici ve ruhsal yönden çok zenginleştirici bir deneyimdir. Ben de, Rennes’deki geleneksel dojomda bu sistemi uyguluyorum ve her ay uchi deshi kabul ediyorum. Çoğu eğitmen olan izdeşler, hem Fransa’nın her yerinden, hem de yurt dışından, İwama tarzı çalışmayı mükemmelleştirmek veya keşfetmek için gelmektedirler. Böylece, her yönüyle bu deneyimi yaşar ve Japonya’ya gitmeden önce buna hazırlanma şansı bulurlar. Bu, aynı zamanda, eğitim gören herkesin, başka bir şekilde tanışma fırsatı bulamayacakları diğer izdeşlerle gerçek dostluk bağları kurmaları için de bir fırsattır. ************************************************** ************************************************** ******************Uchideshi Sİstemİ -------------------------------------------------------------------------------- Uchideshi, geleneksel Japon eğitim sisteminde, yatılı öğrenci demektir. Yatılı öğrenci, gece-gündüz dojoda kalır ve sürekli eğitim görür. Savaş sanatları eğitiminin yanında öğrenci, diğer zamanlarda bahçe işlerinde ve dojodaki diğer işlerde calıştırılır. Hocanın evinde, hocanın şahsi işlerinde ve mesleği ile ilgili işlere yardımcı olmak zorundadır. Iwama Dojo (Ibaraki Aiki Shuren Dojo) -------------------------------------------------------------------------------- Iwama dojo, halen Japonya'da faaliyette olan geleneksel birkaç dojodan bir tanesidir. Savaş sanatları anlayışımıza, yaşamınızın sonuna kadar etki edecek tecrübelerin edinildiği yerdir. Iwama dojo'ya, uchi-deshi olarak gidebilmek ancak bir Iwama-ryu hocasından yazılan tavsiye ve tanıtım mektubu ile mümkün olabilmektedir. Iwama dojo'da kalmak için, başvuru yapmadan önce, yerel bir Iwama-ryu dojosunda en az altı aylık bir süre eğitim görmek gerekmektedir. İlgilenenlerin bu konuda Istanbul Aiki Shuren dojo'ya başvurmaları mümkündür. Istanbul Dojo (Aiki Shuren Dojo) -------------------------------------------------------------------------------- Istanbul'da faaliyetini sürdüren, Türkiye'deki tek Iwama-ryu dojosu olan bu dojoda da, uchi-deshi sistemi mevcuttur. Ilgilenenlerin, Istanbul Aiki Shuren dojo'ya, şartları öğrenmek ve kendini tanıtmak maksadıyla başvurmaları gereklidir. __________________
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Sep 2005
Mesajlar: 66
Teşekkür Etme: 14 Thanked 3 Times in 2 Posts
Üye No: 845
İtibar Gücü: 1464
Rep Puanı : 169
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() TeŞekkÜrler.
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Bağımlı Üye
![]() Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar: 3,412
Teşekkür Etme: 278 Thanked 713 Times in 478 Posts
Üye No: 8785
İtibar Gücü: 2464
Rep Puanı : 36043
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() saolasın
__________________
Beşiktaşlı olmak Gözyaşı Değildir akıp Gitsin, Bir Mevsim Değildir Zamanı Gelince Bitsin, Bir Heves Değildir Gelip Geçsin ve "BEŞİKTAŞ" Ömür Değil Ölünce Bitsin.. ![]() BeşiktAşımız ile ilgili son haberler ![]() ![]() Moderator başvurusu için tıklayın |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|