![]() |
![]() |
#1 |
Banned
Üyelik Tarihi: Jul 2007
Yaş: 36
Mesajlar: 188
Teşekkür Etme: 34 Thanked 22 Times in 16 Posts
Üye No: 43459
İtibar Gücü: 0
Rep Puanı : 1110
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Geceyarısı geçen güzden kalma birkaç yaprak kırk yıllık kahve
renkli bahçeler ve bir mimibüste Kartaldan eminöüne giderken uyumuş titreyen bir çırak Karanlık denizi köpürten dalgaları yararak çook gizli bir yere giden tenha bir üsküdar alanı gemisiyle bu yolculuğa başladım senden ayrılınca Balığın karnında yunus bir kumul masalı anlatmaya başlarken solgun belleğinde Söğütler ve leylak ve kara lale soğanı çorbasıyla işe koyulan balıkçıların ilk çektikleri ağa takılan dülger balığı gibi çirkin ve şaşkın ve öfkeli Yaralı bir arap kısrağı gibi bekleyerek ensemde yağlı kurşunu alanın güvertesinde öylece kaptan miyim kürek mi bilmeden duruyorum Bekçiler görünmez oldu çırak çocuklar ve köpekler gizlendiler kuytu köşelere Büyük ve paranoyak kaya devinin geniş çeneleri boğazından soğuk sular akıtarak çarpıyor birbirine ve karşı kıyıda duran solgun sevgilimin saçlarına kül bana ateş savuruyor Bütün ölü şeyler yangın yerleri eski savaşlar ve ne yapsam geçip gidiyor ayrılığın günleri Nereden çöküyor bu sis karadenizinin sularını akdenizin kuytu ve narların portakallara karıştığı derin koylarına ulaştırıyor Nereden başladı bu hüzün güz yapraklarını taa nisan günlerine eşiklere rıhtımlara sürükleyip yeniden çamura bulaştırıyor Alanya kalesinde uçuruma yakın doğan kara saçlı bir oğlanın kara keçi pöstekisinde kabaran bir kedi dili gibi diklenerek attığı Beyaz niyet çakıllarıyla denizin dibinde yuvarlanan binlerce milyonlarca büyük ve mermer güllenin uğultusu ters akıntılarla üsküdarın karanlık sularına nasıl geliyor? Alanya`da doğdum babam hakimdi düzlüğe, kız kaçıranlara, denizin yakın sularına *******i koyunların çene kemiklerinden çift hörgüçlü develer yapıp ablamın ağzını büyük bir çuvaldızla diken ve bana korkulu masallar anlatan sırmalı nineye O günlerden kaldı kulağımda "yeni kesilmiş" nar çiçeği ve portakal yapraklarının sesi Ve yaşamımdan hiç eskilmeyen uçsuz deniz duygusu İki jandarma belirdi alanda, kaptan köprüsünde dolaşıyor hergele bir ekip otosunun homurtusu Sonra iki daha ve üç daha ve dört acı bir hınç rüzgarı kasıp kavuruyor içimi Yapraklar savuruyor derin ve çamurlu bir kuyuya Üstüne müsteşarların kapıcıların şoförlerin yarasa gibi dolaşan ozanların çocukluk anılarımın kocalarının dizi dibinde kadınların perşembe tacirlerinin puştların ve alanda kurumuş bir zakkum ağacı gibi duran benim üstume Bir yere gidiyor bu bozkır gemisi ardında kuyunun çevrintisini bırakıp ve senden uzaklaşıp sürekli Atlasam karanlık bir deniz Hep giden bir bozkır gemisiydi antep, yelkenlerini sam yeli yapraklardı Boz abalı köylüler geçerken develerle kapımızdan Önünde bir yasemin ağacıyla korunan karanlık ve kör mutfağın geniş taş döşemelerinde bir kurbağanın küflü ve güherçileli duvardan korkusunu uzun bir çocukluğun tek düşü olarak yazdım çiçekli sayfalarında şiirler bulunan bir deftere O defter araştanın ortasında elinde zindiyan asasıyla geçmişimize geleceğimize söven bir dilenciden kaçarken tekke istiklal ilkokulunun yosunlu havuzuna kücük bir kağıttan kayık olup battı Beni o gün olağanüstü öğrenciler tahtasına çaktı kurutma baskısıyla hocam Ali Rıza Saat iki. Genel iş üyesi ve bıçkın şöförüyle bir otobüs ışıklarını bir erken vapur gibi yakarak ve harmanlayıp gecikmiş sarhoşlarla erken işçileri yola koyuldu Bomboş alanda sıkıntıyla hatirladığım öğrencilik yıllarının kapısı zor kapanan kırmızı tramvayında balık istifi duruyorum sanki ayakta kızgın sıkışık Oysa yapayalnızım ve ellerinde kovalar, sopalar ve zamklarla uzun bacaklı yabancı kuşlar gibi gölgeleri geçen öğrenciler duvara bir anıyı çiziyorlar: Yarın Kuru ve beyaz çakıllarla döşeli dere yataklarından geçerdim yağız parlak sağrılı bir atla Postalıma takılı bir devedikeni, şebboy kokusuyla havada derinlere kırmızı çiçekler çizen arıkuşları ve Lorca Aklımda safonun küçük memeleri saçım ateş gibi ve saman kokusunu uzak kentlere kadar uçuran rüzgar Bütün bir yaz bekleyerek sevgilimi göreceğim günü gene aşk şiirleri yazardım dalgın bakarak kağıtların denizinde yürüyen şiir gemisine o yıllarda fransızca öğrendim ve Hafızdan okumak için biraz farsça Ay battı dindi fırtına iskele ışığı sabaha karşının kör sisine bulanmış görünmüyor ortalık sessiz jandarmalar potinlerini sürüyerek çekip gittiler köfteciler sarhoşlar sabahcılar Kimse yok ortalıkta şimdi sen uyuyorsun bir çocuk gibi gülümseyerek korkularını çoğaltan düşlere bakıp yanımda ufacık ve gülünç bir seyis sırıtarak atasözleri söylüyor; demir tavında dövülür Herkes uyuyor gümüş saplı bir bıçak boşver o da olsun Yüreğime saplanarak taa derinlerden ve aynı soruyla kıvrılarak acıtıyor kararan yüzümü "niçin?" anamın çini bir sandukadan çıkarıp şimdi bir bir bavuluma doldurduğu zakkum ve ateş ütüsüyle kırıştırılmış İlk gençlik anılarını yırtan boynuz saplı bir bıçak gölgeye düştü artık hiç titremeyen dünyamızı tam ortasından acımasız ikiye ayırarak Veznecilere abanoz sokağı arasındaki uzun kanalı bir laz arkadaşımın tekleyen motoruyla günaşırı geçiyor ve sakız çiğneyen ve bana kocam demeyi seven Ve adı kadriye miydi? göbeğinin altında uzun bıçak iziyle ****** sevgilime ulaştırıyordum tramvay durakları arabın kahvesi palamut tava şiirler ve polislerle vuruşurken ölen genç arkadaşlarım ıhlamur ağaçları Gölgeleri sahaflar ve asaf halet`in kaldırımlara düşmüş büyük yazı defterleri gibi ucuza satılan gençlik yılları O yıllarda öykülere başladım. Sabah oluyor ölümle yaşamın gerçekle düşün geçmişle geleceğin birbirine karıştığı Acının keskin düşüşün derin ölümün hazır olduğu saat Uzun bir hesaplasmayı bitiriyorum sanırım üsküdar gemisi dar boğazın en sıkışık en dolaşık ağlarından geçıyor Sırtımda dolu bir tabancanın horozu öttü ötecek Ve kupkuru dereden bir yıldırım gibi geçen şimdi`nin atı Artık düşle gereği iyice karıştırıyorum uyku ya da artık yüzünü bile unutmanın saati Paris bir yılbaşı gecesi karların üstüne düşen aydınlık ve sisli katedralin karşısında oymalı tahta gaveau saydam bir konyak Sonra yeniden gittim oraya eski kahvelerin yerinde yangın artıkları gibi çılgın ve amerikalı bir manyak chaillot`nun delisi bayan meerson`in her geceyarisi lazare`ı ölü anılarından çıkararak helva yedirdiği müzeler ve yaşamıma görüntünün bitmez tükenmez şeridini sokan sinema paris Üsküdar gemisi boğazdan çıktı seni düşünerek yazdığım bu şiir bitmek üzere Filmin sonu buluşamadığimız günlerin ayların ikindi güneşinin sonu Hesabı kapatan bir çizgi gibi karşı tepelerde ışıyan gün kırçıl bir kalabalık Asker asker asker bugün kızıldere bin dokuz yüz yetmiş dokuzun bir nisan günü ve aslında çok uzun bir acının bir ayrılığın bir susuzlugun Ardından ışıyan gün iskelede elele tutuşmuş bir delikanli bir kız günlük şeylerden konuşuyorlar derslerden vapurdan çok geciken devrimlerden ve yüzleri Tertemiz deniz gibi aydınlık sakin ve onların serinliğinde yeniden başlıyor yaşantımız Artık bu şiir bitti, sanırım |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bir gece yarısı sessizliğinde, | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 04-29-2008 05:19 PM |
Gece yarısı | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 03-10-2008 07:12 PM |
Gece Yarısı | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 01-24-2008 10:38 AM |
Gece Yarısı | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 01-24-2008 10:38 AM |
Bir Gece Yarısı | CuGoLaS | Eskiler (Arşiv) | 1 | 11-25-2006 07:54 PM |