![]() |
![]() |
#1 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Güçlü Bir Hafıza
Bellek, yani bilginin beyinde tutulması ve saklanması, bilim adamlarının en çok üzerinde durduğu ve araştırmaların yapıldığı konulardan biri. Prof. Yalçın, bu konuda üç varsayım bulunduğunu söylüyor. Bunlardan ilki, uzun süreli bellek ve kısa süreli bellek. Beyin, her an ulaşması gereken bilgileri kısa süreli bellekte tutuyor. Gerisini uzun süreli belleğe atıyor. İkinci varsayım, beyinde seslerin, görüntülerin, sayıların ayrı ayrı depoları olduğu ve bilgilerin burada toplandıktan sonra yorumlanıyor olması. Üçüncüsü ise 1997 yılı içinde yapılan çalışmalarda ortaya çıkan bir sonuç. Buna göre, beynin elektro kimyasal gücünün tümünün belleği oluşturduğu varsayılıyor. Bu anlayışa göre, beyinde belirli bir disiplin içinde dolaşan bu bio, elektro, kimyasal gücün tümü beyni çalıştırıyor ve belleği canlı tutuyor. Hafıza kayıplarına gelecek olursak, çoğunlukla kazalar, ateşli hastalıklar ve rahatsızlıklarla meydana geliyor. Tabii bir diğer önemli nokta da yaşla birlikte oluşan hafıza kayıpları yani bunama denilen hastalık. Beynin olgunlaşma ve gerileme süreci var. Gerileme sürecine girilmesiyle hafıza kaybının görülmesi de son derece doğal olarak karşılanıyor. Ancak günümüzde karmaşık ilişkiler içinde bulunan insan, bilgileri de, beyinde bilinçli olarak depolayamıyor ve sonuçta problemler doğuyor. Kısacası beynin bilinçli ve özenli kullanılmaması halinde genç yaşta bile hafıza kayıpları olabiliyor. Güçlü Bir Hafıza İçin Selenyumlu yiyecekler tercih edilmeli. Özellikle balık bol bol yenmeli. Potasyumlu yiyecekler, E vitamini ve glikozlu yiyecekler de unutulmamalı. Her gün beş dakika çevre ile ilişki kesilip, beyine zaman ayırmalı. Özellikle iş ve özel hayatla ilgili kararlar verirken. Gözler kapatılmalı, derin bir nefes alınmalı, bu nefesin ciğerlerde tutularak bir ateş topu haline geldiği düşünülmeli, sonra bu ateş topunun beyne doğru yola çıktığı düşünülmeli ve son olarak da işe başlanmalı. Her gün ayrılan beş dakikanın iki dakikasında hafıza ve dikkat oyunları oynanmalı. Bu oyunlar sırasında, okurken, çalışırken mutlaka burundan soluk alınmalı. Okunan gazetelerdeki ekonomi sayfalarındaki rakam, liste ve istatistikler dikkatle incelenmeli. Gazetelerin pazar eklerindeki zeka oyunları çözülmeli. Evde, ailede (manav, bakkal v.b.) isim listeleme oyunları oynanmalı. Okunan ve çok beğenilen haber, yazı ve araştırmalar gözler kapatılarak gözönünde canlandırmaya çalışılmalı ve düşünceleri sıralanmalı. Ajanda tutma alışkanlığı daha da özenli hale getirilmeli.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Konuşmayı Nasıl Öğrendik?
Konuşma ve lisanın gelişebilmesi için önce beyinsel ve gırtlaktaki ses tellerinde yapısal değişmelerin gerçekleşmesi gerekliydi. Neanderthal insanının sol tarafında ilkel bir Broka konuşma merkezinin varolduğu düşünülmesine karşın, boynun eğik olması nedeniyle gırtlağın konuşma için gelişmediği anlaşılmıştır. O halde atalarımız sesler çıkararak ve işaretle anlaşabiliyorlardı. Homo Sapiens, sol beynindeki Wernicke alanı ile Broka konuşma merkezinin ve bunun yanısıra gırtlaktaki ses tellerinin gelişmesiyle konuşma yeteneğine sahip oldu. Gırtlağın diğerlerine göre daha uzun, boyunda biraz daha aşağıda, dilin ve ağız boşluğunun daha yuvarlak ve arkada, gırtlağa açık olması, Homo Sapiens'in konuşmada değişik sesleri çıkarabilmesine neden oldu. Düşünürsek, bir papağan da 50 kelimeyi öğrenip söyleyebilir, ancak arkadaşına, "gel seninle deniz kenarına balık tutmaya gidelim, sonra da bir ateş yakıp onları pişirip yiyelim" diyemez. Bunun için cümle kurmak ve cümleleri mantıksal bir sıraya sokmak (synthax) gerekir. Bu da ancak Wernicke alanında gerçekleşebilir. O halde bu alan, sesleri, seslerin oluşturduğu kelimeleri, kelimelerin oluşturduğu cümleleri kurma fonksiyonunu üstlenmiştir. Aynı zamanda söylenilen cümleleri anlama da bu alanda belirlenmiştir. Lisanın gelişmesi memlerin yayılmasını hızlandırdı. Aynı zamanda Homo Sapiens'in algılama ve zihinsel yeteneği (kognitif) de geliştiğinde, o, bunu lisan yoluyla
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Klasik Müzik Mucizesi
Uzmanlar, Mozart gibi klasik müzik bestecilerinin eserlerini, günde en az bir kere sakin bir ortamda dinlemek gerektiğini söylüyorlar. Bu yöntemle özellikle "zihinde imaj canlandırma" konusunda başarılı olabiliyorsunuz. Bunun yanısıra, matematik problemlerini çözmekte, satrançta, müzik enstrümanlarını çalmakta ustalaşıyorsunuz. California Üniversitesi uzmanları, bunu "Mozart Etkisi" olarak nitelendiriyorlar. Ayrıca klasik müziğin zihni açtığı ve gevşemeye yardımcı olduğu görüşünde birleşiyorlar. Kısacası, zekânızı yoğun olarak kullanmak durumunda olduğunuz zamanlarda klasik müzik dinleyin.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Heyecanın Kalıtımı
Kurtlar, aslanlar ve gri renkli sıçanların vahşi olmaları, evcilleştirilmiş benzerleri olan köpekler, kediler ve beyaz sıçanların daha munis olmaları heyecansal davranımların da kalıtımsal bir temeli olduğunu akla getirmektedir. Aralarındaki fark, evcilleşme yaşantılarına bağlanabilir mi? Kısmen bağlanabileceği düşünülürse de vahşi hayvanlar çok seyrek evcilleştirilmiştir. Heyecanlarındaki temel etken kalıtım olarak gözükmektedir. Bu, ilk olarak, laboratuvarda, vahşi olan gri sıçanla, beyaz sıçanın karşılaştırılması sonucu açıklık kazanmıştır (Stone, 1932). Vahşi sıçan evcilleştirilebilirse de saldırmaya hazır gergin bir hayvan olarak kalmaya devam eder. Gri sıçanlarla beyaz sıçanlar çiftleştirildiğinde, melez yavruların bazıları beyaz sıçanın evcil özelliğini, diğerleri gri sıçanın vahşi özelliğini alır. Bundan başka vahşilik, tüylerin rengiyle ilişkili gözükmektedir. Vahşi olan sıçanın kürkü koyu kahverengiyle açık ten rengi tüylerin karışımından oluşmaktadır. Tüylerdeki bu iki etken, gri ve beyaz sıçanların çiftleştirilmesinde genetik olarak ayrılmakta, bazı yavrular kahverengi, bazıları ten rengi olmaktadır. Ten rengi sıçana gri renkli anababanın vahşiliği de geçmektedir. Kahverengi sıçan ise beyaz sıçan kadar evci! olmaktadır. Bundan dolayı, vahşi heyecansal davranımlar, kalıtımsal olarak ten rengi pigmentlere (pigments) bağlıdır. Şimdiye kadar hiç kimse ten renginde evcil sıçan üretememiştir (Burada belirtmek gerekir ki, bildiğimiz kadarıyla, tüy rengi ve heyecansallık arasındaki ilişki bir nedensellik bağı olmamaktadır. Ten rengi tüy vahşiliğin veya vahşilik ten renginin nedeni olmamaktadır). Heyecanın kalıtımsal olarak geçmesiyle ilgili bir başka deneyde, aynı soydan üretme ve heyecansallığın açık alan testi (open field test of emotionality) denen işlemden yararlanılmıştır (Hail, 1938). Büyükçe ve açık bir yere konan sıçanlar, önce korkmuşlar, idrar ve dışkılarını tutamayarak ve çevreyi araştırmak için koşmak yerine, bir noktada "donuklaşarak" korkularını ifade etmişlerdir. Test, heyecanın göstergesi olarak, araştırma davranışının miktarını ölçmektedir. Hayvan ne kadar heyecanlıysa o derece az araştırmada bulunmuştur. En heyecanlı sıçanlarla en az heyecanlı olanlar, kuşaklar boyunca ayrı ayrı üretildiğinde, iki soy gelişmiştir. Soylardan biri ilk kuşağın en heyecanlı sıçanlarından daha heyecanlı olurken, diğeri üretme işleminin başlangıcında az heyecanlı olanlardan daha az heyecanlı olmuştur. Burada gene, heyecanla kalıtım arasındaki ilişki gösterilmektedir. Yukarda belirtilen bulguyu insanlara genellemek kolay olmamaktadır. Heyecansal ve duygusal davranımların tam olarak ayırt edilmesi, zihinsel davranımların ölçülmeğinden daha zordur. Farklı derecelerde akrabalık ilişkileri olan bireylerde, nabız, solunum, salya ifrazatı ve derideki direnç gibi bedensel durumlar ölçülmüştür (Jost ve Sontag, 1944). Belirtilen bedensel durumlarla ilgili korelasyonlar zeka için olduğu gibi, tek yumurta ikizlerinde, kardeşlerden çok daha yüksek, kardeşlerde ise akrabalık ilişkisi olmayan kişilere göre daha yüksek çıkmıştır. Böylece, bütün bu bulgular, zeka konusundaki kadar kuvvetli olmasa bile, insanların heyecansal ve duygusal davranışlarındaki kalıtımsal bileşene işaret etmesi yönünden yeterli olmaktadır.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Psikoterapi Teknikleri
1- Hekimin Hastaya Karşı Tutumuna Göre: A: Bastırıcı (Suppressive) B: Destekleyici (Supportive) C: Derinlemesine araştırıcı (Explorative) 2- Ruhsal Bozukluk Anlayışı ve Kuramsal Çıkış Noktasına Göre: A: Psikodinamik temellere dayananlar a: Freud'un geliştirdiği psikanaliz yahut uyarlamaları b: Freud'dan yöntemce pek ayrılık göstermeyen ancak kuramsal ayrılıklar içeren analiz okulları (Jung, Adler, Rank, Horney, Sullivan...) c: Psikanalitik nesne ilişkileri kuramı (Klein, Fairbairn, Kernberg...), psikanalitik benlik psikolojisi (Hartmann, Rapaport, Erikson...), psikanalitik özbenlik (kendilik-self) psikolojisi (Kohut...) B: Öğrenme ilkelerine dayanan davranışçı psikoterapi türleri: Sistematik duyarsızlaştırma (Sysytematic Disensitisation, Wolpe), alıştırma (exposure), itici koşullama (aversive traning), olumlu pekiştirme ve söndürme (positive reinforcement and extinction) vb. C: Bilişsel psikopatoloji bilgi işlemleme (information processing), sosyal psikoloji ilkelerine dayananlar (Bilişsel sağaltım-cognitive therapy). D: Varoluşçu (existentional) ve görüngü-bilimsel (phenomenologic) temellere dayananlar, (Binswanger, Minkowski, Frankl, Strauss...) 3- Sağaltım Durumunun Biçimi ve Yapısına Göre A: Bireysel (individual) psikoterapi B: Küme (group) psikoterapisi C: Psikodrama D: Oyun Psikoterapisi E: Aile Psikoterapisi
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rüyaları Hatırlayabilmek
Rüya görürsünüz, çünkü herkes rüya görür. Bilim adamları rüyalarla ilgili loboratuvar araştırmaları sonucunda herkesin gecede ortalama beş rüya devresine girdiğini belirlemişlerdir. Rüya sırasında gözler, kapalı gözkapakları arkasında hızla hareket eder. Buna "REM uykusu" denir ki REM İngilizce "Rapid Eye Movement" kelimelerinin kısaltılmışıdır ve hızlı göz hareketleri anlamına gelir. Araştırmalar ve yapılan deneyler gösteriyor ki herkes, 8 saatlik bir uyku sırasında ortalama beş REM devresi geçirir, yani beş tane rüya görür. Ancak rüya bilinç düzeyinden uyanık bilinç düzeyine geçerken rüyaların çoğu unutulmaktadır. Yok olup gitmeden, bilincimizin derinliklerindeki yerini almadan önce bu rüyayı nasıl yakalayacağız? İşte Analist Robert Bosnak'ın "Rüyalarımız" adlı kitabında önerdiği rüya hatırlama alıştırmaları: 1- Elinize bir kitap alın ve iki elinizle tutup inceleyin. Sonra kitabı yavaşça tam bir tur attırarak döndürün ve bu yavaş dönüşü dikkatle izleyin. Gözlerinizi kapatın ve hafızanızdaki kitaba tekrar bakın. Nasıl döndüğünü ve farklı açılarda nasıl göründüğünü hatırlamaya çalışın. Bu alıştırmayı farklı nesnelerle tekrarlayın. 2- Birkaç metrekarelik, çok dolu olmayan bir oda bulun ve bu odanın içinde bir süre yürüyün. Her köşeyi, her detayı kafanıza kazıyın. Sonra bir yere uzanıp her detayı gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Bunu ne kadar sık yaparsanız, yapmak o kadar kolaylaşacaktır. 3- Detaylarını iyi hatırladığınız bir evi hayal edin. Aşağıdaki paragrafı okuduktan sonra gözlerini kapatın ve bir dakika için nefesinize ve bedeninize odaklanın. Tamamen bedeninize odaklandığınız anda içine girmek istediğiniz evi hayalinizde canlandırın. Evin önündeki giriş yolunuzu gözünüzün önüne getirin. Detayları yakalayın. Pencereler var mı? Bina malzemelerinde ne renk kullanılmış? Kapı neye benziyor? Yüksekliği ne kadar? Daha sonra evin içine girip odaları hayalinizde tek tek dolaşın, her türlü ayrıntıyı fark etmeye çalışın. 4- İşe olabildiğince bilinçli şekilde uyumaya çalışarak başlayın. Uykuyla uyanıklık arasındaki geçişi deneyimlemeye çalışın. Uyandığınızda, çalar saatiniz durmadan önce bulunduğunuz pozisyonda aklın ve uykunun uyanıklığa geçmesini izleyin. Bunu bir hafta boyunca yapın ve her rüyanın hatırlanabileceğini kesinlikle unutmayın. Farkı yaratan tek detay uyanış anına dikkat etmektir. 5- Yukarıdaki alıştırmaları bir hafta boyunca yaptıktan sonra yatağınızın yanına bir not defteri ve kalem ya da ses kayıt cihazı koyun ve gece lambasını açık bırakın. Sabah, hala zihninizdeki rüya görüntüleriyle uyanabilirsiniz. Böyle bir durumda kalırsanız uyandığınız pozisyonda sakince kalın. Sonra kapalı gözlerle kalemi elinize alın ve bu görüntüler hakkında aklınızda kalanı yazın. Sonra durun. Aynı rüyanın farklı ayrıntılarını yavaş yavaş hatırlayabilirsiniz. Gecenin ortasında bir rüyanın sonunda, rüyanın yazamayacağınız kadar uzun ve ayrıntılı olduğu hissiyle uyanabilirsiniz. Bu durumda rüyanın en belirgin yönlerini kısa ifadelerle çabucak yazın. Sonra tekrar yatıp uyuyun. Sabah uyandığınızda yazdıklarınız size hiçbir şey ifade etmiyorsa denemeniz başarısız oldu demektir. Bu, ilk alıştırmalar üzerinde biraz daha çalışmanız gerektiğini gösteriyor. Ne yazdığınızı anladığınız takdirde hayali evinizde dolaştığınız gibi rüyanızda da not aldığınız işaretler boyunca ilerleyin, dolaşın ve hatırladığınız detayları yazmaya çalışın.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Rüyaların Psikoterapideki Yeri
Terapi sürecinde hepimizin uyuduğunda deneyimlediği rüya gerçeği önemli bir yer tutmaktadır. Terapistimizle diyalog esnasında dertlere, kederlere ve diğer yaşantılara ne kadar yer veriyorsak, rüyalarımıza da bir o kadar yer vermekte büyük yararlar vardır. Ancak unutulmamalıdır ki bir rüyanın sadece bir ve tek anlamı olmaz. Değişik biçimlerde yorumlanabilir ve her defasında yeni sonuçlar çıkartılarak daha fazla bilgi aktarımı sağlanabilir. Sözgelimi, kişiliğimiz, hayatımızdan bazı kesitler, terapistimizle olan özel terapötik ilişkimiz yahut yakınlarımızla ilişkilerimizdeki görmezden gelinen yönler ve daha bir çok sonuçla ilgili veri elde edilebilir. Bunları kullanmak her ne kadar terapistin göreviyse de bu noktada hastaya da bazı sorumluluklar düşmektedir. Örneğin hasta, anlattığı rüyanın bir kesitinde nasıl hissettiğini anımsamak istemeyebilir ve burada belki de bilinçdışı savunma mekanizmalarının etken olduğu düşünülebilir ancak istekli ve rüyasının analizini öğrenmek isteyen hasta, genellikle rüyasını her detaya girmese bile duygu ve gördükleri ile ilgili bir bütün olarak aktarabilmektedir. Mümkünse dünya çapında ün kazanmış olan terapist Irvin Yalom'un belirttiği gibi yatağın başucunda kağıt, kalem hazır bulundurulmalı ve uyanık hale geçildiği gibi rüya, yaşanılan duygularla beraber kağıda aktarılmaya çalışılmalıdır. Her ne kadar bazı hastalar, rüya görmediklerini söyleseler de her insan uykusunda rüya görür. Buradan da anlayabiliriz ki hasta, bilinçdışı etkilerle, dirençlerle dolu ve gördüğü rüyaları hatırlayamamaktadır. Yine Irvin Yalom'un belirttiği gibi terapistle ilgili rüyalar altın değerinde rüyalardır ve bu tür Rüyaların analizi, terapi için oldukça önemli malzeme sağlamaktadır.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Stres ve Stresle Başa Çıkma Yolları
Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan bir gerginlik durumudur. Tehlike ile karşılaşınca canlı kendini korumaya çalışır. Eğer savaşabileceği türden tehlikeyse savaşır, savaşamayacağı türdense ondan kaçar. Organizmanın tehdit durumunda olduğu stres karşısında insanlarda hem bedensel hem psikolojik düzeyde bir dizi olay meydana gelir. Örneğin: gözbebekleri büyür, kas gerimi artar, kalp atış sayısı artar, kan basıncı yükselir, solunum sayısı artar, endişe vs... Stres, hayatın bir gerçeğidir. Ama stres genellikle olumsuz bir şey olarak düşünülür. Aşırı stres, insanı iş göremeyecek bir duruma getirip, ciddi sorunlar da yaratabilir. Ancak stresin olumlu bir yanı da vardır. Herkes için değişebilen ama belirli dozda stres, varoluşun olumlu bir özelliğidir ve etkili bir işleyiş için gereklidir. Bu tür stres organizmada fiziksel ve ruhsal gelişmelere, büyümeye ve olgunlaşmaya yol açar. Olumlu ve olumsuz stresarasındaki farklılık, kişinin stres oluşturucu olay ya da ortamı nasıl algıladığına ve onunla nasıl başaçıktığına bağlıdır.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() STRESİN PSİKOLOJİK YÖNÜ
Psikologlara göre stres, onu zihinde taşıyan kişiye aittir. Stres olgusu incelenirken stres verici durumlar kadar onlarla karşılaşan bireyin psikolojik özelliklerinin de ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir. Stres tepkisi, ortamda ne olduğuna bağlı olarak değil, kişinin olaya verdiği tepkiye bağlı olarak ortaya çıkar. Aynı olay farklı kişilerde, hatta bazen aynı insanda farklı zamanlarda farklı tepkiler ortaya çıkarır. Belirli bir uyarana belirli tepkiler verilir diye genelleme yapılamaz. Örneğin, babaları ölen üç çocuğu ele alalım. Bunlardan ikisi evli, birisi babayla yaşıyor olsun. Bu ölüm olayı evlatlar için önemli bir stres verici durumdur, fakat her üç çocuğu da aynı düzeyde etkilemez. Evli çocukları daha az etkilerken babasıyla yaşayanı daha çok etkileyebilir. Burada en önemli değişken bireye özgü farklılıklar gösteren psikolojik mekanizmalardır. Bir olayı algılayışımız ve onunla başaçıkabilecek becerilerimizi değerlendirişimiz, o olayı stres verici ya da vermeyici olarak tanımlamamıza neden olur.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Forum Demirbaşı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2007
Konum: İstanbul
Yaş: 31
Mesajlar: 5,860
Teşekkür Etme: 70 Thanked 42 Times in 30 Posts
Üye No: 26495
İtibar Gücü: 2550
Rep Puanı : 2488
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() STRES ARAŞTIRMALARINDA ÖNCÜLER
Stres günümüzde çok iyi tanınmasına karşın, sadece modern toplumun insanına özgü değildir. Tarih öncesindeki insanlar bile stresin etkilerinin farkına varmışlardır. Günümüzdekilere benzer stres araştırmaları 20.yy’ın ilk dönemlerine kadar başlamamıştır. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Walter Cannon, insan bedeninin bir sistem olarak incelenmesinin önemini ilk farkeden bilim adamlarındandır. Cannon, 1930’larda “homeostatis” terimiyle sistemin kendi iç dengesindeki sürekliliği koruma özelliğinden söz etmiş; yaşamda gerekli olan dengeyi sürdürebilmek için kullanılan “geribildirim “ süreçlerini incelemiştir. Bedenin stres karşısında gösterdiği “savaş ya da kaç” tepkisine ilişkin ilk araştırmaları yapmıştır. Bugünkü stres bilgimizde bu araştırmaları katkıları vardır. Selye de stresin fizyolojisi üzerinde çalışmalarıyla tanınmıştır. Genel Uyum Sendromu adını verdiği bir süreç tanımlamıştır. O’na göre tepkisi genel utum belirtisi olarak da adlandırılır.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|