![]() |
![]() |
#1 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() Psikoloji insan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. İnsan merak eden, öğrenme ihtiyacında olan bir varlıktır. Hem kendini hem de kendi dışındaki dünyayı anlamak ister. Elde ettiği bilgiler de onun çevresine uyumunu kolaylaştırır. İnsan yalnızca çevresini, dış dünyayı değil, kendisi ile ilgili olayları da merak eder. İnsan nedir? sorusuna cevap arar. Bu sorunun cevabını aslında bildiğini zanneder. Oysa insan hakkında bilgimiz düşündüğümüzden de azdır. İnsan, felsefenin, dinlerin, antropoloji, etnoloji, biyoloji, sosyoloji gibi çeşitli alanların konusu olmuştur. İnsanı inceleyen alanlardan biri de psikolojidir. Psikoloji, insanın neden, niçin ve nasıl davrandığını araştırır. PSİKOLOJİNİN TANIMI Psikoloji psyche (Nefes, ruh, zihin) ve logos (düzenli söz, bilgi) kelimesinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Kelime anlamı ruh bilgisidir ancak değişik tanımlar verilmesine rağmen o, en genel anlamında organizmanın davranışlarını inceleyen pozitif bir bilimdir. Tanımda geçen kavramları kısaca açılayalım: Organizma: Geniş anlamıyla her türlü canlıdır. Psikolojinin organizma teriminden anladığı hayvan ve insandır. Psikolojinin asıl amacı insanı incelemektir. Bazı nedenlerle (deney aracı olarak, insan davranışlarıyla karşılaştırmak amacıyla) hayvanlar da psikolojinin konusu olmuştur. Davranış: Organizmanın doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilen tüm etkinlikleridir. Yürümek, koşmak, ağlamak gülmek, yemek, içmek, bisiklete binmek, saz çalmak, konuşmak gibi eylemler birer davranıştır. Bu davranışlar doğrudan doğruya gözlenebilir. Rüya görmek, öğrenmek, hayal kurmak, düşünmek, duygulanmak gibi bazı davranışlar da dolaylı olarak gözlenebilir; rüyanın anlatılması, düşüncenin konuşmayla açıklanması gibi. İşte “bu davranıştır” dediğimiz; insanların yapıp etmeleri, davranışın gözlenebilir yanıdır. Davranışın ortaya çıkması için insanın zihninden birşeylerin (düşünme, problem çözme, duygulanma anlama algılama vb.) geçmesi gerekir. İşte bu işlemlere zihinsel oluşumlar adı verilir. Bilim: Belirli bir alanda bilimsel yöntemlerle yapılan çalışmalar sonucu elde edilen organize bilgiler kümesi düzenli bilgiler elde etmek sürecidir. Tanımda belirtildiği gibi bilim sadece olmuş bitmiş bilgiler yığını değil, aynı zamanda devam eden çalışmaları da içerir. Belirli alanda elde edilen her bilgi bilim değildir. Bilgilerin bilim olabilmeleri için bazı koşullara uygun olması gerekir. * Her bilimin kendine has konusu vardır. * Her bilim bilimsel yöntemlerle araştırmasını gerçekleştirir. * Bilim objektiftir. Elde edilen bilgiler başka araştırmacılar tarafından test edildiğinde de aynı sonuçlara varılır. * Bilim genellemelere varmayı amaçlar. Bu genellemeler bilimsel yasa veye bilimsel teori olarak ifade edilirler. Fizik, kimya, biyoloji, psikoloji, sosyoloji gibi olguları deneysel yöntemlerle açıklayan bilimlere pozitif bilim denir.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ZEKÂ:
Bireyin gerek sorunları çözerken gerek çevreye uyum sağlarken var olan tüm yetenek ve becerilerini kullanması ile ortaya çıkan düzeydir.Örneğin bir öğrenci bir matematik problemini çok kısa sürede çözerken bir başkası çok uzun sürede çözebilir.Bir başkası ise hiç çözemeyebilir. Zeka ve Kişilik Psikolojide Bireysel farklılıkların temelinde yer alır.Aynı uyarıcıya farklı kişilerin farklı tepkiler göstermesi bireysel farklılıklardan kaynaklanır.Örneğin öğretmenin azarladığı bir öğrenci utanıp ağlarken bir başkası aldırmayıp gülebilir.İşte aynı uyarıcılara gösterilen farklı tepkilerin temelinde yetenek,mizaç,karakter farklılıkları;daha genel bir ifadeyle zeka ve kişilik farklılıkları yatar. ZEKANIN SINIFLANDIRILMASI: Günlük yaşamda zeka,genelde tek bir yetenek veya becerinin sivrilmesi biçiminde anlaşılır.Bu hatalı bir düşüncedir.Çünkü zeka algılama ,öğrenme,düşünme gibi pek çok yetenek ve becerinin birlikte kullanımı ile kendini gösterir. Zeka genel hatlarıyla Thorndike tarafından üç ana farklılık çerçevesinde sınıflandırılmıştır; 1-SOYUT ZEKA:Sembol kullanarak düşünme yeteneğidir.Çocuklukta pek kendini göstermeyen bu zeka,12 yaş ve sonrasında ağırlıklı olarak kendini gösterir.Soyut zeka gerçekte var olmayan ancak var olanlar arasındaki ilişkilerden zihnin soyutlama ve genelleme gücüyle elde ettiği sembollerle uğraşır. Örneğin;pi sayısı,türev,limit,sayılar tabiatta somut olarak yoktur.Matematik kavramlarını kullanmak,matematiksel ilişkileri kurmak soyut zeka işidir.Romancı,şair,besteci soyut zekasını kullanır. 2-MEKANİK(SOMUT)ZEKA:Araç-gereç ve makineleri yapıp kullanmada kendini gösterir.Çocukluk yıllarında kendini göstermeye başlayan bu zeka,bozulan bir oyuncağı tamir ederken,yap-boz türü oyuncaklarla uğraşırken yoğun biçimde kullanılır. Bu zekanın daha çok mühendislerde,tamircilerde,uzman işçilerde bulunması gerekir. 3-SOSYAL ZEKA:Toplumsal çevreye uyum sağlamada,insanlarla iyi ilişkiler kurmada kendini gösterir.Sosyal zekasını iyi kullanan bir insan çevresinde sevilir,sayılır,lider özellikleri ile sivrilip insanları etkiler. Politikacılık,avukatlık,öğretmenlik,pazarlamacılık gibi toplumla sıkı ilişkiler içinde olması gereken mesleklerde sosyal zeka ön plana çıkar. ZEKAYI AÇIKLAYAN KURAMLAR: A-YAPISAL KURAMLAR:Zekanın nasıl bir yapıya sahip olduğunu açıklamaya çalışan kuramlara yapısal kuramlar denir. 1-TEK ETMEN KURAMI:Bu kurama göre zekanın yapısı bir tek genel yetenekten oluşmuştur. Bu genel yetenek:Terman’a göre,soyut düşünme yeteneği;Davis’e göre,problemleri çözme yeteneği;Stern’e göre ise,düşünme yeteneğinden yararlanarak yeni durumlara uyum sağlama yeteneğidir. 2-ÇİFT ETMEN KURAMI:Spearman tarafından savunulan bu görüşe göre zihinsel güç,bir genel yetenek ile çok sayıda özel yeteneğin kullanılmasından oluşur.Spearmana göre genel yetenek soyut düşünebilme yeteneğidir.Soyut zeka düşünceler arasında bağlantı kurarak genellemeler yapar.Özel yetenekler ise spor,müzik,resim,imgeleme,betimleme gibi alanlarda kendini gösterir. 3-ÇOK ETMEN KURAMI:Zekayı,pek çok etmenin biçimlendirdiğini savunan psikologların görüşüdür.Zekayı bir çok özel yeteneğin oluşturduğunu kabul ederler. Örneğin;Thorndike zekayı soyut,mekanik ve sosyal zeka olarak üç etmenle açıklamıştı. Thurstone’da ,zekayı çok sayıda yeteneğin karışımı olarak nitelendirir. Thurstone’a göre zekayı biçimlendiren özel yetenekler şunlardır: a)Sözel Anlayış;Sözcükleri tanıma,sözel benzerlikleri bulma,okuduğunu anlama. b)Sözel Akıcılık;Konuşurken ve yazarken uygun sözcük ve anlatmaları çabuk bulabilme. c)Sayısal Etmen;Basit matematik işlemleri çabuk ve doğru yapabilme . d)Mekan (uzay) ilişkilerini kavrayabilme;Nesnelerin uzaydaki durum ve değişimlerini kavrama. e)Bellek;Geçmişte öğrenilen konularla,yeni durumlar arasında ilişki kurabilme,çağrışımlı düşünme. f)Algısal Hız;Görsel olarak nesne ve olayların ayrıntılarını görebilme benzerlik ve farklılıklarını kavrama. B-BİLGİ İŞLEMLEME KURAMI:Bu kuram zihinsel gelişimi ve bu gelişim aşamalarında çocuğun neleri yapabileceğini açıklayan kuramdır.Jean Piaget’in geliştirdiği bu kuram,çocuğun zihinsel gelişimini dört aşamada inceler. Piaget’a göre zihin dört evreden geçerek olgunluk düzeyine erişir. 1-Duyusal-devimsel evre:çocuğun doğuştan gelen fiziksel refleksleri tanıyıp geliştirdiği dönemdir. 2-İşlem öncesi evre:Yaklaşık 6-7 yaşına kadar süren bu evrede nesnelerle bunlara bağlı değişmeleri bütün olarak algılar.Bu dönemde nesneler sözcüklerle temsil edilmeye başlanır.Yani çocuk “masa” sözcüğünün masayı temsil ettiğini bilir. 3-İşlem evresi:7-12 yaşlarına kadar süren bu evrede nesnelerle değişmeleri ayırt eder.Eşitlik,madde,hacim,alan,zaman,sayı kavramları kavranabilir. 4-Soyut (formel) işlemler evresi:12 yaştan sonrası evredir.Birey artık soyut düşünebilir,sosyal ilişkileri kavrayabilir.Düşünme yeteneği düzenlilik kazanır. Her iki kuram da zekayı farklı biçimde açıklar.Buna karşılık zeka kuramlarının tümünde ortak bir husus vardır.Bu da; zekanın gelişmiş bir beceriden çok,geliştirilebilecek bir kapasite (potansiyel) olduğudur.Ayrıca bu kuramlar zekanın biyolojik temelleri olduğu hususunda da birleşirler. Bu durumda zeka; bireyin doğuştan sahip olduğu,kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve merkez sinir sisteminin işlevlerini kapsayan deneyim,öğrenme ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir. Zekanın sadece insana has olduğu kabul edilse de;yapılan bazı araştırmalar hayvanlarda da zekice davranışlara rastlandığını göstermiştir.Ancak hayvan davranışlarının çoğu içgüdüsel olduğundan zekadan ayrılır. Zeka öğrenme ve uyum gibi yeteneklerle yakından ilişkilidir.Örneğin kuşun yuva yapması içgüdüseldir.Eğer zeka-düşünme bu davranışta etkili olmuş olsaydı,değişen şartlara göre yuvanın da değişmesi gelişmesi gerekirdi.Bu nedenle hayvanların zekice davranışlarında zekanın etkin olduğu söylenemez. ZEKANIN OLUŞUMUNDA KALITIM VE ÇEVRE ETKİLERİ: Zekayı belirleyen iki temel etken vardır.Bunlar kalıtım ve çevredir.Zekayı etkilemede kalıtımın ve çevrenin payları nedir? Sorusuna cevap aramak için çeşitli araştırmalar yapan psikologlar,zekanın gelişebilme sınırlarının kalıtımla belirlendiğini tespit etmişlerdir. Kalıtımla getirilen bu potansiyel iyi çevre koşullarında geliştirilebilir.Ancak uygun çevre koşulları zekanın sınırlarını değiştiremez.Ancak iyi çevre koşulları kalıtımla getirilen potansiyelin en verimli bir şekilde geliştirilmesini sağlayabilir.Yani çok iyi çevre koşulları geri zekalı bir bireyi normal veya üstün zekalı duruma getiremez.Kalıtımla getirilmiş olunan potansiyeli kullanma açısından iyi bir çevreye ihtiyaç vardır. Yine araştırmalar göstermiştir ki;kalıtımla getirilen potansiyel eğer iyi bir çevre ortamında(eğitim,sağlık ve sosyal yönden) geliştirilmez ise zeka seviyesi açısından tek başına yeterli olmamaktadır. O halde öncelikle kalıtımın zeka potansiyeli açısından etkisi daha fazla olmakla beraber,tek başına zekayı belirlememektedir.Potansiyel ne olursa olsun çevre şartlarının o potansiyele uygun olması gerekmektedir.Bu da zekanın ciddi ölçüde kalıtım ile ve bunu tamamlayan çevre şartları ile oluştuğunu ve geliştiğini gösterir. Kalıtım,zekanın ve duyu organlarının düzeyini belirlemede belki daha önemlidir;çevre ise inançların,alışkanlıkların,tutumların yani kişilik özelliklerinin belirlenmesinde daha etkili görülmektedir. Zekada yaşa bağlı olarak da bazı değişmeler görülür.Bireyin zekası genellikle 18-20 yaşlarına kadar artar.30 yaşlarından sonra bazı alanlarda düşüş belirir.Ancak genellikle normal dışı bir durum olmadıkça bireyin zeka ile ilgili gelişme hızında İleri yaşlarda önceki durumun korunduğu görülür.Pek çok düşünür,sanatçı ve bilim adamının yaşlılık döneminde verimli olmaları zeka düzeylerini koruduklarını göstermektedir. ZEKANIN ÖLÇÜLMESİ: Zeka testlerle ölçülür.TEST:Bireylerin başarı,kişilik ve yeteneklerini değerlendirmek ve karşılaştırmak için kullanılan bir yöntemdir. Zeka testlerinin doğmasına,çocuklar arasında zihinsel başarı yönünden büyük farklar olduğunun anlaşılması yol açmıştır.İlk bireysel zeka testi,1905 yılında Fransız psikologlardan Alfred Binet ile Teodor Simon tarafından Binet-Simon zeka ölçeği adı altında yayımlanmıştır.Bu test 2-14 yaşları arasındaki çocuklara uygulanan sözel yeteneklerin ölçülmesine ağırlık veren bir testtir. Yaygın olarak kullanılan zeka testlerinden biri de Wechsler Yetişkinler Zeka Ölçeğidir.Daha sonra çocuklar için zeka ölçeği de eklenmiştir.Wechsler testlerinde sorular yaşlara göre değil,giderek zorlaşan sözel ve performans testler olarak iki grupta hazırlanmıştır.Sözel grupta;genel bilgi,sayı dizileri,sözcük dağarcığı,aritmetik,anlama ve yargılama ile benzerlik testleri yer alır. Performans testleri grubunda ise;resim tamamlama,resim düzenleme,küplerle desen,parça birleştirme,şifre ile ilgili testler bulunur.Bu testlerin değerlendirilmesi donucunda üç ayrı puan elde edilir.1)Sözel zeka bölümü 2)Performans zeka bölümü 3)Tüm zeka bölümü belirlenir. Bu zeka testlerinden başka daha bir çok bireysel ve grup testleri geliştirilmiştir. Zeka testlerinin türleri: 1-Uygulanış biçimine göre;a)Bireysel testler:Bireylere tek tek uygulanan testlerdir. b)Grup testleri:Birden fazla bireye aynı anda uygulanan testlerdir. 2-Cevaplandırma biçimine göre;a)Sözlü testler:Sözlü olarak cevaplandırılan testlerdir. b)Yazılı testler:Yazılı olarak cevaplandırılan testlerdir. c)Performans testleri:Bir eylem yapılarak cevaplandırılan testlerdir. Zeka testlerinin değerlendirilmesi: İYİ BİR TESTİN ÖZELLİKLERİ: 1-Güvenirlik:Aynı testin ve ya eşdeğerinin aynı kişi ya da grup üzerine yeniden uygulandığında,yaklaşık aynı değeri vermesidir. 2-Geçerlilik:Testin neyi ölçmek için hazırlanmışsa onu ölmesi gerekir.Örneğin kişilik testi olarak hazırlanmış bir test zekayı ölçmek amacıyla kullanılamaz. 3-Normları olmalıdır:İyi bir test standart bir gruba ya da gruplara dayanan normlara sahip olmalıdır.Normlar çok sayıda kişiden elde edilmiş bir ortalamadır.Normlar bir kişinin puanının başka kişilerin puanları ile karşılaştırılmasını sağlar. 4-Standardizasyon:Testler mesleki yeterliliği olan uzman kişilerce uygulanmalı,uygulamada belirli bir düzen,yönerge,zaman sınırlaması gibi koşullar değişmeden aynı biçimde uygulanmalıdır.Ayrıca testin kültürel standardizasyonu yapılmalıdır.Yani bir test ne kadar geçerli ve güvenilir olursa olsun hazırlandıkları kültürün etkilerini taşır.Bu nedenle farklı bir kültürde uygulanacağı zaman,o kültürün unsurlarına uyarlanmalıdır. ZEKA BÖLÜMÜ: Zeka bölümü,bir kişinin aynı yaşta olan diğer kişilerle karşılaştırılmasını sağlayarak,kişinin norm grubu içindeki yerini belirtir. Zeka Bölümü Z.B.(lQ)=Z.Y./T.Y.x100 formülüyle hesaplanır. Teste bir önceki yaş düzeyine ait soruların sorulması ile başlanır.Deneğin bütün test sorularını doğru olarak cevaplandırdığı yaş düzeyine “temel yaş”,hiçbirini cevaplandıramadığı yaş düzeyine de “çatı yaşı” denir. Zeka bölümünü bilmenin yararları: 1-Normal eğitimden yararlanamayacak durumda olanlara,zeka kapasitelerine uygun bir eğitim uygulanır. 2-Meslek seçiminde zeka düzeyine uygun mesleğe yönelmeleri sağlanır. 3-Mesleğe seçilirken de gerekli zeka düzeyine sahip olanların seçilmesi ve verimliliğin artmasını sağlar. Zeka Bölümlerinin Dağılımı şu şekildedir: 0- 70 Zeka özürlü 70- 90 Sınır(düşük zeka) 90-110 Normal 110-120 Normal üstü 120-130 Üstün zeka 130-+ Deha (çok üstün zeka) ZEKA YÖNÜNDEN ÖZEL GRUPLAR: 1-Zeka Geriliği 2-Üstün Zekalılık 1-Zeka Geriliği:Zeka Bölümleri düşük olan bireylere geri zekalı denilmektedir.Zeka geriliğinin nedenleri;kalıtım ve (beyin zedelenmesi,doğum öncesi annenin geçirdiği hastalıklar gibi) diğer hastalıklardır. Zeka özürlüler üçe ayrılır: a)İdiotZ.B. 0-24) Sürekli bakıma muhtaç olan zeka özürlülerdir.Bunlar ortalama olarak 2 yaşındaki bir çocuğun zeka düzeyini geçemezler.Sürekli bakıma muhtaçtırlar. b)EmbesilZ.B.025-49) Eğitilebilir zeka özürlülerdir.Öğretilirse basit işler yapabilirler.Tarlada çalışmak,bulaşık yıkamak v.b. Sorumluluk duygusundan yoksundurlar. c)Moron: (Z.B. 50-69) Öğretilebilir zeka özürlülerdir.Erişkinlerinin zeka düzeyi 9-10 yaşındaki bir çocuğunki gibidir.Tüm zeka özürlü olanların yaklaşık %85 i morondur.Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bazı ilköğretim okullarında bu tip zeka özürlüler için özel sınıflar açılmıştır. 2-Üstün Zekalılık:Zeka bölümü yüksek olan bireylere üstün zekalı denilmektedir.Her alanda her zaman üstün başarı gösterirler.Üstün zekalılar özel eğitimle seviyelerine uygun yetiştirilemedikleri takdirde,zekalarını olumsuz alanlarda kullanma ihtimalleri vardır. Bu da toplumsal açıdan önemli bir risk oluşturur.Bu nedenle üstün zekalı kişilerin zamanında tespit edilerek,seviyelerine uygun bir şekilde yararlı alanlara yönlendirilmesi gerekir. Özel yetenekler: Yetenek bireyin zihinsel ve bedensel alanlarda iş başarabilme gücüdür.İnsanlar arasında yetenek bakımından farklılıklar vardır.Psikolojide özel yeteneklerin tespiti mesleğe yöneltme ve mesleğe seçme açısından önem taşır. Yaratıcı düşünme: Yaratıcı düşünme yeni düşünceler,buluşlar,araçlar ve yapıtlar oluşturmaya yöneltilmiş düşünmedir.Kendini daha çok bilim, teknik ve güzel sanatlarda gösterir. Zeka yaratıcı düşünmenin ortaya çıkarılmasını sağlayan bir araçtır. Eğitimde yaratıcılık geliştirilebileceği gibi engellenebilir de .Yaratıcı bir bireyin ortaya koyduğu eserler alışılmışın dışında olacağından çoğu kez alışılmışa yöneltilerek yaratıcılığı köreltilmiş olabilir.Bu nedenle çocuk yaşta bireyin yaratıcılığı tespit edilirse ve bu yönde imkan tanınırsa yaratıcılık daha çabuk geliştirilebilir.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() DÜŞÜNME
PROBLEM ÇÖZME DİL DÜŞÜNME DÜŞÜNME:Olaylar ve nesneler arasında bağ kurmaktır.Ancak düşünürken nesne ve olayların kendilerinden değil,zihinde kalan izlerinden,simgelerinden yaralanılır.Psikolojide düşünme denilince,bireyin zihinsel etkinlikleri ile dış uyaranlar arasında kurduğu bağlantı anlaşılır.Bu edim, imgeler,sözcük ve kavramlar gibi simgeler aracılığıyla gerçekleştirilir.Düşünme malzemesi sembollerdir. SEMBOL(simge):Bir imge veya düşünce ürünü olarak dış gerçekleri yansıtan zihinsel görüntülerdir.Semboller bir anlamı,varlığı veya kavramı belirtir.Algıladığımız,öğrendiğimiz,kavramlaştırdı ğımız oluşların zihinde yerleşen sembollerine İMGE (imaj,hayal)denir. İMGEuyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan görüntüsüdür.Örneğin zihnimizde evdeki eşyalarımızı hayal edebiliriz,özlediğimiz birini hayal edebiliriz. KAVRAM:Nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve onları bir sözcük altında toplayan genel tasarımdır.Kavramlar doğada bulunmadıklarından ve soyut olduklarından, duyu organları yoluyla öğrenilemez.Kavramlar ancak düşünme ile kavranabilir. SOYUTLAMA:Bir özelliği ya da öğeyi bağlı olduğu bütünden,düşünce yada sözle ayırmadır.Örnek;benzer biçimde kırmızı olan bayrak,kan,nar,elma,gül gibi nesnelerden,kırmızı olma özelliğini soyutlayarak “kırmızı” kavramına varabiliriz.Öncelikle somut kavramlar (ev,anne,baba,araba v.b.)öğrenilir. Sonra soyut kavramlar (iyi,kötü,güzel,çirkin,rakamlar v.b.)öğrenilir. İçsel Konuşma:Kişi, yalnız nesne ve olayları değil bir takım etkinliklerde bulunmayı da düşünebilir.Örneğin gazeteyi okurken aslında sesli olarak söyleyebileceğimiz sözcükleri düşünürüz.J.Watson “düşünme,sessiz konuşmadır” der. Sözel Düşünme:İnsanlar nesne,durum ve kavramları sözcüklerle adlandırdıklarından düşünmelerin çoğu da sözel düşünme biçimindedir. Kavramsal Düşünmeüşünme hem somut durum ve olayları hem de soyut ya da genel olan şeyleri kapsar.Kavramlardan yararlanılarak meydana gelen düşünmelere kavramsal düşünme denir. PROBLEM ÇÖZME Birey,bir amaca yönelik davranışları engellendiğinde ya da bir güçlükle karşılaştığında,bu problem üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırarak engelleri aşacak çözüm yolları arar. Genel olarak Problem çözmenin dört aşaması vardır: 1-HAZIRLIK: Problem bütün olarak ele alınır,problemin tanınmasına çalışılır. 2-KULUÇKAroblem bir kenara itilmiş gibidir ve aralıklarla düşünülür. 3-KAVRAMAroblemle ilgili gizli kalmış hususlar aydınlığa kavuşmuş ve çözüm sağlayacak düşünce belirivermiştir. 4-DEĞERLENDİRME:Çözüme ulaşılmış ise değerlendirme yapılır,uygunluğu düşünülür. Mantık yürütme ve tümevarım da bir problem çözme yöntemidir. Yaratıcı düşünme ile eleştirici düşünme genellikle birbirine benzer,ancak eleştirici düşünme akla,gerçeklere ve araştırmaya dayanır.Yaratıcı düşünme ise atılımcıdır. Yaratıcı kişilerin özellikleri: Yaratıcı kişilerin en önemli özellikleri zeka ve güdülenmedir.Birey ne kadar zeki ise problem çözmedeki başarısı da o kadar fazla olur.Problem çözmek için ikinci önemli etken güdülenmedir.Güdülenme olmadan yaratıcılık olmaz. Yaratıcı düşünmeyi engelleyen etkenler: 1-Duygusal etkenler;Bazı durumlarda insanlar duygularına aykırı gelen,hoşlanmayacakları durumlarla karşılaşmak istemez.Bu tutum yaratıcılığı engeller. 2-Kültürel etkenler;Toplum değerlerine aykırı gelen gerçeklerin ortaya konması oldukça zordur. 3-Geçmiş deneyimlerin etkisi;Önceki deneyimlerimiz nesnelerin belli bir işlevi olduğunu öğretmiştir.Bunun aksini ortaya koymak zordur. 4-Algısal etkenler;Duyu organlarımızın yanılması da yaratıcı düşünmemizi engelleyebilir. DİL Dil düşüncelerin sözcük halinde anlatılmasıdır.Yazı dili,konuşma dili,işaret dili olarak sınıflandıracağımız dilin amacı her durumda iletişim sağlamaktır. Dilin öğrenilmesisikolinguistlere göre dil değişik aşamalardan geçilerek öğrenilir.Bu aşamalar: 1-Refleks aşaması,bebeğin bazı sesler çıkardığı dönem 2-Cıvıldama aşaması,altı aya yaklaştığında bebeğin cıvıldaması 3-Sesleri anlamlandırma,çocukların nesne ve olaylarla sözcükler arasında bağ kurmaya başlaması 4-Dil kazanma,kısa cümlelerden hareketle gelişen yaşla birlikte konuşma ve yazmanın öğrenilmesi
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() UYKU VE RÜYALAR
Bilinç; Kişinin kendisi ve çevresi hakkında bilgi sahibi olması,iç ve dış uyaranların açık ve net olarak farkına varmasıdır. Normal bilinç durumları; bilinç durumunda görülen normal değişikliklerin başında uyku gelir.Bilinçli uyanıklıktan derin uykuya dek uzanan yelpaze içinde çeşitli bilinç basamakları vardır: 1-Aşırı uyanıklık; heyecan gibi aşırı uyanıklık durumunda dikkat dağınıktır,bilinçte bir zayıflık söz konusudur ve davranışlar çevreyle tam anlamıyla uyum göstermez. 2-Dikkatli uyanıklık;Duygular normal tempodadır. 3-Rahat uyanıklık; gergin olmayan,rahat ve sakin bir bilinçliliktir. 4-Uykuya geçiş; uyuklama durumudur. 5-hafif uyku;bilinç ortadan kalkmıştır. 6-Derin uyku; iç ve dış ortama yönelik bilinç ortadan kalkmıştır.Kişi rüya görüp görmediğini hatırlayamaz. Farklı bilinç durumları;Değişik ruhsal bozukluklar ve organik beyin hastalıklarında normalde yaşanmayan bilinç durumlarıyla karşılaşılabilir. -Bilinç bulanıklığında hastanın kendisine ve çevresine ilgisi,zamana ve ortama uyumu bozulmuştur. -Alacakaranlık durumunda,hastaya rüyada olduğu izlenimi veren işitme ve görme sanrılarının bulunduğu bir bilinç bulanıklığıdır. -Koma öncesinde,bilinç kaybı başlamıştır.Hasta güçlükle uyandırılabilir ve kısa süre uyanık tutulabilir. -Yarı komada hastanın çevresiyle olan bilinçli ilişkisi kaybolmuştur.İrade dışı hareketler ve normalde görülmeyen refleksler ortaya çıkar. -Komada ise artık ağrılı uyaranlara hiçbir yanıt yoktur.Normal refleksler ortadan kalkmış anormal refleksler yerleşmiştir. UYKU: Dış uyaranlara karşı bilincin uyuştuğu,tepki gücünün ve etkinliğin büyük ölçüde azaldığı,dinlenme durumudur.İnsanın hiç uyumadan yaşaması imkansızdır.Günlük uyku süresini 1-2 saat kısaltmak ya da uzatmak uyanıklığın niteliğini bozar.Baş ağrısı,yorgunluk,gerginlik,dikkat toplaşımında güçlük gibi yakınmalar ortaya çıkar.Normal olarak insanlarda günlük uyku gereksinimi 6-9 saat arasındadır. REM UYKUSU : 1953’te E.Aserinsky ve N.Kleitman uyku tiplerinin hızlı göz hareketleri ile bağlantılı olduğunu açıkladılar.Buna göre; 1-Hızlı göz hareketleri-REM 2-Yavaş dalga uykusu –NREM (rem dışı uyku) REM uykusu uyanıklık durumuna çok yakındır.Yavaş dalga uykusunda(NREM) ise;beyin dalgalarının çok yavaşladığı saptanmaktadır.Derin ve dinlendirici olan bu uykuda dört evre görülür: 1-Uyuklama evresi 2-Hafif uyku evresi 3-Derinleşen uyku evresi 4-Derin uyku evresi Yavaş dalga uykusunda kaslar gevşer,solunum, sinir sisteminin işlevleri yavaşlar,kas basıncı ve solunum hızla düşer. REM uykusunun başlıca özellikleri ise ;fizyolojik etkinliğin, beyne giden kan ve oksijenin, ayrıca vücut hareketleri ve kaslardaki küçük kasılmaların, artmış olmasıdır. Yavaş dalga uykusunun (NREM) sırasıyla dört evrelerinin ardından (1.2.3.4.)- REM uykusu-daha sonra yeniden birinci evre gelir.Bu düzen uyku boyunca devam eder.Ortalama doksan dakikada bir ortaya çıkan REM uykusu 5-30 dak. Sürer. Rüyalar genellikle REM uykusunda görülür.REM uykusunda motor nöronlar uyarılır,frenlenir.Bunun sonucu gövde hareket edemez,kol ve bacaklar hafif oynatılabilir.Bu nedenle insan rüyasında kopup kaçamaz.Gözle hızla oynamaya başlar solunum hızlanır ve düzensizleşir,kalp hızlanır. Gecenin ilk REM uykusu 90 dak.lık bir yavaş dalga (NREM) uykusundan sonra gelir ve birkaç dakika sürer.Son REM uykusu 20-30 dak sürer.Bundan sonra uyanılır.Hatırlanan rüyalar genellikle bu son evrede görülen rüyalardır. RÜYALARIN VE UYKUNUN İŞLEVLERİ: Uyurken görülen hayaller ve olaylar dizisine rüya denir.Rüya görmeyen insan yoktur. Yavaş dalga uykusu(NREM) en derin ve sakin uykudur.Bu uyku döneminde uykuda gezme,gece korkuları görülebilir.Bu uykudan uyandırılan insan bir süre aklını başına toplayamaz.Sonra REM uykusu gelir ve rüyalar bu dönemde görülür.REM uykusunda hayatta kalmak için gündüz kazanılan deneyimler belleğe depolanırken,gündüz yapılan gövde ve göz hareketleri de tekrarlanma eğilimi gösterir.Beyin REM uykusunda hareket merkezlerini frenleyerek kas gevşemesi yapar ve böylece uyanmayı engeller.Bazı rüyalar kişide ruhsal boşalım ve rahatlama sağlar. UYKUNUN İŞLEVİ: Uzun süreli uykusuzluk sinir sisteminde anormal etkinliklere ve zihinsel işlevlerde azalma ve yavaşlamaya yol açar.Bu durum uykunun özellikle sinir sisteminin sağlığının korunmasında önemli rolü olduğunu düşündürür. UYKU BOZUKLUKLARI: Uykuda ortaya çıkan bozuklukların bazıları,beynin uyku ve uyanıklığı denetleyen bölümündeki bozukluktan kaynaklanır.Bunlar;uykuculuk,uyurgeerlik,aşırı ölçüde uyuma ile uykusuzluktur. Bunların dışında ;Uykuda konuşma,gece işemeleri,uykuda diş gıcırdatma ve horlama gibi bozukluklar;REM uykusu sırasında onikiparmak bağırsağı ülseri belirtilerinin,NREM uykusunda sara benzeri çırpınmaların görüldüğü saptanmıştır. Uykusuzluk:Uykusuzluğun nedenleri arasında uyuma koşullarının bozukluğu,dolaşım ya da beyin hastalıkları,bunaltı ya da ruhsal çöküntü gibi ruhsal sorunlar ve ağrı gibi fiziksel bozukluklar sayılabilir.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() PSİKOLOJİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
Psikolojinin felsefeden ayrılıp bağımsız bir bilim olması, onun diğer bilimlerle ilişkisinin olmadığı anlamına gelmez. Her bilim dalının diğerleri ile ilişkisi vardır. Ancak birbirlerine yakın olan bilim dallarının ilişkisi diğerlerinden daha yoğundur. Örneğin insanı konu olarak ele alan antropoloji, etnoloji, sosyoloji, psikoloji daha yakın ilişki içindedir. Psikoloji- Antropoloji: Antropoloji, insanı inceleyen bilim dalıdır. İnsanın gelişim sürecini, ırkları inceler. Elde ettiği sonuçlar günümüz psikolojisine ışık tutar. Psikoloji- Etnoloji: Etnoloji, insan toplumlarının günümüzde yada tarih öncesi dönemlerde yaşayan ilkel toplulukların kültürlerini inceler. İnsanın, kişiliği, algıları, kanıları üzerinde içinde yaşadığı kültürün etkisi oldukca çoktur. Bu nedenle Etnoloji çalışmaları psikolojiye yardımcı olur. Psikoloji- Sosyoloji: Sosyoloji toplum bilimidir. Toplumun yapısını, toplumsal sistemleri inceler. Toplum tek tek kişilerden oluştuğuna göre sosyoloji ile psikoloji oldukça yakından ilişkili bilim dalıdır. Her iki bilim dalının ortak ürünü olarak sosyal psikoloji dalı doğmuştur. Ancak bununla birlikte sosyoloji ve psikolojiyi tek bir bilim dalı olarak görmek yanlıştır. Çünkü iki bilim dalının oldukca farklı yanları ve çalışma alanları vardır. Örneğin, sosyoloji yanlızca insan toplumlarını incelemesine karşın psikoloji bazı nedenlerle hayvanları da inceler.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ÇAĞDAŞ PSİKOLOJİDE UZMANLIK ALANLARI
Çağdaş psikolojide uzmanlık alanlarını “Deneysel Alanlar” ve “Uygulamalı Alanlar” olarak sınıflandırabiliriz. Deneysel alanlar daha çok akademik araştırmalar içerir. Uygulamalı alanlar da akademik çalışmalarla elde edilen bilgiler pratik hayata uygulanır. Bu uygulamalardan çeşitli psikoloji alanları doğmuştur. a) Deneysel Alanlar: Deneysel alanlarda psikolojinin amacı daha çok teoriktir. Bilmek için araştırmak, bilimsel amaç esastır. Buna Akademik Psikoloji de denilmektedir. Bunlar: Genel Psikoloji: Psikoloji ile ilgili prensipler ve davranışın temellerini araştıran, psikolojinin temel kavramlarına anlam kazandıran psikoloji dalıdır. Genetik Psikoloji: Davranışların ortaya çıkmasından itibaren gelişmesini, gelişme dönemlerini araştıran psikolojidir. Deneysel Psikoloji: Laboratuvar deneylerinin yapıldığı, hipotezlerin gerçekleşmesi ile ilgili deneysel araştırmaların sürdürüldüğü ve davranışların açıklandığı psikoloji dalıdır. Sosyal Psikoloji: Bireyin toplumla ilişkilerini ve toplumun bireyi etkilemesi ile ilgili olaylar üzerinde araştırmalarını sürdüren psikolojidir. Çocukluk, Gençlik, Yetişkinlik Psikolojisi: Çocukluk psikolojisi, bebeklikten ergenlik dönemine kadar olan davranışlarda, gençlik psikolojisi 12-20 yaşları arasındaki davranışlarda, yetişkinlik psikolojisi 20 yaştan itibaren meydana gelen davranış değişmelerini ve gelişmelerini araştıran psikoloji alanıdır. Fizyolojik Psikoloji: İnsanın anatomik yapısı, sinir sistemi, salgı bezleri v.b fizyolojik olayların davranışlarla ilişkisini araştıran psikoloji dalıdır. Karşılaştırmalı Psikoloji: Farklı cinslerde görülen davranışların karşılaştırılmasını ve farklılıklarını inceleyen psikoloji dalıdır. Ayrıca insan davranışlarını inceleyen “insan psikolojisi”, hayvan davranışlarını inceleyen “hayvan psikolojisi” başlıca uzmanlık alanları olarak sıralanabilir. b) Uygulamalı Alanlar: Uygulamalı psikoloji ise deneysel alanlarda elde edilen bulguların günlük yaşamda karşılaşılan sorunların tanısını, belirlenmesini kolaylaştırmak amacıyla kullandığı alanlardır. Başlıcaları Eğitim psikolojisi, Kimlik psikolojisi, Endüstriyel psikolojisi v.b dir. Eğitim Psikolojisi: Psikolojinin algılama, öğrenme, düşünme, motivasyon, heyacan, zeka ve kişilik çevre-insan etkileşimini araştıran, alanlarındaki bulguların eğitime uygulanması ile gelişmiş bir alandır. Eğitim ve öğretim alanındaki birçok problemin çözümünde bu teorik (kurumsal) bilgilerden yararlandırılmıştır. Gerek öğrenci, gerek öğretmen, gerek öğretim teknikleri ile ilgili yenilikler ve gelişmeler, bu çalışmaların sonucudur. Ayrıca okul hayatının fizik koşullarını düzenlemesi, daha uygun ortamlarda eğitim ve öğretim yapılmasının gereği bu araştırmaların ışığında belirlenmiştir. Klinik Psikolojisi: İnsanların zeka, kişilik, ruh hastalıkları gibi çeşitli konulardaki problemlerinin teşhis edilmeleri ile ilgili olarak geliştirilen çeşitli teknikler üzerinde çalışılan uygulamalı psikoloji dalıdır. Kliniklerde çeşitli ruh hastalıkları teşhis edilir. Psikologlar, özellikle klinik psikolojide psikiyatristlerin yardımcısı olarak çalışırlar. İhtiyaç duyulduğunda testlerin uygulanması, değerlendirilmesi psikoloğun görevidir. Endüstri Psikolojisi: Psikolojinin verilerinden yararlanarak endüstriyel işe göre elaman seçme, üretilen araç ve gereçleri insan yapısına uygun olarak düzenleme, çalışanların psikolojik problemlerini çözme amacıyla araştırma yapan bir daldır. Günümüzde işyerlerinin insan sağlığına uygun düzenlenmesi işin en az enerji harcanarak en uygun biçimde yapılması, kişinin fiziyolojik yapısına ve yeteneklerine uygun bir işte çalışması gibi konular endüstri psikolojisini ilgilendirir. Üretilen malların pazarlanmasında satıcı- alıcı etkileşimi malların tanıtılması amacıyla yapılan reklamlar psikolojik verilere dayanmaktadır. Kişinin hiç ihtiyacı olmadığı halde satın aldığı eşyalar göz önüne getirildiğinde reklamın üzerimizdeki etkisi açıkca görülür. Hukuk Psikolojisi: Hukukta psikolojinin teorik bilgilerinden yararlanan psikoloji dalıdır. Sanık ve tanığın psikolojik durumları, sorgulanması, yargılanması ve yasalar karşısında insanların tutum ve tavırlarını araştıran alanlardan biridir. Sanık ve tanığın tanımlanması, suçlu insana karşı gösterilen tavır değişmeleri, cezaevi şartlarında yapılan düzenlemeler, bu çalışmaların bir sonucudur.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() PSİKOLOJİDE EKOLLER VE YAKLAŞIMLAR
1879’da Alman psikolog WILHEIM WUNDT tarafından Leipzig’de kurulan psikoloji laboratuvarı ile psikoloji, deneysel bilim dalı olma ünvanını kazanmıştır. İlk psikoloji deneyleri burada yapılmıştır. Psişik olaylar fizik olayları gibi incelenmeye çalışılmıştır. Daha sonra Avrupa`nın değişik yerlerinde ve Amerika` da da bir çok psikoloji laboratuvarı açılmıştır. Psikoloji felsefeden ayrılıp bağımsız bir bilim haline geldikten sonra -kısmen de olsa- bazı filozofların düşünce biçimlerinin etkisinde kalmıştır. Sistem ve ekol halinde gelişen psikoloji akımları ortaya çıkmıştır. Ekoller genellikle tek yanlı görüşlerdir. İncelemek istedikleri konuyu temel ögeler açısından ele alırlar. Determinist anlayıştadırlar. Psikolojinin belli başlı ekolleri Strukturalizm (yapısalcılık zihin yapısı ile ilgili), Fonksiyonalizm (İşlevselcilik -zihin göreviyle ilgili psikoloji), Behaviorizm (davranış psikolojisi), Psikanalitik Psikoloji,Gestalt psikolojisidir. 20. yy. psikolojisi zihinsel süreçleri açıklamak için iç gözlem yöntemini kullanan yapısalcılıkla başladı, daha sonra psikanalitik psikoloji gelişti. Yapısalcılığa karşı olan davranışçılık ve Gestalt psikolojisi gibi akımlar ortaya çıktı. Daha önceki okulların tek yanlı determinist (belirleyici) görüşlerine tepki olarak da hümanistik (insancıl) psikoloji doğdu. 2. Dünya Savaşı sırasında ise ekoller önemini kaybederek, görüşler yavaş yavaş birbirine yaklaştı. Teorisyenler ve araştırmacıların aynı miktarda katkıda bulunduğu çoğulcu anlayış, ekollerin tek yanlı anlayışı yerine geçti. Psikolojinin günümüzdeki durumunu daha iyi anlamamız için ekol ve yaklaşımcıları kısaca gözden geçirelim: STRUKTURALİZİM (YAPISALCILIK ): 1879 da Wilhelm Wundt’un psikoloji laboratuvarını kurması ile deneysel psikolojinin temelleri atılmıştır. Wundt ilk çalışmalarında duyum ve imgeleri araştırdı. O ve izleyenler karmaşık zihinsel yaşantıların yapısını incelemeye çalışmıştır. Bu nedenle bu ekole yapısalcılık denir. Örnek aldıkları bilim dalı kimyadır. Kimyada, nasıl birleşik maddelerin yalın elementlerden oluştuğu çözümleme ile anlaşılıyorsa karmaşık bilinç olaylarının yapısal açıdan çözümlenmesi ile de psişik olayların daha iyi anlaşılıp açıklanabileceğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre psikolojinin amacı, bilincin karmaşık yapısını çözümlemek zihnin en yalın öğelerini araştırmak ve bunlar arasındaki ilişkileri bulup yasalar halinde formüle etmektir. Artık duyumlar, algılar, anılar laboratuvarda incelenmeye başlanmıştır. Yapısalcıların araştırmalarında kullandıkarı yöntem iç gözlem ve deneydir. Temsilcileri Wundt ve Titcher’dir. FONKSİYONALİZİM (iŞLEVSELCİLİK): William James, James B. Angell ve John Dewey gibi Amerikan filozoflarının ve eğitimcilerinin oluşturduğu ekoldür. Fonksiyonalistler, yapısalcıların görüşlerine karşı çıktılar; onlara göre bilincin ne olduğundan çok, ne için olduğunu bilmek önemlidir. Yani bilincin amacı ve işlevini bilmek asıl amaç olmalıdır. Bunlara göre insan davranışlarını anlamak için sadece bilinç olaylarını çözümlemek yoluyla incelemek yeterli değildir. Bilinç incelenmelidir ama bunun yanında insanın çevresine uyumunda yardımcı olacak, öğrenme gibi duyum davranışları da incelenmelidir. İşlevselcilik davranışı, çevreye uyum süreci olarak tanımlamıştır. Bu ekolün amacı algılama, düşünme, duygulanma gibi içsel eylemlerin, hayatta karşılaşılan çeşitli problemlerin çözümlenmesine nasıl yardım ettiğini açıklamaktır. İşlevselciler eyleme ve yararcılığa dönüktür. Fonksiyoncular, yöntem olarak içgözlem ve gözlemi kullanmışlardır. Davranışları özel olarak da öğrenmeyi açıklamaya çalışmışlardır. BEHAVİORİSİM (DAVRANIŞÇILIK): Birinci Dünya Savaşı sıralarında behaviorist denilen bir grup Amerikan psikoloğu, yapısalcılığa ve işlevselciliğe karşı çıkmışlardır. Bilincin iç gözlem yöntemi ile incelenmesine kuşku ile bakmışlardır. Bilinç hallerinin değil, ama davranışların, gözlenebilir durumların incelenmesi gereklidir. Psikolojinin bilim haline gelebilmesi için gözlenebilir, ölçülebilir fenomenlerin doğa bilimlerinde kullanılan objektif ve bilimsel yöntemlerle incelenmesi gerekir. Gerek yapısalcıların, gerekse işlevselcilerin kullandıkları iç gözlem yönteminin kullanılması bilime aykırıdır. Davranışçıların önde gelen temsilcileri Watson, Pavlov ve Dashil’dir. Bunlar bilinç kavramını bir yana bırakıp davranışları incelemişlerdir. Davranışçılara uyaran (stimulus) -tepki (response) psikologları da denir. Davranışçılara göre objektif tekniklerle gözlenebilen sadece çevresel uyarıcılara, insanların bu uyaranlara karşılık gösterdikleri tepkilerdir. Davranışçılar gözlem ve deney yöntemini kullanırlar. Davranışçılar, organizma ve çevre ilişkilerinin insan ve hayvanlarda birbirinin aynı olduğu kanısındadırlar. Bu nedenle hayvanlar üzerinde psikolojik araştırmalar yapmışlardır. Örneğin Pavlov koşullu öğrenme deneylerini köpekler üzerinde yapmıştır. PSİKODİNAMİK YAKLAŞIM (PSİKOANALİTİK PSİKOLOJİ): 19. yy sonunda S. Freud öncülüğü ile bir grup hekim akıl ve ruh hastalıklarını psikolojik açıdan incelemeye çalışmışlardır. Zira bu hastalıklardan bir çoğunun fiziksel veya organik kaynakları bulunamıyordu. Hastalıkların kaynaklarının bulunmasında önce hipnoza başvurulmuştur, daha sonraları da psikanaliz yöntemi geliştirilmiştir. Freud akıl hastalıklarının psikolojik nedenlerini incelerken “Bilinçaltı” nı keşfetmiştir. Freud ve arkadaşları psikoz ve nevrozların coğunun, kişinin çocukluktan itibaren tatmin edilmemiş olan arzu ve ihtiyaçlarının baskı altına alınmasından, bilinç dışına itilmesinden meydana geldiğini öne sürmüşlerdir. Kliniklerde yaptıkları deneylerde bunu kanıtlamaya çalışmışlardır Freud’a göre içsel yaşantılar bilinçlilik bakımından birbirinden farklı üç düzeyde bulunurlar. Bunlardan tam bilinç düzeyinde kişi, anılar, düşünceler, duygular gibi içsel yaşantıların farkındadır. Bilinç tam olarak aydınlıktır. İkinci düzey bilinç öncesidir, burası bilince yakın olan anıların, arzuların bir deposu gibidir. Kişi bunların farkında değildir, ama istediği anda bilinç alanına çıkabilir. Üçüncü düzey ise bilinçaltıdır. Burada kişinin istediği zaman bilinç alanına çıkaramadığı varlıklarından bile haberdar olmadığı duyguları, düşünceleri, anıları, dürtüleri bulunur. Bilinçaltında bulunan bu düşünceler yok olmazlar. Kişiyi rahatsız eder, davranışlarını şu yada bu şekilde etkilerler. Bilinçaltı düşünceleri rüya ve hayallerde ortaya çıkar. Freud’a göre anormal davranışlar, aslında insanların ruhsal çatışmalarından kurtulabilmek için başvurdukları çabalardır. Bu nedenle bu davranışlar asla anlaşılmayacak olan davranışlar değildir. Normal davranışlarla aralarında yanlızca bir derece fark vardır. Freud ayrıca kişilik konusunda da yeni bir görüş getirmiştir. İnsanın id-ego-süper ego denilen üç yanını ve bunların etkileşimini incelemiştir. Özet olarak şunu söyleyebiliriz: Psikanalitik psikologlar (Freud, Adler ve Jung) akıl hastalıklarını ve bilinçaltını klinik yöntemlere ve gözleme başvurarak incelemişlerdir. Psikolojinin bulgularını hekimlik alanında kullanmışlardır. GESTALTÇI YAKLAŞIM (BÜTÜNLÜK PSİKOLOJİSİ): Max Wertheimer, Kurt Kofka, Kurt Lewin gibi Alman psikologlarından oluşan psikoloji ekolüdür. Algı ve bellek konusunda inceleme yapmışlardır. İç gözlem, gözlem ve deney yöntemlerinden yararlanmışlardır. Görüşleri özellikle eğitim alanında kullanılmıştır. Gestalt psikolojisinin temsilcileri davranışların bir bütün olduğunu, bunun parçalara ayrılamayacağını savunmuşlardır. Gestalt psikolojisine göre parçaların bir bütünlük içinde anlam kazanması önemlidir. Örneğin bir tablo, tuval, boya ve renklerin toplamından çok daha farklı bir şeydir. Tek tek anlamı olmayan parçalar bütünlük halinde anlam kazanır. HÜMANİST (iNSANCI ) YAKLAŞIM: Çağdaş bir psikoloji akımıdır. Kurucuları Gestaltçılardan etkilenmiştir. Varoluşçu felsefe akımının görüşlerini benimsemişlerdir. Bu yaklaşımın öncü ve temsilcileri Rogers, Maslow, Sartre, Charolette Bühler, Frankl, Binswagner’dir. Davranışçı ve psikanalitik yaklaşımlara karşı görüşleri vardır. Özellikle insanı ele alışları açısından öteki ekollerden ayrılırlar. Bu yaklaşıma göre insan kendine göre bir değerdir, belli bir toplum düzeninin yada iş örgütüdür, aracı haline getirilmemelidir. İnsan kendisinden, davranışlarından, oluşturacağı kimliğinden kendisi sorumludur. Hayatı kendisi için yaşamaya değer, anlamlı bir hale getirmek kişinin kendisine düşer. Ölümlü olan insanın hiçbir yaşantısı tekrar etmeyecektir. Geçmiş yada gelecek değil, içinde yaşanılan an önemlidir. İnsan için bilim amaç değil, ancak araç olabilir. İnsanı tanırken dogmatik görüşlerden kaçınmak gerekir. İnsan davranışlarını denetim altına almak yerine, daha çok özgürlüğe yer verilmelidir. İnsanı anlamak için onun iç yapısını bilmek gerekir. Bunun için içgözleme baş vurmak zorunludur. İnsan cansız bir nesne olmadığından, dıştan bakılarak davranışları yordanamaz. Bu akım insanı inceleme yöntemini getirmiştir. Psikolojiyi bir bakıma yeniden felsefeye yaklaştırmıştır. Psikolojinin amaçlarından biri insan davranışlarını kontrol etmektir. Oysa Hümanistik yaklaşımda olanlar, psikolojik kontrolün insanlığın zararına kullanılabileceği inancındadırlar. Örneğin, iyi insan yetiştirmek doğru amaç gibi gelebilir. Ancak bu konuda çok çeşitli görüşler ortaya atılabilir. BİLİŞSEL (COGNİTİVE) YAKLAŞIM: Bilim ve biliş (cognition) olguları hep insanın ilgisini çekmiş, değişik yaklaşımların konusu olmuştur. Bilgi edinme ve bilinçli duruma gelme sürecinin öğrenme, davranış üzerindeki etkileri psikolojinin konusunu oluşturur. Çağdaş biliş anlayışında iki yaklaşım göze çarpar. Bunlardan biri Bilgi işlemi yaklaşımdır. Bunda düşünceyi ve usavurma (akıl yürütme) süreçlerini açıklamak amaçtır. Bu yaklaşım insan zihnini çeşitli programlara göre bilgi edinmek, bilgiyi işlemek, depolamak ve kullanmak üzere tasarlanmış gelişkin bir bilgisayar sistemi olarak ele alır. Diğer yaklaşım Jean Piaget’nin çalışmalarına dayanan yaklaşımdır. Gelişme psikolojisi alanındaki çalışmaları ile tanınan Piaget, çocuğun yetişkinliğe değin bir dizi zihinsel gelişim evrelerinden geçtiğini savunmuştur. Piaget, çocukta dört gelişim evresi saptamıştır. Piaget’nin gelişme ile ilgili görüşleri eğitim anlayışında değişiklikler getirmiştir. Belli kavramların özümlenebilmesi için zihinsel gelişmede belli aşamaların tamamlanmış olmasının gereği anlaşılmıştır. Öğretmenin görevi çocuğa yanlızca bilgi aktarmak değil, ona dünyayı keşvetmesinde rehberlik etmektir. ABD’li psikolog ve eğitimci Jerame S. Bruner, küçük çocuklarda algı, öğrenme, bellek gibi biliş biçimleri konularındaki çalışmaları ile eğitim anlayışında etkili olmuştur. Çalışmaları, ders proğramlarının yeniden düzenlenmesini sağlamıştır. Bruner’e göre; bütün çocuklarda doğal bir merak ve değişik konulara ilgi vardır. Hangi gelişim amacında olursa olsun her çocuğa uygun biçimde verilmesi koşuluyla her konuyu öğretmek mümkündür. BİYOLOJİK YAKLAŞIM: Buna psikobiyolojik yaklaşımda denilebilir. ABD’li psikiyatr Adolf Meyer`in öncülüğünü yaptığı Psikiyatri Okulu`nun yaklaşımıdır. Meyer, insanı bütünselliği olan biyolojik bir birim olarak kabul eder. İnsan davranışını anlayabilmek için psikoloji ve sosyolojiden yararlanmak gerekir. Meyer’e göre zihinsel bozukluklar organik ve kalıtsal etkenlerin karmaşıklaştırdığı gerçekçi olmayan beklentiler ve yanlış alışkanlıkların sonucunda ortaya çıkar.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI
* Her bilim dalının bir amacı vardır. Örneğin fiziğin amacı farklı olayları en genel yollarla matematik ifadelerle açıklayan doğa yasalarını yada temel ilkelerini ortaya çıkarmaktır. Psikolojinin de amacı organizmanın özellikle insanın davranışlarını inceleyerek genel yasalara varmaktır. * Her bilim dalının belirli çalışma alanı vardır. Psikolojinin çalışma alanı insan davranışlarıdır. İnsan davranışlarının ne olduğunu, nasıl olduğunu, niçin olduğunu araştırmak, araştırma sonuçlarından hipotez, yasa, teorilere varmak psikolojinin görevidir. * İnsan bir canlı olarak çevresine uyum sağlamak ister. Psikoloji de elde ettiği yasaları yine insana uygulayarak onun davranışlarını açıklayabilir, önceden kestirebilir, kontrol edebilir. Böylece, insana çevresine uyum sağlamasında yardımcı olabilir. * Günümüzde psikolojinin bulgularından, çok değişik alanlarda yaralanılır. Eğitim, tıp, endüstri, ekonomi gibi olaylarda psikolojik bilgiler, insanların daha başarılı olmasını sağlamaktadır. Büyüme, gelişme, yetenekler, ilgi, zeka, heyacan, bellek, düşünme, öğrenme konularında elde edilen psikolojik bilgilerin eğitim alanında kullanılması ile bu alanda başarı yükselmiş, daha sağlıklı, daha modern bir eğitim anlayışı gelişmiştir
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() tesekkürler
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Konum: heryer..
Mesajlar: 1,452
Teşekkür Etme: 261 Thanked 168 Times in 83 Posts
Üye No: 7214
İtibar Gücü: 1978
Rep Puanı : 26208
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() teşekkürler.....
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Matematik 8.Sınıf Konuları Pisagor ve Öklid Teoremi Konu Anlatımı Tarihçesi | BeatLes | Matematik | 0 | 03-31-2010 11:31 PM |
Ogame Konuları - Başlangıç Taktikleri | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 02-14-2008 07:54 PM |
Meslek konuları | CaKaLBoT | Eskiler (Arşiv) | 2 | 09-24-2006 07:40 PM |
edebıyat/turkce konuları | CaKaLBoT | Adult eski arşiv | 10 | 09-22-2006 03:06 PM |